Ç’ ç’ Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 5’inci harfi. Arka-öndamaksıl kapantılı fırlatmalı konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.] Uluslararası Fonetik Alfabesinde [t∫’] şeklinde yazılır.


ç’aba (AŞ ~ ÇX)(AK) i. [çoğ. ç’abape] Üzüm ve karayemişin salkımı. Urzeni-ç’aba. (AŞ) Üzüm salkımı. Ar ç’aba urzeni ok’o3’iluy. Meçay. (AŞ-Ok’ordule) Bir salkım üzümü ortadan koparıp veriyor. Urz*enişi ç’aba. (FN ~ AH) Üzüm salkımı. M3’k’oşi ç’aba. (FN ~ AH) Karayemiş salkımı. Urz*enişi ç’abape diyuçanu-doren. (FN-Ç’anapet) Üzüm salkımları siyahlanmış. Han3’o dido ini ivu do urz*eniş ç’abape mtelli elağurineri ren. (FN-Sumla) Bu sene soğuklar yüzünden üzüm salkımları hep soluk, ölü, sağlıksız oldular. Ali, ondğe şkule moxti do a jur ç’aba urz*eni komemi3’ili. (AH-Lome) Ali, öğleden sonra gel de bana birkaç salkım üzüm topla. E, mu ç’abape çans ! (ÇX-Makret) Ne kadar güzel salkımlar var ! Jur ç’aba x’urz*eni hop’ç’k’omi. (AK-Döngelli) İki salkım üzüm yedim. → ç’eba[1], ç’emba


ç’abu (PZ-Cigetore ~ ÇM) i. Ökseotu. 3’o oşk’urişi-mcas ç’abu kogvak’oru. Ayina var-içanu. (PZ-Cigetore) Bu yıl elma ağacına ökseotu sardı. Hiç meyve vermedi. Mca ibadasi ç’abu dvaben. (ÇM-Ğvant) Ağaç yaşlanınca ökseotu sarıyor. → t’ambu; oç’abule, oç’abula; meç’abele


ç’abuy (AŞ-Ok’ordule), ç’abums (FN ~ AH) EAL/EA.Ens./EA har.f. → ç’ambums; noç’abams. I. (AŞ-Ok’ordule)(AH) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] yapıştırarak bir yerin [lok.] üstünü kaplıyor. K’oda çağet’i ç’abu. (AŞ-Ok’ordule) Duvara kâğıt yapıştırıyor. Xusenik oda-muşiz kart’ali ç’abums. (AH-Lome) Hüseyin odasını kâğıt kaplıyor.

II. (FN-Ç’anapet) EA.Ens. Bir şeyi [ens.] yapıştırarak bir yerin [aps.] üstünü kaplıyor. Cuma-çkimik bereşi oda kart’alite ç’abums. (FN-Ç’anapet) Kardeşim çocuk odasını kâğıtla kaplıyor.

III. (AH-Borğola) EA har.f. Bir şeyin [aps.] yırtılmış yerini yapıştırıyor. Na-elustu modvalu oç’abulate ç’abums. (AH-Borğola) Yanı sökülen ayakkabıyı yapıştırıcı ile yapıştırıyor.


ç’aç’a[1] (PZ)(AŞ-Ortaalan ~ ÇX) i. Meyve posası. Nez*işi yaği ikumt. Ç’aç’a-muşi muya ateren ? - Nez*işi* ç’aç’a işk’omen. Ar jur ndğa voxombinamt. Vorsi iyen. (PZ-Cigetore) Ceviz yağı yapıyorsunuz. Posasını ne yapacaksınız ? - Ceviz posası yenir. Bir iki gün kurutuyoruz. Lezzetli olur. Oşk’uri-ç’aç’a. (AŞ-Ortaalan) Elma posası. Ntxiri-ç’aç’a. (AŞ-Ortaalan) Fındık posası. Na-cegilu yuzuği tude na-zun ntxiri-ç’aç’ape ant’alu. (AŞ-Ortaalan) Düşürdüğün yüzük aşağıda duran fındık çöplerine karıştı. Uşkuriş ç’aç’a. (FN ~ AH) Elma posası. Pucepes uşkurişi ç’aç’a mepçi-dort’un. Ala çkar var-ç’k’omes-doren. (AH-Lome) İneklere elma posası vermiştim. Ama hiç yememişler. M3xuliyi ç’aç’ape puciz meçi. (ÇX-Makret) Armudun posasını ineğe ver. [meyve, sebze, ceviz vs’nin posası] mezlap’e; ≠ [fındık ve cevizin posası] çapla/ çepla; [ceviz posası] no3’ilexi

[dey. ç’aç’a xvat’ums : Açlık çekiyor. Yoksuldur.] Upareli ç’aç’a xvat’uman. (AH-Lome) Parasız olunca meyve posasını kemiriyor (= Parasızlık çekiyor; yoksuldur).


ç’aç’a[2] (ÇM) i. Salkım. Jur ç’aç’a urzeni memi3’ili. (ÇM-Ğvant) İki salkım üzüm bana koparır mısın. # Avla mbuli k’o3’uren / Arape ç’aç’a ç’aç’a / Ham pşeri guri-şk’imi / Cepça xami do voç’a. (ÇM-Ğvant) Kapı önünde kiraz [ağacı] / Dalları salkım salkım / Bu dolu olan yüreğimi / Bıçak vurup deşeyim.


ç’aç’a[3] (AŞ-Ok’ordule) i. Fındığın yeşil kabuğu.


ç’aç’axi (AŞ-Dutxe) i. Çamur. → çamuri; ç’oç’oxi, ç’anç’axi; t’ot’o3’i; t’ot’olo3i; t’olopi; t’alaxiII


ç’aç’axopina (AŞ-Dutxe) i. Çamurlu yer. Çamurluk. Bere ç’aç’axopina naşk’vasi dişaven. (AŞ-Dutxe) Çocuğu çamurluğa bırakırsan kirlenir. Bere ç’aç’axopina mo-naşk’um. Dolokuna-muşi şavums. (AŞ-Dutxe) Çocuğu çamurlukta bırakma. Giysisini kirletir. → ç’anç’axuna


ç’adums/ ç’aduy (PZ ~ AŞ) EA har.f. I. Çivi vs [aps.] çakıyor. Noğaşa mulurt’aşa a m3’ika muxi komoği. Msk’ala p’ç’adare. (PZ-Cigetore) Çarşıdan gelirken biraz çivi getir. Merdiven çakacağım. Muxi ç’aduy. (ÇM-Ğvant) Çivi çakıyor. Ali Oxori sini p’ç’adaret’k’uşa goragadu. Naşk’u. (AŞ-Ok’ordule) Ali Evde sofra çakacağımderken her yerinden kırıp parçaladı. Bıraktı. → ç’k’adums/ ç’k’adups

part. ç’aderi/ ç’adeyi : Çakılı. Çakarak. Baba-şk’mik ç’adeyi muxepe mo3’ams. (PZ-Apso) Babam çakılı çivileri söküyor.

II. Çivi vs çakarak bir şeyi [aps.] yapıyor ya da oluşturuyor. Otva ç’aduy. (ÇM-Ğvant) Çatı yapıyor.


ç’ağali (AK) i. Yengeç. Aya ğalis dido ç’ağali mişuz*in. (AK-Döngelli) Bu derede çok yengeç var. → ç’ağana, ç’oğona, ç’arğani, ç’ağani


ç’ağana (PZ ~ FN)(HP ~ ÇX) i. [çoğ. ç’ağanape] Yengeç. Ç’ağana elaninkteri (= elankteri) imt’en. (PZ-Cigetore) Yengeç yanlanmış olarak kaçıyor. Task’uzeni ç’ağanape cinzirey. (ÇM-Ğvant) Task’uzenide yengeçler çoğaldı. Ruba ç’ağanape dolipiney. (AŞ-Ok’ordule) Irmakta yengeçler doluştular. Xut’ula xe dolobiği do var, ç’ağana memişk’omu. (AŞ-Ortaalan) Deliğe elimi sokar sokmaz yengeç ısırdı. 3’alen ntxiyonaşi ogine na-gamulun ğaliz dido ç’ağana iyen. (FN-Ç’anapet) Aşağıdaki fındık bahçesinin önünden geçen (= dışarı çıkan) derede çok yengeç bulunur. Coşkunis şka a3’k’unen do ç’ağana steri yampiri yampiri ulun. (FN-Sumla) Coşkun’un beli ağırıyor. [Ondan dolayı] yengeç gibi yan yan gidiyor. Ç’ağanaşi k’ibiyiten kolye ikips do x’alis dolik’idams. (HP-P’eronit) Yengecin “dişleri” ile kolye yapıp boğazına takıyor. Ğaliyi doloxe dido ç’ağana ren. (ÇX-Makret) Derede çok yengeç var. → ç’oğona, ç’ağani, ç’arğani, ç’ağali


ç’ağani[1] (ÇM) s. ve i. Eski. → mçeşi; pusk’i; eski, eskineri; mcveşi, mcve, mjve; eveluri, 3’oxleşi; xmarineri. I. s. Eski. Ali ağani do ç’ağani dolokunaşepete ikten. (ÇM-Ğvant) Ali eski ve yeni giysilerle dolaşıyor.

II. i. Eski olan şey. Ağani do ç’ağani ar va-didven. (ÇM-Ğvant) Eski ile yani aynı değerde değil.


ç’ağani[2] (AH-Lome) i. Yengeç. Ç’ağani steri k’uçxe golakteri domabaz*gen. (AH-Lome) Yengeç gibi ayaklarımı yan basabiliyorum. → ç’ağana, ç’oğona, ç’arğani, ç’ağali


ç’akmaği i. Çakmak. Xasanik ç’akmaği ç’apxu. (PZ-Cigetore) Hasan çakmağı çaktı. → çakmaği


ç’ak’i[1] (PZ) i. Çakı. Xasanik uba-muşis ç’ak’i meşk’idums. (PZ-Cigetore) Hasan koynuna çakıyı koyuyor. Memet’ik ç’ak’i-muşi xendeğis nonçark’ams. (PZ-Cigetore) Mehmet çakısını hendeğe sıkıştırıyor. Xasanişi beres p’anda xes ç’ak’i ok’açun. P’anda-ti xe naşk’oren. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çocuğunun her zaman elinde çakı tutuluyor. Her zaman da elini kesebiliyor. Xasanis mç’apu nagasi mşk’urinate ç’ak’i eli3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan’a çakal rastlayınca korkudan çakı çekiyor. Xasanis oçxe elobun. Ç’ak’i var-dolozun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kılıfı yandan takılı. Çakısı yok içinde.


ç’ak’i[2] (FN-Ç’anapet) i. Fındık kozası. Fındık koçanı. Ntxirişi k’ak’alepe ç’ak’işe gamalayiz pi3arişi firidapez irçak’en. (FN-Ç’anapet) Fındık taneleri kozasından çıkınca tahta aralıklarına sıkışıyor. Hamseyi ixi dido baru do na-goixu ntxirişi ç’ak’i boyne livadiz kodolibğu. (FN-Ç’anapet) Bu akşam rüzgâr çok esti ve dökülen bütün fındık koçanları bahçeye döküldü. → çeplaII; bonkva, bunkva


ç’ak’la[1] (ÇM)(FN)(HP) i. I. (ÇM)(HP) Çıra ışığı. Meşale. Lamba. Ç’ak’la nudvini. (ÇM-Ğvant) Lambayı yak. → lamba

II. (ÇM) Kibrit. Ali ç’ak’la ç’apxuy do daçxuri ogzay. (ÇM-Ğvant) Ali kibrit çakarak ateş yakıyor. çip’it’i/ çirp’it’i, çibrit’i; kirp’it’i, kiprit’i

III. (FN) İlkel aydınlatma aracının genel adı. Noteş ç’ak’la. (FN-Sumla) Çıra ışığı. K’inçxiş ç’ak’la. (FN-Sumla) Kuru kendir kamışlarını birleştirip tutuşturarak yapılan aydınlatıcı araç. K’azyağiş ç’ak’la. (FN-Sumla) Bir şişenin içine gazyağı doldurup ağzına bez parçası sokuşturarak yapılan aydınlatıcı araç. → ç’ak’li


ç’ak’la[2] (AH) [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.] ♦ [dey. ç’ak’la momaktu (AH-Borğola) Çok yoruldum.]


ç’ak’li (PZ-Cigetore) i. Çıra ışığı. Ç’ak’li mevitani do oxorişa vidi. (PZ-Cigetore) Çıra ışığıyla eve gittim. → ç’ak’la[1]-I


ç’ak’uç’i i. Çekiç. Ar muxi mevoç’adat’u. Ç’ak’uç’i var-zi*ri. (PZ-Cigetore) Bir çivi çakacaktım. Cekici bulamadım. Ali tude mutxa e3’aç’aduy. Ç’ak’uç’i-nena mulun. (ÇM-Ğvant) Ali aşağıda birşey çakıyor. Çekiç sesi geliyor. Ustak ipti saç’i omçxvinams do ok’açxe-ti ç’ak’uç’ite dolondrik’oms. (AH-Lome) Usta önce sacı ısıtıyor ve sonradan da çekiçle içeriye çökertiyorÇ’ak’uç’i k’arfız gepçişi 3xont’u do gomindunu. (AH-Borğola) Çekici civiye vurunca fırladı da kayboldu.


ç’ala (FN-Sumla) i. Vadinin su kenarlarında bostan olarak kullanılan küçük toprak arazi ve yanından geçen su.


ç’alimi (FN ~ AH) i. Kil. Ç’alimiş xamuri. (FN-Sumla) Kil hamuru. A m3ika mç’ita let’a-ç’alimi komoiği. Ç’apxu p’aten. Ncaz eboç’apxaten do hemora şkule nca pxerxaten. (AH-Lome) Biraz kırmızı kil toprağı getir. Çırpı ipi yapıp ağaca çırpacağız ve ondan sonra ağacı biçeceğiz.


ç’ambums (PZ-Apso) EA har.f. Yapıştırıyor. → ç’abums; + noç’ambams


ç’ami (ÇM) i. İlâç. Korba o3’unute ğururt’u. Korba 3’una ç’amite dvoçulet’inu. (ÇM-Ğvant) Karın ağrısı ile ölüyordu. Karın ağrısı ilâcı ile kurtardı (= iyileştirdi). Ğoma na-momçi ç’ami vrosi momalen. (ÇM-Ğvant) Dün bana verdiğin ilâç (bana) iyi geliyor. Çeçxurite ğururt’u. Ç’amepete şuri komoğu. (ÇM-Ğvant) Sıtmadan ölüyordu. İlâçlarla canlandı (= hayata döndü). Mbareri k’iti-şk’imi ç’ami dovisvisi cemofloxt’u. (ÇM-Ğvant) Şişik parmağıma ilâç sürünce şişkinliği indi. Ayşe p’anda ti-3’una-ç’ami meşk’işinaxay. (ÇM-Ğvant) Ayşe her zaman baş ağrısı ilâcını kendisi için içeri bir yere saklıyor. Ali t’oxtorişa idusi sum oşvoni ç’ami ar do lemşi komeçey. (ÇM-Ğvant) Ali doktora gidince üç içilecek ilaç bir de iğne verdiler. → nç’ami; laci, ilaci; abut’raki


ç’ams (PZ), ç’aps (ÇX)(AK) EA har.f. [f.-i.] Kumaş, elbise vs [aps.] dikiyor. Dikiş dikiyor. Alik p’anda anteri ç’ams. (PZ-Cigetore) Ali her zaman gömlek dikiyor. Nanak porça ç’aps. (ÇX-Makret) Annem gömlek dikiyor. Makina-çkimi k’ai var-ç’aps. Nok’epe ç’k’idups. (AK-Döngelli) Dikiş makinam iyi dikmiyor. İplik koparıyor. → ç’uy[3]/ ç’ums[3], ç’ims/ ç’ips

f.-i. oç’apu (PZ), oç’u (AK) : Dikiş. Dikme. Oç’uşi makina nok’epe meç’k’idups. (AK-Döngelli) Dikiş için olan makine iplik koparıyor.

+ uç’ams/ uç’aps EDA har.f. Başkasına veya başkasının yerine (elbise vs) dikiyor.

+ oç’apams/ oç’apaps EDA ett.f. Birine [dat.] elbise vs [aps.] diktiriyor. Ağani dolokunaşa voç’api. Arafa-ndğas ep’ç’opare. (PZ-Cigetore) Yeni giysi diktirdim. Arife günü alacağım.


Ç’anapetori/ Ç’anapetoyi s.ve i. [< Ç’anapet = Fındıklı ilçesine bağlı Meyvalı köyünün Lazca adı] Ç’anapet’li. Ç’anapetorepek Pi3xalaşi ğaliz ağne xinci gonduman. (FN-Ç’anapet) Meyvalı’lılar Arılı Deresine yeni köprü kuruyorlar.


ç’anç’axi (AŞ)(FN-Ç’enneti ~ ÇX) i. ve s. Sulu çamur(lu). I. i. Sulu çamur. Ç’anç’axi gobant’t’i. (AŞ-Ortaalan) Çamurlu yere saplandım. Ham tutaz dido mçi’imu do mtel yeri ç’anç’axi diyu. (FN-Ç’enneti) Bu ay çok yağmur yağdı ve her yer sulu çamur oldu. Mç’imaş t’aoniz gulut’aşi dolokunuz ç’anç’axi nisven. (AH-Lome) Yağmurlu havada gezerken elbiseye çamur sürülüyor. Kvaz dişka ebosvarare. Berez bu3’vi do ç’anç’axi geçxims. (AH-Lome) Taşın üzerine odun dizeceğim. Çocuğa söyledim de çamuru yıkıyor. Oxorcak ç’anç’axiz na-ezdims m3xuliz gverdi noçxams do heşşo go3’omidgaman. (AH-Lome) Kadın çamurdan aldığı armudu yarım yıkayıp öyle önümüze koyuyor. Ustak duvariz na-ç’k’odu yeepez ç’anç’axi not’a3ams. (AH-Lome) Usta duvardaki çatlakları çamurla sıvıyor. Arabaz na-maç’apxen ç’anç’axi doxomun do var-melams. (AH-Lome) Arabaya sıçrayıp yapışan çamur, kuruyup düşmüyor. Sinanik heşşo t’aik’oms ki ç’anç’axepe k’ap’ulaşen cinikiz maç’apxen. (AH-Lome) Sinan öylesine koşuyor ki çamurlar arkadan ensesine yapışıyor. Jin ç’anç’axi memasu-doren. Şu beziten komemikosi. (AH-Borğola) Üstüme çamur sürülmüş. Islak bezle üzerimi sil. Onurik oxorişi duvariz ç’anç’axi not’a3ams do lebums. (AH-Borğola) Onur evin duvarına çamur yapıştırıyor da kirletiyor. Modvaluşi jin kva yodvamz do ç’anç’axiz gyolapams. (AH-Borğola) Ayakkabının üstüne taş koyup da çamura batırıyor. Berez porças ç’anç’axi nusun. Şu bezite konukosi ! (AH-Borğola) Çocuğun gömleğine çamur sürünmüş. Islak bezle siliver ! Ç’anç’axiz gebili. (HP-P’eronit) Sulu çamurda (= çamurlu yoldan) hızla indim. Am 3’k’ayiz ç’anç’axi koxvaktu. → ç’oç’oxi, ç’aç’axi; t’ot’o3’i; çamuri; t’ot’olo3i; t’olopi; t’alaxiII

II. (AŞ)(FN) [yüklem sıfatı] Sulu çamurlu. Mç’ima emat’u. İri k’ale ç’anç’axi diyu. (AŞ-Ok’ordule) Yağmur üstüme boşaldı. Her taraf sulu çamur oldu. Pucepez limxana var-e3’urçez do ç’anç’axi davez. (FN-Ç’enneti) İneklerin altına eğreltiotu sermediler de [ineklerin altı] sulu çamurlu oldu (= pis ve ineğin yatmaktan rahatsız olacağı yer haline geldi). Ham tutaz na-mç’ims mç’imate mtel yeri ç’anç’axi divu. (FN-Ç’enneti) Bu ay yağdığı yamur ile bütün yer çamurlu oldu. → ç’oç’oxiII; ç’anç’axoni; t’alaxoniII


ç’anç’axoni (AŞ)(AH ~ ÇX) s. Sulu çamurlu. Hik’u ç’anç’axoni yeri var-dolilen. (AŞ-Ok’ordule) O kadar çamurlu yere girilmez. Ç’anç’axoni modvalute doloxe mot-amulu(r). (AH-Lome) Çamurlu ayakkabılarla içeri girme. Kemalik ç’anç’axoni modvalu galeni nek’naz komoi3’k’u. (AH-Borğola) Kemal çamurlu ayakkabını dış kapıda çıkardı. Se(r)entis tude berepek istere(r)enan. T’axeyi t’abağis ç’anç’axoni k’izi do ç’at’ali naşkve(r)enan. (HP-P’eronit) Serender altında çocuklar oynamış. Kırık tabakta çamurlu kaşık ve çatal bırakmışlar. A gzalepe dido ç’anç’axoni yen. (ÇX-Makret) Bu yollar çok çamurlu. → ç’anç’axiII; t’oloponi; t’alaxoniII


ç’anç’axuna (AH) i. Çamurlu yer. Çamurluk. Hem yeyi mtelli ç’anç’axuna ren. Hekşen çkar var-golilen. (AH-Lome) Orası hepten çamurlu bir alandır. Oradan hiç geçilmez. → ç’aç’axopina


ç’anda i. → ç’andra. I. (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) Davet.

II. (AŞ-Ortaalan) Evlenme düğünü. → duğuni, duguni

III. (FN-Ç’anapet) Davet. Evlenme düğünü. Biç’i boçilam. Ç’ume lumci ç’anda miğun. (FN-Ç’anapet) Oğlumu evlendiriyorum. Yarın akşam davetim var. Nusavape hemseyi ok’ok’ateyi ç’andaşa ulunan. (FN-Ç’anapet) Eltiler bu akşam birlikte davete gidiyorlar. Erdoğani soti ç’anda ren ulun do heko kogeşaxedun. (FN-Ç’anapet) Erdoğan nerede davet düğün varsa hiç çekşnmeden gidip oraya oturur.

IV. (FN-Sumla) 1. Davet. 2. Kına gecesi.

V. (AH-Lome) 1. Kına gecesi : kızın baba evindeki son gecelerinden birine (düğüne 2-3 gün kala) damadın çağrılması. Sicaşi ç’anda. (AH-Lome) Kına gecesi. Ğoma lumci ç’anda çkuneburi ixenu. (AH-Lome) Dün akşam kına gecesi bize göre (= geleneğimize göre) yapıldı. 2. Evlenme düğünü. T’ok’serepez skani k’ala nçxomiş oç’opuşe na-biditşi majurani ndğaz Nacişi ç’anda ivu. (AH-Lome) Geçenlerde seninle balığa gittiğimizin ikinci günü Nacinin düğünü oldu.

VI. (AH-Borğola ~ ÇX) Evlenme düğünü. Düğüne davet. Noğamisa nana-muşik ç’anda şeni gomskvanams. (AH-Borğola) (Yeni) gelini annesi düğün için süslüyor. Biç’epek didoten na-içilanoren bozope ç’andapez goşoonaman. (AH-Borğola) Genç erkekler çoğunlukla evlenecekleri kızları düğünlerde seçerler. Hamseneri ç’anda mişi ren ? (AH-Borğola) Bu geceki düğün kimindir ? Hamseri ç’anda na-miğunan iris konumçinit-i ? (AH-Borğola) Bu gece davetimiz olduğunu herkese bildirdiniz mi (= herkese haber verdiniz mi) ? K’ai var-mşunsna-ti hemtepeşi ç’andaşe mixtimut’asen. (AH-Borğola) İyi hatırlamıyorsam dahi onların düğününe gitmişliğim olmalı. Ç’andaşa mitiz var-dobucoxi. Çkinebura bort’it. (HP-P’eronit) Düğüne kimseyi çağırmadım. Biz bize idik. Amseyi ç’anda miğun. (ÇX-Makret) Bu akşam düğünüm var. → duğuni, duguni


ç’andra (ÇM) i. Evlenme düğünü. Ali da-muşişi ç’andraşa iduk’o muxvadun. (ÇM-Ğvant) Ali kız kardeşinin düğününe gitmesi gerekiyor. Ali da-muşişi ç’andraşa mendaxt’uk’o, da-muşi guri k’ayi ayasert’u. (ÇM-Ğvant) Ali kız kardeşinin düğününe gitseydi, kız kardeşi sevinecekti. Oxorzalepe ç’andrape şalba cituman. (ÇM-Ğvant) Kadınlar düğünlerde şal örtüyorlar. Ayşe bozomota-muşi muton memsk’vanape gvobay (= gvok’limay). Ç’andraşa oşk’vasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe kızına süsler takıyor. Düğüne gönderecek. # Ç’andra var. Dandra var-on / 3’em3’e moy dolubaram ? / Ma Muslimani var-vor / Şuri moy gomibaram ? (ÇM-Ğvant, eski bir değiş) Düğün yok. Bayram değil / Tulumu neden çalarsın ? / Ben Müslüman değilim / Bana neden üflersin (= dua okuyorsun). # Andğa ç’andra on Alişi/ Helessa yalessa/ Mondo cuvelasen t’işi/ Helessa yalessa/ Noğamisa oren mişi/ Helessa yalessa hessa hey. (ÇM-Ğvant, anonim) Bügün Ali’nin düğünü/ Helessa yalessa/ Belki bahtı çökecek/ Helessa yalessa/ Gelin acaba kimlerden/ Helessa yalessa hessa hey. → ç’anda; duğuni, duguni


ç’angi[1] (FN) i. Pençe. K’at’uk ç’angi gemçu do xe gomixak’aru. (FN-Ç’anapet) Kedi pençesini vurdu ve elimi tırmaladı. → tatula; tati; t’at’i[2]


ç’angi[2] (AH) i. Yırtıcı hayvanlardaki tırnak. K’at’uk xez ç’angi gemçu. (AH-Lome) Kedi elimi tırmaladı. Ntxa do k’oyinepez ç’angi var-avenan. Bu3xa avenan. (AH-Lome) Keçi ve koyunlar normal tırnaklıdır. ≠ bu3xa


ç’angoni (AH) s. Tırnaklı. Coğori do k’at’u ç’angoni iven. Ala ntxa do k’oyinepez ç’angi var-avenan. Bu3xa avenan. (AH-Lome) Köpek ve kedilerin pençesi tırnaklıdır. Ama keçi ve koyunlar normal tırnaklıdır. K’at’uk ç’angoni tati-muşi gudumers do ncaşe yulun. (AH-Borğola) Kedi tırnaklı pençesi ile kavrayarak ağaca çıkar.


ç’aps → ç’ams/ ç’aps


ç’apxu (ÇM)(FN ~ ÇX)(AK) i. I. (ÇM) Keçe, boya, sabitleyici ve çırpı ipinden oluşan takım.

II. (FN ~ ÇX)(AK) Çırpı ipi. Ağaca düzgün çizgi çizmek için yay gibi çekilip bırakılan boyalı ve gergin sicim. Pederik ogine ç’apxute gyoç’apxamt’u do heşote pi3ari xerxumt’u. (FN-Ç’anapet) Babam önceden çırpı vurup ondan sonra tahta biçerdi. A m3ika mç’ita let’a-ç’alimi komoiği. Ç’apxu p’aten. Ncaz eboç’apxaten do hemora şkule nca pxerxaten. (AH-Lome) Biraz kırmızı kil toprağı getir. Çırpı ipi yapıp ağaca çırpacağız ve ondan sonra ağacı biçeceğiz. Pi3ari oxerxu şeni ncas ç’apxu gonk’idamt’ez do duzi xerxumt’ez. (AH-Borğola) Tahta biçmek için ağaca ip gererlerdi de düz biçerlerdi. Ç’apxu homuği. (ÇX-Makret) Çırpı ipini getir. Kyutuği duzi ox’azu şeni ç’apxu gepçap’t’it. (AK-Döngelli) Kütüğü düz bir biçimde yontmak için çırpı ipi ile vurup işaret verirdik. [◘ eşb. ç’apxums fiilinin perf.3.tek.] → ç’ip’ri; ç’apxu-nonç’epi; çilpi


ç’apxums/ ç’apxuy (PZ ~ AŞ) EA har.f. I. (PZ ~ AŞ) 1. Bir şeyi [aps.] çarpıyor ya da çakıyor. Xasanik toç’i ç’apxums. (PZ-Cigetore) Hasan ipi çakıyor. Ali k’avi ç’apxuy. (ÇM-Ğvant) Ali kav çakıyor. 2. Anahtarı (= bir elektrik devresini açıp kapamaya yarayan aygıt) [aps.] çakıyor. Ali çona-nk’ola ç’apxuy. Var-advinen. (ÇM-Ğvant) Ali ışığının anahtarını çalıştırmağa çalışıyor. Lambayı yakamıyor. 3. Kibrit ya da çakmak [aps.] çakıyor. Xasanik ç’akmaği ç’apxu. (PZ-Cigetore) Hasan çakmağı çaktı. Xasanişi beres çip’it’i okaçun do çip’it’i ç’apxums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çocuğunda kibrit var da kibrit çakıyor. Ali ç’ak’la ç’apxuy do daçxuri ogzay. (ÇM-Ğvant) Ali kibrit çakarak ateş yakıyor. 4. İskambil kâğıdı [aps.] çakıyor. Bere okulişa var-ulun. K’ave çağeti ç’apxuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk okula gitmiyor. Kahvede kâğıt çarpıyor. 5. Dudaklarını veya ağzını [aps.] şapırdatıyor. Xasanik p’ici opşa ç’apxums. (PZ-Cigetore) Hasan ağzını çok şapırdatıyor. → gelançaxums, gelonçaxams

part. ç’apxeri : Çarparak. K’et’t’i ç’apxeri mo-gulur. Toli gomint’t’are. (AŞ-Ortaalan) Çubuğu çarparak gezme. Gözüme sokarsın. Gaşk’urinenna biga ç’apxeri ç’apxeri idi. (AŞ-Ortaalan) Korkuyorsan değneği çarpa çarpa git.

II. (AŞ) Gözleri [aps.] kırpıştırıyor ya da kırpıyor. Toli ç’apxuy. (AŞ-Ok’ordule) Gözleri kırpıştırıyor. Toli tozi amt’u. Toli zderi evedi evedi ç’apxuy. (AŞ-Ortaalan) Gözüne toz kaçmış. Gözü kısarak hızlı hızlı kırpıyor. → copatxamsII/ copatxayII; k’am3’imuy; patxumsII/ patxupsII, gyopatxamsII; n3’amums[1]; ç’uç’ups


ç’apxu-nonç’epi (ÇM) i. Çırpı ipi. Ç’apxu-nonç’epi mç’ita kçana dusvar. (ÇM-Ğvant) Çırpi ipine kırmızı renk sürmek gerekir (= kelimesi kelimesine : “süreceksin”). → çilpi; ç’apxuII


ç’ap’ra (FN), ç’ap’ra/ ç’up’ra (AH ~ HP), ç’ap’ra (ÇX) s.-z. Yamuk. Çarpık. Oxoyişi ogineni uşkuyişi-nca m3ika ç’ap’ra dgin. (FN-Ç’anapet) Evin önünde duran elma ağacı biraz yamuk duruyor. Selaydiniz k’uçxe ç’ap’ra uğun. Çizme var-madven. (AH-Lome) Selahattin’in ayakları çarpık. Çizme giyemiyor. Xasanik na-ç’k’adu ğoberi ç’ap’ra-ç’up’ra ivuşi muşebura gonstu. (AH-Borğola) Hasan’ın çaktığı çeper yamuk yumuk olunca kendi kendine çöktü. Selahattinis xerxi var-ukaçun. Haya muç’o xerxuen ç’ap’ra-ç’up’ra ! (HP-P’eronit) Selahattın testere kullanmasını bilmiyor (= daha önce eline bile almamış). Bunu nasıl yamuk yumuk kesmiş ! Mja ç’apra mod-ikaçap. Hanix’oen. (ÇX-Makret) Sütü yamuk tutma. Dökersin. → ç’up’ra


ç’arç’alay (AŞ) Aø har.f. Çatırdıyor. Otva mjora mat’asi ç’arç’alay. (AŞ-Ok’ordule) Çatıya güneş vurunca çatırdıyor. Oxori ç’arç’alay. Meyixvasen. (AŞ-Ortaalan) Ev çatırdıyor. Yıkılacak.


ç’arğani (AH-Borğola) i. Yengeç. Mçxomi p’ç’opumt’işi ank’esis ç’arğani konik’idu. (AH-Borğola) Balık avlarken kancaya yengeç yakalandı. → ç’ağana, ç’oğona, ç’ağani


ç’arma (PZ) i. (Odunun) düzenli yığını ya da istifi. Xasanis ar k’ulaci ç’arma-dişk’a uğun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın bir kulaç odun yığını var. Xasanik ç’armas xoşk’a meşk’iğams. (PZ-Cigetore) Hasan odun yığınına fasulye sırığını yandan sokuşturuyor. Xasanişi porça dişk’aşi ç’armas nonçark’un. (PZ-Cigetore) Hasan’ın gömleği odun yığınında sokuşturulmuş halde duruyor. → març’a; xarga


ç’art’aği (FN) i. I. Oturma odası. Nanak met’k’oçeyi kilimepe dgums edo ç’art’ağiz dorçasen. (FN-Ç’anapet) Annem eski kilimleri birbirine ekleyerek oturma odasına serecek.

II. Serenderin balkonu. Nanak k’ak’aleyi ladre ntxiri naylaşi ç’art’ağiz gelobğu do oxombinamz. (FN-Ç’anapet) Annem ayıklanmış yaş fındığı serenderin terasına serpip kurutuyor. Nanak handğa na-k’orobu şu ntxiri nayla-ç’art’ağiz gumpinamz. (FN-Ç’anapet) Annem bugün topladığı ıslak fındığı serenderin çardağına (= balkonuna) yayıyor. Bozo-çkimi dido digunz*anu. Xe ezdayiz naylaşi ç’art’ağiz yunç’uşun. (FN-Ç’anapet) Kızım çok uzadı. Kolunu kaldırınca serenderin balkonuna yetişiyor. Nayla-ç’art’ağişi pi3arepe m3ika ink’art’ez do pederik heya-şeni a-jur k’afri gyoç’k’adamz. (FN-Ç’anapet) Serenderin terasındaki tahtalar oynuyordu. Babam onun için birkaç çivi üstüne çakıyor. → nayla-ç’art’aği


ç’arums/ ç’aums/ ç’arups (AH ~ ÇX)(AK) EA har.f. Yazıyor. Ma ham mak’alepe p’ç’arumt’işi k’vaşi upi dobobği. (AH-Borğola) Ben bu makaleleri yazarken alın teri döktüm. Na-p’ç’arumpes isa na-var-ivupe xolo-ti gebo3’k’er do boisanam. (*)(AH-Borğola) Yazdıklarımda doğru olmayanları tekrar bakıp da dizeltiyorum. [(*) Bu örnekte na-var-ivupe, gebo3’ker ile boisanam fiillerinin ortak tümlecidir. Gebo3’k’er fiili datif tümleci isterken boisanam fiili apsolütif tümleci ister. Bu örnekte son fiilin istediği sözdizimi üstün gelmiş.] Ham beyek dido mskva ç’aups. (ÇX-Makret) Bu çocuk çok güzel yazıyor. → nç’arums/ nç’aruy

f.-i. oç’aru/ oç’au : Yazma. Yazmak. Handğa Arkabişa bulur. Xut-aşi ndğa k’o dulya miğun. Gobiktaşa oç’aruz ara mepçam. (AH-Lome) Bugün Arhavi’ye gidiyorum. Beş-altı gün kadar işim var. Geri dönünceye kadar yazışmamıza ara veriyorum. Lazuri oç’aru dido k’olayi dulya var-ren. Ham dulya na-ikomanpe dido skidan. (AH-Borğola) Lazca yazmak çok kolay iş değildir. Bu işi yapanlar çok yaşasınlar. Ma Lazuri oç’aruşen var-mep’ç’irdare. (AH-Borğola) Ben Lazca yazmaktan bezmeyeceğim. Ma Lazonaz na-ren mskva coğrafyape oç’arute iriz boçinapam. (AH-Borğola) Ben Lazonadaki güzel coğrafyayı yazarak herkese tanıtıyorum.

+ uç’arams/ uç’araps EDA har.f. a. Birine [dat.] yazıyor. Birinin [dat.] yerine yazıyor. b. Birine [dat.] mülkiyetini [aps.] veriyor. Ali-Cumadik oxorişi ont’ule muşi şeni kodidu. Navayi yeepeşi gverdi biç’iz uç’arams. Gverdi-ti bozos uç’arams. (AH-Lome) Ali Amca evin önündeki tarlayı kendisine bıraktı. Geri kalan yerlerin yarısını oğlunun üzerine yazıyor. Yarısını da kızının üzerine yazıyor. P’ap’ulik, na-ğurasen oxo3’onuşi ont’ulepe motapes uç’arams. (AH-Borğola) Dede, öleceğini anlayınca tarlaları torunlarına yazıyor (= mülkiyetini devrediyor).


ç’arxala/ ç’axala[2] (AH)(ÇX) i. Turşu. Lobiyaşi ç’arxala dido nostoneri iven. (AH-Borğola) Fasulye turşusu çok lezzetli olur. Lobiyaşi ç’arxala dolobdvi. (ÇX-Makret) Fasulye turşusu kurdum. → t’urşi, t’ruşi; mç’oxali, mç’axala; ç’axala[2]


ç’at’ala (PZ) i. Ağaç gövdesinin kollara ayrılış yeri. Çatal. Xasanişi oşk’uri-mcas hik’u nças ç’i ç’at’alaşa ok’oç’ordun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın elma ağacı o kadar ürün vermiş ki çatalın ortasından koparak yırtılıyor. → bajği


ç’at’ala-mca (PZ) i. Çatal ağaç. Xasani ç’at’ala-mcas kok’oşk’inçrak’u. (PZ-Cigetore) Hasan çatal ağaca sıkıştı.


ç’at’ali i. ve s. I. i. Çatal. Yemek yerken kullanılan uzun dişli maden araç. Oşk’omale vimxot. Dolap’is ç’at’alepe do k’uzepe gamiği do masas cedvi. (PZ-Cigetore) Yemek yiyoruz. Dolaptan çatalları ve kaşıkları çıkar da masaya koy. Se(r)entis tude berepek istere(r)enan. T’axeyi t’abağis ç’anç’axoni k’izi do ç’at’ali naşkve(r)enan. (HP-P’eronit) Serender altında çocuklar oynamış. Kırık tabakta çamurlu kaşık ve çatal bırakmışlar.

II. s. Çatal biçiminde olan. Axmet’iz nana-muşik k’at’a ondğeris gyari mumers do ç’at’ali ncas geşudumers do igzals. (AH-Lome) Ahmet’e annesi her öğlen yemek getirir ve çatal ağaca koyup gider.


ç’at’al-k’uzi (ÇM ~ AŞ) i. Çatal.


ç’axala[1] (PZ) i. Karalahana haşlamasına yağı katılarak hazırlanan yemek. [Karalahananın yapraklarını kökünden kesip diri diri pişirerek yapılır. Daha çok kışın karın altından çıkartılıp dipten kesilerek toplanır. Bir iki baş soğan da katılır. Kemik de atılır, hafif et kokusu versin diye. Biber de konur, isteğe göre. Sıvı yağ tercih edilir ancak istenirse tereyağı veya içyağı da konur. PZ-Apso, B.T.] → pancari


ç’axala[2] (AK) i. Turşu. Nana-çkimik ç’axala x’vasinon do lobiya mogibups. (AK-Döngelli) Annem turşu yapacak da fasulye haşlıyor (= kaynatıyor). → t’urşi, t’ruşi; mç’oxali; ç’arxala/ ç’axala[2]; mç’axala


ç’axra (AH) i. Desise. [< Ar.] Hile. [< Ar.] Entrika. [< Fra.] Dulya-skani mtelli ç’axra ren. (AH-Lome) Senin işin hep entrikadır. dubara[2]; oyiniII; dalavera


ç’axraci (AH-Lome) i. Dalavereci. Üçkâğıtçı. Ç’e ! Osmani mtelli ç’axraci ren. Hemuz k’ap’ula var-nidven. (AH-Lome) Yahu ! Osman dalaverecinin biridir. Ona güven olmaz. → xit’ip’iyozi; meşağer-moşağeriI; dubaraciII; uci-mek’vateri


ç’e ü. Ey ! Yahu ! Be ! I. [Erkeği hitap etmek için kullanılan ünlem (*)][(*) Bu ünlem ÇM diyalektlerinde kendisi ile aynı yaşta olanları veya çocukları hitap etmek için kullanılır. Saygınlık göstererek hitap etmek için beII kullanılır.] Ç’e, berepe ! Gaz*iyeran-i ? Zuğas cemi dixven. (PZ-Cğgetore) Ey, çocuklar ! Görüyor musunuz ? Denize gemi batıyor. Ç’e, bere ! Haşo onç’vet’ela k’ale komoxt’i. Gimç’eşare. (AŞ-Ok’ordule) Ey, çocuk ! Öyle ara tarafından (= ev ile serender arası tarafından) gel. Bekleyeceğim. Ç’e, k’oçi ! Çayniğişi 3’up’i so dodvi ? (AŞ-Ok’ordule) Be adam ! Çaydanlığın tıpasını nereye koydun ? Ç’e, berepe ! Ar ok’vantxvit. Mi icginasen ? (AŞ-Ok’ordule) Be, çocuklar ! Bir güreşin. Kim yenilecek ? # Nani nani ç’e Xasani / Mele mulun nana-skani / Kalamani dokaçeyi / 3i3i opşa mokaçeyi. (FN-Sumla) Ninni ninni e Hasan / (İşte görüyorum) karşıda, geliyor annen / Elinde çarıkları / Memeleri süt dolu ve kucaklanmış (= süt öylesine dolu ki dökülmesin diye annen memelerini kucaklamış). Ç’e ! Hemuz mu k’itxom ? Zati ar gzaşi ren. (AH-Lome) Yahu ! Ona ne soruyorsun ? Zat yol yordam bilmez. Ç’e, bere ! P’et’mezi heşşo mot-totum. Nink’iyali. Ç’umanişe-ti p’ç’k’omaten. (AH-Lome) Oğlum ! Pekmeze öyle daldırma. İdareli ye. Yarın da yiyeceğiz. Eminek ont’ule ntxorums-i ? Ç’e, var. Mu ntxorums ! Xvala xvala muşebura nopuşonams. (AH-Lome) Emine tarlayı kazıyor mu ? Yok, yahu ! Ne kazıyor ! Tek başına kendi kendine eşelemeye çalışıyor. Ç’e, bere ! Solen mulur ? (AH-Borğola) Hey çocuk ! Nereden geliyorsun ? ≠ be, kale

II. (AŞ-Ok’ordule) [Bazen kızları hitap etmek için de kullanılır.] Ç’e, bozomota, ump’a gazin. Komoitvi evedi. (AŞ-Ok’ordule) Be, kız, karnın görünüyor. Kapat çabuk.


ç’eba[1] (ÇM ~ AŞ-Tolikçeti) i. [çoğ. ç’ebape] (Üzüm) salkımı. Urzeni ç’eba. (ÇM-Ğvant) Üzüm salkımı. Ar ç’eba urzeni. (ÇM-Ğvant) Bir salkım üzüm. → ç’emba (PZ-Cigetore), ç’aba (AŞ-Ok’ordule ~ HP)(AK)


ç’eba[2] (ÇM ~ AŞ-Tolikçeti) i. [çoğ. ç’ebape] Mısır, buğday, arpa gibi tahılın başağı ya da koçanı. Lazut’i ç’ebape obğun. (ÇM-Ğvant) Mısır koçanları püskül veriyor. Ali lazut’i oşk’omoni iyu-i ognapu şeni ç’ebape elaç’irduy. (ÇM-Ğvant) Ali mısırın yenebilir olduğunu anlamak için mısır koçanlarının yan tarafını yırtıyor. → nç’olo; koçani; ≠ k’ump’uri[1]/ k’omp’uri; ≠ xunduri


ç’eç’eğeni (ÇM) i. Atmaca tutmakta yem olarak kullanılan kuş (= çalıaldatan). Ali ç’eç’eğeni oç’opuşa idu. (ÇM-Ğvant) Ali çalıaldatan tutmağa gitti. → ceceğeni; ğaç’o


ç’eğeli (ÇM) i. İsilik. Ayşe ç’eğeli kogvabğu. (ÇM-Ğvant) Ayşe isiliklendi. → minç’aII; floxti[1]; noçxvopeli


ç’ei → ç’eri/ ç’eyi


ç’ek’a- (PZ) fb. [/a/ önünde ç’ek’v-] [/o/, /i/ ve /u/ önünde çek’-] → cek’a-; ek’a-; ik’a-; mik’a-[2]

I. Arkadan.

II. Ardından.


ç’ek’a3’en (PZ-Cigetore) ED har.f. Arkadan bakıyor. Xuseyinik berepes ç’ek’a3’en. (PZ-Cigetore) Hüseyin çocuklara arkadan bakıyor. → ek’a3’ersII; ek’a3’en, ek’o3’en; ek’a3’k’en, ek’o3’k’en[1]


ç’ek’obun (PZ) AD hal f. Bir şey [aps.] birinin [dat.] sırtında asılıdır. Emines t’ik’ina ç’ek’obun. (PZ-Cigetore) Emine’nin sırtında sepetin küçüğü asılıdır. → ek’obun, ek’vobun; mobun[2], mujobun


ç’ek’uğams (PZ) EDA har.f. Birinin [dat.] peşinden bir şeyi [aps.] götürüyor. Xasanik mdik’a oxaşk’uşa ulut’aşa Ayşe-tik mdik’a tasi ç’ek’uğams. (PZ-Cigetore) Hasan buğday ekmeye giderken Ayşe de buğday tohumu peşinden götürüyor. → ek’uç’işinams


ç’ek’uğurun (PZ) AD har.f. Birinin veya bir şeyin [dat.] ardından ölüyor. Ç’ek’uğurare. (PZ) bed. Ardından ölesin. → cek’uğurun, cek’voğurun


ç’ek’vabgars (PZ) ED har.f. Birinin arkasından ağlıyor. Birine ağıt yakıyor. Xasanis xorz*a duğuru do ç’ek’vabgars. (PZ-Cigetore) Hasan’ın karısı öldü de arkasından ağlıyor (= ağıt yakıyor). → gyabgars, gyamgars; [beklenmeyen ölümler için düşünceleri sıralayarak ağıt yakıyor] k’ore3xumsII/ k’ore3xuyII; svarums[2]-II


ç’ek’vayonen (PZ) AD har.f. Biri [aps.] birine [dat.] öncülük yapıyor. Xasani Doğanis ç’ek’vayonen. (PZ-Cigetore) Hasan Doğan’a öncülük yapıyor. → ogi-muşis ulun; e3’vancğonen, nancğonen, golancğonen; go3’ancğonen, gu3’ancğonen


ç’eliği i. Çelik. Demirci Veabik ipti ç’eliği omçxvinams. Vayyozite gamalat’umz do ok’açxe-ti ç’eliğiz 3’k’ari meçamz. (AH-Lome) Demirci Vahap önce çeliği ısıtıp kızartıyor. Balyozla yassıltıyor ve sonra da çeliğe su veriyor.


ç’emba (PZ-Cigetore) i. [çoğ. ç’embape] (Üzüm) salkımı. Şk’imi urz*enişi ç’embape opşa mçxu on. (PZ-Cigetore) Benm üzümün salkımları çok kalındır. → ç’eba[1], ç’aba


ç’emberi i. Çember. T’ik’inaşi kara ç’emberi steri mugvala iven. (AH-Lome) Sepete konan başlık çember şeklinde yuvarlak olur.


Ç’emu (PZ ~ AŞ) i. Erkek adı olan “Mustafa”nın Lazca söylenişi. # Ç’emu-şk’imi cur 3’ana oren P’ursa / Var-it’ur çi oxori var-on nusa / T’ertli doviçodi ham yalan-dunya. (ÇM-M’ek’alesk’irit, H.D.) Benim Mustafa iki senedir Bursada [çalışıyor] / Evin de yok gelin de yok / Dertli bittim bu yalan dünyada. Ç’emuşi porça dvaç’andru. Da-muşi unaxvasen. (ÇM-Ğvant) Mustafa’nın gömleği kirlendi. Kız kardeşi (kardeşinin gömleğini) yıkayacak. → Mustava


ç’enç’eni (ÇM) i. I. Sütten peynir alındıktan sonra kalan yeşil renkli sıvı : bu sıvı kaynatıldıktan sonra “lor peyniri” elde edilir. → tani[2]

II. Süt kaymağından yağ elde edildikten sonra kalan sıvıyı kaynatarak “lor peyniri” elde edildikten sonra kalan sıvı.


ç’enç’i (FN ~ AH) i. I. İnek dışkısı. Babak, puciz k’udeli dido agunz*anaşiÇ’enç’iz mot-yan3’et’azya do gunz*e ntomape m3ika go3’uç’k’orams. (AH-Lome) Babam, ineğin kuyruğu çok uzayıncaDışkılarına değmesindiye uzunca kıllarını alttan biraz kesiyor. → puşk’undi; lazma

II. İnek sidiği. BabakAxiriz ç’enç’i ar yeyiz ok’inç’azya do axirişi ar k’eleni let’a dolok’lant’ums. (AH-Lome) Babam ahırda inek sidiklerinin bir yerde toplanması için ahırın bir tarafındaki toprağı çukurlaştırıyor.


Ç’ennetayi s.ve i. [< Ç’enneti = Fındıklı ilçesine bağlı Cennet köyünün Lazca adı.] Ç’enneti’li.


ç’epri (PZ ~ AŞ) i. Kendir. Ayşe k’at’a 3’ana sum-otxo ğeri ç’epri tasişi cut’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe her yıl üç-dört başak kendiri tohumluk bırakıyor. # Avla-sk’ani omcore / Ç’epri mevupinare / Si moyç’andi do idi / Ma cek’egipinare. (ÇM-Ğvant, anonim türkü) Avlun güneye bakıyor / Kendir (kurutmak için) sereceğim / Sen çağır ve git / Ben arkandan (hayvanları) süreceğim. # Avla-sk’ani cuneli / Ç’epri megipinare / Si golvali uoxi / Ma cek’egipinare. (AŞ, Anonim) Evinin kapı önü güneşli / Kendiri (kurutmak için) oraya sereceğim / Sen (sürünün) önüne geç ve çağır / Ben (onları) arkandan süreceğim. → ç’erpi, k’epri, k’erpi, k’epi, k’ep’ik’ale


ç’epxe (PZ ~ AŞ)(AH)(AK) i. I. (PZ) Taze fındık fidanının dalsız olanı. Xasanişi xepes mskva ç’epxe ok’açun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın elinde güzel fındık sopası tutunuyor.

II. (ÇM) 1. Bir veya birkaç yıllık ağaç diplerinde oluşan filizler. Ç’emu, didi mturi muç’o mtvasen, ntxirepe-ç’epxepe dolondrik’uy, ar pirçi oraşi dok’ap’inoni kocudgamt’u. (*)(ÇM-Ğvant) Ç’emu, büyük kar yağar yağmaz, [geçen yılki] fındık filizlerini [toprağın içine] büküp çabucak kuş kapanı kurardı. [(*) “büküp ...... kurardı”nın karşılığı olarak verilen “dolondrik’uy, .... kocudgamt’u” ifadesi, yazılı Türkçe ifadenin kopyasıdır. Doğal konuşma Lazcasında “Ç’emu, didi mturi muç’o mtvasen, ntxirepe-ç’epxepe dolondrik’umt’u. Ar pirçi oraşi dok’ap’inoni kocudgamt’u.” şeklinde söylenir.] 2. Bir veya birkaç yıllık ağaç diplerinde oluşan filizlerden yapılan ve hayvanları gütmek için kullanılan değnek. Kırbaç. N3xeni mi-ti ç’epxe dik’açasen e3’vancğonen. Ulun. (ÇM-Ğvant) At kim kırbaç tutarsa onun önüne düşüp gidiyor.

III. (AŞ-Ok’ordule) İnce çubuk. Yeğeni ! Ar ntxiri-ç’epxe cek’vati. Komomiği. (AŞ-Ok’ordule) Yeğen ! Bir fındık çubuğu kes. Bana getir. Huy ntxiri-ç’epxe gop’azum. (AŞ-Ok’ordule) Şimdi fındık çubuğunu yontuyorum. → nç’ulu (FN ~ AH-Lome), ç’ulu (AH-Borğola))

IV. (AŞ-Ortaalan) Ahşap çubuk. Ç’epxe valeri valeri moy gulur ? (AŞ-Ortaalan) Çubuk sallaya sallaya niye geziyorsun ?

V. (AH) İnce esnek fındık dalı. Bere bort’işi ç’epxete gemçamt’eşşi k’uçxez ç’epxe steri froxti emixtamt’u. (AH-Borğola) Çocukken ince esnek fındık dalı ile beni vurduklarında bacağımda dalın şeklinde kabarcık çıkardı.

VI. (ÇX)(AK) İnce sopa çubuk. [k’et’i’den daha ince çubuk] Puciz ç’epxete gepçi. (ÇX-Makret) İneğe ince çubukla vurdum. Xasanik ç’epxeten xocis geçaps. (AK-Döngelli) Hasan ince çubuk ile öküze vuruyor.


ç’ep’iç’i (ÇM) i. Oğlak. Keçi yavrusu. Ali didi şuronepe ç’ep’iç’epe şk’ala oxvok’ore3xay. (ÇM-Ğvant) Ali büyük keçilerle beraber küçük oğlakları da sayıyor.


ç’ere (FN-Sumla) i. Yüz rengi. Yüz hatları. Beniz. Beres ç’ere menduxtu. (FN-Sumla) Çocuğun benzi soldu. → çere; peri[2]


ç’ereli (AH) s. Alaca. İki ya da daha çok renkli. K’oçi doloxe ç’ereli iven; puci galendo. (AH, atasözü, K.A.) İnsan içten alacadır; hayvanlar dıştan (= İnsanların içi fesada elverişli olur). → t’alaxa; ç’erema


ç’erema (AH) s. Alaca. Alacalı. Ç’erema ar k’at’u 3’ip’ilepes konaçkinu. (AH-Lome) Alaca bir kedi civcivlere dadandı. → t’alaxa; ç’ereli


ç’eri[1](PZ ~ AŞ) i. Arpa. Ç’erişi tasi meçu. (ÇM-Ğvant) Arpa tohumu ekti. → nkeri/ nkeyi, mkeri


ç’eri[2]/ ç’eyi/ ç’ei (HP ~ ÇX)(AK) i. I. (HP ~ ÇX)(AK) Tavan arası. Ç’eyis mteli but’k’a gobğun. (HP-P’eronit) Tavan arasının üstünde bütün yaprak serpilmiş şekilde duruyor. Mç’ima domç’imaşi ç’erişen memsufaşi jin 3’k’ari gaben. (AK-Döngelli) Yağmur yağdığında tavan arasından sedirin üzerine su dökülüyor. on3xeni; osxone, o3xone, on3xone; nç’eriII

II. (AK) Çatı. Çatının dış yüzeyi. Dam. Yapıları her türlü dış etkiden korumak için üzerlerine yapılan, çoğunlukla kiremit kaplı, örtü. Tekinik ç’erişi mtvirepe gexups. (AK-Döngelli) Tekin çatının karlarını temizliyor. Ustak oxorişi ç’ei keremiditen motumers. (AK-Döngelli) Usta evin çatısını kiremit ile örtüyor. Ustak keremidi gedumers do ç’eişi jin motumers. (AK-Döngelli) Usta kiremidi koyuyor da çatının üstünü örtüyor. K’alorişi ç’eis pi3ari gyoç’k’adun. (AK-Döngelli) Kulübenin çatısına tahta çakılıdır. → otvaII

III. (AK) Tavan. Mtviri domtvaşi oxori-çkinişi ç’eis buzepe gu3’ik’iden. (AK-Döngelli) Kar yağdığında bizim evin tavanında buzlar asılıyor. Xavak xaşariten ç’eis i3’untxips do tugipes oşkurinaps. (AK-Döngelli) Havva fasulye sırığı ile tavana dürterek fareleri korkuturuyor. → on3xodure; tavani; nç’eriI


ç’erpi (ÇM-Mek’alesk’irit) i. Kendir. → ç’epri, k’epri, k’erpi, k’epi, k’ep’ik’ale


ç’eşit’i s. Çeşitli. Alamanyaşi ç’eşit’i yeepe k’ayi na-o3’irams xaretape giğun-i ? (AH-Lome) Almanya’nın çeşitli yerlerini iyice gösteren haritaların var mı ?


ç’eşk’a- (PZ) fb. Üst tarafından gelip arasına, ortasına, arasında veya ortasında. → ceşk’a-; geşa-; k’oşk’a-; goşa-


ç’eşk’abams (PZ-Apso) EAL har.f. Üst tarafından arasına veya ortasına (sıvı) döküyor. K’oçik dişk’alepes gazyaği ç’eşk’abams. (PZ-Apso) Adam odunların arasına gazyağı döküyor.


ç’eşk’abğams (PZ-Apso) EAL har.f. Üst tarafından bir şeylerin [lok.] arasına veya ortasına taneli katı cismi [aps.] döküyor. Oxorzak daçxuyis dişk’a ç’eşk’abğams. (PZ-Apso) Kadın ateşin arasına odun koyuyor. → geşobğams


ç’eşk’adgun (PZ-Apso) AL hal f. Üst tarafından gelip arasında veya ortasında ayakta kalmış halde duruyor. Noğamisa ç’eşk’adgun. (PZ-Apso) Yeni gelin, ortada ayakta kalmış halde duruyor.


ç’eşk’agutun (PZ-Apso) AL har.f. Üst tarafından gelip arasında veya ortasında ayakta duruyor. Duğunis noğamisa duğuncipeşi oşk’endas ç’eşk’agutun. (PZ-Apso) Düğünde gelin adayı düğüncüler arasında ayakta durur.


ç’eşk’axedun (PZ-Apso) AL har.f. Üst tarafından gelip arasına veya ortasına oturuyor.


ç’eşk’axen (PZ-Apso) AL hal f. Arasında veya ortasında oturmuş haldedir. Badi k’oçi xorzalepe şk’ala ç’eşk’axen. (PZ-Apso) Yaşlı adam kadınlar arasında oturuyor. → ceşk’uxen; k’oşk’axers/ k’oşk’axen; goşaxen, guşaxen

ç’exni (AH) i. Bir meyve ya da sebzeyi her mevsim çıkışı ilk defa tatma. İlk tadımlık. Şuk’aşi ora golilamz do ma ç’exni va-mixenun. (AH-Lome) Salatalığın mevsimi geçiyor da ben tadına bakamadım (= bakmışlığım yok).


ç’i (PZ) bağ. Ki. [< Far.] → çi, ki. a. [iki cümle arasında] Hik’u eski oxori on ç’i çendi çendine ok’ixven. (PZ-Cigetore) O kadar eski evdir ki kendi kendine yıkılıyor. Mturi in3’inen. Badi gzas eyust’u do colu do vorsi ç’i soti var-not’roxu. (PZ-Cigetore) Kar eriyordu. İhtiyar yolda kayıp yere düştü. Ama iyi ki bir yeri kırılmadı. Kormek ar kodozgu ç’i 3’iminde k’undi. (PZ-Cigetore) Tavuk bir sıçtı ki hepten bokun boku. Bula-şk’imişi livadişi mduti mcaşi tude araba-şk’imi memişk’vaput’u. Ar saat’i ok’ayi hişoşa golavikti ç’i araba-şk’imişi jin opşa mduti dobğut’u. (PZ-Cigetore) Teyzemin bahçesinde dut ağacının altına arabamı bırakmıştım. Bir saat sonra oraya döndüm. Arabamın üstüne çok dut dökülmüştü. Haşo goiniğu do sifet’is ar moç’apxams ç’i ar k’o gişk’ut’uk’o ! (PZ-Cigetore) Böyle gerilip de suratına bir vuruyor ki bir bilseydin ! Nak’u ndğa on ç’i sk’anda xaberi var-emaç’opu. Muti gağodu-i ? Ordo xaberi komomçana xaz*i mayasen. (PZ-Cigetore) Kaç gündür senden haber alamadım. Bir şey mi oldu sana ? Tez haber verirsen memnun olacağım. Coşk’unis ğuraşa hik’u opşa aşk’urinen ç’i p’anda ixvambams. (PZ-Cigetore) Coşkun ölümden o kadar çok korkuyor ki her zaman kendisi için dua ediyor. b. [haykırışlı cümlenin sonunda] Ali eba-muşişi 3’iminde on. Hik’u numgus ç’i ! (PZ-Cigetore) Ali babasının tıpkısıdır. O kadar benziyor ki ! Coşk’unik Osmanis hik’u uxvambams ç’i ! (PZ-Cigetore) Coşkun Osman için o kadar dua ediyor ki !


ç’ibri (ÇM-Ğvant)(AŞ-Ortaalan) i. 1. Diş. Olağune ç’ibri elvat’amben. (ÇM-Ğvant) Sakız dişinin yan tarafına yapışıyor. Ar ç’ibri a piçi ink’ay. (ÇM-Ğvant) Bir dişim hafifçe oynuyor. Ar ç’ibri emilu. (ÇM-Ğvant) Bir dişim yerinden çıktı, düştü. Nak’u ora n ç’ibrepe m3’ika mank’ay. Va-ma3’unert’u. Xolo-ti dişçişa mendaft’i. Jijilepe 3’una miğurt’u. Cevoktinapam. (ÇM-Ğvant) Uzun zamandır dişlerim hafifçe oynuyor. Ağrısı yoktu. Yine de dişçiye gittim. Dişetimde hastalık varmış. Tedavi ettiriyorum. Ali Ayşeşi oşk’endani ç’ibri eşk’u3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali Ayşe’nin ortadaki dişini söküyor. Ali ozabunute ç’ibrepe gvaxu. (ÇM-Ğvant) Hastalıktan Ali’nin dişleri döküldü. K3aperi ç’ibri eşk’a3’u (AŞ-Ortaalan) Çürük dişi (diğer dişlerin arasından) çıkardı. K’omp’p’uri mo-xorum. Ç’ibri cemasven. (AŞ-Ortaalan) Mısır koçanını kemirme. Dişlerim kamaşıyor. 2. Çark, testere, tarak gibi çentikli şeylerdeki çıkıntıların her biri. → k’irbi, k’ibri, k’ibiri/ k’ibiyi


ç’iç’ik’veri/ ç’iç’ik’veyi (AH) s. Çok tuzlu. Gyari ç’iç’ik’veyi dovi-doren. (AH-Lome) Yemeği çok tuzlu yapmışsın. → m3’utxe


ç’iç’ilams (PZ) Eø har.f. Gıcırdıyor. → ç’irç’ilay[1]/ ç’irç’iy; ç’k’iyalams


ç’iç’ili (FN-Ç’anapet) i. Kebap. Ngeniş xor3işi ç’iç’ili dido nostonyayi iyen. (FN-Ç’anapet) Dana etinden yapılan kebap çok lezzetli oluyor.


ç’iç’ili-nçxili (FN-Ç’anapet) i. Kebap şişi. → çebapi-şişi; şişi; kebap-şişi


ç’iç’it’a (HP ~ ÇX) s.-z. ve i. 1. s. Küçücük. Minik. A k’ulaniz ç’iç’it’a xepe uğun. (ÇX-Makret) Kızın küçücük elleri var. 2. z. Azcık. 3. i. [çoğ. ç’iç’it’alepe] Küçücük. Minik. → 3’ulut’ina; ar pirçiII-c; 3’ulup’ina; ç’uç’ut’a; xuç’up’eli k’onari


ç’iği (ÇM-Ğvant)(FN-Ç’anapet) i. Çığ. Eğimli yerin bir noktasından kopup yuvarlanan ve yuvarlandıkça büyüyen kar kümesi. Melenk’ale k’at’a 3’ana ç’iği culun. (ÇM-Ğvant) Karşıda her yıl çığ iniyor. → şvai


ç’ikşari (FN-Ç’anapet) i. Çeperin kapısı. Nanak ç’ikşari genk’olumz do heşote pucepe axirişi ogine elokaçamz. (FN-Ç’anapet) Annem çeperin kapısını kapatıyor ve öylece inekleri ahırın önünde tutuyor.


ç’ik’a (ÇM) i. [çoğ. ç’ik’ape] Kadın olarak düşünülen imgesel bir tasarım : ayakları içe doğru ters dönmüş, başparmağı olmayan, uzun saçlı, insanlarla karşılaştığında başparmaklarını ısırıp koparan, vücudunun bir yerine iğne saplanırsa tüm işlerde yardımcı olan, ormanlarda veya tenhalarda insanların karşısına geçip her yaptığını tekrar eden olarak söylenir. → ç’ink’a


ç’ik’olata (AŞ) i. Çikolata. [< İsp. < Azt.] Bereşşi ç’ik’olata moy doluşk’omi ? Bere şk’omasert’t’u. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun çikolatasını niye bitirdin ? Çocuk yiyecekti. → çukulata/ çukuleta


ç’ik’onups (ÇX)(AK) EA har.f. Çayır, ot vs’yi yoluyor. Beepek pukiyepe doç’ik’ones. (ÇX-Makret) Çocuklar çiçekleri yoldu. Nandidi-çkimi ont’uleşi çaepe ç’ik’onups. (AK-Döngelli) Babaannem bahçenin otlarını yoluyor. → k’onuy/ k’onums


ç’ilağani (FN) i. Kuyrukyağı posası veya içyağı posası. [İçyağı ve kuyrukyağı, parça parça koparılıp bazı yemeklerde kullanılır. Meselâ lu ncaxeri (= lahana ezmesi) için. Kızgın tavada eritilmeye tabi tutulur ve bir yandan da tahta kepçe ile ezilerek sıvı yağı çıkarılır. İşte içyağı ve kuyrukyağı ezilip yağı alındıktan sonra kalan posasına 3’ilağani veya ç’ilağani denir. A.D.] → 3’ilağani


ç’imoşums/ ç’imoşuy/ ç’imoşups (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan ~ ÇX) EA har.f. I. İp ve halat yapmak için önce bir kez kıvrılmış (veya eğrilmiş) keten veya yünden oluşan birden fazla ipliği [aps.] birleştiriyor. İp, halat, sarmaşık, bez vs’nin birkaç tutamını çevire çevire birbirine geçiriyor veya eğiriyor. Xasanik xalat’i ç’imoşums. (PZ-Cigetore) Hasan halat büküyor. Ayşe ! Toç’i p’ç’imoşare. On3xecite ar suleri demin3xonik’o, muya iyen ? (PZ-Cigetore) Ayşe ! İp bükeceğım. Bir kendiri tarasaydın, ne olur ? Ali nzğimeç’i ç’imoşuy. (ÇM-Ğvant) Ali nzğimeç’i kıvırıyor. Ali suleri nzğimoç’uy. Omp’ila ç’imoşasen. (ÇM-Ğvant) Ali keten liflerini kıvırıyor. Halat örecek. Toç’ç’i p’ç’imoşum. (AŞ-Ortaalan) İp büküyorum. Cuma-çkimik handğa tok’i ç’imoşums. (FN-Ç’anapet) Kardeşim bugün ip eğiriyor. Fikrik tok’i ç’imoşums. Berez ok’an3’uroni gyuk’idasen. (AH-Lome) Fikri ip eğiriyor. Çocuğa salıncak yapacak. Nana-çkimi tok’i ç’imoşups. (ÇX-Makret) Annem ip yapıyor. → zgimoç’ums; nzğimoç’uy

şsz iç’imoşen : Kıvırılıyor. Sulerepe iç’imoşen do tok’i ixenen. (AH-Borğola) Kendirler kıvrılarak ip yapılır.

II. (AŞ-Ortaalan)(AH-Borğola) a. (AŞ-Ortaalan) Çamaşırı [aps.] yıkarken su çıksın diye kıvırıyor ya da sıkıyor. Na-naxvipe vrossi va-ç’imoşşana ordoşe va-sk’urasen. (AŞ-Ortaalan) Yıkadıklarını iyi sıkmazsan erken kurumaz. b. (AH-Borğola) Çamaşırı [aps.] kıvırıyor. Na-inaxu didi erçapule çili-çkimi k’ala p’ç’imoşumt do p’3’ilaxumt. (AH-Borğola) Yıkanan büyük çarşafı eşimle kıvırarak suyunu çıkarıyoruz (= sıkıyoruz). → 3’ilaxums, n3’ilaxuy/ n3’ilaxums; nç’imoşuy

III. (AH-Lome) Mısır koçanını [aps.] örüyor. Hamseri xeşeri p’ç’imoşaten. A m3ika komemişvelit. (AH-Lome) Bu gece mısır (koçanı) öreceğiz. Biraz yardım ediverin.


ç’ims/ ç’ips (AH-Lome)(HP) EA har.f. Dikiş dikiyor. Kalamani p’ç’imt’aşi bazi lemşi var-goşulun do bizi elebiyonam. (AH-Lome) Çarık dikerken bazen iğne geçmiyor. Bunun için sivri bir şey kullanıyorum. Ramizik perde ç’ims. (HP-P’eronit) Ramiz perde dikiyor. → ç’ams, ç’ums[3], ç’aps

f.-s. oç’oni : Dikilmesi gereken. Dikilecek. Nanaz dido dulya uğun. Oç’oni mutu na-ren ancaxi mç’imalapez ç’ims. (AH-Lome) Annemin çok işi var. Dikilecek ne varsa ancak yağışlı havalarda dikiyor.

+ uç’ams/ uç’ims/ uç’ips EDA har.f. Birine dikiş dikiyor. Naciyez ar ndğaz mebuşvelit do nanaz upareli porça uç’ams. (AH-Lome) Naciye’ye bir gün yardım ettik de anneme parasız elbise dikiyor.

+ oç’apams/ oç’apaps EDA ett.f. Dikiş diktiriyor. Babak dolokunu Yaşariz oç’apams. Ma Nuriz boç’apam. (AH-Lome) Babam elbisesini Yaşar’a diktiriyor. Ben Nuri’ye diktiriyorum. Ramizik terzis pantoloni oç’apams. (HP-P’eronit) Ramiz terziye pantolon diktiriyor.


ç’inaxums/ ç’inaxuy/ ç’inaxups EA har.f. I. Sebze veya meyveyi [aps.] bir şeyin içinde (leğen, büyük tava, çuval, bez vs) sert zemin üzerinde elle veya ayakla sıkıştırıp eziyor. K’omşepek urz*eni ç’inaxuman. Mondo p’ek’mezi 3’opxanen. (PZ-Cigetore) Komsular üzüm eziyorlar. Galiba pekmez yapacaklar. Pun3kulaşepek handğa urz*eni ç’inaxuman. (FN-Sumla) Pun3kulalar bugün üzüm eziyorlar (suyunu çıkarıyorlar). Xasanik urz*eni ç’inaxums. P’et’mezi gubanoren. (AH-Lome) Hasan üzüm eziyor. Pekmez pişirecekler (= yapacaklar). Berepek x’omuyi doç’inaxes. (ÇX-Makret) Çocuklar erikleri çiğnedi. → zams, zuy/ zums, zims, zaps; zlap’ums/ zlap’uy

II. (ÇM ~ AŞ) (Ağzında) çiğniyor. Xor3’i ç’inaxuy. (ÇM-Ğvant) Et çiğniyor. Ham sak’k’izi doç’inaxxi. Vrossi mogalasen. (AŞ-Ortaalan) Bu sakızı çiğne. İyi gelecek. → lağuy; lağunums/ lağunuy/ lağunups

III. (ÇM) Leğende çamaşırı [aps.] eziyor. Porça naxumt’aşa ç’inaxuy. (ÇM-Ğvant) Gömlek yıkarken eziyor.


ç’inç’vala (AH) i. Bağırsak. Ç’e bere ! Tiz nosi meşidvi. Vana ç’inç’vala gegixum. (AH-Lome) Bak çocuk ! Aklını başına devşir. Yoksa bağırsaklarını meydana dökerim.


ç’indraği (ÇM) i. Çıngırak. # E verane, Malivorişi daği/ Amupinu mp’ula. Opşu vanaği./ Oynt’alert’u, t’angala do ç’indraği./ Gomaşina. Ma huy va-mevuxondur. (ÇM, anonim) Ey gidi, Malivor Dağı/ İçeriye sis serdi. Yayla evlerini sisle doldurdu./ Birbirine karışırdı, çan ile çıngırak./ Hatırlayayım. Ben şimdi dayanmıyorum. # Pujepe dolovupini Arak’li / Ç’indrağepe ran3’uy xolo merak’li. (ÇM-Ğvant) İnekleri Arak’liya doğru sürdüm / Çıngıraklar çıngırdıyor efkârlı. → t’angala; ç’inlaği; oran3’k’inoni, on3’k’iyaloni


ç’ink’a (FN ~ HP) i. [çoğ. ç’ink’ape] Kadın olarak düşünülen imgesel bir tasarım. Cadı. [Ayakları içe doğru ters dönmüş, başparmağı olmayan, uzun saçlı, insanlarla karşılaştığında başparmaklarını ısırıp koparan, vücudunun bir yerine iğne saplanırsa tüm işlerde yardımcı olan, ormanlarda veya tenhalarda insanların karşısına geçip her yaptığını tekrar eden olarak söylenir.] Karmat’ez ç’ink’a ivenya do moşkurinaman. (FN-Sumla) “Değirmende ç’ink’a olurdiye beni korkutuyorlar. 3’oxle seri ğalepeşe ç’ink’apeşi şkurnaten var-malet’u. (AH-Borğola) Eskiden gece derelere cadıların korkusuyla gidemezdim. 3’oxle ç’ink’a dido t’u. Ha3’i va-ren. Mot eç’k’odu ? (HP-P’eronit) Eskiden ç’ink’a çoktu. Şimdi yok. Niye soyu tükendi ? → ç’ik’a

[dey. ç’ink’a steri tolepe otanams : (Çocuk) iri gözlü bakıyor.] Berez çkar nciri var-uğun. Ç’ink’a steri tolepe otanams. (AH-Lome) Çocuğun hiç uykusu yok. Cin gibi bakıyor. → k’apk’ap’i steri i3’k’en


ç’inlaği (PZ-Cigetore) i. Tiz sesi çıkaran küçük çındrak. → t’angala; ç’indraği; oran3’k’inoni, on3’k’iyaloni


ç’ips → ç’ims/ ç’ips


ç’ip’ri (PZ) i. Çırpı ipi. Xasanik ç’ip’ri ceçu. (PZ-Cigetore) Hasan çırpı ipi vurdu. → ç’apxu-nonç’epi; ç’apxu; çilpi


ç’irç’ilams (PZ), ç’irç’ilay[2] (AŞ-Ortaalan) Eø har.f. Zırıldıyor. Zırlıyor. Xasanis nak’u axap’arinen. İri k’ales ç’irç’ilams. (PZ-Cigetore) Hasan ne kadar konuşabiliyor. Her yerde zırıldıyor. Bere ç’irç’ilay. Nciri muxtu-i p’eya ? (AŞ-Ortaalan) Çocuk zırlıyor. Uykusu mu geldi, acaba ? → k’an3aray; ç’irinoms/ ç’irinams, ç’urinams; p’at’k’alams


ç’irç’ilay[1]/ ç’irç’iy (ÇM) Eø har.f. Gıcırdıyor. Nek’na na-ç’irç’iy şeni yaği dusuy. (ÇM-Ğvant) Kapı gıcırdadığı için yağı sürüyor. Ali otva ixi-parpa kocodginu. İxi barasi ç’irç’ilay. (ÇM-Ğvant) Ali çatıya fırıldak taktı. Rüzgâr esince gıcırdıyor. → ç’iç’ilams; ç’k’iyalams


ç’irdums/ ç’irduy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Yırtıyor. Alişi bere pontulepe-muşi ç’irdums. (PZ-Cigetore) Ali’nin çocuğu pantolonlarını erken yırtıyor. Bere na-ixmaren var-uşk’un. Suparape ç’irduy. (ÇM-Ğvant) Çocuk [kitabın] faydalı (= kullanımlı) olduğunu bilmiyor. Kitapları yırtıyor. K’at’u ibirt’aşa irote porça-şk’imi ç’irduy. (AŞ-Ok’ordule) Kedi oynarken her zaman giysimi yırtıyor. Na-pşk’omi xurt’uli-şk’imi ç’irduy. Culun. (AŞ-Ortaalan) Yediğim, yutağımı yırtarak iniyor. → xaruy/ xarums/ xarups

part. ç’irderi : Yırtılmış. Yırtık. Ayşe ç’irderi 3’endeç’i ceşuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe yırtık çoraba (= çorabın yırtık yere) örgü yapıyor.


ç’irdun (FN ~ AH-Lome) AL/A.Abl hal f. Üşeniyor. 3’ut’eli biç’i-çkimi meşlep’ez 3’k’ari dolobuşen-ti ç’irdun. (FN-Ç’anapet) Küçük oğlum bardağa su koymaktan bile üşeniyor. Nurani dulyaşe k’ele çkar mutuşe var-ç’irdun. (AH-Lome) Nuran işten yana hiçbir şeye üşenmiyor. → açetinen


ç’irili (AH) s. Zayıf. Cılız. Han3’o şuk’ape ç’irili kodoskidu. Dido var-irdu. (AH-Lome) Bu sene salatalıklar cılız kaldı. Pek büyümedi. E, bere-çkimi, gyari mot var-ipxor ? Ç’irili divi-doren. (AH-Borğola) A, çocuğum, yemek niye yemiyorsun ? Zayıflamışsın.[bitkin] sap’ari


ç’irinace (AH) s. Gereksiz yerde ağlamaklı olan. Cuma-çkimi ç’ut’a-t’uşi dido ç’irinace bere-t’u. (AH-Borğola) Kardeşim küçükken çok gereksiz ağlayan bir çocuktu. → ç’urinace


ç’irinoms (AH-Lome), ç’irinams (AH-Borğola) Eø har.f. Zırıldıyor. Zırlıyor. Her şeye bahane uydurup gereksiz yere ağlamaklı gibi bir hal takınarak konuşuyor. Ç’e ! K’occa k’oçik bere steri ç’irinoms. (AH-Lome) Yahu ! Koca adam çocuk gibi zırıldıyor. Nandidi-skani muç’o ren ? - Nandidik3’k’uni miğunya do p’anda ç’irinoms. (AH-Lome) Babaannen nasıl ? - BabaannemAğrım vardiye her zaman ağlamaklıdır. Ham berek haşo mu-şeni ç’irinams ? (AH-Borğola) Bu çocuk böyle niçin zırıldıyor ? → ç’irç’ilams/ ç’irç’ilay[2]; k’an3aray; ç’urinams; p’at’k’alams


ç’işina (AH-Borğola) i. Yarış. Ntxiriş o3xunuşi ç’işina ikoman. (AH-Borğola) Fındık ayıklama yarışı yapıyorlar. Ok’itxuşi ç’işina ikoman. (AH-Borğola) Okumak yarışı yapıyorlar. Dorçinuşi ç’işinas Memet’i maarani ivu. (AH-Borğola) Koşu yarışında Mehmet birinci oldu. → golaxtima, golaxtina; cginapaIII


ç’işun (FN ~ ÇX) AD har.f. Peşinden koşuyor. Arkadan gidip yetişiyor. Kovalıyor. Bere dulyaşa na-ulun nana-muşiz ç’işun. (FN-Ç’anapet) Çocuk işe giden annesini kovalıyor. Xasaniz gale na-ibinan berepeşi omğorinuşe şuri nakaçayiz xami eli3’k’amz do berepez ç’işun. (FN-Ç’anapet) Hasan dışarda oynayan çocukların bağırışlarından canı sıkılınca bıçağını çekip çocukları kovalıyor. P’ap’uliz guri muxtayiz nek’laşi tudele na-meşuz*in biga gamatorumz do berepez ç’işun. (FN-Ç’anapet) Dede kızınca sandalyenin altında duran sopayı çıkarıp çocukları kovalıyor. Coğori ğecis ç’işun. (FN-Sumla) Köpek domuzu kovalıyor. Bere mtelli baba-muşis ç’işun. (FN-Sumla) Çocuk sürekli babasına kovalıyor (= arkasından gidiyor). Baba-muşi ordo igzalu. Bere geidelen ç’işun. (AH-Lome) Babası erkenden gitti. Çocuk arkadan koşuyor. P’anda si k’ç’işa-i ? (AH-Lome) Her zaman seni mi kovalayayım ? CavidikDulyaz amaptareya do k’at’a ndğaz reisiz mundiz ç’işun. (AH-Lome) Cavit İşe gireceğimdiye her gün reisin götünde koşuyor. Coğoyi beepez ç’işun. (ÇX-Makret) Köpek çocuklarla koşuyor. → nomç’eşams; cantxozen; antxozen; ntxozun; gyantxozen[1]; geç’işun; notxozun; atxozen

şsz iç’işinen : Kovalanıyor. Yetişiliyor. Gurunite n3xeniz var-iç’işinen. (AH, atasözü, K.A.) Eşekle at kovalanmaz.

[dey. z*ğala var-ç’işun (AH) : Biri [dat.] doymak nedir bilmiyor.] Skiri, mu-n-oren ? Z*ğala var-k’ç’işun-i ? (AH-Lome) Yavrum, ne oluyor ? Doymak nedir bilmiyor musun ?


ç’itxa (ÇM) i. [çoğ. ç’itxape] Soru. Oxorişa k’ayi moxt’i. Ç’itxape-sk’ani mç’eşum. (ÇM-Ğvant) Eve hoşgeldin. (Senin bana soracak olduğun) sorularını bekliyorum.


ç’it’a (HP ~ ÇX)(AK) s.-z. ve i. Küçük. Az. → 3’ulu; 3’ut’a, ç’ut’a. I. s. Küçük. 1. [Hacim olarak] Küçük. Daz*epunas ar ç’it’a gza gon3’k’u do bere-muşi mişolapaps. (AK-Dögelli) Dikenlikte küçük bir yol açtı da çocuğunu geçirdi. Nandidik dido şeyi ç’it’a yeris ont’rinaps. (AK-Döngelli) Babaannem çok şeyi küçük yere sığdırıyor. 2. [İnsan ve hayvanlarda] Yaş olarak küçük. Babak çxomi ç’opups. Ama ç’it’a renna xolo ğalis kuxuşkumers. (AK-Döngelli) Babam balık tutuyor. Ama Küçük ise tekrar dereye bırakıyor. K’ulanikXvala var-vidaya do ç’it’a cuma-muşi ilik’ateps do noğaşa eşo nulun. (AK-Döngelli) KızYalnız gitmeyeyimdiye küçük erkek kardeşini yanına katıyor da çarşıya öyle gidiyor. 3. [Gelinler arasında] Yaşı küçük oğlun eşi olan.

II. z. Az. a. [a(r) ç’it’a : Biraz] K’ibiyepe a ç’it’a mank’ans. (HP-P’eronit) Dişlerim birazcık oynuyor. K’ulanişi k’uçxe ar ç’it’a gyaktaşi nancğimen. (AK-Döngelli) Kızın ayağı birazcık yan dönünce burkuluyor. Beres ar ç’it’a xe memtxaşi axit’onen. (AK-Döngelli) Çocuğa biraz dokunduğum zaman gıdıklanıyor. (→ ar piçi, ar pirçi) b. [ç’it’a ç’it’a : Azar azar. Yavaş yavaş.] Ok’aru şeni k’at’a ndğas ç’it’a ç’it’a k’uçxeten goptare. (HP-P’eronit) İyileşmek için her gün azar azar ayakla yürüyeceğim (= dolaşacağım). Xasanikİya k’ulani bgoraya do ç’it’a ç’it’a guri gedumers. (AK-Döngelli) HasanO kız alacağım (= isteyeceğim)diye yavaş yavaş hevesleniyor. Niyazik Nuriyeşa ç’it’a ç’it’a nan3’en. (AK-Döngelli) Niyazi Nuriye’ye yavaş yavaş yanaşarak dokunuyor. Nandidi-çkimi m3ika z*abuni t’u. Ama andğalepes şuri muşimers do ç’it’a ç’it’a buzulaps. (AK-Döngelli) Babaannem biraz hasta idi. Ama bugünlerde kendine geliyor da yavaş yavaş yürüyor. Mja ç’it’a ç’it’a nik’vatun do ar tuta şkule kaniskirun. (AK-Döngelli) Süt yavaş yavaş kesiliyor ve bir ay sonra [inek vs hayvan] sütü keser. Tronis mujak’ideri yazma ç’it’a ç’it’a doskirun. (AK-Döngelli) İskemlenin üzerine asılı duran yazma yavaş yavaş kuruyor. Alik şinaxeri na-uğun geç’arali-muşi ç’it’a ç’it’a nixmars. (AK-Döngelli) Ali saklı olan parasını azar azar kullanıyor.

III. i. [çoğ. ç’it’alepe] 1. Küçük. 2. Kısa zaman. Animse-çkimişi askeroba oçodinus ç’it’a duskidu. (AK-Döngelli) Yeğenimin askerliğinin bitmesine az kaldı (= kısa zaman kaldı).


ç’iyinoms/ ç’iyinops (HP) Eø har.f. Canlı varlık [erg.] acı çekerken ses çıkarıyor.


ç’k’adums/ ç’k’adups (FN ~ ÇX) EA har.f. Çakıyor. Besimik oxoriş nek’na ç’k’adums. (FN-Sumla) Besim evin kapısını çakıyor. Ustak na-ç’k’adu tavanizMskva domaxenu-doren-i ?” ya do tudelen e3’o3’k’en. (AH-Lome) Usta çaktığı tavanaGüzel yapabilmiş miyim ?” diye aşağıdan bakıp kontrol ediyor. Ugamaxominu kereste inşaat’iz var-ixmaren. K’alop’i ç’k’adumt’aşi beşe-onepe eliç’up’ranen. (AH-Lome) İyice kurumamış kereste inşaatta kullanılmaz. Kalıp çakarken beşe onlar yamuluyor. Han3’o germaz k’alivi p’ç’k’adi. Edo dido irek’i divu. (AH-Borğola) Bu yıl dağda kulübe çaktım. Ama çok iğreti oldu. Ustapek duşeme ç’k’adupan. (ÇX-Makret) Ustalar döşemeye tahta çakıyor. → ç’adums/ ç’aduy

şsz iç’k’aden[2] : Çakılıyor. Oxorepez o3xonepe didoten mçire pi3ariten iç’k’aden. (AH-Borğola) Evlerde tavan arası çoğunlukla geniş tahtalarla çakılır. [◘ eşb. FN diyalektlerinde “Kabak olgunlaşıyor” anlamında bir fiil]


ç’k’emi (ÇX)(AK) i. Tohum. K’omşi-çkimiyen lobiyaşi ç’k’emi yevuçop’i. (ÇX-Makret) Komşudan fasulye tohumu aldım. K’uk’upeşi sersi vognatşi meagnep’t’it ki x’onaşa ç’k’emi meçamuşi ora moxtu. (AK-Döngelli) Guguk kuşlarının sesini duyduğumuzda anlıyoruz ki tarlaya tohum atma zamanı geldi. → tasi; mç’k’emi

[dey. ç’k’emi meçaps (AK) : Buğday, arpa, mısır vs gibi tahıl ekiyor.] → tasi meçay


ç’k’idi (AK) i. Mısır ekmeği. Lux’us ç’k’idi duluk’ançxeps do oxogibups. (AK-Döngelli) Lahana yemeğine ekemk ufalıyor da o şekilde bir arada ğişiriyor. → lazut’i cari; mç’k’udi, mç’k’idi


ç’k’idoms (AH), ç’k’idups (AK) EA har.f. Koparıyor. Makina dido nikaçaşi boyne tok’i ç’k’idoms. (AH-Lome) Makine (= dikiş makinesi) çok zorlanınca sürekli ip koparıyor. Makina-çkimi k’ai var-ç’aps. Nok’epe ç’k’idups. (AK-Döngelli) Dikiş makinam iyi dikmiyor. İplik koparıyor. → meç’irdums/ meç’irduy; meç’k’idums, meç’k’idoms, meç’k’idups; me3’k’umsII; ≠ ç’k’idums (FN-Ç’anapet)


ç’k’idums (FN-Ç’anapet) EA har.f. İnce çubuk veya kırbaç ile [ens.] dövüyor. Xasaniz a mutuşen guri muxtayiz nç’ulute berepe ç’k’idumz. (FN-Ç’anapet) Hasan bir şeylere kızınca ince çubukla çocukları dövüyor. Berepek ragadeyiz Mamut’ik hentere mç’ipe ntxirişi nç’ulute doç’k’idu. (FN-Ç’anapet) Çocuklar gürültü yapınca Mahmut onları ince findık çubuğuyla dövdü. ≠ ç’k’idoms/ ç’k’idups


ç’k’indums/ ç’k’indoms (FN) EA har.f. 1. Para [aps.] kazanıyor. P’ap’uli-çkimi Batumişa dulya oxenuşa it’u do genç’areyi ç’k’indumt’u. (FN-Ç’anapet) Dedem Batum’a iş yapmaya gidiyordu ve para kazanıyordu. Mamut’i xizani k’oçi ren. Oxorcak ntxiri 3’ilums do na-ç’k’indums genç’areyi k’umariz gondinums. (FN-Ç’anapet) Mahmut yaramaz adamdır. Hanımının fındık toplayarak kazandığı parayı kumarda kaybediyor. Cuma-çkimik handğa na-p’ç’k’indit genç’areyi meyak’ore3xums. (FN-Ç’anapet) Kardeşım bugün kazandığımız parayı tekrar sayıyor. Genç’areyi dido ç’k’inda do m3’ika ixmarayiz manz*inen. (FN-Ç’anapet) Parayi çok kazanıp az kullanınca (para) artar. Aşeşi komocik k’urbetis para ç’k’indums. (FN-Sumla) Ayşenin kocası gurbette para kazanıyor. Dido biçalişi. Dido upi dobobği. Ha3’i-ti para p’ç’k’indom. (FN-Sumla) Çok çalıştım. Çok emek verdim. Şimdi de para kazanıyorum. 2. Sevap [aps.] kazanıyor. Amet’ik dida do badepez p’anda nuşvelamz edo heya-şeni dido sebabi ç’k’indumz. (FN-Ç’anapet) Ahmet yaşlı kadın ve erkeklere her zaman yardımcı oluyor ve ondan dolayı çok sevap kazanıyor. → klimums/ klimuy; ikazanay; mogams; muirgaps


ç’k’irums/ ç’k’irups/ ç’k’iups (HP ~ ÇX) EA har.f. Tırpan, bıçak, makas vs ile biçiyor ya da kesiyor. Feridek tipi ç’k’irums. (HP-P’eronit) Feride ot biçiyor. Xasanik lausti jin jin var-ç’k’irups do dixaşen doloç’k’irups. (AK-Döngelli) Hasan mısırı üstten kesmiyor da yerden kesiyor. Berek tekerleği stei uşkiri ç’k’irups do isters. (AK-Döngelli) Çocuk elmayı tekerlek gibi kesiyor da oynuyor. Memetik karpuzi va-ç’k’irups do xeten mişimxors. (AK-Döngelli) Mehmet karpuzu kesmiyor da içini derinlemesine elle yiyor. K’oçik tirpaniten çayi ç’k’irups. (AK-Döngelli) Adam tırpan ile ot biçiyor. K’oçik gale dişka ç’k’irups. (AK-Döngelli) Adam dışarıda odun kesiyor. → ç’k’orums; [testere ile biçiyor ya da kesiyor] xerxums/ xerxups; [tırpan, bıçak, makas ya da testere ile biçiyor ya da kesiyor] şk’orums/ şk’oruy

+ uç’k’irams/ uç’k’iraps/ ç’k’iyaps EDA har.f. Biri için [dat.] tırpan, bıçak, makas vs ile bir şeyi [aps.] biçiyor ya da kesiyor. Pucepez ç’ubuyişi but’k’a vuç’k’i(y)i. (ÇX-Makret) İneklere kestane yaprağı kestim.


ç’k’iyalams (FN), ç’k’iyalams/ ç’k’iyalums/ ç’k’iyalaps/ ç’k’iyalups (AH ~ HP) Eø har.f. 1. Gıcırdıyor. Oxorik ç’k’iyalams. (FN-Sumla) Ev gıcırdıyor. 2. Çatırdıyor. Ç’k’iyalums-ç’k’iyalams. (AH-Lome) Çatırdıyor. Oxoyik ç’k’iyalums. (HP-P’eronit) Ev, kırılma öncesi kırılmayı belirten ahşap sesi çıkarıyor. → ç’iç’ilams, ç’irç’ilay[1], ç’irç’iy


ç’k’odun[1] (FN-Ç’anapet) Aø har.f. 1. Dolu [aps.] yağıyor. Ğomamci dotanuşa xoç’k’ak’ali doç’k’odu. (FN-Ç’anapet) Dün gece gün doğana kadar dolu yağdı. 2. mec. Şiddetli yağmur [aps.] yağıyor. Gale mç’ima ç’k’odun. (FN-Ç’anapet) Dışarda ip gibi yağmur yağıyor. → mç’imsII; mtums/ mtuy/ mtun/ mtups; mç’imun


ç’k’odun[2] (FN ~ HP ÇX) Aø har.f. Çatlıyor. Kopuyor. Ağani betoni oşuvoni ren. Mjora na-geçams k’ele ç’k’odun. (AH-Lome) Yeni beton sulanmalıdır. Güneşin vurduğu taraf çatlıyor. Ustak duvariz na-ç’k’odu yeepez ç’anç’axi not’a3ams. (AH-Lome) Usta duvardaki çatlakları çamurla sıvıyor. Nok’epe x3aperi na-renşi ç’k’odun. (AK-Döngelli) İplik, çürümüş olduğundan dolayı kopuyor. ++ meç’k’odun

+ uç’k’odun AD har.f. Birine ait bir şey çatlıyor veya kopuyor. K’ulanik tentene şup’t’uşi nok’epe uç’k’odun. (AK-Döngelli) Kız dantel örerken ipliği kopuyor.


ç’k’omeri → imxors, impxors, ipxors; ç’k’omups


ç’k’omups (ÇX) EA har.f. [perf. (ko)ç’k’omu; yet. aç’k’omen; şsz. iç’k’omen, şsz.perf. (k)iç’k’omu; tec. uç’k’omun; part. ç’k’ome(r)i; yoks.part. uç’k’omu; f.-s. oç’k’omoni; f.-i. ç’k’omua] Yiyor. Berepek gyari ç’k’omupan. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çocuklar yemek yiyorlar. Çkva va-p’ç’k’omaun. (ÇX-Makret) Daha yemeyeceğim. imxors, imxoy, impxors, ipxors

part. ç’k’omeri : Yemiş. Ç’k’omeri miğun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Yenmesi gereken şeyi yemiş haldeyim (= tokum).


ç’k’orums (FN ~ AH) EA har.f. Tırpan, bıçak, makas vs ile ot vs’yi [aps.] biçiyor ya da kesiyor. Nanak na-ç’k’oru limbro3a Ançelez nayla tudele moludumers. (FN-Ç’anapet) Annem, biçtiği limbro3a otunu Ançele için serenderin altına koyuyor. Nanak pucepe şeni buğri-pavri ç’k’orums. (FN-Ç’anapet) Annem inekler için bir çesit hayvan yemi kesiyor.Aşek limxana ç’k’orums do ntxiriş ciciz goşorçak’ams. (FN-Sumla) Ayşe eğreltiotu biçip fındık ağacının dip kısmına sıkıştırıyor. Nanak ont’ulez nçala ç’k’orums. (AH-Lome) Annem tarlada mısır saplarını biçiyor. Babak Nop’inarez tipi çk’orums. (AH-Lome) Babam Nop’inarede ot biçiyor. Ma lazut’i p’t’axum. Nusak nçala çk’orums do ink’ili ikoms. (AH-Lome) Ben mısır kırıyorum. Gelin sapları biçip bağ yapıyor. Na-p’ç’k’orum nçala ha3’i k’unk’uli bikom. A sum-otxo ndğaşa k’ayi doxomun do bardi dobikomt. (AH-Lome) Kestiğim mısır samanlarını şimdilik k’unk’uli (= küçük yığımlar) halinde yerleştiriyorum. Birkaç güne kadar iyice kurur ve bardi (= büyük yığın) yaparız. Ont’ules tipi ç’k’orums. (AH-Borğola) Tarlada ot biçiyor. Nkeri dido irdaşi drap’anite ç’k’oruman. (AH-Borğola) Arpayı çok büyüyünce orakla biçiyorlar. Çili-çkimik na-ç’k’oru lupe 3’k’ariten doçxu şkule suzgiz gobğu do 3’k’ari go3’un3’orams. (AH-Borğola) Eşim doğradığı lahanaları suyla yıkadıktan sonra süzgece doldurup suyunu süzüyor. → ç’k’irums/ ç’k’irups; [testere ile biçiyor ya da kesiyor] xerxums/ xerxups; [tırpan, bıçak, makas ya da testere ile biçiyor ya da kesiyor] şk’orums/ şk’oruy

+ uç’k’orams EDA har.f. a. Biri için [dat.] ot vs [aps.] biçiyor. Handğa pucepez dido limbro3a buç’k’ori do kogo3’obubği. (FN-Ç’anapet) Bugün ineklere bolca eğreltiotunu kestim ve yemledim. Berberik k’oçepez toma uç’k’oramt’aşa uciz na-goçanan tomape ispirtoten guç’vamz. (FN-Ç’anapet) Berber insanların saçını keserken kulak etrafındaki kılları ispirto ile yakıyor. Fadimek drap’anite pucis tipi uç’k’orams. (AH-Borğola) Fatma orakla ineğe ot biçiyor. b. Birine ait [<dat.] bir şeyi [aps.] biçiyor. P’ap’ulik beres ntoma uç’k’orams. Beres ar mutu kogo3’ok’orit. Cinikis ntoma dolabğen. (AH-Lome) Dedem çocuğun saçını kesiyor. Çocuğun önüne bir şey bağlayın. Ensesine saç dökülüyor


ç’k’va (PZ-Cigetore) z. [Pek nadiren kullanılır.] Daha. → çkva. a. [ç’k’va] Daha. Ç’k’va muya gi3’va ? İri tevuli degi3’vi do. (PZ-Cigetore) Daha ne diyeyim ? Her şey dedim de. P’a, iri tevuli domç’ari. Ç’k’va-ti mç’ara-i ? (PZ-Cigetore) Yaa, her şey yazdım. Daha da mı yazayım ? Yemeğis mcumu m3’ika ayu. Ar m3’ika ç’k’va mcumu uk’oren. (PZ-Cigetore) Yemeğin tuzu az oldu. Biraz daha tuz gerekiyor. b. [ar ç’k’va] Bir daha. Ma ar ç’k’va vati mç’ara. (PZ-Cigetore) Ben bir daha yazmayacağım.


ç’oç’oxi (PZ ~ ÇM) i. ve s. I. i. Çamur. Andğa noğaşa vulut’işa ç’oç’oxis devint’oli. (PZ-Cigetore) Bugün çarşıya giderken çamura bulandım. Xombula ç’oç’oxi. (PZ-Cigetore) Kuru çamur. Gzalepe zeni asi mç’imate ç’oç’oxi dogutun. (ÇM-Ğvant) Yolları düz yaparsan yağmurda çamurlu durur. → t’ot’o3’i; ç’aç’axi, ç’anç’axi; çamuri; t’ot’olo3i; t’olopi; t’alaxiII; ≠ ç’orç’i

II. [yüklem sıfatı] Çamurlu. Xasanişi oxorişi avla p’anda ç’oç’oxi on. 3’ulu bere-muşi iç’oç’oxen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın evin avlusu her zaman çamurlu. Çocuğu sürekli çamurlu oluyor. Ç’oç’oxepe doxombu. Eni m3ika-muşi post’alepe-şk’uni ç’oç’oxi varti mayen. (*)(PZ-Cigetore) Çamurlar kurudu. En azından ayakkabılarımız çamurlu olmayacak. [(*) Bu örnekte ç’oç’oxepe bir isim, ç’oç’oxi bir sıfattır.] → ç’anç’axoni; t’oloponi; t’alaxoniII


ç’oğona (ÇM) i. Yengeç. Ç’oğona st’eri kak’nu. Var naşk’uy. (ÇM-Ğvant) Yengeç gibi tuttu. Bırakmıyor. → ç’ağana, ç’ağani, ç’arğani


ç’onç’o (AK) i. Kuru yaprak. Ç’onç’ope ok’ok’orobups do doç’ups. (AK-Döngelli) Kuru yaprakları bir araya topluyor da yakıyor. çaça[1]; çonçiII; çaçi


ç’ondineri (ÇM) s. Canı istemiş olan. Ç’ondineri va-vor. (ÇM-Ğvant) Canım istemiş değil.


ç’ondun (ÇM) DA e.f. Canı istiyor. Va-mç’ondun. (ÇM-Ğvant) Canım istemiyor. K’ç’ondun-i ? (ÇM-Ğvant) Canın istiyor mu ? Mç’ondurt’u. (ÇM-Ğvant) Canım istiyordu. Mç’ondey. (ÇM-Ğvant) Canımız istedi. → guri ayen; guri ceduy[2]; afik’iren; agoren


ç’opums/ ç’opuy/ ç’opups EA har.f. [perf.1.tek.ö.3.tek.tü. (o)p’ç’opi (PZ ~ HP), (ko)p’ç’opi (ÇX)] [(AK) perf.3.ö.3.tü. olumluluk başekli biçimleri : kyoç’opu, kyoç’opes] Yakalıyor. Alik kandara cudgu do ort’iç’i ç’opums. (PZ-Cigetore) Ali tuzak kurup bıldırcın yakalıyor. Xasanik mcalepe k’arbums. Boda cobasen do sift’eri ç’opasen. (PZ-Cigetore) Hasan ağaçlara sırıkları çakıyor. Ağ kuracak da atmaca yakalayacak. Şk’u ceceğeni-k’inçi vobiyam do sift’eri p’ç’opumt. (PZ-Cigetore) Biz ceceğeniyi oynatıp atmaca yakalıyoruz. Mç’apu na-ç’opu korme tamli tudendo elvoşk’omay. (ÇM-Ğvant) Tilki tuttuğu tavuğu çalının altında keyifle yiyor. Ali movroni çxomi oç’opu. (ÇM-Ğvant) Ali sekizinci balığı tuttu. 3’i3’ila nenate k’amk’uli oç’opuy. Nena amitoray. (ÇM-Ğvant) Yılan dili ile sineği yakalıyor. Dilini içine alıyor. Cemali ceceğeni-k’inçi atmaca oç’opa şuk’ule oxuşk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Cemal ceceğeniyi atmaca tuttuktan sonra serbest bırakıyor. Ank’esite mçxomi p’ç’opum. (FN-Ç’anapet) Kanca ile balık tutuyorum. K’inçepe nok’idams do ç’opums. (FN-Sumla) Kuşları tuzakla yakalıyor. Musak na-ç’opu nçxomepe k’omşepez gultams. (FN-Sumla) Musa tuttuğu balıkları (kendisi pay almadan hepsini) komşulara dağıtıyor, pay ediyor. Han3’o mançxomepek dido kapça ç’opez. (FN-Sumla) Bu sene balıkçılar çok hamsi tutular. Osmanik karmat’eşi xerk’i k’at’a nun3’orasen a vit nçxomi oç’opums. (AH-Lome) Osman, değirmen harkının her kesişinde on civarında balık tutar. Candamapek Xasani na-ç’opez ar tuta divu do handğa oxuşkumernan. (AH-Lome) Jandarmalar Hasan’ı yakaladıkları bir ay oldu. Bugün serbest bırakıyorlar. Mçxomi p’ç’opumt’işi ank’esis ç’arğani konik’idu. (AH-Borğola) Balık avlarken kancaya yengeç yakalandı. Handğa ragiten sum ğaç’o op’ç’opi. (AH-Borğola) Bugün kuş kapanı ile üç sığırçık yakaladım. Babak çxomi ç’opups. Ama ç’it’a renna xolo ğalis kuxuşkumers. (AK-Döngelli) Babam balık tutuyor. Ama Küçük ise tekrar dereye bırakıyor. Jandarmapek Niyazi kyoç’opes do mapusis muloxunasinonan. (AK-Döngelli) Jandarmalar Niyazi’yi yakaladılar da hapishaneye sokacaklar (= hapsedecekler). Ercanik t’ibas çxomi ç’opups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ercan gölette balık tutuyor.

yet. aç’open : Yakalabiliyor. An3’işi dok’açeri limcişa ikten. Çxomi var-aç’opu. (ÇM-Ğvant) Akşama kadar elinde olta tutup dolaşıyor. Balık tutamadı. Sift’eri movut’t’i. Xolo ort’iç’i var-aç’opu. (AŞ-Ok’ordule) Atmacayı saldım. Yine de (atmaca) bıldırcını yakalayamadı. Dere mğiri var-iyaşşa çxomi va-gaç’ç’open. (AŞ-Ortaalan) Dere bulanık olmadan balık tutamazsın. Ham çxomi ham anç’esite va-gaç’ç’opasen. (AŞ-Ortaalan) Bu balığı bu kanca ile tutamayacaksın. K’at’uk mtugi ç’opums. Ala gelincuği var-aç’open. (AH-Lome) Kedi fare yakalıyor. Ama gelincik yakalayamıyor. “Dido mçxomi p’ç’opareya do mçxomişe idu. Edo na-meşvent’u steri var-aç’opu. (AH-Borğola) “Çok balık avlayacağımdiye balığa gitti. Ama umduğu gibi avlanamadı.

şss iç’open : Yakalanıyor. Ham t’obaşe hak’k’u çxomi iç’ç’open. (AŞ-Ortaalan) Bu t’obadan bu kadar balık avlanır. Atmaca na-iç’open mosa do k’inçi na-iç’open mosa ar va-iven. K’inçişi mosa daha mç’ipe toloni iven. (AH-Lome) Atmaca yakalanan ağ (= atmacanın yakalandığı ağ) ile kuş yakalanan ağ (= kuşun yakalandığı ağ) aynı olmaz. Kuş yakalanan ağ daha ince gözlü olur.

f.-i. oç’opu : Yakalama. Yakalamk. Tonas anç’esi komevuk’ori. Çxombi oç’opuşa vulur. (PZ-Cigetore) Misinaya kancayı bağladım. Balık tutmaya gidiyorum. Ruba çxomi oç’opu şeni cun3’oray. (ÇM-Ğvant) Balık tutmak için ırmağın suyunu kesiyor. Çxomi oç’opu aşk’va nozit’a dosk’udu. (ÇM-Ğvant) Balık tutmanın artık adı kaldı. Handğa mçxomi oç’opuşa bidit. Çkva didi mçxomi var-maç’opez. Boyne 3’ut’a mçxomepe komobiğit. (FN-Ç’anapet) Bugün balık avlamaya gittik. Ama büyük balık alamadık. Hep küçük balıkları getirdik.

+ uç’opams/ uç’opay/ uç’opaps EDA har.f. Biri için [dat.] bir şeyi [aps.] yakalıyor. Berek na-buç’opi-dort’un parpali oxoriş ogine na-dgin dadaliz noxunamz. (FN-Ç’anapet) Çocuk kendisi için yakaladığım kelebeği evin önünde duran güle konduruyor.

+ oç’opapay (ÇM) EDA ett.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] yakalatıyor. Avlatıyor. ♦ yet. aç’opapen : Yakalatabiliyor. Ali ç’umanişi şuk’ule sift’eri gvojulinay. Ar ort’iç’i aç’opapu. (ÇM-Ğvant) Ali sabahtan beri farklı farklı yerlerde atmaca uçuruyor. Bir bıldırcın tutturabildi.

+ oç’opinapams (AH) EDA ett.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] yakalatıyor. Avlatıyor. Xasanik daduli3’i na-imt’en ot’rik’ez not’k’oçams do oç’opinapams. (AH-Borğola) Hasan atmacayı kaçan bıldırcına fırlatır ve avlatır.


ç’orç’i (ÇM) i. Bataklık. Jamişepe ç’orç’i mcuman. (ÇM-Ğvant) Mandalar bataklıkta otluyorlar. Ç’orç’i şişilay. (ÇM-Ğvant) Bataklık fokurduyor. Ç’orç’i puji doliğay. (ÇM-Ğvant) Bataklık ineği batırıyor. Alişi jamişepe ç’orç’epe iç’orç’eran. (ÇM-Ğvant) Ali’nin mandaları bataklıkta çamurlanıyorlar. → zoni; ç’orç’ona; çoli; çoşlop’i


ç’orç’ona (ÇM) i. Bataklık. Ogepe noğape şk’ala ç’orç’ona rt’u. P’rin3’i xaşk’umt’ey. Andğa aşk’va p’rin3’onape va-dosk’udu. (ÇM-Ğvant) Eskiden sahile yakın yerlerde (= çarşıların yanında) bataklık vardı. Pirinç ekiyorlardı. Bugün artık pirinç tarlası kalmadı. → zoni; ç’orç’ona; çoli; çoşlop’i


ç’ordun (PZ ~ AŞ) Aø har.f. Bir madde [aps.] düzensiz ayrılıyor. Elbise vs kumaş [aps.] eskiyerek yırtılıyor. Xasanişi dolokunape ordo ç’ordun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın giysileri erken yırtılıyor. K’at’a ndğa ar porça dolikunasi ordo ç’ordun. (ÇM-Ğvant) Her gün aynı gömleği giyince erken yırtılır (= eskir). K’at’a-ndğeri dolokunaşepe ordo ç’ordun. (ÇM-Ğvant) Günlük giysiler erken yırtılıyor. → gamaç’ordun; gamabru3’un; ixaren; ibri3’en

+ uç’ordun (PZ ~ ÇM) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] düzensiz ayrılıyor, kırılıyor, yırtılıyor. Xasanis şeyepe-muşi uç’ordun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın elbiseleri yırtılıyor. Ali var-ik’atalay. Dolokunaşepe ordo uç’ordun. (ÇM-Ğvant) Ali dikkat etmiyor. Giysileri erken yırtılıyor. Ali na-dolikunay porçape manniya uç’ordun. (AŞ-Ortaalan) Ali’nin giydiği gömlekler habire yırtılıyor.


ç’ubri (ÇM ~ FN) i. i. Kestane. 1. Kestane ağacı, kerestesi ve tahtası. Ç’ubri-mca gza cemizun. (ÇM-Ğvant) Bana ait kestane ağacı yolda duruyor. Hey na-ceren ç’ubri kome3’iru. Ak’irluği var-iyen. (ÇM-Ğvant) Orada dikili olan kestane ağacını ölçümledim. Evin ana direkler üstü ağacı olmuyor. Tansiyoni eyalasi k’oçi ç’ubri dişk’a st’eri dintxen. (AŞ-Ok’ordule) Tansiyonu çıkınca adam kestane ağacı gibi düşer (= devrilir). Oxoyişi ogine na-gonz*in ç’ubri-ncaşi pi3ari boxerxapare. (FN-Ç’anapet) Evin önünde uzanmış halde duran kestane agacından tahta biçtireceğim. Jur tuta ogine pi3ari şeni na-ep’k’vatit ç’ubri elak3un. (FN-Ç’anapet) İki ay önce tahta için kestiğimiz kestane agacı kısmen çürüyor. Ham ç’ubrişi kap’i dok3u-doren. Dişka-ti var-iven. (FN-Sumla) Bu kurumuş kestane dip bölümü çürümüş. Odun bile olmaz. 2. Kestane ağacının meyvesi. → ç’urbi, ç’uburi/ ç’ubu(y)i


ç’uburi/ ç’ubuyi/ ç’ubui (AH ~ ÇX)(AK) i. Kestane. 1. Kestane ağacı, kerestesi ve tahtası. Oxori k’odumt’aşi nez*i do ç’uburişi nca ixmari. Dido ninç’en. (AH-Lome) Ev yaparken ceviz ve kestane ağacı kullan. Çok uzun dayanır. Ont’uleşi ğoberi şeni ç’uburişi masayi mik’orems. Ar soti ç’uburişi nca komaz*iren-i, p’eya ? (AH-Lome) Tarlaya çeper için kestane kazığı lazım. Bir yerde kestane ağacı bulabilir miyim acaba ? Ç’uburişi k’abuği çiçku iven. K’olayi goi3’k’en. 3’ipuriz p’eci do k’ap’et’i k’abuği goz*in. Var-goi3’k’en. (AH-Lome) Kestanenin kabuğu yumuşak olur. Kolay soyulur. Gürgen kalın ve sert kabukla kaplıdır. Soyulmaz. Go3’oz na-p’k’vati ç’uburik t’ot’i keliğu. (AH-Borğola) Geçen sene kestiğim kestane dal çıkardı. Ç’ubuişi ncas k’avi noç’abun. (AK-Döngelli) Kestane ağacına mantar yapışıktır. 2. Kestane ağacının meyvesi. Ç’uburişi pen3kva xez dolomiz*in. (AH-Lome) Kestane dikeni elimin içindedir (batmış haldedir). Ç’uburişi pen3kva xez gomoxedu. (AH-Lome) Kestane dikeni elime battı. Ç’uburi pen3kvaşen gamaxtuşiSo meşapxet’iya tku-doren. (AH-Lome) Kestane, kabuğundan çıkıncaNerede bulunuyordumdemiş (= Kestane dışarı çıkınca yaşadığı kabuğunu beğenmemiş. = İnsanlar geçmişlerini, nereden geldiklerini bilmeleri ve bunlara saygı duyulmalıdır). Pucepez ç’ubuyişi but’k’a vuç’k’i(y)i. (ÇX-Makret) İneklere kestane yaprağı kestim. Ç’ubuişi pen3kva bereşi pantolis iloç’abun. (AK-Döngelli) Kestane kabuğu (= dikenli kozası) çocuğun pantolonun kenarına yapışıktır. → ç’urbi, ç’ubri


ç’uç’uli (AK) i. Civciv. Ç’uç’ulepe monç’vaşi tude uk’uibğen. (AK-Döngelli) Civcivler anaç tavuğun altında toplanıyor. K’at’uk ç’uç’ulepe oşkvidaps. (AK-Döngelli) Kedi civcivleri boğuyor. → p’ulina (PZ-Apso); 3’ip’ulina (PZ-Cigetore); civcivi (AŞ); 3’ip’ili (FN ~ AH); variya (ÇX)


ç’uç’ups (AK) EA har.f. Gözlerini kısarak kırpıştırıyor. Mtviri domtup’t’uşi tolepe-muşi ç’uç’ups do eşo nulun. (AK-Döngelli) Kar yağıyorken gözlerini kısarak kırpıştırıyor da öyle gidiyor. → copatxamsII/ copatxayII; k’am3’imuy; patxumsII/ patxupsII, ç’apxuyII; gyopatxamsII; n3’amums[1]


ç’uç’ut’a (FN-Sumla ~ AH) s.-z. ve i. 1. s. Küçücük. Minik. K’ibrisi ar ç’uç’ut’a ada ren. Ala stratecoba uğun. (AH-Lome) Kıbrıs küçücük bir adadır. Ama stratejik önemi var. 2. z. Azcık. 3. i. [çoğ. ç’iç’it’alepe] Küçücük. Minik. → 3’ulut’ina; ar pirçiII-c; 3’ulup’ina; xuç’up’eli k’onari; ç’iç’it’a


ç’uk’ali (PZ ~ AŞ-Ok’ordule)(HP), ç’uk’k’ali (AŞ-Ortaalan) i. Kazan. → ç’urç’i/ ç’uruç’ç’i, ç’uk’i; [yemek pişirmkete kullanılan orta boylu kazan] 3’uk’ali

I. (PZ ~ ÇM) Küçük kazan. [İneğin sütünü sağmak için ya da sütü veya yemek muhafaza etmek için kullanılr.] Ç’uk’ali ijguren. (PZ-Cigetore) Kazan yanıyor. Mjalva empu. Ç’uk’alis moyaben. (PZ-Cigetore) Süt kabardı. Kazandan taşıyor. Ayşek k’işi-tutas daçxuri ogzu. Ç’uk’alis lu kek’ubğu. K’lemuris kocelabu. A k’ale inçxunams. A k’ale-ti lu cibums. (PZ-Cigetore) Ayşe kış ayında ateşi yaktı. Kazana lahanayi koydu. Zincirli kancaya astı. Bir taraftan ısınıyor. Bir tafartan da lahanayı pişiriyor. Ali ç’uk’ali xak’aruy. (ÇM-Ğvant) Ali kazanın dibini kazıyor. Andğa sum ndğa n, gverdi na-naşk’vi ncavla-ç’uk’ali evopşam. (ÇM-Ğvant) Bugün üç gündür, yarım bıraktığın süt kazanını dolduruyorum.

II. (AŞ-Ok’ordule) 1. (Büyük ve küçük) kazan. K’remuli ç’uk’ali kok’o3’vobi do daçxuri ogzi. (AŞ-Ok’ordule) Ocak zincirine kazan asıp ateş yak. 2. Büyük bakraç. Nusa xvala var-axenen. Ali u3’vi do nuşvelay. Ç’uk’ali elvonktay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin yalnız yapamıyor. Ali’ye söyle de yardım etsin. Bakraçı yana yatırsın. Nusa him ç’uk’ali gamaçxay do komoğay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin o bakracın içini yıkasın da getirsin. Nceni şeni na-pxazirum ç’uk’ali xoci doluşk’omay. (AŞ-Ok’ordule) Yavru inek için hazırladığım bakrac[ın içindekini] öküz yiyip bitiriyor. Puci ç’uk’ali mu-tu on ceşuy. (AŞ-Ok’ordule) İnek bakraçta ne varsa hepsini içiyor. Ç’uk’ali zade apşen. Nayoren. (AŞ-Ok’ordule) Büyük bakracı fazla doldurdu. Dökülüyor. (→ parxaç’i; bak’laçi/ bak’laç’i; paklaci)

III. (AŞ-Ortaalan) (Büyük ve küçük) kazan. Mç’ima comç’imsna ç’uk’k’ali e3’udgi. (AŞ-Ortaalan) Yağmur damlıyorsa kazanı altına koy. Ç’uk’k’ali k’uzi doluği do xor3’epe keşk’iği. (AŞ-Ortaalan) Kazana kaşık sok da etleri çıkar. Na-gorum ç’uk’k’ali masa e3’adgun. (AŞ-Ortaalan) Aradığin kazan masanın altındadır. Ç’uk’k’ali ndğvarumt’aşa porça celvan3’en. (AŞ-Ortaalan) Kazanı (= kazandaki bir şeyi) karıştırırken gömleği değiyor. Ç’uk’k’ali moçodini. Ceri biğare. (AŞ-Ortaalan) Kazanı boşalt. Geri götüreceğim. Ç’uk’k’ali daçxuri k’oşk’advi. Yemeği ordo icibasen. (AŞ-Ortaalan) Kazanı ateşin ortasına yerleştir. Yemek erken pişecek.

IV. (HP) Büyük kazan.


ç’uk’alina (ÇM) i. Küçük kazan. Ç’uk’alina xe elemobay. (ÇM-Ğvant) Küçük kazanı elime asıyor. # Daçxuri na-eyodgun / Xarxalay ç’uk’alina / - Ar ç’urç’i var-eyadgu / Sotinuri Alina. (ÇM-Ğvant, Tembel Ali’ye atma türkü) Ateşin üzerindeki / Küçük kazan kaynıyor / - Bir büyük kazan (ateşin üzerine) koyamadı / Nerenin Ali’si. → ç’uk’ani; ç’uk’aliI


ç’uk’ani (PZ) i. Küçük kazan. [İneğin sütünü sağmak için ya da sütü veya yemek muhafaza etmek için kullanılr.] 3’ulu ç’uk’anite mjalva dovompuni. (PZ-Cigetore) Küçük kazanla süt kaynattım. → ç’uk’aliI; ç’uk’alina


ç’uk’i (FN ~ HP) i. Büyük kazan. [Pekmez, elma suyu, armut suyu, üzüm suyu vs kaynatmak için kullanılır.] Zubeydek ç’uk’ite urz*enişi p’et’mezi gubums. (FN-Ç’anapet) Zubeyda kazanla üzüm pekmezi yapıyor (= pişiriyor). Pucik ç’uk’iz na-rt’u 3’k’ari geşums. (FN-Ç’anapet) İnek kazandaki bütün suyu içiyor. Xasanik na-gegubasen termoni ç’uk’iz dolimxors. (FN-Ç’anapet) Hasan pişirdiği termoniyi kazanın içinde yiyor. Handğa na-p’ç’opi kapçape saği 3’k’arite opşa ç’uk’iz kodoloboxuni. 3’ut’eli bozok obiru şeni k’et’i doluğams. (FN-Ç’anapet) Bugün yakaladığım hamsileri canlı olarak su dolu kazana koydum. Küçük kızım oynamak için suyun içine çubuk uzatıyor (= indiriyor). Nanak ogubu şeni ar ç’uk’i feli daçxuriz geşok’idamz. (FN-Ç’anapet) Annem pişirmek için bir kazan kabağı ateşin içine asıyor. Handğa otxo ç’uk’i urz*eniş lova dop’it. (FN-Sumla) Bugün dört büyük kazan üzüm suyu yaptık. Ç’uk’ik tudele k’ele m3ika go3’i3’rodinams. (AH-Lome) Kazan alt tarafından biraz sızdırıyor. Bakirci Osmanik mcveşi ç’uk’epe vayyozite plat’ums do arabaz gyosvarams. (AH-Lome) Bakırcı Osman eski kazanları balyozla ezerek arabaya yüklüyor. Ç’uk’i k’remuliz go3’obun. (HP-P’eronit) Kazan k’remulide sarkıtılarak asılıdır. Ç’uk’işi pekmezi dido int’valen do var-i3’umazden. (AK-Döngelli) Kazandaki pekmez çok çalkalanıyor da kaldıramıyorum. → ç’urç’i/ ç’urç’ç’i, ç’uk’ali; [yemek pişirmkete kullanılan orta boylu kazan] 3’uk’ali


ç’uk’işi (FN) i. Kazan besisi. Puciz ç’uk’işi meçayiz k’ayi imgvanen. (FN-Ç’anapet) İneğe kazan besisi verince iyi tavlanıyor (= besleniyor).


ç’ulu (AH-Borğola) i. Herhangi bir ağaçtan yapılan, kilit vazifesi gören çubuk. Nek’nas ç’ulu kogoludvi do genk’oli. (AH-Borğola) Kapının arkasına (sürgü vazifesi gören) ağacı tak da kitle. → nç’ulu; ç’epxe; k’et’i


ç’umandele (AH) z. Sabahtan. İgbali miğut’at’uk’o ç’umandele mavet’u. (AH, atasözü, K.A.) Şansım olsa sabahtan olurdu (= Talihimin olmadığı durumumdan bellidir). → ç’umandeneşa; sabaxtan


ç’umandele-şuk’ule (ÇM) z. Sabahtan beri. Ali ç’umandele-şuk’ule sift’eri ort’iç’i mut’ay. (ÇM-Ğvant) Ali sabahtan beri atmacayı bıldırcine salıyor. Ali berepeşa guri komvalu. Ç’umandele-şuk’ule var-dibağen. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklara kızdı. Sabahtan beri sinirlerini denetleyemiyor. Andğa ç’umandele-şuk’ule mcalepe gop’azum. (ÇM-Ğvant) Bugün sabahtan beri ağaçları yontuyorum. Alişi şuroni-t’ik’anina ç’umandele-şuk’ule p’et’elay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin keçi yavrusu sabahtan beri meliyor. → ç’umanişişa, ç’umanişi-şuk’ue


ç’umandeneşa (PZ-Cigetore) z. Sabahtan. Andğa ç’umandeneşa pasa mturi mtums. (PZ-Cigetore) Bugün sabahtan beri sürekli kar yağıyor. → sabaxtan; ç’umandele


ç’umani[1] (PZ ~ AŞ)(FN-Sumla)(HP) z. Yarın. “Ç’umani meft’arena-mi3’u k’oçi ar daha masumani ndğas moxt’u. (PZ-Cigetore) “Yarın geleceğimdiyen adam bir daha üçüncü günde geldi. Ç’umani meyonuşi memandu. (ÇM-Ğvant) Yarın imece için bana söz verdi. Ç’umani ma noğaşa vato malay. (ÇM-Ğvant) Yarın ben çarşıya gidemeyebilirim. Ntxirona msk’ala gomoç’ondru. Ç’umani hey vidar. (ÇM-Ğvant) Fındıklıkta merdiven unuttum. Yarın oraya döneceğim. Ç’umani na-vidaten yerişa a kartpost’ali kovut’oçaten. (AŞ-Ok’ordule) Yarın gideceğimiz yerden bir kartpostal atarız. Serende ar k’ale kocextu. Ç’umani tamiri p’are. (AŞ-Ok’ordule) Serederin bir köşesi çöktü. Yarın tamir edeceğim. Para banga cemizun. Ç’umani movizda, mekçare. (AŞ-Ok’ordule) Param bankada konulu duruyor. Yarın çekince vereceğim. Ç’umani var do cendğani meft’are. (AŞ-Ok’ordule) Yarın değil. Ertesi gün geleceğim. Ç’umani mecişa giç’andrare. Si-ti Emine uç’andri. (AŞ-Ortaalan) Yarın seni imeceye çağıracağım. Sen de Emineyi çağır. P’ap’p’u-şk’imi na-u serende ok’k’ixu. Ç’umani ptamirare. (AŞ-Ortaalan) Dedemin yaptığı serender bozuldu. Yarın tamir edeceğim. Ayşe meleni livadi ntxiri k’oşk’iğay. Ç’umani Emineşi ntxiri k’oşk’uğasen. (AŞ-Ortaalan) Ayşe ilerdeki bahçede fındık ayıklıyor. Yarın Emine’nin fındığını ayıklayacak. Enveriz mu ağodu, var-miçkin. Ğoma ç’umani ğvini şveri steri iktert’u. (FN-Ç’anapet) Enver’e ne oldu, bilmiyorum. Dün sabah şarap içmiş gibi dönüyordu. Nuriyeşi bozo ç’umani gzaz gedgitun. (FN-Sumla) Nuriye’nin kızı yarın yola çıkıyor (= gelin oluyor). Ç’umani na-bidaten yerişen zuğa iz*iren. (HP-P’eronit) Yarın gideceğimiz yerden deniz görünüyor. Dido na-p’it kapçon mç’k’idi dido nostoneyi ivu. Ç’umani na-moxtasen bere-çkinis a ç’it’a dovuşinaxat. (HP-P’eronit) Bol yaptığımız hamsili mısır ekmeği çok lezzetli oldu. Yarın gelecek çocuğumuza bir kısmını ayıralım. → oç’ume, ç’ume, ç’umanişe, ç’umen


ç’umani[2] (AK)(ÇX) z. Sabah. Sabahleyin. Cumadik puci-muşi ç’umani uçumers do limci-ti muçumers. (AK-Döngelli) Amcam ineğini sabahleyin güderek götürüyor ve akşam da güderek getiriyor. Xasani bere k’at’a ç’umani mani yedgitun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hasan’ın oğlu her sabah erken kalkıyor. Xuseyinik dğa ç’umani bere-muşi mani kayodgineren. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hüseyin bu sabah oğlunu erken kaldırmış. Ç’umani belediyeyi 3’oxe Doğanis mopxvadi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Sabahleyin belediyenin önünde Doğan’a rastladım. → ç’umanişi; sabaxtanII; ç’umaniz; sabayle


ç’umani-muşi (ÇM) z. Ertesi gün. [Cümlemsi + ç’umani-muşi : (...)-diği günün ertesi gününde] Ali noğaşa moxt’u ç’umani-muşi ngolaşa igzalu. (ÇM-Ğvant) Ali kasabadan geldiği günün ertesi günü yaylaya gitti. Arafa-ndğa oxori gokosa-goncular. Ç’umani-muşi bayram-on. (ÇM-Ğvant) Arife günü evi silip, temizleyeceksin. Ertesi günü bayramdır.


ç’umanişa (HP ~ ÇX)(AK) z. Sabaha kadar. Andğa na-3’ilare çayi ç’umanişa çunun do kiloşa var-mulun. (HP-P’eronit) Bugün topladığın çay sabaha kadar tazeliğini yitiriyor ve kiloya gelmez. Xocepek ç’umanişa imk’ors. (AK-Döngelli) Öküzler sabaha kadar geviş getiriyor. → ç’umanişaşa


ç’umanişaşa (PZ-Cigetore) z. Sabaha kadar. Seriş oşk’endas p’iyat’i ezmoce bz*iri. Cep’k’u3xi. Himu do ok’ayi ç’umanişaşa va-domacinu. (PZ-Cigetore) Gece ortasında kötü rüya gördüm. Uyandım. Ondan sonra sabaha kadar uyuyamadım. → ç’umanişa


ç’umanişe (FN ~ AH) z. 1. Yarın. Cumadi-çkimi zabuni ren. Ç’umanişe heya mobigorare. (FN-Ç’anapet) Amcam hastadır. Yarın onu ziyaret edeceğim. Ç’umanişe na-bidaten yerişen mzuğa iz*iren. (FN-Ç’anapet, AH-Lome) Yarın gideceğimiz yerden deniz görünüyor. Ç’umanişe mu ivasen, handğaşen gemazaden. (FN-Sumla) Yarın ne olacak, bugünden tahmin edebiliyorum. Ç’umanişe Armoniz dişka ok’vatuşi meci miğunan. (AH-Lome) Yarın Armoni’de odun kesmek için imecemiz var. Ç’e, bere ! P’et’mezi heşşo mot-totum. Nink’iyali. Ç’umanişe-ti p’ç’k’omaten. (AH-Lome) Oğlum ! Pekmeze öyle daldırma. İdareli ye. Yarın da yiyeceğiz. Ç’umanişe dodgini ren. Ç’k’va ha3’i şkule t’aonepe tamo tamo mot’ubasen. (AH-Lome) Yarın gündönümü. Artık bundan sonra havalar yavaş yavaş ısınacak. Ntxirepunaz mskala gomoç’k’ondu-doren. Ç’umanişe ordo oras hek gobiktare. (AH-Borğola) Fındıklıkta merdiven unutmuşum. Yarın erken vakitte oraya döneceğim. 2. Eltesi gün. Mjora na-geilams iz*iraşi ç’umanişe mapxa iven. (AH-Borğola) Güneşin batışı görüldüğünde yarın (= eltesi gün) hava açık olur. → oç’ume, ç’umani, ç’ume, ç’umen


ç’umanişi/ ç’umanişşi (PZ ~ AŞ) z. Sabahleyin. K’at’a ç’umanişi alisari k’inçina avla elajun. (ÇM-Ğvant) Her sabah kızılgerdan kuşu kapı önünden yukarı doğru uçuyor. Ğomaneri dulyape andğa ç’umanişi oxenoni mayu do va-p’i do komoft’i. (ÇM-Ğvant) Dünkü işleri sabahleyin yapmak zorunda kaldım. Amma yapmadan geldim. Bedi-şk’imi limci leba dovijinasi ç’umanişi ordoşa cemok’u3xinay. (ÇM-Ğvant) Babaannem ben gece geç yatınca sabah erkenden beni uyandırıyor. Ç’umanişi moisela-i, emogi xe do p’iji imbonar. (ÇM-Ğvant) Sabah kalkınca ilk önce elini yüzünü yıkayacaksın. Nana-şk’imi ç’umanişi k’uçxe dvontxay do gomok’ure3xinaman. (ÇM-Ğvant) Annem sabahleyin ayağını yere vurarak bizi uyandırıyor. Ali andğa ç’umanişi ti seneri ikten. (ÇM-Ğvant) Ali bu sabah sersem sersem dolaşıyor. Ali ç’umanişi uyoxasi tolepe elan3’uy. Ceri dijinen. (ÇM-Ğvant) Ali sabah çağırınca gözlerini aralıyor. Tekrar uyuyor. Ayşe ç’umanişi k’inçepe-nena oşk’inu şeni nek’na elan3’uy. (ÇM-Ğvant) Ayşe sabah kuş seslerini dinlemek için kapıyı biraz aralıyor. # Diyu do ç’umanişi / Gonşk’oruy rak’anepe / Anderi mazit’uk’o / Pşeri ozit’onepe. (ÇM-Ğvant) Sabah oldu / Tepeler aydınlanıyor / Ah bir söyleyebilsem / (İçimde) dolu söylenecekler. Livadi na-doborgit luupe ç’umanişi domzgudey. (AŞ-Ok’ordule) Bahçeye ektiğimiz lahanalar sabahleyin filizlendi. Ntxirona msk’ala gomoç’ondru. Ç’umanişşi hekoşa gobiktare. (AŞ-Ortaalan) Fındıklıkta merdiven unuttum. Yarın sabah oraya döneceğim. Da-şk’imi k’at’a ç’umanişi dulyaşa it’aşa şxoro tuteri bere-muşi şk’u memişk’uman. (AŞ-Dutxe) Kız kardeşim her sabah işe giderken dokuz aylık çocuğunu bize bırakıyor. → ç’umani[2]


ç’umanişişa (ÇM-Ğvant) z. Sabahtan beri. Ayşe ç’umanişişa bere op’lanay. (ÇM-Ğvant) Ayşe sabahtan beri çocuğun ağlamasını gidermeğe çalışıyor. → ç’umanişi-şuk’ule, ç’umandele-şuk’ule


ç’umanişi-şuk’ule (ÇM) z. Sabahtan beri. Puji ç’umanişi şuk’ule imxizen. Dvorinasen. (ÇM-Ğvant) İnek sabahtan beri doğum sancısı geçiriyor. Doğuracak. → ç’umanişişa, ç’umandele-şuk’ule


ç’umanişşa (AŞ-Ortaalan) z. Yarına. Yarına kadar. ♦ [dey. handğa ç’umanişşa (AŞ-Ortaalan) : Bugünden yarına. Az zaman sonra.] [Bu deyim Türkçe deyimin kopyası olabilir.] Furunci handğa ç’umanişşa na-gamiğay carepe omç’ipanay. (AŞ-Ortaalan) Fırıncı, çıkardığı ekmekleri bugünden yarına inceltiyor (= ekmeğin ağırlığını az zaman sonra azaltmaya çalışıyor).


ç’umaniz (AH-Lome) z. Sabah. Nanak k’a’ta ç’umaniz daçxuri k’inçxite gamogzams. (AH-Lome) Annem her sabah ateşi kendir sapıyla tutuşturuyor. → sabaxtanII; ç’umani[2]; sabayleI


ç’umarums (PZ-Cigetore) Eø/EA har.f. Geviş getiriyor. Puci-şk’imik ndğaleri şk’omasen mt’a seris ç’umarums. (PZ-Cigetore) İneğim gündüz yediği otu gece geviş getiriyor. → mç’umaruy/ mç’umoruy; imç’umans; imç’amurams; mk’o(r)ums; imk’ors


ç’ume (FN) z. Yarın. Biç’i boçilam. Ç’ume lumci ç’anda miğun. (FN-Ç’anapet) Oğlumu evlendiriyorum. Yarın akşam davetim var. Hem k’alati handğa çku mik’oreman, ç’ume gendğani tkva-ti gik’oremt’anen. (FN-Sumla) O sepet bugün bize lazım, yarınlarda size de lazım olacak. → oç’ume, ç’umani, ç’umanişe, ç’umen


ç’umen (AK)(ÇX) z. Yarın. Dolumcun. Yano va-dopskidat. Ç’umen xolo moptaminonan do dulya-çkini p’aminonan. (AK-Döngelli) Akşam olur. Yarın yine gelip işimize devam ederim. Ç’umen xomoxti. Ç’umen var-mugalenna gendğane moxti. Gendğane-ti var-mugalenna met’i-gendğane xomoxti. (AK-Döngelli) Yarın gel. Yarın gelemezsen ertesi gün (= yarından sonra) gel. Ertesi gün de gelemezsen bir sonraki gün (= yarından iki gin sonra) gel. Çarşişen cumu yeç’opumu kagomoç’k’ondes. Ç’umen xolo oxtimu minon. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çarşıdan tuz almayı unuttutk. Yarın tekrar gitmem gerekiyor (= gitmek istiyorum). Jur dğas 3’oxe Artvinis Sinani bz*iri. Ç’umenşi k’ule kyoyiya meptaunon ya tkumart’u. (ÇX-Çxalazeni, TM) İki gün önce Artvin’de Sinan’ı gördüm. Yarından sonra köye geleceğini söylüyordu. Ç’umen na-vidatunon ekolen zuğa iz*iren. (ÇX-Çxalazeni, TM) Yarın gideceğimiz yerden deniz görünüyor. → oç’ume, ç’umani, ç’ume, ç’umanişe


ç’umeneri (AH)(ÇX)(AK) s. Yarınki. Hamseneri ayazik ç’umeneri t’aoni-ti doinopams. (AH-Lome) Bu geceki ayaz yarınki havayı da soğutur. Ç’umeneri noderişa ifti si moxti. (AK-Döngelli) Yarınki imeceye önce sen gel.


ç’ums[1]/ ç’uy[1]/ ç’ups EA har.f. [perf.3.tek. (o)ç’u (PZ ~ FN), (do)ç’u (AH ~ ÇX)] [perf.1.tek. (o)p’ç’vi (PZ ~ FN), (do)p’ç’vi (AH ~ ÇX)]

I. (PZ ~ ÇX) Yakıyor. 1. Alevle, ateşle yakıp yok ediyor. Çemali dişk’alepe-şk’imi oç’u. (ÇM-Ğvant) Kemal benim odunumu yaktı. Doğani ntxiri-3epla soba ammobğay do ç’ums. (AŞ-Ok’ordule) Doğan fındık kabuklarını sobanın içine atıp yakıyor. Dişk’a ç’umt’aşa eni na-nuxondun mşk’eri-dişk’a onu. (AŞ-Ortaalan) Ateş yakarken en dayanıklı olan, kumar odunudur. M3xulişi nca gop3xop’işi na-dibğu 3xik’epe mebun3’i do dop’ç’vi. (AH-Borğola) Armut ağacını tımar edince dökülen çalı çırpıları tutuşturup yaktım. Kemalik dişka-çkimi doç’u. (AH-Borğola)(HP) Kemal benim odunumu yaktı. Kemali k’ulanik çkimi dişka doç’u. (ÇX-Çxalazeni, TM) Kemal’ın kızı odunumu yaktı. Oput’epes na-ren k’utlepe op’ç’vi. (ÇX-Makret) Evin önündeki mısır koçanlarını yaktım. 2. Lambayı [aps.] yakıyor. Eminek şkurnaten tanut’aşa lamba ç’ums. (AH-Lome) Emine korkudan sabaha kadar lamba yakıyor. 3. Soğuk hava [erg.] bitkiyi [aps.] yakıyor. Nçayepes ayazi ceçu do oç’u. (PZ-Cigetore) Çaylara ayaz vurdu da yaktı. 4. Sulu olmayan yiyecekleri [aps.] pişiriyor. Carişi furuni gamigzen. Alik cari ç’vasen, mondo. (PZ-Cigetore) Ekmek fırını iyicene ısınıyor. Ali ekmek pişirecek, galiba. Cari oç’u var-uşk’un. P’anda p’uxnuy. (ÇM-Ğvant) Ekmek pişirmesini bilmiyor. Her zaman kapkara yenilmez hale getiriyor. Çxomi p’ç’va şuk’ule xepe çxomi şuri gont’ay.  Xolo-ti xepe ombonuşi vor. (ÇM-Ğvant) Balık pişirdikten sonra ellerim balık kokusu kokuyor. Yine yıkamam gerekir. Feli dop’ç’vi. (ÇM-Ğvant) Fırında (beyaz veya renkli) kabak yemeğini yaptım. Nanak let’a-makvali daçxurişi xurmaliz geşobğams edo ç’ums. (FN-Ç’anapet) Annem batatesi ateş korlarının içine dökerek pişiriyor. Nç’olo xurmaliz elebudumer do p’ç’um. (FN-Ç’anapet) Taze mısırı korda pişiriyorum. Nanak ağne na-ç’u kapçon-gyayiz no3adams. (FN-Ç’anapet) Annem yeni pişirdiği hamsili ekmegin tadına bakıyor. 5. mec. Birinin [aps.] kalbini yakıyor ya da acıtıyor. # Si domç’vi do domxali, gyuli-çkimi. (FN ~ HP) Sen beni yaktın, kavurdun, sevgilim. 6. mec. Hakkını yakıyor. Hakkını kaybediyor. + uç’vinams/ uç’vinay/ uç’vinaps; aç’ven/ aç’un; iç’ven

yet. aç’ven : İstemeyerek yakıyor. Yanışlıkla yakıyor. Ham3’o izini var-ixmaru do aç’ç’u. (AŞ-Ortaalan) Bu yıl iznini kullanmadı da yaktı (= izin hakkını kaybetti). [eşb. aç’ven[1], aç’ven[2]]

f.-i. oç’u : 1. Yakma. Yakmak. Ntxiri p3xunit do çepla oç’u şeni dopşinaxit. (AH-Borğola) Fındık ayıkladık da posasını yakmak için sakladık. Latifik lazut’işi ğeri oç’u şeni ont’ules xarga ikoms. (AH-Borğola) Lâtif mısır sapını yakmak için tarlada yığın yapıyor. 2. (Sulu olmayan yiyecek) pişirme. Berez nç’oloşi oç’u va-uçkin. Daçxuriz dido nunç’ams do mtelli ç’uxnoms. (AH-Lome) Çocuk mısır pişirmeyi bilmiyor. Ateşe çok yanaştırıp hep yakıyor. Eminez nç’oloşi oç’u var-uçkin. Daçxuriz goturtolums. (AH-Lome) Emine mısır pişirmeyi bilmiyor. Ateşte tutup dışını yakıyor.

part. ç’veri/ ç’veyi : Yanmış. Ç’veyi svas floxt’un. (PZ-Cigetore) Yanmış yer şişiyor (= kelimesi kelimesine : “yanmış yerde kabarma oluyor”). Han3’o ç’veri yeriz çayi dolodu guriz miğun. (AH-Lome) Bu yıl yanmış yere çay ekmeyi düşünüyorum.

[◘◘◘ Bu fiilin faydalananlı biçimi olan uç’ums/ uç’uy ile uç’vams/ uç’vay fiilleri, anlam bakımından birçok yörede uç’vinams/ uç’vinay/ uç’vinaps fiilinin yerini de tuttuklarından dolayı, istisna olarak ayrı maddebaşı edilmiştir.] → uç’ums/ uç’uy; uç’vams/ uç’vay; uç’vinams/ uç’vinay/ uç’vinaps

II. (FN-Sumla)(AH-Lome) Birinin [aps.] midesi [erg.] yanma yapıyor. Birinin [aps.] midesi [erg.] ekşiyor. Lo3a mutu p’ç’k’oma şkule gurik mç’ums. (FN-Sumla) Tatlı bir şey yedikten sonra midem ekşiyor. Kapça p’ç’k’omi. Gurik mç’ums. (AH-Lome) Hamsi yedim. Midem yanma yapıyor.

III. (HP) Bir şey [erg.] mideye [aps.] yanma yapıyor. Kapçak guyi ç’ums. (HP-P’eronit) Hamsi mideye yanma yapıyor.


ç’ums[2] (PZ-Cigetore) AD har.f. [perf. (do)ç’u] Dokanıyor. Cemalik na-şk’omu xurma doç’u do eyamğoren. (PZ-Cigetore) Cemal’in yediği hurma dokandı da geğiriyor.


ç’ums[3]/ ç’uy[3] (ÇM ~ AŞ), ç’ums[3] (FN)(AH-Borğola) EA har.f. [perf.3.tek. (do)ç’u] [perf.1.tek. (do)p’ç’i] Dikiş dikiyor. Bedi-şk’imi çesk’in-on : ndğaleri livadi dulya ikuy ; limci oç’vale ç’uy. (ÇM-Ğvant) Baba annem hamarat : gündüz bahçede çalışıyor ; akşam dikiş dikiyor. Oxorza ç’uy. Bozomota-muşşi dolikunay. (AŞ-Ortaalan) Kadın dikiyor. Kızı giyiyor. T’ikişi ç’uy. (AŞ-Ok’ordule) Dikiş dikiyor. Nanak handğa berepe şeni porça ç’ums. (FN-Ç’anapet) Annem bugün çocuklar için elbise dikiyor. Fadimek berepeşi dolokunupe ç’ums. (FN-Ç’enneti) Fatma çocukların giysilerini dikiyor. İsanik k’ayi porça ç’ums. (FN-Sumla) İhsan güzel gömlek dikiyor. Ma oxorişe gobiktişi çili-çkimik oç’onepe ç’umt’u. (AH-Borğola) Ben eve döndüğümde hanımım dikilecekleri dikiyordu. Nana-çkimik fork’a-muşi muk ç’asen. (AH-Borğola) Annem elbisesini kendi dikecek. → ç’ams; ç’ims/ ç’ips; ç’aps

yet. aç’en : Dikiş dikebiliyor. Fadime-çkuniz dido k’ayi dolokunu aç’en. (FN-Ç’enneti) Fatma çok iyi elbise dikme becerisine sahip.

f.-s. oç’oni : Dikilmesi gereken. Dikilecek. Çili-çkimik oç’onepe ç’ums. (AH-Borğola) Hanımım dikilecekleri dikiyor.

+ uç’ams/ uç’ay/ uç’ç’ay EDA har.f. Birine veya birinin yerine [dat.] elbise vs [aps.] dikiyor. # Xarayepe mç’ita, tolepe uça / Munde dolikunar na-giç’i porça ? (ÇM-Ğvant) Yanakları(n) kırmızı, gözleri(n) siyah / Ne zaman giyeceksin sana diktiğim entariyi ? A porça domiç’ç’i. (AŞ-Ortaalan) Bana bir gömlek dik. Nanak na-var-dolikuninen porçapeşi mbelape ok’odgumz do berepez porça uç’amz. (FN-Ç’anapet) Annem artık giyinilmiyen gömleklerin bezlerini birleştirip çocuklara gömlek dikiyorFadimek berepez dolokunupe uç’ams. (FN-Ç’enneti) Fatma çocuklara giysi dikiyor. Berepez bayramluği dolokunupe duç’u. (FN-Ç’enneti) Çocuklara bayramlık elbiseler dikti. Eminek Aşes fork’a uç’ams. (FN-Sumla) Emine Ayşe’ye elbise dikiyor. Terziz porça miç’az ma dobandvi. (AH-Borğola) Terziye bana gömlek diksin diye ısmarladım.

+ oç’apams/ oç’apay EDA ett.f. Birine (elbise vs) diktiriyor. Noğaşa mt’a-toma doviyindri. Cejinaşe do yorğani voç’apar. (ÇM-Ğvant) Çarşıdan (= kasabadan) pamuk aldım. Döşek ile yorgan diktireceğim.Terzis porça boç’apam. (FN-Ç’anapet) Terziye gömlek diktiriyorum (= ısmarladım) Pontoloni-muşi Xasaniz oç’apams. (FN-Sumla) Pantolonunu Hasan’a diktiriyor.

ç’unç’u (PZ ~ AŞ) s. Yalın. → n3xup’u, 3xup’u; t’ent’eliII, t’et’eliII; ≠ [çıplak] t’at’ari, t’ant’ari, t’ent’eliI, t’et’eliI. I. (PZ)(AŞ) (baş, el, ayak hakkında) Yalın. Oxorzak bere-muşi k’uçxe ç’unç’u let’as dogutinams. (PZ-Apso) Kadın çocuğunu yalın ayakla toprakta durduruyor. Nezihak ham ndğalepe çabla var-moidums. Ç’unç’u k’uçxete gulun. (PZ-Cigetore) Nezihe bu günlerde çarık giymiyor. Yalın ayakla geziyor. K’uçxe ç’unç’u resimi-sk’ani zade msk’va on. (AŞ-Ok’ordule) Yalın ayakla [çekilmiş] fotoğrafın çok güzel.

II. (ÇM) (baş hakkında) Yalın. Örtülmemiş. Ayşe ti ç’unç’u ikten. (ÇM-Ğvant) Ayşe başını örtmeden dolaşıyor.


ç’up’ra/ ç’ap’ra (AH ~ HP) s. Yamuk. Çarpık. Selaydiniz k’uçxe ç’up’ra uğun. Çizme var-madven. (AH-Lome) Selahattin’in ayakları çarpık. Çizme giyemiyor. Xasanik na-ç’k’adu ğoberi ç’ap’ra-ç’up’ra ivuşi muşebura gonstu. (AH-Borğola) Hasan’ın çaktığı çeper yamuk yumuk olunca kendi kendine çöktü. Selahattinis xerxi var-ukaçun. Haya muç’o xerxuen ç’ap’ra-ç’up’ra ! (HP-P’eronit) Selahattın testere kullanmasını bilmiyor (= daha önce eline bile almamış). Bunu nasıl yamuk yumuk kesmiş ! → ç’ap’ra


ç’urbi (PZ-Apso, Cigetore) i. Kestane 1. Kestane ağacı, kerestesi ve tahtası. Ç’urbi-ncaşi k’abuği goyazums. (PZ-Apso) Kestane ağacının kabuğunu soyuyor. Erdoğanik c’urbişi mca oxoris nocinams. (PZ-Cigetore) Erdoğan kestane ağacını eve dayıyor. Golaxt’u 3’anas na-cep’k’vati ç’urbişi mca 3’o xolo-ti domzgudu. (PZ-Cigetore) Geçen sene kestiğim kestane ağacı, bu sene yeniden filizlendi. Biç’i ga3’iren-i ? Ç’urbi-mşk’vela steri. (PZ-Cigetore) Delikanlıyı görüyor musun ? Kestane fidanı gibi. 2. Kestane ağacının meyvesi. Xasanik ç’urbis guğarams. Mondo cibasen. (PZ-Cigetore) Hasan kestanenin etrafını çiziyor. Sanırım, pişirecek. Xasanis ç’urbi naxven. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kestaneleri dökülüyor. → ç’ubri, ç’uburi


ç’urç’i (PZ ~ ÇM), ç’urç’ç’i (AŞ-Ortaalan) i. Büyük kazan. [İneklere verilen yiyecekleri pişirmek için kullanılır.] Ç’urç’ite pucepes malezi komeçi-i ? (PZ-Cigetore) Kazanla ineklere yemlerini verdin mi ? Ç’urç’işi xit’i mik nut’axu ? (PZ-Cigetore) Kazanın kulpunu kim kırdı ? Alik pucişi mt’alepe ç’urç’is doloşorams. (PZ-Cigetore) Ali ineklerin otları kazanın içine sürükleyerek çekiyor. Ayşek ç’urç’is daçxuri nugzu. Ç’urç’i opşa xarxalu şeni a m3ika dişk’alepe gamant’orums. (PZ-Cigetore) Ayşe kazana ateş yaktı. Kazan çok kaynadığı için biraz odunları dışarıya sürükleyerek çekiyor. # Daçxuri na-eyodgun / Xarxalay ç’uk’alina / - Ar ç’urç’i var-eyadgu / Sotinuri Alina. (ÇM-Ğvant, Tembel Ali’ye atma türkü) Ateşin üzerindeki / Küçük kazan kaynıyor / - Bir büyük kazan (ateşin üzerine) koyamadı / Nerenin Ali’si. → ç’uk’i; [yemek pişirmkete kullanılan orta boylu kazan] 3’uk’ali


ç’urina/ ç’urinace (AH-Lome) s. Gereksiz yerde ağlamaklı olan. Ç’urinace oxorca. (AH-Lome) Gereksiz yerde ağlamaklı olan kadın. → ç’irinace


ç’urinams (AH-Lome) Eø har.f. Zırıldıyor. Zırlıyor. Her şeye bahane uydurup gereksiz yere ağlamaklı gibi bir hal takınarak konuşuyor. Nandidi-skani muç’o ren ? - Nandidik3’k’uni miğunya do p’anda ç’urinams. (AH-Lome) Babaannen nasıl ? - BabaannemAğrım vardiye her zaman ağlamaklıdır. → ç’irç’ilams/ ç’irç’ilay[2]; k’an3aray; ç’irinoms/ ç’irinams; p’at’k’alams


Ç’uruğayi (PZ-Cigetore) i. Temmuz ayı. → Ç’uruği/ Çuruği, K3apa, Çuruğayi, k3apaşi ora, Tuta-k3ala


Ç’uruği (ÇM) i. Temmuz ayı. → Ç’uruğayi, Çuruği, K3apa, Çuruğayi, k3apaşi ora, Tuta-k3ala


ç’ut’a (FN-Sumla ~ AH) s.-z. ve i. Küçük. Az. → 3’ulu; 3’ut’a, ç’it’a

I. s. Küçük. 1. [Hacim olarak] Küçük. Az miktarda. Biç’iz 3’ana ç’ut’a uğun. Nosik va-nuk’vatams. Mskvanobaşe moğerdun do aoropen. (AH-Lome) (Erkek) çocuğun yaşı küçük(tür). Aklı kesmiyor. Güzelliğe kanıp aşık oluyor. Da-çkimik ç’ut’a na-muxtams dolokunupe ma memişkumers. (AH-Lome) Kız kardeşim (kendisine) küçük gelen giysilerini bana bırakıyor. He gyariz ç’ut’a 3’k’ari yobi do dinç’oraz, dido m3’utxe ren. (AH-Borğola) Bu yemeye az su dök de tuzu gidersin, çok tuzludur. 2. [İnsan ve hayvanlarda] Yaş olarak küçük. Ç’ut’a berek cuma-muşişi defterepe ğarums. (AH-Lome) Küçük çocuk kardeşinin defterlerini karalıyor. Ç’ut’a berepek na-z*iranoren k’at’a mutus uxit’inoman. (AH-Borğola) Küçük çocuklar gördükleri her şeyi kurcalarlar. Ç’ut’a bort’itşi ntxirişi bigate mgzap’umt’ez. (AH-Borğola) Küçüklüğümüzde fındık değneği ile bizi döverlerdi. 3. [Gelinler arasında] Yaşı küçük oğlun eşi olan. Didi nusa izabunuşi bere-muşis ç’ut’a nusak gyo3’k’edu. (AH-Borğola) Büyük gelin hastalanınca çocuğuna küçük gelin baktı.

II. [süre hakkında] Kısa. Hek’o ç’ut’a oraz yoğurti var-naven. (AH-Lome) O kadar kısa zamanda yoğurt maya tutmaz. ≠ mk’ule (= boy ve mesafe olarak “kısa”)

III. z. Az. A ç’ut’a. (FN-Sumla ~ AH) Biraz. Osmanik oxoriz badanaMot dibet’azya do ç’ut’a ç’ut’a nusumers. (AH-Borğola) Osman eve badanaDökülmesindiye azar azar sürüyor.

IV. i. [çoğ. ç’ut’alepe] 1. Küçük. Küçüğü. Didişen ç’ut’aşe meona ren steyi psvarat. (AH-Lome) Büyükten küçüğe sıralıymış gibi dizelim. Cumalepek istert’anşi didik ç’ut’az numğezams. (AH-Borğola) Kardeşler oynarken büyüğü küçüğünü kışkırtıyor. Docina ikoman do ç’ut’ak didi k’at’a oraz ocginams. (AH-Borğola) Güreş yapıyorlar da küçük büyüğü her zaman yeniyor. 2. Küçüklük. Kemaliz ç’ut’aşen doni malte-muşişi bozoz toli gyoz*in. (AH-Borğola) Kemal’ın, küçüklüğünden beri komşusunun kızında gözü vardı (= gözü kızının üzerinde idi).

[dey. enni ç’ut’aşen (AH) en azından] Mtiri-çkimik K’ap’et’i biva ya do k’at’a ndğaz enni ç’ut’aşen xut-aşi kilometre gulun. Handğa dik’aşi ont’uleşe k’uçxeten idu moxtu. (AH-Borğola) Kayınpederim Sağlam olayım diye her gün en azından beş-altı km geziyor. Bugün buğday tarlasına yaya gidip geldi.


ç’ut’ala (AH) i. Küçük çocukluk. Bere ç’ut’alaşen oxiruz kogyogez do ha3’i muntxa e3’ulasen ixirs. (AH-Lome) Çocuğu küçükken çalmaya alıştırdılar. Şimdi ne bulursa çalıyor. İsmet’iz ç’ut’alaşen doni xizani gegapape uğun. (AH-Lome) İsmet’in küçüklükten beri kötü alışkanlıkları var.


ç’uvali i. Çuval. Ar 3’anas jur şuris otxo ç’uvali mçveri einç’en. (PZ-Cigetore) Bir yılda iki kişiye dört çuval un yetiyor. Ali ç’uvalepete mçveri komoğu. (ÇM-Ğvant) Ali çuvallarla un getirdi. Fadimek ntxirişi ç’uvalepe meç’ums. (FN-Ç’anapet) Fatma fındık çuvallarını dikiyor (= yamalıyor, onarıyor). Cordanik, na-işuvu çayişi ç’uvalepe ğoberiz yok’idams. (FN-Ç’anapet) Cordan, ıslanmış çay çuvallarını çeperin üstüne asıyor. Na-i3’onu nxirişi ç’uvalepez eboğaram. (FN-Ç’anapet) Tartılan fındık çuvallarının üzerine çiziyorum. Alik muşi na-ren ç’uvalepez yoğarums do ok’açxe goşiğasen. (AH-Lome) Ali kendi çuvallarına çizik atıyor ve sonra seçecek. Fadimek k’at’a xaftaz bozo-muşiz ç’uvali nuncğonams. (AH-Lome) Fatma her hafta kızına çuval gönderiyor. AlikÇ’uvali mot-işuvet’azya do nayloni gorçams. (AH-Lome) AliÇuval ıslanmasındiye naylonla sarıyor. Ç’uvalepe dido mkveroni ren. Nanak iri-xolo gopatxums do ok’açxe-ti kot’ums. (AH-Lome) Çuvallar çok unludur. Annem hepsini silkiyor ve sonra da katlıyor. Badiz ç’uvali va-yazdu. Memet’ik doloxe amutorams. (AH-Lome) Yaşlı adam çuvalı kaldıramadı. Mehmet (o adam için onun çuvalını) içeriye sürüklüyor. → t’uvra; t’urva[2]; didi p’indi


ç’uvalit’uzi i. Çuvaldız. Ç’uvali tişa opşa ren. Omerik ç’uvalişi nuk’uz jur xete gukaçams do oxorca-muşik-ti ç’uvalt’uzite meç’ims. (AH-Lome) Çuval başına kadar doludur. Ömer çuvalın ağzını iki eliyle çevreleyerek tutuyor ve karısı da çuvaldızla dikiyor.


ç’uxalams (PZ-Cigetore) EA har.f. Tüyleri, kılları vs [aps.] yakıyor. Tomalepe ç’uxalams. (PZ-Cigetore) Tüyleri yakıyor. → ç’uxnuy


ç’uxnums[2]/ ç’uxnoms (AH) EA har.f. (Sulu olmayan yiyecekleri) içini iyi pişirmeden aşırı derecede yakıyor. Berez nç’oloşi oç’u va-uçkin. Daçxuriz dido nunç’ams do mtelli ç’uxnoms. (AH-Lome) Çocuk mısır pişirmeyi bilmiyor. Ateşe çok yanaştırıp hep yakıyor. Çili-çkimik, na-t’ağanumt’u mçxomi goç’k’onduşi mçxomi doç’uxnu. (AH-Borğola) Eşim, tavadaki balığı unutunca balığı (dıştan fazla) yaktı.


ç’uxnuy (ÇM), ç’uxnums[1] (FN) EA har.f. I. (ÇM) Tüyleri, kılları vs [aps.] yakıyor. Tomalepe ç’uxnuy. (ÇM-Ğvant) Tüyleri yakıyor. II. (FN-Sumla) Birin, bir hayvan, bir kuş vs’nin [aps.] tüylerini veya kıllarını yakıyor. Xasanik na-ilu k’inçi çili-muşik ç’uxnums. (FN-Sumla) Hasan’ın vurduğu kuşun tüylerini karısı ateşte yakıyor. → ç’uxalams


ç’uy → ç’ums[1], ç’ums[2]


ç’veri → ç’ums


ç’veti (FN-Sumla) i. Damla. Toli-ç’veti. (FN-Sumla) Gözyaşı. → 3’ap’i


ç’vetums (FN-Sumla) EA har.f. Damla şeklinde sızdırıyor. K’uk’umak ç’vetums. (FN-Sumla) Güğüm (içindeki suyu) damla damla sızdırıyor.


ç’vini (AH ~ HP ÇX)(AK) i. Acı. Mitis mitişi var-gogzun. İri 3’k’uni do ç’vini-muşişi derdiz ren. (AH-Lome) Kimse kimsenin umurunda değil. Herkes kendi ağrısı ve acısının derdindedir. Oropaşi ç’vini çkar mutuşi ç’vinis var-nungams. (AH-Borğola) Aşk acısı hiçbir şeyin acısına benzemez. Gurişi ç’vini nç’amite var-ik’aren. (AH, atasözü, K.A.) Yürek acısı (= yürek yarası) ilaçla geçmez. Na-uğun ç’vinepe k’oro3xups do eşo imgars. (AK-Döngelli) Acılarını sayıyor da öyle ağlıyor.