Ğ ğ Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 11’nci harfi. Küçükdilsil ovmalı sesli konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.] Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [γ] şeklinde yazılır. [Türk alfabesinde kullanılan aynı biçimli harfin (yumuşak G”) İstanbul Türkçe’sindeki okunuşu ile alâkası yoktur.]


ğaç’a (PZ-Apso) i. Kene. → ğarç’a, ğanç’a, ğaç’k’a, ğanç’k’a


ğaç’k’a (FN ~ AH HP) i. Kene. Handğa didi bozo-çkimiz na-noxedu-dort’un jur ğaç’k’a komebu3’k’i. (FN-Ç’anapet) Bugün büyük kızımı sokan iki keneyi aldım. Ğaç’k’a memoxedu-doren do var-maçkinu. (FN-Ç’enneti) Kene bana konmuş da hissedememişim. Puciz ğaç’k’a nu3’k’ams. (FN-Sumla) İneğin kenesini koparıyor. Ğalacicaz ğaç’k’a memoxen bekita. Dido nostoneyi mançamins. (AH-Lome) Koltuk altımda kene var herhalde. Çok tatlı kaşınıyor. K’at’uk inçamint’aşi na-noxen ğaç’k’ape-ti k’ibirite nipxors. (AH-Lome) Kedi kaşınırken kendi üzerindeki keneleri de dişiyle ısırıveriyor→ ğaç’a, ğarç’a, ğanç’a, ğançk’a


ğaç’o (FN ~ HP) i. Sığırcık. Çekirgekuşu. Ğaç’o oç’opu şeni ğvap’a mik’oreman. (AH-Lome) Çekirge kuşu yakalamak için bize danaburnu gerekli. Handğa ragiten sum ğaç’o op’ç’opi. (AH-Borğola) Bugün kuş kapanı ile üç sığırçık yakaladım. DoğanikĞaç’oz xor3i k’ai aç’k’omazya do xamiten uz*arz*ams do çams. (AH-Borğola) DoğanSığırcık iyi yiyebilsindiye eti bıçakla lime lime edip de yediriyor. Doğanik z*arz*eri xor3i ğaç’o na-gelaxen k’et’iz yuk’orams do çams. (AH-Borğola) Doğan, kıyılmış eti sığırcığın konduğu değneğin üzerine bağlıyor da (o sığırcığa) yediriyor. Mcveşi oxorişi duvariz ğaç’o şeni na-meborçak’i biga, ar 3’ana kogolaxtu, xolo-ti hek norçak’un. (AH-Borğola) Eski evin duvarına çekirgekuşu için sokuşturduğum değnek, bir yıl geçti, yine de orada sokuşturulmuş haldedir. Bere bort’işi mak’arinaşi k’et’is ğaç’o mebok’oramt’i. (AH-Borğola) Çocukken oklavaya çekirge kuşu bağlardım. → ceceğeni, ç’eç’eğeni


ğağalaps (HP-Sarp) Eø har.f. Konuşuyor. → ixap’ars, ilak’irday, isinapay/ isinapams, ip’aramitams; ğarğalams/ ğarğalaps; ğarğals


ğağalida (PZ-Apso) i. Gırtlak çıkıntısı. Boğazdaki kıkırdak çıkıntısı. Âdemelması. → ğarğalida; xunç’uli, xunç’k’uli[2]; xoxonç’aII-2; xixit’oni


ğağili (AH) s. [Sırf görüm hakkında kullanılır.] Bulanık. Tolopes ğağili maz*iren. (AH-Lome) Gözlerim bulanık görüyor. Onciruşen ebiselaşi ipti ğağili maz*iren. (AH-Borğola) Uykudan kalkınca önce bulanık görürüm. ≠ mğiri, mğiyayi


ğağums/ ğağups (FN ~ HP ÇX)(AK) EA har.f. I. Yaprak, toprak vs’yi [aps.] karıştırıyor. Kotumek bereşi k’undi ğağums. (FN-Ç’anapet) Tavuk çocuk bokunu karıştırıyor. Si m3udişi 3’k’int’ili mot-ğağum. (AH-Lome) Sen boşuna tavuk pisliğini karıştırma (= mec. “Sen boşuna işi karıştırma”).

f.-i. oğağu : Toprak vs karıştırma. Si na-ikomsk’undi oğağuu3’umenan. (AH-Lome) Senin yaptığına k’undi oğağu (= mec. Örtbas edilmiş bir şeyi tekrar kurcalamak. Eski şeyleri karıştırıp ortalığı geriyor) derler.

II. (AK) Tavuk vs [erg.] toprağı [aps.] eşeliyor. Kotumek ğağups ğağups do 3’k’int’ili-muşi muşimers. (AK-Döngelli) Tavuk eşeliyor eşeliyor da kendi pisliğini ortaya çıkarıyor. → çxik’ums, nçxik’ums/ nçxik’uy/ nçxik’k’uy; uçxat’ams, nuçxat’ams; çxink’oms; çxik’olums/ çxik’olups; mxit’ums/ mxit’uy; uxit’ins; uxit’onums; k’raxuy


ğalacica (FN ~ AH) i. Koltuk altı. Da-çkimi oxori-muşişa it’aşa nanak heyaz ğalacicaz a mutxa elokaçamz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim evine giderken annem koltuğunun altına bir şey sıkıştırıyor. Ğalacicaz ğaç’k’a memoxen bekita. Dido nostoneyi mançamins. (AH-Lome) Koltuk altımda kene var herhalde. Çok tatlı kaşınıyor. Berek ğalacicaz mixit’inams. (AH-Lome) Çocuk koltuk altımdan gıdıklıyor. Ğalacicaz memixit’inanşi dido p’at’i maxit’inen. (AH-Borğola) Koltuk altımdan gıdıkladıklarında çok kötü gıdıklanırım. Xe şlop’eri na-uğun şeni kovali ğalacicas e3’okaçapams. (AH-Borğola) Eli kirli olduğu için ekmeği koltuğunun altına tutturuyor. → mxuci-duği; koltuğiII


ğali (FN ~ ÇX)(AK) i. Dere. I. (FN-Ç’anapet) Küçük dere. Ğalişi 3’k’ari mobuskurinayiz mçxomepe gale gelaman. (FN-Ç’anapet) Küçük derenin suyunu kesince balıklar açığa düşüyorlar. Ntxionaşı 3’alendo na-gelulun ğalik dido mskva şiyams. (FN-Ç’anapet) Fındıklığın önünden geçen dere çok güzel hışırdıyor.

II. (FN-Sumla ~ ÇX)(AK) Küçük veya büyük dere. Çay. Nehir. Irmak. Didi ğali. (FN-Sumla) Büyük nehir. Ğalişen kva eşiğams. (FN-Sumla) Irmaktan taş çıkarıyor. Ğalepe doskurez. (FN ~ ÇX) Dereler kurudu. Ont’ulez na-k’orobums iri-mutu imers do ğaliz dolobğams. (AH-Lome) Tarladan topladığı her şeyi götürüp dereye atıyor (döküyor). Xusenik pucepe mele oşkumet’u. Ğaliz golulut’uşi bereşi nena ognu. İ3’k’edu. Berepeşi ari t’obas işkidet’u. A şvacis t’obaz dolantxu do bere muşletinu. (AH-Lome) Hüseyin ineklerini karşı tarafa götürüyordu. Dereden geçerken çocuk sesini duydu. Baktı. Çocukların biri gölette boğulmak üzere idi. Hemen atlayıp çocuğu kurtardı. K’ap’istonari Ğalişi jilendo k’ele ğalik kvalepeşi jinşen çaçxalums. (AH-Borğola) Kabirse Deresinin yukarı tarafında dere taşların üstünden çağlayarak akıyor. A ç’iç’it’a ğali. (HP-P’eronit) Ufacık bir dere. Ğali irduşi ont’ules 3’k’ai kogexedu. (HP-P’eronit) Irmak büyüyünce bahçeye su bastı. A 3’k’ayi ğaliz ilvak’aten. (ÇX-Makret) Bu su dereye karışıyor. Ğaliyi doloxe dido ç’ağana ren. (ÇX-Makret) Derede çok yengeç var. Aya ğalis dido ç’ağali mişuz*in. (AK-Döngelli) Bu derede çok yengeç var. Ğali gilit’aşi kvaepe noçxaps. (AK-Döngelli) Dere inerken (= akarken) taşları yıkıyor. Babak çxomi ç’opups. Ama ç’it’a renna xolo ğalis kuxuşkumers. (AK-Döngelli) Babam balık tutuyor. Ama Küçük ise tekrar dereye bırakıyor. Berek kart’alişen feluk’a dox’veen do ğalişi kenaris onçviraps. (AK-Döngelli) Çocuk kâğıttan kayık yapmış da derenin kenarında yüzdürüyor. Ğalik kyutuği gilimers. Ama ilantxen-gilantxen do gilulun. (AK-Döngelli) Dere kütüğü sürüklüyor. Ama sağa sola (= oraya buraya) çarpa çarpa sürükleniyor. → rubaI; abca/ abja


ğamperi/ ğampeyi (HP) s. Boyanmış. Ğampeyi dolokunepe majurani dolokunepe k’ala mot-naxum. Boya konakten. (HP-P’eronit) Boyanmış giysileri öbür giysiler ile birlikte yıkama. Boyası bulaşır.


ğampo[1]/ ğampu[2] (FN) i. Ceviz, kestane, kızılağaç vs gibi ağaçların gövdesini örten kabuklar soyulduğunda veya kütükleri suya yatırıldığında bıraktıkları renkli sıvı. ≠ ğlep’a


ğampo[2] (AH-Borğola) i. Cevizin yeşil kabuğu. Nacik, na-nçxalu nez*i mjoraz nupinams. Ğampo xomaşi k’ak’alums. (AH-Borğola) Naci sırıkla döktüğü cevizi güneşe seriyor. Yeşil kabuğu kuruyunca ayıklıyor. → ğampu[1]


ğampo[3] (AH-Borğola) i. Durgun su yüzeylerinde oluşan yeşil yosun. [genelde yosun] yosuni; [akar su dibindeki taşlarda yetişen yosun] ğlep’i


ğampu[1] (ÇM) i. I. Cevizin yeşil kabuğu. Nezi-ğampupe t’va3u. Aşk’va işk’omen. (ÇM-Ğvant) Cevizin yeşil kabukları çatladı. Artık yenebilir. → ğampo[2]

II. Yaranın üzerinde oluşan kabuk. Pupuli ğampu kogoyidu. Ciktasen. (ÇM-Ğvant) Çiban kabuk bağladı. İyileşecek. → kapka


ğanç’a (AŞ) i. Kene. Puci-şk’imi ğanç’a noxen. (AŞ-Ok’ordule) İneğimde kene oturuyor. Ham3’o dido ğanç’a cinziru. (AŞ-Ortaalan) Bu sene çok kene türedi. → ğaç’a, ğarç’a, ğaç’k’a, ğanç’k’a


ğanç’k’a (ÇX) i. Kene. Beez ğanç’k’a konoxedu. (ÇX-Makret) Çocuğa kene konmuş. → ğaç’a, ğarç’a, ğanç’a, ğaç’k’a


ğanç’k’ums/ ğanç’k’uy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Defter vs [aps.] karalıyor. Çiziktiriyor. Alişi berek t’eft’eri ğanç’k’ums. (PZ-Cigetore) Ali’nin çocuğu defteri karalıyor (= çiziyor). Ç’emu onç’aru var uşk’un. Onç’aroni supara ğanç’k’uy. (ÇM-Ğvant) Ç’emu yazmayı bilmiyor. Defteri karalıyor. Supape doğanç’k’a-i, supara diyen. (ÇM-Ğvant) Kağıdı çiziktirdin mi, kitap olur. Suleymanişi bere t’eft’eri ğançk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Süleyman’ın çocuğu defteri karalıyor. → ğarumsII


ğani (ÇM) s. Yeni. [Bir türküde ağani sıfatı, ilk hecesi yutulmuş olup bu halde söylenmiştir.] # Ğani oxor-on ama / M3’ola dok’oru m3’ola / Ç’umani gokosasen / Andğa na-moxt’u nusa /...... (ÇM-Ğvant) (*) Ev yeni amma / Her yeri kurum kaplamış / Yarın temizleyecek / Bugün gelen gelin /...... [(*)1896 yılı, Kibarina Ali’nin düğününde 12 dörtlüklu sabah horonu türküsünden : Tornundan 1976 yılından derleyen, SY.]


ğap’ams (AŞ-Dutxe) EA har.f. Bir şeyi [aps.] boyuyor. Bir şeye [aps.] boyayı sürüyor. T’okseri doloni oxoriş doloxe kçe ğap’ite dobğap’i. (AŞ-Dutxe) Geçen hafta evin içini beyaz boya ile boyadım.


ğap’i (AŞ-Dutxe)(ÇX) i. Boya. K’oda ğap’i ağani dobusvit. K’uk’malepe hiko mo-eladgum. (AŞ-Dutxe) Duvarı yeni boyadık. Güğümleri oraya koyma. T’okseri doloni oxoriş doloxe kçe ğap’ite dobğap’i. (AŞ-Dutxe) Geçen hafta evin içini beyaz boya ile boyadım. Noğayen ğap’i yep’ç’opi. (ÇX-Makret) Çarşıdan boya aldım. → paye; boya


ğara (PZ-Apso) i. Gölge. Mşk’uyinace k’oçi ğara-muşişe aşk’uyinen. (PZ-Apso) Korkak adam gölgesinden korkar. → ğari, vava


ğarç’a (PZ-Cigetore ~ ÇM) i. Kene. Şk’uni haninepes pucepes opşa ğarç’a noxeduran. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda ineklere çok kene konuyorlar. Ğarç’a em mboli pujepe noxedun. (ÇM-Ğvant) Kene en çok sığırlara konuyor (= sığırları ısırıyor). → ğaç’a, ğanç’a, ğaç’k’a, ğanç’k’a


ğarğalams/ ğarğalaps/ ğarğals (HP ~ ÇX)(AK) Eø har.f. Konuşuyor. Man na-bğarğali entepeşen Tunceris nagnen. (ÇX-Çxalazeni, TM) Benim konuştuklarımdan Tuncer anlıyor. Çilei k’oçepe k’ala mo-ğarğal. (ÇX-Makret) Evli erkeklerle konuşma. Çkinebura bğarğalat. (ÇX-Makret) Biz bize konuşalım. Çkimişebuyi bğarğal. (ÇX-Makret) Kendi kendime konuşuyorum. Oxorcak ğarğalaps. Ama boyne barbalaps. (AK-Döngelli) Kadın konuşuyor. Ama devamlı saçmalıyor. Alik na-bğarğalap mutu var-nagneps. (AK-Döngelli) Ali konuştuğumdan bir şey anlamaz. Usula var-ğarğalap do işignen. (AK-Döngelli) Sessiz konuşmuyorsun da [sesin] duyuluyor. Jur k’oçi ğarğalap’t’aşi Xasani mulun do nenas guşvat’en. (AK-Döngelli) İki adam konuşurken Hasan geliyor da lafa dalıyor. Berebuli mu-şeni ğarğalap ? (AK-Döngelli) Çocukça niçin konuşuyorsun ? K’oçik gangu stei ğarğalaps. (AK-Döngelli) Adam aptal gibi konuşuyor. → ixap’ars, ilak’irday, isinapay/ isinapams, ip’aramitams; ğağalaps; ≠ uğarğalams

f.-i. oğarğalu (HP)(AK) : Konuşma. Oğarğalus miaktişi gyari xogemikirun. (AK-Döngelli) Konuşmaya (ben) dalınca yemeğim soğuyor. Ar dostibi ! Skani nena do çkimi oğarğalu kuxuint’alen. (AK-Döngelli) Bir sus ! senin sözlerinle benim konuşmam karışıyor. Alik oğarğalu-çkimişen mutu var-nagneps. (AK-Döngelli) Ali konuşmamdan bir şey anlamaz. Berek oğarğalupe-çkimis kemane gulusumers do va-misibins. (AK-Döngelli) Çocuk konuştuklarımı hiç önemsemiyor ve beni dinlemiyor.


ğarğalida (AŞ-Ortaaln) i. Gırtlak çıkıntısı. Boğazdaki kıkırdak çıkıntısı. Âdemelması. → ğağalida; xunç’uli, xunç’k’uli[2]; xoxonç’aII-2; xixit’oni


ğarğals (HP)(AK) Eø har.f. Ciddiye alınamayan şekilde konuşuyor.

+ uğarğals (AK) ED har.f. Birine [dat.] konuşuyor. P’ap’uli-çkimik gzas ar mitxanis xonaguna ilokaçaps do uğarğals. (AK-Döngelli) Dedem yolda birisine rastlarsa zorla tutuyor da konuşuyor.


ğari (PZ-Cigetore ~ FN) i. Gölge. Tutast’es vulut’i ğari-şkimi maz*irusi maşk’urinu. (PZ-Cigetore) Ay ışığında gidiyordum. Gölgemi görünce korktum. Oxori-ğari livadi ceduy. (ÇM-Ğvant) Evin gölgesi bahçeye vuruyor. Selimik Ntxiriz ğari mot-aet’az deyi jindole-muşi gunz*e ntxombuşi t’at’epe mouk’vatams. (FN-Ç’anapet) Selim, “Fındığa gölge olmasın diye üstündeki kızılağacın uzun dallarını kesiyor. Pederik livadi elamtumani na-eladgin ntxombuşi poçxot’ape gelak’vatumz do heşoten k’at’a 3’anaz getasulez ğari muçvamz. (FN-Ç’anapet) Babam bahçe kenarında duran kızılağaçların dallarını keserek bu şekilde her sene fidanlığın gölgesini açıyor. → ğara, vava


ğarums[1]/ ğaruy/ ğarups EA har.f. I. (PZ ~ HP ÇX) Çizgi, resim [aps.] çiziyor. Alişi berek t’eft’eris mumgvarlaği ğarums. (PZ-Cigetore) Ali’nin çocuğu deftere yuvarlak çiziyor. Si na-ğari ok’odu-ğari jindo bğarum. (ÇM-Ğvant) Senin çizdiğin planın (= projenin) üzerine çiziyorum. Ma eyeboğaram. Si-ti na-bğari k’ale mek’vati. (AŞ-Ortaalan) Ben üstünü çiziyorum. Sen de çizdiğim taraftan kes. Muradi-çkunik dido mskva resimi ğarums. (AH-Lome) Bizim Murat çok güzel resim çiziyor. Cemalik k’oçişi resimi kart’aliz ğarums. (AH-Borğola) Cemal adamın resmini kâğıda çiziyor.

f.-i. oğaru : Çizgi çizme. Resim çizime. Dido mskva resimi ğarumt’u. Ar tutas oğaru naşkuşi mteli moyagu. (AH-Borğola) Çok güzel resim çiziyordu. Bir ay çizmeyi bırakınca tamamen [isteği biterek] vazgeçti.

+ oğarapams/ oğarapay/ oğarapaps EDA ett.f. Çizdiriyor.

f.-i. oğarapu : Çizdirmek. Xasanişi 3’ut’eli bozomotak cumadi-muşiz resimi oğarapu şeni kart’ali nunç’inams. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın en küçük kızı resim çizdirmek için amcasına kâğıdı yaklaştırıyor.

II. (FN ~ AH HP ÇX) Defter [aps.] karalıyor. Ç’ut’a berek cuma-muşişi defterepe ğarums. (AH-Lome) Küçük çocuk kardeşinin defterlerini karalıyor. “K’alemite kart’ali bğara ya-şi dido gyacinu do ğri3ku. (AH-Borğola) “Kalemle kâğıdı karalayayım derken çok bastırdı da derin çizdi. → ğanç’k’ums/ ğanç’k’uy


ğarums[2] (FN-Sumla, Abu) EA har.f. Ağaç altındaki ot, diken, çalı vs’yi [aps.] temizliyor. → kosumsIII; klimuy[2]; kvinums; nçvarums


ğat’alams (PZ-Cigetore) Eø har.f. Bebek [erg.] anlaşımayan sesler çıkarıyor. Ayşeşi berenak oxap’aru coç’asen. Ğat’alams. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin bebeği konuşmaya başlıyacak. Anlaşılmayan sesler çıkarıyor. → inağlen


ğayla (PZ) i. Sincap. Mtutik ncaşe ğayla ciyonams. (PZ-Apso) Ayı ağaçtan sincabı indiriyor. Ğayla moxt’u do iri ntxirepe oşk’omu. (PZ-Cigetore) Sincap geldi de bütün fındıkları yedi. Ğaylapes ntxiri opşa xazi ayen. (PZ-Cigetore) Sincaplar fındığı çok severler. → ğut’uğut’u[2]; ğunduğundu; k’at’arazi; nz*emu(r)i, z*emu(r)i; mz*venuri

ğeci (PZ)(AŞ ~ ÇX) i. (Yabani ve evcil) domuz. Ğecik k’art’ofepe eşk’axums. (PZ-Cigetore) Domuz patatesleri eşip çıkarıyor. Uk’ap’i do idi. Ğecik laç’i oşk’idams. (PZ-Cigetore) Koşarak git. Domuz köpeği boğuyor. Xasanişi lazut’epe ğecik iri uşk’omu şeni seris eluxedun do çums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın mısırları domuz hepsini yediği için [Hasan] gece bekleyip da gözetliyor. Cur ndğa ogi dağişa keşk’aft’i. Mtuti-ti ğeci-ti va-mevagi. (AŞ-Ok’ordule) İki gün önce dağa çıktım. Ayıya da domuza da rastlamadım. Ğeci tudeni ruba meşk’ok’açay. Hey p’ilaten. (AŞ-Ok’ordule) Domuzu aşağıdakı ırmakta tutsun. Orda vuracağız. Cur ndğa ogine dağişşa keşk’aft’i. Mtutişa-ti ğecişa-ti va-mopxvadi. (AŞ-Ortaalan) İki gün önce dağa çıktım. Ayıyada domuza da rastlamadım. Hasan hik’k’u mşk’urinace ort’t’u çi xosk’ina ğecişe-ti aşk’urinert’t’u. (AŞ-Ortaalan) Hasan o kadar korkaktı ki gebermiş domuzdan bile korkardı. Ğecik şvanums. (FN-Ç’enneti) Domuz hırlıyor. Babak ntxrişi orasNtxirepunaşe ğeci do mtuti mot-amalet’anya do seri bagenis çumers. (AH-Lome) Babam fındık zamanındaFındıklığa ayı ve domuz giremesindiye gece kulübede bekliyor. Avliz coğori var-t’uşi ğeciz olalapez. (AH, atasözü, K.A.) Avluda köpek olmayınca domuzu havlattılar (= İnsanlar mecbur kaldıklarında yoklukta bile bazı şeylerin üstesinden gelebilir). Ğeci lazut’epunaz goşulun. Umğorit ! (AH-Borğola) Domuz mısırlıktan geçiyor. Bağırın ! Kemali ğeciz elut’k’obu. Ğeci tamo tamo nanç’u. Kemalik tufeği ğeciz tiz noğiyu do tetiğiz geluncaxuşi tufeği var-t’k’va3’u do ğeci imt’u. (HP-P’eronit) Kemal domuza pusu kurdu. Domuz yavaş yavaş yanaştı. Kemal tüfeğini domuzun kafasına doğrultup tetiği çektiğinde tüfeği patlamadı ve domuz kaçtı. → ğeji


ğeci-ombri (AŞ) i. Çakal eriği. Ğeci-ombri mcora ceçasi namç’itanen. (AŞ-Ortaalan) Çakal eriği güneş vurunca kısmen kızarıyor (= kızıllaşıyor). Ğeci-ombri mcora ceçasi dimç’itanen. (AŞ-Ortaalan) Çakal eriği güneş vurunca tamamı olarak kızarıyor (= kızıllaşıyor). → ombri-ğeci


ğeji (ÇM-Ğvant) i. (Yabani ve evcil) domuz. K’alivi vor. Livadi ğejepe govuçum. (ÇM-Ğvant) Kulübedeyim. Bahçeyi domuzlardan koruyorum. Livadi ğejepe şeni guğobay. (ÇM-Ğvant) Bahçeyi domuzlar için (= domuzlara karşı) çitliyor. Xrosk’ineri ğeji gza cezun. (ÇM-Ğvant) Gebermiş domuz yol üstünde duruyor. → ğeci


ğencğili (AK) i. Dişeti. Alik iz*i3ap’t’aşi ğencğili-muşi iz*iren. (AK-Döngelli) Ali güldüğü zaman dişetleri gözüküyor. → k’irbi-cicili, jijili, cicili[2], circili


ğeni (ÇM) s. Cömert. Ali birden ğeni on. (ÇM-Ğvant) Ali çok cömerttir. → comert’i; xe-boli


ğeri/ ğeyi (PZ ~ AH HP ÇX) i. I. Mısır bitkisinin gövdesi. Mısır sapı. 1. Mısır sapının kurumuşu. Bahçede mısır ekini alındıktan sonra geriye kalan, topraktan yaklaşık 1 metrelik kalan kısmı. Doğanis lazut’i var-uğun do ğeri xvala dgun. (PZ-Cigetore) Doğan’ın mısırı yok da yalnız sapı [tarlada ayakta] duruyor. Livadi ğerepe ceç’uy. (ÇM-Ğvant) Bahçede mısır saplarını yakıyor. Ğerepe nun3’ay. Ok’oç’vasen. (ÇM-Ğvant) Mısır sapları tutuşturuyor. Yakacak. Ali ğerepe kva jindo eyoç’uy. (ÇM-Ğvant) Ali mısır saplarını taşın üstünde yakıyor. Lazut’epe doguman şuk’ule ar k’ulaç’i ğerepe tudendo nutomart’ey. (ÇM-Ğvant) Mısırların harmanını kaldırdıktan sonra dibine bir kulaç mısır sapı bırakıyorlardı. Şuronepe limbo3a-pavrepe guxvat’ey. Ğerepe xvala naşk’vey. (ÇM-Ğvant) Keçiler eğreltiotunun yapraklarını koparıp yediler. Yalnız sapları kaldı (= bıraktılar). Pujepe limxona-ğerepe e3’urçasi candaşk’eran. (ÇM-Ğvant) İneklerin altına eğreltiotu serince sapları sert geliyor. Ont’ulez ğeri ok’vatoni ren. (AH-Lome) Tarlada mısır saplarının kesilmesi gerek. Nanak ont’ulez na-k’orobums ğeri oreşi ocağız yoç’ums. (AH-Lome) Annem tarladan topladığı mısır saplarını kabak ocağı üzerinde yakıyor. Ont’ulez na-ok’obobği ğerepe berepek ek’un3’ez-doren do ma ok’açxe bz*iri. (AH-Borğola) Tarlada yığdığım mısır saplarını çocuklar ardından tutuşturmuşlar da ben sonradan gördüm. Latifik lazut’işi ğeri oç’u şeni ont’ules xarga ikoms. (AH-Borğola) Lâtif mısır sapını yakmak için tarlada yığın yapıyor. 2. Taze mısır sapının odunlaşmış ve ineklerin yemeyeceği kısmı. ≠ nçala

II. (ÇM) (Mısır sapı ile aynı kalınlıkta olan) kendir, süpürge bitkisi gibi tek yıllık bitkilerin gövdesi. Eğreltiotunun gövdesi. Ayşe k’at’a 3’ana sum-otxo ğeri ç’epri tasişi cut’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe her yıl üç-dört başak kendiri tohumluk bırakıyor.


ğins (FN-Ç’anapet, Ç’enneti) AL/A.Dir değ.f. Değer. Değerindedir. Bedeldir. → ğirs, ğirun. I.a. AL değ.f. Biri veya bir şey [aps.] bir şeye [lok.] değer. Aşela ham kiyanaz koğins. (FN-Ç’anapet) Aşela bu dünyaya değer. Bere-çkimi ar fara na-maz*irasen, oşi 3’anaz menç’uz koğins. (FN-Ç’anapet) Çocuğumu bir kere görmek, yüz yıl yaşamaya değer. b. A.Dir değ.f. Heya ar kuruşişa-ti va-ğins. (FN-Ç’enneti) O beş para etmez.

II. AL değ.f. [Tecim eşyasının fiyatı] Bir şey [lok.] bir fiyata [aps.] değer. Ham ant’amaz aşi lira koğins. (FN-Ç’enneti) Bu şeftali altı lira eder.

III. AL değ.f. [“Birinin eşi olmayan değeri var” ifadesi]. Heyaz mutu va-ğins. (FN-Ç’anapet) Hiçbir şey [aps.] onun [lok.] değerinde değil.


ğira (ÇM-Ğvant)(FN-Sumla) i. [çoğ. ğirape] Fiyat. Eder. Değer. Turçani k’at’a ndğa ğirape eyoduy. (ÇM-Ğvant) Bakkal her gün ederleri (= fiyatları) arttırıyor. K’at’a 3’ana lazut’i ğira eyadven. (ÇM-Ğvant) Her yıl mısırın değeri artıyor. # Bozona ivaşi vit’var-3’aneri / Ğira-muşi okro k’ala 3’oneri. (FN, A.D.) Bir kız on bir yaşına gelince / artık onun değeri altın ile ölçülür, altın değerindedir. → dogneri


ğirams (FN-Ç’anapet) Eø har.f. Miyavlıyor. K’at’uz amşkorinayiz ğiramz. (FN-Ç’anapet) Kedi acıkınca miyavlıyor. → k’iyamsIII;k’riyayIV; 3’iyay; mğiroms; p’iyoms, p’iyaps


ğirs/ ğis (PZ), (FN-Sumla ~ ÇX) AL/A.Dir değ.f. Değer. Değerindedir. Bedeldir. → ğirun, ğins. A. (PZ) AL değ.f. I. Biri veya bir şey [aps.] bir şeye [lok.] değer. Aşela ham dunyas koğirs. (PZ) Aşela bu dünyaya değer.

II. [Tecim eşyasının fiyatı] Bir şey [lok.] bir fiyata [aps.] değer. Ham at’ambas aşi lira koğirs. (PZ) Bu şeftali altı lira eder.

III. [“Birinin eşi olmayan değeri var” ifadesi]. Himus muti va-ğirs. (PZ) Hiçbir şey [aps.] onun [lok.] değerinde değil.

B. (FN-Sumla ~ AH) AL/A.Dir değ.f. I. A.Dir değ.f. Biri veya bir şey [aps.] bir şeye [dir.] değer. Aşela ham kianaşa ğirs. (FN-Sumla) Aşela bu dünyaya bedeldir. Bere-çkimişi ar fara oz*iyamu oşi 3’ana oskedinuşe koğirs. (AH-Lome) Çocuğumu bir kere görmek, yüz yıl yaşamaya değer.

II. AL değ.f. [Tecim eşyasının fiyatı, bir dövizin değeri vs] Bir şey [aps.] bir fiyata [lok.] değer. Ham ant’ama aşi liraz ğirs. (FN-Sumla) Bu şeftali altı lira eder. Para-çkuni hako golulun. Vana gale mutuz var-ğirs. (FN-Sumla) Paramız burada geçerlidir. Yoksa dışarılarda (= dış ülkelerde) hiç değeri yoktur. Haya k’ayi ren. Ala majura mutus va-ğirs. (AH-Lome) Bu iyidir. Ama diğeri bir şeye değmez. (bir işe yaramaz).

C. (HP ~ ÇX) AL değ.f.. I. Biri veya bir şey [aps.] bir şeye [lok.] değer. Aşela am dunyas koğirs. (HP ~ ÇX) Aşela bu dünyaya değer. Bere-çkimi ar fara oz*iru, oşi 3’anas oskidus ğirs. (HP-P’eronit) Çocuğumu bir kere görmek, yüz yıl yaşamaya değer.

II. [Tecim eşyasının fiyatı] a. (HP) Bir şey [lok.] bir fiyata [aps.] değer. Am ant’amaz aşi lira ğirs. (HP-P’eronit) Bu şeftali altı lıra eder.

b. (ÇX) Bir şey [aps.] bir fiyata [lok.] değer. A ant’ama aşi liras ğirs. (ÇX-Çxalazeni, TM) Bu şeftali altı lira eder.

III. [“Birinin eşi olmayan değeri var” ifadesi]. Bir şey [aps.] bir şeyin [lok.] değerindedir. Emus mutu va-ğirs. (HP ~ ÇX) Hiçbir şey onun değerinde değil.


ğirun (ÇM-Ğvant) AL değ.f. Değerindedir. Bedeldir. Bere-şk’imi ar me3’omilu xut-eçi 3’ana şuri na-giğut’asen şuk’u koğirun. (ÇM-Ğvant) Çocuğumu bir kere görmek, yüz yıl yaşamaya değer. K’apça 3’ulu n. Hik’u var-ğirun. (ÇM-Ğvant) Hamsı küçük. O kadar değmez. Himu şeni obgaru var-ğirun. (ÇM-Ğvant) Onun için ağlamaya değmez. Na-ğirunşa mboli dik’vandi-i, var-gamogaçasen. (ÇM-Ğvant) Değerinden fazla istersen satamayacaksın. Ham supara eçi-do-vit’o-çxoro cenç’areri koğirun. (ÇM-Ğvant) Bu kitap otuz dokuz liraya değer. Ali puji gamaçamt’aşa na-ğirunşa var-conç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali ineği satarken fiyatı hiç indirmiyor. → ğirs, ğins


ğiz*i (FN-Sumla) s. (Şekerli tadı olmayan ceviz, fındık, mısır, kabak, salatalık gibi meyve hakkında) olgunlaşmamış. Ğiz*i ntxirişi dido k’ayi nostonyayi baklava iven. (FN-Sumla) Olgunlaşmamış süt fındığı ile çok güzel baklava olur. → ğliz*i; ğlinz*i; ≠ k’obo; xanç’eni[2]


ğlepa/ ğlep’a (FN) i. Ceviz, karayemiş vs gibi yemiş kabuklarının verdiği renk. Nez*işi ğlep’ak xe ouçanams. (FN-Sumla) Cevizin yeşil kabuğunun boyası [insanın] elini karartıyor. ≠ ğampo


ğlep’i (AH) i. Akar su dibindeki taşlarda yetişen yosun.[genelde yosun] yosuni; [durgun su yüzeylerinde oluşan yeşil yosun] ğampo[3]


ğlep’oni (AH) s. [Akar suda] Yosunlu. Ğaliz gulurt’aşi ğlep’oni kvaz var-gedgare. (AH-Borğola) Derede gezerken yosunlu taşa basmıyacaksın.


ğlima (PZ-Apso)(FN-Sumla) Kullanılmış sabun. Erimiş sabun. 3’ari doloxe sap’oni ğlima diyu. (PZ-Apso) Su içinde sabun eridi.


ğlinz*i (AH-Borğola) s. [Sırf mısır hakkında kullanılır.] Süt halini dahi almamış ve çok körpe olan. Ğlinz*i nç’olo var-iç’k’omen. (AH-Borğola) Çok körpe mısır yenmez. → ğiz*i; ğliz*i


ğliz*i (AH-Lome) s. Olgunlaşmaş. Lazut’epe dido ğliz*i ren. Yano xaçkit-i ? (AH-Lome) Mısırlar çok körpe. Geç mi ektiniz ? → ğiz*i; ğlinz*i


ğnoseri (AH-Lome) s. Akıllı. Cavidi ğnoseri k’oçi ren. Heşşo k’oçepeşen mendra dodgitun. (AH-Lome) Cavit akıllı adamdır. Öyle insanlardan uzak durur. → nosoni; gamamk’aseri; nosiyari, noseri


ğober-cici (FN) i. Çeperin dibi. Han3’oneri dişka ğober-cici k’ala elobğun. (FN-Ç’anapet) Bu seneki odun çeperin dibinde dökülmüş halde duruyor.


ğoberi/ ğobeyi/ ğober i. [< ğobums] 1. Çit. Çeper. Ma livadişi ğoberi vikum. Mondo pucepek k’ok’oxuman. (PZ-Cigetore) Ben bahçe çitini yapıyorum. Ama inekler onu bozuyor. Xasani ğoberis moyulun. (PZ-Cigetore) Hasan çitin üstünden geçiyor. Ğoberi muçemi var-asi, elibaray, ok’ixven. (ÇM-Ğvant) Çiti dayanıklı yapmazsan (= sen yapmadığında) hafif rüzgârda (= rüzgâr hafif essin de) bozulur. Kva irginasi ğoberi ek’ibğen. (ÇM-Ğvant) Taş yuvarlanınca çitin arkasına yığılıyor. Mturi mtvasi ğoberepe cet’roxun. (ÇM-Ğvant) Kar yağınca çitler kırılıyorNa-goixu m3xuli ğoberişi ciciz kek’ibğu. (FN-Ç’anapet) Dökülen armut çeperin arkasına yığıldı. Ğoberi ma bikom, pucik ok’oxums. (FN-Sumla) Bahçe çitini ben yapıyorum; inek (onu) bozuyor. Puci ğoberis komo(y)axtu do livadis kamaxtu. (FN-Sumla) İnek çitin üzerinden aşarak geçti ve bahçeye girdi. İxi elabarayiz t’ikşari ğoberiz maç’apxen. (FN-Sumla) Rüzgâr esince bahçe kapısı çitlere çarpıyor. Ont’uleşi ğoberi şeni ç’uburişi masayi mik’orems. Ar soti ç’uburişi nca komaz*iren-i, p’eya ? (AH-Lome) Tarlaya çeper için kestane kazığı lazım. Bir yerde kestane ağacı bulabilir miyim acaba ? Xuşut’ik ğobeyi ikomt’aşi ipti masayi na-di3onasen yerepe let’az noğarams. Nak’o uk’orems xesap’ums do ok’açxe masaepe do3onuz gyoç’k’ams. (AH-Lome) Hurşit çeper yaparken önce kazık dikilecek yerleri toprakta çizer. Kaç tane lazım olacağını hesaplar ve sonra kazıkları dikmeye başlar. Ar masayite ğober va-iğoben. (AH, atasözü, K.A.) Bir kazıkla çeper yapılmaz. Osmanik getasules Puci mot-amulut’asya do ğoberite guğobams. (AH-Borğola) Osman, “Sebzeliğe inek girmesindiye çeperle çeviriyor. Na-yazu masari ğoberiz nodumers. (AH-Borğola) Yonttuğu kazığı çepere dayıyor. Ğobeyis dolokunu yok’idams. (HP-P’eronit) Çepere giysiyi asıyor. Cemalik ağne ğoberi oxvenapasinon şeni mcve kazuğepe işa3’k’ips. (AK-Döngelli) Cemal yeni çit yaptıracağı için eski kazıkları söküyor. Ayşek xali donaxu do ğoberis mujok’idaps. (AK-Döngelli) Ayşe halıyı yıkadı da çite asıyor. 2. Etrafının çitle (çeperle) kapatıldığı yer. Ğoberişen mişa(v)it’işi daz*ik xeşi jin xogemixaru. (AK-Döngelli) Çitten (= çitle kapatılan yerden) geçerken diken elimin üst kısmını yırttı. Oxorca vore. Ama ğoberi-ti mixonapun (= mixonun). (AK-Döngelli) Kadın olduğum halde avla (= çitle kapatılan yer) bile yapmışlığım vardır.


ğobums/ ğobups (AH HP ÇX) EA har.f. Çeper yapıyor.

I. Çeperi [aps.] yapıyor. ♦ şsz iğoben : Çeper [aps.] yapılıyor. Ar masayite ğober va-iğoben. (AH, atasözü, K.A.) Bir kazıkla çeper yapılmaz.

II. Bir yerin etrafına [aps.] çeper yapıyor. Uzun bir alanı çit ya da çeperle kapatıyor. Rizak ont’ule ğobasen. Na-do3onasen masarepe gamayazums. (AH-Lome) Rıza tarlaya çeper yapacak. Dikeceği kazıkları sivriltiyor. BabakPucepe amulunanya do ont’ule ğobums. (AH-Lome) Babam İnekler giriyordiye tarlayı çit ile (= çeper ile) çeviriyor. → guğobams/ guğobay/ guğobaps


ğoci (FN ~ ÇX) i. Ahşap bölmenin köşesi. Daraba’nın köşesi. Şanak noşkerite darabaş ğociz geloğarams. (FN-Sumla) Şana kömür ile ahşap bölmenin köşesine çiziyor. K’uk’uma ğociz elidven. (FN-Sumla) Güğüm ahşap duvarın yanına (= köşeye) konur. On3oru-çkimi ğociz gelobun. (FN-Sumla) Eleğim ahşap duvarın köşesinde asılı duruyor. Oncumale o3’udes tude ğociz meşadgin. (AH-Lome) Tuzluk rafın altında köşede duruyor. Babaz dido daç’k’indu. Orz*oz va-daxunen. Ğocişe k’ele meyincirs. (AH-Lome) Babam çok yoruldu. İskemlede oturamıyor. Köşeye doğru yaslanıyor. K’asap’ik dulya doçodinuşi xami ğocis kono3onu. (AH-Lome) Kasap, işini bitirince bıçağını ahşap duvara sapladı. Kart’alis coxo-muşi gyoç’arams do ğocis non3axams. (HP-P’eronit) Kağıda adını yazıyor da köşeye yapıştırıyor.


ğoma (PZ ~ AH) z. Dün. Ğoma seris gzas xortlaği bz*iri doma3’onu. Domk’uti. (PZ-Cigetore) Dün gece yolda hortlak gördüğümü sandım. Ürktüm. Ğoma limcineri ok’oxunaşe birden msk’va rt’u. (ÇM-Ğvant) Dün akşamki eğlence çok güzeldi. Ğoma na-momçi ç’ami vrosi momalen. (ÇM-Ğvant) Dün bana verdiğin ilâç (bana) iyi geliyor. Xasanişi noğamisak ğoma dido k’ayi nusaloba u. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın nişanlısı dün çok iyi gelinlik yaptı (= Hasan’ın evinde hizmet sundu). Enveriz mu ağodu, var-miçkin. Ğoma ç’umani ğvini şveri steri iktert’u. (FN-Ç’anapet) Enver’e ne oldu, bilmiyorum. Dün sabah şarap içmiş gibi dönüyordu. Ğoma lumci ç’anda çkuneburi ixenu. (AH-Lome) Dün akşam(ki) düğün bize göre (= geleneğimize göre) yapıldı. Ğoma lumci dido xon3u. (AH-Lome) Dün akşam çok gök gürledi. # Avli-skaniş yanis golapti ğoma / Yalis o3’k’ert’i do i3xont’i ntoma. (AH-P’ilarget) Senin evinin kapı önündeki bahçenin yanından geçiyordum dün / Aynaya bakıp tarıyordun saçlarını. → ğomamciII; ğoman


ğoma-limci (AŞ-Ok’ordule) z. Dün gece. Dün akşam. [AŞ-Ok’ordule’de “akşam” anlamında lumci denir.] Ğoma-limci sindomi ngola-mamuli memabu. (AŞ-Ok’ordule) Dün akşam atmaca ağıma yaylatavuğu yakalandı. → ğoma limci, ğoma lumci, ğomamci


ğomamci (FN ~ HP ÇX) z. I. (FN)(HP) Dün akşam. Dün gece. Nanak ğomamci na-p’k’ak’alit ntxiri mayben-odaz molobğamz. (FN-Ç’anapet) Annem dün akşam ayıkladığımız fındığı malzeme odasına döküyor. Ğomamci umek’vatu domç’imu. (FN-Ç’anapet) Dün akşam aralıksız yağdı. Ğomamci na-mç’imu xoç’k’ak’alik livadepe var-oçinoni do3’opxu. (FN-Ç’anapet) Dün akşam yağan dolu bahçeleri tanınmayacak duruma getirdi. Ğomamci dotanuşa xoç’k’ak’ali doç’k’odu. (FN-Ç’anapet) Dün gece gün doğana kadar dolu yağdı. Ğomamci p’ot’e na-var-miz*iyurt’u steri mç’ima domç’imu. (FN-Ç’anapet) Dün akşam hiç görmediğim gibi yağmur yağdı. Mamut’ik ğvini şu do ğomamcişen doni goşubğams. (FN-Ç’anapet) Mahmut şarap içti ve dün akşamdan beri saçmalıyor. Xasaniz oxorişi nk’ola gundunu do ğomamcişen doni arabaz doloncanz. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın ev anahtarı kayboldu ve dün geceden beri [Hasan] arabada yatıyor. Ğomamci dido donoç’k’inde bort'it. (HP-P’eronit) Dün akşam çok yorgunduk. → ğoma limci, ğoma-limci; ğoma lumci

II. (AH) Dün. Dünün tümü. Ğomamci ondğe şkule oxoşe momalu. (AH-Lome) Dün öğleden sonra eve gelebildim. Ğomamci gebustvi do diyo na-gepçi, handğa dido maç’ven. (AH-Lome) Dün kayıp dirseğimi vurduğum, bugün çok acıyor. Aytenik ğomamci na-gubu xaciMot-imç’oxet’asya do moguboms. (AH-Lome) Ayten dün pişirdiği fasulyeyiBozulmasındiye [tekrar] hafif kaynatıyor. → ğoma


ğomamcineri/ ğomamcineyi (FN)(HP) s. Dün akşamki. Ğomamcineyi angepe andğa pçxipt. K’ayi şeyi va-ren. (HP-P’eronit) Dün akşamki bulaşığı bugün yıkıyoruz. Hoş bir şey değil.


ğomamcişen doni (AH) z. Dünden beri. Xuseniz mu ağodu haşo ! Ğomamcişen doni gobangeri gulun. (AH-Borğola) Hüseyin’e ne oldu böyle ! Dünden beri uyuşuk uyuşuk geziyor.


ğoman (HP ~ ÇX) z. Dün. Ğoman xoci matxozu. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Dün beni öküz kovaladı. Ğoman mu ikip’t’i ? -  Pi3ari p’x’azup’t’i. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Dün ne yapıyordun ? - Tahta yontuyordum. → ğoma; ğomamciII


ğomaneri/ ğomaneyi s. Dünkü. Ğomaneri dulyape andğa ç’umanişi oxenoni mayu do va-p’i do komoft’i. (ÇM-Ğvant) Dünkü işleri sabahleyin yapmak zorunda kaldım. Amma yapmadan geldim. Ali ğomaneri seri xurirt’u. (ÇM-Ğvant) Ali dün gece horluyordu. Ğomaneri luu mocibuy. (AŞ-Ok’ordule) Dünkü lahanayı yeniden hafif pişiriyor. Ğomaneri cari oç’ertela mexvi. (AŞ-Ortaalan) Dünkü yemeği(n artıklarını) oç’ertelaya dök. Oxorcak ondğeneyi şeni ğomaneyi xaci meyagubums. (FN-Ç’anapet) Eşim öğle yemeği için dünkü fasulyeyi tekrar ısıtıyor. Ğomaneri salat’a handğa var-iç’k’omen. (AH-Lome) Dünkü salata bugün yenmez. Ğomaneri mç’imaz na-işuvu xomula tipepe nanak luğiz geşobğams do oxominams. (AH-Lome) Dünkü yağmurda ıslanan kuru otları annem incir ağacına serip kurutuyor. Ğomaneri 3’oxleni ndğas p’ip’eri vorgi. (AK-Döngelli) Dünden bir önceki gün biber ektim.


ğonişi/ ğoniş (ÇM) i. Akraba veya toplulukların en yaşlı saygın kişi. [Bilge olması gerekmiyor.] Saniyena ğoniş on. Cevi3’onat. (ÇM-Ğvant) Saniye en yaşlıdır. Saygı gösterelim. → tişineriI; umçaneII


ğorma (ÇM)(FN ~ HP ÇX) i. [çoğ. ğormape] I. (ÇM) Kovuk. Oyuk. Txombu badi iyasi tudendo ğorma ayen. (ÇM-Ğvant) Kızılağaç yaşlanınca altı tarafı kovuk olur. Ham mca ğorma kuğun. Va-maxmaranen. (ÇM-Ğvant) Bu ağaç kovuklu. Kullanamayacağız. Ma3’obğepe ğorma koni3’opxey. (ÇM-Ğvant) Eşekarıları kovukta yuvalandılar. Ğut’uğut’u nezepe ğormaşa toruy. (ÇM-Ğvant) Sincap cevizleri kovuğa taşıyor. Ali kva ğorma meşk’ut’oçay. (ÇM-Ğvant) Ali taşı ağacın kovuğuna atıyor. Ali livori ğorma meşk’vot’obinay. (ÇM-Ğvant) Ali silahını oyuğun içine saklıyor. Laç’i-k’inçi obğe ğormape do 3’oderi firidape ixenay. (ÇM-Ğvant) Baştankara yuvasını ağaç kovuklarına ve duvar boşluklarına yapar. → xut’ulaI

II. (FN) Büyük delik. Mağara. Mtuti kişiz ğormaz skidun. (FN-Ç’anapet) Ayı kışın mağarada yaşar. Mtuti ğormaşen kogamaxtu. (FN-Sumla) Ayı koca bir delikten çıktı. → ğunçki[2]; mağara

III. (AH ~ HP ÇX) (Her çeşit) delik. Cavidik ğormaz metu şeni teneke placums. (AH-Lome) Cavit deliği kapatmak için teneke(yi) eziyor. K’at’u mç’ipe ğormaz meşulut’aşi ninz*gipen. (AH-Lome) Kedi ince delikten girerken sıkışıyor. Nz*emurepe iniz var-iz*irenan. So mu ikoman ? - K’işiz ncaşi ğormapez incirnan. (AH-Lome) Sincaplar kışın gözükmüyor. Nerede ne yapıyorlar ? - Ağaçtaki deliklerde kış boyunca uyuyorlar. 3’i3’ila ğorma-muşişen moşulun. (AH-Lome) Yılan deliğinden çıkıyor. Gzas golobulut’atşi badik mz*iranoren. Nek’naşi ğormaşen gza ixosars. (AH-Lome) Yoldan geçerken yaşlı adam bizi görecek. Kapı aralığından yolu gözetliyor. Ğvap’a emk’utaşi ğorma-muşiz dolilams. (AH-Borğola) Danaburnu ürkünce (yerdeki) deliğine hızla iniyor. Oxoriz na-gyomç’ims ğorma kart’alite menz*gipu. (AH-Borğola) Yağmur suyunun eve damladığı deliği kâğıtla tıkadı. Bere bort’işi ant’ama boçiçkanamt’i do na-gamapxum ğormaşen p’3’u3’onumt’i. (AH-Borğola) Çocukken şeftaliyi yumuşatıyordum ve deldiğim delikten emiyordum. Mtugik k’at’u z*iraşi şkurnaten ğormaz doluk’ap’un do imt’en. (AH-Borğola) Fare kediyi görünce korkudan deliğin içine atlayıp kaçıyor. Mzucis ağu meçu do ğorma-muşiz noxro3kinu. (AH-Borğola) Arıya zehir verdi de deliğinde gebertti. Mtugişi ğormaz na-meşap’t’k’oçi mç’ipe kvalepe mtugik ğormaşen gamaxtimu şeni gale moşat’k’omers. (AH-Borğola) Fare deliğinin içine attığım ince taşları fare, delikten çıkmak için dışarı atıyor. 3’i3’ila ğormaşen tamo tamo moşulun. (HP-P’eronit) Yılan delikten yavaş yavaş ortaya çıkıyor. → gamanç’oreri; nç’oreri; 3’up’a; xut’ulaII


ğormot’i (PZ ~ AŞ), ğormoti (FN ~ ÇX) i. I. [ğormot’i/ ğormoti] Lazların eski inançlarında doğaüstü varlık.

II. [yakın zamanda meydana gelen kullanım] [Ğormot’i/ Ğormoti] Tek tanrılı dinlerdeki Tanrı. Allah. [< Arp.] Recebik livadiz na-gamuxtamz Ğormotişi 3’k’ari cuma-muşiz uşlamz. (FN-Ç’anapet) Recep bahçesinde çıkan Allah’ın suyunu kardeşınden esirgiyor. Bere mzuğaz kodololu do çkar miti Ğormotişi k’ulik var-nuşvelu. (FN-Ç’anapet) Çocuk denize düştü ve hiçbir Allah’ın kulu yardım etmedi. Ğormotik p’anda k’aoba mekças. (AH-Lome) Tanrı her zaman sana iyilik versin. Guroniz Ğormotik nuşvels. (AH, atasözü) Yürekliye Tanrı yardım eder (= Cesaretle işe başlanırsa elbirliğiyle başarılacak). Ğormotiz na-mekçu nenate up’aramiti. (AH, atasözü, K.A.) Allah’a onun sana verdiği dil ile konuş. Na-içils do oxoyi na-k’odums Ğormotik geluşvels. (AH, atasözü, K.A.) Evlenene ve ev yapana Allah yardım eder. Memet’ik cuma-muşi şeni Ğormotiz axvamen. (AH-Borğola) Mehmet kardeşi için tanrıya dua ediyor. → T’angri, Tangri, Trangi


ğormu (FN-Ç’anapet) i. Darı pilavı. Pederik de3i ğormuz yot’a3ams do imxo(r)z. (FN-Ç’anapet) Babam darı pilavının üstüne muhallebiyi koyup yiyor. 3’ut’a bort’işa nanak na-ikomt’u ğormuz jindole topri geyebobamt’i do bimxort’i. (FN-Ç’anapet) Küçükken annemin yaptığı darı pilavının üstüne bal döküyordum ve yiyordum. Nanak ağne onaz na-xaçku-dort’un mçxvarişi ğormu dido nostonyari t’u. (FN-Ç’anapet) Annemin yeni açılmış bahçede ektiği darıdan yapılmış pilav çok lezzetli idi.[pilav] pilavi


ğrap (AH) ü. [çabucak yapılan hareketi anlatan ünlem] Rap ! K’at’u-çkuni k’ayi avci ren. K’inçiz not’k’obun do tude gextaşi ğrap ya do meç’opums. (AH-Lome) Bizim kedimiz iyi avcıdır. Kuşa saklanıp bekliyor ve yere inince rap diye yakalayıveriyor.


ğri3koms (AH-Lome), ğri3kams (AH-Borğola) EA har.f. Bastırarak derin çiziyor. Beres xami koyuç’opi. Nek’na ğri3koms. (AH-Lome) Çocuktan bıçağı alıver. Kapıyı çiziyor. “K’alemite kart’ali bğara ya-şi dido gyacinu do ğri3ku. (AH-Borğola) “Kalemle kâğıdı karalayayım derken çok bastırdı da derin çizdi.


ğrunçki/ ğunçki[1] (AH-Lome) i. Çukur. Genelde kayalık yerlerde veya derelerde taşlar arasında oluşmuş büyükçe çukur. Ncaşen na-melu steyi ğrunçkiz dolantxu. (AH-Lome) Ağaçtan düştüğü gibi şiddetle çukura düştü.


ğu (ÇM) i. Baykuş. Ğu st’eri seri mo-iyoxam. (ÇM-Ğvant) Baykuş gibi gece bağırma. → huhuli; mğu; ololi

ğuli (FN ~ AH HP ÇX) s. Yamuk. Yanlış hareket eden. Yanlış düşüncesi olan. Eğik. Ğuli k’oçi. (AH-Lome) Yamuk (= yanlış hareket eden, yanlış düşüncesi olan) adam.


ğunçki[2] (AH-Borğola) i. Mağara. Oyuk yer. Mtutik inoraşi onciru şeni ğunçki-muşiz meşilu. (AH-Borğola) Ayı kış uykusu için mağarasına girdi. 3’i3’ila ğunçkiz dolocans. (AH-Borğola) Yılan oyuğunun içinde yatıyor. → ğormaII; mağara


ğunduğundu (AŞ-Ok’ordule) i. Sincap. Ar ğunduğundu kon. İrote şk’uni otvaşa eyulun. (AŞ-Ok’ordule) Bir sincap var. Her zaman bizim çatıya çıkıyor. → ğayla; ğut’uğut’u[2]; k’at’arazi; nz*emu(r)i; z*emu(r)i; mz*venuri


ğuni/ ğunni → ğurni


ğura i. Ölüm. Coşk’unis ğuraşa hik’u opşa aşk’urinen ç’i p’anda ixvambams. (PZ-Cigetore) Coşkun ölümden o kadar çok korkuyor ki her zaman kendisi için dua ediyor. # Avla kocelaxedu / Niyinday ç’veri xura / İro var-goyşinam-i / Na-moxt’asen ham ğura. (ÇM-Ğvant, anonim) Evin önündeki bahçeye oturmuş / [Aşk ve şehvetten] yanmış vucudunu serinletiyor (= soğutuyor) / Hiç aklına getirmiyor musun / Bu ölümün geleceğini. Badi dobiyi. Ğura-ora momalen. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlandım. Ölüm zamanım geliyor. K’ay k’ayi k’oçişi ğura çumenan. (AH-Lome) Göz göre adamın ölümünü bekliyorlar. Ğuraz bgara nomskun. (AH, atasözü, K.A.) Ölüme ağlamak yakışır (= Ölünün ardından yas tutmak uygun olur). Ğura ninç’aşi let’ak dizdams. (AH, atasözü, K.A.) Ölüm yaklaşınca toprak çeker. Ramizik Mustafas ğura var-numskvanams. (HP-P’eronit) Ramiz Mustafa’ya ölümünü yakıştır(a)mıyor.


ğureri (PZ ~ HP), ğureri/ ğureli (ÇX)(AK) s. ve i. [ğurun fiilinin partisipi] 1. s. Ölmüş. P’ut’uji ğureri montinape gamaxuy. (ÇM-Ğvant) Arı ölü yavruları dışarı atıyor. Ğureri st’eri gobulur. (AŞ-Ok’ordule) Ölmüş gibi geziyorum. Ğureri k’oçi mik bonups ? - Kimoli-cenaze kimolik bonups. Oxorca-cenaze oxorcak bonups.” (AK- Döngelli) Cenazeyi kim yıkar ? - Erkek cenazeyi erkek yıkar. Kadın cenazeyi kadın yıkar.” Axmatik ğureli k’oçişi jin porça gyuxarups do gamotiraps. (AK-Döngelli) Ahmet ölü adamın üzerindeki gömleği yırtıyor da çekerek çıkartıyor. 2. i. Ölü. Ğureri a piçoraşi dombonu, do3’opxu. (ÇM-Ğvant) Ölüyü bir anda yıkadı, hazırladı. Mut’ik’ore are-i, ğureri şuri va-moğay. (ÇM-Ğvant) Her ne yaparsan yap, ölü can getirmez. Ğureri bonums. (FN-Sumla) Ölüyü yıkıyor.


ğurğulay (ÇM) øø har.f. Gök gürlüyor. Ğurğulay do divalen. Gök gürlüyor ve şimşek çakıyor. → gurgulams/ gurgulay, xon3un/ xon3ums


ğurni[1]/ ğuni/ ğunni (PZ ~ AŞ) i. Arı kovanı. Baba-şk’imi ğuni cedumu şeni ncaşe ncas yat’oni gondums. (PZ-Apso) Babam arı kovanı koymak için ağaçtan ağaca ince uzun odun geçiriyor. Baba-şk’imi ğuni sk’ences kok’o3’obu. (PZ-Apso) Babam arı kovanını sk’enceye sarkıtarak astı. Ar p’ut’ucişi ğuni a 3’ulu ok’ixu do p’ap’u-şk’imik hus duzanasen. M3ika uk’ayi xolo sva-muşis dodvasen. (PZ-Cigetore) Bir arı kovanı kısmen bozulmuştu. Dedem şimdi düzeltiyor. Az sonra yine yerine koyacak. Xasanişi ğuni ceç’ordun do culun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın peteği koptu da aşağı iniyor. Çoyi-şkunis iris torpi-ğuni kuğuran do ma var-miğun. (PZ-Cigetore) Köyümüzde herkeste arı kovanı var da bende yok. Ğuni objvalepe nç’orer-on. (ÇM-Ğvant) Kovanın uçuş yerleri deliktir. Ğurnişi çerçepe coturgay. (ÇM-Ğvant) Kovanın örtüsünü örtüyor. Ğunni movutvar deyi ç’ubriş çerçi n3’uy. (ÇM-Ğvant) Karakovanı örteceğim diye kestane ağaç kabuğu soyuyor. Ğuni dok’arxu. Sk’enceşa eyonçay. (ÇM-Ğvant) Kovanı hazırladı. (Ağaçtaki) iskeleye çıkarıyor. Ğut’uğut’u ğurnepe gamailu. (ÇM-Ğvant) Sincap karakovanları batırdı. Ali burgite ğurnişi tolepe gamanç’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali matkap ile karakovanın uçuş gözlerini (= deliklerini) deliyor. Ali 3’iprişa omp’ilate ğurni conç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali kayın ağacından halat ile arı kovanı indiriyor. Txombu zade ğuni goyodgasi k’oşk’atroxun. (AŞ-Ok’ordule) Kızılağacın üstune fazla arı peteği [= arı kovanı] koyunca ortalardan kırılıyor. → bogina; k’arvani; m3ka


ğurni[2] (FN ~ ÇX) i. Değirmende basınçlı su sağlayan oluk. Xayi mç’imayiz karmat’eşi ğurni mç’ipe kvate dolipşen. (FN-Ç’anapet) Kötü yağınca değirmenin oluğu ince taşla doluyor. Karmat’eş ğurni ordo ordo çonçiten ninz*gipen. (FN-Sumla) Değirmenin oluğu sık sık kuru yapraklarla tıkanıyor. Handğa biç’epe-çkuniz ğurniş getoruş meci uğunan. (FN-Sumla) Bugün bizim gençlerin değirmen oluğu imeceleri var. 3’k’ayik na-moiğasen kva ğurniz nirçak’en do karmat’e kododgitun. (AH-Lome) Suyun getireceği taş oluğa sıkışıp değirmen durur. Ğalişi 3’k’ari yut’alaşi ğurni k’ayi gamaçxums. (AH-Lome) Dere suyunu salınca oluğu güzelce temizler. Karmat’ez lazut’i omkvapu şeni ğurnis 3’k’ari oxobut’ali. (AH-Borğola) Değirmende mısır öğütmek için su deposuna suyu serbest bıraktım. Mskibuşi ğurni. (HP-P’eronit) Değimenin oluğu. → sp’ina-moydoni


ğurun Aø/A.Ens har.f. Ölüyor. ≠ xosk’un, xrosk’un; xro3kun. I. Aø har.f. 1. (İnsan, böcek vs) ölüyor. Hayatını kaybediyor. Psk’udut’aşa xiloba var-mo3’irams bğurasi-ti mo-mo3’iramt’as. (PZ-Cigetore) Ben yaşarken bana iyiliği göstermeyen ben ölünce de bana [iyiliği] göstermesin. Eba-şk’imi do nana-şk’imi Çabeşa p’i ideyşa doğures. (PZ-Cigetore) Babam ve annem Kâbe’ye gitmeden öldüler. P’ap’u-şk’imişi cuma K’irimişi harbis ğuru. (PZ-Cigetore) Dedemin kardeşi Kırım savaşında ölmüş. A miti p’ri ğurasen na-asen vrosi dulyape ğurasi natanen. (ÇM-Ğvant) Biri ölmeden yaptığı iyi işler ile ölünce sevap kazanıyor. P’ri ğuray let’a goibğay. (ÇM-Ğvant) Ölmeden üstüne toprak döküyor (= kendi kedini öldürüyor). Budalepe-şk’imi va-momordineyk’o bğurart’u. (ÇM-Ğvant) Teyzelerim beni büyütmeselerdi ölürdüm. Bere-muşi ğurusi goiç’irdu. (ÇM-Ğvant) Çocuğu ölünce yırtındı. Bere-muşi ğurusi goift’ilu. (ÇM-Ğvant) Çocuğu ölünce parçalandı. Ast’enari diyu. Ordo ğurasen. (ÇM-Ğvant) Yatalak oldu. Erken ölecek. K’oçi ğurun. Xolo zigara şuy. (AŞ-Ok’ordule) Adam ölüyör. Yine de sigara içiyor. Sadiği sit’mate ğururt’u.Vrossi laci eç’ç’opu.Ciktu. (AŞ-Ortaalan) Sadık sıtma ile ölüyordu. İyi ilâç almış. İyileşti. Xasani ordo ğuru. Hişo cozurt’t’u. (AŞ-Ortaalan) Hasan erken öldü. Yazgısı öyle idi. Sadik’i sit’mate ğururt’u. K’ayi abut’raki şu-doren. Edo xolo şuri komoğu. (FN-Ç’anapet) Sadık sıtma ile ölüyordu. İyiilâç almış. Hayata döndü. K’oçi doğuruya da3’onez do skidala doxvamt’ez. (FN-Ç’anapet) AdamıÖldüsandılar ve canlı gömüyorlardı. K’oçi doğurayis şuri-muşi n3aşa yulun. (FN-Sumla) İnsan ölünce ruhu göğe çıkar. 3’ilavayi steri k’oçi doğuru. (FN-Sumla) Uzun boylu dinç adam öldü. KçinikMot-bğurut’aya do seyi-ndğaleyi Tangriz axvamen. (AH-Lome) Yaşlı kadınÖlmeyeyimdiye sabah akşam Tanrıya dua ediyor. Na-ğuru bere ağani çileyi t’u. Nana-muşik bere-muşişi ozmonupe k’ore3xums do svarums. (AH-Lome) Ölen çocuk yeni evliydi. Annesi çocuğunun düşüncelerini sıralayarak ağıt yakıyor. Gencireyi var-ğurun; k’uçxez dodgineyi doğurun. (AH, atasözü, K.A.) Yatalak hasta ölmeyebilir; ayaktaki sağlam ölebilir (= Ölümün ne zaman ve ne şekilde geleceği belli olmaz). İrak’is na-ivu savaşiz dido k’oçi ğuru. (AH-Borğola) Irak’ta olan savaşta çok insan öldü. Fadimek na-içinops ar miti doğuruna şik’ineri şik’ineri gyamgars. (AK-Döngelli) Fadime, tanıdığı biri öldüğünde hıçkıra hıçkıra ağlar. Sum 3’aneri bereşi nana doğuru do x’ali gilakteri doskidu. (AK-Döngelli) Üç yaşındaki çocuğun annesi öldü de boynu bükük (= talihsiz) kaldı. Dido ndğa-mk’uleşi k’ulani t’een. Ordo doğuru. (AK-Döngelli) Günleri çok kısa olan bir kız imiş. Erken öldü. Si doğurina mazari-skanis xurmaşi sali gigo3igami(n)on. (AK-Döngelli) bed. Sen ölürsen mezarına hurma ağacından kazık sokacağım. 2. mec. Kayboluyor. Am oraz cumaloba doğuu. (ÇX-Makret) Bu zamanda kardeşlik öldü.

f.-s. oğuroni : Ölecek. Ölümcül. Ali oğuroni ozabunluği ak’nu. Var-çitasen. (ÇM-Ğvant) Ali ölümcül hastalığa yakalandı. Kurtulmayacak. Xasaniz oxorca oğuroni uyonun. Xastaxana xastaxana gotorums. (FN-Sumla) Hasan’ın karısı ölümcül hastadır. [Hasan karısını] hastane hastane dolaştırıyor.

+ uğurun AD har.f. Birine [dat.] ait biri [aps.] ölüyor. Sultanis k’oçi duğuru. Bgaras xers. (PZ-Cigetore) Sultan’ın kocası ölmüş. Ağlamakla oturuyor. Xasanis xorz*a duğuru do ç’ek’vabgars. (PZ-Cigetore) Hasan’ın karısı öldü de arkasından ağlıyor (= ağıt yakıyor). Ali na-uğuru bere-muşi şeni ibgart’aşa çilambrepe impulay. (ÇM-Ğvant) Ali ölen çocuğu için ağlarken gözyaşlarını saklıyor. Ask’erluği na-uğuru bere-muşi gvaşinasi tolepe açilamren. (ÇM-Ğvant) Askerde ölen oğlunu anımsayınca gözleri yaşarıyor. Ayşe zabuni bere duğuru. Zabuni bereşa doçitu. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin hasta çocuğu öldü. Hasta çocuktan kurtuldu. Nusa k’oçi duğuru do cuma-muşi osk’edinay. (AŞ-Ok’ordule) Gelinin kocası öldü de kardeşi besliyor. K’oçi-şk’imi domiğuruk’k’o kok’obitorart’u. (AŞ-Ortaalan) Kocam ölecek olsa mahvolurdum. Da-şk’imi na-uğuru bere-muşi goiç’ondrinay. (AŞ-Ortaalan) Kız kardeşim ölen çocuğunu unutmaya çalışıyor. Fadimez askerluğiz na-uğuru biç’i-muşi gaşinayiz tolepe daçilambren. (FN-Ç’anapet) Fadime askerde ölen oğlunu hatırlayınca gözleri yaşarır. Xarcez komoli na-uğuru xut 3’ana divu do xolo çilamrepete gyabgars. (AH-Lome) Hatice’nin kocası öleli beş yıl oldu. Yine de gözyaşlarıyla ağıt yakıyor. Komoli uğuruşi Eminek mupeyi svarapate gyabgaru-dort’un. (AH-Lome) Emine, kocası ölünce ardından ne ağıtlar yakmıştı. Cumadi domiğuu. (ÇX-Makret) Dayım (amcam) öldü.

II. A.Ens har.f. Aşırı derecede açlık, korku, soğuk vs’yi [ens.] hissedip dayanamıyor. Nusa inite ğurun. Var-gaz*iren-i ? Dardalams. (PZ-Cigetore) Gelin soğuktan ölüyor. Görmüyor musun ? Titriyor. Korba o3’unute ğururt’u. Korba 3’una ç’amite dvoçulet’inu. (ÇM-Ğvant) Karın ağrısı ile ölüyordu. Karın ağrısı ilâcı ile kurtardı (= iyileştirdi).


ğurzuli (PZ ~ AŞ), ğurz*uli (AH) i. Zehir. Ğurzuli do 3’una-şk’imi na şk’omare ! (PZ-Cigetore) Zehir ile ağrımı yiyesin ! Na-şk’omare ğurzuli to gayay. (ÇM-Ğvant) bed. Yediğin zehir olsun. Enna, na-imxor xor3’i ğurzuli na gayasen ! (AŞ-Ok’ordule) bed. Hay, yediğin et zehir olsun. Xerami imxorna ğurzuli gayay. (AŞ-Ortaalan) bed. Haram yiyorsan (sana) zehir olsun. O-na xarami do ğurz*uli na gavasen. (AH-Lome) bed. Sana zehir zıkkım olsun, inşallah. Hakşa na-kçipe ğurzuli gavas ! (AH-Borğola) bed. Şimdiye kadar sana yedirdiklerim zehir olsun. → ağu; abut’rak’iI; nç’amiII

[dey. (AH) nuk’u-ğurz*uli : Her zaman bir şeyler yiyen. Ağzı boş durmayan.] Nuk’u-ğurz*uli, muntxa z*iyasen ipxors. (AH-Lome) Ağzı hiç boş durmaz. Ne bulursa her şey yer.


ğurz*uli-steri (AK) s. Kuvvetli ve sert mizaçlı. Güçlü. Taş gibi. Zehir gibi. Baba-çkimi ğurz*uli-steri k’oçi ren. (AK-Döngelli) Babam zehir gibi (= kuvvetli ve sert mizaçlı) adamdır. [Akçakoca’da bu sıfatsal deyimin dışında ğurz*uli kelimesi tek başına kullanılmaz. “Zehir” anlamında ağu kelimesi kullanılır.] mencelyari/ mencelyayi; menceloni


ğut’u/ ğut’uğut’u[1] (ÇM) i. 1. Gelincik (= etoburlardan, ince uzun yapılı, sivri çeneli, küçük bir hayvan). Avla 3’oderi-firidape ar ğut’uğut’u ikten. (ÇM-Ğvant) Avludaki duvarın deliklerinde bir gelincik dolaşıyor. 2. mec. İçine kapanık, gizli işler çeviren insan. Ğut’u st’eri k’oç’i. (ÇM-Ğvant) Gizli işleri çeviren adam. → mzenuri; geluncuği, gelincuği


ğut’uğu’tu[2] (ÇM) i. Sincap. Ğut’uğut’u ğurnepe gamailu. (ÇM-Ğvant) Sincap karakovanları batırdı. Ğut’uğut’u nezepe ğormaşa toruy. (ÇM-Ğvant) Sincap cevizleri kovuğa taşıyor. Ğut’uğut’u nezepe mcaşi ğorma meşk’vobğay. (ÇM-Ğvant) Sincap ağacın kovuğuna cevizleri döküyor (= dolduruyor). Ğut’uğut’u na-ik’orobasen nezepe xut’ula meşk’imxoy. (ÇM-Ğvant) Sincap topladığı cevizleri oyuğunda gizlice yiyor. Ğut’uğut’u na-gamaxorasen msva meşk’axedun. (ÇM-Ğvant) Sincap oyduğu oyuğa girip oturuyor (= yerleşiyor). → ğayla; ğunduğundu; k’at’arazi; nz*emu(r)i; z*emu(r)i; mz*venuri


ğut’una (ÇM) i. [< ğut’u + küçültme soneki -na] 1. Küçük gelincik. 2. Gelincik yavrusu. 3’oderişa ğut’unape gamipiney. (ÇM-Ğvant) Duvardan gelincik yavruları çıktılar. → ğut’u/ ğut’uğut’u


ğut’ut’a (AH) s. ♦ [dey. nuk’u ğut’ut’a : Ağzı ve yüzü kirli.] Nuk’u ğut’ut’a. İdi do nuk’u-skani iboni. (AH-Lome) Ağzın yüzün kirli. Git de yüzünü yıka. Bere-çkimi ! Nuk’u ğut’ut’a mot gulur ? (AH-Lome) Çocuğum ! Ağzın yüzün kirli iken niye geziyorsun ?


ğva (FN ~ ÇX)(AK) i. [çoğ. ğvalepe (FN), ğvape/ ğvalepe (AH), ğvaape (AK)] Yanak. Muxsiniz ğvaz didi simadi nuçanz. (FN-Ç’anapet) Muhsin’in yanağında büyük beni var. Fadimez ğvalepe çereli ar mskva bozo kuonun. (FN-Ç’anapet) Fatma’nın, yanakları parlak güzel bir kızı var. K’ibrişi 3’k’unate ğva elimbaren. (FN-Ç’anapet) Diş ağrısıyla yanak şişiyor. Ğvalepez gogaxvelam. (FN-Sumla) Yanaklarından öperim. Bere k’at’a z*iyasen ğvalepez gaxvels. (AH-Lome) Çocuğu her gördüğünde yanaklarından öpüyor. T’aoni dido ini ren. Beres inite ğvalepe elamç’itanen. (AH-Lome) Hava çok soğuk. Soğuktan çocuğun yanakları kızarıyor. Ğvapez jur k’ele-ti bengi miğun. (AH-Lome) Yanaklarımın iki yanında da ben var. Hem oxorcaz çkar nosik va-yuzdams. “Bere pxvelumya do ğvaz nuç’k’omams. (AH-Lome) O kadının hiç aklı kesmiyor. “Çocuğu öpüyorumdiye yanağından ısırıyor. Ağani nusaz oncğore avaşi ğva elamç’itanen. (AH-Borğola) Yeni gelin utanınca yanağı kırmızı oluyor (= kızarıyor). Ayşes oncğoro ax’vaşi ğva (d)amç’itanen. (AK-Döngelli) Ayşe utanınca yanağı kızarır. Ar ç’it’a çxopa max’vaşi ğvaape xogumamç’itanen. (AK-Döngelli) Azıcık sıcak hissettiğimde yanaklarım kıpkırmızı oluyor. Ok’o daçxeris var-noxeda ! Ğvaape xogugamç’itanen. (AK-Döngelli) O kadar ateşe [yakın] oturma ! Yanakların kıpkırmızı olur. → xayari, xarai/ xarayi


ğvanç’k’ili (AH-Borğola) i. Solungaç. K’almaxa enni k’ai ğvanç’k’ilişen geik’nimen do iç’open. (AH-Borğola) Alabalık en iyi solungacından tutularak yakalanır. K’almaxaz ğvanç’k’ilişen var-gyak’nana xeşen gamastun. (AH-Borğola) Alabalığı solungacından tutmazsan elinden kayar. → şvancala; ceşvanaje


ğvanç’ups (HP ~ ÇX) EA har.f. Kırkıyor. Babak txa ğvanç’ups. (AK-Döngelli) Babam keçi kırkıyor. → bğams[1]-II/ bğay[1]-II


Ğvanduri s. ve i. Ğvant’li. Ğvanduri ar k’oçi hay golulun. (ÇM-Ğvant) Ğvantli bir adam buradan geçiyor. Ğvandurepe andğa ngolaşa uluran. (ÇM-Ğvant) Ğvantliler bugün yaylaya gidiyorlar.


Ğvant i. [aps. Ğvant, pos.-erg.-dat.-lok. Ğvandi] Çamlıhemşin ilçesine bağlı Çayırdüzü köyünün Lazca adı. Mcora kext’u dolulun / Ğvandi haşo golulun. (ÇM-Ğvant, anonim) Güneş doğdu batıyor / Ğvantta böyle oluyor (= gelenekler böyledir).


ğvap’a (PZ ~ ÇX), ğvap’p’a (AŞ) i. [çoğ. ğvap’ape/ ğvap’p’ape] Danaburnu. Ğvap’a xut’ulas meşulun do let’a moilapams. (FN-Sumla) Danaburnu deliğe girip (kendi) üstünü toprakla örtüyor. Ğaç’o oç’opu şeni ğvap’a mik’oreman. (AH-Lome) Çekirge kuşu yakalamak için bize danaburnu gerekli. Ğvap’a emk’utaşi ğorma-muşiz dolilams. (AH-Borğola) Danaburnu ürkünce (yerdeki) deliğine hızla iniyor.


ğvari[1]/ ğvar s. (PZ ~ AŞ) Islak. Ğvari post’i ordo ilat’en. (PZ-Cigetore) Islak deri erken ezilip yassılıyor. Anteri-şk’imi dolokunoni var-on. Ğvari on. (PZ-Cigetore) Gömleğim giyilecek gibi değil. Islaktır. Xasanik na-ç’ums dişk’alepe ğvari na-on şeni var-adven. Hi-şeni bacas m3’ola nat’amben. (PZ-Cigetore) Hasan’ın yaktığı odunları ıslak olduğu için yanmıyor. Onun için bacaya is yapışıyor. Gza ğvar ort’u. Xijili kocobğey. (ÇM-Ğvant) Yol ıslaktı. Çakıl döktüler. Ğvari porça moy-dolikunam. (AŞ) Islak giysi giyme. Ğvari porça osk’uru şeni ara movubam. (ÇM-Ğvant) Islak gömleği kuruması için dala asıyorum. Buç’ç’i doloxendo k’oşk’ask’uru. Galendo ğvari on. (AŞ-Ortaalan) Kütük içten kurudu. Dışardan ıslak. → 3’areri; şu, şuvi, şuveri; şoleri


ğvari[2] i. (FN ~ ÇX)(AK) Sel suyu. Selinti suyu. Alik mç’imaşi ğvari livadiz yut’alams. (FN-Ç’anapet) Ali yağmur suyunu (= selini) bahçeye salıyor. Pederik ğvarite na-moxtu oxoyişi geyideni t’ot’olo3i xak’arums. (FN-Ç’anapet) Babam yağmur suyu ile gelen, evin arkasındaki çamuru temizliyor. Oxoriz ğvai komoxedes. (FN-Sumla) Evimize su bastı. Ğvaiş 3’k’ai mğiyi gyulun. (FN-Sumla) Sel suyu bulanık iniyor, akıyor. Ğvai do 3’k’aik na giğasen ! (FN-Sumla) bed. Sular ve seller seni götürsün ! Mç’ima mç’imu. Ala dido ğvari var-ivu. (AH-Lome) Yağmur yağdı. Fakat çok sel inmedi. Handğa dido mç’ima mç’imu.Ğvari gextasenya do maşkurinu. (AH-Borğola) Bu gün çok yağmur yağdı. “Sel inecekdiye korktum. Handğa dido mç’ima mç’imu do gzalepeşen-ti ğvari gelaxtu. (AH-Borğola) Bugün çok yağmur yağdığı için yollardan da sel suyu geldi. Handğa dido mç’ima mç’imu do ğvarik na-doborgi ont’ule geçxu. (AH-Borğola) Bugün çok yağmur yağdı da sel, ektiğim tarlayı yıkadı. Dido mç’ima mç’ims. Ğalişi 3’k’ariz manz*inen. Ğvari gextasen steri iven. (AH-Borğola) Çok yağmur yağıyor. Derenin suyu artıyor. Sel inecek gibi oluyor. Dido mç’ima mç’imaşi ç’ut’a ğalepe ok’int’alen do ğvari gyulun. (AH-Borğola) Çok yağmur yağınca küçük dereler birbirine karışır ve sel iner. Didi ğvari gextaşi kimi oraz ncalepe golidven do ğali nit’obalen. (AH-Borğola) Büyük sel inince kimi zaman ağaçlar dereye yanlamasına kalır da dere göletlenir. Ar mç’ima mç’imu. Na-giçkin steri va-ren. Hak avlis ğvai gextu. (HP-P’eronit) Bir yağmur yağdı. Bildiğin gibi değil. Bu evin kapı önüne sel suyu yukarıdan geldi. Ğvarik, n3xik’i, dişka mu z*iruna mteli ok’okaçaps. (AK-Döngelli) Sel suyu, çalı çırpı odun ne bulduysa hepsini bir araya getirip tutuyor. Ğvari gilulun do gzaşi duzluğis dolodgitun. (AK-Döngelli) Yağmur suları akıyor da ylun düzlüğünde birikiyor.


ğvarums/ ğvaruy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Islatıyor. Ayxanik laç’i 3’aris ke3’uxunu do ğvarums. (PZ-Cigetore) Ayhan köpeği suyun altına soktu da ıslatıyor. Mç’ima moxt’u. Dolokunaşepe ğvaruy. (ÇM-Ğvant) Yağmur geldi. Giysileri ıslatıyor. Bere porça ğvaruy. Keuç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk gömleği ıslatıyor. Al. şuvams/ şuvoms/ şuvaps; [suluyor] 3’aruy; şolups, şolaps; + iğven, iğvaren


ğveli (FN) i. Sülük. Recebali ğveli steri koçi ren. A m3ika p’ici meçayiz k’oçiz konaç’aben. (FN-Ç’anapet) Recep Ali sülük gibi bir adam. Biraz yüz verince insana yapışıyor. suluği; vela; 3’urveli, 3’uveli


ğvini (FN-Ç’anapet) i. [Çok yaşlılar tarafından kullanılır.] Şarap. Enveriz mu ağodu, var-miçkin. Ğoma ç’umani ğvini şveri steri iktert’u. (FN-Ç’anapet) Enver’e ne oldu, bilmiyorum. Dün sabah şarap içmiş gibi dönüyordu. Mamut’ik ğvini şu do ğomamcişen doni goşubğams. (FN-Ç’anapet) Mahmut şarap içti ve dün akşamdan beri saçmalıyor. → non3’ore; şaap’i, şarap’i; x’vini