N n Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 21’nci harfi. Dudaksıl olmayan kapantılı genzel konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.]

Öndamaksıl konson önünde öndamaksıl, arka-öndamaksıl konson önünde arka-öndamaksıl, artdamaksıl konson önünde artdamaksıl olur. Lazcada bu fonem, kelime başında sessiz konson önünde bulunduğunda sessiz, başka yerlerde ise sesli olarak telâffuz edilir. Uluslararası Fonetik Alfadesi’nde boğumlanma yeri ve sesli-sessizliğine göre [n], [ŋ] vs çeşitli harfler ile yazılır.


-n- (FN ~ HP) [mi ve mu zamirleri ile ren fiili arasında bazen meydana gelen kaynaştırma konsonu] Si mi-n-ore? (FN ~ HP) Sen kimsin ? Kyoyiz lu met’a mu-n-oren ? (FN-Ç’enneti) Köyde lahanadan başka ne var ? (= Köyde lahana çok bol var.) Ar megnapa gi3’va. Yulun, gyulun, n3az axvamen; mu-n-oren ? - 3’k’a-mangana (veya : oçambreşi mangana). (FN-Sumla) Bir bilmece sana söyleyeyim. İniyor, çıkıyor, göğe dua ediyor; nedir ? - 3’k’a-mangana (veya : dibek tokmağı). Nek’naz ar kart’ali noç’abun. Mu-n-oren ? Ar ik’itxi, hele ! (AH-Lome) Kapıda bir kâğıt yapışıyor. Neymiş ? Bir oku, hele ! Oğineşi ndğaz na-p’ç’k’omi gyari mu-n-ort’u, var-gomaşinen. (AH-Borğola) Önceki gün yediğim yemek ne idi, hatırlayamıyorum.


n (PZ ~ AŞ) [on fiilinin vuayel arkasında bazen gözlemlenen değişkeni → on] Şk’uni xoci opşa cemçamule n. (PZ-Cigetore) Bizim öküz çok saldırgandır. # Molenk’ale cuneli / Loya n, urz*eni-sk’ani. (PZ-Cigetore, anonim) Bu taraf güneşli / Tatlıdır üzümün. Bere 3’ulu n do xami elvobay. (ÇM-Ğvant) Çocuk küçük. Yine de bıçak asıyor. Andğa na-dirinu ncenina t’alaxa n. (ÇM-Ğvant) Bugün doğan buzağı alacalıdır. Oxori-şk’uni gza megza n. (ÇM-Ğvant) Evimiz yolun kenarındadır. Andğa sum ndğa n, gverdi na-naşk’vi ncavla-ç’uk’ali evopşam. (ÇM-Ğvant) Bugün üç gündür, yarım bıraktığın süt kazanını dolduruyorum. Puci-şk’imi mboli mboli mt’a şk’omeri n. (AŞ-Ok’ordule) İneğim bol bol ot yemiş durumdadır. Puci uci-muşi damga ceçameri n. (AŞ-Ok’ordule) İneğin kulağında damga var. Pucişi uci damga on. Sozluği nak’u-ti çelime ort’asen ort’ay, çelimepeşa daha-ti muhimi n na-oxi3’onasen st’eri onç’aru. (AŞ-Ok’ordule) Sözlükte ne kadar kelime olsa olsun, kelimelerden daha mühim olan anlaşılır gibi yazmaktır. Oxori ogine at’amba dorgeri n. (AŞ-Ok’ordule) Evin önünde şeftali ağacı dikilidir. Bere-şk’imi dido ora n var-maziru. (AŞ-Ok’ordule) Uzun zamandır çocuğumu görmedim. 3’ulu puci n. Ama xor3’oni on. (AŞ-Ok’ordule) Küçük inek. Ama etli durumdadır. K’oçi na-dolvonkuy Lazebura n. (AŞ-Ortaalan) Adamın giydiği eşya Lazların geleneğine aittir.


na-[1] [isim tamlayan cümlemsi ve isim-cümlemsi oluşturan baş-eki] [PZ diyalektlerinde isim tamlayan cümlemsi ve isim-cümlemsiler, bu ek kullanılmadan da sıkça kurulur. Örneğin : a. [isim tamlayan cümlemsi] : Ek’vateri mca zut’u svas ek’iğams. (PZ-Cigetore) Kesilmiş ağaç olduğu yerde sürgün veriyor. Diğer diyalektlerde olsa “Ek’vateri mca na-zut’u svas ek’iğams” şeklinde söylenecektir; b. [isim-cümlemsi] : Selimişi bere hik’u var-ipelen ç’i golaxt’asen-molaxt’asens nonç’valams. (PZ-Cigetore) Selim’in çocuğu o kadar yaramaz ki gelene geçene tükürüyor. Bu örnekte bitişik isim-cümlemsinin sonundaki -s eki, datif göstergesidir.]

I. [isim tamlayan cümlemsi] A. [isim önünde] a. [tamlanan isim = cümlemsinin öznesi] Bereşi xepes na-ok’açun cari laç’ik nuşk’omams. (PZ-Cigetore) Çocuğun elindeki ekmeği köpek yiyor. Andğa na-dirinu ncenina t’alaxa-n. (ÇM-Ğvant) Bugün doğan buzağı alacalıdır. Hey na-ceren ç’ubri kome3’iru. Ak’irluği var-iyen. (ÇM-Ğvant) Orada dikili olan kestane ağacını ölçümledim. Evin ana direkler üstü ağacı olmuyor. Ali na-dulya-ikumt’u msvaşa milvapurt’asen. Huy mendaft’ik’o varto bzira. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çalıştığı yere daha önce gitmişliğim olmalı (= gitmiş olabilirim). Şimdi gitsem bulamam. Xasani ncaz ek’ut’k’obun do msucişa na-moxtasen k’inçepe çume(r)s. (FN-Ç’anapet) Hasan ağacın arkasına gizlenerek sarmaşığa gelecek kuşları bekliyor. Amet’ik felamuriz na-gez*in boginapez topri um3kams. (FN-Ç’anapet) Ahmet ıhlamurdaki kovanların balını sağıyor. Nana-muşik na-dac’k’indu bere-muşi moikaçu do eloyonu. (AH-Borğola) Annesi yorulan çocuğunu kucakladı da yukarı çıkardı. Getasulez na-i3’ilen sut’ulya ar ndğaşi doloxe doçunun. (AH-Borğola) Bahçede toplanan pazı bir günün içinde tazeliğini yitirir.

b. [tamlanan isim = cümlemsinin apsolütif veya datif tümleci] Ayşes na-dolonkos fogas mjora nodvasi prandums. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin giydiği entariye güneş vurduğunda [o entari] parıldıyor. Golaxt’u 3’anas na-cep’k’vati ç’urbişi mca 3’o xolo-ti domzgudu. (*)(PZ-Cigetore) Geçen sene kestiğim kestane ağacı, bu sene yeniden filizlendi. [(*) Bu örnekte iki adet isim tamlayan cümlemsi bulunuyor. Birincisi - golaxt’u (geçen) - için na- başeki kullanılmamıştır.] Ma na-viçalişam-do-ok’oviğam para bere cebi doliduy-oimxoy. (*)(AŞ-Ok’ordule) Benim çalışıp biriktirdiğim parayı çocuk cebine koyuyor ve yiyor. [(*) Bu örnekte bir ismi iki cümlemsi tamlanırken tek bir na- eki birinci cümlemsi önünde kullanılmıştır.] Na-ot’t’oçam kva k’oçi komut’t’ini. (AŞ-Ortaalan) Attığın taşı adama isabet ettir. Bozo-çkimik kot’u-do-na-golosvaru şeyepe 3’ut’eli biç’ik boyne upaşams. (*)(FN-Ç’anapet) Kızımın katlayıp yerleştirdiği eşyaları küçük oğlan hep karıştırıyor. [(*) Bu örnekte bir ismi iki cümlemsi tamlanırken tek bir na- eki ikinci cümlemsi önünde kullanılmıştır.] Biç’i-çkimi nanak kosu-do-na-ok’obğu çonçiz ingos. (FN-Ç’anapet) Oğlum annemin süpürüp bir araya yığdığı kurumuş yaprakların üstünde debeleniyor. [(*) Bu örnekte bir ismi iki cümlemsi tamlanırken tek bir na- eki ikinci cümlemsi önünde kullanılmıştır.] P’3’ilit do na-ok’obobğit çayi goşamçxu-doren. Sungite m3ika gokanki. Diç’vasen. (*)(AH-Borğola) Toplayıp yığdığımız çayın içi ısınmış. Süngü ile biraz havalandır. Yanacak. [(*) Bu örnekte bir ismi iki cümlemsi tamlanırken tek bir na- eki ikinci cümlemsi önünde kullanılmıştır.] Goişi, k’at’ayya haşo moğodam. Na-var-miçkin şeyepe mk’itxom. (HP-P’eronit) Goişi, sürekli bana böyle yapıyorsun. Benim bilmediğim şeyleri soruyorsun.

c. [tamlanan isim = cümlemsinin lokatif, direktif, ablatif veya enstrümantal tümleci] Na-pxer yerişa Xasani memanç’en do uci dolomizit’ay. (AŞ-Ok’ordule) Oturduğum yere Hasan yanaşıp kulağımın içine söylüyor. Hey na-doloncay yeri ini ayasen. (AŞ-Ok’ordule) Orda yattığı yerde soğuk olacak (= üşüyecek). İsmaili xarita yeri na-dirinu yeri no3’iray. (AŞ-Ortaalan) İsmail haritada doğduğu yeri gösteriyor. Ağne na-p’3’ili do avlaz na-dobdgi-dort’un xaciz berepe geyoxedez do dolat’ez. (*)(FN-Ç’anapet) Yeni toplayip eve koyduğum fasulyenin üstüne çocuklar oturup ezdiler. [(*) Bu örnekte bir ismi iki cümlemsi tamlanırken na- eki her iki cümlemsi önünde kullanılmıştır.] Oxoriz na-gyomç’ims ğorma kart’alite menz*gipu. (AH-Borğola) Yağmur suyunun eve damladığı deliği kâğıtla tıkadı. Gyari na-ipxors k’uzi eloktaşi gyari kodabğu. (AH-Borğola) Yemek yediği kaşığı yanlayınca yemeği döktü. İt’uru do it’uru. Ama na-unt’u dulya var-ix’u. (AK-Döngelli) Hayal etti de hayal etti. Ama yine de onun istediği iş olmadı.

d. [tamlanan isim = cümlemsinin öznesinin sahibi] K’va kçe na-ren xoci çkimi ren. (FN-Sumla) Alnı beyaz olan öküz benimkidir.

B. a. (AH) [mutu zamiri önünde] Alik na-vu mutuMa var-p’iya do moivarams. (AH-Borğola) Ali, yaptığı şeyiBen yapmadımdiye inkâr ediyor.

b. (AK) [iya zamiri önünde] Bereşi nosi uxvant’alen do na-tkvasinon iya var-atkven. (AK-Döngelli) Çocuğun aklı karışıyor da diyeceği şeyi de diyemiyor.

c. (ÇX)[entepe zamiri önünde] Man na-bğarğali entepeşen Tuncersi nagnen. (ÇX-Çxalazeni, TM) Benim konuştuklarımdan Tuncer anlıyor. Memet’is Ayşek na-tku entepe var-nagnu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Mehmet Ayşe’nin söylediklerini anlamadı.

C. [zarf önünde] Pi3ari na-gamişiru k’ele gamixu. (FN-Ç’anapet) Tahta aşındığı yerden delindi. T’obaz imçvirt’aşi 3’k’arik na-meyaçxiyalums k’ele mot-ulu(r). (AH-Lome) T’obada yüzerken suyun yüksekten çağladığı tarafa gitme.

II. [isim-cümlemsi] Him Emuli-pxe na-ort’u, va-mişk’urt’u. (ÇM-Ğvant) Onun Emuli gillerden olduğunu bilmiyordum. Ma na-vu3’omerpe golusuy. Tişa na-mvalasenpe var-uşk’un. (ÇM-Ğvant) Benim söylediklerimi önemsemiyor. Başına gelecekleri bilmiyor. Na-it’uype guri gomant’en. (ÇM-Ğvant) Söylediği sözleri kalbime saplanıyor, batıyor. Nosi na-var-uğun, xoji tudendo nceni goruy. (ÇM-Ğvant) Aklı olmayan, öküzün altında buzağı arar. Lazeburi na-vit’urt’itu oxvo3’onamt’i-i ? - Oxovo3’onamt’i. (ÇM-Mek’alesk’irit) Lazca olarak söylediğimizi anlıyor muydun ? - Anlıyordum. Bere tanuşa dimxizu. Zabuni na-ort’t’u va-mişk’urt’t’u. (AŞ-Ortaalan) Çocuk gün ağarıncaya kadar kıvrandı. Hasta olduğunu bilmiyordum. Ali na-elusun na-celusun doxesap’ana sk’ande vrossi xali uğun. (AŞ-Ortaalan) Ali’nin sağda solda sahip olduğu şeyleri hesaplarsan senden iyi hali var. Dişka na-mogiğat’t’i gomoç’k’ondu. (FN-Ç’enneti) Sana odun getireceğimi unuttum. Xuseyinik na-moxtasens amudgams. (AH-Lome) Hüseyin geleni kazıklıyor. Xe na-memak’vatu, aha, hak gemoxen. (AH-Lome) Elimin kesildiği iz, bak, burada duruyor. Burgulepe bareyi na-miğut’u, m3ika kogemixtu. (AH-Lome) Dizlerimin şişi biraz indi. K’uçxe na-mabaru-dort’un, ok’açxe muşebura golomilu. (AH-Lome) Ayağımın şişliği sonra kendiliğinden geçti. P’ap’ulik, na-ğurasen oxo3’onuşi ont’ulepe motapes uç’arams. (AH-Borğola) Dede, öleceğini anlayınca tarlaları torunlarına yazıyor (= mülkiyetini devrediyor).

III. [isim-cümlemsi + son-edat = zarfsal cümlemsi] Ayşeşi beres opşa ini na-ayen şeni p’anda meşk’okunams. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin çocuğu çok üşüdüğü için her zaman iç içe giydiriyor. Xasanişi puci kobapşa na-on şeni mjalva var-ayen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın ineği yüklü olduğu için süt olmuyor. Miti na-va-miyonurt’u şeni elaxuneri vimordi. (ÇM-Ğvant) Kimsem olmadığı için yanaşma olarak büyüdüm. Durğunepe na-va-nağasen şuk’u moyok’vatuy. (ÇM-Ğvant) Dikenleri engel olmayacak kadar kesiyor. Lazeburi na-var-uşk’un şk’ala muti t’k’vare t’k’vi var-ognay. (ÇM-Ğvant) Lazca bilmeyenle ne söylersen söyle anlamaz. Babak, urz*enişi k’ant’arepe na-var-gestun steri txombuz oxok’orams. (FN-Ç’anapet) Babam üzümün filizlerini, aşağıya kaymayacak şekilde, kızıl ağaca bağlıyor. P’ap’uli na-elancant’u steri gamastu. Heşote şuri komeçu. (FN-Ç’anapet) Dedem uyuduğu gibi gitti. Öylece canını verdi. Cuma-çkimiz ndğaleyi oçalişuten xayi daç’k’inen do lumciz na-doxedasen k’ala go3’it’k’omerz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim gündüz çalışmaktan çok yoruluyor ve akşam oturduğu yerde yığılıp kalıyor.

IV. (AŞ-Ok’ordule) [na- + emp. fiil] ...ken. Ti-cile na-vidart’u, mutxa domağodu. Map’ant’u. Ti-3’ale mendemalu. (AŞ-Ok’ordule) Yukarı doğru gidecekken bir şey oldu. Şaşırdım. Aşağı doğru gidebildim.

V. (AŞ-Ortaalan) [na- + emp. fiil] ...-eceğine/ ...-acağına. Hey do hay na-goi3’en, dulya-muşi ay. (AŞ-Ortaalan) Oraya buraya bakacağına işini yapsın.

VI. [na- + fiil (+ virgül) : Bir şeyi yapar yapmaz. Bir şey olur olmaz. Bir şey oldu mu, ....] Getasulez şuk’a na-gamiç’arasen, ulun do mtugik mexvat’ums. (AH-Lome) Behçede salatalık tomurcuklanıp oluştu mu, fare gidip kemiriyor.

VII. (AH) [“... yıl (ay, gün) oldu” ifadesinin önünde “...-eli/ ...-alı” anlamında] Xarcez komoli na-uğuru xut 3’ana divu do xolo çilamrepete gyabgars. (AH-Lome) Hatice’nin kocası öleli beş yıl oldu. Yine de gözyaşlarıyla ağıt yakıyor. Candamapek Xasani na-ç’opez ar tuta divu do handğa oxuşkumernan. (AH-Lome) Jandarmalar Hasan’ı yakaladıkları bir ay oldu. Bugün bırakıyorlar. Helimi ncaz na-melu ar 3’ana divu. K’uçxe var-ak’au. İtopals. (AH-Lome) Halim ağaçtan düştüğü bir yıl oldu. Ayağı iyileşemedi. Topallıyor. Ma na-mopti vit ndğa divu. Babak nanaz handğa ambayi numçinams. (AH-Lome) Benim geldiğim on gün oldu. Babam anneme bugün haber veriyor.


na-[2] (ÇX) [eko, ekolen vs gibi zarfların önündeki fiile konarak zarf tamlayan cümlemsi oluşturan baş-eki] Ç’umen na-vidatunon ekolen zuğa iz*iren. (ÇX-Çxalazeni, TM) Yarın gideceğimiz yerden deniz görünüyor.


na- ...-şi (AK) c.2-e. [na- + emp. + -şi] ...-den dolayı. Nok’epe x3aperi na-renşi ç’k’odun. (AK-Döngelli) İplik, çürümüş olduğundan dolayı kopuyor.


-na[1] (PZ ~ AH) [isme eklenen küçültme soneki] Alina. Aliciğim. Selmana. Selmacığım. 3’arina. (ÇM) Ufak dere. Mcvabuna. (AŞ) Kurbağacık. [Bu ek, FN ve AH’de pek nadiren kullanılır.]


-na[2] İse. I. [koşullu cümlemsi göstergesi] Kçe urzeni xazi gayenna nak’u-ti gorum, eç’opi. (ÇM-Ğvant) Beyaz üzüm seversen istediğin kadar al. Hişo mudara doana ok’ixven. (AŞ-Ok’ordule) Öyle zayıf yaparsan bozulur. Meç’abele ar mutuz ar k’ele isvinaşi niç’aben. Jur k’ele isvinasna ok’in3axen. (AH-Borğola) Yapıştırıcıyı bir şeyin bir tarafına sürülünce yapışır. İki tarafına sürülürse kaynaşırcasına yapışır. Onuris çarşişa mindaxtina dik’aşi kuvali mvomalu var-gogoç’k’ondas diye hodovandvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Onur’a çarşıya gidersen buğday ekmeği getirmeyi unutmasın diye tembih ettim. Mangali ixmar-i ? Ginonna ağani komekça. (ÇX-Çxalazeni, TM) Orak kullanıyor musun ? İstiyorsan yenisini vereyim.

II. [taviz cümlemsisi göstergesi] Dompuloni muti var-on. Mitik mu-ti-na t’k’vasen t’k’vas. (PZ-Cigetore) Saklanacak bir şey değil. Kim ne söylersen söylesin. Si muya-na are ma-ti him p’are. (PZ-Cigetore) Sen ne yaparsan ben de onu yaparım. Ma k’uçxe 3’ulu miğun. Post’ali nak’u-ti 3’ulu-na ot’asen ot’as k’uçxe-şk’imi int’ren. (PZ-Cigetore) Benm küçük ayağım var. Ayakkabı ne kadar küçük olsa olsun ayağım sığıyor. Ona xaçkumsna-ti nişi şeni xaçkums. (FN-Sumla) Tarla kazıyorsa da kendisi için kazıyor. İsmailiz mu u3’vana nik’ardams. Xolo na-uçkin heya ikips. (HP-P’eronit) İsmail’e ne söylesen de tenezzül eder. Yine de kendi bildiğini yapıyor. Osmanis mundez unonna kaymakamişi odas amalen. (AK-Döngelli) Osman ne zaman isterse kaymakamın odasına girebiliyor. → nak’u-ti-na vs


na c.ö.-e. [haykırışlı cümleyi oluşturan fiil ön-edatı] Si k’ayobate na sk’udare do mitis na var-nandvare ! (PZ-Cigetore) Sen rahat yaşayasın da kimseye muhtaç olmayasın ! Ğurzuli do 3’una-şk’imi na şk’omare ! (PZ-Cigetore) bed. Zehir ile ağrımı yiyesin ! Toli na eyegat’ambasen ! (PZ-Cigetore) bed. Gözlerin kapansın ! Ordo ndğalepes mt’ut’as do let’as na ant’alare ! (PZ-Cigetore) bed. Tez günlerde küle ve toprağa karışasın ! Xasani ndğura na-t’k’upe ma ar m3’ika garibi momalu. - Ar fori si garibi na mogalu !? Him na-it’t’uype ma irote zade garibi momalen. (AŞ-Ok’ordule) Hasan’ın demin söyledikleri bana biraz garip geldi. - Sana bir kere mi garip geldi !? Onun söyledikleri bana her zaman çok garip geliyor. Musa hik’u na becğay ! Mu ağodu ? (AŞ-Ok’ordule) Musa ne kadar bağırıyor ! Ne oldu ? Kçini-pimbiloni na iyare ! (AŞ-Ok’ordule) [dua] Beyaz sakallı olasın (= uzun uzun yaşayasın) ! # Hik’u msk’va na putxur, e, k’inçi-şk’imi ! (AŞ, A.A.) O kadar güzel uçuyorsun, ey, kuşum ! O-na na var-gapelaseren do ğurzuli na ga(v)aseren ! (FN-Ç’anapet) bed. [Bu bedduayı kadınlar kullanılır.] İnşallah hayırını görmeyip sana zehir olur ! Anderi na naşkvare, axir-oxori-skani. (FN-Sumla, bed.) Tez günlerde geberesin ve senin evin axırın her şeyin sensiz kalasın. # Skence-li felamuri / Eli cicişen eli / Muper marazi giğun / Mencelişen na meli. (FN-Sumla) Üzerinde arı kovanı skencesi olan ıhlamur ağacı / Koptun kökünden koptun / Nasıl bir hastalığın var ki / Takattan düşmüşsün. # Muperi boyi giğun ! / Gyuli, 3’i3’ila re-i ? / İris na sozi meçam / Şa ok’i3’ilare-i ? (AH-P’ayante, K.K.) Ne biçim boyun var ! / Gyuli, yılan mısın ? (**) / Herkese söz veriyorsun da / Asla kendini ortadan ikiye ayıramazsın. [(**) Lazcada “yılan gibi” = İnce ve uzun boylu. Türkçede gibi kötü anlamı yoktur.] → to


naa → naya


naben nobay[1]; niben


nabgay (AŞ-Ortaalan), nabgars (ÇX) ED har.f. Birini [dat.] hedef alıp ağlıyor. Cabgarik’o-ti nabgarik’o-ti him xolo idasen. (AŞ-Ortaalan) Üstüne ağlasan da yüzüne ağlasan da o gene gidecek. Berek nana-muşis nabgars. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çocuk annesini hedef alıp ağlıyor. → abgars, namgars; + ibgars


nabğen AD har.f. 1. Taneli katı cisim [aps.] yere paralel hareket ederek bir şeye [dat.] dökülüyor. 2. mec. Bir canlı [aps.] yere paralel hareket ederek birine [dat.] sardırıyor. Ali laç’i nabğasi gvakten. (ÇM-Ğvant) Ali köpek havlayıp üzerine gelince savuşuyor. + nobğams/ nobğay/ nobğaps


nabirams[1] (PZ-Cigetore) ED har.f. Biri ile [dat.] oynamak istiyor. Doğanik Xasanişi beres nabirams. (PZ-Cigetore) Doğan Hasan’ın çocuğuyla oynamak istiyor.


nabiray (AŞ), nabirs/ nabiz/ nabirams[2] (FN) ED har.f. Birinin [dat.] dikkatini çekmek için oyun oynatıyor. Biri ile [dat.] şakalaşıyor. Birine [dat.] şaklabanlık yapıyor. Biri ile [dat.] oynaşıyor. K’at’u nana-muşi nabiray. (AŞ-Ok’ordule) Kedi annesine oynuyor. Bere-şk’imi şk’imda va-mulun. Nana-muşi nabiray. (AŞ-Ortaalan) Çocuğum bana gelmiyor. Annesini oynatıyor. Cuma-çkimişi sum 3’aneri berek k’at’uz nabiz. (FN-Ç’anapet) Kardeşımın üç yaşındaki çocuğu kediyle oynaşıyor. Cuma-çkimik na-ibgart’u berez nabiramz do omp’lanamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim ağlayan çocuğa şaklabanlık yapıyor ve ağlamasını durduruyor. Mtilana coğori var-mebu3’k’art’i. Coğorişen na-aşkurinen şeni Cordaniz mebabiri. (FN-Ç’anapet) Gercekten köpeği salmıyacaktım. Köpekten korktuğu için Cordanla şakalaştım. → nasters[1]; nobiray; ≠ nobirams


nabri3’en (ÇM) AD har.f. Biri veya bir şey [aps.] bir şeye [dat.] çarpıyor. Berepe sk’afindi-ost’ulinaşete livadi konabri3’ey. (ÇM-Ğvant) Çocuklar kızak ile bahçede çarptılar. → naç’irden


nacaği (PZ)(AŞ ~ HP), nacaki (ÇX) i. Nacak. Kesen gövdesi boşluksuz ve burunsuz olup 1-3 kg ağırlığında olan küçük balta. Xasaniş nacağişi p’ici camp’iru. Ar dolast’uk’o vorsi iyaset’u. (PZ-Cigetore) Hasan’ın nacağın ağzı aşınmış. Nacaği last’reri var-ort’asi dişk’a var-ik’vaten. (AŞ-Ok’ordule) Nacak bilenmiş olmayınca odun kesilmez. Bir bilettirse iyi olurdu. P’ap’ulik na-larsums nacağite dişka k’vatasen. (FN-Ç’anapet) Dedem bilevlediği küçük baltayla odun kesecek. Mçxu dişkape nacağite var-gak’vaten. Mç’ipepe goşiği. (AH-Lome) Kalın odunları nacakla kesemezsin. İnceleri seç. Nacaki oxoiz kodomoskidu. (ÇX-Makret) Baltayı evde unuttum. Bağuen nacaki hayebzdi. (ÇX-Makret) Ambardan baltayı aldım → najaği; arguni; burç’uli


nacinen[1] (PZ) AD har.f. I. Bir şeye [dat.] yaslanıyor. P’ap’u-şk’imi oxorişi ek’nas nacinen. (PZ-Cigetore) Dedem evin kapısına yaslanıyor. → namp’onen; nanciren; nincirs; meyincirs; + nocinams, nojinay, noncirams

II. Bir şeye [dat.] dayanıyor. → najinen; ≠ nuxondun

III. Bir şeyi [dat.] Dayanarak itiyor. → nacins


nacinen[2] (FN) ADL har.f. Dayanıyor. I. Birinin [dat.] nefesi [aps.] boğazına [lok.] dayanıyor ya da sıkışıyor. T’u3a oraz, k’oçiz şuri xurt’uliz konacinen. (FN-Sumla) Sıcak zamanlarda insanın nefesi boğazına dayanır, sıkışır. İnsan nefes alamaz olur.

II. Biri [aps.] bir şeye [dat.] dayanıyor. “Mamşkorinu ya do musandaraz konacinen. (FN-Sumla) “Acıktım diye mutfak dolabına dayanıyor. (= mec. : Söz anlamaz, laf dinlemez cinsten bir çocuk, var mı yok mu düşünmeden dolabın kapısına dikilir.) → najinen; [bir şeye vuruyor, çarpıyor ya da dayanıyor] nuntxams


nacinen[3] (AH) AD har.f. 1. Dayanarak engel oluyor. Haşşo idazna dişka k’ap’ulaz nacinen do va-alen. (AH-Lome) Böylece gitse arkasına (ya da sırtına) odun dayanır ve gidemez. 2. Hesapsız kitapsız iş yapıyor. Uk’itxu, uxesap’u muşebura nacinen do m3udiş ibadgalen. (AH-Lome) Sormadan, hesaplamadan kendi kendine dayanıp boşuna debeleniyor. 3. Kuvvetlice iş yapıyor. Xasanik heşşo nacinen do dulya ikomz ki dulya va-nuxondun. (AH-Lome) Hasan öylesine dayanıp iş yapıyor ki iş dayanmıyor.


nacins (FN ~ ÇX) ED har.f. Dayanarak itiyor. Arabaz ogine k’ele nacinit. (FN-Sumla) Arabayı ön tarafından dayanın. Xasani dido mencelyai ren. Na-ulun taksiz nacins do dodginams. (FN-Sumla) Hasan çok güçlüdür. Giden taksiye dayanıp durduruyor. Araba oktiz va eşalu do Osmanik nacins. (AH-Lome) Araba yokuştan (rampadan) çıkamadı da Osman itiyor. Araba ulut’aşi nek’nas mot-nacint. Suseyik var-okaçams. Nek’na muşebura goin3’k’en. (AH-Lome) Araba giderken kapıya yaslanmayın. Kilit tutmuyor. Kapı kendiliğinden açılıyor. Uk’vaşxeşen nacins. (ÇX-Çxalazeni, TM) (Birini) arkasından itiyor. → nacinen[1] + [2]; ≠ nuxondun; + nocinams/ nocinaps


nacoxen (FN ~ AH HP ÇX) ED har.f. Uğruyor. Ma k’at’a ndğaz Amediz mebacoxer. (FN ~ AH) Ben her gün Ahmet’e uğruyorum. Gyayi bipxort’aşi memacoxi. (AH-Borğola) Ben yemek yerken uğra. Amedik ma iyya memacoxen. (AH-Borğola) Ahmet her zaman bana uğrar. → elvakten (AŞ); mointvalams; gululaps; [kısa süre için uğruyor] golvakten (PZ ~ ÇM); moigorams; moigoy; moigoray

yet. nacoxinen : Uğrayabiliyor. Ç’umanişe çkar ora var-maven. Gendğani sap’at’oni ren. Noğaşe geptaten. Skande ancaxi me3’k’indğani memacoxinen. (AH-Lome) Yarın hiç zamanım olmaz. Öbür günü cumartesidir. Çarşıya ineceğiz. Sana ancak ertesi günü uğrayabilirim.


nacundams/ nacundaps (HP) ED har.f. Birini [dat.] öpüyor. → gvağaramsII; nanjulen, nancuden, nancuday; gaxvels, gaxvelams; naxvelams/ naxvelaps


naçanen (PZ-Cigetore)(FN ~ AH) AD har.f. 1. Bitkinin [dat.] meyvesi [aps.] oluşuyor. M3xuliz ant’ama var-naçanen. (AH-Borğola) Armut ağacında şeftali oluşmaz. 2. mec. İnsan, hayvan, böcekler vs’nin vücudunda [dat.] bir şey oluşuyor. Bere xe monç’e-mundi naçanen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğun eline siğil oluşuyor. Dumç’k’uz eceli muxtaşi msva naçanen. (AH, atasözü, K.A.) Karıncanın eceli gelince kanadı takılır (= Bazı varlıklar ölümün habercisi olabilir). [Bu atasözü, ancak çiftleşme zamanında çok az sayıda karıncanın kanatlı oldukları henüz bilimeyen çağda söylenmiştir.] # Avliz gedgin ant’ama/ Pukurams var-içanen/ Do hak’o mskva tolepe/ K’oçiz muç’o naçanen ? (AH-P’ayante, K.K.) Evin kapı önünde dikilidir bir şeftali ağacı/ Çiçeği açıyor da meyvesini vermiyor/ Bu kadar güzel gözler/ Nasıl insanda oluşuyor ? + nçars/ nçay; nçans, çans; + niçanen; + meçaneri; ++ içanen, açanen; caçanen


naçkinen[1] (FN ~ AH) AD har.f. I. Biri [aps.] birine [dat.] sataşıyor. Takılıyor. Musallat oluyor. Xasani mulun do jimolaz na-ibinan berepez naçkinen. (FN-Ç’anapet) Hasan gelip de evin arkasında oynayan çocuklara sataşıyor. Musak dido na-naçkinu cuma-muşi oipşuşi obgaruz gyoç’k’u. (AH-Borğola) Musa, çok takıldığı (= sataştığı) kardeşi kızgınlıktan dolunca ağlamaya başladı. Memet’is hek’o naçkinu ki çodinas elok’idinams. (AH-Borğola) Mehmet’e o kadar takıldıkı (= sataştı ki) sonunda delirtiyor. → non3xak’ams; elvaben; nok’ixay; elvat’en; ge3’obun; notkvams; nena ovalams; naxişen

II. Biri [aps.] bir şeye [dat.] dadanıyor. 3’ip’ilepes ar bresti k’at’u konaçkinu. Ala mişi ren var-miçkin. (AH-Lome) Civcivlere kül renginde bir kedi dadandı. Fakat kimin olduğunu bilemiyorum. Ç’erema ar k’at’u 3’ip’ilepes konaçkinu. (AH-Lome) Alaca bir kedi civcivlere dadandı.


naçkinen[2] (AK) AD/A.Abl har.f. [1.tek.ö.3.dat.tü. mi(v)açkiner] Biri [aps.] birinden [dat./abl.] nefret ediyor. Berek baba-muşis p’at’i oğodu şeni baba-muşi-ti bere-muşis naçkinen. (AK-Döngelli) Çocuk babasına kötü davrandığı için babası da çocuğundan nefret ediyor. Mustafa da-muşişen xonaçkinu. (AK-Döngelli) Mustafa kız kardeşinden nefret etti. Encami man-ti aya dulyaşen xomiaçkini. (AK-Döngelli) En sonda ben de bu işten nefret ettim. Baba-çkimi k’oçis eşo xonaçkineren ki toliten oz*iramu var-unon. (AK-Döngelli) Babam adamdan öyle nefret etmiş ki [onu] göz ile görmek istemiyor. → noçkins


naçxant’en (AH-Lome) AD hal f. Ateş, ışık, güneş, fener vs [aps.] bir şeye [dat.] yansıyor. Ali bz*irom. Nuk’uz daçxuri naçxant’en. Majuranepe var-iz*iren. (AH-Lome) Ali’yi görüyorum. Yüzüne ateş vuruyor. Diğerleri görünmüyor.[ateş ya da ısı yansıyor] nağalen


naç’aben (FN ~ AH) AD har.f. Bir şeye [dat.] yapışıyor. Recebali ğveli steri koçi ren. A m3ika p’ici meçayiz k’oçiz konaç’aben. (FN-Ç’anapet) Recep Ali sülük gibi bir adam. Biraz yüz verince insana yapışıyor. 3’urvelik k’oçis naç’abaşi di3xiri uşums. (AH-Borğola) Sülük insana yapışırsa kanını içer (= emer). [Bu fiil, niç’aben fiilinin faydalananlı biçimi olmasına rağmen, biçimi ve anlamı naç’amben, nat’amben, naç’ç’aben ve nan3axen fiilleri ile paralel olduğundan dolayı, ayrı bir maddebaşı edilmiştir.] → naç’amben; nat’amben; naç’ç’aben; nan3axen; + noç’abams


naç’amben (PZ-Apso) AD har.f. Bir şeye [dat.] yapışıyor. → nat’amben; naç’ç’aben, naç’aben; nan3axen; + noç’ambams


naç’apxen/ naç’ç’apxen (PZ ~ AŞ) AD har.f. → maç’k’iden/ mvaç’k’iden; mantxen; + noç’apxams/ noç’apxay

I. (PZ)(AŞ) Biri veya bir şey [aps.] bir şeye [dat.] çarpıyor. Araba ncas naç’apxu. (PZ-Apso) Araba ağaca çarptı. İrfanik uk’ap’asi p’anda k’odas naç’apxen. (PZ-Cigetore) İrfan koştuğu zaman her zaman duvara çarpıyor. Araba m3’xuli konaç’apxu. (AŞ-Ok’ordule) Araba armuda (armut ağacına) çarptı. Zuğa kvalepe noçxamt’aşa guri-şk’imi-ti naç’ç’apxen. (AŞ-Ortaalan) Deniz taşlara vurdukça yüreğime de çarpıyor. Ek’k’uç’apxi. Naç’ç’apxi. Var-megiyucuna a vrossi gammoç’apxi. (AŞ-Ortaalan) Arkadan çarp. Kendisine bütünüyle çarp. Seni dinlemezse iyice bir şamar at. Zuğa soloğani na-noç’apxay guri-şk’imi naç’apxen steri doma3’onen. (AŞ-Ortaalan) Denizde dalganın çarptığı, yüreğime çarpıyor gibi zannediyorum.

II. (ÇM ~ AŞ) Saldırıyor. Çatıyor. Laç’i İsmaili konaç’apxu. (ÇM-Ğvant) Köpek İsmaili ısırdı. Cuma-muşi konaç’apxen. İcginen. (AŞ-Ok’ordule) Kardeşine çatıyor. Yeniliyor.


naç’arams/ naç’araps (AH ~ HP ÇX) øDA har.f. (*) Birinin yazgındadır. Alnında yazılıyor. Vaybedula-çkimi ! Ha-ti muç’o memaç’aru ! (AH-Lome) Vay, benim kötü talihim ! Bu da nasıl başıma geldi ! E mu p’a ! Komemaç’aruşi mebinç’er. (AH-Lome) Ne yapayım ! Alnıma yazılınca katlanıyorum. AlikMa haya muç’o memaç’aru ?” ya do iri tiz geiçams. (AH-Lome) AliBu benim başıma nasıl geldi ?” diye hep başını dövüyor. Hemuz p’at’i oxorca naç’aru-doren. (AH-Borğola) Ona kötü karısı (alnında) yazılı imiş. K’oçis muperepe naç’arams ! (HP-P’eronit) Alnına neler yazılıyor ! [(*) Bu fiilin gösterilmeyen öznesinin inanılan doğaüstü güç olduğu varsayılır.] → nanç’arams/ nanç’aray; noç’ars


naç’ç’aben (AŞ) AD har.f. Bir şeye [dat.] yapışıyor. Ham mp’uli zarfi-şk’imi va-naç’ç’aben. (AŞ-Ok’ordule) Bu posta pulu zarfıma yapışmıyor. [Bu fiil, niç’ç’aben fiilinin faydalananlı biçimi olmasına rağmen, biçimi ve anlamı naç’amben, nat’amben, naç’aben ve nan3axen fiilleri ile paralel olduğundan dolayı, ayrı bir maddebaşı edilmiştir.] → naç’amben, nat’amben, naç’aben; nan3axen; + noç’ç’abay; + niç’ç’aben


naç’irden (ÇM) AD har.f. Bir şey [aps.] bir şeye [dat.] çarpıyor. Mangana m3xuli konaç’irdu. (ÇM-Ğvant) Araba armut ağacına çarptı. → nabri3’en

naç’iren (AK) A.Abl har.f. Darlıyor. Bunalıyor. Psikolojik olarak yoruluyor. Fadime oxorişi dulyaşen dido naç’iren. (AK-Döngelli) Fadime ev işlerinden psikolojik olarak çok yoruluyor. → ga3’k’endun; meç’irdun


naç’işinen → meç’işun; nuç’işun


naç’ven AD har.f. I. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] yanıyor ya da acıyor.

[dey. guri naç’ven[1] : Biri [dat.] üzülüyor.] Guri memaç’u. (PZ ~ HP ÇX) Kalbim yandı. İçim yandı. Çok üzüldüm. Nanaz, mota-muşi Mp’olişa na-ulun şeni guri naç’ven. (FN-Ç’anapet) Annem tornu İstanbul’a gittiği için üzülüyor. → cozurinams; guri cat’en; guri danç’en

[dey. guri naç’ven[2] (PZ) : Biri [dat.] birine [dir.] acıyor.] Xasanis şk’imda opşa guri naç’ven. (PZ-Cigetore) Hasan bana çok acıyor (= bana üzülüyor). → guri ceduy; guri niç’vay, guriz niç’vams

I. (PZ-Apso)(AŞ-Ok’ordule)(FN-Ç’anapet)(FN-Sumla)(AH-Lome)(HP) Birinin [dat.] vücudunun bir kısmı [aps.] ateşten veya soğuktan yanıyor. K’uçxe memaç’u. (PZ-Apso)(AŞ-Ok’ordule)(HP) Ayağım (ateşten veya soğuktan) yandı. K’uçxe memaç’u. (FN-Ç’anapet) Ayağım ateşten yandı. K’uçxe inite memaç’u. (FN-Ç’anapet) Ayağım soğuktan yandı. Mtviris k’uçxe memaç’u. (FN-Sumla) Karda ayağım üşüdü, dondu. Daçxurite k’uçxe memaç’u. (FN-Sumla) Ateşte ayağım yandı. Sobaz k’uçxe memaç’u. (AH-Lome) Sobada ayağım yandı. İnite k’uçxe memaç’u. (AH-Lome) Soğuktan ayağım yandı, dondu.

II. (PZ-Cigetore)(ÇM-Ğvant)(AŞ-Ortaalan)(AŞ-Dutxe)(AH-Borğola)(ÇX-Çxalazeni, TM) Birinin [dat.] vücudunun bir kısmı [aps.] soğuktan yanıyor. Nana-şk’imis xepepe naç’u. Daçxuris cok’açams do inçxunams. (PZ-Cigetore) Annemin elleri üşümüş. Ateşin üzerine tutup da ısınıyor. K’oçis xepe naç’vasi onçxunu şeni daçxuris cik’açen. (PZ-Cigetore) Adamın eli üşüdüğü zaman ısınmak için ateşin üzerine tutuluyor. Xasanis xepe naç’u. Xe patiği moidums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın elleri üşüdü. Eldiven giyiyor. Xasani galendo moxt’u. K’uçxepe naç’u. Ninçxunams. (PZ-Cigetore) Hasan dışardan geldi. Ayakları üşüdü. Isınıyor. K’uçxe memaç’u. (ÇM-Ğvant) Ayağım soğuktan yandı. Xepe naç’ven. (ÇM-Ğvant) Elleri üşüyor. 3xup’u xepete mturi moy-ibir. Xepe megaç’vasen. Xe-tati moidvi. (ÇM-Ğvant) Çıplak elle kar [topu] oynama. Ellerin üşür. Eldiven giy. Ali xepe do k’uçxepe naç’u. Huy xepe do k’uçxepe ninçxunay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin elleri ile ayakları soğuktan yandı. Şimdi elleri ile ayaklarını ısıtıyır. Ali xepe naç’u. Xepe goint’obay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin elleri üşüdü. Ellerini ısıtıyor. K’uçxe memaç’ç’u. (AŞ-Ortaalan) Ayağım yanar derecede üşüdü, dondu. K’uşxe memaç’u. (AŞ-Dutxe) Ayağım üşüdü. K’uçxe memaç’u. (AH-Borğola)(ÇX-Çxalazeni, TM) Ayağım soğuktan yandı.


naç’vet’en (AH) øDL har.f. Birine ait [dat.] bir şeye [lok.] biraz damlıyor. Biç’i-çkimik ç’ut’a t’uşi iştonis ar m3ika naç’vet’aşi iştoni kogami3’k’amt’u. (AH-Borğola) Oğlum küçükken külotuna biraz damlattığında külotunu altından çıkarırdı.


nadgen (FN-Ç’anapet) AD/Aø (*) har.f. Biri [aps.] gözü kapalı, ölçüsüz hareket ediyor. Malave puci steri mu nadge(r) ? (FN-Ç’anapet) Açgözlü inek gibi ne dalıyorsun ? Ali nadgen do ar t’epsi baklava a piçvaz imxoz. (FN-Ç’anapet) Ali ölçüsüzce bir tepsi baklavayı bir anda yiyor. Ğomamci mebadgi do nanak na-gubu-dort’un jur sağani luşi gok’oroni op’ç’k’omi. (FN-Ç’anapet) Dün akşam dayandım ve annemin pişirdiği iki tabak lahana sarması yedim. [(*) Deyimsel ifade olup datif tümleci (= bir iş, bir hareket) genelde söylenmez.]


nadven (AK) Aø har.f. (*) Ateş [aps.] alevleniyor. Daçxeri nadven do m3ika şkule oxori t’ibasi(n)on. (AK-Döngelli) Ateş tutuşuyor ve birazdan ev ısınacak. [(*) Lazcada kökbaşı {a-} olup temsilî biçimi {-en} ile biten fiillerin ya öznesi ya da tümleçlerinden biri datif olur. Akçakoca-Döngelli diyalektinde bu kurala uymayan nadven ve adven[3] fiillerinin bulunması, bu diyalektteki datiflik zayıflamasının önemli bir alâmeti olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.] → adven[1]-I, adven[3]


naft’ilen (PZ ~ ÇM) AD har.f. Biri ya da bir şey [aps.] yere paralel hareket ederek bir şeye [dat.] fırlayıp çarpıyor. Alis m3udişi ar mutxa du3’vek’es hişo hersi mvalen ç’i k’oçişi sifet’is naft’ilen. (PZ-Cigetore) Ali’ye yalandan bir şey söyleseler öyle sinirleniyor ki adamın suratına dalıyor. Sift’eri ort’iç’i oç’opu şeni tamlepe naft’ilen. (ÇM-Ğvant) Atmaca, bıldırcın yakalamak için çalılara çarpıyor. + noft’ilams/ noft’ilay; nuft’ilams[2]


nagapen (FN-Ç’anapet) AD değ.f. Biri [aps.] zamanla değişerek birine [dat.] benzemeye başlıyor. Da-çkimi 3’anape golaxtuyiz m3’ika nanaz nagapen. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim yıllar geçince biraz anneme benzemeye başlıyor. → nagnapen


nagen AD har.f. [emp.şm.1.tek.ö.3.dat.tü. mevager (PZ ~ AŞ-batı kısmı), mebager (AŞ ~ AH), mevager (HP ~ ÇX), mivager (AK); emp.şm.3.tek.ö.1.dat.tü. memagen (PZ ~ ÇX), mimagen (AK)] 1. Biri [aps.] birine veya bir şeye [dat.] rastlıyor. Biri [aps.] biri veya bir şey ile [dat.] rasgele karşılaşıyor. Andğa ma laç’i memagu. “Memok’ap’asendeyi maşk’urinu. Sift’e na-bz*iri çuk’uris kodelevuk’ap’i. (PZ-Cigetore) Bugün bana köpek rastladı. Xasanis mç’apu nagasi mşk’urinate ç’ak’i eli3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan’a çakal rastlayınca korkudan çakı çekiyor. Bana kapardiye korktum. İlk gördüğüm çukurun içine hızla indim (= atladım). Ndari gza memagasi Mo-elevaç’apxet’a deyi golinkten. (ÇM-Ğvant) Dar yolda benimle karşılaşınca Çarpmayım diye kenara çekiliyor. Golit’aşa emogi na-megagasen elagza eşk’axt’ar. (ÇM-Ğvant) Geçerken ilk rastladığın yukarı giden yoldan yukarı çıkacaksın. Mangana mu-ti nagasen mezlap’uy. (ÇM-Ğvant) Araba neye rastlarsa eziyor. Huy muç’o ulur, golamtumani idi. Emogi 3’ari nena dogagurasen. Tumbina muç’o goiktare karmat’e megagasen. (ÇM-Ğvant) Buradan çıkınca boylu boyunca git. Önce su sesini duyacaksın. Tepeciği döner dönmez değirmen ile karşılaşacaksın (= değirmen karşısına çıkacaksın). K’ata na-gundunasen şuroni mitişi k’ata nagasen nambinen. (ÇM-Ğvant) Sürüsünü kaybeden keçi kimin sürüsüne rastlarsa bağlanır (= sürüden biri olur). Rubaşa cebit’i. Ali gza memagu. (AŞ-Ok’ordule) Dereye iniyordum. Ali bana yolda rastladıAli bere-muşi 3’alendo k’ale ciyonay. Megagasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali çocuğunu aşağı tarafa doğru indiriyor. Sana rastlayacak. Cur ndğa ogi dağişa keşk’aft’i. Mtuti-ti ğeci-ti va-mevagi. (AŞ-Ok’ordule) İki gün önce dağa çıktım. Ayıya da domuza da rastlamadım. Cemtumani caoni. Megagare. (AŞ-Ok’ordule) Yokuş aşağı doğru in. Ben sana rastlayacağım. Biç’i baba-muşi nagasi gvakten-imt’en. (AŞ-Ok’ordule) Erkek çocuk babasına rastlayınca dönüp kaçıyor. Mtuti mi-ti nagasen oşk’iday. (AŞ-Ortaalan) Ayı kime rastlarsa boğuyor. #K’omşiluğişa bulut’ayiz bazi / Gzalepez memager. Mot-ikom nazi. (FN-Xazara, K’.M.) Komşuluğa giderken bazı / Yollarda bana raslıyorsun. Naz etme. Handğa gzas na-memages p’ici gomugvaleri k’oçi mi-n-ort’u ? (AH-Lome) Bugün yolda rasladığımız toparlak yüzlü adam kimdi ? Noğaşe gebulurt’işi gzaz memagu. (AH-Borğola) Çarşıya inerken yolda bana rastladı. 2. Karşılıyor. Ali mi-ti nagasen bere-muşi oçinapay. (ÇM-Ğvant) Ali kim ile karşılaşırsa oğlunu tanıştırıyor. Nana-sk’ani para megincğonay. Nagi. (AŞ-Ok’ordule) Annen senin için para gönderiyor. Onu karşıla. Hişo elamtu elaxt’i. Bere megagasen. (AŞ-Ok’ordule) Öyle yokuş yukarı çık. Çocuk seni karşılayacak. Berez gyolumcu. Mot-aşkurinet’az ya do baba-muşi nagen. (AH-Lome) Çocuk akşama kaldı. Korkmasın diye babası onu karşılıyor. Nana-muşik bere mektebişen mulurt’uşi nagen do oxorişe moyonams. (AH-Borğola) Annesi çocuğu okuldan gelirken karşılıyor ve eve getiriyor. P’ap’uli-çkimik gzas ar mitxanis xonaguna ilokaçaps do uğarğals. (AK-Döngelli) Dedem yolda birisine rastlarsa zorla tutuyor da konuşuyor. → moxvadun


nagnapen (AH) AD değ.f. I. Biri [aps.] zamanla değişerek birine [dat.] benzemeye başlıyor. Ham bere-ti git-gide baba-muşiz nagnapen. (AH-Lome) Bu çocuk da git gide babasına benziyor. → nagapen

II. Biri [aps.] kendini değiştirerek birine [dat.] benzemeye çalışıyor. Birine [dat.] benzemek için kendini değiştiriyor. Tiz p’ap’axi moitmers. Bastoni dikaçams do p’ap’uli-muşiz nagnapen. (AH-Borğola) Başına bere örtüyor. Eline baston alıp da dedesine benzemeye çalışıyor. → namgvapams; nimgvapinams; nangvapay; nungapinapsII; + nungams


nagnapun (ÇX) AD har.f. Anlıyor. Man Tuncerik na-ğarğalu entepes mevagnapur. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ben Tuncer’in konuştuklarını anlıyorum. [Bu fiil birinci şahıs özneli olarak gözlemlenir. Üçüncü şahıs özneli olunca eşanlamlı nagnen fiili bunun yerine daha çok kullanılır.] → gonognams; gvonognay; ognams[1]/ ognay; oxvo3’onay/ oxo3’onay/ oxo3’onams/ oxo3’onaps; nagnen; nagneps; ++ ognaps


nagnen (ÇX) DA/ D.Abl e.f. Anlıyor. Man na-bğarğali entepeşen Tunceris nagnen. (ÇX-Çxalazeni, TM) Benim konuştuklarımdan Tuncer anlıyor. Memet’is Ayşek na-tku entepe var-nagnu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Mehmet Ayşe’nin söylediklerini anlamadı. [Bu fiil üçüncü şahıs özneli olarak gözlemlenir. Birinci şahıs özneli olunca eşanlamlı nagnapun fiilinin mevagnapur biçimi kullanılır.] → gonognams; gvonognay; ognams[1]/ ognay; oxvo3’onay/ oxo3’onay/ oxo3’onams/ oxo3’onaps; nagnapun; nagneps; ++ ognaps


nagneps (AK) EA har.f. Anlıyor. [kb.{a-}’nın işlevi belli değil] [emp.şm.1.tek. me(v)agnep/ mi(v)agnep] Na-ğarğalap mutu var-mi(v)agnep. K’ai mimognapi. (AK-Döngelli) Konuştuğundan bir şey anlamıyorum. İyi anlamamı sağla. Alik na-bğarğalap mutu var-nagneps. (AK-Döngelli) Ali konuştuğumdan bir şey anlamaz. Alik oğarğalu-çkimişen mutu var-nagneps. (AK-Döngelli) Ali konuşmamdan bir şey anlamaz. K’uk’upeşi sersi vognatşi meagnep’t’it ki x’onaşa ç’k’emi meçamuşi ora moxtu. (AK-Döngelli) Guguk kuşlarının sesini duyduğumuzda anlıyoruz ki tarlaya tohum atma zamanı geldi. → gonognams; gvonognay; ognams[1]/ ognay; oxvo3’onay/ oxo3’onay/ oxo3’onams/ oxo3’onaps; nagnen; nagnapun; ++ ognaps


nağalen (PZ ~ FN) AD har.f. Ateş ya da ısı [aps.] bir şeye ya da birine [dat.] yansıyor. Paluri memağalu do tomalepe gomiç’u. (PZ-Cigetore) Alev bana yakın temas yaptı da saçlarımın etrafını yaktı. Daçxuri-paluri oxori nağalen, otanamt’u. (ÇM-Ğvant) Ateşin yalımları eve yansıyıp aydınlatıyordu. # Daçxuri-palurepe / Na-nağalen k’odape / Molva-sk’ani var-iyu / Gik’ore3xam ndğalepe. (ÇM-Ğvant, anonim) Ateşin yalımlarıdır / Duvarlara yansıyan / Gelişin olmadı / Günlerini sayıyorum. K’uzina naxolasi daçxuri msk’va nağalen. (AŞ-Ok’ordule) Kuzineye yanaşınca ateş güzel yansıyor. Nanaz şka a3’k’unayiz k’ayi na-nağalen k’ala daçxurişi ogine golinci(r)z. (FN-Ç’anapet) Annemin beli agırınca iyi yansıdığı yerde ateşın önüne uzanıyor. [ateş, ışık, güneş, fener vs yansıyor] naçxant’en


nağarya (ÇM) i. Gürültü. Ali avlape berepe nağarya an-i biga gamitoray. Antxozen. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklar kapı civarında gürültü yapınca sopayı çıkarıp kovalıyor. → gyurulti; odgiyalu


nağen[1] AD har f. [emp.şm.1.tek. mevağer/ mebağer/ mevağer/ mivağer] Birine [dat.] engel oluyor. Alis berepe nağen. (PZ-Cigetore) Ali’ye çocuklar engel oluyor. Golamtumani kogoladvi. Va-memağanen. (ÇM-Ğvant) Boylu boyunca koy. Bizi engellemez. Durğunepe na-va-nağasen şuk’u moyok’vatuy. (ÇM-Ğvant) Dikenleri engel olmayacak kadar kesiyor. Gza na-dvobğun dişk’alepe molovit’aşa memağen. (ÇM-Ğvant) Yolda döküntü odunlar ben gelirken (bana) engel oluyor. Mangana oxorişi otva nağen. (ÇM-Ğvant) Arabaya evin çatısı engel oluyor. Çkva ar k’oçiz mot-nağer do dulya-muşi doaz ! (FN-Ç’anapet) Yahu bir adamı engelleme de işini yapsın ! Bere hakole komoiyoni. P’ap’uliz na-içalişamz k’ala nağen. (FN-Ç’anapet) Çocuğı bu tarafa getir. Dedeye (dedenin) çalıştığı yerde engel oluyor. Ham dişkape gzas kebzdat. Na-golaxtasen k’oçiz nağen. (AH-Lome) Bu odunları yoldan kaldıralım. Geçecek insanlara engel oluyor. Dulya ikomt’aşi na-nağen k’oçepe var-unon. (AH-Borğola) İş yaparken engel olan adamları istemiyor. Dulya bik’imt’aşi bere memağen. Mo-moşkumer. (HP-P’eronit) İş yaparken çocuk bana engel oluyor. Bana gönderme. Si mu ginonna x’vi. Ma si var-megağer. (HP-P’eronit) Sen ne istersen yap. Ben sana engel olmam. → endoli ayen; noğun; (golidven altında) golvadven/ goladven; [engel oluyor ya da çıkarıyor] (goladuy altında) goluduyII; [◘ eşb. (noğams altında) yet. nağen]


nağen[2] (AK) AD har.f. Bir şeye [dat.] takılıyor. Şkas na-gu3’amibun oçxe k’arfis nağu do meç’k’odu. (AK-Döngelli) Belimde asılı duran bıçak kılıfı (= kın) çiviye takıldı da koptu. [◘ eşb. (noğams altında) yet. nağen]


najaği (ÇM) i. Nacak. Kesen gövdesi boşluksuz ve burunsuz olup 1-3 kg ağırlığında olan küçük balta. Najaği kva ceçasi cut’roxun. (ÇM-Ğvant) Baltayı taşa vurursan (ağzı) kırılır. Ali oxori amuk’ap’u. Najaği ijibalu. Memet’i antxozu. (ÇM-Ğvant) Ali evin içine koştu. Baltayı kaptı. Mehmet’in ardından koştu. → nacaği, nacaki; arguni; burç’uli


najinen (ÇM) AD har.f. I. Bir şeye [dat.] dayanıyor. Mca cek’vatumt’aşa arape var-guk’vati-i, arti mcalepe najinen. (ÇM-Ğvant) Ağaç keserken dallarını budamazsan diğer ağaçlara dayanır. → nacinen[2]-II, nacins; [bir şeye vuruyor, çarpıyor ya da dayanıyor] nuntxams

II. Birinin [dat.] yanına yatıyor. Bere dvajinaşa najinen. (ÇM-Ğvant) Çocuk uyuyuncaya kadar yanına yatıyor.


najlip’en (AH) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] bir kısmı eziliyor. Xasanik, Kemalis xe najlip’uşi na-yuxtu p’up’u3’i lemşite yumç’k’ams. (AH-Borğola) Hasan, Kemal’in eli ezildiğinde çıkan kabarcığı iğne ile deşiyor.


najunden (ÇM) AD har.f. [emp.şm.1.tek.ö.3.dat.tü. mevajunder] Öpüyor. Tomalepe evuzdi do ofrinditi komevajundi. (ÇM-Ğvant) Saçlarını açıp alnını öptüm. → gvağaramsII; nanjulen, nancuden, nancuday, nacundams/ nacundaps; gaxvels, gaxvelams; naxvelams/ naxvelaps. → gvaxelams/ gvaxelay


nak/ nay (PZ) z. 1. soru z. Nerede. Nereye. Kormeşi doyanures opşa dunç’u gulun. Hanişi ogvace nak on p’iya ? (PZ-Cigetore) Tavuk kümesinde çok karınca geziyor. Bunların yuvası nerede acaba ? Ham k’oçi nak ninçark’en ? (PZ-Cigetore) Bu adam nereye sıkışıyor ? BerekObiraşa-şk’imi nak ondeyi bgarineri ma mik’txu do ma-ti var-mişk’un. Cevozurini. (PZ-Cigetore) ÇocukOyuncağım nerdediye ağlayarak bana sordu da bende bilmiyorum. Üzgünüm. Ar vorsi xami komiğut’u. Nay gomindunu, var-mişk’un. (PZ-Cigetore) Güzel bışağım vardı. Nerede kaybettiğimi (= kelimesi kelimesine : nerede bana kaybolduğunu) bilmiyorum. Ali-OsmanikGoişi Cuma nak on ?” deyi ik’itxams. (PZ-Cigetore) Ali OsmanGoişi kardeş nerdedir ?” diye soruyor. 2. bsz z. [taviz cümlemsilerinde] Nerede (olsa). Nereye (giderse). → so


nakçanden (PZ ~ ÇM) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] bir kısmı beyazlanıyor ya da soluyor. Tomalepe memakçandu. (PZ-Çigetore) Saçlarımın bir kısmı beyazlandı. → nakçanen, naxçanen


nakçanen (AŞ ~ AH) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] bir kısmı (ön tarafında) beyazlanıyor ya da soluyor. Tomalepe memakçanu. (AŞ-Ok’ordule)(AH-Borğola) Saçlarımın bir kısmı beyazlandı. → nakçanden, naxçanen


nakelendo (PZ) z. Nereden. Opşa nç’ineri ore. Nakelendo mulur ? (PZ-Cigetore) Çok yorgunsun. Nereden geliyorsun ? Gza megik’vates do si oxorişa nakelendo golulur ? (PZ-Cigetore) Yolunu kestiler de sen eve nerden geçiyorsun ? → sole[1] + [2]-I, solendo, solen


nakonuri (PZ) s. ve i. Nereli. Ham şk’uni Xasani nakonuri on, gişk’uran-i ? (PZ-Cigetore) Şu bizim Hasan nerelidir, biliyor musunuz ? → sonuri


nakos-t’i (PZ) bsz z. [taviz cümlemsilerinde] Nerede (olsa olsun). Hik’u mç’ima mç’imu ç’i livadi dolobu. Nakos-t’i cobazgare cobazgi, iri k’ale dvaşk’ven (= dixven). (PZ-Cigetore) O kadar yağmur yaüdı ki tarla yumuşadı. Nereye basarsan bas, her taraf batıyor (= gömülüyor). → nakos-t’i-na; so-ti, so-ti-na


nakos-t’i-na (PZ) bsz z. [taviz cümlemsilerinde] Nerede (olsa olsun). Nakos-t’i-na ort’are ort’i, p’anda sk’ani şk’ala vot’are. (PZ-Cigetore) Nerede olursan ol, daima senin ile olacağım. → nakos-t’i; so-ti, so-ti-na


nakşa (PZ) z. Nereye kadar. Ham gza nakşa ulun ? (PZ-Cigetore) Bu yol nereye kadar gidiyor ? → sokşa, soşa


nakten[1] (AH ~ HP)(AK) AD har.f. Renk, kan vs [aps.] bulaşıyor. Uça dolokunu k’ala kçe dolokunupe naxvana kçepez uça konakten. (AH-Lome) Siyah giyeceklerle birlikte beyaz giyecekleri yıkarsan beyazlara siyah bulaşır. Ğampeyi dolokunepe majurani dolokunepe k’ala mot-naxum. Boya konakten. (HP-P’eronit) Boyanmış giysileri öbür giysiler ile birlikte yıkama. Boyası bulaşır. Xçe dolokunu uça k’ala var-naxva. Arti majvaras nakten. (AK-Döngelli) Beyaz elbiseyi siyah ile yıkama. Birinin rengi öbürüne karışır. → akten[1]; ankten; meyakten


nakten[2] (AK) AD har.f. [emp. ma mi(v)akter, si nakter, iya nakten vs] Bir şeye [dat.] dalıyor. Bir şey ile [dat.] oyalanıyor. Bir şey ile [dat.] vakit geçiriyor. Oğarğalus miaktişi gyari xogemikirun. (AK-Döngelli) Konuşmaya (ben) dalınca yemeğim soğuyor. Beres dadalepe mepçi do nakten. (AK-Döngelli) Çocuğa oyuncakları verdim de oyalanıyor.


nak’ap’ams (PZ)(FN ~ AH) ED har.f. Kedi, köpek, atmaca vs [erg.] saldırıyor ya da dişliyor. Hem coğorik k’oçiz nak’ap’ams. Ti-skani içvi. (FN-Ç’anapet) O köpek insanı ısırır. Dikkat et. Xasaniz coğorik nak’ap’amt’uşa coğoriz biga p’iciz gunt’u. (FN-Ç’anapet) Köpek Hasan’a saldırırken köpeğin ağzına bastonu daldırdı. Mamut’işi coğori dido mt’k’ori ren. Mteliz nak’ap’ams (veya nak’ap’en). (FN-Sumla) Mahmut’un köpeği çok yabanidir. Herkese saldırıyor. Coğori-çkimik mky’apu z*iraşi a şvacis nak’ap’ams. (AH-Borğola) Köpeğim çakal görünce bir hamlede atılıyor. Atmacaz xor3’i no3’iramt’uşi, konak’ap’u do xor3’i go3’uğu. (AH-Borğola) Atmacaya et gösterdiğinde saldırıp eti elinden zorla aldı. Coğori-çkimik ont’ules na-z*iru 3’i3’ilas cinikişen nak’ap’u do doxro3kinu. (AH-Borğola) Köpeğim tarlada gördüğü yılanı ensesinden kaptı da öldürdü. → nok’ap’ams[1]; nak’ap’en, nank’ap’en, nank’ap’ams/ nank’apaps; nat’alen


nak’ap’en/ nak’k’ap’en (AŞ), nak’ap’en (FN-Sumla) AD har.f. (Kedi, köpek, atmaca vs) saldırıyor ya da dişliyor. Laç’i İsmaili konak’k’ap’u. (AŞ-Ok’ordule) Köpek İsmaili ısırdı. Him laç’i k’oçi nak’ap’en. İk’atali. (AŞ-Ok’ordule) O köpek insanı ısırır. Dikkat et. Mamut’işi coğori dido mt’k’ori ren. Mteliz nak’ap’en (veya nak’ap’ams). (FN-Sumla) Mahmut’un köpeği çok yabanidir. Herkese saldırıyor. → nok’ap’ams[1]; nak’ap’ams, nank’ap’en, nank’ap’ams/ nank’apaps; nat’alen


nak’arben (AH) AD har.f. Yok oluyor. Batıyor. Beter oluyor. [Sırf bedduada kullanılır.] E na megak’arbasen ! (AH-Lome) bed. Batasın, inşallah ! Ma var-memiucana megak’arbas. (AH-Borğola) bed. Beni dinlemezsen belâ okuyorum.


nak’isi (ÇM) s. Cimri. Ali birden nak’isi on. (ÇM-Ğvant) Ali çok cimridir. → 3’im3’imi; xinç’ç’i; xesisi; t’at’i-mç’veri; k’it’ip’irozi; dey. [çok cimridir] rak’anişi mskveris-ti nunç’vals; m3’k’iriz xardali gamimers


nak’limen (HP) AD har.f. Hastalık [aps.] birine [dat.] bulaşıyor. Z*abuni beres mot-naxvel. Z*abuneba komegak’limen. (HP-P’eronit) Hasta çocuğu öpme. Hastalık sana bulaşıyor. → ak’nen[2]; [hastalık, renk vs birine bulaşıyor] nak’nen[2]; meyak’nen; mijvakten; uxvakten


nak’nen[1] (PZ ~ AŞ) AD har.f. Biri bir şeye veya birine tutunuyor. Biri bir şeyi veya birini tutuyor. Didi-nana bere zade uxvamay do nak’nen. (AŞ-Ok’ordule) Büyükanne çocuk için çok dua ediyor da onu tutuyor. → ak’nen[1]


nak’nen[2] (FN ~ AH) AD har.f. I. Bir hastalık, renk vs [aps.] belirli birine veya bir şeye [dat.] bulaşıyor. K’ok’i3’a k’oçiz nak’nen. (FN-Sumla) Boğmaca insana bulaşır. Boğmaca bulaşıcı hastalıktır. Elemit’a do k’ok’i3’a steri zabunobape ar bereşen majura berepez dido k’olay nak’nen. (AH-Lome) Kızamık ve boğmaca gibi hastalıklar bir çocuktan diğer çocuklara çok kolay bulaşır. Nezleli k’oçik çindaşi ma a şvaciz nezle memak’nen. (AH-Borğola) Nezleli adam hapşırınca bana hemen nezle bulaşıyor. Leşai xvala coğorepez var-aven. K’oçepes-ti nak’nen. (AH-Borğola) Kuduz sadece köpeklerde olmaz. İnsanlarada bulaşır. → meyak’nen; mijvakten; uxvakten; [hastalık birine bulaşıyor] ak’nen[2]; nak’limen

II. Birinin inkisarı [aps.] birine [dat.] tutuyor. K’rima-çkimi konak’nu. (AH-Lome) Ahım tuttu. → ağoden; ak’nen[2]-III


nak’nen[3] (AH) Dø e.f. Duyarlı oluyor. Xasaniz muntxa u3’vare u3’vi çkar va-nak’nen. (AH-Lome) Hasan’a ne söylersen söyle hiç anlamaz (= algılamaz, hissetmez, umurunda olmaz).


nak’o (FN ~ ÇX) s.-z. Ne kadar. Kaç. → muk’u; nak’u. I. soru s.-z. a. s. Mamut’iz ntxironapez nak’o k’alati ntxiri gamaxtasen k’ayi gyazaden. (FN-Ç’anapet) Mahmut fındıklıklardan kaç sepet fındık çıkacağını iyi tahmin edebiliyor. Saat’i nak’o ren ? (AH-Lome) Saat kaç ? Saat’i nak’o ivu ? (AH-Lome) Saat kaç oldu ? Hem dukkyanik nak’o xe kturu do mitis-ti var-apelu. Anderi do k’aybana. (AH-Lome) O dükkân kaç el değiştirdi ve hiç kimseye yaramadı. Değersiz olup kimse istemez.

b. z. Berepete gzaz gonk’ideri nak’o gopta ? (AH-Lome) Çocuklarla yollara yayılarak ne kadar gezeyim ?

II. hay.s.-z. a. s. A mutxa komşuns. Nak’o ora ren var-gomaşinen. (FN-Ç’enneti) Aklımda bir şey var. Ama kaç zamandır ne olduğunu hatırlayamıyorum. Çku nak’o 3’anaz ar saxaniz do ar tencerez ok’op’ç’k’omit. (AH-Lome) Biz kaç yıl aynı tabak ve aynı tencereden yedik (= aynı tabak ve aynı tencereyi paylaştık). Mtelli m3udişi nak’o k’oçi yonç’ez. (AH-Lome) Hep boşuna ne kadar adam astılar. Zelixaz nak’o fara ren çayiz modvalu gundunun. (AH-Lome) Zelixa’nın kaç keredir çayda ayakkabısı kayboluyor. Nak’o tuta ren p’rasa var-p’ç’k’omi. Limcineyi gyayi p’rasa p’at. (HP-P’eronit) Kaç aydır pırasayı yemedim. Akşam yemeğimiz pırasa yapalım.

b. z. Nak’o mskva ren. (FN ~ ÇX) Ne kadar güzel.

III. [“nak’o ... hek’o ...” deyiminde eşdeğerliği ifade eden sıfat-zarf] Nak’o nena giçkin, hek’o k’oçi re. (AH, atasözü, K.A.) Kaç dil bilirsen o kadar çok insansın.

[B.Ç.’de şöyle yazılıyor (63. sayfası) : “nak’u ~ nak’o = ne kadar (miktar için)” ve “muk’u = ne kadar (zaman için)”. Bu iddia yalandır. PZ’da muk’u ve nak’u, tamamen eşanlamlı olup her ikiside hem miktar için hem zaman için kullanılır. Pazar’ın dışında muk’u kelimesi kullanılmaz ve nak’u ~ nak’o hem miktar için hem zaman için kullanılır. L.G. 4.1.4.2.]


nak’oz/ nak’os (FN ~ ÇX) z. Kaça. Hangi fiyata. Oxoyi nak’oz eç’opi-dort’un ? (AH-Lome) Evi kaça almıştın ? → muk’us; nak’us; nak’uşa, nak’k’uşa


nak’u/ nak’k’u (PZ ~ AŞ) s.-z. ve i. Ne kadar. Kaç. → muk’u (PZ’ın bir kısmı); nak’o.

I. soru s.-z. “Ne kadar ?” a. s. Nak’u k’umaşi na-diç’is terzik şk’u mi3’vanen. (PZ-Cigetore) Ne kadar kumaş gerektiğini terzi bize söyleyecek. İngiltere do Alamanişi oşk’endas nak’u ver3’i on ? (PZ-Cigetore) İngiltere ile Almanya arasında kaç kilometre var ? Xasanis İst’ambolişa nak’u fara ulvapun, gişk’uran-i ? (PZ-Cigetore) Hasan’ın İstanbul’a kaç kez gitmişliği var, biliyor musunuz ? Ayşe ç’umanişi muç’o moiselasenOra nak’u on ?” deyi miç’itxay. (ÇM-Ğvant) Ayşe sabah kalkar kalkmaz Saat kaç ?” diye soruyor. Ayşe şuri memç’vetineri uğun. P’ri dolumcasenOra nak’u iyu ?” deyi iç’itxay. (ÇM-Ğvant) Ayşe tez canlı. Akşam olmadanSaat kaç oldu ?” diye soruyor. Saet’i nak’u n ? (AŞ-Ok’ordule) Saat kaç ? Saet’i nak’u iyu. (AŞ-Ok’ordule) Saat kaç oldu ?

b. z. Him nak’k’u mentxozuy, si nak’k’u mentxozum, mazirassen. (AŞ-Ortaalan) O ne kadar büküyor, sen ne kadar büküyorsun, göreceğim.

II. hay. s.-z. “Ne kadar !” a. s. Ham mişi senduği on ? Nak’u ntxiri cebğun ! (PZ-Cigetore) Bu sandık kimindir ? Ne kadar fındık konulmuş (= içine dökülmüş haldedir) ! b. z. Purki goin3’en. Nak’u msk’va gont’ams ! (PZ-Cigetore) Çiçek açıyor. Ne güzel kokuyor ! Oşk’urişi parvi nak’u-ti xombu ! (PZ-Cigetore) Elma ağacının yaprağı ne kadar da kurudu ! Nak’u p’eci k’ork’ot’i ! (AŞ-Ok’ordule) Ne kadar sıkı muhallebi ! Nak’u m3’utxe cari ! (AŞ-Ok’ordule) Ne kadar tuzlu ekmek !

III. bsz s.-z. “Ne kadar varsa” ve “Ne kadar zamandır” vs. a. s. Nak’u ndğa on ç’i sk’anda xaberi var-emaç’opu. Muti gağodu-i ? Ordo xaberi komomçana xaz*i mayasen. (PZ-Cigetore) Kaç gündür senden haber alamadım. Bir şey mi oldu sana ? Tez haber verirsen memnun olacağım. Alis xe-ceri nuk’us mevoft’ili do nak’u ndğa on ç’i xepe ma3’unen. (PZ-Cigetore) Ali’ye elimin tersiyle çenesine öyle çarptım ki kaç gündür ki elim ağırıyor. Nak’u ora n ç’ibrepe m3’ika mank’ay. Va-ma3’unert’u. Xolo-ti dişçişa mendaft’i. Jijilepe 3’una miğurt’u. Cevoktinapam. (ÇM-Ğvant) Ne kadar zamandır dişlerim hafifçe oynuyor. Ağrısı yoktu. Yine de dişçiye gittim. Dişetimde hastalık varmış. Tedavi ettiriyorum. Nak’k’u 3’ana on iri ndğa sabaxtan lumcişa biçalişamt. Ar defa tatilişa gamaft’aten. Cunaxxi var-on. (AŞ-Ortaalan) Kaç senedir sabahtan akşama kadar çalışıyoruz. Bir kere tatile çıkacağız. Günah olmaz.Him nak’k’u dişk’a moyudvina-ti hik’k’u moyomidvi. (AŞ-Ortaalan) Ona ne kadar odun yükledinse o kadar banada yükle. Dere meyoft’işa nak’k’u pissi şeyi on bit’t’umi elemaç’abu. (AŞ-Ortaalan) Dereyi geçinceye kadar ne kadar pis şey varsa hepsi bana (= yan tarafıma) yapıştı. b. z. Nonç’epi nak’u vrosi ort’asen, hik’u vrosi 3’endeç’i işven. (ÇM-Ğvant) İplik ne kadar iyi olur ise, o kadar iyi çorap örülür. P’eyat’t’i mt’ape nak’k’u ep’3’ik’o-ti ek’emosk’udun. (AŞ-Ortaalan) Kötü otları ne kadar söksem de (yine de) arkamda kalıyor.

[B.Ç.’de şöyle yazılıyor (63. sayfası) : “nak’u ~ nak’o = ne kadar (miktar için)” ve “muk’u = ne kadar (zaman için)”. Bu iddia yalandır. PZ’da muk’u ve nak’u, tamamen eşanlamlı olup her ikiside hem miktar için hem zaman için kullanılır. Pazar’ın dışında muk’u kelimesi kullanılmaz ve nak’u ~ nak’o hem miktar için hem zaman için kullanılır. L.G. 4.1.4.2.]


nak’us (PZ) z. Kaça. Ne kadara. Nak’us gamaçams ? (PZ) Kaça satıyor ? → muk’us; nak’uşa, nak’oz


nak’uşa/ nak’k’uşa (ÇM ~ AŞ) z. Kaça. Ne kadara. Puci nak’uşa gamapçare ? Ar cuzadi. (AŞ-Ok’ordule) İneği ne kadara satacağım. Bedelini belirle (öngör). Oxori nak’k’uşa meçare meçi gammoçamapare. (AŞ-Ortaalan) Evi kaça verirsen ver sattıracaksın. → muk’us; nak’us, nak’oz


nak’u-ti-na (PZ), nak’u-ti/ nak’k’u-ti (PZ ~ AŞ) bsz s.-z. [taviz cümlemsilerinde] Ne kadar olsa olsun. I. s. Sozluği nak’u-ti çelime ort’asen ort’ay, çelimepeşa daha-ti muhimi n na-oxi3’onasen st’eri onç’aru. (AŞ-Ok’ordule) Sözlükte ne kadar kelime olsa olsun, kelimelerden daha mühim olan anlaşılır gibi yazmaktır. Nak’k’u-ti yardumi oğodasen hik’k’u sevap’p’i ayen. (AŞ-Ortaalan) Ne kadar yardım edecekse o kadar sevap kazanır.

II. z. a. [nak’u-ti-na/ nak’u-ti + fiil] Xasani nak’u-ti nik’açasna nik’aças, xolo-ti nobazgams. (PZ-Cigetore) Hasan ne kadar sıkışırsa sıkışsın, yine de direniyor. Xasanik oxorişi ek’na nak’u-ti-na ek’azdu, xolo-ti mk’ule dosk’udu. (PZ-Cigetore) Hasan evinin kapısını ne kadar kaldırdıysa yine de kısa kaldı. Omerişi puci nak’u-ti-na osk’uledinare hik’u mjalva munz*inams. (PZ-Cigetore) Omer’in ineğini ne kadar beslersen o kadar da sütü arttıyor. Alişi bere opşa xavi on. Nak’u-ti-na imordasen hik’u-ti islop’en. (PZ-Cigetore) Ali’nin çocuğu çok yaramazdır. Ne kadar da büyürse o kadar da uysallaşıyor. Xasanis nak’u-ti-na meçare meçi, var-dvabağen. (PZ-Cigetore) Hasan’a ne kadar verirsen ver, yetinemiyor. Kçe urzeni xazi gayenna nak’u-ti gorum, eç’opi. (ÇM-Ğvant) Beyaz üzüm seversen istediğin kadar al. Ali nak’u-ti ik’atalasen ik’atalay, xolo-ti porça at’anciyaren. (ÇM-Ğvant) Ali ne kadar dikkat ederse etsin yine de gömleği (istemeyerek) kirletiyor. Cumalepe-sk’ani ninç’inarena oşk’urepe nak’u-ti gorum megincğonare. (AŞ-Ortaalan) Elmayı senin kardeşlerinle paylaşacaksan ne kadar istersen göndereceğim. Nak’k’u-ti meyok’ore3xare-moyok’ore3xare xolo mutu var-iyen. (AŞ-Ortaalan) Ne kadar tekrar tekrar, önden ileriye, ileriden geriye, hangi yönden sayarsan say, gene bir şey olmaz. Bauli nak’k’u-ti porça int’ren kocedvi. (AŞ-Ortaalan) Bavula ne kadar gömlek sığarsa koy.

b. [nak’u-ti + sıfat + -na] Ma k’uçxe 3’ulu miğun. Post’ali nak’u-ti 3’ulu-na ot’asen ot’as k’uçxe-şk’imi int’ren. (PZ-Cigetore) Benm küçük ayağım var. Ayakkabı ne kadar küçük olsa olsun ayağım sığıyor.


nak’vaten AD har.f. (*) Birine ait [dat.] bir şey [aps.] kesiliyor. Xasanis k’iti nak’vatasi xepepe-muşi din3xiyari iyen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın parmağı kesilince elleri kanlanıyor (= kanlı oluyor). Doğanik burç’ulite dişk’a 3xont’umt’uşa k’uçxe nak’vatu. (PZ-Cigetore) Doğan koplu ile odun yontarken ayağı kesildi. Alişi bere k’iti nak’vatu. P’ut’uri diyu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin oğlunun parmağı kesildi. Parmaksız oldu. Xe megak’vatasi din3xiryari xete goxt’are. (AŞ-Ok’ordule) Elin kesilince kanlı elle gezeceksin. Xasaniz xe nak’vatu do oxorca-muşik uşvelams. (FN-Sumla) Hasan’ın eli kesildi de karısı onu tedavi ediyor. K’uçxe dido p’at’i memak’vatu. Mutute di3xiri var-dodgitun. (AH-Lome) Ayağım çok kötü kesildi. Bir türlü kan durmuyor. Xe na-memak’vatu, aha, hak gemoxen. (AH-Lome) Elimin kesildiği iz, bak, burada duruyor. Aliz xe nak’vatu. Xez ar mutu nantxaşi elankanen. (AH-Lome) Ali’nin eli kesildi. Eline bir şey değince yarası acı veriyor. Berek ar fara xe na-nak’vatu şeni şkurnaten xamiz çkar xe var-mentxims. (AH-Borğola) Çocuk bir defa eli kesildiği için korkudan bıçağa hiç dokunmuyor. [(*) Bu fiil çoğu zaman nik’vatams/ nik’vatay/ nik’vatams fiilinin yeterlik kipi olarak da değerlendirilebilir.]

[dey. şuri nak’vaten : Birinin [dat.] nefesi kesiliyor.] Berek xe golonvalu do xoxonç’az gemçuşi şuri memak’vatu. (AH-Borğola) Çocuk el sallayıp da gırtlak çıkıntıma vurunca nefesim kesildi.


nali i. Nal. [< Arp.] N3xeni nali ceçamu şeni a miti dvok’açapar. (ÇM-Ğvant) Atı nallamak için birine tutturman gerek (= tutturacaksın). 


nalini i. Nalın. [< Arp.] Takunya. [< Yun.] Nalini, şk’ep’alite iyazen. (ÇM-Ğvant) Nalın, nalıncı keseri ile yontulur. → takuna; lalini

[dey. Nalini sk’ep’ali st’eri azum. (ÇM) Hep kendi çıkarına konuşuyorsun.]


nam[1] (PZ ~ AŞ) soru zm. [çoğ. nani[3]/ namepe (PZ), namupe (ÇM), namupe/ naminepe (AŞ)] [erg. namuk/ namuko (PZ) ; dat.-lok. namus/ namuso (PZ) ; erg.-dat. namu (ÇM), nam (AŞ); pos. namu; gen. namuşi; dir.-abl. namuşe (PZ-Apso), namuşa (PZ-Cigetore ~ AŞ); ens. namute] Hangisi. Ar resimi-ti ma komegincğona. Şk’imi ocaği on. Ma nam vore ? Yat’i miçinare-i ? (PZ-Cigetore) Bir resim de ben sana göndereyim. Benim ailemdir. Ben hangisiyim ? Bakalım, beni tanıyacak mısın ? Ayşes golayonu do onç’aru var-uşk’un. Cenç’areri nam nam on var-içinams şeni ant’alen. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin okuma-yazması yok. Paranın hangisi hangisi olduğunu tanımadığı için karıştırıyor. Nam gorum ? (ÇM ~ AŞ) Hangisini istiyorsun ? Nam ik’vanden ? (AŞ-Ok’ordule) Hangisini istiyorsun ? Namupe gorum ? (ÇM-Ğvant) Hangilerini istiyorsun ? Naminepe gorum ? (AŞ-Ok’ordule) Hangilerini istiyorsun ? → nam-muşi; naya, namu, nayanari, namunari


nam[2] (PZ ~ ÇX) s. Hangi. I. soru s. Hangi. Nam çoyis xer ? (PZ-Cigetore) Hangi köyde oturuyorsun ? İstanbolişa nam kyoprişe golaft’aten ? (AŞ-Ortaalan) İstanbul’a hangi köprüden geçeceğiz ? Nam xayvanepek imç’umanan edo nanterek var-imç’umanan ? - Pucik, keçik edo k’oyinik imç’umanan. N3xenik, mtutik, coğoyik edo k’at’uk var-imç’umanan. (FN-Ç’anapet) Hangi hayvanlar geviş getiriyor ve hangiler geviş getirmiyor ? - İnek, keçi ve koyun geviş getiriyor. At, ayı, köpek ve kedi geviş getirmiyor. Nam xayvanepek imç’amurams ? - Puci, k’oyini do keçik imç’amurams. (FN-Sumla) Hangi hayvanlar geviş getiriyor ? - İnek, koyun ve keçi geviş getiriyor. Nam oxorcas çkimi steri dulya axenen ? (AH-Lome) Hangi kadın benim gibi iş yapabilir ? Uk’rayna nam k’it’aşi memleketi ren ? (AH-Lome) Ukrayna hangi kıta ülkesidir ?

II. (ÇM ~ ÇX) bsz zm. [taviz cümlemsilerinde] Hangi ....se. Nam k’ale manç’ayna hey doborgare. (AŞ-Ok’ordule) (Tarlanın) hangi tarafı bana düşerse onu ekeceğim. Nam tarla manç’assen him pxaşk’are. (AŞ-Ortaalan) Hangi tarla bana düşerse onu ekeceğim. Si nam bozomota noğirare him ep’ç’opare. (AŞ-Ortaalan) Sen hangi kızı işaret edersen onu alacağım. Nam livadi ma manç’asen, heya nani pxaçxare. (FN-Ç’anapet) Hangi bahçe bana düşerse onu ekeceğim. Nam ona manç’asen, heya pxaçkare. (FN-Sumla) Hangi ona bana düşerse onu ekeceğim. Nam ont’ule ma manç’asen, heya pxaçkare. (AH-Lome) Hangi tarla bana düşerse onu ekeceğim. Nam x’ona man momxvadas iya pxaçkaun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hangi x’ona bana düşerse onu ekeceğim. → nam ...-na (PZ)


nam ...-na (PZ) bsz s. [taviz cümlemsilerinde] Hangi (şey olursa olsun). Nam livadi-na manç’asen him pxaşk’are. (PZ-Cigetore) Hangi bahçe bana düşerse onu ekeceğim. Nam bozomota-na gorare si mekçare. (PZ-Cigetore) Hangi kızı istersen sana vereceğim. → nam[2] II


nambinen (PZ ~ ÇM) AD/A.Dir.har.f. I. AD har.f. 1. Ateş [aps.] bir şeye [dat.] bağlanıyor ya da ekleniyor. Gamamendra jur svas daçxuri vogzi. Ç’veri ç’veri ulun do nambinen. (PZ-Cigetore) Uzakça iki yerde ateş yaktım. Yana yana gidip ekleniyor. Daçxuri-paluri otva nambinen. (ÇM-Ğvant) Ateşin yalımı çatıya kadar yükseliyor. 2. Su [aps.] bir şeye [dat.] bağlanıyor ya da ekleniyor. Hay na-celulun 3’ari tudeni ruba nambinen. (ÇM-Ğvant) Burdan inen su aşağıdaki dereye bağlanıyor. Andğa na-mtu mturi otva nambinen. (ÇM-Ğvant) Bugün yağan kar çatıya yaklaşıyor (ya da : çatıya bağlanıyor). 3. Biri [aps.] birine [dat.] bağlanıyor. Alişi berepe miti aziranen nambineran. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çocukları, kimi görürlerse bağlanıyorlar. K’ata na-gundunasen şuroni mitişi k’ata nagasen nambinen. (ÇM-Ğvant) Sürüsünü kaybeden keçi kimin sürüsüne rastlarsa bağlanır (= sürüden biri olur).

II. (ÇM) Biri [aps.] İnternet’e [dir.] bağlanıyor. İnternet’işa konambinen. Dotanaşa var-k’o3’ulun. (ÇM-Ğvant) İnternet’e bağlanıyor. Sabaha kadar çekilmiyor (= bağlı kalıyor). [nok’oray/ nok’orams altında] nik’oren


namazi (PZ ~ AŞ)(AH ~ HP ÇX)(AK) i. Namaz. [< Far.] Namazi-şk’imi p’are. Ar ap’t’ezi kep’ç’opa. (PZ-Cigetore) Namazımı kılacağım. Bir aptes alayım. Ap’t’ezi var-eç’opaşa namazi var-ixeninen. (PZ-Cigetore) Aptesi almadan namaz kılınmaz. Alik namazi oxenute sevap’i klimums. (PZ-Cigetore) Ali namaz kılarak sevap kazanıyor. Xirist’iyanepe namazi var-ikuman. (ÇM-Ğvant) Hıristiyanlar namaz kılmazlar. Namazi dop’p’i. (AŞ-Ok’ordule) Namazı kıldım. Suryanepe-ti şk’uni st’eri namazi ikuman-i ? (AŞ-Ortaalan) Süryaniler de bizim gibi namaz kılıyorlar mı ? Namaziş ora mulun. Abdezi eç’opinoni bore. (AH-Lome) Namaz vakti geliyor. Abdest almalıyım. Xasanik ondğeneri namazişi abdezi eç’opums. (AH-Borğola) Hasan öğlen namazının abdestini alıyor. Doğani daha bere ren. Ama namazi ikips. (AK-Döngelli) Doğan daha çocuktur. Ama namaz kılıyor. Di3xironi porçaten namazi var-ixvenen. (AK-Döngelli) Kanlı gömlek ile namaz kılınmaz. → nemazi


namçvalen (FN ~ AH-Lome) AD har.f. Sıvı [aps.] bir şeye [dat.] dalga halinde çarpıyor ya da vuruyor. Nurdoğani mzuğa k’ala kelinciyu do kitabi ik’itxams. Ar k’ele-ti mzuğa-3’k’ari k’uçxes namçvalen. (FN-Ç’anapet) Nurdoğan deniz kıyısına uzanıp kitap okuyor. Bir taraftan da deniz suyu ayaklarına çarpıyor. Ağani na-ixenu gzas furt’una ivaşi mzuğa namçvalen do asfalti ok’ixven. (AH-Lome) Yeni yapılan yola fırtına olunca denizin dalgası vuruyor ve asfalt bozuluyor. → noçxams[2]/ noçxay[2]; nançvalen; nançxvaren


namç’itanen AD har.f. Birinin veya bir şeyin [dat.] bir kısmı [aps.] kırmızılaşıyor ya da kızıllaşıyor. Xasanis yelani peği var-axap’arinen. Hamani ucepe namç’itanen. (PZ-Cigetore) Hasan pek yalan konuşamıyor. Hemen kulakları kızarıyor (= kırmızılaşıyor). Bere mundi var-nunkturasi t’ut’ulepe namç’itanen. (ÇM-Ğvant) Çocuğun altını değiştirmez isen kıç baldırları kızarır. Ali m3udi isinapasi xarayi namç’itanen. (AŞ-Ok’ordule) Ali yalan konuşunca yanağının bir kısmı kırmızılaşmaya (= kızarmaya) başlıyor. Ğeci-ombri mcora ceçasi namç’itanen. (AŞ-Ortaalan) Çakal eriği güneş vurunca kısmen kızarıyor (= kızıllaşıyor). Bozo-çkimiz lazut’işi msva na-nasvasen k’ala namç’itanen. (FN-Ç’anapet) Kızıma mısır yapraği sürüldüğü yer kırmızlaşıyor. Oxorcak çkar mjora var-z*iru-doren. Mjora na-geçasen yeyi namç’itanen. (AH-Lome) Kadın hiç güneş yüzü görmemiş. Güneş vuran yeri kızıllaşıyor. Dido şarap’i na-şums k’oçis ipti çxindi namç’itanen. (AH-Borğola) Çok şarap içen adamın önce burnu kızarır.


namç’veten (FN) AD har.f. Bir şeyin [dat.] üzerine sıvı [aps.] çarpıp sıçrıyor. Mç’imaşi 3’k’ari oxoyiş ogine na-elobğun ntxiriz namç’veten. (FN-Ç’anapet) Yağmur suyu evin önündeki fındık yığınına sıçrıyor.


namgars (HP) ED har.f. Birini hedef alıp ağlıyor. Berek nana-muşis namgars. (HP) Çocuk annesini hedef alıp ağlıyor. → abgars; nabgay/ nabgars; + imgars


namgvapams (PZ) ED har.f. Biri [erg.] birine [dat.] benzemek için kendini değiştiriyor. Biri [erg.] kendini değiştirerek birine [dat.] benzemeye çalışıyor. Kendini değiştirerek birine [dat.] benzemeye çalışıyr. AyşekKomolis mevamgvaparedeyi pimbili niçanams. (PZ-Cigetore) AyşeErkeğe benzeyeceğimdiye sakal takınıyor. → nimgvapinay; nangvapay; nagnapen; nungapinapsII; + numgurs/ numgus


nam-muşi (PZ) zm. [çoğ. nani-muşi] Hangisi. Nam-muşi gorum ? (PZ-Cigetore) Hangisini istiyorsun ? Nani-muşi gorum ? (PZ-Cigetore) Hangilerini istiyorsun ? → nam[1]; naya, namu, nayanari, namunari


namp’onen (PZ ~ AŞ) AD har.f. Yaslanıyor. Memet’i txombuşi mcas namp’onu do melenk’aleşa 3adums. Cenci bozomotalepe hekelendo goluluran. (PZ-Cigetore) Mehmet kızılağaca yaslanıp karşı tarafa bakıyor. Genç kızlar oradan geçiyorlar. Alişi araba txombu namp’onen do dvagutinen. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin arabası kızılağaca yaslanıyor da durabiliyor. → nacinen, nanciren; nincirs; meyincirs

part. memp’oneri : Yaslanarak. Yaslanmış. Dayalı. K’oda memp’oneri oşirapay. (AŞ-Ok’ordule) Duvara dayalı aşındırtıyor.


namskvanen (FN ~ ÇX) AD har.f. [part. memskvaneri] Birine [dat.] yakışıyor. Yaraşıyor. Bere-çkimiz mu-tu asen namskvanen. (FN-Ç’anapet) Çocuğuma ne yaparsa yakışıyor. Xasanişi bozos, na-ikomocu k’oçi çkar var-namskvanen. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın kızına, evlendiği adam hiç denk değil. Bozo-çkimik mu-tu dolikunasen namskvanen. (FN-Ç’anapet) Kızım ne giyerse [giydiği şey ona] yakışıyor. Mota-çkimiz mç’ita fork’a dido namskvanen. (FN-Sumla) Torunuma kırmızı elbise çok yakışıyor. Nusa-çkunik kçe dolikunaşi dido namskvanen. (AH-Lome) Gelinimiz beyaz giyince çok yakışıyor. Artikatis dido namskvanenan. Dulya dobuxenat do diçilan. (AH-Borğola) Birbirlerine çok yakışıyorlar. İşlerini yapalım da evlensinler. → eluvelun; namsk’vanen


namsk’vanen (PZ ~ AŞ) AD har.f. Birine [dat.] yakışıyor. Yaraşıyor. Ayşe kçe porça namsk’vanen. (ÇM-Ğvant) Ayşe’ye beyaz gömlek yakışıyor. Şk’unebura va-namsk’vanen. (ÇM-Ğvant) Bizim gelenek görenek (davranış, bizim yaşantımız) (ona) yakışmıyor. # Ofrindişi tudendo / 3’umuleri tolepe / Hik’u-ti megamsk’vanu / Mo-ciğam ofrindepe. (ÇM, halk türküsü) Kaşların altında / Parlayan gözler / O kadar sana yakışıyor / Kaşlarını çatma. Ma va-memamsk’vanu. Si megamsk’vanasen. (AŞ-Ortaalan) Bana yakışmadı. Sana yakışacak. → eluvelun; namskvanen


nam-soyi (PZ-Cigetore) z. Ne şekilde. Xasanik nam-soyi 3’ari cuşk’ums ! (PZ-Cigetore) Hasan suyu ne şekilde yutuyor !


namu (AK) soru zm. Hangisi. Namu ginon ? (AK-Döngelli) Hangisini istiyorsun ? → nam[1], nam-muşi; naya, nayanari, namunari


namunari (AK) soru zm. [çoğ. namunarepe] Hangisi. Namunari ginon ? (AK-Döngelli) Hangisini istiyorsun ? Namunarepe ginon ? (AK-Döngelli) Hangilerini istiyorsun ? → nam[1], nam-muşi; namu, naya, nayanari


namu-ti (ÇM ~ AŞ) bsz zm. [taviz cümlemsilerinde] Hangisi ...se. Namu-ti gorum egaç’opare. (ÇM-Ğvant) Hangisini istiyorsan onu alabilirsin. Namu-ti gorum him eç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Hangisini istiyorsan onu al. → namu-ti-na; naya, naa, naya-ti, naa-ti


namu-ti-na (PZ) bsz zm. [taviz cümlemsilerinde] Hangisi ...se. Namu-ti-na gorum him egaç’open. (PZ-Cigetore) Hangisini istiyorsan onu alabilirsin. → namu-ti; naya, naa, naya-ti, naa-ti


namxven[1] (PZ ~ AŞ) AD har.f. Birinin [dat.] kollarına alınmasını istiyor. Birinin [dat.] koynuna giriyor. Birinin [dat.] koynuna yatıyor. Bere nana-muşi namxven do dijinen. (ÇM-Ğvant) Çocuk annesinin koynuna girip uyuyor. # Ar pirçi xat’iri i / Mo-namxver dida-sk’ani. (ÇM-M3’anu, türkü) Biraz hatır et / Eşinin koynuna girme. Bere nana-muşi namxven do inciy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk annesine yanaşıp uyuyor. ++ nimxums/ nimxuy


namxven[2] (FN ~ AH) AD har.f. Bir yere çömeliyor. Bir yerin, bir şeyin, bir deliğin vs önüne doğru gelip çöküveriyor. Badi var-eşala şkule oktis konamxven. (FN-Sumla) İhtiyar yukarı çıkamayınca yokuşta çömelir, kalır. He didi k’oçikOncğore renya va-zop’onz do pencerez coğori steri namxven do doloxe ixosars. (AH-Lome) O koskoca adamAyıptırdemiyor da köpek gibi pencereye çöküp içeriyi dikizliyor. → mcvamxven; camk’usen; camxven, gyamxven; gyanç’en; gyomk’u3un, gyamk’u3un; damk’u3un, damk’u3en


namzet’i i. Aday. Namzet. [< Fars.] Muxtari şeni tkva namzet’i giyonunan-i ? (AH-Lome) Muhtar için sizin adayınız var mı ?


nana i. [çoğ. nanape] Anne. Nana-şk’imik bereşi om3’elis nomşarams. (PZ-Cigetore) Annem çocuğun beşiğini itiyor. Bere nana-muşi moxt’asi oxelute ejun. (ÇM-Ğvant) Çocuk annesi gelince sevinçten uçuyor. Bere nana-muşi uk’riyay. Oxorza nena var-ikums. İç’ibren. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk annesine bağırıyor. Kadın ses çıkarmıyor. Sabrediyor. Doğani, nana-muşi munde-ti a mutu uç’itxasen evedi evedi gvoç’ondrinay. (AŞ-Ortaalan) Doğan, annesi ne zaman bir şey ona soracak olsa [sorulan konuyu annesine] çabuk çabuk unutturuyor.Berepeşi nanak obiralepe ezdums. (FN-Ç’anapet) Çocukların annesi oyuncakları topluyor. (= Korumaya alıyor.) Va-lumcaşa nanak k’omşişi berepe oxori-nişişa mek’olapams. (FN-Ç’anapet) Akşam olmadan annem komşu çocuklarını evlerine gönderiyor. Nanak gink’ans. (FN-Sumla) Annen seni (beşikte) sallıyor. Nanak gok’an3’urams. (FN-Sumla) Annen seni (salıncakta) sallıyor. Nanak kapça nç’orums. (FN) Anne hamsinin tuzunu alıyor. Oxorcaz xvala mutu var-abeceren. Nana-muşi ar ndğaz var-malaşi ti do t’ani apaşen. (AH-Lome) Kadın tek başına bir şey beceremiyor. Annesi bir gün gelemeyince başı-kıçı karışıyor.

Berek ç’k’omaşi nana-ti iz*ğen. (AH, atasözü, K.A.) Çocuklar yedikçe anneler de doyar. Çiçku-bere var-inciraşi nana-muşik nubirams do oncirams. (AH-Borğola) Bebek uyumayınca annesi türkü söyleyip uyutur. Nanak bere-muşi şeni mjas kuvali duluk’vançxups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Anne çocuğa sütün içine ekmek parçaları doğruyor. Nanak odaşa gyai amumars. (ÇX-Makret) Anne odaya yemek götürüyor. Nana-muşik Fadimeşa na-igiben gyaris 3’k’ari ijobapaps. (AK-Döngelli) Annesi Fadime’ye pişmekte olan yemeğe su ekletiyor.

[dey. nana at’aik’en : Anası ağlıyor (= çok zahmet çekiyor; eziyet çekiyor; bitkin duruma geliyor).] K’ai nana gat’aik’u-i ? (AH-Lome) İyice anan ağladı mı ? (= Çok eziyet çektin mi ?) Nana mat’aik’u. (AH-Borğola) O kadar yoruldum ki anam ağladı (= çok eziyet çektim; bitkin duruma geldim).


nana-nena i. Anadil. Nana-nena-çkuniz var-ebodgitatna 50 (= jureneçi-do-vit) vana-ti 100 (= oşi) 3’ana şkule en3asen. (AH-Borğola) Anadilimizin üzerinde durmazsak 50 ya da 100 sene sonra yok olacak.


nanaşant’işi (FN), nanaşant’işe (AH-Lome), nanaşant’işi (AH-Borğola ~ HP ÇX) i. Üvey anne. Nanaşant’işe p’ot’e k’ai var-di3’onen. (AH-Lome) Üvey anne hiçbir zaman hoş karşılanmaz. Eminez nanaşant’işi-muşik k’at’a oraz mot-gamatxvinet’azya do gyok’itxamt’u. (AH-Borğola) Emine’nin üvey annesi her zamanevlenemesindiye arkasından kötü konuşuyordu. Fatmak nanaşant’işi yanis 3’ipxums. (HP-P’eronit) Fatma üvey annesinin yanında nakış yapıyor. → ogenana


nancğimen (AK) AD har.f. Birinin [dat.] vücudunun bir yeri [aps.] burkuluyor. K’ulanişi k’uçxe ar ç’it’a gyaktaşi nancğimen. (AK-Döngelli) Kızın ayağı birazcık yan dönünce burkuluyor. → nun3xot’un; gamuvelayII; gyaktenI; no3xont’un[1]


nancğonen (AŞ ~ FN) AD.Dir har.f. Birine [dat.] öncülük ederek onu bir yere [dir.] götürüyor. Ali nana-muşi nancğonen. Ulun. (AŞ-Ok’ordule) Ali annesinin önüne geçiyor. Gidiyor. Komemancğoni do curi-ti dulyaşa mendaft’at. (AŞ-Ortaalan) Önüme geç de birlikte işe gidelim. P’ap’uli berepez nancğonu do noğaşa ulun. (FN-Ç’anapet) Dede çocuklara öncülük edip çarşıya gidiyor. → ç’ek’vayonen; ogi-muşis ulun; e3’vancğonen, golancğonen, go3’ancğonen, gu3’ancğonen; + noncğonams/ noncğonay/ noncğonaps ile onun altında nuncğonams/ nuncğonay/ nuncğonaps


nanciren (AŞ) AD har.f. Yaslanıyor. K’oçi hey nanciren do didginen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Adam oraya yaslanır da durulur mu ? Heko nanciren do hay mo moxt’u ? (AŞ Ortaalan) Orda yaslanabiliyor da buraya niye geldi ? → namp’onen; nacinen; nincirs; meyincirs; + nonciray


nancuday (AŞ-Ortaalan) ED har.f. Öpüyor. Tutast’e-ora si megancudare. (AŞ-Ortaalan) Ay ışığı varken seni öpeceğim. → gvağaramsII; nanjulen, najunden, nacundams/ nacundaps; gaxvels, gaxvelams; naxvelams/ naxvelaps


nancuden (AŞ-Ok’ordule) AD har.f. Öpüyor. Megancuder. (AŞ-Ok’ordule) Seni öpüyorum.

gvağaramsII; nanjulen, najunden, nacundams/ nacundaps; gaxvels, gaxvelams; naxvelams/ naxvelaps


nançvalen (AH-Borğola) AD har.f. Sıvı [aps.] bir şeye [dat.] dalga halinde çarpıyor ya da vuruyor. 3’oxle zuğaşi 3’k’ari kvanç’alapunaz nançvalet’u. Ha3’i didi kvalepez nançvalen. (AH-Borğola) Eskiden deniz dalgası çakıllıklara vuruyordu. Şimdi büyük taşlara vuruyor. → noçxams[2]/ noçxay[2]; namçvalen; nançxvaren


nançxvaren (AK) AD har.f. Sıvı [aps.] bir şeye [dat.] dalga halinde çarpıyor ya da vuruyor. Andğa mzoğa dirdu do salağanepe nançxvaren. (AK-Döngelli) Bugün deniz büyüdü de dalgalar çarpışıyor. → noçxams[2]/ noçxay[2]; namçvalen, nançvalen


nanç’arams/ nanç’aray (PZ ~ FN) øDA har.f. (*) Birinin yazgındadır. Alnında yazılıyor. Tiz na-meganç’arasen uk’açxe var-nijilen. (FN-Ç’anapet) Alnına yazılan sonradan silinmez. Dido xizani bere nanç’aru. (FN-Sumla) Çok yaramaz bir çocuk ona yazılmış, isabet etmiş, alın yazısı öyle imiş. Tenoni ndğalepe meganç’aras. (FN-Sumla) Işıklı günler yazgında olsun. [(*) Bu fiilin gösterilmeyen öznesinin inanılan doğaüstü güç olduğu varsayılır.] → naç’arams/ naç’araps; noç’ars

part. menç’are(r)i : Alnında yazılmış. Ham na-mağodupe menç’areyi miğut’u. (FN-Sumla) Bana olanlar, alın yazımda vardı, yazgılı idi. Fadime Xasanişa menç’areyi ren. (FN-Sumla) Fatma Hasan’ın alın yazısıdır, onun eşi olmaya yazgılıdır.


nanç’en[1] AD/A.Dir har.f. [emp.şm.1.tek. mevanç’er/ mebanç’er] Bir şeye [dat.] yanaşıyor. I. AD har.f. 1. Bir şeye [dat.] yanaşıyor. Gale xet’u. Doğanis ini ayu do hus daçxuris nanç’en. (PZ-Cigetore) Dışarıda oturuyordu. Doğan üşüdü de şimdi ateşe yanaşıyor. Na-pxer yerişa Xasani memanç’en do uci dolomizit’ay. (AŞ-Ok’ordule) Oturduğum yere Hasan yanaşıp kulağımın içine söylüyor. Berez gyari amşkoyinayiz nana-muşiz nanç’en. (FN-Ç’anapet) Çocuk açıkınca annesine yanaşıyor. Coğorişi olalu ognayiz bere şkurnate nana-muşiz nanç’en. (FN-Ç’anapet) Köpeğin havlamasını duyunca çocuk korkuyla annesine sığınıyor (= yanaşıyor). Xasaniz dido mot-nanç’ert. Goncoba omç’un. Komeyegak’nanen. (FN-Sumla) Hasan’a fazla yanaşmayın. Onda uyuz var. Size de bulaşabilir. Feluk’a mzuğa-p’icişa nanç’en. (FN-Sumla) Kayık sahile yanaşıyor. K’at’u-çkuni nak’o irdasen k’oçepeşe imt’k’oren. Mitiz var-nanç’en. (AH-Lome) Bizim kedimiz büyüdükçe insanlara yabanileşiyor. Kimseye yanaşmaz. K’at’uK’inçepe mot-emk’utut’anya do tamo tamo nanç’en. (AH-Lome) KediKuşlar ürkmesindiye yavaş yavaş yaklaşıyor. Tolik megik’vatamzna memanç’i. (AH-Lome) Gözün kesiyorsa yaklaş bana. He dişkaşi ok’obğalas mot-nanç’e(r). Gyustun do kegabğenan. (AH-Borğola) O odun yığınına yaklaşma. Kayıp da (senin) üzerine dökülür. Mk’yapu okotumalez nanç’aşi kotumepe edgitun. (AH-Borğola) Çakal kümese yanaşınca tavuklar ayaklanır. Xeşen na-amt’u daduli3’i tamo tamo nanç’u do meç’opu. (AH-Borğola) Elinden kaçırdığı dişi atmacayı yavaş yavaş yaklaşıp yakaladı. Kotumepes tamo nanç’i ! Emk’utunan. (AH-Borğola) Tavuklara yavaş yanaş ! Ürküyorlar. Kemali ğeciz elut’k’obu. Ğeci tamo tamo nanç’u. Kemalik tufeği ğeciz tiz noğiyu do tetiğiz geluncaxuşi tufeği var-t’k’va3’u do ğeci imt’u. (HP-P’eronit) Kemal domuza pusu kurdu. Domuz yavaş yavaş yanaştı. Kemal tüfeğini domuzun kafasına doğrultup tetiği çektiğinde tüfeği patlamadı ve domuz kaçtı. 2. Birinin [dat.] fikrini benimsemeye başlıyor. Nena-çkimi var-mo3’ont’u. Tamo tamo komemanç’en. (FN-Sumla) Söylediğimi benimsemiyordu. Yavaş yavaş benim sözüme geliyor. → naxolen; + ninç’en[2]; nonç’ams/ nonç’ay/ nonç’aps

II. (AŞ-Ortaalan) A.Dir har.f. (*) Bir şeye [dir.] yanaşıyor. Şk’imde k’ale konanç’i. (AŞ-Ortaalan) Bana doğru yanaş. Şk’imda nanç’i. (AŞ-Ortaalan) Bana yanaş. [(*) Ardeşen diyalektlerinde datif göstergesi kaybolduğundan dolayı datif durum işlevinin bir kısmı direktif duruma üstlenmiş diye varsayılabilir.]


nanç’en[2] (PZ) AD har.f. Bir şey [aps.] birine [dat.] düşüyor. Bir şeyde [aps.] birinin [dat.] payı var. Alis na-uğun cenç’areri Kemalis-ti nanç’en. (PZ-Cigetore) Ali’de olan para Kemal’e de düşüyor (= parada Kemal’in de payı var). → anç’en; nunç’un


nanç’en[3] (AH-Lome) ADL har.f. Biri [aps.] bir şeyde [lok.] biri ile [dat.] ortak oluyor. Baba-skani han3’o k’urbaniz miz nanç’en ? (AH-Lome) Baban bu yıl kurbanda kiminle ortak oluyor ? + nunç’un


nanç’inen → nunç’un


nanç’işinen/ nanç’uşinen → menç’işun/ menç’uşun


nandaren[1] (PZ ~ AŞ) Dø e.f. I. (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) Darlanıyor. Ali nandarasi p’anda şk’imi-oxoris moik’açen. (PZ-Cigetore) Ali darlandığı zaman her zaman benim evime sığınıyor. Ali cenç’areri mevo3xasi xazi ayen. Vak’vandasi nandaren. (ÇM-Ğvant) Ali parayı borç verdiğimde hoşuna gidiyor. Geri vermesini istediğimde darlanıyor. Ti-cile eşk’it’aşa megandarasen. (AŞ-Ok’ordule) Yukarı çıkarken darlanacaksın.

II. (AŞ-Ortaalan) Sıkışıyor. Korkuyor. Çekiniyor. Xasani, ma cemçu şuk’k’ule Osmani moxt’ussi nandaru. (AŞ-Ortaalan) Hasan, beni dövdükten sonra Osman gelince korktu (= çekindi, kendine güvenemedi).


nandaren[2] (AŞ-Ortaalan) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] daralıyor. Osmani guri damari nandaru. (AŞ-Ortaalan) Osman’ın kalp damarı darlaştı.


nandaren[3] (AH) Dø e.f. Zorlanıyor. Dara düşüyor. Darda kalıyor. Memandaru. (AH-Lome) Zorlandım. Dara düştüm. Darda kaldım. → gandaren


nandidi (AŞ-Ok’ordule, Dutxe)(*)(FN-Ç’anapet)(*)(AH)(AK) i. Nine. Büyükanne. Doğanişi nandidi buğdayi p’rasa elurgu. (AŞ-Ok’ordule) Doğan’ın büyükannesi buğday yanına pırasa dikti. Ağani na-dirinu bozomota-şk’imi nandidişi yoxo kocebodvi. (AŞ-Dutxe) Yeni doğan kızıma ninemin adını verdim. Nandidik çayiz kovali dolun3’ams do imxoz. (FN-Ç’anapet) Ninem buğday ekmeğini çaya bandırarak yiyor. Nandidi berepez golancğonen edo ntxironaşa ulun. (FN-Ç’anapet) Büyükanne çocukların önüne geçip fındıklığa gidiyor. Ağne na-dibadaneren motalepez ncoxo nandidik gyodumers. (FN-Ç’anapet) Yeni dogan torunların ismini büyükanne veriyor. Nandidi do p’ap’ulik orvo bere ordez-doren. (AH-Lome) Ninem ve dedem sekiz çocuğu büyütmüşler. Nandidi-çkimik çkimi şeni xeş-tati şvasen. (AH-Borğola) Ninem benim için eldiven örecek. Berek p’at’i mutu vaşi nandidi-muşik gumskvanams. (AH-Borğola) Çocuk kötü bir şey yapınca ninesi onun hatasını örtüyor. Nandidik ont’ules na-obğun k3aperi uşkurepe, k’et’i gyo3onams do k’orobums. (AH-Borğola) Ninem tarlada dökülmüş olan çürük elmaları, çubuk sokarak topluyor. Nandidi-çkimi gyarişa 3’k’ari ijubaps. (AK-Döngelli) Ninem yemeğe su ekliyor. Nandidi-çkimi sanduğişen vit’o-xut 3’aneri fork’a muşimers. (AK-Döngelli) Ninem sanduktan on beş yıllık elbiseyi çıkarıyor. Nandidi-çkimi m3ika z*abuni t’u. Ama andğalepes şuri muşimers do ç’it’a ç’it’a buzulaps. (AK-Döngelli) Babaannem biraz hasta idi. Ama bugünlerde kendine geliyor da yavaş yavaş yürüyor. → didi[1]; morderi-nana; bedi[1]; bena; didi-nana [AŞ-Ok’ordule ve FN-Ç’anapet’te hem nandidi hem didi-nana denir.]


nandumers (HP)(AK) EDA har.f. I. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] sipariş ediyor. Terzis porça mevandvi. Terziye gömlek sipariş ettim. ninduy; dandvay/ dvandvay, dandvams, dvandvars

II. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] ısmarlıyor. Parasını kendi vermek üzere başkası için [dat.] yiyecek veya içecek [aps.] getirilmesini söylüyor. Fadimek kimoci-muşişa kuvali nandumers do yeç’opinapaps. (AK-Döngelli) Fadime kocasına ekmek ısmarlıyarak satın aldırıyor. → ek’voyonay; dundvinams


nanduren (FN-Ç’anapet) Dø e.f. Sağır oluyor. Cordanişi 3’ut’eli biç’iz menenç’iti ağodu do uci nanduru. (FN-Ç’anapet) Cordan’ın küçük oğlu menenjit oldu ve kulağı sağır oldu. mt’ura iyen; uji natven; mp’ala iyen; uca iven; dundga iven


nandven[1] (PZ) AD har.f. [emp.şm.1.tek. mevandver ] 1. Biri [aps.] birine [dat.] muhtaç oluyor. Si k’ayobate na sk’udare do mitis na var-nandvare ! (PZ-Cigetore) Sen rahat yaşayasın da kimseye muhtaç olmayasın ! Xasanis p’anda Ali dvaç’iren. Nandven (= Himus ali elunktams). (PZ-Cigetore) Hasan her zaman Ali’ye ihtiyaç duyuyor. Muhtaç oluyor (= Ona boynunu büküyor). → calams; calen[2], gyalen; amaris doskidun

2. Biri [aps.] birine [dat.] muhtaç olduğundan dolayı sırrını açıyor. Xasanişi t’obaşa na-uşk’unpe Alis nandven. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye [ona muhtaç olduğundan dolayı] sırrını açıyor (= kelimesi kelimesine : “Hasan’ın gizli bildikleri Ali’ye muhtaç oluyor”).


nandven[2] (ÇM) AD har.f. [emp.şm.1.tek. mevandver ] I. Birine [dat.] söz veriyor. Ç’umani meyonuşi memandu. (ÇM-Ğvant) Yarın imece için bana söz verdi.

II. Birine [dat.] güveniyor. Ç’emu moy-nandver ? Zurk’a st’eri k’oç-on. (ÇM-Ğvant) Ç’emuya niye güveniyorsun ? Kalleşin tekidir (= kalleş adamdır). → k’ap’ula nodumers


nangvapay (AŞ) ED har.f. Birine [dat.] benzemek için kendini değiştiriyor. Biri [erg.] kendini değiştirerek birine [dat.] benzemeye çalışıyor. Ali-şk’uni baba-muşi nangvapay deyi pimbili nişk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ali’miz babasına benzesin diye sakal bırakıyor. Ali Artisi mebangvapareşeni na-var-ikuy mutu va-dosk’udu. (AŞ-Ortaalan) Ali’ninArtiste benzeyeceğimdiye yapmadığı bir şey kalmadı. → namgvapams; nimgvapinams; nagnapen; nungapinapsII


nani[1] (PZ ~ AH HP ÇX) i. ve ü. Ninni. I. i. 1. Ninni. Çoçuğu uyuturken söylenen türkü. Berez nani bu3’vi do bonciri. (AH-Lome) Çocuğa ninni söyleyip uyuttum. 2. [çocuk dilinde] Uyku. Uyuma. Uyumak. Nani dovi, bere-çkimi ! Dulya miğun. (AH-Borğola) Uyu, çocuğum ! İşim var.

II. ü. [Çocuk dilinde ve ninnilerde] Uyu ! # A nani nani nani / Ma si cegojinare / Mo-ibgar e amani. (ÇM-Ğvant) A nenni nenni / Ben seni yatıracağım / Sakın ağlama. A nani nani, bere-çkimi, dinani. (FN-Ç’anapet) Ha ninni ninni. Uyu, yavrum, uyu. # A nani nani nani ... Dundu mulun. Diyani.... (*)(FN-Ç’anapet) Ha nini nini nini ... Dundu geliyor. Uyu ... [(*) Bebekleri beşik sallayarak uyuturken türkü şeklinde söylenirdi.] # Nani nani ç’e Xasani / Mele mulun nana-skani / Kalamani dokaçeyi / 3i3i opşa mokaçeyi. (FN-Sumla) Ninni ninni e Hasan / (İşte görüyorum) karşıda, geliyor annen / Elinde çarıkları / Memeleri süt dolu ve kucaklanmış (= süt öylesine dolu ki dökülmesin diye annen memelerini kucaklamış).


nani[2] (FN-Ç’anapet) i. a. [gen. + nani] Bir şeyin birine düşen kısmı. Pay. (Birinin-)ki. Çkimi nani. (FN-Ç’anapet) Benimki. Skani nani. (FN-Çanapet) Seninki. Hayaşi nani. (FN-Ç’anapet) Bununki. Ali do Amet’ik naylape-nişi gamaçaman. Amet’işi nanik çkva gyon3’onams. (FN-Ç’anapet) Ali ve Ahmet serenderlerini satıyorlar. Ahmet’inki daha ağır basıyor.

b. [sıfat + nani] Bir şeyler arasında (sıfatın belirttiği) durumda olanı. Cuma-çkimik p’anda ntxiriş k’alatişi subuki nani moik’idamz. (FN-Ç’anapet) Kerdeşim her zaman fındık sepetinin hafifini sırtına alıyor. Nam livadi ma manç’asen, heya nani pxaçxare. (FN-Ç’anapet) Hangi tarla bana düşerse onu (= o kısmını) ekeceğim. Xasanik ma na-mç’ari-dot’t’un kart’alişi gverdi nani dojilu. (FN-Ç’anapet) Hasan benim yazdığım kâğıdın yarısını sildi. Nanaz handğa na-mepçi luğepeşi gverdi naniÇ’umanişe p’ç’k’omaredeyi meşişinaxamz. (FN-Ç’anapet) Anneme bugün verdiğim incirlerin yarısını [annem]Yarın yiyeceğimdiye saklıyor. Berek gyari imxort’aşa gverdi nani tude naxven. (FN-Ç’anapet) Çocuk yemek yerken yarı kısmı yere dökülüyor. Cuma-çkimişi biç’ik ntxiri naylaşa eiğamt’aşa gverdi nani ek’ixvamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin oğlu fındığı serendere çıkarırken yarısını geriye döküyor.

c. [isim + -nani] (Bir şeyler)-den biri. (Bir şey)in bir kısmı. Cumadi-çkimiz jur puci do ar mozari uyont’u. Mozari imçinocuyiz ar puci-nani kogamaçu. (FN-Ç’anapet) Amcamın bir dişi danası ve iki ineği vardı. Dişi dana [büyüyüp] çiftleşince ineğin birini sattı. Mo(y)akoseri ntxiri mek’iyaloniz gyobğayiz xişili-nani tudele ke3’ibğen. (FN-Ç’anapet) Koçan kısmı üstünden alınmış fındığı fındık süzgecine dökünce tozları altında dökülür.


nani[3] nam[1]


nanjulen (PZ) AD har.f. Öpüyor. → gvağaramsII; najunden, nancuden, nancuday, nacundams/ nacundaps; gaxvels, gaxvelams; naxvelams/ naxvelaps


nankten (AŞ) AD har.f. Birinin [dat.] kanı [aps.] dökülüyor. Din3xiri nanktu. (AŞ-Ortaalan) Kanı döküldü. + nunktay


nank’apams/ nank’apaps (HP) ED har.f. Saldırıyor. Ham bere uğnose ren. Ğoman Axmeti k’ala ğarğalamt’es. Guyi muxtu do Axmetis ar nank’ap’u. (HP-P’eronit) Bu çocuk akılsızdır. Dün Ahmet ile konuşuyordu. Sinirlenip Ahmet’e saldırdı. → nok’ap’ams[1]; nak’ap’en, nak’ap’ams; nank’ap’en; nat’alen


nank’ap’en (HP) AD har.f. Saldırıyor. → nok’ap’ams[1]; nak’ap’en, nak’ap’ams; nank’ap’ams/ nank’apaps; nat’alen


nantere (FN) bsz zm.çoğ. Hangileri. Nam xayvanepek imç’umanan edo nanterek var-imç’umanan ? - Pucik, keçik edo k’oyinik imç’umanan. N3xenik, mtutik, coğoyik edo k’at’uk var-imç’umanan. (FN-Ç’anapet) Hangi hayvanlar geviş getiriyor ve hangiler geviş getirmiyor ? - İnek, keçi ve koyun geviş getiriyor. At, ayı, köpek ve kedi geviş getirmiyor.(nam altında) nani, namepe, namupe, naminepe; (naya altında) nantepe, namtepe


nantvalen (FN) AD har.f. Tedavi, ilâç vs [aps.] birine [dat.] faydası oluyor. Ançeleşi puciz mutu-ti var-nantvalu edo hem zabunluğiten xro3kun. (FN-Ç’anapet) Ançelenin ineğine hiçbir şeyin faydası dokunmadı ve o hastalıktan ölüyor (= geberiyor).


nantxen (ÇM ~ HP ÇX)(AK) AD har.f. 1. Değiyor. Değip dokunuyor. Txombu ndalepe manniya oxori nantxen. (AŞ-Ortaalan) Kızılağaçların dalları hep eve değiyor. Aliz xe nak’vatu. Xez ar mutu nantxaşi elankanen. (AH-Lome) Ali’nin eli kesildi. Eline bir şey değince yarası acı veriyor. 2. Hızla geçerken dokunuyor. Çarpıyor. Alişi oxori otva gamak’açiner on. Mangana golit’aşa otva nantxen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin evinin çatısı uzantılıdır. Araç geçerken çatıya değiyor. Feluk’a kvaz nantxen. (FN-Sumla) Kayık taşa çarpıyor. Xvaniz ar k’ele dudi m3’k’uli uğun. K’oçiz nantxazna goxedun. (AH-Lome) Merteğin bir ucu sivridir. İnsana çarparsa batabilir. Mja ntaoz komoladgi. Tude ar mutu nantxen do niyoren. (AH-Lome) Sütü dolaba koyuver. Yerde [sütü bırakırsan] bir şey [sütün bulunduğu kaba] değer ve [süt kaptan] dökülür. Xargas mutu nantxaşi mot-dolibğet’azya do galendo mç’ipe demiri guğun do ncas oxuk’ors. (AH-Lome)Odun istifine bir şey değince yıkılmasındiye dışına ince demir dolanmış ve ağaca bağlanmış. Osmanik guit’aşi emus amus nantxen. (AK-Döngelli) Osman gezerken ona buna değip çarpıyor. K’oçis ar duzi var-gvalen. Ek nantxen ak nantxen do eşo gulun. (AK-Döngelli) Adam bir düz yürüyemiyor. Oraya çarpıp buraya çarpıyor da öyle gidiyor. → nan3’en

[dey. guri nantxen[1] (ÇM) Biri [dat.] bayılıyor.] Ali tenora guri nantxen. Gza oşk’enda kogonidven. (ÇM-Ğvant) Ali bazı zaman bayılıyor. Yolun ortasında uzanıyor. Ğoma guri memantxu. (ÇM-Ğvant) Dün bayıldım. Ali uk’ap’asi guri nantxen. (ÇM-Ğvant) Ali koşunca bayılıyor. Ayşe guri nantxu. Oxormonduni gonzun. (ÇM-Ğvant) Ayşe bayıldı. Evin ortasında boylu boyunca uzanmış. → ok’onağurun, uk’unağurun

[dey. guri nantxen[2] (AŞ) Birinin midesi bulanıyor.] Guri memantxu. Govanç’are. (AŞ-Ok’ordule) Midem bulandı. Kusacağım. → guri mvankten/ guri mankten; guri gvakten; guri makten; guri gakten; guri akten


nan3axen (HP)(AK) AD har.f. Bir şey [aps.] bir şeye [dat.] yapışıyor. Ofut’es istert’uşi bereşi pantolis t’alaxi nan3axu. (AK-Döngelli) Evin önündeki bahçede oynarken çocuğun pantolonuna çamur yapıştı. Doğanik duvaris t’alaxi astolaşi k’ai nan3axen. (AK-Döngelli) Doğan duvara çamur atınca (o çamur duvara) iyi yapışıyor. → in3axen; → naç’amben, nat’amben, naç’ç’aben/ naç’aben; nan3axen; + non3axams/ non3axaps; ++ gan3axen/ gvan3axen


nan3’en (PZ ~ HP ÇX)(AK) AD har.f. Yavaş değiyor. Dokunuyor. Dokunmak üzeredir. Oxorepe k’artik’artis nan3’en. (PZ-Cigetore) Evler birbirine değiyor. M3xuli arape ixi ibarasi otva nan3’en. (ÇM-Ğvant) Armudun dalları rüzgâr esince çatıya değiyor. Nca irdu, irdu do elektriğiş nteliz konan3’u. (FN-Sumla) Ağaç büyüdü, büyüdü ve elektrik teline değdi. Mşkvelapeşi t’ot’epe mtel oxoriz nan3’en. (FN-Sumla) Kızılağaçların dalları hep eve değiyor, dokunuyor. Hek’o gunz*e k’oçi muç’o iven ? Ti nç’eriz nan3’en. (AH-Lome) O kadar uzun adam nasıl olur ? Başı tavana değiyor. Niyazik Nuriyeşa ç’it’a ç’it’a nan3’en. (*)(AK-Döngelli) Niyazi Nuriye’ye yavaş yavaş yanaşarak dokunuyor. Beres t’urva var-atiren do kvaepes nan3’en. (AK-Döngelli) Çocuk çuvalı taşıyamıyor da [çuval] taşlara değiyor. [(*) Bu örnekte datif (-s) yerine direktif (-şa) durum kullanılmışıtır.] → nantxen


nan3’inen (FN) Dø e.f. Tutuşuyor. Oxoriz konan3’inu. (FN-Sumla) Ev tutuştu. Yangın çıktı. Onaz daçxuri mot- ok’ogzamt. Soti konan3’inasen. (FN-Sumla) Tarlada ateş yakmayın. Kazara yangın çıkar. + nun3’inams


naonen → nayonen


naoren → nioren/ niyoren


napşen (PZ ~ ÇX) AD har.f. I. Bir cisim [aps.] bir yeri [dat.] tıkanıyor. Karmat’eş stvinas çonçi napşen. (FN-Sumla) Değirmen lülesine yaprak tıkanıyor. → ninz*gipen

II. Birinin içi [dat.] bir duygu ile [aps.] doluyor. Memapşa-i obgaroni viyer. (ÇM-Ğvant) Yığılınca ağlayasım geliyor. Yusufik t’rağodayiz iri-xoloz guri napşen. (FN-Sumla) Yusuf türkü söyleyince herkesin içi duygu ile doluyor (= ağlamaklı oluyor).

part. mepşeri : (Birinin içi bir duygu ile) dolu. Kızgın. Ali andğa mepşer-on. Mo-naxoler. (ÇM-Ğvant) Ali bugun dolu (= kızgın). Yaklaşma.

III. Birinin [dat.] çok çocuğu [aps.] oluyor. Fadimez çkar bere var-au. Ala da-muşiz bere napşu. (FN-Ç’anapet) Fatma’nın hiç çocuğu olmadı. Fakat kız kardeşinin çok çocuğu var.


nap’iri/ nap’iyi (FN ~ AH) i. Tarlada yapılan bütün işlerde (çay, fındık, kazma, ekme, biçme vs) insanın elindeki orak ya da kazmayla birkaç adımla sağına soluna ulaşabileceği 5-6 metre genişliğinde bir alan. [Bir nap’iri, tek başına da tutulabilir, işe göre iki, üç ya da dört kişi ile de tutulabilir.] Ercani nap’irişa idayiz çkar var-içalişamz. Xra3xeyi ğeci steri boyne ncaşi tudele kelaz*in. (FN-Ç’anapet) Ercan çalışılan yere gidince hiç çalışmıyor. Gebermiş domuz gibi hep agacın altında yatıyor. Nanak handğa na-muzdu mjas p’ip’idi ek’ubu do nap’irişa oğu şeni k’vali dou. (FN-Ç’anapet) Annem bugün sağdığı sütte peynir mayası katarak tarladaki iş yerine götürmek için peynir yaptı. Kçe porçaten nap’irişa idayiz mu-tu t’asen dolakten. (FN-Ç’anapet) Beyaz gömlekle çalışma yerine gidince ne olursa bulaşır (= leke yapar). Pederik nap’irişa it’aşa na-dolikunamz porçaşi xe ordoşe elaxaren. (FN-Ç’anapet) Babamın tarlaya bahçeye giderken giydiği gömleğın kolu erken yırtılıyor. Nanak pederiz nap’irişa gyari uğamt’aşa ogine mendrale gamucoxamz. (FN-Ç’anapet) Annem babama çalıştığı yere yemek götürürken önceden uzaktan sesleniyor. Da-çkimik ondğeneri gyari fot’az melak’orumz do nap’irişa iğasen. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşım öğle yemeğini önlük bezin içine baglıyor ve arazide çalışılan yere götürecek. Ma k’at’a ndğaz irişen ordo nap’iyi-çkimiz mebodgitur. (AH-Lome) Ben her gün herkesten önce işimin başında duruyorum. Berek çkimde eladgineyi çayiş o3’iluşe nap’iyi eç’opums. (AH-Lome) Çocuk yanımda durarak çay toplamaya sıra tutuyor.


narayen (AŞ-Ok’ordule) AD har.f. Ses [aps.] bir şeye [dat.] çarpıyor, yani yankılanıyor. Ali gamiyoxasi nena-muşi meleni rak’ani narayen. Ceri komulun. (AŞ-Ok’ordule) Ali bağırınca sesi karşı tepeye çarpıp geri geliyor. delilanden; gamilanden; gamagundun; gamadgitun; ran3’k’alums; randums; n3’k’iyalums


nasters[1] (AH HP ÇX) ED har.f. Biri ile [dat.] oynaşıyor. Berek mskva bozo z*iruşi a m3ika nasters. (AH-Lome) Çocuk güzel kız görünce birazcık oynaşıyor. Motali-coğorik nana-muşis nasters. (AH-Borğola) Yavru köpek annesi ile oynaşıyor. → nabiray, nabirs/ nabirams[2]; nobiray


nasters[2] (AK) E.Dir har.f. Birine karşı [dir.] oyun oynuyor. Ağne çileri k’oçik noğamisa-muşişa nasters. (AK-Döngelli) Yeni evlenmiş adam karısına oyun oynuyor.


nasven AD/ADL har.f. Bir kısmına sürünüyor. + nusums/ nusuy/ nusumers/ nusumels/ nusumars. I. AD har.f. 1. Birinin veya bir şeyin [dat.] bir kısmına sürünüyor. Kormeşi 3’int’ili ma komemasu. (PZ-Cigetore) Tavuk dışkısı bana süründü. Karmat’eşi t’ak’t’ak’ara kvas nasven şeni goişiren. (PZ-Cigetore) Değirmenin ayar değneği taşa sürtünmekten etrafı aşınıyor. Ali t’ut’uji so-nasvasen ufloxt’un. (ÇM-Ğvant) Ali’nin neresine ısırgan otu sürülse şişiyor. Nanak axiriş nek’laşi xit’iz na-nasu lazma paç’avrate mekosums. (FN-Ç’anapet) Annem ahır kapısının koluna sürülen hayvan pişliğini bezle silip alıyor. Bozo-çkimiz lazut’işi msva na-nasvasen k’ala namç’itanen. (FN-Ç’anapet) Kızıma mısır yapraği sürüldüğü yer kırmızlaşıyor. Dulyaz fot’a var-go3’ik’oraşi na-ren t’olopi porçaz nasven. (AH-Lome) İş yaparken peştamal takmayınca bütün pislik elbiseye sürünüyor (= bulaşıyor). Hemuk badana ikomt’aşi badana mus-ti nasven. (AH-Borğola) O badana ediyorken badana kendisine de sürünüyor. Jin ç’anç’axi memasu-doren. Şu beziten komemikosi. (AH-Borğola) Üstüme çamur sürülmüş. Islak bezle üzerimi sil. 2. Bir şeye sürtünüyor. Nçamini na-uğun pucik bigaz nasven. (AH-Borğola) Kaşıntısı olan inek sopaya sürtünüyor. 3. mec. Birine sürünüyor. “Ma-ti ar mutu komomçanya do hemuz hamuz nasven. (AH-Lome) “Bana da bir şey versinlerdiye ona buna sürünüyor.

II. ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] bir kısmına sürünüyor. Andğa livadişa doloft’isi lazut’işi msva k’ot’ulas memasu do k’ot’ula maç’ven. (PZ-Cigetore) Bugün tarlaya girdiğimde mısır yaprağı enseme süründü de ensem yanıyor. Xasanişi sifet’is lazut’işi msva nasvasi elvamç’itanen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın yüzüne mısır yaprağı değince [yüzünün] bir tarafı kızarıyor. Porça pisa komemasu. (AŞ-Ok’ordule) Gömleğime reçine sürüldü. Cemili goincaxu-doren. Pontolonişi mundi k’ele din3xiri nasven. (FN-Ç’anapet) Cemil her tarafını dövülmüş. Pantolonunun kıç kısmına kan bulaşıyor. Nanak berez xez na-nasu-dort’un din3xiri lemç’k’vaten nukosamz. (FN-Ç’anapet) Annem çocuğun eline sürülen kan lekesini tükürükle siliyor. İçxen. İştonis k’undi nasven. (FN-Sumla) İshali var. Donuna bok bulaşıyor. Mç’imaş t’aoniz gulut’aşi dolokunuz ç’anç’axi nisven. (AH-Lome) Yağmurlu havada gezerken elbiseye çamur sürülüyor. Ekremi dido paği bere ren. Dolokunuz ar mutu na3’apaz do konasvaz-na var-noxoma şakiz hem oraz mekosumz. (AH-Lome) Ekrem çok temiz bir çocuktur. Elbisesine bir şey damlayıp sürülse kurumadan o an hemen siler. Ağani boya sveri nek’naz elan3’uşi porças boya konasu. (AH-Borğola) Yeni boya sürülü kapıya değince gömleğine boya sürüldü.


naşkumers (FN ~ AH), naşkumels (FN-Sumla), naşkumers/ naşkums (HP), naşkumers (AK), naşkumars (ÇX) [f.-i. meşkvinu] [Bu fiilin kökü √-şkv- biçimindedir. Sırf FN-AH diyalektlerine bakıldığında oşkumers “(canlı varlığı) gönderiyor” fiilinin kökü ile eşbiçimli olduğu görünüyor. Halbuki HP-ÇX diyalektlerinde ayrı biçimli köküne sahip olan oçkumers/ oçkumars “(canlı varlığı) gönderiyor” fiiline de bakıldığında şöyle anlaşılır : FN-AH diyaleklerindeki naşkumers ile oşkumers fiilleri, bugünkü halinde kökleri eşbiçimli olmasına rağmen, ayrı kökenliler.] → naşk’ums/ naşk’uy; dut’ams/ dut’ay, dut’alams/ dut’alaps; + nuşkumers/ nuşkumels/ nuşkums/ nuşkumars

I. (FN ~ ÇX)(AK) EA har.f. Bırakıyor. 1. Bir şeyden ayrılıyor. Bir şeyi terk ediyor. Da-çkimik bere oxoyiz xvala xvala naşkumerz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim çocuğu evde yalnız bırakıyor. Xes na-gokaçun anderi ar konaşkvi do memişveli. (FN-Sumla) Elindeki o işlevsiz şeyi bırak da bana yardım et. Se(r)entis tude berepek istere(r)enan. T’axeyi t’abağis ç’anç’axoni k’izi do ç’at’ali naşkve(r)enan. (HP-P’eronit) Serender altında çocuklar oynamış. Kırık tabakta çamurlu kaşık ve çatal bırakmışlar. 2. Bir şeyin artığını bırakıyor. Cumadik gyari var-imxors. Gyot’at’ups do naşkumers. (AK-Döngelli) Amcam yemeği yemiyor. Bulaşıyor da bırakıyor. 3. Miras olarak bırakıyor. Cemalik berepe şeni xvala ar oxori naşku. Omerik vesiyet’i dovu. Ğuraşi na-uğun iri mutu berepez nuşkumers. (AH-Lome) Cemal çocukları için sadece bir ev bıraktı. Ömer vasiyetini yaptı. Öldüğünde üzerinde ne varsa çocuklarına bırakıyor. 4. İlgilenmeden bırakıyor. Rahat bırakıyor. Seyiz oxoyişi galendoni kyona medvineyi mebaşkumer do na-golit’anenpez natanen. (FN-Ç’anapet) Geceleri evin dış ışığını açık bırakıyorum. Ve [ışık] gelip geçenleri aydınlatıyor. T’urvapez ntxiri mot-naşkumert. Mtugik dolipxors. Çkar var-dut’alams. (AH-Lome) Torbalarda fındık bırakmayın. Fare yiyor. Hiçbir şey bırakmaz. Ham k’oçi haşşo mebaşkvatna muşebura oncirez geğurun do mitis-ti ambari var-aven. (AH-Lome) Bu adamı böyle bırakırsak kendi kendine yatakta ölür ve kimsenin de haberi olmaz. On3xenez sum tane t’orocişi motali ren. Hek mebaşkvatna k’at’uk geipxors. (AH-Lome) Tavan arasında üç tane güvercin yavrusu var. Orada bırakırsak kedi [onları] yer. T’urşi bikim. Mtelli şeyepe buk’atum. Muşebua ox’vapuşe mebaşkum. (HP-P’eronit) Turşu yapıyorum. Bütün şeyleri kattım. Kendi kendine olmaya bırakıyorum. Axmatik 3’k’aris kvaepe guludumers do 3’k’ari var-naşkumers. (AK-Döngelli) Ahmet suyun önüne taşları koyuyor da suyu bırakmıyor. 5. Kötü bir alışkanlıktan kurtuluyor. Doğanik z*igara 3’u3’onumt’u do k’ai k’ai naşku. (FN-Sumla) Doğan sigarayı [içiyor değil] âdeta emiyordu. Ama hayret ki bıraktı. 6. Bir hareketi yapmaktan vazgeçiyor. “Var-ipelenma do p’t’axat’t’işadixmarinenma do mebaşkvi. (FN-Ç’enneti) “Bir şeye kıllanılmazdiye kırıyordum kitekrar kullanılırdiye vazgeçtim. Berepe ! Osteru naşkvit ! Ok’ogim3’k’upunan. Oxorişe igzalit ! (AH-Borğola) Çocuklar ! Oyunu bırakın. Karanlığa kalıyorsunuz. Eve gidin. Kitabi ok’itxu naşkvaşi ok’otumers do dodumers. (AH-Borğola) Kitap okumayı bırakınca kapatıp da bırakır. ( vazi-mulun; moyagen/ moagen) 7. (Eşini) boşuyor. Xasanik oxorca-muşi naşkumerz. (FN-Ç’anapet) Hasan karısını bırakıyor (= boşuyor). İlxanik oxorca naşkumels. (FN-Sumla) İlhan karısını boşuyor. Xusenik eçi-do-xut 3’aneyi oxorca-muşi naşkumers. (AH-Lome) Hüseyin yirmi beş yıllık karısını bırakıyor. Memet’ik çili-muşi naşkumers. (AH-Borğola) Mehmet eşini boşuyor. (→ dik’atams) 8. Sakal bırakıyor (= uzatıyor). Ali Cumadik pimpili naşkumers. (AH-Lome) Ali amca sakal bırakıyor.

yet. naşkvinen : Bırakabiliyor. Vit’vaşi ndğeri çiçku-bere muç’o megaşkvinu ? (AH-Lome) On altı günlük bebeği nasıl bırakabildin ?

şsz nişkvinen : Bırakılıyor. Çiçku-bere cant’aşi xvala va-nişkvinen. Mtugik uci nuxvat’ams. (AH-Lome) Bebek uyurken yalnız bırakılmaz. Fare kulağını kemirir. Çiçku-bere xvala va-nişkvinen. A mutu mulun do on3’eliz gyoşkidams. (AH-Lome) Bebek yalnız bırakılmaz. Bir şey gelir de beşikte boğar. Sum tuteri çiçku-bere nişkvinen do soti ilen-i ? (AH-Lome) Üç aylık bebek bırakılıp bir yere gidilir mi ? Mja sobas jin var-nişkvinen. Gogoç’k’onduna epums. (AH-Lome) Süt sobanın üzerinde bırakılmaz. Unutursan taşar. Lazut’işi mkveri gale var-nişkvinen. A şvaci dinç’anen. (AH-Borğola) Mısır unu dışarıya bırakılmaz (= kap içinde muhafaza edilir). Bir anda bozulur.

II. (FN-Ç’anapet, AH-Borğola HP ÇX) EA har.f. Ana arı [erg.] yavru için yumurtalarını [aps.] koyuyor. Ağne na-naşku şeni boginaz geride komoxedu. (FN-Ç’anapet) Yeni çıkan arı yavrusu, peteğin arka kısmına kondu. Handğa but’k’ucepek dido burinaman. P’eya şeni naşkvasen-i ? (FN-Ç’anapet) Bugün arılar çok şırıldıyor. Acaba yavrumu bırakacak ?


naşk’ums/ naşk’uy (PZ ~ AŞ) EA/Eø har.f. Bırakıyor. [Bu fiilin kökü √-şk’v- biçimindedir. Sırf PZ-ÇM-AŞ diyalektlerine bakıldığında oşk’ums/ oşk’uy “(canlı varlığı) gönderiyor” fiilinin kökü ile eşbiçimli olduğu görünüyor. Halbuki HP-ÇX diyalektlerinde ayrı biçimli köküne sahip olan oçkumers/ oçkumars “(canlı varlığı) gönderiyor” fiiline de bakıldığında şöyle anlaşılır : PZ-ÇM-AŞ diyaleklerindeki naşk’ums/ naşk’uy ile oşk’ums/ oşk’uy fiilleri, bugünkü halinde kökleri eşbiçimli olmasına rağmen, ayrı kökenliler.] → met’omalums; naşkumers/ naşkumels, naşkumars; dut’ams/ dut’ay, dut’alams/ dut’alaps; → (met’omalums altında) nut’omalams; (not’oçay altında) nut’oçay; nuşk’uy. I. (PZ ~ AŞ) EA har.f. Bırakıyor. 1. Bir şeyden ayrılıyor. Bir şeyi terk ediyor. Vit-do-şk’it 3’aneri vort’i, mektebi mevaşk’visi. (PZ-Cigetore) On yedi yaşındaydım, okulu bıraktığımda. Yaşaris, şuri-muşi naşk’vasen st’eri si alimben. (PZ-Cigetore) Yaşar, canını verecek kadar (= canını bırakacak kadar) seni seviyor. K’inçi-monta imordasi ogvace-muşi naşk’ums do ceputxun-mendulun. (PZ-Cigetore) Kuş yavrusu büyüyünce yuvasını terk edip de gidiyor. Mutuk’ore ort’t’ay him yeri va-naşk’vare. (AŞ-Ortaalan) Her ne olursa olsun orayı bırakmayacaksın. 2. Bir şeyin artığını bırakıyor. Muti va-naşk’u. Oşk’omalepe dvoçodinu. (ÇM-Ğvant) Hiçbir şey burakmadı. Bütün yiyecekleri bitirdi. 3. Miras olarak bırakıyor. Anderi na naşk’vare, axir-oxori-sk’ani. bed. (PZ ~ AŞ) (Ölüp) tereke bırakasın ve evin de axırın da sahipsiz kalasın. İri3o ğurasi muti uğun hay naşk’uy. Miti mele var-ağen. (ÇM-Ğvant) Herkes ölünce nesi var ise burada bırakıyor. Kimse öbür tarafa götüremiyor. Badi let’a naşk’uy. Berepe-muşi unç’arasen. (AŞ-Ok’ordule) İhtiyar toprağı bırakıyor. Çocuklara yazacak (= mülküyetini verecek). 4. İlgilenmeden bırakıyor. Rahat bırakıyor. T’urşi vikum. Muya-na diç’is kek’evuk’ati. Muya-na iyasen mevaşk’um. (PZ-Cigetore) Turşu yapıyorum. Ne gerekiyorsa kattım. Kendi halince (= ne olacaksa öyle) bırakıyorum. T’u3a ora mca var-ompunaşa naşk’vasi floxt’un. (ÇM-Ğvant) Sıcak zamanda (= yazın) sütü kaynatmadan bırakırsan kabarıyor (= köpürüyor). 5. Kötü bir alışkanlıktan kurtuluyor. 6. Bir hareketi yapmaktan vazgeçiyor. Ç’oğona st’eri kak’nu. Var naşk’uy. (ÇM-Ğvant) Yengeç gibi tuttu. Bırakmıyor. 7. (Eşini) boşuyor. Memet’ik xorz*a-muşi naşk’ums. (PZ-Cigetore) Mehmet karısını bırakıyor, boşuyor. Oxorza mevaşk’um. (ÇM-Ğvant) Eşimi boşuyorum. Xasani vit’o-xut 3’aneri oxorza-muşi naşk’u. Cenci bozomota cetoru. (ÇM-Ğvant) Hasan on beş yıllık eşini bıraktı. Genç kızı kaçırdı. (→ dik’atams)

yet. naşk’ven : İstemeyerek bırakıyor. İstemeyerek ayrılıyor. (Na-)galimben megaşk’vaşi guri pupuli iyen. (PZ-Cigetore) Sevdiğini bırakınca yürek çıban oluyor (= yaralı oluyor).

tec. memişk’vapun, megişk’vapun, nuşk’vapun vs : Bırakmışlığı var. Bula-şk’imişi livadişi mduti mcaşi tude araba-şk’imi memişk’vaput’u. Ar saat’i ok’ayi hişoşa golavikti ç’i araba-şk’imişi jin opşa mduti dobğut’u. (PZ-Cigetore) Teyzemin bahçesinde dut ağacının altına arabamı bırakmıştım. Bir saat sonra oraya döndüm. Arabamın üstüne çok dut dökülmüştü.

[dey. şuri naşk’ums (PZ) : Canını bırakıyor. Canından vazgeçiyor.] Ham Xasani dunyaşa nak’u meç’ordu ç’i şuri naşk’ums. (PZ-Cigetore) Şu Hasan dünyadan ne kadar koptu ki canından vazgeçiyor (= canını bırakıyor). → şuri ek’it’oçay; şuri eiç’opams

II. (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan) Eø/EA har.f. Arı kolonisi [erg.] oğul veriyor. P’ut’ucik naşk’ums. (PZ-Cigetore) Arı oğul veriyor. Avla na-cemidgurt’u p’ut’uji (monta) naşk’u. (ÇM-Ğvant) Evimin önündeki arı oğul verdi. → yavri meçams

III. (ÇM) 1. Serbest bırakıyor. Özgür bırakıyor. Ali pujepe uçuy. Ngola naşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali inekleri yaylaya ötürüp (serbest) bırakıyor. Ali sift’eri naşk’uy. Eyojulinay. (ÇM-Ğvant) Ali atmacayı uçurup serbest bırakıyor.

IV. (ÇM ~ AŞ) Boş veriyor. Artık aldırmıyor. Ali iri-turli naşk’u. Seneri ikten. (ÇM-Ğvant) Ali her şeyi bıraktı (= her şeye boşverdi). Serseri (= amaçsız) dolanıyor. Naşk’vi. Mendaft’at. Ham k’oçi-şk’ala mot-i3’oner. (AŞ-Ortaalan) Bırak. Gidelim. Bu adamla tartılma (= bu adamla kendini bir tutma). → oxuşk’ums; oxuşkumers; nok’ank’amsII


naşurams (FN-Ç’anapet) ED har.f. Kokluyor. Coğori-çkunik, na-niçu gyayiz ogine naşurams do hemindoraz uk’ule imxo(r)z. (FN-Ç’anapet) Köpeğimiz, verilen yemeği önce kokluyor. Ondan sonra yiyor. → moint’inams; işurams; naşuren, naşurs; aşurams


naşuren (ÇM ~ AŞ) AD har.f. Kokluyor. Muç’o mevaşurare ceviçindram. (ÇM-Ğvant) Koklar koklamaz hapşırıyorum. → moint’inams; işurams; naşurams, naşurs; aşurams


naşurs (FN-Sumla ~ AH-Lome)(HP) ED har.f. Kokluyor. Asiyek mşkeriş purkiz naşurs. (FN-Sumla) Asiye ormangülü çiçeğini kokluyor. Coğoriz mu omç’un, var-miçkin. Gyariz naşurz do var-ipxors. (AH-Lome) Köpeğin nesi var, bilmiyorum. Yemeği kokluyor ve yemiyor. Feridik iri şeyis naşurs. (HP-P’eronit) Ferit her şeyi kokluyor. → moint’inams; işurams; naşuren, naşurams; aşurams


natanen[1] (PZ)(AŞ-Ok’ordule)(FN ~ AH-Lome)(AK) AD har.f. Işık [aps.] birine veya bir şeye [dat.] vuruyor. Aydınlatıyor. Tutaşi çona melenk’alepes natanen. Melenk’ale vort’ik’o ma-ti mematanaset’u. (PZ-Cigetore) Ay ışığı karşı taraflara vuruyor. Karşı taraflarda olsaydım, bana da o ışıktan vuracaktı. Xasanişi avlas şk’uni oxorişi çona natanen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın evin önündeki bahçeye bizim evin ışığı yansıyor. Oxorişi çona gza natanen. (AŞ-Ok’ordule) Evin ışığı yolu aydınlatıyor. Seyiz oxoyişi galendoni kyona medvineyi mebaşkumer do na-golit’anenpez natanen. (FN-Ç’anapet) Geceleri evin dış ışığını açık bırakıyorum. Ve [ışık] gelip geçenleri aydınlatıyor. Nek’na gon3’k’eri na-ren şeni galendoni te doloxe natanen. (AH-Lome) Kapı açık olduğu için dışarıdaki ışık içeriyi aydınlatıyor. Elektriğis meunç’xaki do mele natanen. (AK-Döngelli) El fenerini açtım (= çaktım) da karşı taraf aydınlandı. → cedums/ ceduy; + notanams/ notanaps


natanen[2] (ÇM)(AŞ-Ortaalan)(AH-Borğola) Dø har.f. I. Aydınlanıyor. Nek’na-şk’uni gza na-cobun çonate natanen. (ÇM-Ğvant) Kapımız yolda asılı ışık ile aydınlanıyor. Oxori tutate natanen. Guri-şk’imite var. (AŞ-Ortaalan) Ev ayla aydınlanıyor. Yüreğimle değil. KemaliK’ai mematanazya do tez e3’uxedun. (AH-Borğola) Kemal İyi ışık alayım (= aydınlanayım)” diye ışığın altına oturuyor. → itanen; + notanams/ notanaps

II. (ÇM) Sevap kazanıyor. A miti p’ri ğurasen na-asen vrosi dulyape ğurasi natanen. (ÇM-Ğvant) Biri ölmeden yaptığı iyi işler ile ölünce sevap kazanıyor. sevap’i klimums; sebabi ç’k’indumz, sebabi ayen, sebabi mogams


natven (ÇM) AD e.f. ♦ [dey. uji natven : Biri [dat.] sağır oluyor.] # Xelva dop’i komoxt’i / Ena var-mogalasen / Na-vitur var-dogagun / Uji na-megatvasen. (ÇM-Ğvant, anonim) Helva yaptım gel / İnşallah gelemezsin / Söylediklerimi duymuyorsun / Sağır olursun (= Sağır olmanı diliyorum). → mt’ura iyen; mp’ala iyen; dundga iven


natxozen (AH) AD har.f. Birinin [dat.] peşinden gidiyor. Si noğame-skaniz natxozi. (AH-Lome) Sen kocanın peşinden git. → ek’aunen; nayonen, naonen, nax’onen, nax’oneps, nox’ups


nat’alen (FN) AD har.f. Saldırıyor. Berez coğori nat’alen do Kemalik muşletinams. (FN-Sumla) Çocuğa köpek saldırıyor ve Kemal kurtarıyor. nak’ap’ams; nok’ap’ams; nak’ap’en, nank’ap’en, nank’ap’ams/ nank’apaps


nat’amben (PZ-Cigetore ~ ÇM) AD har.f. Bir şeye [dat.] yapışıyor. Xasanis çambişi olağune p’anda nat’amben. (PZ-Cigetore) Hasan’a çam sakızı her zaman yapışıyor. Xasanik na-ç’ums dişk’alepe ğvari na-on şeni var-adven. Hi-şeni bacas m3’ola nat’amben. (PZ-Cigetore) Hasan’ın yaktığı odunları ıslak olduğu için yanmıyor. Onun için bacaya is yapışıyor. Ağani lobca-pavrepe dolokunaşepe nat’amben. (ÇM-Ğvant) Fasulyenin yeni yaprakları giysilere yapışıyor. → naç’amben, naç’ç’aben, naç’aben; nan3axen

+ not’ambams/ not’ambay


nat’a3en AD har.f. Pelte halinde olan bir şey [aps.] bir yere [dat.] yapışıyor. Pederik oxoyişi ogine xarci şolumt’uşa nek’laz-ti konat’a3u. (FN-Ç’anapet) Babam evin önünde harç yoğururken (o harç) kapıya da sıçradı. Boya usumert’aşi furç’a mot-dovalam. O3’udez na-nat’a3en boya a çkva var-gamulun. (AH-Lome) Boya yaparken fırçanı silkeleme. Rafa sıçrayıp yapışan boya bir daha çıkmaz. → at’a3en (AH-Borğola); + not’a3ams/ not’a3ay; t’at’ups


nat’en (PZ ~ ÇM) AD har.f. I. Bir şey [aps.] birine [dat.] isabet ediyor ya da vuruyor. Post’ali memat’u do k’uçxe-jin pupuli domayu. (PZ-Cigetore) Ayakkabı (bana) vurdu da ayağımın üstü çıban oldu. [yere paralel hareket ederek istenmeden isabet ediyor] mvat’en, mat’t’en, mat’en

[dey. toli nat’en : Birine nazar değiyor.] Kemalis opşa toli nat’en. (PZ-Cigetore) Kemal’e çok nazar değiyor. → toli mat’en; nazari ak’nen

[dey. x’uci nat’en : Birinin [dat.] kulağı sağır oluyor.] Odgiyaluten x’uci homemat’u. (ÇX-Makret) Gürültüden kulağım sağır oldu.

II. Bir şey [aps.] birine [dat.] dert oluyor. # Moliğay enç’ili upi dolvat’u / Me3’omila-sk’ani xolo memat’u. (ÇM-Ğvant) Ot bağı getiriyor terleri akarak / Senin bakışın yine (bana) dert oldu.


navayi (AH) s. ve i. I. s. Geriye kalan. Ali-Cumadik oxorişi ont’ule muşi şeni kodidu. Navayi yeepeşi gverdi biç’iz uç’arams. Gverdi-ti bozos uç’arams. (AH-Lome) Ali Amca evin önündeki tarlayı kendisine bıraktı. Geri kalan yerlerin yarısını oğlunun üzerine yazıyor. Yarısını da kızının üzerine yazıyor. → na-ek’askidu

II. i. Geriye kalan miktar. Si na-gik’orems k’onayi ntxiri ezdi. Dido mot-ezdim. Navayi gamapçare. (AH-Lome) Sana lâzım olduğu kadar fındık al. Fazla alma. Gerisini satacağım. Arabak na-eç’opasen k’o mobok’idaten. Navayi k’ap’ulate biğaten. (AH-Lome) Arabanın alacağı kadar yükleyeceğiz. Gerisini sırtımızla götüreceğiz. Si handğa na-um3kvi topurişi ar teneke moiği-doren. Navayi so iği ? (AH-Lome) Sen bugün sağdığın baldan bir teneke getirmişsin. Gerisini ne yaptın ?


naven (AH) Aø har.f. [kb.{a-}’nun işlevi belli değil] Yoğurt [aps.] maya tutuyor. Hek’o ç’ut’a oraz yoğurti var-naven. (AH-Lome) O kadar kısa zamanda yoğurt maya tutmaz. [Bu fiil sırf yoğurdun mayalanması için kullanılır.] + nuvams


naxçanen (HP ~ ÇX) AD har.f. Birine ait [dat.] saçların [aps.] bir kısmı (ön tarafında) beyazlanıyor ya da soluyor. Tomalepe memaxçanu. (HP-P’eronit) Saçlarımın bir kısmı beyazlandı. → nakçanden, nakçanen


naxen (ÇM) AD hal f. Biri [aps.] istediği bir şeyin [dat.] gerçekleşmesini hayal ederek bekliyor. Na-mevaxer oşk’omale var-ort’asi xurt’uli cemank’olen. (ÇM-Ğvant) İstediğim (= sevdiğim, beklediğim) yemek olmayınca yutağım (= boğazım) kilitleniyor (= düğümleniyor). → nozmorsI-2, meşonums/ meşonuy, meşvens


naxişen (AK) AD har.f. Biri [aps.] birine [dat.] sataşıyor. Osmani cuma-muşis boyne naxişen. (AK-Döngelli) Osman kardeşine devamlı sataşıyor. → non3xak’ams; elvaben; nok’ixay; elvat’en; ge3’obun; notkvams; nena ovalams; naçkinen[1]


naxolen (PZ ~ AŞ) AD/Aø har.f. [emp.şm.3.tek.ö.1.dat.tü. memaxoler] Yaklaşıyor. + noxolams/ noxolay; nixolams/ nixolay. I. AD har.f. Birine veya bir şeye [dat.] yaklaşıyor ya da yanaşıyor. Beres laç’i naxolen. (PZ-Cigetore) Çocuğa köpek yanaşıyor. Ali cuma ham ndğalepe iris naxolen do ma var-memaxolen. (PZ-Cigetore) Ali kardeş bu günlerde herkese yaklaşıyor da bana yaklaşmıyor. Melenk’ale vulut’işa mendralendo mevo3’eri ç’i mutxa elancas. Mevaxolisi vogni ç’i laç’i ot’u. (PZ-Cigetore) Karşıya giderken uzaktan baktım ki bir şey kenarda yatıyor. Yanaştığımda anladım ki köpek imiş. Laç’i memaxolaşa memaxola oşk’urinu emanzinu. (ÇM-Ğvant) Köpek yaklaştıkça korkum arttı. Xasani ma t’obaşa memaxolen. (ÇM-Ğvant) Hasan bana gizlice yanaşıyor. Moşk’vaperi gza naxolen. (ÇM-Ğvant) Uçurum yola yaklaşıyor. Oxori naxolasi ğoberi kon. Ar do didi t’ubi-pot’ra kocobun. (ÇM-Ğvant) Eve yaklaştıkça çit var. Bir de büyük çit kapısı [çalışır durumda] var. Laç’i leşyar on. Mo-naxoler. (ÇM-Ğvant) Köpek saldırgandır. YaklaşmaBere aşk’urinasi nana-muşi naxolen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk korkunca annesine yaklaşıyor. İni ayu do daçxuri naxolu. İnt’obay. (AŞ-Ok’ordule) Üşüdü. Ateşe yaklaştı da ısınıyor. K’uzina naxolasi daçxuri msk’va nağalen. (AŞ-Ok’ordule) Kuzineye yanaşınca ateş güzel yansıyor. → nanç’en[1]

II. Aø har.f. Bir şey yapma zamanı [aps.] yaklaşıyor. Ngola-ora naxolen. (ÇM-Ğvant) Yayla zamanı yaklaşıyor→ ninç’en[2]


naxondinen (AH HP ÇX)(AK) AD har.f. Biri [aps.] bir şeye [dat.] dayanabiliyor. Biri [aps.] başka birinin tutumuna karşı [dat.] sabrediyor. [Biçimi ve anlamına bakıldığında nuxondun fiilinin yeterlik kipi imiş gibi görünen bu fiil, sözdizimi bakımından ayrı bir fiildir.] Bere-çkimi oxorca-muşis xut tutaz naxondinu do ok’i3’k’es. (AH-Lome) Çocuğum karısına beş ay dayandı ve ayrıldılar. Dido mçxvapa ren. Baba t’u3az çkar var-naxondinen. Lumcişa vantilatori ofarfalams. (AH-Lome) Hava çok sıcaktır. Babam sıcağa hiç dayanamıyor. Akşama kadar vantilatör çalıştırıyor. T’aoni dido mçxvapa ren. Mustava Cumadi mçxvapaz var-naxondinen. Ğaliş kinayiz boxça elorçams do lumcişa ixi ibars. (AH-Lome) Hava çok sıcaktır. Mustafa Amca sıcağa pek dayanamıyor. Dere kenarına bohçasını serip akşama kadar serinliyor. Kemençe geloç’andinanşi var-naxondinen. Eisels do iz*anz*alams. (AH-Borğola) Kemençe çalınınca dayanamıyor. Kalkıyor da oynuyor. Ugyaralobas var-mimaxondinen. (AK-Döngelli) Açlığa dayanamıyorum. Uskanelobas var-mimaxondinen. (AK-Döngelli) Sensizliğe dayanamıyorum. Uçkimelobas migaxondinen-i ? (AK-Döngelli) Bensizliğe dayanabiliyor musun ? → nuxondun; isarbams, isap’rams; nobazgams/ nobazgay; iç’ibray, iç’ibren, iç’ibrams; moiç’ibray/ moiç’ibrams; ezdimsIII; ninç’en[1]


naxums/ naxuy/ naxups (PZ ~ ÇX) EA har.f. [emp.şm.1.tek. (***) napxum/ napxup (PZ ~ ÇX), napxup (AK-Döngelli); perf.tek. napxvi, naxvi, naxu (PZ ~ ÇX), dobnaxi/ napxvi (AK-Döngelli)] [(***) Birinci şahıs göstergesinin fiil kökünün içinde bulunması istisnaî bir olaydır. Bazıları Lazca fiillerin genel yapı kurallarına göre #bnaxum, bnaxvi vs şeklinde denip yazılması gerektiğini söylüyorlar. Ama gerçekten ilginç olan, bu istisnaî biçimlerin Pazar’dan Çxala’ya kadar her yörede yaygın gözlenmesidir.] (Çamaşırı vs) yıkıyor. Ayşek şeyepe-muşi donaxu do kocelabu. Hus-t’i doxombu şeni ce3’ams. (PZ-Cigetore) Ayşe çamaşırlarını yıkayıp da astı. Şimdi de kuruduğu için çözüyor. Dolokunaşepe donaxvey. (ÇM-Ğvant) Giysileri yıkadılar. Porça naxumt’aşa ç’inaxuy. (ÇM-Ğvant) Gömlek yıkarken eziyor. Mbela emogi naxvasi a piçi oxup’un. (ÇM-Ğvant) Bezi ilk yıkadığında biraz büzülür. Na-napxvi şeyepe i3’aren. Ordoşe dok’k’orobi. (AŞ-Ortaalan) Yıkadığım şeyler ıslanıyor. Erkenden topla. Lebcari porçape donaxvi. (AŞ-Ortaalan) Kirli gömlekleri yıka. Porça donapxvi do kogebok’idi. Ha3’i skurun. (FN-Sumla) Gömleğini yıkayıp astım. Şimdi kuruyor. Dolokunu napxvi. P’3’ilaxum do gebok’idam. (AH-Pilarget) Çamaşır yıkadım. Sıkıp asıyorum. Uça dolokunu k’ala kçe dolokunupe naxvana kçepez uça konakten. (AH-Lome) Siyah giyeceklerle birlikte beyaz giyecekleri yıkarsan beyazlara siyah bulaşır. Nusak na-naxu 3’inek’epe na-xomu şeni tok’işen ge3’k’ams. (AH-Borğola) Gelin yıkadığı çorapları kuruduğu için ipten çözüyor. Man dolokunu napxup. (AK-Döngelli) Ben çamaşır yıkıyorum. Çkin dolokunu dobnaxit (= napxvit). (AK-Döngelli) Biz çamaşır yıkadık. Xçe dolokunu uça k’ala var-naxva. Arti majvaras nakten (= mijvakten, kuxvakten). (AK-Döngelli) Beyaz elbiseyi siyah ile yıkama. Birinin rengi öbürüne karışır. Timurişi porça napxvişi xomuizdu do diç’it’anu. (AK-Döngelli) Timur’in gömleğini yıkayınca çekme yaptı ve küçüldü. Ayşek xali donaxu do ğoberis mujok’idaps. (AK-Döngelli) Ayşe halıyı yıkadı da çite asıyor. → eşanaxums

yet. anaxven : Yıkayabiliyor. Kçe dolokunupe bozos k’ayi var-anaxu-doren. Nana-muşik a çkva meyanaxums. (AH-Lome) Beyaz giysileri kız iyi yıkayamamış. Annesi bir kez daha yıkıyor.

şsz inaxven Yukanıyor. (Na-)inaxven dolokunaşa oxt’un-imk’ulanen. (PZ-Cigetore) Yıkanmış giysi daralıp kısalıyor. Ham porça inaxxu şuk’k’ule dido ozdu. (AŞ-Ortaalan) Bu gömlek yıkandıktan sonra çok çekti. Makinaz na-inaxu şeepe gamiği do kogyok’idi. (FN-Ç’anapet) Makinede yukanan elbiseleri çıkar ve as. P’anda-skaniz giçkit’az. Kçe do uça dolokunu ont’aleyi var-inaxven. Kçez uça p’anda meyakten. (AH-Lome) Her zaman için bilesin. Beyaz ve siyah giyim karışık yıkanmaz. Beyaza her zaman siyah bulaşır. Bozo-çkimi ! Porça m3ika gunz*e eç’opi. Burguliz tude t’az ki inaxvaşi xtun. (AH-Lome) Kızım ! Elbiseyi biraz uzunca al. Dizlerinin altında olsun ki yıkanınca çekiyor.

f.-i. onaxu : Yıkama. Yıkamak. Uça dolokunu onaxu-onaxute ordo ikçanen. (AH-Lome) Siyah elbise yıkana yıkana erken solar. Tipişi doloktima dolokunuz dido p’at’i dolakten do onaxute var-ni3’k’en. (AH-Borğola) Otun lekesi elbiseye çok kötü leke yapar da yıkamakla çıkmaz.

f.-s. onaxoni/ onaxvoni : Yıkanması gereken. a. [sıfat olarak kullanımı] Porça boya dolomanktu. Onaxoni n. (AŞ-Ok’ordule) Gömleğime boya bulaştı. Yıkanması gerekir. Porça boya nusun. Onaxvoni diyu. (AŞ-Ok’ordule) Elbisede boya sürülmüş. Yıkamalık oldu. b. [isim olarak kullanımı] Sotinuri onaxoni ok’obğam do mot-moimer. Hak si xezmetçi var-giyonun. (AH-Lome) Birikmiş kirlilerini toplayıp getirme. Burada senin hizmetçin yok. Çili-çkimik onaxonepe gamoktams do heşo naxums. (AH-Borğola) Eşim çamaşırları yıkarken içini dışına çeviriyor da yıkıyor.

part. naxveri : Yıkayarak. Yıkanmış. Mendrale moft’asi nana-şkimi naxveri eyorçale eyemirçay. (ÇM-Ğvant) Uzaktan geldiğimde annem yıkanmış çarşaf (benim için) örtüyor (= seriyor). Bere naxveri şeyi dolvokunasi irote dilebcarams-i ? (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa yıkanmış eşya giydirince her zaman kirletiyor mu ? Naxveri şeyepe otva e3’vobi. Mot i3’arert’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Yıkanmış eşyaları çatının altına as. Islanmasın. Naxveri şeyepe tude moy-dvon3’am. (AŞ-Ortaalan) Yıkanmış eşyaları aşağı değdirme. Nana-çkimik oxorişi ogine naxveri 3’inek’epe oskurinamz. (FN-Ç’anapet) Annem evin ön tarafında yıkanmış çorapları kurutuyor. Nanak ağne naxveri eyarçale oncirez eyorçams. (FN-Ç’anapet) Annem yeni yıkanmış çarşafı yatağa seriyor. Nek’la gon3’k’umt’aşa gale na-gyobun naxveri şeyepez elasven. (FN-Ç’anapet) Kapıyı açarken dışarıda asılı yıkanmış eşyalara [o kapı] sürünüyor. Nanak naxveyi porçape na-gyok’idasen tok’iPorçape let’az mod-dan3’ert’az” ya do hekol-hakole m3ika gonzdumz. (FN-Ç’anapet) Annem yıkanmış gömlekleri asacağı ipiGömlekler yere değmesindiye her iki taraftan biraz geriyor. ♦ Bu partisipin isim olarak kullanımı : Handğa mapxa ren. Naxverepe a şvaciz doskurun. (AH-Borğola) Bugün güneşlidir. Yıkanmışlar çarçabuk kurur. FadimekNaxverepes ixi k’ai nobarasya do telis gyok’idams. (AH-Borğola) FatmaÇamaşırlara iyi rüzgâr vursun (kuruması için)diye tele asıyor.

yoks.part. unaxu : Yıkamadan. Yıkanmamış halde. Upite şuveyi şeyi unaxu dodvayiz jur ndğaz doloxe yekten imt’k’oren. (FN-Ç’anapet) Terle ıslanmış eşyayı yıkanmamış halde bırakırsan iki gün içinde hemen küflenir.

+ unaxvams/ unaxvay/ unaxvaps EDA har.f. (Başkasının çamaşırını) yıkıyor. Ç’emu porça moi3’ay. Da-muşi Faduli unaxvasen. (ÇM-Ğvant) Mustafa gömleğini çıkarıyor. Kız kardeşi Faduli (Mustafa’nın gömleğini) yıkayacak. Ç’emuşi porça dvaç’andru. Da-muşi unaxvasen. (ÇM-Ğvant) Mustafa’nın gömleği kirlendi. Kız kardeşi (kardeşinin gömleğini) yıkayacak. Doloxeni porça gami3’i do doginaxva. (AŞ-Ok’ordule) İçindeki gömleği çıkar da yıkayayım. Çili-çkimik na-minaxu porça mjoraz a şvaciz doskurun. (AH-Borğola) Eşimin yıkadığı gömlek güneşte çarçabuk kurur.


naxvels/ naxvelams/ naxvelaps (HP) ED har.f. Birini [dat.] öpüyor. Z*abuni beres mot-naxvel. Z*abuneba komegak’limen. (HP-P’eronit) Hasta çocuğu öpme. Hastalık sana bulaşıyor. → gvağaramsII; nanjulen, nancuden, nancuday, nacundams/ nacundaps; gaxvels, gaxvelams


naxven → nixven


naxveri (AH) i. [< naxums fiilinin partisipi] Yıkanmış çamaşır. Gale na-gyobun naxverepe seri mteli dit’enen. (AH-Borğola) Dışarıda asılı çamaşırlar gece tamamen nemlenir.


nax’onen (HP ~ ÇX)(AK) AD har.f. Birinin [dat.] peşinden gidiyor. Bere nana-muşis nax’onen do eşo ulun. (AK-Döngelli) Çocuk annesinin peşinden gidiyor. → ek’aunen; natxozen; nayonen/ naonen, nax’oneps, nox’ups


nax’oneps (AK) ED har.f. Birinin [dat.] peşinden gidiyor. Berek nana-muşis nax’oneps do eşo ulun. (AK-Döngelli) Çocuk annesinin peşinden gidiyor. → ek’aunen; natxozen; nayonen/ naonen; aonen; nax’onen; noums, nox’ups


nax’oren → nix’oren


nay → nak


naya/ naa (FN ~ ÇX) zm. [erg. nayak/ namuk (FN ~ AH), namuk (HP ~ ÇX)][dat. nayaz/ nayas/ namuz/ namus (FN ~ AH), namuz/ namus (HP ~ ÇX)][gen. nayaşi/ namuşi (FN ~ AH), namuşi (HP ~ ÇX)] [çoğ. nantere/ nantepe/ namtepe] Hangisi. I. [soru zm.] Si ar xor3oni gyari kodogindvina. K’uziliş xor3i ren. Ngeniş xor3i ren. Naya (veya namu) gorum ? (FN-Sumla) Sana etli bir yemek ısmarlayayım. Kuzu eti var. Dana eti var. Hangisini istiyorsun ? Xayvanepeşi namupek mk’orums ? Namupek var-mk’orums ? - Pucik, ntxak, k’oyinik mk’orums. Coğorik, k’at’uk, mgerik, mtutik var-mk’orums. (AH-Lome) Hayvanların hangileri geviş getiriyor ve hangileri geviş getirmiyor ? - İnek, keçi, koyun geviş getiriyor. Köpek, kedi, kurt, ayı geviş getirmiyor. Naya ç’ut’a ren ? - Tudeni ç’ut’a ren. (AH-Lome) Hangisi küçüktür ? - Alttaki küçük. Naya ginon ? (AK-Döngelli) Hangisini istiyorsun ? → nam[1], nam-muşi; nayanari, namu, namunari

II. [taviz cümlemsilerinde] [naya/ naa ya da naya-ti/ naa-ti] Livadi-çkuniz mtel meyveşi koren. Naa-ti gi3’ons heya egazden. (FN-Ç’anapet) Bahçemizde her çeşit meyve var. Hangisini istersen alabilirsin. Naya ginonna heya mekçare. (AH-Lome) Hangisini istiyorsan onu vereceğim. → namu-ti-na, namu-ti


nayanari (AK) soru zm. [çoğ. nayanarepe] Hangisi. Nayanari ginon ? (AK-Döngelli) Hangisini istiyorsun ? Nayanarepe ginon ? (AK-Döngelli) Hangilerini istiyorsun ? → nam[1], nam-muşi; naya, namu, namunari


nayla (AŞ-Ortaalan ~ AH) i. [çoğ. naylape] Serender. Geleneksel Laz mimarlığında farelerin girmesini engelleyecek şekilde dört adet direk üstüne oturtulan ahşap ambar. İ3’arare. Nayla ke3’aguti. (AŞ-Ortaalan) Islanacaksın. Serenderin altına gir. Lazut’i mtxozi do naylaz kogebok’idi. (FN-Ç’anapet) Mısırı salkımladım ve seredere astım. Ntxiri naylaz gemibun. (FN-Ç’anapet) Fındığım serenderde serpilmiş haldedir. Makvali mik ezdums oçkinu şeni Cordani berepez nayla tudele meşut’k’obun. (FN-Ç’anapet) Yumurtayı hangi çocugun aldığını ögrenmek için Cordan serenderin serenderin altına gizleniyor. K’alatiz na-dolobobği ntxiri nayla tudele e3’adgin. (FN-Ç’anapet) Sepette doldurduğum fındık serenderin altında duruyor. Naylas ir oç’k’omale pşinaxumt. (FN-Sumla) Serenderde her türlü yiyecek saklarız. Naylaş jin lazut’i do ntxiri gyopinams. (FN-Sumla) Serenderin üzerine mısır ve fındık seriyor. Nayla oç’k’omalete dobaz*gu do ha3’i nca e3’ubaz*gams. (FN-Sumla) Serenderi yiyecekle tıka basa doldurdu. Şimdi (yıkılmasın diye) altını ağaçla besliyor, destekliyor. Si Lazonaşi naylape kogiz*irun-i ? (FN-Sumla) Senin Lazona’nın serenderleri görmüşlüğün var mı ? NaylapezK’uçxepeşi jindole mtugi mot-yalet’azya do ncaşen mçire t’abala kara uxenaman. (AH-Borğola) SerenderlerdeAyakların üstüne fare çıkamasındiye ağaçtan geniş ve yassı tekerlek yaparlar. [Çamlıhemşin’li Lazlar’da Lazca konuşurken serendi, Türkçe konuşurken “nayla” denir. S.Y.] → serende, serendi, serenti


nayla-ç’art’aği (FN-Ç’anapet) i. Serenderin balkonu. Amet’işi didi biç’i nayla-ç’art’ağişen me3’uk’ap’un. (FN-Ç’anapet) Ahmet’in büyük oğlu serenderin balkonundan atlıyor. Da-çkimik 3’ut’eli cuma-çkuniz nayla-ç’art’agiz nç’elerişi uşkuri eşuşinaxamz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim küçük kardeşimize serenderin terasında demir elmayı saklıyor. Nayla-ç’art’ağiz na-gelobğurt’u lazut’işi konz*olepe mç’ima moxtayiz m3ika nişuven. (FN-Ç’anapet) Serenderin terasında asılı duran mısır salkımları, yağmur gelince biraz ıslanıyor. Ntxirişi k’alatepe nayla-ç’art’ağiz geladginan. (FN-Ç’anapet) Fındık sepetleri serenderin terasında duruyorlar. → naylaşi ç’art’aği


nayloni i. Naylon. [< İng. Fabrikaca konulan ad] 3’ileri çayiİğvarendeyi nayloni gutuy. (AŞ-Ok’ordule) Toplanmış çayaIslanıyordiye naylon örtüyor. Çimentoz na-yotvi nayloniz ar mutu yodvi do k’ayi koyok’ori. Vana jur ndğaz doloxe ixik gexarums. (AH-Lome) Çimentoya örttüğün naylona bir şey koy ve iyice üzerine bağla. Yoksa iki gün içinde rüzgâr yırtar. Berez gyapsen. Nana-muşik onciyamt’aşi erçapulez nayloni e3’urçams. (AH-Lome) Çocuk altına kaçırıyor. Annesi yatırırken çarşafın altına naylon seriyor. AlikÇ’uvali mot-işuvet’azya do nayloni gorçams. (AH-Lome) AliÇuval ıslanmasındiye naylonla sarıyor. Pufrengiz nayloni gorçun. Xe va-gaşlop’en. (AH-Lome) Pufrengiye naylon sarılıdır. Elin kirlenmez. MetinikNtxirişi ç’uvalepe mot-işuvet’azya do çadiriz nayloni gotumers. (AH-Lome) MetinFındık çuvalları ıslanmasındiye çadırın etrafını naylonla örtüyor. Ma mç’imaz-ti nayloni gobitumer do çayi-çkimi p’3’ilom. (AH-Lome) Ben yağmurda da üstüme naylon örtüp çayımı topluyorum. Defteri mot-goişiret’asya do naylonişi k’ap’i gudvaman. (AH-Borğola) Defter aşınmasın diye naylon kapla kaplarlar. Naylon-branda. (AK-Döngelli) Naylon ile yapılan branda.


nayonen/ naonen (PZ ~ AH) AD har.f. I. (PZ ~ AH) 1. Birinin peşinden [dat.] gidiyor. Bere gza mi-ti golulun nayonen. Ulun. (ÇM-Ğvant) Çocuk yoldan kim geçerse ardından gidiyor. Ç’umani meji miğun. Megalasen-i ? Ma-ti hermat’i komegayonar. (ÇM-Ğvant) Yarın ödünçlü imecem var. Gelebilir misin ? Ben de yarından iki gün sonra gelirim. Go3’omancğoni do naoni. (AH-Lome) Önüme düş de yürü. Si ha3’i naoni do ok’epe k’ala m3ika ek’emiçvi. (AH-Lome) Sen şimdilik devam et de kendir tarlasının yanında biraz beni bekleyiver. 2. Bir kız [aps.] bir erkeğe [dat.] kaçıyor. Birine [dat.] varıyor. Xasanişi bozomota Alişi beres nayonen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kızı Ali’nin çocuğuna varıyor. Xasanişi bozomota Alişi biç’is nayonasen vit’ut’i. Ehe hus nayonen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kızı Ali’nin oğluna kaçacak (= peşinden gidecek) diyordum. İşte şimdi kaçıyor. Ayşe na-ayoropen bere nayonen. (ÇM-Ğvant) Ayşe sevdiği gence varıyor. Alişi bozomota Tahsinişi biç’i nayonen. İdasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin kızı Tahsin’in oğluna uyuyor. (Beraberlik kurmak için) gidiyorlar. Ayşe Amet’t’i na-nayonu xilafi on. (AŞ-Ortaalan) Ayşenin Ahmete kaçtığı, söylentidir (= yalandır). # Ela komemaoni / 3’ulut’ina ort’aşa / Uk’açxe pişmanare / Om3’el unk’anamt’aşa. (AŞ, anonim) Gel bana kaç / Küçücük (kız) iken / Sonra pişman olacaksın / Beşik sallarken. [eşb. noonams fiilinin yeterlik kipi] → aonen; noums; ek’aunen; natxozen; nax’oneps, nax’onen, nox’ups

II. (ÇM) Birine [dat.] yardıma gidiyor. Andğa Ali vit’o-sum şuri mevayonaten. (ÇM-Ğvant) Bugün on üç kişi Ali’ye yardıma gideceğiz.


nayoren/ naoren → niyoren/ nioren


nazari i. Nazar. [< Arp.] Ali berepe-muşi nazarişi mç’ira nuk’limay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklarına nazar için [giysilerine] çıra iliştiriyor. Ayşe nazari şeni berepe dolokunaşepe mç’ira elumbinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe nazar için (= nazardan korunmaları için) çocukların giysilerine çıra iliştiriyor (= bağlıyor).

[dey. nazari ak’nen (ÇM ~ AŞ) ] # Go3’oneri 3’ana miğurt’u zari / Zabuni vor ham3’o mak’nu nazari / Sk’ani şeni ovro 3’ana P’azari / Molapxedar sevdali yari-şk’imi (ÇM-Ğvant, S.A.) Geçen sene şanslıydım / Bu sene hastayım nazar değdi / Senin için (gerekirse) sekiz sene Pazar’da / Yatacağım (hapiste) sevgili yarım. Bere msk’va nç’ara it’t’urt’u. Nazari kak’nu. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk güzel okuyordu. Nazar tuttu. → toli nat’en; toli mat’en


nazi i. Naz. [< Far.] # K’omşiluğişa bulut’ayiz bazi / Gzalepez memager. Mot-ikom nazi. (FN-Xazara, K’.M.) Komşuluğa giderken bazı / Yollarda bana raslıyorsun. Naz etme.


nazmonen[1] (PZ) AD har.f. Merak ediyor. Ham k’oçi iri tevulis nazmonen. (PZ-Cigetore) Bu adam her şeyi merak ediyor. → nozmoy; nozmons

+ nizmonams (PZ) Eø/EA har.f. Hayal ediyor.


nazmonen[2] (ÇM)(AŞ-Ok’ordule)(AH-Lome) Dø e.f. I. (ÇM) Endişeli oluyor. Ali berepe omordinay. Ozit’apasen. Badi iyasi berepe şeni muti var-nazmonasen. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları büyütüyor. Eğitim aldıracak. Yaşlanınca hiçbir şeylerinden tasa etmeyecek.

yoks.part. umezmonu : Endişesiz. Dolumcasi k’ulaç’idi dolvoğramar do umezmonu dijinar. (ÇM-Ğvant) Akşam olunca kapının kancasını tam yerine oturttun mu, endişesiz uyuyacaksın.

II. (AŞ-Ok’ordule)(AH-Lome) Düşünceye dalıp gidiyor. Memazmonu. (AŞ-Ok’ordule) Düşünceye dalıp gittim. Si muntxa u3’vare u3’vi, Cemaliz muşebura konazmonen. (AH-Lome) Sen ona ne söylersen söyle, Cemal kendi kendine düşünceye dalıyor. Dido mebazmonaşi kimi oras çkimebura e3’ebitkvam. (AH-Lome) Çok daldığımda kimi zaman kendi kendime konuşuyorum.

f.-i. mezmonu : Tasalanma. Düşünceye dalma. Dido mezmonute lap’a-ti var-iç’k’omen. (AH, atasözü, K.A.) Çok düşünürsen lap’a bile yenmez.


na3igen → ni3igen


na3onen → ni3onen


na3’ap’en (AH) AD/ADL har.f. I. AD har.f. Birine veya bir şeye [dat.] damlıyor. Bozonak menoçxe dobamt’aşi oçvet’elaz jinşen meyoçxiyalams do çku mema3’ap’enan. (AH-Lome) Kız bulaşık suyunu çöplüğe dökerken etrafa saçarak akıtıyor ve bize sıçrıyor. Boya usumert’aşi furç’a mot-dovalam. O3’udez na-na3’ap’en boya a çkva var-gamulun. (AH-Lome) Boya yaparken fırçanı silkeleme. Rafa damlayıp yapışan boya bir daha çıkmaz.

II. ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin üzerine [lok.] damlıyor. Ekremi dido paği bere ren. Dolokunuz ar mutu na3’apaz do konasvaz-na var-noxoma şakiz hem oraz mekosumz. (AH-Lome) Ekrem çok temiz bir çocuktur. Elbisesine bir şey damlayıp sürülse kurumadan o an hemen siler. → naç’vet’en


na3’ink’en (FN ~ AH) AD har.f. Birinin [dat.] parmağı [aps.] dolama oluyor ya da iltihaplanıyor. Cuma-çkimiz ordo ordo xe na3’ink’en. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin eli erken erken iltıhaplanıyor. K’at’a oraz k’iti na3’ink’en. (AH-Borğola) Her zaman parmağı dolama oluyor.


na3’iren (ÇM) AD har.f. Adıyor. Nezrediyor. Jur bere uyonun. Aşk’va muti var-goruy. Şuri-muşite berepe na3’iren. (ÇM-Ğvant) İki çocuğu var. Artık bir şey istemiyor. Canı dahil çocuklara adıyor.


na3’k’aren → ni3’k’aren


nca (PZ-Apso)(FN ~ HP)(AK) i. [çoğ. ncalepe (PZ-Apso)(FN)(HP), ncalepe/ ncape (AH)(*), ncape (AK)] Ağaç. I. Yaşayan ağaç. K’inçi ncaşe ncas meyojun. (PZ-Apso) Kuş ağaçtan ağaca uçuyor. Baba-şk’imi ğuni cedumu şeni ncaşe ncas yat’oni gondums. (PZ-Apso) Babam arı kovanı koymak için ağaçtan ağaca ince uzun odun geçiriyor. Oxoyişi oginde at’amba-nca dorgun. (PZ-Apso) Evin önünde şeftali ağacı dikilidir. Ç’urbi-ncaşi k’abuği goyazums. (PZ-Apso) Kestane ağacının kabuğunu soyuyor. Hem nca xombun. (FN) O ağaç kuruyor, ölüyor. Go3’oz na-gop’k’vatit felamurişi nca han3’o dido k’ai irden. (FN-Ç’anapet) Geçen sene budadığımız ıhlamur ağacı bu sene çok iyi büyüyor. Xasanik na-gek’vatu nca ek’itorams do oxoyişa moiğams. (FN-Ç’anapet) Hasan bugün kestiği ağacı sürükleyerek eve getiriyor. Babak xvala xvala nuxtu do nca k’vatums. (AH-Lome) Babam yalnız yalnız girişip ağaç kesiyor. Ha m3’k’oşi nca oxori-çkimiz gyotun. (AH-Borğola) Bu karayemiş ağacı evimize gölge yapıyor. Arguni uşkirişi ncas mik’udumers. (AK-Döngelli) Baltayı elma ağacının arkasına koyuyor. Ncaşi x’a guşap’ç’k’iri do xolo ilimers. (AK-Döngelli) Ağacın dalını budadım, ama yine filiz çıkarıyor. Ç’ubuişi ncas k’avi noç’abun. (AK-Döngelli) Kestane ağacına mantar yapışıktır. → mca, ca; ağaci

II. Kereste. Kütük. Memet’ik ar didi nca tok’ite ek’itorams. (FN-Sumla) Mehmet koca bir kütüğü sürükleyerek çekiyor. Ncaşen sarğa na-ikomanpek iptiDolok’lant’a ivasya do doloxe gyoğamt’es. Galendo-muşi-ti gomugvalamt’es. (AH-Borğola) Ağaçtan [ekmek vs koymak için] tekne yapanlar önceÇukur olsundiye içini (yukarıdan aşağı doğru) oyarlar. Etrafını da yuvarlatırlardı (= yuvarlak biçim verirlerdi). → mca[1]-II; kereste

[(*)(AH) çoğ. ncalepe/ ncape] a. ncalepe : Dido mtviri mtvaşi bazi ncalepez dudi gyut’roxun. (AH-Lome) Çok kar yağınca bazı ağaçların tepesi kırılıyor. İnora şeni na-eç’opu ncalepe dişka oxenu şeni xerxums. (AH-Borğola) Kış için aldığı ağaçları odun yapmak için kesiyor. b. ncape : Monk’a ncapez tok’i gyudvi do tok’ite tori. (AH-Lome) Ağır ağaçlara ip tak ve iple çek. Xasanik, na-k’vatu ncape goyazums. (AH-Lome) Hasan kestiği ağaçları yontuyor. Oxorişi gomtumaniz na-ren ncape dop’k’vati. (AH-Borğola) Evin etrafında bulunan ağaçları kestim. Pukrinoraz meyvapeşi ncapek ipti gamik’urump’en do ok’açxe but’k’a gon3’k’iman. (AH-Borğola) İlkbaharda meyve ağaçları önce tomurcuklanır ve sonra yaprak açarlar. Meyvaşi ncape p’eci dirganşi artikatiz matven. (AH-Borğola) Meyve ağaçları sık dikilince birbirini örter. Oxori k’odumt’uşi sotinuri ncape kok’obğu. (AH-Borğola) Evi inşa ederken ne kadar ağaç varsa hepsini yığdı.


ncaği (PZ) i. Örgü şişi. Nana-şk’imik ma ncağite xirk’a mişums. (PZ-Cigetore) Annem bana şişle hırka örüyor. Da-şk’imik ma 3’endeç’i mişumt’uşa xes ncaği gvanamt’u. (PZ-Cigetore) Kız kardeşim bana çorap örerken eline şiş battı. Xasanik ncağite xor3’i 3onums. (PZ-Cigetore) Hasan şişle eti saplıyor (= her tarafı deliyor). → caği; [genelde şiş] nçxili


ncame (AH) i. Cami. [< Arp.] Ncamez amaxtaşi modvalu so dodumer ? (AH-Lome) Camiye girince ayakkabıyı nereye koyuyorsun ? Ncamez nek’naşi amaxtimonis paspasi k’arfite gyoç’k’adun. (AH-Lome) Caminin kapı girişinde paspas çiviyle çakılıdır. → came; oxvamule


ncami/ cami (FN ~ AH) i. Cam. [< Far.] Nanak berepeşi xareyi porçape-ti ncamepe okosu şeni nek’laşi geyide eşaşinaxumz. (FN-Ç’anapet) Annem çocukların yırtık gömleklerini de camları silmek için kapının arkasında saklıyor. Bageniz ncami gebodgapam. Jur ndğa şkule muşebura get’roxun. (AH-Lome) Kulübeye cam taktırıyorum. İki gün sonra kendi kendine kırılıyor. Axiri genk’olaşi m3’k’upi iven. Babak nek’naz ncami gedgims. (AH-Lome) Ahırı kapatınca karanlık oluyor. Babam kapıya cam takıyor. Ncamiz mç’aci noxedaşi p’ap’ulik hek nozams do ncami mtelli dipinten. (AH-Lome) Cama sinek kondu mu dedem üzerinde eziyor ve cam kirleniyor. Pencerez ncami get’axeri ren. Yastuği norçak’un. (AH-Lome) Pencerenin camı kırıktır. Yastık sıkıştırılmış. [FN ve AH’de hem ncami hem cami şeklinde telâffuz edilir.] → cami/ jami


ncans (FN-Ç’anapet, Ç’enneti) Aø/AL hal f. [emp.şm.1.tek. mcan] Yatmış haldedir. Uyumaktadır. Ali ğoma ondğeşen doni ncans. (FN-Ç’anapet) Ali dün öğleden beri uyuyor. Didi biç’i-çkimiz mu ağodu, var-miçkin. Handğa p’ici-k’up’a koncans. (FN-Ç’anapet) Büyük oğluma ne olduğunu bilmiyorum. Gün boyu yüzükoyun yatıyor. Xasanik oxoriz t’aşa çkar mutu var-ikomz. Kimi ncanz, kimi-ti oxomonduniz amadgin do goi3’k’en. (FN-Ç’anapet) Hasan evde iken hiçbir şey yapmıyor. Ya uyuyor, ya da evin ortasında durup etrafına bakıyor. Nandidik mota-muşiz xuzineri na-ncant’u k’ala p’ap’uliz nontxapamz. (FN-Ç’anapet) Ninem tornuna dedemin horlıyarak uyuduğu yerde (dedeye) dürtürüyor. → ncars/ ncay, cans


ncars/ ncas (PZ), ncay (ÇM ~ AŞ) Aø/AL hal f. [emp.şm.1.tek. mcar] Yatmış haldedir. Uyumaktadır. Bere om3’elis ncas. (PZ-Cigetore) Çocuk beşikte uyuyor. Didi-şk’imik jur tuta on ç’i ast’enari ncas. (PZ-Cigetore) Büyükannem iki aydır ki yatalak yatıyor. Ali na-ncart’u svaşa Xasanik moselams. (PZ-Cigetore) Ali’yi [onun] yattığı yerden Hasan kaldırıyor. Hini ordoşa igzaley. Hamu ncart’u. Rak’ani p’ri ext’ey mentxozu. (ÇM-Ğvant) Onlar erkenden yola koyuldular. Ali xombula mt’alepe jindo ncay. (ÇM-Ğvant) Ali kuru otların üzerinde uyuyor. Bu uyuyordu. Tepeye çıkmadan önce yetiştiBere ncart’aşa cejinaşe cepsuy. (ÇM-Ğvant) Çocuk uyurken yatağa işiyor. K’oçi seri var-ncay. İxvamay. (AŞ-Ok’ordule) Adam gece yatmıyor. Dua ediyor. Naci na-ncart’u bere eyoselay. Dodginay. (AŞ-Ok’ordule) Naci uyuyan çocuğu kaldırıp ayağa durduruyor. Na-mcar yeri xolo 3’ari e3’agutun. (AŞ-Ortaalan) Yattığım yerin altında gene su birikiyor. Laç’ç’i  na-ncart’t’u yeri cexrosk’u. (AŞ-Ortaalan) Köpek uyuduğu yerde öldü. Na-mcart’t’i yeri cepxrosk’i. (AŞ-Ortaalan) Yattığım yerde çok rahatsızlık çektim. Hamseri na-mcart’t’işa xe gamomizurzu. (AŞ-Ortaalan) Bu akşam yatarken elim uyuştu (= karıncalandı). Obğe st’eri moy ncar ? (AŞ-Ortaalan) Hayvan plasentasına benzer bir yığın gibi niye yatıyorsun (= düzensiz ve kıvrım kıvrım bir şekilde niye yatıyorsun) ? → ncans, cans


ncavla/ mcavla (ÇM) i. Süt. Ncavla indun. (ÇM-Ğvant) Süt soğuyor. Ncavla t’ast’i p’ri cen3’oray meyaperi şeni elubay. (ÇM-Ğvant) Sütü t’ast’iye (= kaymak teknesine) süzmeden yoğurt için ayırıyor. “Ncavla mo-ipirçet’aydeyi mbela goyotuy. (ÇM-Ğvant) Sütün tozlanmaması için bez örtüyor. Ncenina p’ip’idi 3’ulu uğun. Mboli ncavla var-aşven. (ÇM-Ğvant) Buzağının midesi küçük. Fazla süt içemiyor. Ayşe na-ompunay ncavla ndğvaruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe ısıtmakta olduğu sütü karıştırıyor. Ayşe ncavla ok’on3’oruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe sütü bir kapta (her gün veya farklı zamanlarda ekleyerek) biriktiriyor. Ayşe ncavla mark’at’i k’atineri momçu. (ÇM-Ğvant) Ayşe bana sütü mayalanmış şekilde (= yoğurt mayası katılmış süt) verdi. [ÇM’de “süt” hem ncavla/ mcavla hem mca denir.] → mjalva, mca[2], mja[2]


ncaxums/ ncaxuy/ ncaxups EA har.f. Vurarak eziyor. Dövüyor. Nanak mugvala mzuğaşi kvaten leri ncaxumz. (FN-Ç’anapet) Annem yuvarlak çakıl taşıyla sarmısağı eziyor. Nanak na-ncaxu nez*i p’aç’avraz melak’oru do heşote yaği ot’ap’inamz. (FN-Ç’anapet) Annem ezdiği cevizi bezin içine bağlayıp öyle yağ sızdırıyor. Lux’u k’irzaten ar saat’i k’ayi ncaxare. (HP-P’eronit) Lahanayı k’irza ile bir saat iyice döveceksin.

[part. ncaxe(r)i : Vurularak ezilmiş.] Lu-ncaxeri. (FN ~ AH) Lahana ezmesi. Ar k’op’a lu-ncaxeri kogedvi. (FN-Sumla) Bir kepçe lahana ezmesi koy. Nanak lu-ncaxeriz mkveri elaçams. (FN-Sumla) Annem kaynayarak pişen lahana yemeğine azar azar un katıyor. K’at’ayifiz ntxiri do nez*i ncaxeri moyobği do heşşo ç’k’omi. (AH-Lome) Kadayıfın üzerine fındık ve ceviz ezmesi serperek ye. Lu-ncaxerişi dido na-ren var-aç’k’omu do kogyut’alu. (AH-Borğola) Lahana ezmesinin fazla olanı yiyemedi ve bıraktı. Nuk’u-xanumis lu-ncaxeri var-mo3’ons. (AH-Borğola) Ağzı hanım (= ağzına düşkün olan) lahana dövmesini beğenmiyor. → lu zeri, luyu zeri, luu zeri, lu k’vaneyi, (lu) mk’vaneri, dudeyi, lux’u k’ank’e(r)i, lux’u zeri, lux’u k’vaneri

+ uncaxams (AH) EDA har.f. Köreltiyor. Körleştiriyor. Kesici aletin [dat.] ağzını [aps.] kesmez haline getiriyor. Cemalik dişka k’vatumt’aşi arguniz nuk’u mtelli duncaxums. (AH-Lome) Cemal odun keserken baltanın ağzını hep köreltiyor.(cemp’irums altında) cump’irams; (ceşaluy altında) cuşalay; moşaluy; cump’ilay; bencelums


nceni (PZ ~ AŞ) i. Buzağı. Dana. Mandre ar toli pujepe şeni, ar toli ncenepe şeni. (ÇM-Ğvant) Ahır bir göz inekler için, bir göz buzağılar için. Puji ncenişi mt’alepe umxoy. (ÇM-Ğvant) İnek buzağının otlarını yiyor. Puci do nceni ok’ortey do serişa p’et’elaman. (AŞ-Ok’ordule) İnek ile danayı ayırdılar. Akşama kadar bağırıyorlar. Nceni şeni na-pxazirum ç’uk’ali xoci doluşk’omay. (AŞ-Ok’ordule) Yavru inek için hazırladığım bakrac[ın içindekini] öküz yiyip bitiriyor. → ncenina, ngeni, geni; ≠ muzari


ncenina (PZ ~ AŞ) i. [çoğ. nceninape] I. Küçük buzağı. Mexmet’ik ti-3’ale ncenina ciyonams. (PZ-Cigetore) Mehmet aşağıya buzağı indiriyor. Ar ncenina komiyonun. Opşa vorsi mcums. (PZ-Cigetore) Bir buzağım var. Çok güzel otluyor. Xoji nceninape mandre nonçark’ay. (ÇM-Ğvant) Öküz buzağıları ahırda sıkıştırıyor. Na-xrosk’u ncenina goipa3xalay. Mondo şuri moğasen. (ÇM-Ğvant) Ölen (= öldüğü sanılan) buzağı kıpırdanıyor. Her halde canlanacak. Ali ncenina ngolaşa uçumt’aşa gza cadven. (ÇM-Ğvant) Ali buzağıyı yaylaya götürürken [buzağı] yolda kalıyor (= buzağı yürüyemiyor). Ayşeşi ncenina mayotxani 3’ana dvorinasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin buzağı dördüncü yıl doğuracak.[buzağı] nceni, ngeni, geni; p’ep’ela

II. Süt danası. Ncenina kodiyinu. (PZ-Cigetore) Buzağı doğdu. Xasanis opşa msk’va ncenina uyonun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çok güzel süt danası var. Andğa na-dirinu ncenina t’alaxa n. (ÇM-Ğvant) Bugün doğan buzağı alacalıdır. Nceninape 3’ingiri dolvobi. Monk’a var-ayanen. (ÇM-Ğvant) Küçük buzağılara zil tak. Ağır gelmeyecek. Ncenina p’ip’idi 3’ulu uğun. Mboli ncavla var-aşven. (ÇM-Ğvant) Buzağının midesi küçük. Fazla süt içemiyor. → buzi-nceni; p’e3’e


ncğimok’ums (AH-Borğola) EA har.f. Giysiyi, kâğıdı vs [aps.] kırıştırıyor. Buruşturuyor. K’azeta doncğimok’u do sobaz komeşut’k’oçu. (AH-Borğola) Gezeteyi buruşturdu da sobaya attı. → ncğimoms/ ncğimops/ ncğimups


ncğimuy (ÇM ~ AŞ), ncğimoms/ ncğimops/ ncğimups (FN ~ AH-Lome)(HP ~ ÇX) EA har.f. Giysi, kâğıt vs’yi [aps.] kırıştırıyor. Buruşturuyor. Ayşeşi bere suparape azirasi ncğimuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin çocuğu kitapları görünce kırıştırıyor. Uti xeneri porça elat’oçuy. Ncğimuy. (AŞ-Ok’ordule) Ütü yapılmış gömleği atıyor. Buruşturuyor. Sixintite mendili ncğimoms. (FN-Sumla) Sıkıntıdan mendil kırıştırıyor. Oxorcak erçapulepe kot’ums do svarums. Berepek ncğimoms. (AH-Lome) Kadın çarşafları katlayıp diziyor. Çocuklar kırıştırıyor. Porça kododvi. Mot ncğimom. (HP-P’eronit) Gömleği koy da kırıştırma. → ncğimok’ums

part. ncğime(r)i : 1. Kırışmış. Kırıştırılmış. Buruşuk. Ncğimeyi porça mot-dolikunam. Momçi do uti kogepça. (HP-P’eronit) Kırışmış gömlek giyme. Ver de ütüleyeyim. 2. mec. Hem bozo simeyi do ncğimeyi ren. (HP-P’eronit) O kız ellenmiş ve kırıştırılmıştır (= Biri ile ilişkide bulunmuştur).


nciri i. Uyku. Ncirik cemojgines. Moselaşa var-momaseles. Cemotanes. (PZ-Cigetore) Uykuya yenilip sahura kalkamadık. Sabaha kaldık. Bere ncirite var-izğasi tolepe gvamç’itanen. (ÇM-Ğvant) Çocuk uykuya doymayınca gözleri kızarıyor. Nciri cemocginey do moselaşa var-emaseley. Domitaney. (AŞ-Ok’ordule) Uykuya yenilip sahura kalkamadık. Sabah oldu. Seri iyasi nciri cemadven. Cebolam. Dovincir. (AŞ-Ok’ordule) Akşam olunca uyku üzerime çöküyor. Düşüyorum. Uyuyorum. Nciri bicginitu. Mossela var-emasseley. (AŞ-Ortaalan) Uykuya yenildik. Sahura kalkamadık. Bere ç’irç’ilay. Nciri muxtu-i p’eya ? (AŞ-Ortaalan) Çocuk zırlıyor. Uykusu mu geldi, acaba ? Nciri gomak’k’ayibu. Ezani iyoxinaşşa kopxer. (AŞ-Ortaalan) Uykuyu kaybettim. Ezan okununcaya kadar oturuyorum. Nciri kemacinu. (AH-Lome) Uyku bana bastı. Skiri-çkimi, moda gok’un3xun ? Şkit ncirik giğu-i ? (AH-Lome) Yavrum, neden uyanamıyorsun ? Yedi uyku seni götürdü mü (= O kadar derin mi uyuyorsun) ? Berez çkar nciri var-uğun. Ç’ink’a steri tolepe otanams. (AH-Lome) Çocuğun hiç uykusu yok. Cin gibi bakıyor. Hamus ncirişi xali var-uğun. Tolepe mğu steri otanams. (AH-Lome) Bunun uyuyacak gibi hali yok. Gözleri baykuş gibi parlıyor. O3’k’edu. Bere-muşi gemzuli steri ren. Baba-muşik k’itxu : “Mu gomç’un ?” ya do. BerekMa mutu var-momç’un. Nciri komomixtuya u3’u. (AH-Borğola) Baktı. Çocuğu üzgün gibi. Babası da sordu : “Ne derdin var ?” diye. Çocuk : “Benim derdim yok. Uykum geldidedi. Nciri na-muxtams k’oçik omkorinuz gyoç’k’ams. (AH-Borğola) Uykusu gelen insan esnemeğe başlar. Berepez nciri muxtanşi oda-mutepeşişe ebolapam. (AH-Borğola) Çocukların uykusu gelince üst kattaki odalarına yollarım. Nanas nciri muxtu do inkos. (AK-Döngelli) Annemin uykusu geldi de esniyor.

[dey. nciri met’axums/ nciri met’axuy (PZ ~ AH) : Uyukluyor. Kestiriyor.] Xasanis opşa nciri mvalasi nciri met’axums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çok uykusu gelince kısa uyku ile geçiştiriyor. Ali bere ibgart’aşa uji var-meçay. Nciri met’axu-muşi 3aduy. (ÇM-Ğvant) Ali çocuk ağlarken kulak asmıyor (= önemsemiyor). Kestirmeye (= uyuklamaya) bakıyor. Doğani dulyaşa moxt’u. Dvanç’inu. Nciri met’axuy. (AŞ-Ok’ordule) Doğan işten geldi. Yoruldu. Uykuyu kırıyor (= uykusunu kesmek için azcık kestiriyor). Ndğaleri nciri met’axu. Seri var-ancirasen. (AŞ-Ortaalan) Gündüz uykuyu kırdı (= kestirdi). Gece uyuyamayacak. Nandidi-çkimik ondğeneyi gyai şkule a m3ika nciri met’axums. (FN-Ç’anapet) Ninem öğle yemeğinden sonra biraz kestiriyor. M3ika nciri mep’t’axi. (AH-Lome) Biraz kestirdim. P’ap’uliz nciri muxtaşi k’eladis t’k’ebi elorçams do nciri met’axums. (AH-Lome) Dedemi uyku bastırınca ocağın kenarına postu serip biraz kestiriyor. K’oltuğiz ar m3ika nciri mep’t’axaşi oncirez nciri mamt’en. (AH-Borğola) Koltukta biraz kestirince yatakta uykum kaçıyor. → elijinen; lirs

[dey. (AH) didi nciri Ölüm.] Didi ncirik na giğasen. (AH-Lome) Büyük uyku (= ölüm) seni alsın (= bir daha uyanamayasın). [Bu deyim durup dururken yapılan bir beddua değil. Çok uyku uyuyanlara, uykudan dolayı işlerini aksatanlara bir sitem şeklinde söylenir. K.A.]

[dey. nciri amt’en (AH) : Birinin [dat.] uykusu [aps.] kaçıyor.] K’oltuğiz ar m3ika nciri mep’t’axaşi oncirez nciri mamt’en. (AH-Borğola) Koltukta biraz kestirince yatakta uykum kaçıyor.


nciyaxi (AH) i. [muhtemelen < cerrahî < Arp.] Sünnetçi. Berepe imt’it ! Nciyaxi mulun. K’ut’u megok’vatanoren. (AH-Lome) Çocuklar kaçın ! Sünnetçi geliyor. Pipinizi kesecek. 3’oxle k’ut’u nciyaxepek mek’vatumt’es. Ha3’i hem dulya xastaxanes ixenen. (AH-Borğola) Eskiden bibiyi sünnetçiler keserlerdi. Şimdi bu iş hastanelerde yapılıyor. → sunneç’ç’i; ciyaxi; k’ut’u-mç’k’iru


ncoli (PZ-Cigetore) i. Dere ve ırmak gibi akan suların durgunlaşıp derin bir hale geldiği nokta. (Na-)culun 3’arepe (na-)dogutas do ok’in3’orenpe-muşi gompa do derini svas ok’in3’orasi ncoli diyen. (PZ-Cigetore) Akan suların durgunlaşıp birikenler açık ve derin yere birikince ncoli oluyor. → t’obaII, t’ibaII


ncoxo (FN) (HP) i. İsim. Ad. Ağne na-dibadaneren motalepez ncoxo nandidik gyodumers. (FN-Ç’anapet) Yeni dogan torunların ismini büyükanne veriyor. Didi-nanaz berepeşi ncoxo ant’alen. (FN-Ç’anapet) Büyükanne çocukların ismini karıştırıyor. Axmetik Mexmeti şeni zopont’uşi ncoxo ugedumu Rizas-ti kelaçu. (HP-P’eronit) Ahmet Mehmet ile ilgili olarak konuşurken isim vermeksizin Rıza’yı da ima etti. → yoxo, coxo


nculi (PZ)(AŞ-Ortaalan) i. I. Gül. [< Far.] Ayşeşi kçe nculepe nak’u msk’va gont’u ! Gaz*ire si ? (PZ-Cigetore) Ayşe’nin beyaz gülleri ne kadar güzel açtı ! Gördün mü ? Asiye nculi na-goibğinu şeni dido xazi ayu. (AŞ-Ortaalan) Asiye kendine gül döktürdüğü için çok hoşuna gitti. Na-momçi nculi dopurcu. Sk’ande xolo nena var-on. (AŞ-Ortaalan) Verdiğin gül soldu. Senden hâlâ ses yok. → culi; gyuli; dadali[1]

II. [sevdiği birine verilen hitap sözü] Canım ! Nculepe-şk’imi ! (PZ-Cigetore) Çocuklarım !


ncumoni (AH) s. Tuzlu. Ncumoni na-oç’k’omapiz 3’k’ari-ti oşvapi. (AH, atasözü, K.A.) Tuzlu yedirdiğine suyunu da içir. → m3’utxe, mcumeri


ncumori (FN ~ AH-Lome) i. Sirke. Kapça geç’veri ncumorite k’ai iç’k’omen. (FN-Sumla) Taşta hamsi kızartması sirke ile güzel yenir. Çku urz*enişi ncumori bixmart. (AH-Lome) Biz üzüm sirkesi kullanıyoruz. → mcumori


ncumoruy/ ncumorums/ ncumorups (AŞ ~ HP) EA har.f. Tuzluyor. Sit’k’ik han3’o k’işiz sum katana p’urmoli doncumoru. (AH-Lome) Sıtkı bu kış üç küp florya kuşu tuzladı. Kapçiya ncumorums. (HP-P’eronit) Hamsi tuzluyor. Kapçiya doncumori. (HP-P’eronit) Hamsi tuzladım. [HP-P’eronit’te bu fiilin dört adet değişkeni gözlemlenir : ncumorums/ ncumorups/ mcumorums/ mcumorups] → mcumorums/ mcumoruy, mcumorups

f.-i. oncumoru : Tuzlama. Tuzlamak. Yaseminik oncumoru şeni kapça 3xot’ums. (AH-Lome) Yasemin tuzlamak için hamsi ayıklıyor.

part. ncumoreri : Tuzlanmış. Kyupişen ncumoreri kapça eşiğams. (FN-Sumla) Küpten tuzlanmış hamsi çıkarıyor.


ncums (PZ-Noxlamsu), ncups (HP) Eø har.f. Otluyor. Pucik ncums. (PZ-Noxlamsu)(HP-P’eronit) İnek otluyor. → mcums/ mcuy (PZ-Apso ~ AH); cups (AK); + oncinams, omcinams/ omcunay/ omcvinay/ omcvinams, ocvinams/ ocvinaps


ncumu (AŞ ~ HP) i. Tuz. Ncumu din3’inu. (AŞ-Ok’ordule) Tuz eridi. Yemeği do3adi. Ncumu kuğun-i ? (AŞ-Ortaalan) Yemeğin tadına bak. Tuzu var mı ? Kapças m3ika ncumu meçi. (FN-Sumla) Hamsiye az tuz ver. Xaciz m3ika ncumu uğut’u do ek’ebubği. (FN-Sumla) Fasulyenin tuzu az idi ve biraz daha ilâve ettim. Nanak luşi ncumuz no3adams. (FN-Sumla) Annem lahananın tuzuna bakıyor (= tadıyor). Nanak Nazargyuliz tencerete ncumu noloskapams do heşşopete axiriz amoyonams. (AH-Lome) Annem Nazargül’e tencerede tuz yalatıp öylelikle ahıra alıyor. Bazi ncumu-ti xaçkare. (AH, atasözü, K.A.) Bazen de tuz ekeceksin (= Her şeyin iyi ve hoş olmasını beklemek boş bir avuntu olur). Bak’k’alepek ncumuşi geç’areri na-unonan steri munz*inaman. (AH-Borğola) Bakkallar tuzun fiyatını istedikleri gibi arttırıyorlar. Ham gyariz çkar ncumu var-uk’ati-doren. Dido kança divu-doren. (AH-Borğola) Bu yemeğe hiç tuz katmamışsın. Çok lezetsiz olmuş. [AŞ-Ok’ordule ve HP-P’eronit’te hem ncumu hem mcumu denir.] → mcumu, cumu; k’enç’i-ncumu


nçala i. [çoğ. nçalape] I. (PZ)(FN ~ HP)(AK) Mısır samanı. Mısır sapı ve yaprağının (kışın hayvan yemi olarak kullanılmak üzere) kurutulmuşu. Ayşe ! Pucepes ar nçala komeçik’o. (PZ-Cigetore) Ayşe ! Sığırlara bir mısır yaprağı verseydin. Ayşek axiris nçala onçark’ams. (PZ-Cigetore) Ayşe ahıra mısır yapraklarını sıkıştırıyor. Nanak nçala do limxana ok’ok’orums do mandreşa iğams. (FN-Ç’anapet) Anne mısır sapı ile eğreltiotunu birbirine bağlayıp ahıra götürüyor. Nçalaşi bardi iç’vert’uşa m3’k’a it’k’oçert’u. (FN-Ç’anapet) Mısır sapı yumağı yanarken kıvılcım saçılıyordu. Ntxirişi jindole nçala yobğun. (FN-Ç’anapet) Fındığın üstünde mısır sapı dökülü duruyor. Berek nçalaş bardiz nun3’inams. (FN-Sumla) Çocuk saman yığınını tutuşturuyor. Nçala ntkomina oraz mandreşa einç’en. (FN-Sumla) Mısır samanı nemli zamanda barakaya çekilir. Nçala livadiz gexombun. (FN-Sumla) Mısır sapları bahçede durduğu yerde kuruyor. OsmanikMç’ima mç’imaşi mot-nobğamt’azya do nçalaz mok’utumers. (AH-Lome) Osman, “yağmur yağarken üzerine serpmesin diye otun önünü kapatıyor. Nanak melen bagenişe pucepez nçala golumers. (AH-Lome) Annem karşı kulübeye inekler için mısır samanı götürüyor. Dadik tipi do nçala ont’aleri ar ok’upinams. (AH-Lome) Teyze (yaşlı kadın) ot ile mısır samanını karışık halde bir arada seriyor. Doğanik lazut’işi nçala do mkeriMjoraz xomazya do arte ok’upinams. (AH-Borğola) Doğan, mısır çalısı ve arpayıGüneşte kurusundiye birlikte seriyor. Lazut’işi nçala do mkeri arte ok’ipinen. Çodinaz juri-ti pucik ç’k’omasen. (AH-Borğola) Mısır çalısı ve arpa ikisi birden serilir. Sonunda ikisini de inek yiyecek. Ar xeşi nçala. (HP-P’eronit) Bir kolluk saman bağı. Timuris ar xeşi nçala ilokaçun. (AK-Döngelli) Timur bir bağ mısır samanını yan tarafında tutuyor. → çala (ÇX); ≠ ğeri

II. (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) Saman. Ayşe andğa ç’umanişi şuk’ule xombineri lazut’i-nçalape enç’ili ikuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe bugün sabahtan beri kurumuş mısır samanlarını bağ yapıyor. Puci ham3’oneri nçala xazi var-ayu. (AŞ-Ok’ordule) İnek bu seneki samanı sevmedi.

III. (AŞ-Ortaalan) Mısır, eğreltiotu, ot vs gibi otsu bitkilerin bağı. Handğa mandroxorişe sum limxona-nçala mobiği. (AŞ-Ortaalan) Bugün “mandra evi”nden üç adet eğreltiotu bağı getirdim.


nçalapona (PZ-Cigetore) i. [çoğ. nçalaponape] Çalı çırpı. Xasanik mcaşi tudes nçalaponape pağums. (PZ-Cigetore) Hasan ağacın altında çalı çırpıyı temizliyor. → n3’ixi; n3xik’iII, 3xik’i


nçami (AH) i. Çam ağacı. Axmet’ik nçamiz na-xomuşe k’ele m3ika note elo3’k’ams. (AH-Lome) Ahmet çamın kuruyan tarafından biraz çıra söküyor. → çambi, çami/ çam; noteII


nçamini (PZ)(AŞ ~ AH) i. Kaşıntı. Ma opşa nçamini miğun. (PZ-Cigetore) Bende çok kaşıntım var. M3’ora mak’nu. Zade nçamini miğun. (AŞ-Ok’ordule) Uyuz hastalığı kaptım. Çok kaşıntım var. K’oçiz nçamini kogagzu-doren. Ncaz axri3ken. (AH-Lome) Adamı kaşıntı sarmış. Kendini ağaca sürtüyor (= sürtünüyor). Nçamini na-uğun pucik bigaz nasven. (AH-Borğola) Kaşıntısı olan inek sopaya sürtünüyor.


nçans → çans


nçars/ nças (PZ) øL hal f. Bitkinin [lok.] dalları veya saplarında meyvesi var. Xasanişi oşk’uri-mcas hik’u nças ç’i ç’at’alaşa ok’oç’ordun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın elma ağacı o kadar ürün vermiş ki çatalın ortasından koparak yırtılıyor. → nçay; nçans/ çans


nçay (ÇM ~ AŞ) Aø hal f. 1. Bitkinin [aps.] dalları veya saplarında meyvesi var. Ham3’o m3xul nçars-i ? (ÇM-Ğvant) Bu yıl armut ağacının dallarında meyvesi var mı ? M3xuli-ara mboli nçart’u. Celaç’ordu. (ÇM-Ğvant) Armut dalında çok armut vardı. [Dal] kırıldı. Avla na-ceren oşk’urişi mboli na-nçay arape k’oşk’at’roxun. (ÇM-Ğvant) Kapı önünde dikili olan elmanın çok meyvesi olan dalları kırılıyor. M3xuli k’ayi k’ayi konçay. (AŞ-Ok’ordule) Armut iyi iyi var (= oluşuyor). 2. Otlarında [aps.] tohumu var. Mt’alepe 3’o var-aşk’orey. Muç’o nçaran noxombuy. (ÇM-Ğvant) Otları (= hayvan yiyeceğini) bu yıl biçemediler. Dikili oldukları gibi kuruyor. → nçars/ nças; nçans/ çans

+ unçay AD hal f. mec. Birinin [dat.] vücudunda bir şey [aps.] oluşmuştur. Himu gunz*e tomalepe kunçay. (ÇM-Ğvant) Onda uzun saçlar oluşmuştur (= O, uzun saçlıdır). Him gunze tomalepe kunçay. (AŞ-Ok’ordule) Onda uzun saçlar oluştu (= onun uzun saçları var).


nçaxums/ nçaxuy/ nçaxups EA har.f. [emp.şm.1.tek. mçaxum/ mçaxup] [şsz inçaxen] Çalkalıyor. Alik mja nçaxums. (PZ-Cigetore) Ali ayran çalkalıyor. Ali xt’aperi nçaxuy. (ÇM-Ğvant) Ali mayalanmış sütü (yayık veya toprak kap ile) çalkalıyor. Ayşe tani nçaxuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe ayran çalkalıyor. Tani nçaxumt’aşa 3’ip’a nu3’i do oşvanapi. (ÇM-Ğvant) [Kaymaktan yağ ve] ayranı ayrıştırırken [onçaxule’deki = toprak kabındaki] havalandırma deliği[ndeki tıpayı] söküp havalandır. Bere ntani nçaxuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk ayranı çalkalıyor. P’ap’ulik ağne na-nçaxu ayrani onçaxulez dolodgin. (FN-Ç’anapet) Dedenin yeni yaptığı (= çalkaladığı) ayran yayığın içinde duruyor. Nanak xtimeri mja onçaxulez dolobu do nçaxumz. (FN-Ç’anapet) Annem ekşimiş sütü yayık küpüne koyup çalkalıyor. Eminek ayrani nçaxums. (FN-Sumla) Emine ayran çalkalıyor. Ayraniz ncumu bok’atapi. Nusak k’avanozite m3ika nçaxums. (AH-Lome) Ayrana tuz kattırdım. Gelin kavanozla biraz çalkalıyor. Nanak yoğuti do mja onçaxalez ok’obams, nçaxums do yaği ikoms. (AH-Lome) Annem yoğurdu ile sütü yayığa döküp bir arada çalkalayıp yağ yapıyor. 3’oxle nandidi-çkimi mja onçaxalez nçaxumt’u do yaği bikomt’it. (AH-Borğola) Eskiden babaannem sütü yayıkta çalkalıyordu da yağ yapıyorduk. Onçaxales metragale k’ai nutragit. Mja nçaxumt’aşi mot-dibet’as. (AH-Borğola) Yayığın tıkacını iyi tıkayın. Sütü [ayran için] çalkalarken [süt] dökülmesin. Nanak dergiten ayrani nçaxups. (AK-Döngelli) Annem testi (= küp) ile ayran çalkalıyor. Dergi xomomiği do ayrani domçaxa. (AK-Döngelli) Toprak küpü bana getir de ayran çalkalayayım.

+ unçaxams/ unçaxay/ unçaxaps EDA har.f. I. Biri için [dat.] bir şeyi [aps.] çalkalıyor.

II. (FN-Ç’anapet)(AH-Lome) Gözlerini [aps.] birine [dat.] kırpıyor. Tek gözünü [aps.], üst ve alt kirpiklerini ve yanağın göze yakın yerini de kullanarak, birini hedef alıp [dat.] kırpıyor. Xasanişi biç’ik, na-az*iyasen mtel mskva bozoz noz*i3ams do toli unçaxams. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın oğlu, gördüğü her güzel kıza tebessüm edip göz kırpıyor. K’oçik milletişi doloxe oxorcas toli unçaxams. (AH-Lome) Adam milletin içinde kadına göz kırpıyor. → cuk’am3’inay, eluç’apxayII, gelunçaxams, gyunç’axups.


nçayi (PZ) i. Çay. [< Çin’in güney bölgelerinde konuşulan diller][“Çay”, dillerarası bir kelimedir. Çin’in güney bölgelerinde konuşulan dillerden diğer bütün dillere yaydığı biliniyor. Lazların ilk kimlerden çay kelimesini duyup benimsedikleri bilinmediğinden dolayı bu kelimenin hangi dilden Lazcaya geçtiği de bilinmemektedir.] Ham nçayepe keyopatxit. Yevana iç’vasen. (PZ-Cigetore) Şu çayları havalandırın. Yoksa yanacak. Nçayepes ayazi ceçu do oç’u. (PZ-Cigetore) Çaylara ayaz vurdu da yaktı. Sultanişi nçayis mcalepe eyadven. (PZ-Cigetore) Sultan’ın çayına ağaçlar konuluyor. Ham ndğalepes nçayi var-ma3’ilen. Nçayi dop’3’ila şk’ule xanç’ali-manç’ali var-dosk’udun. Gomit’roxun. (PZ-Cigetore) Bu günlerde çay biçemiyorum. Biçtiğim zaman kolum molum kalmıyor. Etrafım kırılıyor. Xasanik nçayi-muşi o3’ilu şeni yaricis meçams. (PZ-Cigetore) Hasan çayını biçtirmek için [işi] yarıcıya veriyor. Xasanik nçayi gondağilams. Eyopatxams. (PZ-Cigetore) Hasan çayını dağıtıyor. Havalandırıyor. → çayi/ çai


nçayiri (ÇM) i. Çayır. Ordoşa idu. Nçayiri oşk’oru kocoç’u. (ÇM-Ğvant) Erkenden gidip ot biçmeye başladı. → çayiri; tipepuna; çaepe


nçonexi (AH-Borğola) s. Beceriksiz. Sakar. Dido nçonexi k’oçi ren ! Xerxi-ti doni var axmaren. (AH-Borğola) Çok beceriksiz (= sakar) adamdır ! Bıçkıyı dahi kullamamaz. → çorpa; xalat’ali; çoma; çonexi; xe-k’ot’i, xe-k’ot’ili


nçori (ÇM) i. Nezle. Grip. [< Fra.] Ali nçori ak’nu. (ÇM-Ğvant) Ali nezle oldu. → mazap’u; çinda; nezle; gripi


nçxalums/ nçxaluy(PZ ~ AH HP ÇX) EA/Eø har.f. I. EA har.f. Ceviz, kestane vs düşürme amaçlı sopa veya sırıklarla dallarını sallıyor. Uzun bir çubukla dallara vurarak meyvelerin yere düşmesini sağlıyor. Ceviz, kestane vs sırıkla silkeliyor. Xasanik nez*i-muşi nçxalums. (PZ-Cigetore) Hasan cevizini sırıkla döverek topluyor. Alişi nez*epe dibğen. Ulun do ar var-nçxalums. (PZ-Cigetore) Ali’nin cevizleri dökülüyor. Gidip de sırıkla döverek toplamıyor. Ali nezepe nçxaluy. (ÇM-Ğvant) Ali cevizleri dallarından silkeliyor. Xasani m3xuli nçxaluy. Dvobğay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan armudu sallayıp yere döküyor. Handğa cuma-çkimik 3’k’ar-toli k’ala na-dgin nez*i nçxalums. (FN-Ç’anapet) Bugün kardeşim pınarın yanındaki ceviz ağacını silkeliyor. Nurik Cakşunaz nez*i nçxalums. (AH-Lome) Nuri Cakşuna’da ceviz silkeliyor. Xurmaşen nez*i va-inçxalen. (AH, atasözü, K.A.) Hurma ağacından ceviz dövülmez (= silkelenmez) (= Bir işi yaparken yolu yordamında yapmalı). Nacik, na-nçxalu nez*i mjoraz nupinams. Ğampo xomaşi k’ak’alums. (AH-Borğola) Naci sırıkla döktüğü cevizi güneşe seriyor. Yeşil kabuğu kuruyunca ayıklıyor.

f.-i. onçxalu : Meyve ağacı, ceviz vs’nin dallarına sırıkla vurarak dökme. Baba-şk’imi nez*i onçxalus ar mitxa ninç’inams. (PZ-Apso) Babam ceviz silkelemek için birini ortak ediyor. Nezi onçxaluşşa si mendegiyona. (AŞ-Ortaalan) Ceviz dökmeye seni götüreyim.

II. (PZ ~ AŞ) EA har.f. [olumsuz olarak kullanıldığında (*)] Umursamıyor. Alis mu-na vu3’vare vu3’va var-nçxalums. (PZ-Cigetore) Ali’ye ne dersem diyeyim umursamıyor. Ayşe muti var-nçxaluy. (ÇM-Ğvant) Ayşe hiçbir şey umursamıyor. [(*)(PZ)(AŞ) va(r)-ncxalums/ va(r)-nçxaluy : (1) EA har.f. Umursamıyor. (2) Eø har.f. Saçmalamıyor. Palavra atmıyor.] golobun, golvobun; golusums/ golusuy, golusumers/ golusumels; çemane golusums/ çemane golusuy; kemane golusumers; kemane usumers; kemane gulusumers

III. (PZ)(AŞ ~ AH) Eø har.f. Boşuna konuşuyor. Gereksizce konuşuyor. Saçmalıyor. Abartıyor. Moy-nçxalum ! (AŞ-Ortaalan) Saçmalama ! Abartma ! Mot-nçxalum ! (AH-Lome) Saçmalama ! → patxumsIII; kançums; goşubğams; vrat’k’umsII; amut’alaps; barbalaps


nçxik’ums/ nçxik’uy/ nçxik’k’uy (PZ ~ AŞ) EA har.f. 1. Toprağı, külü vs [aps.] eşeliyor. Kormek let’a nçxik’ums. (*)(PZ-Cigetore) Tavuk toprak eşeliyor. [(*) PZ-Cigetore’de hem çxik’ums hem nçxik’ums denir.] Korme 3’i3’i şeni omçvele nçxik’uy. (ÇM-Ğvant) Tavuk solucan için kapı önünü eşeliyor. Ali ! K’uk’ari komomçi. K’uzina domçxik’a. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Demiri ver. Kuzineyi karıştırayım. Let’t’a mo-nçxik’k’um. (AŞ-Ortaalan) Toprağı karıştırma. 2. Kurcalıyor. Radiyo cep’3’opxar deyi nçxik’uy. (ÇM-Ğvant) Radyoyu onaracağım diye kurcalıyor. Doloxveri manganaşi var-oxvo3’onay. M3udişi nçxik’uy. (ÇM-Ğvant) Arızalı makineden anlamıyor. Boşuna kurcalıyor. 3. mec. İşini [aps.] karıştırıyor, eşeliyor ya da kurcalıyor. Him dulya nçxik’uy. Xolo ok’işiranen. (AŞ-Ok’ordule) O işi eşeliyor. Yine kavga edecekler. Na-iyu diyu. Si mo-nçxik’um. (AŞ-Ortaalan) Olan oldu. Sen kurcalama. [toprak, kül, ateş vs’yi kurcalıyor] uçxat’ams, nuçxat’ams; [toprağı eşeliyor] çxik’ums; çxink’oms; çxik’olums/ çxik’olups; ğağupsII


nçxili (ÇM)(FN ~ AH HP ÇX) i. Şiş. 3’endeç’i xut nçxilite işven. (ÇM-Ğvant) Çorap beş örgü şişi ile örülür. Ayşe nçxili oşu coç’asi ordoşa mot’roxun. (ÇMĞvant) Ayşe örgü örmeğe başlayınca erkenden hevesi kırılıyor. Ç’iç’ili-nçxili. (FN-Ç’anapet) Kebap şişi. Berez oçu şeni k’vateyi xor3i nçxiliz dop3oni do bot’uxnam. (FN-Ç’anapet) Çocuğa yedirmek için kesilmiş eti şişe dizdim (= sapladım) ve kızartıyorum. P’ap’ulik ağne na-nik’vatu ngenişi xor3i nçxiliz do3onu do ot’uxnams. (FN-Ç’anapet) Dede, yeni kesilen dananın etini şişe dizdi ve kızartıyor. Tenak oncires nçxili gyo3onams. (FN-Sumla) Tena yatağa üstten aşağıya şiş batırıyor.3’inek’i şumt’aşi nçxili ixmaren. Tentena şumt’aşi tiği ixmaren. (AH-Lome) Çorap örerken şiş kullanılır. Dantel örerken tığ kullanılır. [örgü şişi] ncaği, caği


nçxindi (PZ-Cigetore)(AH-Lome) i. Burun. Hasanis nçxindi fingilyari uğun. Hi-şeni cişifonams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın burnu sümüklüdür. Ondan dolayı sümkürüyor. Xasanişi beres nçxindi a3’aren. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çocuğunun burnu sulanıyor. Bereşi nçxindişa din3xiri nayoren. (PZ-Cigetore) Çocuğun burnun kanıyor.→ çxindi, çxvindi; çxundi

[dey. nçxindi elanz*ik’ums (PZ-Cigetore), nçxindi elanz*ikoms (AH) : Burnunu kıvırıyor. Hiçbir şeyi beğenmiyor.] Ayşes muya uyindrana uyindri, iri tevulis nçxindi elanz*ik’ums. (PZ-Cigetore) Ayşe’ye ne alırsan al, her şeye burnunu kıvırıyor (= hiçbir şey beğenmiyor). Bozos ti dido jin ge3’uz*in. Mintxa mebo3’iraten nçxindi elanz*ikoms. (AH-Lome) Kızın gönlü çok yükseklerde. Kimi gösterirsek burun kıvırıyor.

[dey. nçxindi eyişvanams : Burnunu çekiyor.] Xasanis p’anda nçxindi a3’aren şeni p’anda-ti nçxindi eyişvanams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın her zaman burnundan akıntısı var. Ondan dolayı her zaman da burnunu çekıyor. çxindi moişifonay; onç’ams; çxundi 3’in3’ups

[dey. nçxindi no3onams (PZ-Cigetore): Burnunu sokuyor. Gerekmediği halde işe karışıyor.] Si nçxindi iri tevulis mo-no3onam. Hinik mutik’ere an, an. (PZ-Cigetore) Sen burnunu her şeye sokma. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar. → çxindi o3onams, çxindi no3onams


nçxiroms (AH) Eø har.f. Çocuk [erg.] çığlık atıyor. Oxorca ! Gale berepek nçxiroman. Ar mendo3’k’edi ! (AH-Borğola) Hanım ! Dışarıda çocuklar çığlık atıyorlar. Bir bakıver !


nçxomi (FN-Sumla)(AH-Lome) i. Balık. Aşek nçxomi xalums. (FN-Sumla) Ayşe balığı yakıyor, kavuruyor, yenilmez hale getiriyor. Cemalik nçxomi k’eremuliz, uşkuriş xoşafi-ti mjoraz omç’k’vinams. (FN-Sumla) Cemal, balığı ateş zincirinde, elma hoşafını ise güneşte kurutuyor. Nçxomiş gyari p’işen doni xes nçxomiş şura malems. Xolo obononi bore. (FN-Sumla) Balık yemeği yaptıktan sonra (yaptıktan beri, yaptıktan bu yana) elim balık kokuyor. Yine yıkamam gerekiyor. Musak na-ç’opu nçxomepe k’omşepez gultams. (FN-Sumla) Musa tuttuğu balıkları (kendisi pay almadan hepsini) komşulara dağıtıyor, pay ediyor. Osmanik karmat’eşi xerk’i k’at’a nun3’orasen a vit nçxomi oç’opums. (AH-Lome) Osman, değirmen harkının her kesişinde on civarında balık tutar. Nçxomi bipxort’işi mxa var-maz*iru do xurxiz kelema3onu. (AH-Lome) Balık yerken kılçığı göremedim. Boğazıma battı. → çxombi, çxomi, mçxomi


nçxori-ti (FN-Sumla) s. ve i. Her dokuzu. → çxori-ti/ çxovri-ti; nçxoro-ti/ çxoro-ti


nçxoro (FN-Sumla ~ HP) s. ve i. Dokuz. → çxoro/ çxovro


nçxoroni/ çxoroni (FN) s. Dokuzuncu. çxovroni; çxoroneri; maçxoroneri; maçxoroni; çxoroni; mançxoroni, mançxorani


nçxoro-ti (AH) s. ve i. Her dokuzu. → çxori-ti/ çxovri-ti/ nçxori-ti; çxoro-ti


nçxvapa (ÇM ~ AŞ) s. ve i. [çoğ. nçxvapape] → mçxvapa, çxvapa, çxvopa/ mçxvopa. [FN’da bu köklü kelime pek kullanılmaz. → t’u3aI-2] I. s. [hava hakkında] Sıcak. İk’bal-suzi k’oçi nçxvapa ora t’aşa-ti xoşk’ak’ali cok’açay. (ÇM-Ğvant, atasözü) Talihsiz adam sıcak havada da doluya tutulur (= Talihsiz adamı sıcak havada da dolu tutar). Bere nçxvapa ora goincogen. (ÇM-Ğvant) Çocuk sıcak zamanda daralıyor. Gale gamaft’a do ar pirçi komeviyinda. Doloxe nçxvapa n. (ÇM-Ğvant) Dışarı çıkıp de biraz serinleneyim. İçerisi sıcak. At’ambape nçxvapapete ordoşa ik’uk’un3eran. (ÇM-Ğvant) Şeftaliler sıcaktan erkenden tomurcuklanıyor.

II. i. Sıcak hava. Havann sıcaklığı. Mboli nçxvapape puğarepe nosk’urinay. (ÇM-Ğvant) Aşırı sıcaklar pınarları kurutuyor (= pınarların suyunu kesiyor).


nçxvari (AŞ-Ortaalan) i. Darı. Kormepe nçxvari komeçi-i ? (AŞ-Ortaalan) Tavuklara darı verdin mi ? → çxvari, mçxvari; kurumiII


nçxvari-kva (ÇM) i. Taş dibek. Serendi tudendo nçxvari-kva kododgu. (ÇM-Ğvant) Naylanın altına dibektaşı koydular. → 3’ilimoniI; oçambre, oçamre, çambre, onçamure


nçxvarums/ nçxvaruy (PZ ~ FN-Ç’anapet), nçxvarups (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. Dibekte mısır, kendir vs [aps.] dövüyor. Dövende ufalıyor. Cemalik oçambrete lazut’i nçxvarums. (PZ-Cigetore) Cemal dibekte mısır dövüyor. Ali dik’a nçxvaruy. (ÇM-Ğvant) Ali buğday dövende ufalıyor (= kırıyor). Lazut’i çambre dolobğun. Donçxvarit. (AŞ-Ok’ordule) Mısır dibek taşının içindedir. Dövün. Oçambre brinz*i nçxvaruy. (AŞ-Ortaalan) Taş dibekte pirinç ayıklıyor. Oçambre doçxi. Lazut’t’i mçxvaraten. (AŞ-Ortaalan) Taş dibeği yıka. Mısır döveceğiz. Pederik çambrez lazut’i nçxvarumz. (FN-Ç’anapet) Babam oyuk taşın içinde mısır dövüyor. Xasanik onçamures princi donçxvaru. (AK-Döngelli) Hasan dibekte pirinç dövdü. Pamuği p’aloten mçxvarup do vobarap. (AK-Döngelli) Pamuğu kalın sopa ile dövüyorum da kabartıyorum. → çxvarums

f.-i. onçxvaru : Dibekte dövme. Dik’a onçxvaruşa iğay. (ÇM-Ğvant) Buğdayı dibekte dövmeye götürüyor.


nç’a (AH ~ HP ÇX) i. [çoğ. nç’ape] Tüy. Kıl. → toma, ntoma

[dey. nç’a gant’en : Tüyleri diken diken oluyor. Ürperiyor.] Bognişi nç’a gomant’u. (AH-Lome) Duyunca ürperdim. İniz nç’a gomant’en. (AH-Lome) Soğukta tüylerim diken diken oluyor. İnite nç’a gomant’u. (AH-Lome) Soğuktan tüylerim diken diken oldu. → mz*gudun


nç’ala (AH) i. [çoğ. nç’alape] Yuvarlak ve yassı, avuç içine rahat sığabilecek büyüklükte pürüzsüz deniz taşı. [Fındık ve ceviz kırmak için kullanıldığı gibi, sarımsak, fındık vs ezmek için de kullanılır.]


nç’ami (FN ~ ÇX) i. I. İlâç. Beres 3’i3’i-nç’ami kogebubi. (FN-Sumla) Çocuğa solucan ilâcı içirdim. Mustava marazite ğurut’u. Nç’amepe şu do ha3’i tamo tamo skidun. (FN-Sumla) Mustafa veremden ölüyordu. İlâçlar aldı. Şimdi yavaş yavaş iyileşiyor. Aşek nç’ami zabuniz nuk’uz amudumels. (FN-Sumla) Ayşe ilâcı hastanın ağzına koyuyor. K’oçi nç’amite zabunobaz muçitun. (FN-Sumla) İnsan ilâç ile hastalıktan kurtulur. Mustavak berez nç’ami gyubu. (AH-Lome) Mustafa çocuğa ilâç içirdi. Doxtorik cuma-çkimişi k’itiz nç’ami nusumers. (AH-Lome) Doktor kardeşimin parmağına ilaç sürüyor. Sadiği sit’mate ğurut’u. K’ayi nç’ami şu-doren. Dik’aru. (AH-Lome) Sadık sıtma ile ölüyordu. İyi ilâç almış. iyileşti. Gurişi ç’vini nç’amite var-ik’aren. (AH, atasözü, K.A.) Yürek acısı (= yürek yarası) ilaçla geçmez. Meyvape imonç’ert’aşa nç’ami gopurinoman do munt’urepe oxro3kinoman. (AH-Borğola) Meyveler olgunlaşana kadar ilâç püskürtüyorlar ve kurtları öldürüyorlar. Mk’oridape oxro3kinu şeni nç’ami nupurinare. (AH-Borğola) Tahta kurularını öldürmek için ilâç püskürteceksin. Beez nç’ami hogevubi. (ÇX-Makret) Çocuğa ilâcını içirdim. → ç’ami; laci, ilaci; abut’rak’i

II. Zehir. Handğa Alis noğaşen mtugişi nç’ami dobandvi. Lumcişe momiğasen. (AH-Lome) Bugün Ali’ye çarşıdan fare zehri ısmarladım. Akşam üstü getirecek. Hemuz mtugişi nç’ami mepçare do boğurinare. (AH-Borğola) Ona fare zehiri verip de öldüreceğim. → ağu; ğurzuli; abut’rak’i; ğurz*uli

III. (AH) Yoğurt mayası. Yoğurtişi nç’ami-ti var-doskidu-doren. Mtelli oç’komes-doren. (AH-Lome) Yoğurttan mayalık bile kalmamış. Hepsini yemişler. → mark’at’i


nç’amoni (FN ~ ÇX) İlâçlı. Mandalinape nç’amoni ren. (FN-Ç’anapet) Mandalinalar ilâçlıdır. Bereşi gyari nç’amoni ren. Na-moskidasen mexvi. (AH-Lome) Çocuğun yemeği ilaçlıdır. Artanı döküver. Kotumepe mazabunuşi nç’amoni 3’k’ari gebubi. (AH-Borğola) Tavuklarım hastalanınca ilaçlı su içirdim. A 3’k’ayi nç’amoni yen. (ÇX-Makret) Bu su ilâçlıdır. → laconi


nç’ara (PZ ~ AH) i. [çoğ. nç’arape] I. Yazı. Bere msk’va nç’ara it’t’urt’u. Nazari kak’nu. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk güzel okuyordu. Nazar tuttu. Na-nç’ç’ari nç’ara nişirenna meşşiri. (AŞ-Ortaalan) Yazdığın yazı siliniyorsa sil. Kitabiz na-ik’itxoms nç’arapez tudele golağarumz do var-nant’alen. (AH-Lome) Kitapta okuyacağı yazıların altını çiziyor ve karıştırmıyor.

II.1. İslâmiyetteki kutsal yazı. Kur’an-i Kerim. 2. Kur’an kursu. Ma nç’araşe bulur. (AH-Lome) Ben Kur’an kursuna gidiyorum. → Kurani; Musafi


nç’areri (PZ ~ FN) s. ve i. [< nç’arums/ nç’aruy fiilinin partisipi] I. s. Yazılı. Üstünde yazı olan. Nç’areri camepe meşşiri. (AŞ-Ortaalan) Yazılı camları sil.

II. i. Yazı. Alişi nç’arerepe k’oda not’ambun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yazıları duvara yapışmış haldedir.


nç’arums/ nç’aruy (PZ ~ FN) EA har.f. Yazıyor. [emp.şm.1.tek. mç’arum] Ma aşk’va vati mç’ara. (PZ-Cigetore) Ben artık yazmayacağım. Ma ar ç’k’va vati mç’ara. (PZ-Cigetore) Ben bir daha yazmayacağım. Ar ot’rağodu-lak’irdepe Lazeburi domç’ari. (PZ-Cigetore) Bir şarkı sözlerini Lazca olarak yazdım. Bere mç’arum deyi t’eft’eri celvoğaray. (ÇM-Ğvant) Çocuk deftereyazı yazıyorumdiye rasgele çiziyor. Xasanik ma na-mç’ari-dot’t’un kart’alişi gverdi nani dojilu. (FN-Ç’anapet) Hasan benim yazdığım kâğıdın yarısını sildi. Na-mç’ari-dort’un kart’alepez 3’k’ari ya3’ap’u do kok’iç’abu. (FN-Ç’anapet) Yazdığım kâğıtların üzerine su damladı ve birbirine yapıştı. Xasanik na-nç’aru kart’ali gverdi dojilu. (FN-Sumla) Hasan yazdığı kâğıdın yarısını sildi. → ç’arums/ ç’arups (AH ~ ÇX)

yet. anç’aren : Yazabiliyor. P’ap’u-şk’imi ar kartpost’ali vuncğonare. Muç’o mç’arik’o diç’ç’in ? - Muç’o-ti gorum, hişo ganç’aren. Si mu unç’ararena him zade xazi ayasen. (AŞ-Ok’ordule) Dedeme bir kartpostal göndereceğim. Nasıl yazmam gerekiyor ? - Nasıl istiyorsan öyle yazabilirsin. Sen ne yazarsan o çok sevinir. Ar3’o boyine mektubi momincğonams. Mutxa mak’alap’ay st’eri. Vrosi na-var-anç’aren şeni mu goruy-ti var-oxovo3’oni. (AŞ-Ok’ordule) Birisi bana sürekli mektup gönderiyor. Bir şey yalvarıyor gibi. Ama düzgün yazamadığı için ne istediğini anlayamadım. Masa k’o3’udgun şeni vrossi anç’ç’aren. (AŞ-Ortaalan) Önünde masa olduğu için iyi yazabiliyor.

f.-i. onç’aru : Yazma. Yazmak. Husuşuk’ule iri Lazi beres Lazca onç’aru dovoguraten. (PZ-Cigetore) Bundan sonra her Laz çocuğa Lazca yazmayı öğreteceğim. Ayşes golayonu do onç’aru var-uşk’un. Cenç’areri nam nam on var-içinams şeni ant’alen. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin okuma-yazması yok. Paranın hangisi hangisi olduğunu tanımadığı için karıştırıyor. Ali berepe-muşi onç’aru dvoguray. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklarına yazı yazmayı öğretiyor. Sozluği nak’u-ti çelime ort’asen ort’ay, çelimepeşa daha-ti muhimi n na-oxi3’onasen st’eri onç’aru. (AŞ-Ok’ordule) Sözlükte ne kadar kelime olsa olsun, kelimelerden daha mühim olan anlaşılır gibi yazmaktır.

f.-s. onç’aroni : Yazılması gereken. Ç’emu onç’aru var uşk’un. Onç’aroni supara ğanç’k’uy. (ÇM-Ğvant) Ç’emu yazmayı bilmiyor. Defteri karalıyor. Ali onç’aroni supara eyoğaruy. (ÇM-Ğvant) Ali defterin üstüne çiziyor.

yoks.part. unç’aru : Yazmadan. Yazılmamış. Unç’aru supa supara var-iyen. (ÇM-Ğvant) Yazılmayan kağıt, kitap olmaz.

+ unç’arams/ unç’aray EDA har.f. a. Birine [dat.] yazıyor. Birinin [dat.] yerine yazıyor. Xasanik Alis mektubi unç’arams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye mektup yazıyor. # Dest’ani ginç’aram K’alayi-Onay / Puci oncinamt’i Elagza-onay / Muti mo-u3’omer Emine çonay / Gamaxt’ana giyonare sevdali. (PZ-Noxlamsu, İ.P.) Dest’aniyi (= aşık şarkısını) sana yazıyorum K’alayi-Onada / İneği otlatıyordum Elagza-onada / Bir şey söyleme Emine ışığa / Dışarı çıkarsan seni götüreceğim sevgilim. Çağet’i va-miğun ç’i ma si meseli ginç’ara. (PZ-Cigetore) Kâğıdım yok ki benim sana bir masal yazmam imkânsız [= kelimesi kelimesine : ben sana bir masal yazayım]. (Na-)malimbet’u bozomotas çxoroneri fori çağet’i devunç’ari do hiçi nena var-momçu. (PZ-Cigetore) Sevdiğim kıza dokuzuncu kez mektup yazdım da hiç ses vermedi. Ar ğoma na-t’rağudipeşi zit’ape dominç’ari. (ÇM-Ğvant) Haydı dün söylediğin şarkı (ya da : türkü) sözlerini (benim için) yaz. Si mu unç’ararena p’ap’u-sk’ani zade xazi ayasen. (AŞ-Ok’ordule) Sen dedene ne yazarsan o çok sevinir. Ham ndğa Lazonaşa govikti. Hek’k’o İnternet’i var-ort’u. Hi-şeni leba ginç’aram. (AŞ-Ok’ordule) Bugün Lazona’dan geri döndüm. Orada İnternet ile bağlantı kurma imkânım olmadı. Ondan dolayı sana geç yazıyorum. b. Birine [dat.] mülkiyetini veriyor. Xasanik xorz*a-muşis livadi unç’arams. (PZ-Cigetore) Hasan karısına tarlayı üzerine yazıyor. Ali na-uğun çayi livadepe berepe-muşi unç’aray. (ÇM-Ğvant) Ali olan çay bahçelerini çocuklarına yazıyor. Badi let’a naşk’uy. Berepe-muşi unç’arasen. (AŞ-Ok’ordule) İhtiyar toprağı bırakıyor. Çocuklara yazacak (= mülküyetini verecek). Cumadi-çkimik Obogeneşi ntxiyonape biç’i-muşiz unç’aramz. (FN-Ç’anapet) Amcam Obogene’deki fındıklıkları oğluna yazıyor.


nç’eleri (FN-Ç’anapet) s. Renkli. Nanak go3’oz ma ar nç’eleri geyakuna domişu. (FN-Ç’anapet) Annem geçen sene bana renkli bir kazak ördü.


nç’elerişi uşkuri (FN-Ç’anapet) i. Bir tür sert elma. Demir elması. Ma nç’elerişi uşkuri memibğun. (FN-Ç’anapet) Bende demir elmadan zebil gibi (= ihtiyaçtan daha fazla) çok var. Da-çkimik 3’ut’eli cuma-çkuniz nayla-ç’art’agiz nç’elerişi uşkuri eşuşinaxamz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim küçük kardeşimize serenderin terasında demir elmayı saklıyor. Nç’eleyişi uşkuriz oxoyi k’eleni ndaliz otxo uşkuyi meçanz. (FN-Ç’anapet) Demir elmanın ev tarfındaki dalında dört elma var. → k’ap’et’iş uşkuri


nç’eluy (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Delik deşik ediyor. Kemali k’oçi xamite nç’eluy. (AŞ-Ok’ordule) Kemal adamı bıçakla deşiyor. ≠ oç’ay


nç’eri (FN ~ AH) i. I. (FN-Ç’anapet)(AH-Lome) Tavan. Hek’o gunz*e k’oçi muç’o iven ? Ti nç’eriz nan3’en. (AH-Lome) O kadar uzun adam nasıl olur ? Başı tavana değiyor. → on3xodure; tavani; ç’eri[2]-III

II. (FN-Sumla) Tavan arası. → on3xeni, osxone; on3xone, o3xone; ç’eri[2]


nç’imoşuy (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Çamaşırı [aps.] kıvırıyor. → ç’imoşumsII/ ç’imoşuyII


nç’ineri (PZ ~ ÇM) s. Yorulmuş. Yorgun. Xuseyini nç’ineri dicinasi opşa xurxulams. (PZ-Cigetore) Hüseyin yorgun yattığı zaman çok horluyor. Opşa nç’ineri ore. Nakelendo mulur ? (PZ-Cigetore) Çok yorgunsun. Nereden geliyorsun ? Muç’o moxt’u dijinu. Nç’iner-on. (ÇM-Ğvant) Gelir gelmez yattı. Yorulmuştur. Ali nç’ineri ort’asi yamç’i eituy. Dijinen. (ÇM-Ğvant) Ali yorgun olunca deri paltosu örtüp yatıyor. Ali hik’u nç’ineri moxt’u. Oxori muç’o amaxt’u, oxormonduni kodidu. (ÇM-Ğvant) Ali o kadar yorgun geldi. Eve girer girmez ortaya yorgun düştü. Ayşe nç’ineri oxorişa moxt’asi pilint’a jilendo golijinen. (ÇM-Ğvant) Ayşe yorgun eve geldiğinde fırınlı sobanın arkasında uzanıyor. Oxorişa nç’ineri moxt’u. Dolokunaşepete mesofa muç’o elijinu dvajinu. (ÇM-Ğvant) Eve yorgun geldi. Giysileri ile birlikte sedire uzandı. Uykuya daldı. → donç’ineri, doç’k’ineri, doç’k’inderi, doç’k’indineri, donoç’k’inde


nç’k’iluy (ÇM) EA har.f. Bıçaklıyor. Ali puji xamite nç’k’iluy. (ÇM-Ğvant) Ali ineği bıçaklıyor. → 3onums[1]/ 3onuy[1]


nç’k’valuy (AŞ-Ok’ordule), nç’k’valums/ nç’k’vals (FN-Sumla ~ AH HP ÇX) Eø/EA har.f. Tükürüyor. Gamatxoni bozok pencereşen nç’k’valums. (AH-Lome) Evlenecek yaşta kız pencereden tükürüyor. → xaluy; mç’k’valuy; nç’valuy; mç’k’valums, domç’k’valams; + menç’k’valams, menç’k’vals, menç’k’valums; ≠ nç’valums


nç’olo (AŞ ~ AH) i. I. (AŞ ~ AH) Soyulup taneleri ayıklanmamış taze mısır koçanı. Süt mısırı. Nç’olo ciberi. (AŞ-Ok’ordule) Haşlanmış mısır koçanı. Nç’olo xurmaliz elebudumer do p’ç’um. (FN-Ç’anapet) Taze mısırı korda pişiriyorum. Mdğora şkule kresti yulun. Nç’olo p’eya digubu-i ? (FN-Ç’anapet) Deminden beri buhar çıkıyor. Acaba taze mısır pişti mi ? Handğa nanak feli do nç’olo ok’ogubums. (FN-Ç’anapet) Bugün annem kabak ile taze mısırı bir arada kaynatıyor. Ma xormononi nç’olo var-bimxor. (FN-Ç’anapet) Ben hormonlu taze mısırı yemiyorum. Aynurik nç’olo gelat’axums. (FN-Sumla) Aynur taze mısır kırıyor. Berez nç’oloşi oç’u va-uçkin. Daçxuriz dido nunç’ams do mtelli ç’uxnoms. (AH-Lome) Çocuk mısır pişirmeyi bilmiyor. Ateşe çok yanaştırıp hep yakıyor. Daçxuri dido ivaşi nç’olo goiturtolen. (AH-Borğola) Ateş fazla olunca süt mısırı dıştan yanar. Ğlinz*i nç’olo var-iç’k’omen. (AH-Borğola) Çok körpe mısır yenmez. → ç’eba[2]; korza; rok’a; ≠ k’ump’uri[1]/ k’omp’uri

II. (FN-Sumla) Olgunlaşmamış kabak.


nç’oreri [< nç’orums fiilinin partisipi] (PZ ~ ÇM) i. Biriler tarafından açılmış delik. So-ti-na nç’oreri na-z*irare dudi mot-no3onam. (PZ-Cigetore) Nerde delik görürsen başını sokma. Ğuni objvalepe nç’orer-on. (ÇM-Ğvant) Kovanın uçuş yerleri deliktir. Ali toç’i nç’oreri doluğay do cenk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali ipi delikten geçirip bağlıyor. → gamanç’oreri; 3’up’a; ğorma; xut’ula


nç’orums[1]/ nç’oruy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Deliyor. → gamanç’orums/ gamanç’oruy; xums/ xuy/ xups; mxuy[1]; gamaxums/ gamaxups; guşaxups; + inç’orams

şsz inç’oren[1] : Deliniyor. K’ulişi bigapeşi sva burgite vorsi inç’oren. (PZ-Cigetore) İskemlenin sopa yerleri matkapla iyi deliniyor. Ali noğaşa na-iyindru onç’oraşete soyape vrosi inç’oren. (ÇM-Ğvant) Ali’nin kasabadan aldığı delici ile direkler çok kolay deliniyor.

part. nç’oreri : Delikli. K’uçxe-modvala-şk’imi nç’oreri on. (PZ-Cigetore) Ayak giyeceğim deliklidir.


nç’orums[2] (FN ~ AH) EA har.f. Tuzunu alıyor ya da çıkarıyor. Tuzsuzlaştırıyor. Nanak kapça nç’orums. (FN-Ç’anapet, Sumla) Anne hamsinin tuzunu alıyor.

şsz inç’oren[2] : Tuzu süzülüyor. Tuzsuzlaşıyor. Xacişi mç’oxali jur saat’iz 3’k’ariz geladvayiz k’ai inç’oren. (FN-Ç’anapet) Fasulye turşusunu iki saat suya koyunca iyice tuzu gidiyor. He gyariz ç’ut’a 3’k’ari yobi do dinç’oraz, dido m3’utxe ren. (AH-Borğola) Bu yemeye az su dök de tuzu gidersin, çok tuzludur.


nç’ulu (FN ~ AH-Lome) i. Çubuk. Çit. Mamut’ik nxirişi nç’ulu et’axums. (FN-Ç’anapet) Mahmut fındık fidanını (= cubuğunu) yerinden kırıyor. Berepek ragadeyiz Mamut’ik hentere mç’ipe ntxirişi nç’ulute doç’k’idu. (FN-Ç’anapet) Çocuklar gürültü yapınca Mahmut onları ince findık çubuğuyla dövdü. Xasaniz a mutuşen guri muxtayiz nç’ulute berepe ç’k’idumz. (FN-Ç’anapet) Hasan bir şeylere kızınca ince çubukla çocukları dövüyor. Şazi moelimik, berepek gale mtvirişi murgite na-ibirez şeni, nç’ulute berepez k’uçxez go3’oç’k’idamz. (FN-Ç’anapet) Şazi öğretmen, çocuklar dışarda kartopu ile oynadıkları için, çubukla yandan çocukların ayağına vuruyor. P’ap’ulik k’alati oşu şeni ntxirişi nç’ulu dolondrik’umz. (FN-Ç’anapet) Dedem sepet örmek için fındık çubuğunu içeriye doğru büküyor. Berepek oxoyiz xizanoba eyiz nanak nç’ulute mundiz moç’k’idu do oxoyişen gale gamolapu. (FN-Ç’anapet) Çocuklar evde gevezelik yapınca annem çubukla popolarına vurarak evden dışarıya gönderdi. Ntxiriş nç’ulute getasule guğobams. (FN-Sumla) Fındık çubukları ile bostanın etrafını kuşatıyor (= çeviriyor). Alik getasulez nç’ulu guç’k’adams. (AH-Lome) Ali bahçeyi çubukla çeviriyor. Axmet’ik getasules nç’ulute gumers. (AH-Lome) Ahmet sebzeliğin etrafını çitle çeviriyor. → ç’ulu; ç’epxe; k’et’i


nç’un (PZ ~ AŞ) Aø har.f. Kuruyup sertleşiyor. Güneşte kavruluyor. Minci mjoras nozun. Nç’un. (PZ-Cigetore) Ekşimik güneşin karşısında duruyor. Kuruyup sertleşiyor. Ayşeşi lobcape mcora nuzun. Nç’vasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin fasulyeleri güneşte. Kavrulacaklar. Cari mjora nodvasi nç’un. (AŞ-Ok’ordule) Ekmeği güneşe bırakınca kurur.


nç’valums/ nç’valuy[1] (PZ ~ FN-Ç’anapet), nç’valups (AK) EA har.f. Sağıyor. 1. İnek [aps.] sağıyor. Ayşek puci donç’valu. Mjalva ek’iyorams do ulun. (PZ-Cigetore) Ayşe ineği sağdı. Sütü dökerek gidiyor. Pucepe nç’valuman. (PZ ~ FN-Ç’anapet) İnekleri sağıyorlar. Puci mç’valum. (PZ ~ FN-Ç’anapet) İnek sağıyorum. Ayşe dolumcerişi şuronepe donç’valuy. Mandre molvoxunay. (ÇM-Ğvant) Ayşe akşam üstü keçileri sağıyor. Ahıra hapsediyor (= kapatıyor). Xasanik puci nç’valup’t’aşi (pucik) kursi istomers. (AK-Döngelli) Hasan inek sağarken (o inek) tekme atıyor. 2. Süt [aps.] sağıyor. Ayşe andğa-ç’umani na-nç’valu mca n3’oruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe bu sabah sağdığı sütü süzüyor. Xasanik mja nç’valup’t’aşi pucik k’uçxe istomers. (AK-Döngelli) Hasan süt sağarken inek tekme atıyor. → muzdams, nunç’vals, unç’valams, unç’vals, unç’valams/ unç’valaps; + inç’valen

yet. anç’valen : Sağabiliyor. Ayşes puci var-anç’valert’u. Hus anç’valen. (PZ-Cigetore) Ayşe ineği sağamıyordu. Şimdi sağabiliyor. Nusa puci zade msk’va anç’valen. (AŞ-Ok’ordule) Gelin ineği çok güzel sağabiliyor.

f.-i. onç’valu : Sağma. Sağmak. Nisak puci onç’valu şeni pucis i3’uxedun. (AK-Döngelli) Gelin ineği sağmak için ineğin altına oturuyor.


nç’valuy[2] (AŞ-Ortaalan) Eø har.f. Tükürüyor. → xaluy); mç’k’valuy, nç’k’valuy, mç’k’valums, domç’k’valams, nç’k’valums/ nç’k’vals

part. nç’valeri : Tükürüyerek. İri ora nç’valeri nç’valeri mo-gulur. (AŞ-Ortaalan) Her zaman tüküre tüküre dolaşma.


nç’varums/ nç’varups (AH ~ HP ÇX) EA har.f. Ağaç altındaki ot, diken, çalı vs’yi temizliyor. Mustavak Armoniz daz*epuna nç’varums. (AH-Lome) Mustafa Armoni’de dikenliği temizliyor. Alik na-nç’varums daz*epe ar yeyiz ok’onç’ams do ok’oç’ums. (AH-Lome) Ali kesip temizlediği dikenleri bir araya toplayıp yakıyor. Armonuyi çayi k’at’a 3’anaz va-nç’varaşi muşebura idağen. (AH-Lome) Armonideki çayı her sene temizlemeyince kendi kendine dağ oluyor. Rizak İsinaz na-nç’varu yeyi meyaç’ums. (AH-Lome) Rıza İsinada temizlediği dikenli alanı yakıyor. → kosumsIII; ğarums[2]; klimuy[2]; kvinums

f.-s. onç’varoni : Temizlenmesi gereken (ot, diken, çalı). Limxanapuna onç’varoni ren. Mtelli didağu-doren. (AH-Lome) Eğreltiotunun olduğu yer temizlenmelidir. Hepten dağ olmuş. Ont’uleşi gomtumani daz*ik kodikaçu-doren. Onç’varoni ren. (AH-Lome) Tarlanın etrafını dikenler tutmuş. Temizlenmesi gerek.


ndaguy (ÇM) EA har.f. Odun vs [aps.] doğruyor. Ali dişk’alepe ndağuy. (ÇM-Ğvant) Ali odunları doğruyor.


ndaği (PZ) i. Dağ. Ndağişi k’ap’ulas opşa divalams. Mondo mç’ima mç’imasen. (PZ-Cigetore) Dağın arkasında çok şimşek çakıyor. Herhalde yağmur yağacak. Xasanik ndağepes dulya na-ikums şeni p’anda paği xava şvanums. (PZ-Cigetore) Hasan dağlarda iş yaptığı için her zaman temiz hava soluyor. Xasanik ndağis dişk’a oxenus içalişams. Ayşe-tik cari nuğams. (PZ-Cigetore) Hasan dağda odun yapmak için çalışıyor. Ayşe de ona yemek götürüyor. → daği; germa, gemma, gema


ndali (AŞ ~ FN-Ç’anapet) i. Dal. Nezişi ndali celat’roxun. A xoşk’a ke3’ubazgi. (AŞ-Ok’ordule) Cevizin dalı kırılıyor. Bir sırıkla altından destekle. Ndali celat’axuy. (AŞ-Ok’ordule) Dalı kırıyor. Bere ombri mot-eyoşk’um ? Ndali cet’axuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu eriğe niye çıkartıyorsun ? Dalı kırıyor. Txombu ndalepe manniya oxori nantxen. (AŞ-Ortaalan) Kızılağaçların dalları hep eve değiyor. Oşk’urişi na-xombu ndali-muşi celat’t’axi. (AŞ-Ortaalan) Elmanın kuruyan dalını kır. Ham ndali dido mturi na-mtu şeni celat’roxu. (AŞ-Ortaalan) Bu dal çok kar yağdığı için kırıldı. Na-doborgi luğişşi ndali noxombu. (AŞ-Ortaalan) Diktiğim incirin dalı kurudu. Msxuli-ndali celaç’ordu do keyemat’t’u. (AŞ-Ortaalan) Armut ağacının dalı kırılarak üstüme düştü. Ndali k’uk’arite dizdi do oşk’uri me3’ili. (AŞ-Ortaalan) Dalı çengelli sopa ile çek de elmayı kopar. Nanak mjolişi ndali e3’onk’anamz do na-dibğasen mjoli kotumepez uk’orobamz. (FN-Ç’anapet) Annem dut dalını aşağıdan yukarıya doğru sallıyor ve dökülen dutları tavuklara topluyor. → ara; t’at’i[1]; t’ot’i[1]; x’a


ndari (ÇM)(FN) s.-z. I. s. Dar. Ndari gza memagasi Mo-elevaç’apxet’a deyi golinkten. (ÇM-Ğvant) Dar yolda karşılaşınca Çarpmayım diye kenara çekiliyor. → m3’ule[1]-II; dari

II. z. Sıkı. Puciş dok’ora ndari gyudva şkule aliz doluç’k’omams. (FN-Sumla) İneğin yularını sıkı bağlarsan boynunu keser, yara yapar. → kevvi


ndega (AŞ-Dutxe) i. Dilim. Ar oşk’uri-ndega kamobidvi. (AŞ-Dutxe) Bir dilim elmayi ağzıma koydum. → degi, ndegi, daga, dagi


ndegi (ÇM ~ AŞ) i. Dilim. Ar ndegi feli memit’axu. Kodomok’açu. (ÇM-Ğvant) Bir dilim kabağı kırıp elime tutuşturdu. Ar ndegi cari elemit’axi. (AŞ-Ok’ordule) Bir dilim ekmek kenarından bana kır. Xasani ar ndegi oşk’uri bere p’ici amuduy. (AŞ-Ok’ordule) Hasan bir dilim elmayı çocuğun ağzına atıyor. Oşk’uri ar ndegi komomçi. (AŞ-Ortaalan) Elmadan bir dilim ver. → degi, ndega, daga, dagi


ndğa/ dğa (*)(PZ ~ HP)(AK) i. [çoğ. ndğalepe] Gün. 1. Gündüz (= “gece” karşıtı). Kçinik ndğa lumcişa ntxiri goşigams. (FN-Sumla) Kocakarı gün akşama kadar fındık seçiyor. K’işi moxtaşi ndğalepe mk’ule ix’ven. (AK-Döngelli) Kış gelince günler kısa olur. 2. Yeryuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kere dönmesiyle geçen zaman. Gece ile gündüz. Vit-do-jur ndğaşa İst’ambolişa vidare. (PZ-Cigetore) On iki gün içinde İstanbul’a gideceğim. K’at’a ndğa gogişinam. (ÇM-Ğvant) Her gün seni anıyorum. Ngola xu-ndğa kodobguti. Xu-ti ndğa mç’imt’u. (ÇM-Ğvant) Yaylada beş gün kaldım. Beş gün de yağmurluydu. Ali na-dolikunay porça xut’i ndğaşa dobri3’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ali giydiği gömleği beş günde eskitiyor. Caferi iri ndğa ordoşe gok’usxun. (AŞ-Ortaalan) Cafer her gün erkenden uyanır. Xut dğa. (*)(FN-Sumla) Beş gün. K’occa kitabi ar ndğaz gamaçodinams. (FN-Sumla) Kocaman kitabı bir günde bitiyor (= sonuna kadar okuyor). Jur dğa şkule 3’anağne ren. (*)(FN-Sumla-C) İki gün sonra yılbaşıdır. Vit ndğa mu ren ki ! Solen gamastun belli var-ix’ven. (AK-Döngelli) On gün nedir ki ! Nereden geçer (= biter) belli olmaz. 3. Zaman. Sıra. Ali cuma ham ndğalepe iris naxolen do ma var-memaxolen. (PZ-Cigetore) Ali kardeş bu günlerde herkese yaklaşıyor da bana yaklaşmıyor. Mcveşi ndğalepe guişinaps. (AK-Döngelli) Eski günleri anıyor (= hatırlıyor). 4. [çoğ.] Ömür. Dido ndğa-mk’uleşi k’ulani t’een. Ordo doğuru. (AK-Döngelli) Günleri çok kısa olan bir kız imiş. Erken öldü. [(*) Bazı yörede jur, sum, xut, şkit/ şkvit, vit arkasında dğa şeklini alır.] → dğa (ÇX)

[dey. ndğa mek’vateri : Günü kesilmiş. Günü belli.] Ndğa-muşi mek’vateri na-t’u kuçkit’u. (AH-Lome) Gününün belli olduğunu biliyordu.

[dey. ndğalepe do ndğalepe (ÇM) : Günlerce.] Tişinerepe ndğalepe do ndğalepe ok’ik’atey. “Mp’ila Zit’apekono3’irey. (ÇM-Ğvant) Aydınlar günlerce bir araya gelipDeğişmez Kurallarıbelirlediler.


ndğa-gverdişi (ÇM) z. Yarım günde. Ayşe ar ndğa na-şk’orasen mt’alepe ndğa-gverdişi eyazden. (ÇM-Ğvant) Ayşe bir günde biçtiği otları yarım günde kaldırabiliyor (= toplayıp bir yere yerleştirebiliyor).


ndğaleri/ ndğaleyi z. Gündüz. Ngola şuronepe seri ndğaleri mcveri cantxen. (ÇM-Ğvant) Yaylada keçilere kurt gece gündüz saldırıyor. Ndğaleri nciri met’axu. Seri var-ancirasen. (AŞ-Ortaalan) Gündüz uykuyu kırdı (= kestirdi). Gece uyuyamayacak. Ndğaleyi pederik coğori naylaşi tudele meşolapams. (FN-Ç’anapet) Gündüz babam köpeği serederin altına sokuyor, kapatıyor. Cuma-çkimiz ndğaleyi oçalişuten xayi daç’k’inen do lumciz na-doxedasen k’ala go3’it’k’omerz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim gündüz çalışmaktan çok yoruluyor ve akşam oturduğu yerde yığılıp kalıyor. KçinikMot-bğurut’aya do seyi ndğaleyi Tangriz axvamen. (AH-Lome) Yaşlı kadınÖlmeyeyimdiye sabah akşam Tanrıya dua ediyor. İşoni oxoyi m3ika molam3’k’upaneri ren. Aşe-yengek ndğaleri-ti tez nun3’ams. (AH-Lome) Yan komşu ev biraz karanlıkçadır. Ayşe yenge gündüz de ışık yakıyor. Puci-çkunik ndğaleri na-ç’k’omu tipi seri mk’oums. (AH-Borğola) İneğimiz gündüz yediği otu gece geviş getiriyor. → ndğaleriz


ndğalerişa (AŞ-Ortaalan) z. Gündüze kadar. Lu serişe mocibare. Ndğalerişa omçetinare. (AŞ-Ortaalan) Lahanayı akşamdan hafifçe kaynatacaksın. Gündüze kadar bekleteceksin.


ndğaleriz/ ndğaleyiz (FN-Ç’anapet) z. Gündüz. Berepez ndğaleyiz gok’ap’inuten şuri kuxtez edo ha3’i gyomzulaman. (FN-Ç’anapet) Gündüz koşuşturmaktan çocukların canları çıktı ve şimdi yorgunluktan gözleri kapanıyor. P’ap’uliz toliz k’ayi na-var-a3’iren şeni ndğaleyiz-ti kyonaz nudvinamz. (FN-Ç’anapet) Dedemin gözleri iyi görmediği için [dedem] gündüz de ışıkları yakıyor. → ndğaleri


ndğaluri (AH-Borğola) s. [sayısal sıfat + ndğaluri] Doğuştan sayısal sıfat ile belirtilen (bir, iki, üç ...) günlük olan. Nana-muşik vit’o-ovro ndğaluri çiçku-berez mja gyubams. (AH-Borğola) Annesi on sekiz günlük bebeğine süt emziriyor. → ndğeri; ndğaşi[2]; ndğaneri


ndğa-mk’uleşi (AK) s. Günleri kısa olan. Ömrü kısa olan. Dido ndğa-mk’uleşi k’ulani t’een. Ordo doğuru. (AK-Döngelli) Günleri çok kısa olan bir kız imiş. Erken öldü.


ndğaneri/ ndğaneyi (FN) s. [sayısal sıfat + ndğaneri/ ndğaneyi] Doğuştan sayısal sıfat ile belirtilen (bir, iki, üç ...) günlük olan. Aşi ndğaneyi ağne bere (ya da lulu-bere). (FN-Ç’anapet) Altı günlük bebek. → ndğeri; ndgaşi[2]; ndğaluri


ndğaşi[1] (ÇM) z. [sayısal sıfat arkasında] (Bir, iki, üç .....) günde. Ali na-dolikunasen porça ar ndğaşi bri3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali giydiği gömleği bir günde eskitiyor. Sum ndğaşi vit’o-aşi 3’endeç’i dopşvi. (ÇM-Ğvant) Üç günde on altı çorap ördüm. Ayşe onçaxule şkit ndğaşi dolvapşen. (ÇM-Ğvant) Ayşe toprak yayıği bir haftada doldurabiliyor.


ndğaşi[2] (AŞ) s. [sayısal sıfat + ndğaşi] Doğuştan sayısal sıfat ile belirtilen (bir, iki, üç ...) günlük olan. Aşi ndğaşi berena. (AŞ-Ok’ordule) Altı günlük bebek. → ndğeri; ndğaneri; ndğaluri


ndğa-tanuri (FN-Ç’anapet) i. Sabahın şafak zamanı. Nanak ndğa-tanuriz berepe gok’u3xinams. (FN-Ç’anapet) Annem şafak zamanında çocukları uyandırıyor. Xasanik mu ç’k’omu, var-miçkin. Ndğa-tanurişa doblez*gu edo ontxoru şkule diraxat’u. (FN-Ç’anapet) Hasan ne yedi, bilmiyorumGün ağarana kadar çıkarır gibi oldu ve kusunca rahatladı. Pederik ndğa-tanurepez ağne na-dodgu uşkuriz 3’k’ari ek’obamz. (FN-Ç’anapet) Babam sabahları yeni diktiği elmaya ardından su döküyor. Nanak ndğa-tanuriz pucepe livadiz dolupinamz. (FN-Ç’anapet) Annem gün agarırken inekleri fındık bahçesine salıyor. Amet’ik k’at’a ndğa-tanuriz eyiselayiz yektenMu ora ren ?” ya do ik’itxamz. (FN-Ç’anapet) Ahmet her sabah kalkar kalkmazSaat kaç ?” diye soruyor. → tanura[1], tani[3], tanora


ndğeri (PZ ~ ÇM)(AH-Lome)(AK) s. [sayısal sıfat + ndğeri] Doğuştan sayısal sıfat ile belirtilen (bir, iki, üç ...) günlük olan. Xasanis vit-do-xut ndğeri berena uyonun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın on beş günlük bebeği var. Sum ndğeri mturişi jin ağani mturi eyomtums. (PZ-Cigetore) Üç günlük karın üstüne yeni kar yağıyor. Ovro ndğeri bere om3’eli cojinaman. (ÇM-Ğvant) Sekiz günlük bebeği beşiğe yatırıyorlar. Vit’vaşi ndğeri çiçku-bere muç’o megaşkvinu ? (AH-Lome) On altı günlük bebeği nasıl bırakabildin ? Vit’o-xut ndğeri bere sum tuteri bereşa nungaps. (AK-Döngelli) On beş günlük bebek üç aylık bebeğe benziyor. → ndğaşi[2]; ndğaneri; ndğaluri


ndğora (AH) z. Demin. Şimdiden az önce. Hak mu çumer ? - Çkunepe hak golaxtanoren do hemtepe pçumer. - Tkvanepe ndğora Golilez. M3udişi mot-çumer. (AH-Lome) Burada ne bekliyorsun ? Bizimkiler buradan geçecekler de onları bekliyorum. - Sizinkiler demin geçtiler. Boşuna bekleme. Xasanik ndğora na-tkupe ma m3ika garibi momixtu. (AH-Lome) Hasan’ın demin söyledikleri bana biraz garip geldi. Ndğora hakşen gola-mamulişi suri golaxtu. (AH-Lome) Demin buradan yaylatavuğu sürüsü geçti. → huy-daya; ndğura, mdğura, mdğora


ndğora-şkule (AH-Lome) z. Deminden beri. Şimdiden az önceden beri. Memet’i ndğora-şkule merdeveniz geladgin. Mi çumers ? (AH-Lome) Mehmet deminden beri merdivende dikili duruyor. Kimi bekliyor ? → mdğuraşen beri; mdğora-şkule; ndğoraşen doni


ndğoraneri (AH) s. ve i. Deminki. Şimdiden az önceki. → ndğuraneri, mdğuraneri, mdğoraneri


ndğoraşen doni (AH) z. Deminden beri. Şimdiden az önceden beri. Beres ar mutu komepçat. Ndğoraşen doni gale eladgin. (AH-Lome) Çocuğa bir şey verelim. Deminden beri dışarıda duruyor. → mdğuraşen beri; mdğora-şkule; ndğora-şkule


ndğulun (FN ~ AH HP ÇX) Aø har.f. I. Eriyor. Mtviri ndğulun. (FN ~ AH) Kar eriyor. Mtviri dondğulu. (FN ~ AH) Kar eridi. Mtviriz mç’ima geçayiz ordoşe ndğulun. (FN-Ç’anapet) Kara yağmur vurunca [kar] erken eriyor. Kemalik çayiz, mç’ima mulut’aşa gubre goşubğams. “Mç’ima mç’imaşi gubre ndğulazya do. (AH-Borğola) Kemal çaya, yağmur gelene kadar gübreyi [gelişigüzel] döküyor. “Yağmur yağınca gübre erisindiye. Çukulataz na-goz*in kart’ali mot-go3’k’im. Dondğulun. (AH-Borğola) Çikolatanın etrafındaki kâğıdı açma. [Çukulata] erir. → in3’inen; gendğulun

II. mec. Zayıflıyor. Gyozgyora k’oçi dondğulu do gamastu. (AH-Lome) Göz göre göre adam (zayıflaya zayıflaya yağ gibi) eriyip gitti (= öldü). K’anseriz çkar çare var-uğun. K’oçi ar niç’opazna a sum-otxo tutaz tamo tamo ndğulun do gamastun. (AH-Lome) Kanserin hiç çaresi yok. İnsan bir yakalanırsa bir kaç ay içinde eriyip gider. → mç’ipe iyen; imç’ipanen; izaifen

III. mec. Aşkından eriyor. Oropa-skanite domdğuli. (FN-Sumla) Aşkından eridim.


ndğura (PZ)(AŞ) z. Demin. Şimdiden az önce. Xasanik ndğura na-mi3’upe ma ar m3ika u3xu momalu. - Sift’e si u3xu mogalu-i ? Himuk na-it’urspe ma p’anda opşa u3xu momalen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın demin söyledikleri bana biraz garip geldi. - İlk defa mı sana garip geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman çok garip geliyor. K’oçi ndğura hay ort’u. So idu ? (AŞ-Ok’ordule) Adam demin burada idi. Nereye gitti ? Bere ndğura ti-mole moit’u. Huy so on ? (AŞ-Ok’ordule) Çocuk demin beriye doğru geliyordu. Şimdi nerede ? → huy-daya; mdğura, mdğora, ndğora


ndğuraneri (PZ ~ AŞ) s. ve i. Deminki. Şimdiden az önceki. Ndğuraneri na-momçi st’eri 3’ulu momçi. (ÇM-Ğvant) Az önce verdiğin gibi küçük ver. → mdğoraneri, ndğoraneri


ndğvarums/ ndğvaruy (PZ ~ FN)(AH-Borğola) EA/EA.Ens har.f. I. (PZ ~ FN)(AH-Borğola) Sıvıyı [aps.] bir araçla [ens.] karıştırıyor. Ayşe na-ompunay ncavla ndğvaruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe ısıtmakta olduğu sütü karıştırıyor. Ali mca ndğavaruy. (AŞ-Ok’ordule) Ali süt karıştırıyor. 3’ari xop’p’e dolvonç’i do ndğvari. (AŞ-Ortaalan) Suyu küreği içine daldırıp karıştır. NanakMot-gyamç’vert’azya do k’op’ate termoni ndğvarums. (FN-Ç’anapet) AnnemDibe tutamasındiye termoniyi kepçe ile karıştırıyor. Kyumeşi lova k’op’aten ndğvarums. (AH-Borğola) Meyve sucuğu şırasını kepçe ile karıştırıyor.

II. (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan) 1. Taneli katı cismi bir araçla karıştırıyor. Xasanik k’uzite p’rinz*i ndğvarums. (PZ-Cigetore) Hasan kaşık ile pirinç karıştırıyor. Xasanik p’rinz*i cibumt’aşa opşa ndğvarums. (PZ-Cigetore) Hasan pirinç pişirirken çok karıştırıyor. Ali nezi k’alati ndğvaruy. Mçxupe k’oşk’iğay. (ÇM-Ğvant) Ali ceviz sepetini (= sepet içindeki cevizleri) karıştırıyor. En kalınlarını seçiyor. Ali k’uk’arite cegzaşe ndğvaruy. (ÇM-Ğvant) Ali çengel ile ocağı karıştırıyor. Tağani3’a var-ndğvarasi conk’oy. (ÇM-Ğvant) Tavayı karıştırmazsan yapışıyor. Lazut’t’i ndğvari do karmat’t’e hişo cedvi. (AŞ-Ortaalan) Mısırı karıştır da değirmene (= öğütmek üzere değirmenin ilgili bölümüne) öyle koy. Ç’uk’k’ali ndğvarumt’aşa porça celvan3’en. (AŞ-Ortaalan) Kazanı (= kazandaki bir şeyi) karıştırırken gömleği değiyor. Daçxuri k’uk’arite ndğvari. Moy-mesk’ururt’ay. (AŞ-Ortaalan) Ateşi çengelli demirle karıştır. Sönmesin. 2. mec. Bir işi karıştırıyor. Ali mutxape ndğvaruy. Monduni gamailasen. (ÇM-Ğvant) Ali bir işler çeviriyor. Ortalığı batıracak.


ndoği (PZ-Cigetore) i. Buz. Mturi mtvasi k’abanis colvapu maşk’urinen. Ordo ordo ndoğişi jin pst’ur. (PZ-Cigetore) Kar yağınca yokuş inmekten korkuyorum. Sık sık buz üzerinde kayıyorum. → doğiI


ndrik’ums/ ndrik’uy (PZ ~ FN-Ç’anapet), ndrik’oms (FN-Sumla ~ HP-P’eronit), ndrik’ups (HP ~ ÇX) EA har.f. [part. ndrik’e(r)i] Eğiyor. Büküyor.

I. (ÇM) Birkaç yerden büküyor. Ali biga ndrik’uy. (ÇM-Ğvant) Ali değneği eğri büğrü yapıyor.

II. (AŞ) Herhangi bir yerden büküyor.

III. (FN-Ç’anapet) 1. Alabildiğine amaçsız bir şeyi büküyor. 2. mec. Bir konu hakkında tutarlı, kesin bir şey söylemeyerek sürekli zorluk çıkarıyor.

part. ndrik’eri : a. [bitki hakkında] Buruk. Ndrik’eyi ncaşen pi3ari var-ixenen (= var-iyen). (FN-Ç’anapet) Buruk agaçtan tahta yapılmaz (= olmaz). (→ purjineri) b. mec. Ndrik’eyi k’oçik mtel şeyi şeni nuk’u xup’umz. (FN-Ç’anapet) Düzgün olmayan insan her şeye ağzını buruyor (= hiçbir şeyi beğenmiyor).

IV. (AH) Demir vs metalleri eğiyor. Büküyor. K’arfepe ndrik’oms. (AH-Lome) Çivileri eğiyor. Demiri ndrik’oms. (AH-Lome) Demir büküyor. K’ayak handğa oxorişi duşemeşi demirepe ndrik’oms. (AH-Lome) Kaya bugün evin döşeme demirlerini büküyor. Ustak oxorişi temeli şeni teli ndrik’oms. (AH-Borğola) Usta evin temeli için tel büküyor.

part. ndrik’eri : Birkaç yerden kıvrılmış, bükülmüş ya da eğilmiş. Boru mtelli ndrik’eri ren. Tesisat’iz var-ixmaren. (AH-Lome) Borunun her yanı bükülmüş. Tesisatta kullanılmaz.


ndruk’un (ÇM) Aø har.f Salınıyor. İgzart’aşa ndruk’un. (ÇM-Ğvant) Yürürken salınıyor.


ndure (FN-Ç’anapet) s. ve i. Sağır. Cordanişi 3’ut’eli biç’iz menenç’iti ağodu do uci ndure diyu. (FN-Ç’anapet) Cordan’ın küçük oğlu menenjit oldu ve kulağı sağır oldu. mt’ura; uji-p’ut’uriII; mp’ala; k’ut’uni; dundga, uci-dundga, dunga; uca


ne [olumsuzluk göstergesi] Ne [< Far.] [ne ... ne-ti : ne ... ne de] Şk’u kvalona ar sva komiğuran. Muti ne pxaşk’umt ne-ti dovorgamt. (PZ-Cigetore) Bizim taşlık bir yerimiz var. Ne ekiyoruz ne de dikiyoruz. Ma let’a mot-gamapça. Let’ak gyayi var-gorums. Var-nixiren. Ne iç’ven ne-ti gondunun. Mutu var-ağoden. Miz*in. Koz*in. (HP-P’eronit) Ben araziyi satmam. Arazi yemek istemez. Çalınmaz. Ne yanar ne de kaybolur. Ona bir şey olmaz. Bana kalır. Durur.


nebeti (AK) i. ♦ [dey. ar nebetis/ ar nebetişi] Çabucak. Çarçabuk. Zamanın geçtiğinden farkında olmadan. Ayşek ar nebetis çorba xogegibups. (AK-Döngelli) Ayşe bir çabucak çorba pişiriyor. Dunyaşa na-mulun bere ar nebetişi muirden (ya da : dirden). (AK-Döngelli) Dünyaya gelen çocuk çabucak büyür. → ar xovi; a(r) ceşvajoni; ar doşvanaşa; ar pirçi oraşi, a piçora, a piçoraşi, a piçoraşa, a piçoraz; a piçvaz; ar piçuraz; ar şvaciz


neferi (HP) i. Sırıklı ağlı kuş tuzağı. [Yüksek tepelerde kuş geçiş yerlerine büyük ağ gerilir. Ağın altı uzun bir sırığa işlenmiş olup sırık seyyardır. Yine sürü ile kuş geçerken gürültü ile sırık havaya kaldırılır. Ağa çarpan kuş sırıkla oluşan torba şeklindeki ağa dolarak yaklanır. R.B.] → elapaxoni


nefli (ÇM) i. Buhar. Termoni oxarxalu muç’o coç’asen nefli gamulun. (ÇM-Ğvant) Termoni kaynamağa başlar başlamaz buhar çıkar. → t’ufa; klesti, kresti; keşuri/ keşuyi


nek’la (FN-Ç’anapet) i. [çoğ. nek’lape] I. Kapı. 1. Bina, ev, oda vs’nin kapısı. Cuma-çkimik oxoyişi nk’ola nek’laşi jindole geyodumers. (FN-Ç’anapet) Kardeşim evin anahtarını kapının üstüne koyuyor. Nana dulyaşe moxtayiz na-moi3’k’asen ruza nek’la k’ala elok’idams. (FN-Ç’anapet) Annem işten gelince çıkardığı ceketi kapının yanına asıyor. Xuseyinik oxoyişi nek’lape dolandu. (FN-Ç’anapet) Hüseyin evin kapılarını kapattı. Xuseyinik oxoyişi nek’lape nolandu. (FN-Ç’anapet) Hüseyin evin kapılarını uzaktan iterek kapattı. Xuseyinik oxoyişi nek’lape gelandu. (FN-Ç’anapet) Hüseyin evin kapılarını eliyle tutarak iyicene kapattı. Nanak axiriş nek’laşi xit’iz na-nasu lazma paç’avrate mekosums. (FN-Ç’anapet) Annem ahır kapısının koluna sürülen hayvan pişliğini bezle silip alıyor. Nek’la gon3’k’umt’aşa gale na-gyobun naxveri şeyepez elasven. (FN-Ç’anapet) Kapıyı açarken dışarıda asılı yıkanmış eşyalara [o kapı] sürünüyor. 2. Tavla oyununda pul dizilen yer. Juraten nek’la emaç’open. (FN-Ç’anapet) Dubara ile kapı alabiliyorum. Jur-otxoten (= otxaten) nek’la ep’ç’opum. (FN-Ç’anapet) Dört-ciharla kapı alıyorum. → ek’na, nek’na

II. Pencerenin kapakları. Pencereşi nek’lape genk’olayiz oxoyi xayi molim3’k’upanen. (FN-Ç’anapet) Pencere kapaklarını kapatınca evin içi çok kötü kararıyor.


nek’na (ÇM ~ AŞ)(FN-Ç’enneti ~ HP)(AK) i. [çoğ. nek’nape] 1. Kapı. Nek’na gon3’umt’aşa nk’ola gverdi gvoktay. (ÇM-Ğvant) Kapıyı açarken anahtarı yarım çeviriyor. Nek’na na-ç’irç’iy şeni yaği dusuy. (ÇM-Ğvant) Kapı gıcırdadığı için yağı sürüyor. Mangana gza it’aşa nek’na nuvelay. (ÇM-Ğvant) Araç yolda giderken kapısı düşüyor. Nek’na mogutun. Gale miti va-gamoşk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Kapıda duruyor. Dışarıya kimseyi çıkarmıyor. Nek’naşe amulun. (AŞ-Ortaalan) Kapıdan giriyor. Axirişi nek’naz kva do nca nocinams. (FN-Sumla) Ahırın kapısına taş ve ağaç dayıyor, yığıyor. Lumca şkule kçinik nek’naz golut’k’oçams. (FN-Sumla) Akşam olunca yaşlı kadın kapının mandalını sürgüler. Babak axirişi nek’na ge3’k’ims. Ağani nek’na gyok’idasen. (AH-Lome) Babam ahırın kapısını söküyor. Yeni kapı takacak. Nek’na golokti do k’ap’ula buz*ira. (HP-P’eronit) Kapıyı çevir de arkasını göreyim. Axirişi nek’na dot’roxu. Dişka gamixven. (HP-P’eronit) Ahırın kapısı kırıldı. Odun dışarı dökülüyor. Mitxanik nek’na nok’ank’aps. (AK-Döngelli) Birisi kapıyı tıkırdatıyor. Mitxanik nek’na t’ank’ups. (AK-Döngelli) Birisi kapıya vuruyor. 2. Pencerenin kapaklarından her biri. Yalçini ndğaleri dojinu şeni p’aranteni-nek’nape molazduy do om3’upinay. (ÇM-Ğvant) Yalçın gündüz yatmak için pencerenin kapaklarını kapatıp karartıyor. 3. Tavla oyunundaki kapı (= pul dizilen yer). Ar ciariş nek’na genk’oleri uğut’u. Sum fara dort-ciari bot’k’oçi do puli var-gemadu. (AH-Borğola) Bir dört kapısı kapalı idi. Üç defa dört-cihar attım da pulumu koyamadım. 4. İki ülke arasındaki sınır kapısı. Han3’o Ermenistanişi nek’na kogon3’k’es. (AH-Borğola) Bu yıl Ermenistan [sınır] kapısını açtılar. Apxazi gyumruğişi polisik t’ua, nek’naşi fot’oğrafi na-gamabiği şeni, fot’oğrafişi makine go3’omiğu. (AH-Borğola) Abhaz gümrük polisi az kalsın, kapının fotoğrafını çektiğim için, fotoğraf makinemi elimden alırdı. → ek’na (PZ), nek’la (FN-Ç’anapet), ek’na (ÇX)

[dey. nek’na uşirams (AH) : Bir yere çok gidip geliyor.] Oxtimu moxtimute nek’na duşiru. (AH-Lome) Gide gele kapıyı aşındırdı (= çok gidip geldi).


nek’na-mekosale (ÇM) i. Kapının altındaki kalas. Ayşe oxori-nk’ola p’anda nek’na-mekosale tudendo e3’uduy. (ÇM-Ğvant) Ayşe her zaman evin anahtarını kapının altındaki kalasın altına koyuyor. ≠ mekosale


nemazi (FN)(HP ÇX) i. Namaz. [< Far.] Mensurek nemazi oxenu şeni posti elorçams. (FN-Ç’anapet) Mensure namaz kılmak için yan tarafa posti seriyor. Nandidik ondğeneyi nemazi şeni abdezi eç’opumz. (FN-Ç’anapet) Ninem öğle namazı için abdest alıyor. Nemaziş ora meyemilams. (FN-Sumla) Namaz zamanım geçiyor. → namazi


nemazga i. [muhtemelen < namazgâh < Far.] [çoğ. nemazgape] Namazlık. Ma nemazgaten mtviris k’ayi masurinen. (FN-Çanapet) Namazlıkla karda iyi kayabiliyorum.


nena i. [çoğ. nenape] Dil. Ses. Söz. I. İnsan ve hayvanın ağzındaki tat duyma vs çeşitli işlevi olan organ. Dil. Xu ndğa ogines nena-şk’imi mevixvat’i. Xolo-ti ma3’unen. (PZ-Cigetore) Beş gün önce dilimi ısırmıştım. Hâlâ acıyor. Ali berepe mboli ilak’irdaniNena dologişk’oraru3’omey. Mvoğuredinay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklar çok konuşuncaDilini kökünden keserimdeyip aldatıyor. Nena kocevik’abini. (ÇM-Ğvant) Dilimi ısırdım. 3’i3’ila nenate k’amk’uli oç’opuy. Nena amitoray. (ÇM-Ğvant) Yılan dili ile sineği yakalıyor. Dilini içine alıyor. Nena memaxvat’u. (AŞ-Ok’ordule) Dilimi ısırdım. Çxomi bimxort’işa p’ot’e mxa nena va-mema3onert’u. Hamdğa ar tane komema3onu. (AŞ-Ok’ordule) Balık yerken hiçbir zaman kılçık dilime sokulmuyordu. Bugün bir tane sokuldu. Haşo dissinapana nena dologoşk’orare. (AŞ-Ortaalan) Böyle konuşursan dilini keserim. Nena dologok’vatare. (FN-Ç’anapet) Senin dilini keseceğim. Nena mebiç’k’omi. (FN-Sumla) Dilimi ısırdım. Pucepek zurmexiz nena var-non3’aman. (FN-Sumla) İnekler zurmexiye dilini dokundurmuyor (= yemiyorlar, nazlanıyorlar). Dido mutupe ptkvat’i. Ala nena domak’oru. (AH-Lome) Çok şeyler söyleyecektim. Ama dilim bağlandı (= dilim çözülmedi; isteiğim gibi konuşamadım). K’ai do p’at’i ar nenate itkven. (AH, atasözü, K.A.) İyi ve kötüyü aynı dil söyler. Nenas gemak’ibinu. (HP-P’eronit) Dilimi ısırdım. Nena dologiç’k’iraminon. (AK-Döngelli) Dilini keseceğim.

[dey. (AH) nena agunz*anen : Biri [dat.] bir şeyi olduğundan abartılı söylüyor. Gereksizce dilleniyor.] Si, skiri, nena dido dogagunz*anu-doren. (AH-Lome) Yavrum, sen çok abartıyorsun (= kelimesi kelimesine : “senin dilin çok uzamış”).

[dey. (AH) nena aşiren : Birinin [dat.] dili [aps.] aşınıyor. Yoruluncaya kadar konuşuyor.] Otku otkute ma nena domaşiru. (AH-Lome) Söyleye söyleye dilim aşındı.

[dey. (AH) nena gunz*e uğun : Bir şeyi olduğundan abartılı şekilde söyleyen biridir. Gereksiz yere dillenen biridir.] Ma hemuşi nenaz çkar var-buyucam. Nena dido gunz*e uğun. (AH-Lome) Ben onun sözlerini ciddiye almam. Çok abartıyor.

[dey. (AH) nenaz gemiz*in : Bir söz dilimin ucundadır. Bir söz [aps.] hatırlayacağım gibidir, ama hatırlayamıyorum.] Var gomaşinu, ala nenaz gemiz*in. (AH-Lome) Hatırlayamıyorum, ama dilimin ucundadır.

II. İnsan ve hayvanın boğazından çıkan ses. Berepes, mç’apu nena dvaguanis, aşk’uyinenan. (PZ-Apso) Çocuklar çakalın sesini duyunca korkuyorlar. Berepes, mç’apuşi nena dvagurasi, aşk’urineran. (PZ-Cigetore) Çocuklar çakalın sesini duyunca korkuyorlar. Berepe lip’adre nena dvaguran-i, aşk’urineran. (ÇM-Ğvant) Çocuklar çakalın sesini duyunca korkuyorlar. Bere nena do 3it’i var-aşa gamast’un-igzalay. (ÇM-Ğvant) Çocuk hiç gürültü yapmadan çıkıp gidiyor. Baba dido şumeri t’u. Nena var-eşemağez. (AH-Lome) Babam çok kızgındı. Sesimizi çıkaramadık. → sersi (AH ~ HP), sesi (AK); [insan sesi] xoma (ÇX)

III. Herhangi şeyden çıkan ses. Amort’isorişi çoruği t’va3u. Nena ikums. (AŞ-Ok’ordule) Amortisörün körüğü patladı. Ses yapıyor. Ar k’ale mesofa celamcar. Ar k’ale mç’imaşi nena biyucam. (AŞ-Ortaalan) Bir taraftan kanapede uzandım (= uzanmış haldeyim). Bir taraftan yağmurun sesini dinliyorum. Seri gugulişi nena biyucam. (AŞ-Ortaalan) Gece guguk kuşunun sesini dinliyorum. Xusenik pucepe mele oşkumet’u. Ğaliz golulut’uşi bereşi nena ognu. İ3’k’edu. Berepeşi ari t’obas işkidet’u. A şvacis t’obaz dolantxu do bere muşletinu. (AH-Lome) Hüseyin ineklerini karşı tarafa götürüyordu. Dereden geçerken çocuk sesini duydu. Baktı. Çocukların biri t’obada boğulmak üzere idi. Hemen atlayıp çocuğu kurtardı.

IV. İnsanın konuştuğu dil. Lisan. [< Arp.] Lazuri nena. Laz dili. Lazca. Ğormotiz na-mekçu nenate up’aramiti. (AH, atasözü, K.A.) Allah’a onun sana verdiği dil ile konuş. Nak’o nena giçkin, hek’o k’oçi re. (AH, atasözü, K.A.) Kaç dil bilirsen o kadar çok insansın.

V. Söz. Ham nena p’ap’uli-skanişi nena ren. Ma mi3’u. Ma-ti si gi3’umel. (FN-Sumla) Bu söz senin dedenin sözdür. Bana o söyledi. Ben de sana söylüyorum. Kva ot’k’omels, var-mat’inen. Nena ot’k’omels, mut’inams. (FN-Sumla, atasözü) Taş atıyor, hedefe tutturamıyor. Söz söylüyor, aynen tutturuyor. (Taşı gediğine koyuyor.) Hem na-zop’on nenape k’oçiş guris gant’en. (FN-Sumla) O senin söylediğin kelimeler adamın yüreğine batıyor, saplanıyor. Xasanik mdğora na-tku nenape a m3ika garibi momixtu. - Si ipti garibi mogixtams-i ? Heyak na-zop’ons nenape ma p’anda garibi momixtams. (FN-Sumla) Hasan’ın demin söylediği sözler bana biraz garip geldi. - Sana ilk defa mı garip geliyor ? Onun söylediği sözler bana her zaman garip geliyor. Nena-çkimi var-mo3’ont’u. Tamo tamo komemanç’en. (FN-Sumla) Söylediğimi benimsemiyordu. Yavaş yavaş benim sözüme geliyor. Berepez k’ai nena moda meçam ? (AH-Lome) Çocuklara neden iyi söz vermiyorsun ? Fadime umçane nusa ren. Hemuşi nena majurapez-ti nodgitun. (AH-Lome) Fadime büyük gelindir. Onun sözü diğerlerine de tesir eder. Xark’işi nena xark’işe mot-goimer. (AH-Lome) Elin lafını ele taşıma. Xuseniz na-tkvasen nena-muşi kuçkin. (AH-Lome) Hüseyin söyleyecek lafını bilir. Ma çkva skande mutu var-matkven. Si nenaşi ompulu var-giçkin. (AH-Lome) Ben artık sana hiçbir şey söyleyemem. Sen sır saklamayı bilmiyorsun. Ma mitiz nena va-buşlam. (AH-Lome) Ben kimseden lafımı esirgemem.K’oçişi nenak kva-ti ok’ot’k’omers. (AH, atasözü, K.A.) İnsan sözü kaya bile çatlatır. Oropa nenaten var-itkven. (AH, atasözü) Sevgi söz ile söylenmez. Bere-çkimik k’ai nenaten a şvaciz moğerdun. (AH-Borğola) Çocuğum tatlı sözlere bir anda kanıyor. Ar dostibi ! Skani nena do çkimi oğarğalu kuxuint’alen. (AK-Döngelli) Bir sus ! senin sözlerinle benim konuşmam karışıyor. Memet’işi nenas x’uci var-meçat. Emuk na-meçu sozişen guikten. (AK-Döngelli) Mehmet’in sözüne kulak vermeyin. O verdiği sözden döner. Jur k’oçi ğarğalap’t’aşi Xasani mulun do nenas guşvat’en. (AK-Döngelli) İki adam konuşurken Hasan geliyor da lafa dalıyor. Da do cumak arti-majvaras nena no3igapan. (AK-Döngelli) Kız ve erkek kardeş birbirlerine laf sokuyorlar. → sozi; lak’irde; zit’a

[dey. (AH) nena but’k’a steri : Yaprak dilli. Her ortama göre, her duruma göre lafını değiştiren.] Hemuşi nenate çeçmeşe var-ilen. Nena but’k’a steri uğun. (AH-Lome) Onun lafı ile tuvalete gidilmez. Dili yaprak gibidir (= ortama göre, duruma göre sözünü değiştiriyor).

[dey. (AH) nena ikoms : Dedikodu yapıyor.] Mitişi nena oxenu k’ayi va-ren. (AH-Lome) Kimsenin dedikodusunu yapmak iyi değildir. ek’otkvams; gyok’itxams

[dey. (PZ ~ AŞ)(AH ~ ÇX) nena meçams[1]/ nena meçay/ nena meçaps : Çağırıldığında cevap veriyor.] Nena momçi. (PZ ~ AŞ)(AH ~ ÇX) Cevap ver. Gicoxum, gicoxum do nena muda momçam ? (AH-Lome) Seni çağırıp duruyorum da niye hiç cevap vermiyorsun ?

[dey. (FN-Ç’anapet) nena meçams[2] : Söz veriyor.] Yaşarik var-iduşunaşa nena meçams. (FN-Ç’anapet) Yaşar düşünmeden söz veriyor.

[dey. (PZ)(AŞ-Ortaalan ~ AH HP ÇX) nena mek’vatums[1]/ nena mek’vatuy[1] : Söz kesiyor. Sözleşip kesin karar veriyor.] Adili şk’ala Aytenik nena mek’vates. (PZ-Cigetore) Adil ile Ayten söz kestiler. Hamseri Asiye nena mek’vatuşşa mulun. (AŞ-Ortaalan) Bu gece Asiye söz kesmeye geliyor. Berek baba-muşiz k’itxoms do heşşo nena mek’vatums. (AH-Lome) Çocuk babasına soruyor da öyle söz veriyor. → zit’a nik’vatay/ zit’a doduy (ÇM), sozi nuk’vatups (AK) ♦ f.-i. nena mek’vatu[1] (***) : Söz kesme. Sözleşip karar verme. Bozoşi oxorişe nena mekv’atuşe ides. (AH-Borğola) Kızın evine söz kesmeğe gittiler. [(***) Nena mek’vatu biçimi, nena mek’vatums ve nena nuk’vatams deyimlerinin ortak fiil-isim halidir. Lazcada fiil-isimler, kökbaşsız olduğundan dolayı, ve ayrıca fiil-isim haline sahip olmayan çok sayıda fiil bulunduğu için, fiillerin temsilî biçimi olarak kullanılamaz.]

[dey. (AŞ-Ok’ordule)(FN-Ç’anapet) nena mek’vatuy[2]/ nena mek’vatums[2] : Konuşmayı bırakıyor. Artık konuşmuyor.] Ar m3’ika uxap’arasi nena mek’vatuy. (AŞ-Ok’ordule) Biraz ona bağırınca söz kesiyor. Ameti k’ala isinapamt’aşa a mutxa var-marçilayiz yekten nena mek’vatums. (FN-Ç’anapet) Ahmet ile konuşurken bir şey işine gelmeyince hemen konuşmayı kesiyor.

[dey. (AŞ ~ HP ÇX) nena nuk’vatay/ nena nuk’vatams, nena nuk’vatups : Birinin sözünü kesiyor. Birinin konuşmasını önlüyor.] Oxorza mutxa gamomignapasert’u. Bere nena nuk’vatay. (AŞ-Ok’ordule) Kadın bir şey bana anlatacaktı. Çocuk sözünü kesiyor. Ali a mutu dot’k’vayna nena nuk’vatare. (AŞ-Ortaalan) Ali bir şey söylerse sesini kesersin. Celalik mteliz nena nuk’vatams edo mitiz var-osinapapamz. (FN-Ç’anapet) Celâl herkesin sözünü kesiyor ve kimseyi konuşturmuyor. Nena memik’vatez. (AH-Lome) Sözümü kestiler. Rizak berez çkar var-op’aramitapams. Berek ar mutu zop’ont’aşi nena nuk’vatams. (AH-Lome) Rıza çocuğu hiç konuşturmuyor. Çocuk bir şey söylemeye kalkınca sözünü kesiyorBabak nana-çkimişi nena nuk’vatups. (AK-Döngelli) Babam annemin sözünü kesiyor. → lak’irde nuk’vatams (PZ), lak’irde nuk’vatay (ÇM) [Not : PZ ve ÇM’de nena nuk’vatams/ nena nuk’vatay = “Birinin dilini kesiyor.” Ör. Nena megik’vatar. (ÇM-Ğvant) Dilini keseceğim.] ♦ f.-i. (AŞ ~ AH HP ÇX) nena mek’vatu[2] (***) : Birinin sözünü kesmek. Ar mitik ip’aramitamt’aşi nena mek’vatu k’ai var-ren. (AH-Borğola) Bir kimse konuşurken söz kesmek iyi değildir. [(***) Nena mek’vatu biçimi, nena mek’vatums ve nena nuk’vatams deyimlerinin ortak fiil-isim halidir. Lazcada fiil-isimler, kökbaşsız olduğundan dolayı, ve ayrıca fiil-isim haline sahip olmayan çok sayıda fiil bulunduğu için, fiillerin temsilî biçimi olarak kullanılamaz.]

[dey. (AH) nena ovalams : Söz ile sataşıyor. Laf atıyor.] Hek hak k’at’t’a yeriz nena mot-ovalam. (AH-Lome) Orada burada olur olmaz yerlerde laf atma. → non3xak’ams; elvaben; nok’ixay; elvat’en; ge3’obun; naçkinen; notkvams; naxişen


nena-gomaleri (AH) s. Hakkında kötü sözler edilmiş. Laf gezdirilmiş. Nena-gomaleri bozo ren. (AH-Lome) Laf gezdirilmiş kızdır.


nenei (PZ-Apso)(*) i. Eskiden büyüklerin “Çocuklar salatalıkları büyümeden koparmasınlar” diye uydurdukları korkutucu imgesel tasarım. [(*) Bu kelime Cigetore’de bilinmez.] → dida-mangi3’a, dida-mangisa, dida-k’in3’uri, dida-mp’ilu, kçin-k’ok’ari[1]/ kçin-k’uk’ari


nergi (HP ~ ÇX)(AK) i. Fidan. Fide. Andğa Eminek şuk’aşi nergi momçu do getasules kodoborgi. (HP-P’eronit) Bugün Emine bana hıyar fidanı verdi de sebze bahçeme diktim. X3aperi kap’i me3’k’u do bulişi nergi orgu. (AK-Döngelli) Çürümüş kökü söktü de kiraz fidesi ekti. Alik ağne na-orgu nergişa 3’k’ari gobaps. (AK-Döngelli) Ali yeni ektiği fidanın etrafına su döküyor. Mbulişi nergi vorgi. Sum 3’anaşi niçaneps. (AK-Döngelli) Kiraz fidanı diktim. Üç senede (= üç sene içinde) meyvesini verir. Ayşalak na-dorgu nergi x’initen diç’veren. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Ayşe’nin diktiği fidan soğuktan yanmış. [Diğer yörelerde de bu kelimeyi benimseyip kullananlar bazen bulunuyor : Hemuk na-dorgu nergepez 3’k’ari goşatxums. (AH-Borğola) O, diktiği fidanlara su serpiştiriyor.] → mşk’vela; leğidi; t’asi; fidani


neşteri i. Neşter. [< Far.] Hekim bıçağı. Xasaniz pupuli datxomburu-doren. Doxtorik neşterite yumç’k’ams. (AH-Lome) Hasan’ın çıbanı iltihap toplamış. Doktor neşterle deşiyor.


ne-ti [olumsuzluk göstergesi] Ne de [< Far. + Tür.] [ne ... ne-ti : ne ... ne de] Şk’u kvalona ar sva komiğuran. Muti ne pxaşk’umt ne-ti dovorgamt. (PZ-Cigetore) Bizim taşlık bir yerimiz var. Ne ekiyoruz ne de dikiyoruz. Ma let’a mot-gamapça. Let’ak gyayi var-gorums. Var-nixiren. Ne iç’ven ne-ti gondunun. Mutu var-ağoden. Miz*in. Koz*in. (HP-P’eronit) Ben araziyi satmam. Arazi yemek istemez. Çalınmaz. Ne yanar ne de kaybolur. Ona bir şey olmaz. Bana kalır. Durur.


nezi (ÇM ~ AŞ)(HP-Azlağa) i. Ceviz ağacı ve onun meyvesi. 1. Ceviz ağacı. Nezişi ndali celat’roxun. A xoşk’a ke3’ubazgi. (AŞ-Ok’ordule) Cevizin dalı kırılıyor. Bir sırıkla altından destekle. Ali nezi cek’vatu. Kok’oşk’iğu. Mç’ipe mç’ipe dok’vatu. Huy Goipağuy. Seri moxt’asen. (AŞ-Ok’ordule) Ali cevizi dibinden kesti. Ayıkladı. İnce ince kesti. Şimdi etrafını temizliyor. Akşam gelecek. Nezi zade irdu. Oxori catven. (AŞ-Ok’ordule) Ceviz çok büyüdü. Evin üstünü örtüyor. 2. Ceviz meyvesi. Ğut’uğut’u nezepe ğormaşa toruy. (ÇM-Ğvant) Sincap cevizleri kovuğa taşıyor. Ğut’uğut’u nezepe mcaşi ğorma meşk’vobğay. (ÇM-Ğvant) Sincap ağacın kovuğuna cevizleri döküyor (= dolduruyor). → nez*i[1]; k’ak’ali[2]


nezle i. Nezle. Nezleli k’oçik çindaşi ma a şvaciz nezle memak’nen. (AH-Borğola) Nezleli adam hapşırınca bana hemen nezle bulaşıyor. Melenk’ele dodgiti ! Nezle komemik’nimare. (AH-Borğola) Karşı tarafta dur ! Nezleni bana bulaştırabilirsin. → mazap’u; nçori; çinda; gripi


nezleli i. Nezleli. Nezleli k’oçik çindaşi ma a şvaciz nezle memak’nen. (AH-Borğola) Nezleli adam hapşırınca bana hemen nezle bulaşıyor.


nez*i[1] (PZ)(FN ~ HP-P’eronit)(ÇX) i. Ceviz. 1. Ceviz ağacı. Baba-şk’imi nez*i onçxalus ar mitxa ninç’inams. (PZ-Apso) Babam ceviz silkelemek için birini ortak ediyor. Kyoyişi gza dido xizani ren. K’amiyoni ğaliz golit’aşa nez*işi-ncaz elan3’en. (FN-Ç’anapet) Köy yolu çok kötü. Kamyon küçük ırmaktan geçerken ceviz ağacına değiyor. Nurik Cakşunaz nez*i nçxalums. (AH-Lome) Nuri Cakşuna’da ceviz silkeliyor. Oxori k’odumt’aşi nez*i do ç’uburişi nca ixmari. Dido ninç’en. (AH-Lome) Ev yaparken ceviz ve kestane ağacı kullan. Çok uzun dayanır. 2. Ceviz ağacının meyvesi. Nez*işi yaği ikumt. Ç’aç’a-muşi muya ateren ? - Nez*işi ç’aç’a işk’omen. Ar jur ndğa voxombinamt. Vorsi iyen. (PZ-Cigetore) Ceviz yağı yapıyorsunuz. Posasını ne yapacaksınız ? - Ceviz posası yenir. Bir iki gün kurutuyoruz. Lezzetli olur. Eminek bureğis mkveri nez*i goyubğams. (PZ-Cigetore) Emine böreği üzerine öğütülmüş cevizi serpiyor. Nanak na-ncaxu nez*i p’aç’avraz melak’oru do heşote yaği ot’ap’inamz. (FN-Ç’anapet) Annem ezdiği cevizi bezin içine bağlayıp öyle yağ sızdırıyor. Nez*i t’uvraşen gamixven. (FN-Sumla) Ceviz çuvaldan dışarı dökülüyor. Nez*işi ğlep’ak xe ouçanams. (FN-Sumla) Cevizin yeşil kabuğunun boyası [insanın] elini karartıyor. 3’oxle k’at’a oxoriz ovlepe ivet’u; nez*i, kyume, minci do mk’vali ixominert’u. (AH-Lome) Eskiden her evde ovle olurdu; içinde ceviz, tatlı sucuk, çökelek ve peynir kurutulurdu. Kçinik k’at’a 3’anaz motalepez na-uşinaxams nez*i, motalepe mulut’anşa mtugepek meşuç’k’omams. (AH-Lome) Yaşlı kadının her yıl torunların için sakladığı cevizi torunları gelene kadar fareler yiyor. Vit’o-jur nez*i ok’obirtitşi aşi aşi manç’es. (AH-Borğola) On iki cevizi bölüştüğümüzde altışar tane [payımıza] düştü. Cengizişi bak’k’alis k’ayi nez*i ren. (HP-P’eronit) Cengiz’in bakkalında iyi ceviz var. → nezi; k’ak’ali[2]


nez*i[2] (AK) i. Fındık, ceviz vs’nin iç kısmı. Mtxirişi nez*i. (AK-Döngelli) Fındık içi. K’ak’alişi nez*i. (AK-Döngelli) Ceviz içi.


nez*opuna (FN-Ç’anapet) i. Cevizlik. Ançelek nez*opunaşen na-gyulun araba dodginams do bere-muşiz mu-tu t’asen noğaşa guncğonams. (FN-Ç’anapet) Ançele, cevizlikten inen arabayı durdurup çarsıdaki çocuğuna bir şeyler yolluyor.


ngeni (FN ~ AH) i. Buzağı. Dana. Ngenik mja var-moxtayiz nana-muşiz e3’ontxamz. (FN-Ç’anapet) Buzağı süt gelmeyince aşağıdan anasını dürtüyor. Nanak, puciz var-muzdaşen ogine, mja gebu şeni ngeni e3’uxunamz. (FN-Ç’anapet) Annem, ineği sağmadan önce, süt emzirtmek için danayı ineğin altına salıyor. Nana nongeneşa idu do ngenepe nu3’k’asen. (FN-Ç’anapet) Annem danalığa gitti ve danaları çözecek. Ngeniş xor3işi ç’iç’ili dido nostonyayi iyen. (FN-Ç’anapet) Dana etinden yapılan kebap çok lezzetli oluyor. P’ap’ulik ağne na-nik’vatu ngenişi xor3i nçxiliz do3onu do ot’uxnams. (FN-Ç’anapet) Dede, yeni kesilen dananın etini şişe dizdi ve kızartıyor. Si ar xor3oni gyari kodogindvina. K’uziliş xor3i ren. Ngeniş xor3i ren. Naya gorum ? (FN-Sumla) Sana etli bir yemek ısmarlayayım. Kuzu eti var. Dana eti var. Hangisini istiyorsun ? Aşek ngeniz mkveri do kyuspe ok’ont’alams do çams. (AH-Lome) Ayşe danaya un ile kepeği karıştırıp yediriyor. Ngenik ipti xoci goraşi nanak ora var-golulapams do omçinocams. (AH-Lome) (Dişi) dananın ilk boğa arayışında annem zamanını geçirmeden döllemeyi yaptırır. Ngenepe ok’op’3’k’it do lumcişa mutu uç’k’omu mğoruman. (AH-Lome) Danaları ayırdık da akşama kadar bir şey yemeden bağırıyorlar. Çkuni pucik mozari ngeni kodoyinu. (AH-Borğola) Bizim inek dişi dana doğurdu. Pucik ngeni-muşi mja oşumu şeni var-ninç’inams. (AH-Borğola) İnek buzağısını süt içmesi için kendine yanaştırmıyor. [AH-Borğola’da hem ngeni hem geni denir.] → nceni, ncenina, geni; ≠ mozari; p’ep’ela


ngola (ÇM ~ AŞ)(AH) i. [çoğ. ngolape] Yayla. Ali ngolaşa moxt’asi çinaperi na-vort şeni şk’uni oxorişa mulun. (ÇM-Ğvant) Ali yaylaya gelince tanıdık olduğumuz için bizim eve geliyor. Ngola şuronepe seri ndğaleri mcveri cantxen. (ÇM-Ğvant) Yaylada keçilere kurt gece gündüz saldırıyor. Ngolaşa vit’itşa lafroni mvoburt’u. Golomalu. (ÇM-Ğvant) Biz yaylaya giderken yükü hafifti. Beni geçti. Ngolaşa şuronepe uçumt’anşa çangi dolvobaman. (ÇM-Ğvant) Yaylaya keçileri götürürken boyunlarına büyük çan takıyorlar. Ngola gza çangi dolvobare do olandu işk’inar. (ÇM-Ğvant) Yayla yollarında çanı (hayvanların) boynuna takacaksın ve yankıyı dinleyeceksin. Ali ncenina ngolaşa uçumt’aşa gza cadven. (ÇM-Ğvant) Ali buzağıyı yaylaya götürürken [buzağı] yolda kalıyor (= buzağı yürüyemiyor). Ham ngolaşa eşk’olva ogineri st’eri msk’va var-iyu. (ÇM-Ğvant) Bu yılki yaylaya gidiş önceki gibi güzel olmadı. # Gont’u alimorji ngola-zenepe / Si var-ort’ay mu voğoda zenepe ? (ÇM-Ğvant, anonim) Açtı çiğdem çiçekleri yaylanın düzlüklerinde / Sen olmayınca ona ne yapayım düzlüklerinde ? Ngola cari ok’obimxort’itşa mtuti komextu. Bimt’it. (AŞ-Ok’ordule) Yaylada yemek yiyorken ayı geldi. Kaçtık. → gola (PZ-Cigetore)(FN)


ngola-mamuli (ÇM ~ AŞ) i. I. (ÇM) Kafkas kara orman tavuğunun erkeği. Ngola-mamuli ç’umanişi p’ri dotanasen rak’anepe iyoxay. (ÇM-Ğvant) Dağ horozu sabah olmadan tepelerde ötüyor. [dişisi] mt’a-korme[2]

II. (ÇM ~ AŞ) i. Çavuşkuşu. İbibik. Hüthüt. Yaylatavuğu. Andğa ar ngola-mamuli komaziru. (ÇM-Ğvant) Bugün bir yayla-horozu gördüm. Ğoma limci sindomi ngola-mamuli memabu. (AŞ-Ok’ordule) Dün akşam atmaca ağıma yaylatavuğu yakalandı. → gola-mamuli


ngoluri (ÇM ~ AŞ)(AH) s. ve i. Yaylacı. Ngolurepe ngola cari do k’at’uğite sk’uduran. (ÇM-Ğvant) Yaylacılar yaylada ekmek ve katık ile yetiniyorlar (= yaşıyorlar).


ngroşi (AH) i. Kuruş. Nanak xut ngroşi xut fara melak’orums do şinaxums. (AH-Lome) Annem beş kuruşu beş kere bağlayıp saklıyor. → astani

niben[1] (PZ ~ AŞ) Aø/AL har.f. Takılıyor. Asılıyor. + nobinams, mebuy, nobams[1]/ nobay[1] I. 1. Kuş [aps.] ip tuzağına takılıp (ayağından asılarak) yakalanıyor. Mçurçi mturi mtvasi dok’ap’inonite niben. (ÇM-Ğvant) Kestane kargası kar yağınca ip tuzağı ile yakalanıyor. Ham k’inçi nossi var-uğun. Manniya niben. (AŞ-Ortaalan) Bu kuşun aklı yok. Tuzağa sürekli yakalanıyor. 2. Böcek, balık vs [aps.] ağda yakalanıyor. Raxnaşi bodas parpali nibu. (PZ-Cigetore) Örümcek ağında kelebek yakalandu. Çxombi k’ancas nibu. Cemalik me3’ums. (PZ-Cigetore) Balık oltaya yakalandı (= takıldı). Cemal çözüyor. → nik’iden

+ naben[1] AD har.f. Kuş [aps.] birine ait [dat.] tuzağına takılıp yakalanıyor. Ğoma-limci sindomi ngola-mamuli memabu. (AŞ-Ok’ordule) Dün akşam atmaca ağıma yaylatavuğu yakalandı. [◘ eşb. nobams[1] + [2] fiillerinin yeterlik kipi]

II.1. Kazan [aps.] ateş zincirine takılıyor ya da asılıyor. 2. Ateş zincirine asılı kazanda su [aps.] kaynatılıyor. 3. Ateş zincirine asılı kazanda yemek [aps.] kaynatılarak pişiyor. → nik’iden


niben[2] (PZ ~ ÇX) Aø har.f. Sıvı [aps.] bir şeyin üzerine [lok.] karşı tarafa yere paralel hareketle dökülüyor. 3’ari dişk’a niben. (AŞ-Ortaalan) Su oduna doğru dökülüyor. [◘ eşb. nobams[1]-[2] fiillerinin şahıssız kipi]

+ naben[2] AD har.f. (Sıvı) karşı tarafa birinin [dat.] üzerine yere paralel hareketle dökülüyor. Hekşen go3’oxti ! Badana busumer. Komegabasen. (AH-Borğola) Oradan çekil ! Badana sürüyorum. Üzerine sıçrar (= dökülür). [◘ eşb. nobams[1] + [2] fiillerinin yeterlik kipi]


nibğen → nobğams


nice z. Nice. Ne kadar çok. Uci-palaska ! Nice gicoxi do çkar var-ogni-i ? (AH-Lome) Kepçekulak ! Seni ne çok çağırdım. Hiç duymadın mı ?


niçak’en (AK) AL har.f. Bir yere [lok.] sıkışıyor. Coğori niçak’en do ğoberişen var-gamalen. (AK-Döngelli) Köpek sıkışıyor da çitten geçemiyor. → ninçark’en; ninç’ark’en; ninçak’en; nirçak’en


niçams/ niçay/ niçaps (PZ ~ ÇX)(*) EA/EDA dö.har.f. + meçams/ meçay/ meçaps [(*) Akçakoca diyalektlerinde bu fiil kullanılmaz. Meçaps fiili bunun yerini de tutar. Ör.: Çkimi şeni var, muşi şeni meçaps. (AK-Döngelli) Benim için değil, kendisi için veriyor.]

I. EA/EDA har.f. 1. Kendisi için (dilenciye sadaka vs) veriyor. Xasanik sedek’e niçams. (PZ-Cigetore) Hasan sadaka (kendisi için) veriyor. Ayşe xeryati niçay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kendisi için hayrat veriyor. Oçi sk’ani şeni fit’re niçam. Şk’imi şeni-ti memiçare. (AŞ-Ortaalan) Madem senin için fitre veriyorsun. Benim için de vereceksin. Nanak k’at’a 3’anaz fit’re niçams. (FN-Ç’anapet) Annem her sene kendisi için sadaka veriyor. Muşi şeni sedek’e (= ti-muşişi sedek’e) niçams. (AH-Lome) Kendi için sadaka veriyor. Osmanik k’at’a bayramiz mak’vandes sadaka niçams. (AH-Borğola) Osman her bayramda dilenciye sadaka (kendisi için) veriyor. 2. Kendisi için (kendi borcunu) veriyor. Cuma-muşiz ok’oxveri geç’areri na-var uğut’u şeni muşi geç’areri muk niçams. (AH-Borğola) Kardeşinde bozuk para olmadığı için kendi parasını kendi veriyor. 3. Kendine veya kendilerine veriyor. Cumalepek na-ipxornan mandalinape ok’i3’k’aman do artikatiz niçaman. (AH-Borğola) Kardeşler yedikleri mandalinaları parça ayırıp birbirlerine veriyorlar.

II. EDA har.f. Kendine ait bir şeye [dat.] bir şeyi [aps.] veriyor. Nuk’uz terbiye niçi. Vana gegak’nam do kok’ok’3’k’im. (AH-Lome) Ağzına terbiye ver. Yoksa tutup ayırırım.


niçanams/ niçanay (PZ ~ ÇM AŞ-Ok’ordule)(FN ~ AH HP ÇX) EAL har.f. [f.-i. meçanu] 1. Kendi vücudunun bir kısmına [lok.] bir şeyi [aps.] oluşturuyor ya da takınıyor. AyşekKomolis mevamgvaparedeyi pimbili niçanams. (PZ-Cigetore) AyşeErkeğe benzeyeceğimdiye sakal takınıyor. Memet’ikTiyatros badi k’oçi bisterareya do nuk’uz pimpili niçanams. (AH-Borğola) MehmetTiyatroda yaşlı adamı oynayacağımdiye yüzüne sakal oluşturuyor. 2. Kendi giysinin bir kısmına [lok.] bir şeyi [aps.] takıyor. Ayşe cesluği oginde aç’u-p’indi niçanay. (ÇM-Ğvant) Ayşe göğüslüğün önüne cep takıyor (= cep yapıyor).

[♦ dey. otxo xe niçanams : Dört elle çalışıyor.] Sebaetik dulya ikomt’aşi otxo xe niçanams. Miti var-naç’işinen. (AH-Lome) Sebahat iş yaparken dört elle çalışıyor. Kimse yetişemez.


niçanen (PZ ~ AŞ-Ok’ordule)(AH HP) Aø har.f. [f.-i. meçanu] Meyve ağacının dalı, kabak vs’nin sarmaşıcı dalı, çileğin sürgünü vs [aps.] ürün veriyor. Xasanik m3xuli kodorgu. Ordo Niçanasen. (PZ-Cigetore) Hasan armut fidanı dikti. Erken meyve verecek. M3xulişi purkepe noxombun. 3’o m3xuli vati niçanas. (PZ-Cigetore) Armudun çiçekleri olduğu yerde kuruyor. Bu sene armut olmayacak. Şk’uni at’ambaşi mşk’velas na-niçanen at’ambape p’i imonç’asi nolams (= novelams). (PZ-Cigetore) Bizim şeftali fidanının verdiği şeftaliler olgunlaşmadan düşüyor (= yerinden çıkıyor, kopuyor). Mer3’i gunzanoba va-3adar. Na-niçanuşi didoba 3adar. (ÇM-Ğvant) Sarmaşıcı dalın uzunluğuna değil, verdiği ürünün büyüklüğüne bakacaksın. Omri k’rump’i niçanay var, berepe 3’iluman. (ÇM-Ğvant) Çocuklar erik körpeyken topluyorlar. Ombri niçanay. (AŞ-Ok’ordule) Erik meyvesi dalında oluşsun. Berepe na-niçanen culi var-naşk’uman. (AŞ-Ok’ordule) Çocuklar olan çiçeği bırakmıyorlar. K3apaş oraz na-niçanasen xacişi gverdi xorşaz nok3un. (AH-Lome) Çürük ayında (= Temmuz’da) yetişen fasulyenin yarısı sırıkta çürüyor. Meyva mitik var-noçanams. Muşebura niçanen. (AH-Borğola) Meyveyi kimse oluşturamaz. Kendi kendine oluşur. → içanen, niçaneps; + nçars/ nçay, nçans/ çans; naçanen; meçaneri


niçaneps[1] (AK) Aø har.f. [f.-i. meçanu] Meyve ağacının dalı, kabak vs’nin sarmaşıcı dalı, çileğin sürgünü vs [aps.] ürün veriyor. M3xuli dido niçanu. Ama x’a-muşi nox3aps. (AK-Döngelli) Armut ağacı iyi meyve verdi. Ama dalı çürüyor. Mbulişi nergi vorgi. Sum 3’anaşi niçaneps. (AK-Döngelli) Kiraz fidanı diktim. Üç senede (= üç sene içinde) meyvesini verir. → içanen, niçanen


niçaneps[2] (AK) EAL har.f. 1. Kendi kulağına [lok.] küpe [aps.] takıyor. Fatoşik x’ucis k’ik’inoni kyupe dilik’idaps. Vidali kyupe niçaneps. (AK-Döngelli) Fatoş kulağına çengelli küpeyi takıyor. Vidalı küpeyi sıkarak tutturuyor. 2. Kendi saçlarına [lok.] toka [aps.] takıyor. Fatoşik tomas toka niçaneps. (AK-Döngelli) Fatoş saçına toka takıyor. nik’idams/ nik’idaps


niçen → meçams/ meçay/ meçaps


niç’ç’aben/ niç’aben (AŞ ~ HP) Aø har.f. Yapışıyor. Meç’abele ar mutuz ar k’ele isvinaşi niç’aben. Jur k’ele isvinasna ok’in3axen. (AH-Borğola) Yapıştırıcıyı bir şeyin bir tarafına sürülünce yapışır. İki tarafına sürülürse kaynaşırcasına yapışır. + naç’ç’aben/ naç’aben; + noç’ç’abay/ noç’abams


niç’irday (AŞ-Ortaalan) EA dön.har.f. Kendine ait bir şeyi [aps.] koparıyor. Puci niç’irdu. (AŞ-Ortaalan) Sığır [ipini] kopardı. → moiç’irday; + noç’irday[2]


niç’k’omams/ niç’k’omaps (FN)(HP ~ ÇX) EA dö.har.f. Kendi vücudunun bir kısmını ısırıyor ya da dişliyor. Nena mebiç’k’omi. (FN-Sumla) Dilimi ısırdım. Xe niç’k’omams. (FN-Sumla) Elini ısırıyor. → nişk’omams; nik’abinay; nişk’omay; nipxors; nixvat’ams[1]/ nixvat’ay; + noç’k’omams; ++ imxors/ impxors/ ipxors


niç’open Aø/AL har.f. Yakalanıyor. [eşb. meç’opums fiilinin şahıssız kipi] I. Aø har.f. Belirsiz biri trafından yakalanıyor. Berek baba-muşis tutuni nuxiramt’uşa koniç’opu. (PZ-Cigetore) Çocuk babasından sigara çalarken suçüstü yakalandı. Dok’ap’inoni-şk’imiK’inçi p’ç’oparedeyi dobdgum. K’at’u niç’open. (AŞ-Ok’ordule) Kuş tuzağınıKuş yakalayayımdiye kuruyorum. Kedi yakalanıyor. Maxirak na-nixiru ntxiri niç’opasen oxo3’onuşi ek’ixu do imt’u. (AH-Borğola) Hırsız çaldığı fındığı yakalanacağını anlayınca ardına döküp de kaçtı. → iç’open

II. AL har.f. 1. Yağmura [lok.] tutuluyor ya da yakalanıyor. Noğaşen oxorişe eşebulurt’işi mç’imaz mebiç’opi. (AH-Borğola) Çarşıdan eve çıkarken yağmura yakalandım. → iç’open

2. Bir hastalığa [lok.] tutuluyor ya da yakalanıyor. K’anseriz çkar çare var-uğun. K’oçi ar niç’opazna a sum-otxo tutaz tamo tamo ndğulun do gamastun. (AH-Lome) Kanserin hiç çaresi yok. İnsan bir yakalanırsa bir kaç ay içinde eriyip gider. → mvaselen[1]-II


niç’vay (ÇM), niç’vams (AH) EAL dö.har.f. [♦ dey. guri niç’vay (ÇM), guriz niç’vams (AH) : Biri [erg.] birine [aps.] acıyor.] Ali m3udişi şk’imi şeni guri niç’vay. (ÇM-Ğvant) Ali boşuna bana acıyor. Axirişi nek’na k’ala mtugis k’apani gebudgam. Çkimi ç’ut’a bozok, mtugi guriz niç’vams do k’apani moşalums. (AH-Lome) Ahır kapısının yanına fareye kapan kuruyorum. Benim küçük kız fareye acıyıp kapanı boşaltıyor. Doğanik, ar mitik xvala dulya na-ikoms z*iraşi guriz niç’vams do nuşvels. (AH-Borğola) Doğan, bir kimsenin yalnız iş yaptığını görünce acıyıp da yardım eder. → guri naç’ven[2]; guri ceduy


niç’ven (PZ ~ AH HP ÇX)(AK) Aø har.f. Bir şeyin bir kısmı sıcaktan ya da soğuktan yanıyor. Opşa t’u3a do opşa ini iyasi mzgudape niç’ven. (PZ-Cigetore) Çok sıcak ve çok soğuk olunca mısır fidelerin uçları yanıyor. Ayşe p’anda inora na-dvorgasen p’ap’ape inite niç’ven. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin her zaman kışın diktiği fideler soğuktan yanıyor. İnora xe-tati var-moidvasi xe niç’ven. (ÇM-Ğvant) Kışın eldiven giymez isen ellerin üşür. Porça hik’u soba gunt’asi herbet’i niç’ven. (AŞ-Ok’ordule) Giysiyi o kadar sobanın içine sokarsan elbette bir kenarından yanar. Mandalinaz limxana var-guk’orayiz initen pavrepe niç’ven. (FN-Ç’anapet) Mandalinanın etrafını eğreltiotu ile sarmayınca soğuktan yaprakları yanıyor. Omurik ordo çiçeği dovu. Seri ayazis dido doği iven do çiçeğepe niç’ven. (AH-Lome) Erik erkenden çiçek açtı. Gecenin ayazında çok don oluyor ve çiçekler yanıyor. Han3’o m3xulis na-goçans pukuri inite niç’u. (AH-Borğola) Bu yıl armutta olan çiçek soğuktan yandı.


nigzen Aø har.f. Ateş [aps.] yanıyor. → igzen; ogzun; ++ ogzams


niğams/ niğay (PZ ~ FN) EA har.f. Cansız cismi [aps.] götürüyor. Bere u3’vi. Ovle iyasi cari koniğay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa söyle. Öğlen olunca ekmek getirsin (= bulunacağımız yere götürsün). → iğams/ iğay; imers, imars; nimers, nimars


niğvaren (PZ ~ AŞ) Aø har.f. I. Kısmen ıslanıyor. Emine k’uk’minate 3’ari moğamt’aşa foga-muşi niğvaren. (PZ-Cigetore) Emine güğümla su getirirken entarisinin bir kısmı ıslanıyor. Otva-k’avarepe ixi goxu. Mç’ima moxt’asi oxori tudepe niğvaren. (ÇM-Ğvant) Çatının ahşap örtülerini rüzgâr kısmen döktü. Yağmur gelince evin alt tarafları ıslanıyor. → nişuven; nişolen

part. meğvareri : Kısmen ıslanmış halde. Ayşe mç’ima-ora galendo moxt’asi pilint’a şk’ala meğvareri dolokunaşepe k’uli mubay. K’o3’vosk’urinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yağmurlu zamanlarda dışarıdan gelince fırınlı sobanın yakınında giysilerini sandalyenin üzerine koyup ıslak olan alt kısmındaki yerleri kurutuyor.

+ nağvaren AD har.f. Birinin [dat.] bir kısmı [aps.] ıslanıyor. Dobala-ora gale gamaxt’asi mundi megağvaren. (AŞ-Ok’ordule) Yağışlı havada dışarı çıkınca götün ıslanır.

II. (ÇM) Nemleniyor. Dobala ceturgeri na-cobare dolokunaşepe-ti niğvaren. (ÇM-Ğvant) Yağışlı havalarda örtük yerlerdeki giysiler bile nemleniyor. it’lazen; it’enen


nijilen (FN ~ AH HP ÇX) Aø har.f. Siliniyor. Siliniveriyor. Tiz na-meganç’arasen uk’açxe var-nijilen. (FN-Ç’anapet) Alnına yazılan sonradan silinmez. K’op’erat’ifiz veesiya gyubre na-eç’opasenpeşi liste ikoman. Çayişi para meçamt’anşi gyubreşi para na-gyok’vatapanorenpe listez nijilen. (AH-Lome) Kooperatiften veresiye gübre alanların listesi yapılıyor. Çay parası verilirken gübre parasını kestirenler listeden siliniyor. → cijiren; nişiren; geijilen


nikaçen (FN ~ ÇX) Aø har.f. I. Daralıyor. 1. Yoruluyor. Doğani dido z*igara şums do oktiz nikaçen. (FN-Sumla) Doğan çok sigara içtiği için yokuşlarda daralıyor (= yoruluyor). Makina dido nikaçaşi boyne tok’i ç’k’idoms. (AH-Lome) Makine çok zorlanınca sürekli ip koparıyor. 2. Sıkılıyor. Mustavaz bozo ak’vandez do xai nikaçu. (FN-Sumla) Mustafa’dan Kız istediler. Çok sıkıldı. (= Hiç işine gelmedi. Daraldı.) P’ap’uli gecans. Gale var-gamalen. Dido nikaçaşiBerepe ! So ret ?” ya do gamicoxums. (AH-Lome) Dedem yatalaktır. Dışarıya çıkamıyor. Çok darlandığı zamanÇocuklar ! Neredesiniz ?” diye bağırıyor. Angaraşe ipti moptişi dido mebikaçet’i, ala ha3’i tamo tamo oxobamç’k’er. (AH-Lome) Ankara’ya ilk geldiğimde çok daralıyordum, fakat şimdi yavaş yavaş uyum sağlıyorum. Bere xvala xvala dido nikaçen. (AH-Lome) Çocuk yapayalnız çok sıkılıyor. İsmet’ik nikaçaşi arada kemençe geloç’andinams. (AH-Lome) İsmet darlanınca arada kemençe çalar. Z*igara mep’t’k’oçi. İpti ipti dido mebikaçi. Ala tamo tamo moyobager. (AH-Lome) Sigarayı bıraktım. Önceleri çok darlandım. Ama yavaş yavaş alışıyorum. Berepez mç’imoni t’aroniz gale var gamalenanşi oxoriz nikaçenan. (AH-Borğola) Çocuklar yağmurlu havada dışarıya çıkamadıkları için evde sıkılırlar. → goincogen; nik’açenII; guri exrisk’uy

+ nakaçen AD har.f. Birinin [dat.] canı [aps.] sıkılıyor. Xasaniz gale na-ibinan berepeşi omğorinuşe şuri nakaçayiz xami eli3’k’amz do berepez ç’işun. (FN-Ç’anapet) Hasan dışarda oynayan çocukların bağırışlarından canı sıkılınca bıçağını çekip çocukları kovalıyor. Durmişiz şuri nakaçayiz uci elamç’itanen. (FN-Ç’anapet) Durmuş’un canı sıkılınca kulakları kırmızlaşıyor. Cumadiz şuri nakaçaşi gzaz na-golaxtasenpez nobirams. (AH-Lome) Amcanın canı sıkılınca yoldan geçenlere türkü atar.

II. (FN) Para sıkıntısı oluyor. Didi-nana nikaçayiz cumadi-çkimiz para momincğonaz ya do numçinamz. (FN-Ç’anapet) Büyükannem zorlanınca para göndermesi için amcama haber yolluyor.


nikosen (FN) Aø har.f. Siliniyor. Unutuluyor. Mebikosit. Soti çkunda komogalasen ! (FN-Sumla) Artık silindik (=dostluğumz bitti). Bize gelme !


niksinams (PZ-Cigetore) Eø har.f. Sessiz yelleniyor. Sessiz osuruyor. Ham k’oçik niksinu. (PZ-Cigetore) Bu adam sessizce osurdu. → iksinen; goiksinay/ goiksinams; ksinums/ ksinoms, skinums/ skinups; goiskinums/ goiskinups; ≠ nit’orinams; t’orinay; t’k’orins, t’k’orinams, t’k’orinoms


nik’abinay (ÇM) EA dön.har.f. Kendi vücudunun bir kısmını ısırıyor. Laç’i k’uçxe nik’abinay. (ÇM-Ğvant) Köpek kendi ayağını ısırıyor. → nişk’omams/ nişk’omay; niç’k’omams; nipxors; niç’k’omaps; nixvat’ams[1]/ nixvat’ay


nik’açen (PZ ~ AŞ) Aø/A.Dir har.f. I. (PZ ~ ÇM) A.Dir har.f. Bir şeye [dir.] sıkışıyor. Ali p’anda cenç’arerişa nik’açen. (PZ-Cigetore) Ali her zaman paraya sıkışıyor. Xasani lak’irdeşa opşa nik’açen. (PZ-Cigetore) Hasan kelimelere çok sıkışıyor. 3’ari kvalepe sk’ala nik’açen. (ÇM-Ğvant) Su taşların orda sıkışıyor. → elik’açen[1]

II. (PZ ~ AŞ) Aø har.f. Sıkışıyor. Sıkılıyor. Daralıyor. Xasani nak’u-ti nik’açasna nik’aças, xolo-ti nobazgams. (PZ-Cigetore) Hasan ne kadar sıkışırsa sıkışsın, yine de direniyor. Ali dulyaşa ordo nik’açen. (ÇM-Ğvant) Ali işten erken sıkılıyor. Bere nik’açasi lemç’k’va nomç’k’valay. (ÇM-Ğvant) Çocuk sıkılınca (birine) tükürük tükürüyor. Ali ask’erluği nik’açu. Sum tuta na-dusk’udu şeni nobazgay. (ÇM-Ğvant) Ali askerlikte bıktı. Üç ayı kaldığı için direniyor (= sabrediyor). Zade mevik’açi. Ma ar soti mendemiyoni da. (AŞ-Ok’ordule) Çok darlandım (sıklıdım). Beni bir yere götür da. Bere nik’açen. Aşk’va oxorişa mendaft’at. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk sıkılıyor. Artık eve gidelim. Ma mebik’açi. Si var-nik’k’açi-i ? (AŞ-Ortaalan) Benim canım sıkıldı. Sen sıkılmadın mı ? Cenç’arerişa nik’k’çu. (AŞ-Ortaalan) Paraya sıkıştı. → goincogen; guri exrisk’uy; nikaçen

+ nak’açen AD har.f. Birinin [dat.] canı [aps.] sıkılıyor. Xasanis şuri nak’açu. Gompanoba gorums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın canı daraldı. Genişlik istiyor. Xasanis şuri nak’açasi bu3xa-muşi xvat’ums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın canı sıkılınca tırnaklarını kemiriyor. Xoca ! Şk’u hi-st’eri şeyepe şeni mu vit’urt, gişk’un-i ? “Uci mo-meçam. Şuri mo-megak’açert’as.” (AŞ-Ok’ordule) Hocam ! Biz öyle şeyler için ne diyoruz, biliyor musun : “(Ona) kulak verme. Canın sıkılmasın.”


nik’ap’ay (ÇM) EA har.f. Belirsiz birine [aps.] saldırıyor. Belirsiz birini [aps.] ısırıyor. Him laç’i nik’ap’ams-i ? (ÇM-Ğvant) O köpek insanlara saldırıyor mu ? (= O köpek insanı ısırıyor mu ?) + nok’ap’ay


nik’arben (ÇM)(AŞ-Ortaalan) Aø har.f. Bulunmaz hale geliyor. Na-gorum şeyi nik’arbu-i ? (AŞ-Ortaalan) Aradığın şey bulunmaz hale mi geldi ?


nik’ardams/ nik’ardaps (FN ~ HP ÇX) EA har.f. Tenezzül ediyor. Enverik na-var-nomskun dulyape-ti nik’ardams. (FN-Sumla) Enver kendine yakışmayan işleri de tenezzül ediyor. Hemuk miti va-nik’ardams. P’anda k’oçi 3xunoms. (AH-Lome) O kimseyi tenezzül etmez. Hep adam seçer. İsmailiz mu u3’vana nik’ardams. Xolo na-uçkin heya ikips. (HP-P’eronit) İsmail’e ne söylesen de tenezzül eder. Yine de kendi bildiğini yapıyor.

şsz nik’ardinen : a. Tenezzül ediliyor. b. Birine [lok.] itimat ediliyor. Recebiz var-nik’ardinen. Handğa na-tkvaseren a mutxa ç’umanişe moivaramz. (FN-Ç’anapet) Recep’e itimat edilmez. Bugün söylediği bir şeyi yarın inkar ediyor.


nik’idams/ nik’idaps (FN ~ AH HP ÇX) EA dön.har.f. Kendine küpe, kurdele vs [aps.] takıyor. Feridek uciş dolok’idale nik’idams. (AH-Lome) Feride kendine küpe takıyor. Xaccek ntoma k’ayi di3xonaşen doni k’ordela nik’idams do heşşo mektebişe ulun. (AH-Lome) Hatice iyice saçını taradıktan sonra kurdele takar ve öyle okula gider. Memurepek k’ravadi mecburi nik’idaman. (AH-Lome) Memurlar mecburen kravat takıyorlar. Memurepek dulyaşe ulut’anşi k’ravati nik’idaman. (AH-Borğola) Memurlar işe giderken kravat takarlar. → niçaneps[2]


nik’iden (FN ~ ÇX) Aø/AL har.f. Takılıyor. Asılıyor. + nok’idams. I. 1. Kuş [aps.] at veya inek kuyruğundan yapılan kandara denen tuzağa takılıp ayağından asılarak yakalanıyor. Anaç’i k’inçi jur k’uçxeten nik’iden. (AH-Borğola) Uyanık geçinen kuş (tuzağa) iki ayağıyla yakalanır. 2. Takılıyor. Yakalanıyor. İleri gidemiyor. Parpali limsaz konik’idu. (FN-Ç’anapet) Kelebek örümcek ağına yakalandı. Limsaz na-nik’iden parpalepe heko noxro3kunan. (FN-Ç’anapet) Örümcek ağına takılan kelebekler orda yapışarak ölüyorlar. Mçxomi p’ç’opumt’işi ank’esis ç’arğani konik’idu. (AH-Borğola) Balık avlarken kancaya yengeç yakalandı. Bombula-mesas parpali konik’idu. (HP-P’eronit) Örümcek ağına kelebek yakalandı. 3. Elektriğe [lok.] çarpılıyor. Cemili elektriğiz nik’iduşi iri badgalu. (AH-Borğola) Cemil elektriğe çarpılınca çok şiddetli sarsıldı. → niben[1]

II.1. Ateş zincirine [lok.] kazan [aps.] asılıyor. 2. Ateş zincirine asılı kazanda [lok.] su [aps.] kaynatılıyor. 3. Ateş zincirine asılı kazanda [lok.] yemek [aps.] kaynatılarak pişiyor. → niben[1]


nik’irams/ nik’iraps (HP ~ ÇX)(AK) EA dön.har.f. Kendi vücudunun bir yerine bağlıyor. → nik’irams/ nik’iraps


nik’orams/ nik’oray (PZ ~ AH) EA/EAL dön.har.f. → nik’irams/ nik’iraps. I. EA dön.har.f. 1. Kendi vücudunun bir yerini [aps.] bağlıyor. Ali avla celaxen. Na-nak’vatu k’iti nik’oray. (ÇM-Ğvant) Ali kapı önünde oturuyor. Kesilen parmağını (= parmağının yarasını) bağlıyor. K’alaşi-oraz içalişamt’aşa pederik kçe gotvalate ti nik’oramz. (FN-Ç’anapet) Güneşli çok sıcak havalarda calışırken babam beyaz tülbentle başını bağlıyor. 2. mec. Dilini [aps.] tutuyor. Ayşe a mitepe ort’anşa na-guri mvalasen mutxape u3’vasi nena var-ikuy. Nik’oray. Ok’açxe xvala gzirasi megorgay. (ÇM-Ğvant) Ayşe birileri var iken kızacağı bir şeyler (sen) söyleyince sessiz kalıyor. Sonra (seni) yalnız görünce yüzüne vuruyor.

[dey. popojate nik’oray (ÇM) : Köpürtüyor.] Ali sirafi dolast’ra şuk’ule nuk’osalete t’op’iji popojate nik’oramt’u. (ÇM-Ğvant) Ali usturayı biledikten sonra yüzünü fırça ile köpürtüyordu.

II. EAL dön.har.f. Kendine ait bir şeye [lok.] bir şeyi [aps.] bağlıyor. Kendi vücudunun bir yerine [lok.] bir şeyi [aps.] bağlıyor. Ayşek mandili-muşis dadala nik’orams. (PZ-Cigetore) Ayşe baş örtüsüna boncuk bağlıyor. OxorzaGomoç’ondrasendeyi k’iti nonç’epi nik’oray. (AŞ-Ok’ordule) KadınUnuturumdiye parmağına ince ip bağlıyor. Nanak ti a3’k’unaşi tis xase nik’orams. (AH-Lome) Annemin başı ağrıdığında başına tülbent bağlar. Bgaraz na-nik’ori xase mişi t’u ? (AH-Lome) Yas tutulurken başına bağladığın tülbent kimindi ? Çili-muşik na-dandu şeyepeMot-gomoç’k’ondut’asya do k’itis nok’epe nik’orams. (AH-Borğola) Hanımının ısmarladığı şeyleriUnutmayayımdiye parmağına iplik bağlıyor. Dulyaşe ulut’aşi k’ravati-muşi muk nik’orams. (AH-Borğola) İşe giderken kravatını kendi bağlıyor. Memet’ik3’k’aris mot-gebilamt’aya do k’ark’ala nik’orams. (AH-Borğola) MehmetSuda batmıyayımdiye su kabağı (kendi üzerine) bağlıyor.


nik’oren → nok’oray/ nok’orams


nik’orinen (AH) AL har.f. Bir sabit yere [lok.], ona yapışık olmayan durumda, bağlanılıyor. İnternetis var-nik’orinen. Hattis a problemi ren. Hatti mestun. (AH-Lome) İnternet’e bağlanılmıyor. Hatta bir problem var. Hat kopuyor.

yet. nak’orinen : Biri [dat.] bir sabit yere [lok.], ona yapışık olmayan durumda, bağlanabiliyor. Ali İnternetis nik’oren. Si İnternetis megak’orinen-i ? (AH-Lome) Ali İnternet’e bağlanıyor. Sen İnternet’e bağlanabiliyor musun ?


nik’vatams/ nik’vatay/ nik’vataps EA har.f. Kendine ait bir şeyi kesiyor. A m3ika ogine xe mebik’vati. Biboniyiz din3xiri 3’k’ariz  kant’alu. (FN-Ç’anapet) Az önce elimi kestim. Yıkanınca kan suya bulaştıAyxanik k’iti nik’vatu do t’k’ebiz nubun. (FN-Sumla) Ayhan parmağını kesti. Sadece deri tutuyor gibi. Didi-nana-çkimik k’it’i nik’vat’eren. Di3xiyi va-dadginen. (HP-P’eronit) Büyükannem parmağını kesmiş. Kanı durduramıyor. → ik’vatams/ ik’vatay/ ik’vataps; + mek’vatums/ mek’vatuy/ mek’vatups

yet. nak’vaten (*) : Kendine ait bir şeyi [aps.] yanlışlıkla kesiyor. He xami oçxe-muşiz kodolo3onit. Xe megak’vatanoren ! (AH-Borğola) O bıçağı kılıfına sokun. Elinizi kesebilirsiniz. [(*) Ayrıca “nak’vaten AD har.f. Birine ait bir şey kesiliyor” olarak da maddebaşı edilmiştir. Lazca’da bir hareket fiilinin yeterlik kipi ile onunla eşbiçimli edilgenimsi fiil arasındaki anlam sınırı her zaman net değildir.]

[dey. zit’a nik’vatay (ÇM-Ğvant) (Evlilik için) sözleşiyor.] Amseri Ali do Ayşe zit’a nik’vataman. (ÇM-Ğvant) Bu akşam Ali ile Ayşe söz kesiyorlar.


nik’vaten → mek’vatums/ mek’vatuy/ mek’vatups


nik’vatun (AK) Aø har.f. Evcil sağım hayvanının sütü [aps.] kesiliyor. Mja ç’it’a ç’it’a nik’vatun do ar tuta şkule kaniskirun. (AK-Döngelli) Süt yavaş yavaş kesiliyor ve bir ay sonra [inek vs hayvan] sütü keser.


nilak’irday (ÇM) Eø har.f. Muhabbet ediyor. Ali do Ayşe gza cereran. Nilak’irdaman. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe yolda duruyorlar. Sohbet ediyorlar. → ok’izit’ay; nisinapay/ nisinapams; muebbet’i ikoms


niloskams/ niloskaps (FN ~ HP) EA dö.har.f. Kendine ait bir şeyin [aps.] bir kısmını yalıyor. Puciz so ançaminenna hem yeyi niloskams. (AH-Lome) İneğin neresi kaşınıyorsa orasını yalıyor. Ç’uç’ut’a berek çxindis na-gyuxtams gingili niloskams. (AH-Borğola) Küçük çocuk burnundan inen sümüğünü yalıyor. Memet’ik t’at’i niloskams. (HP-P’eronit) Mehmet avucunun bir kısmını yalıyor. → nilosk’ams/ nilosk’ay


nilosk’ams/ nilosk’ay (PZ ~ AŞ) EA dö.har.f. Kendine ait bir şeyin [aps.] bir kısmını yalıyor. Laç’i k’uçxe-pupuli nilosk’ay do ciktinay. (ÇM-Ğvant) Köpek ayak yarasını yalayarak iyileştiriyor. → niloskams/ niloskaps


nimçinams/ nimçinay (ÇM ~ AH HP) EA dö.har.f. Birbirine haberleşiyor. Ali do Ayşe p’olişa ngola nimçinaman. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe şehirden yaylaya haberleşiyorlar (= iletişiyorlar). İst’anbolişa idasu mebimçinaten. (AŞ-Ortaalan) Sen İstanbul’a gidince haberleşeceğiz. Mamut’i do Recebi dido k’ayite va-renan. Mara dulya dulaniz nimçinaman. (FN-Ç’anapet) Mahmut’la Receb’in araları iyi değil. Ama işleri düsünce haberleşiyorlar. Berepe ! Mik muntxa ognasen artikatiz nimçinit. (AH-Lome) Çocuklar ! Kim ne duyarsa birbirinize iletin. Ha3’i irik ağani na-gamaxtasen ar ambari İnternet’işen artikatiz nimçinaman. (AH-Borğola) Şimdi herkes yeni çıkacak olan bir haberi İnternet’ten birbirlerine haberdar ediyor. → dimçinams/ dimçinay; numçinapsII


nimers (AH ~ HP)(AK), nimars (ÇX) EA har.f. Cansız cismi [aps.] götürüyor. → imers/ imars; iğams/ iğay; niğams/ niğay


nimeti i. Nimet. [< Arp.] Ham kianaşi nimetepez şuri na-dolodgin iri --- k’at’u, coğori, 3’i3’ila, k’oçi --- kva do nca miti-muturen iri nunç’un. (FN-Sumla) Bu dünyanın nimetlerine yaşayan her canlının --- kedi, köpek, yılan, insanın --- ve taş ve ağacın, ne ve kim varsa hepsinin, payı vardır.


nimgvapinay (ÇM) Eø/EA dön.har.f. I. EL har.f. Kendini birine [lok.] benzetmeye çalışıyor. Biri [erg.] kendini değiştirerek birine [lok.] benzemeye çalışıyor. → namgvapams; nangvapay; nagnapen; nungapinapsII; + numgvay

f.-i. memgvapinu : Kendini birine benzetmeye çalışması. Ali Msumexepe memgvapinu şeni hini st’eri ilak’irday. (ÇM-Ğvant) Ali Hemşinlilere benzemek için onlar gibi konuşuyor.

II. EA har.f. Kendine ait bir şeyi [aps.] başka bir şeye [dat.] benzetmeye çalışıyor. Ali St’anp’olişa idu şuk’ule olak’irdu hekonuri nimgvapinay. (ÇM-Ğvant) Ali İstanbul’a gittikten sonra konuşmasını onlara (= İstanbul’lulara) benzetiyor.


nimskvanams/ nimskvanaps (FN ~ ÇX) EA har.f. Kendine bir giysiyi [aps.] yakıştırıyor. Fuadik mu-tu eiç’opasen nimskvanams. (FN-Sumla) Fuat kendine ne alırsa yakıştırıyor. Genci k’oçik muntxa dolikunasen nimskvanams. (AH-Lome) Genç insan ne giyinirse yakıştırıyor.


nimsk’vanams/ nimsk’vanay (PZ ~ AŞ) Eø har.f. Süsleniyor. P’iyat’i şeyepete-ti nimsk’vanay. (ÇM-Ğvant) Kötü giysilerle de süsleniyor (yakıştırıyor). → goixazirams/ goixaziray ; goimskimen


nimxunams (PZ) EA har.f. Birini [aps.] kendi koynuna [lok.] alıyor ya da yaslıyor. Nanak bere-muşi congsis nimxunams. (PZ-Cigetore) Anne çocuğunu göğsüne bastırıyor. → nimxuy


nimxuy (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Birini [aps.] kendi koynuna alıyor ya da yaslıyor. Ma si megimxvare. (***) (ÇM-Ğvant) Ben seni koynuma alacağım. Lumci incirt’aşa bere-muşi nimxuy do inciy. (AŞ-Ok’ordule) Akşam yatarken (= uyurken) çocuğu koynuna alıp uyuyor. → nimxunams; + namxven[1]

+ numxuy EDA har.f. Birinin [dat.] koynuna yaslıyor. Omeri bere ma memimxuy. (***) (ÇM-Ğvant) Ömer çocuğu koynuma koyuyor. (***) Çamlıhemşin diyalektlerinde nimxuy ile numxuy fiillerinin iki-şahıslı çekimi şöyledir. Önemli oranda eşbiçimlilik bulunduğundan dolayı eğer tümleçleri gizli olursa yanlış anlaşılma ihtimali oldukça yüksektir.

(ÇM-Ğvant) nimxuy (kendi koynuna [çocuğu vs] alıyor)

özne

apsolütif tümleç (= öznesinin koynuna alınan kişi)

1.tekil

1.çoğul

2.tekil

2.çoğul

3.tekil/ çoğul

1.tekil


megimxum

megimxumtu

mevimxum

2.tekil

memimxum

memimxumtu


nimxum

3.tekil

memimxuy

memimxuman

megimxuy

megimxuman

nimxuy

1.çoğul


megimxumtu

mevimxumtu

2.çoğul

memimxumtu


nimxumtu

3.çoğul

memimxuman

megimxuman

nimxuman

Ma bere mevimxum. (ÇM-Ğvant) Ben çocuğu koynuma alıyorum. Ma si megimxum. (ÇM-Ğvant) Ben seni koynuma alıyorum. Si bere nimxum. (ÇM-Ğvant) Sen çocuğu koynuna alıyorsun. Si ma memimxum. (ÇM-Ğvant) Sen beni koynuna alıyorsun. Fadume ma memimxuy. (ÇM-Ğvant) Fatma beni koynuna alıyor. Fadume si megimxuy. (ÇM-Ğvant) Fatma seni koynuna alıyor. Fadume bere nimxuy. (ÇM-Ğvant) Fatma çocuğu koynuna alıyor.


(ÇM-Ğvant) numxuy (başkasının koynuna [çocuğu] koyuyor)

özne

datif tümleç (= koynuna [çocuğun] konduğu kişi)

1.tekil

1.çoğul

2.tekil

2.çoğul

3.tekil/ çoğul

1.tekil


megimxum

megimxumtu

mevumxum

2.tekil

memimxum

memimxumtu


numxum

3.tekil

memimxuy

memimxuman

megimxuy

megimxuman

numxuy

1.çoğul


megimxumtu

mevumxumtu

2.çoğul

memimxumtu


numxumtu

3.çoğul

memimxuman

megimxuman

numxuman

Ma bere Fadume mevumxum. (ÇM-Ğvant) Ben çocuğu Fatma’nın koynuna koyuyorum. Si bere Fadume numxum. (ÇM-Ğvant) Sen çocuğu Fatma’nın koynuna koyuyorsun. Omeri bere Fadume numxuy. (ÇM-Ğvant) Ömer çocuğu Fatma’nın koynuna koyuyor. Ma bere si megimxum. (ÇM-Ğvant) Ben çocuğu senin koynuna koyuyorum. Si bere ma memimxum. (ÇM-Ğvant) Sen çocuğu koynuma koyuyorsun. Omeri bere ma memimxuy. (ÇM-Ğvant) Ömer çocuğu koynuma koyuyor. Omeri bere si megimxuy. (ÇM-Ğvant) Ömer çocuğu senin koynuna koyuyor.


nincirs (FN ~ AH HP ÇX) AD har.f. Yaslanıyor. Xasani ncaz nincirs do k’et’i azums. (FN-Sumla) Hasan ağaca yaslanıp çubuk yontuyor. Baba menciyoniz doxedaşi nincirs do raxat’i iven. (AH-Lome) Babam arkalıklı sandalyeye oturunca yaslanıyor ve rahat ediyor. Berepe oxorişi darabaz nincirt’es. (AH-Lome) Çocuklar evin bölmelerine yaslanıyorlardı. → namp’onen; nacinen, nanciren; meyincirs


ninçak’en (FN-Ç’anapet) AL har.f. Bir yere sıkışıyor. → ninçark’en; ninç’ark’en; nirçak’en, niçak’en; + nonçak’ams


ninçark’en (PZ ~ ÇM) AL har.f. Bir yere sıkışıyor. Ham k’oçi nak ninçark’en ? (PZ-Cigetore) Bu adam nereye sıkışıyor ? Nek’na gon3’asi ninçark’en. Mutxa kek’uzun. (ÇM-Ğvant) Kapıyı açınca sıkışıyor. Arkasında bir şey var. → ninç’ark’en; ninçak’en; nirçak’en, niçak’en; + nonçark’ams/ nonçark’ay


ninçxunams/ ninçxunay (PZ ~ ÇM) EA dön.har.f. Kendi vücudunun bir kısmını ısıtıyor. Xasani galendo moxt’u. K’uçxepe naç’u. Ninçxunams. (PZ-Cigetore) Hasan dışardan geldi. Ayakları üşüdü. Isınıyor. Ali xepe do k’uçxepe naç’u. Huy xepe do k’uçxepe ninçxunay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin elleri ile ayakları soğuktan yandı. Şimdi elleri ile ayaklarını ısıtıyır. → nint’obay; it’ubinams; ++ inçxunams/ inçxunay; goinçxunams


ninç’ark’en (AŞ) AL har.f. Bir yere sıkışıyor. → ninçark’en, ninçak’en; nirçak’en, niçak’en


ninç’elen (ÇM) Aø har.f. İnsan [aps.] bir şey ile [ens.] besleniyor. Ali toprite ninç’elen. (ÇM-Ğvant) Ali bal ile besleniyor.[insan ya da hayvan besleniyor; kilo alıyor; (Çamlıhemşin dışında) bitki besin alıyor] imgvanen


ninç’en[1] (FN ~ AH) Aø har.f. I. Dayanıyor. 1. Canlı varlık [aps.] güç koşullara dayanıyor. Sabrediyor. Katlanıyor. Xasani hem sixintepez muç’o ninç’en ? (FN-Ç’anapet) Hasan o sıkıntılara nasıl dayanıyor ? E mu p’a ! Komemaç’aruşi mebinç’er. (AH-Lome) Ne yapayım ! Alnıma yazılınca katlanıyorum. Hak’o eziyetis muç’o ninç’e(r) ? (AH-Lome) Bu kadar eziyete nasıl katlanıyorsun ? Bere-çkimik mupe n3’orums do ninç’en ! (AH-Lome) Çocuğum neler çekip de katlanıyor ! [“Biri acıya ya da eziyete dayanamıyor” anlamında olumsuz ifade için → naxondinen] 2. Cansız eşyanın [aps.] kullanılışı uzun sürüyor. Bozulmadan varlığını koruyor. Oxori k’odumt’aşi nez*i do ç’uburişi nca ixmari. Dido ninç’en. (AH-Lome) Ev yaparken ceviz ve kestane ağacı kullan. Çok uzun dayanır. → nuxondun; naxondinen; isarbams, isap’rams; nobazgams/ nobazgay; iç’ibray, iç’ibren, iç’ibrams; moiç’ibray/ moiç’ibrams; ezdims

II. İnsan [aps.] güç koşullara dayanarak yaşıyor. K’afk’asyaşi k’oçepe dido ninç’enan. (FN-Ç’anapet) Kafkasya’daki insanlar uzun yaşarlar. Si dido k’ap’et’i re. Çkunden dido ninç’are. (AH-Lome) Sen çok sağlamsın. Bizden çok yaşayacaksın. Ha3’i şkule ağani oxori mu boğoda ki ! Nak’o 3’ana çkva mebinç’are ? (AH-Lome) Bundan sonra yeni evi ne yapayım ki ! Kaç yıl daha yaşayacağım ? [hayattadır] sk’udun, skidun

f.-i. menç’u : Yaşama. Yaşamak. Skidala menç’u şeni dido sebze oç’k’omu uk’orems. (FN-Ç’anapet) Sağlıklı yaşamak için bol sebze yemek gerekiyor. Bere-çkimi ar fara na-maz*irasen, oşi 3’anaz menç’uz koğins. (FN-Ç’anapet) Çocuğumu bir kere görmek, yüz yıl yaşamaya değer.


ninç’en[2] (AH) Aø har.f. Yaklaşıyor. Yanaşıyor. Ğura ninç’aşi let’ak dizdams. (AH, atasözü, K.A.) Ölüm yaklaşınca toprak çeker. → naxolen; + nanç’en[1]; nonç’ams/ nonç’ay/ nonç’aps

[dey. ninç’en do moinç’en (AH) : Oyalanıp duruyor.] Ar saat’i ren amabdgi do si kçumer. Oxoyis mot ninç’er do moinç’er ? (AH-Lome) Bir saattir ayakta seni bekliyorum. Evde ne oyalanıp duruyorsun ?


ninç’ilarams/ ninç’ilaray (PZ ~ AŞ) EA har.f. Ölçülü kullanıyor. İdareli kullanıyor. Xasanik oşk’omale-muşi ninç’ilarams. (PZ-Cigetore) Hasan yiyeceğini idareli kullanıyor. Mçveri açodert’ayşa ninç’ilaray. (ÇM-Ğvant) Unu biterken ölçülü kullanıyor. Kat’t’uği m3’ika on. Ninç’ilari. (AŞ-Ortaalan) Katık az. İdareli ye. → ninç’inams[1]-III/ ninç’inayIII; nink’ilyarams, nink’iyalams/ nink’iyalaps; einç’inams/ einç’inay; nuxondinayII


ninç’inams[1]/ ninç’inay (PZ ~ AH) EA har.f. I. (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan)(FN-Sumla)(AH-Lome) Birini [aps.] kendisi ile ortak ediyor. Biriyle [aps.] paylaşıyor. Baba-şk’imi nez*i onçxalus ar mitxa ninç’inams. (PZ-Apso) Babam ceviz silkelemek için birini ortak ediyor. Osmanik ar oxori keç’opu. Cuma-muşi-ti ninç’inams. (PZ-Cigetore) Osman bir ev aldı. Kardeşini de ortak ediyor. Ebak bere-muşi t’uç’anis ninç’inams. (PZ-Cigetore) Baba çocuğunu dükkâna ortak ediyor. Asva ort’eyşa na-iyindrey livadepe ninç’inay. (ÇM-Ğvant) Birlikte iken aldıkları bahçelerden pay veriyor. Dulya na-u şuk’u ninç’inay. (ÇM-Ğvant) Yaptığı iş kadar (= iş yaptığı kadar) pay veriyor. Ali ok’irt’ert’eşa avla livadi komoik’açu. Juma-muşi var-ninç’inu. (ÇM-Ğvant) Ali paylaşırken kapı önü bahçesini kendine mal etti. Kardeşine pay vermedi. Ali juma-muşi oxori var-ninç’inay. (ÇM-Ğvant) Ali kardeşine evden pay vermiyor. Cumalepe-sk’ani ninç’inarena oşk’urepe nak’u-ti gorum megincğonare. (AŞ-Ortaalan) Kardeşlerin ile paylaşacaksan elmayı ne kadar istersen göndereceğim. Ninç’inare kiVrossi k’oçi ont’k’vanen. (AŞ-Ortaalan) Paylaşacaksın kiİyi adamdırdiyecekler. Coğorik gyari impxort’aşa k’at’u-ti ninç’inams. (FN-Sumla) Köpek yemek yerken kedinin yemesine de izin veriyor (= yemeğine kediyi de ortak ediyor). Memet’ik muk na-k’odu oxoriz cumalepe-muşi-ti ninç’inams. (AH-Lome) Mehmet kendisinin inşa ettiği eve kardeşlerini de ortak ediyor.

f.-i. menç’inu : Biriyle paylaşma. Ali m3xuli gverdi-menç’inuşa o3’ilapay. (ÇM-Ğvant) Ali armudu yarı paya toplatıyor. Xasani gverdi-menç’inuşa dulya ikuy. (ÇM-Ğvant) Hasan yarı payla çalışıyor (= yarıcı olarak çalışıyor).

II. (PZ-Cigetore) Bir şeyi [aps.] biriyle ortak ederek yönetiyor. Osmanik ham tutas cenç’areri ninç’inams(1). (PZ-Cigetore) Osman bu ay parayı idare ediyor (=ortak parayı yönetiyor).

III. (PZ-Cigetore)(AŞ-Ortaalan) Bir şeyi [aps.] tutumla kullanıyor. İdareli kullanıyor. Osmanik ham tutas cenç’areri ninç’inams(2). (PZ-Cigetore) Osman bu ay parayı tutumla kullanıyor. → ninç’ilarams/ ninç’ilaray; nink’ilyarams, nink’iyalams/ nink’iyalaps; einç’inams/ einç’inay; nuxondinayII

part. ninç’ineri (*) : İdare ederek. K’at’t’uği m3’ika onu. Ninç’ineri şk’omitu. (AŞ-Ortaalan) Katık azdır. İdareli (= azar azar) yiyin. [(*) Bu fiilin kurallı partisip biçimi menç’ineri olur. Kökbaşı vuayelli ninç’ineri biçimi, ilginç bir istisnadır.]


ninç’inams[2]/ ninç’inaps (FN ~ HP ÇX) EA har.f. Kendine yanaştırıyor. Fadimek goistikams. Miti-ti var-ninç’inams. (FN-Ç’anapet) Fadime üstünü başını yırtıyor. Kimseyi de yanaştırmıyor. Da-çkimik handğa ovro tuteri bere çku memişkvez. Boyne ibgarz edo miti var-ninç’inams. Mu-şeni didi-nana xvala ninç’inams, var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim bugün dokuz aylık çocuğunu bize bıraktı. Devamlı ağlıyor ve yanına kimseyi yanaştırmıyor. Neden sadece büyük anneyi yanaştırıyor, bilmiyorum. Puci-çkuni nunç’valt’aşa k’oçi var-ninç’inams. İt’rik’ams. (FN-Sumla) Bizim ineği (birimiz) sağlarken (inek) adamı yanaştırmıyor. Tekme atıyor. Coğorik miti var-ninç’inams. (AH-Lome) Köpek kendine kimseyi yaklaştırmıyor. Pucik ngeni-muşi mja oşumu şeni var-ninç’inams. (AH-Borğola) İnek buzağısını süt içmesi için kendine yanaştırmıyor. Ha pucik k’ayi ninç’inams. (HP-P’eronit) Bu inek kendine iyi yanaştırıyor. → nixolams/ nixolay; nin3’ams/ nin3’ay/ nin3’aps; + nunç’inams[2] / nunç’inaps; + nonç’ams/ nonç’ay/ nonç’aps ve onun altında nunç’ams/ nunç’ay/ nunç’aps; + ninç’en; nanç’en


ninç’k’valams (FN-Sumla ~ AH) Eø dön.har.f. 1. Kendine tükürüyor. 2. Birbirlerine tükürüyor. Berepek artikatiz ninç’k’valaman. Uğarğali do mot-gyaget’an. (AH-Borğola) Çocuklar birbirlerine tükürüyorlar. Azarla da alışmasınlar.


ninduy (ÇM) EDA har.f. I. Sipariş ediyor. Terzi eyokunaşe komevindvi. (ÇM-Ğvant) Terziye elbise sipariş ettim. → dandvay/ dvandvay/ dandvams, nandumers, dvandvars; ≠ dinduy

II. Söz alıyor. Ç’umani mca oturuşa ninduy. (ÇM-Ğvant) Yarın ağaç taşımaya söz alıyor.


nink’ilyarams (FN) EA har.f. İdareli kullanıyor. Nanak mtel şeyi nink’ilyaramz. (FN-Ç’anapet) Annem her şeyi idareli kullanıyor. → ninç’ilarams/ ninç’ilaray; ninç’inams[1]-III/ ninç’inayIII; nink’iyalams/ nink’iyalaps; einç’inams/ einç’inay; nuxondinayII


nink’iyalams/ nink’iyalaps (AH ~ HP ÇX)(AK) EA/EL har.f. İdareli kullanıyor. a. EA har.f. Ç’e, bere ! P’et’mezi heşşo mot-totum. Nink’iyali. Ç’umanişe-ti p’ç’k’omaten. (AH-Lome) Oğlum ! Pekmeze öyle daldırma. İdareli ye. Yarın da yiyeceğiz. Nink’iyalit ! Oç’k’omale maçodenan. (AH-Borğola) İdareli kullanın ! Yiyeceğimiz bitiyor. Nana-çkimi yaği nink’iyalaps do eşo ixmars. (AK-Döngelli) Annem yağ konusunda idare yapıyor da öyle kullanıyor. b. EL har.f. Xarcek k’at’uğiz nink’iyalams. Mç’k’udi gecgineri ipxors. (AH-Lome) Hatice katıkta idarelidir. Ekmek ağırlıklı yiyor. → ninç’ilarams/ ninç’ilaray; ninç’inams[1]-III/ ninç’inayIII; nink’ilyarams; einç’inams/ einç’inay; nuxondinayII


nintepe/ nintere (FN) dö.zm.çoğ. [pos. nişi; erg. nintepek/ ninterek; dat. nintepez/ ninterez; gen. nintepeşi/ nintereşi/ nişi/ -nişi; dir. nintepeşa/ nintereşa; abl. nintepeşen/ nintereşen] Kendileri. → muntere, mutepe. → tek. mu. [FN-Sumla’da pos. ve gen. dışındaki durumlarda daha çok muntere kullanılır.]

aps. nintere/ nintepe. Mamut’işi oxoriz miti va-ren. Nintere (= nintepe) so idez ? (FN-Ç’anapet) Mahmud’un evinde kimse yok. Kendileri nereye gittiler ? Nintepe moxtez. (= Nintere moxtez.) (FN-Ç’enneti) Kendileri geldiler.

pos. nişi. P’oliz nişi şeni oxori uğunan. (FN-Ç’anapet) İstanbul’da kendileri için evi var. Nana do pederi-çkimik P’oliz nişi şeni na-eç’opez-dort’un oxori ma komomçez. (FN-Ç’anapet) Annem babam İstanbul’da kendileri için aldıkları evi bana verdiler. Ona xaçkumsna-ti nişi şeni xaçkums. (FN-Sumla) Tarla kazıyorsa da kendisi için kazıyor.

erg. ninterek/ nintepek Nintereşi let’a ninterek ixmarnan. (FN-Sumla) Kendi topraklarını kendileri kullanıyorlar.

gen. nintereşi/ nintepeşi. Mp’oliz nintepeşi (= nintereşi) oxori uğunan. (FN-Ç’enneti) İstanbul’da kendilerin evi var. Nintereşi let’a ninterek ixmarnan. (FN-Sumla) Kendi topraklarını kendileri kullanıyorlar.

gen. nişi.

a. [nişi + tamlanan isim] Mtelliz nişi nosi mo3’ondun. (FN-Sumla) Herkes kendi aklını beğenir. b. [tamlanan isim + -nişi] Va-lumcaşa nanak k’omşişi berepe oxori-nişişa mek’olapams. (FN-Ç’anapet) Akşam olmadan annem komşu çocuklarını evlerine gönderiyor. Ali do Amet’ik naylape-nişi gamaçaman. Amet’işi nanik çkva gyon3’onams. (FN-Ç’anapet) Ali ve Ahmet serenderlerini satıyorlar. Ahmet’inki daha ağır basıyor. Xami-nişi komeçi. (FN-Sumla) Onun bıçağını (kendisine) ver.

ninteşebura (FN-Ç’enneti) z. Kendi kendilerine. Kendilerince. Ninteşebura goişinez do idez. (FN-Ç’enneti) Kendilerince (= kimsenin etkisinde kalmadan) akıllarına geldi de gittiler. → nişebura; munteşebura, munteşeburaşi; mutebura, mutabura


nint’obay (ÇM ~ AŞ) Eø/EA dön.har.f. I. Eø har.f. Kendini kısa bir süre için ya da hızlıca ısıtıyor. Kısa bir süre için ya da hızlıca ısınıyor. Ali daçxuri nint’obay. (ÇM-Ğvant) Ali ateşte (kısa bir süre için veya hızlıca) ısınıyor.

II. EA har.f. Kendi vücudunun bir kısmını ısıtıyor. Ali korba a3’unen. Korba daçxuri nint’obay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin karnı acıyor. Karnını ateşte ısıtıyor. Soba eluxen. Şk’a nint’obay. (AŞ-Ok’ordule) Sobanın yanında oturmuş. Belini ısıtıyor. → ninçxunams/ ninçxunay; it’ubinams


ninzgilay (ÇM ~ AŞ) EA har.f. I. (ÇM) Belirsiz birini [aps.] gagalıyor. Him mamuli ninzgilay. (ÇM-Ğvant) O horoz (herkesi) gagalıyor. ++ nzgiluy; nonzgilayI

II. (AŞ) Kendi vücudunun bir yerini [aps.] gagalıyor. Mt’a-korme ap’ant’u. K’uçxe ninzgilay. (AŞ-Ok’ordule) Çulluk şaşırdı. Ayağını gagalıyor. → ninz*ğilams; inzgilay; ++ nzgilay; nonzgilayII


ninz*gipen (FN ~ AH HP ÇX) Aø har.f. 1. Sıkışıyor. K’at’u mç’ipe ğormaz meşulut’aşi ninz*gipen. (AH-Lome) Kedi ince delikten girerken sıkışıyor. 2. Tıkanıyor. Karmat’eş ğurni ordo ordo çonçiten ninz*gipen. (FN-Sumla) Değirmenin oluğu sık sık kuru yapraklarla tıkanıyor. Stvelis karmat’eşi 3’k’ayi but’k’apete ninz*gipen. (AH-Lome) Sonbaharda değirmenin suyu yapraklarla tıkanır. → napşenI


ninz*ğilams (PZ) EA har.f. kendi vücudunun bir yerini [aps.] gagalıyor. Xasanişi kormek parvi var-zirasi ninz*ğilams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın tavuğu yaprak bulamayınca kendini gagalıyor. → inzgilay; ninzgilayII


nin3’ams/ nin3’ay/ nin3’aps EA har.f. Kendine yanaştırıyor. Emu bozomota-muşi okomoju şeni miti var-nin3’ay. (ÇM-Ğvant) Emu kızını evlendirmek için kimseyi yanaştırmıyor. → nixolams/ nixolay; ninç’inams[2]/ ninç’inaps; + non3’ams/ non3’ay/ non3’aps


nioren → niyoren


nipurçinams (PZ)(FN ~ AH-Lome) Eø har.f. Alçak sesle fısıldıyor. → nipur3inay; elipurçinams; nipurçolups; + nupurçinams


nipurçolups (AK) Eø har.f. Alçak sesle fısıldıyor. → nipurçinams; nipur3inay; elipurçinams; + nupurçolups


nipur3inay (ÇM ~ AŞ) Eø har.f. Alçak sesle fısıldıyor. Ayşe do Ali nipur3inaman. (ÇM-Ğvant) Ayşe ile Ali alçak sesle sohbet ediyorlar. → nipurçinams; elipurçinams; nipurçolups; + nupur3inay


nipuşonen nopuşonams


nipxors (AH) EA dön.har.f. 1. Kendi vücudunun bir kısmını [aps.] ısırıyor. Doğanik dido işumaşi xe nipxors. (AH-Borğola) Doğan çok kızınca elini ısırıyor. 2. Kendisinin üzerindeki bir şeyi [aps.] ısırıyor. K’at’uk inçamint’aşi na-noxen ğaç’k’ape-ti k’ibirite nipxors. (AH-Lome) Kedi kaşınırken kendi üzerindeki keneleri de dişiyle ısırıveriyor→ nişk’omams; nik’abinay; nişk’omay; niç’k’omams/ niç’k’omaps; nixvat’ams[1]/ nixvat’ay


nirçak’en (FN ~ AH HP) AL har.f. (Bir yere) sıkışıyor. Karmat’eşi stvinas çonçi nirçak’en. (FN-Sumla) Değirmenin su oluğuna kuru yaprak sıkışıyor. 3’k’ayik na-moiğasen kva ğurniz nirçak’en do karmat’e kododgitun. (AH-Lome) Suyun getireceği taş oluğa sıkışır ve değirmen durur. → ninçark’en; ninç’ark’en; niçak’en; + norçak’ams/ norçak’aps; noçak’aps


nisa (HP ~ ÇX)(AK) i. [çoğ. nisalepe] Düğünden sonra kocasının yanına yerleşmiş gelin. Nisa xarmelayen doçitu. (ÇX-Makret) Gelin hastalıktan kurtuldu. Nisak oput’es lausti numpinaps do oxominaps. (AK-Döngelli) Gelin bahçeye mısır serip kurutuyor. Gyurci nisa moix’onit do ç’it’a ç’it’a Lazeburas gyagen. (AK-Döngelli) Gürcü gelin getirdik de [o gelin] azar azar Lazcaya alışıyor. Nisak bere do(y)inaps. A m3ika şkule xodibaden. (AK-Döngelli) Gelin çocuk doğuruyor. Biraz sonra doğar. Nisak k’at’a ndğa gyari mexups. (AK-Döngelli) Gelin her gün yemek döküyor. → nusa; noğamisa


nisağa (AK) i. Elti. Kardeş karılarından her birinin ötekine göre adı. Fadimek 3’oxle muşi dulya x’u do ek’ule nisağa-muşişa nuşolu. (AK-Döngelli) Fadime önce kendi işini yaptı ve sonrasında eltisine yrdımcı oldu. → nusava


nisalik’oba (HP ~ ÇX) i. Yeni gelin olma tavrı. Gelinlik. [Lazlarda, aynen Anadolu’da da olduğu gibi, eskiden yeni gelin, evlendiği evde belli bir süre büyüklere konuşmaz, mahcup kalır, büyüklere elleri yıkamada su döker, aptes suyu hazırlar, havlu verir, “Otur” denmeden oturmazdı.] → nusaloba, nusalik’oba


nisamadams (AH) EA har.f. [part. mesamade(r)i] Aklında tutuyor. Belliyor. Ezberliyor. Na-gi3’vipe k’ayi nisamadi. (AH-Lome) Söylediklerimi iyice ezberle. Söylediklerimi aklında tut. Muntxa u3’vare, hem saat’iz konisamadams. (AH-Lome) Ne söylersen anında (= o saatte) ezberler. → nisimadams; elik’orams[1]/ elik’oray[1]; ≠ nisimadems/ nisimadeps

f.-i. mesamadu : Aklında tutmak. Hukumetişi k’oçik ncalepe mesamadu şeni t’ambuğa geçu-doren. (AH-Lome) Devletin adamı (= orman memuru, ormancı) ağaçları belirlemek için damgalamış.]


nisimadams/ nisimaday (PZ ~ FN)(HP) EA har.f. Aklında tutuyor. Belliyor. Ezberliyor. Ali na-cek’vatasen mca nisimaday. (ÇM-Ğvant) Ali keseceği ağacı belliyor. Xatice Axmet’i na-t’k’vasen vrosi nisimaday. (AŞ-Ok’ordule) Hatice Ahmet’in söylediklerini iyi aklında tutsun. Telefoni-numarape konissimadi. (AŞ-Ortaalan) Telefon numaralarını aklında tut. Mu-tu u3’vare nisimadams. (FN-Sumla) Ona ne söylersen aklında tutuyor. → nisamadams; elik’orams[1]/ elik’oray[1]; ≠ nisimadems/ nisimadeps

f.-i. mesimadu : Aklında tutmak. Anımsamak. Mesimadu şeni noşk’eri nusuy. (ÇM-Ğvant) (Anımsama veya ayırma amacı ile) işareti için kömür sürüyor.

part. mesimaderi : Belirlenmiş. Çablape mesimaderi msva celvobay. (ÇM-Ğvant) Çarıkları belirlediği yere asıyor.

[dey. om3’elişa mesimaderi (ÇM): Beşik kertmesi nişanlı. Beşik kertiği.] Ali do Ayşe om3’elişa mesimaderi oran. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe beşik kertme nişanlıdır.


nisimadems/ nisimadeps (HP) EA har f. Düşünüyor. Düşünceye dalıyor. İsmailik na-tku nenape mebisimadaşi tamo tamo meşemabğen. (HP-P’eronit) İsmail’in söylediklerini düşündüğünde yavaş yavaş sinirleniyorum. nozmors/ nozmoy; nazmonen; isimadems/ isimadeps; imsifons; ≠ nisimadams, nisamadams


nisinapay/ nisinapams (AŞ ~ FN) Eø har.f. I. (AŞ-Ok’ordule) Yavaş biçimde konuşuyor.

II. (AŞ-Ortaalan ~ FN) Muhabbet ediyor. A m3’ika komebisinapat. (AŞ-Ortaalan) Biraz sohbet edelim. Handğa na-elemacoxit va-pşinum. Ar seriz moxtaten do mebisinapaten. (FN-Ç’anapet) Bugün uğradığınızı saymıyorum. Bir akşam geleceksiniz de muhabbet edeceğiz. → nilak’irday; muebbet’i ikoms


niskirun (AK) Aø har.f. [perf.3.tek. (ka)niskiru/ (xo)niskiru] Sağım hayvanının [aps.] sütü kesiliyor. Mja ç’it’a ç’it’a nik’vatun do ar tuta şkule kaniskirun (= xoniskirun). (AK-Döngelli) Süt yavaş yavaş kesiliyor ve bir ay sonra [inek vs hayvan] sütü keser. → mesk’urunII, meskurunII, nisk’urun; + niskurinams; niskirups/ niskiraps


niskirups/ niskiraps (AK) Eø/EA har.f. [perf.3.tek. (ka)niskiru/ (xo)niskiru] Sağım hayvanı [erg.] sütünü ([aps.]) kesiyor. Puci mçinoceri na-ren şeni mja xoniskiru (= kaniskiru). (AK-Döngelli) İnek yüklü olduğu için süt olmuyor (= süt kesti; sütü kesildi). Mja ç’it’a ç’it’a nik’vatun do ar tuta şkule kaniskirups (= kaniskiraps/ xoniskirups/ xoniskirups). (AK-Döngelli) Süt yavaş yavaş kesiliyor ve bir ay sonra [inek vs hayvan] sütü keser. → niskurinams; + mesk’urunII, meskurunII; nisk’urun; niskirun


niskurinams (FN ~ AH) EA har.f. I. Musluk suyunu ya da akan ırmak suyunu [aps.] kendisi için kesiyor. + mesk’urunI, meskurunI, meskirunI

II. Sağım hayvanı [erg.] sütünü [aps.] kesiyor. Pucik niskurinu. (FN-Sumla) Puci sütünü kesti (= süt vermiyor). Pucik mja niskurinu. (FN-Ç’anapet ~ AH) İnek süt vermiyor (= sütünü kesti). → niskirups/ niskiraps; + mesk’urunII, meskurunII; nisk’urun, niskirun


nisk’urun (ÇM) Aø har.f. Sağım hayvanının [aps.] sütü kesiliyor. Puji nisk’uru. (ÇM-Ğvant) İneğin sütü kesildi. İnek süt vermiyor. → mesk’urunII, meskurunII; niskirun; + niskurinams, niskirups/ niskiraps


nist’eresaray (ÇM) EA har.f. Kendisi için ya da kendine ait bir şeyi [aps.] düzene koyuyor veya düzenle yerleştiriyor. Ali dulya konist’eresaray. Berepe moxt’ani capaşen. (ÇM-Ğvant) Ali işlerini düzene koyuyor. Çocuklar gelince [düzeni] bozuluyor. + mest’eresaruy; ++ st’eresaruy


nisvarams/ nisvaray (PZ ~ AH HP ÇX) EA/EAL har.f. I. (PZ ~ AŞ) (AH HP ÇX) a. EA/EA.Dir. har.f. Kendine doğru diziyor. Ali dişk’alepe nisvaray. Meserya şk’orasen. (ÇM-Ğvant) Ali odunları kendi kullanımına göre diziyor. Sırayla kesecek. Na-dgun yeri k’ale nisvaray. (AŞ-Ok’ordule) Durduğu yerde kendine doğru dizsin. Ziyak mskva pi3arepe goşimers do muşek’ele nisvarams. (AH-Lome) Ziya güzel tahtaları seçip kendi tarafına diziyor.

b. EA/EAL har.f. Kendine yaslanarak diziyor. Kendine ait bir şeyin üzerine [lok.] bir şeyleri [aps.] diziyor. Ali dişk’alepe xe nisvaray do Ayşe nunç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali odunları eline dizip Ayşe’ye veriyor. Berepek tude istert’aşi kitabepe k’uçxez nisvaraman. (AH-Borğola) Çocuklar yerde oynarken kitapları ayağına diziyorlar.

II. (ÇM)(AŞ-Ortaalan) EA har.f. Kendisi için diziyor. Kendine ait bir şeyleri diziyor. Ali suparape nisvaray. (ÇM-Ğvant) Ali kitaplarını yerleştiriyor. Oçi him pisarepe nisvaray. Ma-ti mebisvarare. Si-ti nisvari. (AŞ-Ortaalan) Madem o tahtaları kendisi için diziyor. Ben de (kendim için) dizeceğim. Sen de (kendin için) diz.

III. (FN-Ç’anapet) EA har.f. Kendi vücuduna, özellikle saçlarına, düzeni veriyor. Biç’i-çkimik noğaşa it’aşa tomalepe-muşi mskva nisvarams. (FN-Ç’anapet) Oğlum şehre inerken saçlarına güzel şekil veriyor.


nişani[1]/ nişşani i. Nişan. Nişani dikuy. Jur ndğa şuk’ule gvoktay. (ÇM-Ğvant) Nişanlanıyor. İki gün sonra geri veriyor (= vazgeçiyor). Nişşani şk’uneburi iyasen, hişşo var-i ? (AŞ-Ortaalan) Nişan geleneğimize göre yapılacak, değil mi ?


nişani[2] (FN-Ç’anapet) i. Damga. Pucişi uciz nişani geçameri ren. (FN-Ç’anapet) İneğin kulağında damga var. → menç’areri; t’ambuğa, t’amuga


nişanli (ÇM) i. Nişanlı (kız ve erkek). Ayşe Alişi nişanli on. (ÇM-Ğvant) Ayşe Ali’nin nişanlısıdır. Ali Ayşeşi nişanli on. (ÇM-Ğvant) Ali Ayşe’nin nişanlısıdır. → me3’ireri


nişebura (FN-Ç’anapet, Ç’enneti) z. 1. Kendi kendilerine. Çku dulyaz bort’at şkule berepek gyari nişebura ixaziraman. (FN-Ç’anapet) Biz işte iken çocuklar yemeği kendi kendilerine hazırlıyorlar. Henterek nişebura dulya an. (FN-Ç’anapet) Onlar kendi kendilerine iş yapsın. 2. Kendilerince. Nişebura goişinez do idez. (FN-Ç’enneti) Kendilerince (kimsenin etkisinde kalmadan) akıllarına geldi de gittiler. → ninteşebura; munteşebura; mutebura, mutabura


nişi[A] (PZ ~ AŞ) dö.zm.çoğ.pos.-gen. [Batı diyalektlerde dönüşlü zamirin pos.-gen. dışındaki biçimleri gözlemlenmez. Bundan dolayı nişi biçimini ayrıca bir meddebaşı ettik.] Kendileri. Kendilerin. 1. pos. Kendileri. 2. gen. Berepek ceyoneri mşk’vela memit’axes. Ma-ti nana-nişis delevut’am. (PZ-Cigetore) Çocuklar aşlanmış fidanımı kırdılar. Ben de annelerine şikâyet ediyorum. Xasani na-xes svas melenk’alendo oxori-nişi opşa vorsi iz*iren. (PZ-Cigetore) Hasan’ın oturduğu yerden karşı taraftaki evleri çok iyi görünüyor. Kormepe seris doyanure-nişis diyaneran. (PZ-Cigetore) Tavuklar gece kümeslerinde tünüyorlar. Bazi biç’i berepe nana-nişişa dozduman. (ÇM-Ğvant) Bazı erkek çocuklar anasına çekerler. Hini ti-nişite dulya an. (AŞ-Ok’ordule) Onlar kendi başlarına iş yapsınlar. Bazi biç’ç’i berepe nanape-nişişe dozduman. (AŞ-Ortaalan) Bazı erkek çocuklar analarına çekerler. Cuma-nişi va-ğuruşşa dalepe-muşşi oxvok’ore3xaman. (AŞ-Ortaalan) Kardeşleri ölmeden kız kardeşleri bir arada sayıyorlar. tek. muşi[A]; (nintepe/ nintere altında) nişi[B] (FN)


nişiren (AŞ) Aø har.f. Siliniyor. Siliniveriyor. Na-nç’ç’ari nç’ara nişirenna meşşiri. (AŞ-Ortaalan) Yazdığın yazı siliniyorsa sil. → cijiren; geijilen, nijilen


nişk’iden (ÇM) Aø har.f. Kendini asıyor. Ayşe mutonşa guri komvalu. Nişk’iden. (ÇM-Ğvant) Ayşe birşeyden kızdı. Kendini asıyor. k’o3’iben; amik’iden; k’o3’ibay; ti-muşi einç’ams[2]; einç’en[2]; ti-muşi yonç’ams; ge3’ik’iden; gu3’ik’idaps; yinç’aps; + noşk’idams/ noşk’iday


nişk’inams/ nişk’inay (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Dışarıdan dinliyor. Ma vixap’a. Himuk nişk’inams. (PZ-Cigetore) Ben konuşayım. O dinliyor. Xasanik ixap’ars xark’ik nişk’inams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın konuştuklarını başkaları dışarıdan dinliyor. Radiyo gon3’u. Ot’rağudupe nişk’inay. (ÇM-Ğvant) Radyoyu açtı. Türküler dinliyor. Oxorza na-isinapamanpe nişk’inay do dulya var-ikuy. (AŞ-Ok’ordule) Kadın konuşulanları (= konuştuklarını) dinliyor da iş yapmıyor. ++ işk’inams/ işk’inay


nişk’omams/ nişk’omay[2] (PZ)(AŞ) EA har.f. Kendi vücudunun bir kısmını [aps.] ısırıyor. Xasanik bu3xa nişk’omams. (PZ-Cigetore) Hasan tırnağını ısırıyor. Nena mebişk’omu. (AŞ-Ortaalan) Dilimi ısırdım. → nik’abinay; niç’k’omams; nipxors; niç’k’omaps; nixvat’ams[1]/ nixvat’ay


nişk’omay[1] (ÇM) EA dön.har.f. Kendi vücudunun bir kısmını [aps.] ısırıp koparıyor. Laç’i k’udeli açaminasi oçaminute k’udeli nişk’omay. (ÇM-Ğvant) Köpek kuyruğu kaşınınca kaşıyarak ısırıp koparıyor. nixvat’ams[2]/ nixvat’ay, nixvat’eps


nişk’uy (AŞ-Ok’ordule) EA dön.har.f. Kendi vücudunun üstüne sakal vs [aps.] bırakıyor. Ali-şk’uni baba-muşi nangvapay deyi pimbili nişk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ali’miz babasına benzesin diye sakal bırakıyor. + naşk’uy


nişolen (AK) Aø har.f. Kısmen ıslanıyor. Balkonis mç’ima geçaps do gverdi nişolen. (AK-Döngelli) Balkona yağmur vuruyor da yarısı ıslanıyor. → niğvaren; nişuven


nişuven (FN ~ AH) Aø har.f. Kısmen ıslanıyor. Nayla-ç’art’ağiz na-gelobğurt’u lazut’işi konz*olepe mç’ima moxtayiz m3ika nişuven. (FN-Ç’anapet) Serenderin terasında asılı duran mısır salkımları, yağmur gelince biraz ıslanıyor. Mç’ima nobğaşi nek’na galendon nişuven. (AH-Lome) Yağmur serpiştirince kapı dışarıdan kısmen ıslanıyor. → niğvaren; nişolen

+ naşuven AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] kısmen ıslanıyor. Berek 3’k’arite dido isteraşi porçaşi xe naşuven. (AH-Borğola) Çocuk suyla çok oynayınca gömlek kolunun ucu ıslanıyor.


nitanams/ nitanaps (PZ)(FN ~ HP ÇX) EA har.f. Kendisi için ışık tutuyor. Ç’ak’li mevitani do oxorişa vidi. (PZ-Cigetore) Çıra ışığıyla eve gittim. M3’k’upiz feneri nitanams. (AH-Lome) Karanlıkta fenerin ışığını tutuyor. + notanams/ notanaps


nit’axams/ nit’axay/ nit’axaps EA dö.har.f. Kendine ait bir şeyi [aps.] kırıyor. Kçini oxorcak, gyantxu do mesoğoni nit’axu. (AH-Borğola) Yaşlı kadın düştü de kalçasını kırdı. Kemalik, kerkis gyobaz*guşi nustu do k’uçxe nit’axu. (AH-Borğola) Kemal, ağaç kabuğa basınca kayıp ayağını kırdı.


nit’ay (ÇM) EA dön.har.f. [♦ dey. nuk’u nit’ay (ÇM) : Sakalını bırakıyor. Sakalını kesmiyor.] Ali ngolaşa idasi nuk’u nit’ay. (ÇM-Ğvant) Ali yaylaya gidince sakal bırakıyor (= sakalını kesmiyor). → pimpili naşkumers


nit’obalen (PZ ~ AH) Aø har.f. Yere paralel hareket ile göletleniyor. Jilendo na-mulun 3’ari oxori-şk’imişi ogines nit’obalen. (PZ-Cigetore) Yukardan gelen su evimin önünde gölleniyor. 3’ari mulun. Kva şk’ala nit’obalen. (ÇM-Ğvant) Su geliyor. Taşın orda göletleniyor. Boldizerik gza ikumt’uşa na-dolibğu let’ate ğali nit’obalen. (FN-Ç’anapet) Dozer yol yaparken dökülen toprakla dere göletleniyor. Ğalişi 3’k’ariz golun3’oraşi hakole k’ele nit’obalen. (AH-Lome) Dere suyunun önünü kesince bu tarafa doğru gölleniyor. Didi ğvari gextaşi kimi oraz ncalepe golidven do ğali nit’obalen. (AH-Borğola) Büyük sel inince kimi zaman ağaçlar dereye yanlamasına kalır da dere göletlenir. → nit’ombalen; + cit’obalen; + nut’obalams; mvot’obalinay


nit’oben (PZ) Aø har.f. Saklanıyor. Gizlenerek etrafını kolluyor. → t’obun

+ nat’oben AD har.f. Saklanarak birini [dat.] kolluyor. Xasani Cemalis nat’oben. (PZ-Cigetore) Hasan saklanarak Cemal’i kolluyor. → not’obun


nit’oçay (ÇM) Eø/EA.Abl har.f. I. Eø har.f. İnek [aps.] sütü vermeye devam etmiyor. Puji nit’oçu. (ÇM-Ğvant) İnek süt vermiyor (= sütü kesti).

II. EA.Abl har.f. ♦ [dey. k’uçxe nit’oçay : Bir yerden [abl.] ayağını çekiyor. Bir yere [abl.] artık uğramaz oluyor.] Ali haminepeşa k’uçxe nit’oçu. (ÇM-Ğvant) Ali buralara uğramaz oldu. → k’uçxe moizday


nit’ombalen (AŞ-Ortaalan) Aø har.f. Yere paralel olarak yapılan hareket ile göletleniyor. Dere mç’ima na-moğu dişk’apete nit’ombalu. (AŞ-Ortaalan) Dere yağmurun getirdiği odunlarla göl haline geldi. → nit’obalen; + nut’t’ombalay


nit’orinams (PZ-Cigetore) Eø har.f. Sesli olarak yelleniyor. Sesli olarak osuruyor. → t’orinuy; t’k’o(r)ins, t’k’o(r)inams/ t’k’o(r)inoms; met’orinuy, met’k’orinams; goit’k’orinams/ goit’k’orinaps; ≠ niksinams, iksinen


niucams (AH) ED har.f. Belirsiz bir şeyleri [dat.] dinliyor. Dogimçxu-i, kale bozo ! Na-gi3’vanenpes mot var-niucam ? (AH-Borğola) Kızıştın mı, a kızım ! Denilenleri niçin dinlemiyorsun ?

+ nu(y)ucams


nixap’ars (PZ-Apso) Eø har.f. [pek nadiren] Sanki yanında biri varmış gibi kendi kendine konuşuyor. Birine söyler gibi konuşuyor. Xasanik odas nixap’ars. (PZ-Apso) Hasan sanki odada biri varmış gibi kendi kendine konuşuyor.


nixirams/ nixiyams/ nixiray/ nixiyaps/ nixiraps EA har.f. Çalıyor. Hırsızlık yapıyor. Berek livadişe ntxiri nixiyams. (PZ-Apso) Çocuk bahçeden fındık çalıyor. Ham berek iri tevuli nixirams. (PZ-Cigetore) Bu çocuk her şeyi çalıyor. Xalilik şuk’a nixiramt’aşa Alik p’anda noç’opams. (PZ-Cigetore) Halil salatalık çalarken Ali her zaman yakalayıveriyor. Emuli livadi şuk’a nixirt’uşa komep’ç’opi. (ÇM-Ğvant) Emuli’yi bahçede salatalık çalarken yakaladım. Ali mu-ti nixirasen mek’arbuy. (ÇM-Ğvant) Ali neyi çalarsa (izini tozunu) yok ediyor. Ali, berepe şuk’a nixiramt’anşa eyoç’opuy. (ÇM-Ğvant) Ali, çocuklar salatalık çalarken suçüstü yakalıyor. Ali oxori-sk’ani muturenpe nixiramt’uşa cep’ç’opi. (AŞ-Ortaalan) Ali’yi senin evinde bir şeyler çalarken suçüstü yakaladım. Makvalepe Ali nixxiru. Cuma-muşi keyot’t’axu (keyot’t’oçu). (AŞ-Ortaalan) Yumurtaları Ali çaldı. Suçu kardeşine attı. Cenç’arerepe hiko mo-dodum. A mitepe moxt’anen do nixiranen. (AŞ-Dutxe) Paraları oraya koyma. Birileri gelip de çalarlar. Maxirak na-nixiru ntxiri niç’opasen oxo3’onuşi ek’ixu do imt’u. (AH-Borğola) Hırsız çaldığı fındığı yakalanacağını anlayınca ardına döküp de kaçtı. Gyunaxi mot-go3’k’am ! Na-nixiru var-z*iritna mutu mot-mok’idamt. (AH-Borğola) Günahını almayın ! Çaldığını görmedinizse bir şey yüklemeyin (= suçlamayın). → ixirams/ ixiray/ ixiraps; ixirs

şsz nixiren : Çalınıyor. Ma let’a mot-gamapça. Let’ak gyayi var-gorums. Var-nixiren. Ne iç’ven ne-ti gondunun. Mutu var-ağoden. Miz*in. Koz*in. (HP-P’eronit) Ben araziyi satmam. Arazi yemek istemez. Çalınmaz. Ne yanar ne de kaybolur. Ona bir şey olmaz. Bana kalır. Durur.

+ nuxirams/ nuxiyams/ nuxiray/ nuxiyaps/ nuxiraps EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] çalıyor. Berek baba-muşis tutuni nuxiramt’uşa koniç’opu. (PZ-Cigetore) Çocuk babasından sigara çalarken suçüstü yakalandı. Ali a muti na-nuxirasen eyoç’opapay. (ÇM-Ğvant) Ali kendisinden bir şey çalanı suç üstü yakalattırıyor. 3’ulu bere irote nana-muşi para nuxiray. Cuma-muşi goyonduy. (AŞ-Ok’ordule) Küçük çocuk her zaman annesinden para çalıyor. [Ve kendi yaptıklarını] kardeşinin üstüne yüklüyor. Na-memixires altunepe soti var-iz*iru. Ar gem3’k’omiluşe mendaptitk’o beki mutu divasen. (AH-Lome) Çalınan altınlarımız bir yerde bulunamadı. Bir de fal baktırmaya gitseydik belki bir şey olur


nixmay (ÇM), nixmars (FN ~ HP ÇX)(AK) EA har.f. Azar azar kullanıyor. Kısmen kullanıyor. Na-nixmar k’at’uğepe mbağu dodvi. Nixmarar. (ÇM-Ğvant) Günlük kullandığın katıkları ev içindeki ambara koy. Elinin altında olur. E skiri, sap’oni domaçodez. Nixmari. (FN-Sumla) Yavrum, sabunumuz bitti. Azar azar kullan. Oxoky’urak yaği suveri-muşite nixmars. (AH-Lome) Evin hanımı yağı kendi idaresiyle kullanıyor. Çayluğiz na-gobğams gyubreMot-içodet’as. İris yanç’as.” ya do nixmars. (AH-Borğola) Çaylığa döktüğü gübreBitmesin. Hepsine yetsin.” diye azar azar kullanıyor. Alik şinaxeri na-uğun geç’arali-muşi ç’it’a ç’it’a nixmars. (AK-Döngelli) Ali saklı olan parasını azar azar kullanıyor.


nixolams/ nixolay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Birini kendisine yanaştırıyor. Sift’eri koximç’u. Var-imt’en. K’oçi nixolams. (PZ-Cigetore) Atmaca ehlileşti. Kaçmıyor. Adamı yanaştırıyor. Emu guri moyoner-on. Miti var-nixolay. (ÇM-Ğvant) Emu sinirlidir. Kimseyi yanaştırmıyor. nin3’ams/ nin3’ay/ nin3’aps; ninç’inams/ ninç’inaps; + noxolams/ noxolay; + naxolen


nixunams/ nixunay/ nixunaps EA/EAL har.f. 1. Kendisinin üstüne veya kendisine ait bir şeyin üstüne [lok.] kuş, böcek, sülük vs’yi [aps.] oturtuyor ya da konduruyor. Xasanişi nana izabunuk’oşi p’aç’apes suluği konixunamt’u. (PZ-Cigetore) Hasan’ın annesi hastalandığı zaman ayaklarına sülük konduruyordu. Aliz but’k’ucişe var-aşkurinen. Xez-ti nixunams. K’uçxez-ti nixunams. (AH-Lome) Ali arıdan korkmaz. Eline de konduruyor. Ayağına da konduruyor. Yusufik parpali xez nixumans do goyonams. (AH-Borğola) Yusuf kelebeği eline kondurup gezdiriyor. 2. mec. İnsanı [aps.] kuş veya böcek gibi kendisinin üstüne veya kendisine ait bir şeyin üstüne [lok.] koyuyor ya da oturtuyor. # K’ap’ula mogibare / Kva ti cegoxunare / Guri-şk’imi diyayna / Uba megixunare. (ÇM-Ğvant) Seni sırtıma alacağım / Taşın başına oturtacağım / Gönlümce olursa / Göğsüme koyacağım. + noxunams/ noxunay/ noxunaps


nixvat’ams[1]/ nixvat’ay (PZ ~ FN-Ç’anapet) EA dö.har.f. Kendi vücudunun bir kısmını [aps.] ısırıyor ya da dişliyor. Xu ndğa ogines nena-şk’imi mevixvat’i. Xolo-ti ma3’unen. (PZ-Cigetore) Beş gün önce dilimi ısırmıştım. Hâlâ acıyor. Çabri mebixvat’i. A m3ika din3xiri momanktu. (FN-Ç’anapet) Dudağımı ısırdım. Biraz kan aktı. → nişk’omams; nik’abinay; nişk’omay[2]; niç’k’omams; nipxors; niç’k’omaps


nixvat’ams[2]/ nixvat’aps (FN ~ AH HP ÇX), nixvat’eps (AK) Kendi vücudunun bir kısmını [aps.] kemiriyor ya da ısırıp koparıyor. Xasanik bu3xa nixvat’ams. (AH-Lome) Hasan kendi tırnağını ısırıp koparıyor. K’ulanik bu3xa-muşi nixvat’eps. (AK-Döngelli) Kız tırnağını kemiriyor. → nişk’omay[1]


nixven Aø har.f. Taneli katı cisim [aps.] dökülüyor. K’alati gamat’axer-on. Lazut’epe nixven. (ÇM-Ğvant) Sepetin altı kırık. Mısırlar dökülüyor. Dişk’alepe elankteri mo-dodum. Nixvasen. (ÇM-Ğvant) Odunları yamuk koyma. Yıkılır. P’indi toç’i uzdi. Mo-nixvert’ay. (ÇM-Ğvant) Çuvalın ipini büz. Dökülmesin. Mboli mturi mtvasi otvaşa na-nixvasen mturepe dost’un. Oxori oginde dintxen. (ÇM-Ğvant) Çok kar yağınca çatıdan kar kayıyor. Ağırlığı ile evin önüne düşüyor. Let’t’a moy-nixvert’t’ay şeni pisarepe gvozun. (AŞ-Ortaalan) “Toprak dökülmesindiye etrafında tahtalar çevrilidir. Na-nixxu xarcepe cexak’ari. (AŞ-Ortaalan) Dökülen harçları kazı. + mexums/ mexuy/ mexups

+ naxven AD har.f. Birine ait [dat.] sayılamayan (= taneli) katı cisim [dat.] dökülüyor. Birinden [dat.] taneli katı cisim [aps.] dökülüyor. Xasanis ç’urbi naxven. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kestaneleri dökülüyor. Ali na-mvobun aç’uşa (= p’indişa) mçveri naxven. (ÇM-Ğvant) Ali’nin sırtındaki torbadan un dökülüyor. Çayi-k’alati zade apşu. Cindo k’ale naxven. (AŞ-Ok’ordule) Çay sepedini çok doldurabildi. Üstten dökülüyor. Necati cari imxot’t’aşa pinçxape naxven. (AŞ-Ortaalan) Necati yemek yerken kırıntıları dökülüyor. Doğani na-naxu boya exak’aruy. (AŞ-Ortaalan) Doğan dökülen [toz] boyayı kazıyor. Berek gyari imxort’aşa gverdi nani tude naxven. (FN-Ç’anapet) Çocuk yemek yerken yarı kısmı yere dökülüyor. Berez p’oggyaz na-gelubğun ntxiri mulut’aşa gzas naxven. (AH-Lome) Çocuğun kucağındaki fındık gelene kadar yolda dökülüyor. Xasanik xez na-gelisvaru dişkape dido na-ren şeni oxorişe imert’aşa naxven. (AH-Borğola) Hasan’ın [kendi] koluna dizdiği odunlar çok olduğu için eve götürene kadar [kolundan] dökülüyor. Sevimik p’odyaten mbuli mumers. Ama gu3’ak’ire-muşi guşaxveri na-ren şeni gverdi naxven. (AK-Döngelli) Sevim kucağıyla kiraz getiriyor. Ama önlüğü delik olduğu için yarısı dökülüyor.


nix’oren (HP ~ ÇX)(AK) Aø har.f. Sıvı [aps.], bulunduğu kabın üzerinden dökülüyor. Mja ç’apra mod-ikaçap. Hanix’oen. (ÇX-Makret) Sütü yamuk tutma. Dökersin. Berek k’uk’uma gyokteren do 3’k’ari nix’oren. (AK-Döngelli) Çocuk güğümü devirmiş de suyu dökülüyor. → niyoren/ nioren; + mex’orups

+ nax’oren AD har.f. Birine ait [dat.] sıvı [aps.], bulunduğu kabın üzerinden dökülüyor. Nanak paklacis dido mja yopşeren do muit’uşi gverdi nax’oren. (AK-Döngelli) Annem bakraca çok süt doldurmuş da gelirken [sütün] yarısı dökülüyor.


niyinday (ÇM) Eø har.f. Serinleniyor. Ali du3xu tudendo niyinday. (ÇM-Ğvant) Ali ıhlamur ağacı altında serinleniyor. Gale gamaft’a do ar pirçi komeviyinda. Doloxe nçxvapa n. (ÇM-Ğvant) Dışarı çıkıp de biraz serinleneyim. İçerisi sıcak. # Avla kocelaxedu / Niyinday ç’veri xura / İro var-goyşinam-i / Na-moxt’asen ham ğura. (ÇM-Ğvant, anonim) Evin önündeki bahçeye oturmuş / [Aşk ve şehvetten] yanmış vucudunu serinletiyor (= soğutuyor) / Hiç aklına getirmiyor musun / Bu ölümün geleceğini. → iserinams/ iserinay; goiserinams; iserinen


niyoren/ nioren (PZ ~ AH) Aø har.f. Sıvı [aps.], bulunduğu kabın üzerinden dökülüyor. 3’ari k’uk’minaşa niyoren. (PZ-Cigetore) Su güğümden dökülüyor. T’ast’işa mca niyoren. (ÇM-Ğvant) Tekneden süt dökülüyor. Alişi pupulişa txomri niyoren. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çıbanından irin akıntısı var. Hik’u-tişa opşa moy-dolvobam. Niyorasen. (AŞ-Ok’ordule) O kadar dolu doldurma. Dökülecek. Onçaxuleşi dermet’t’ula vrossi nuk’k’ori. Xt’umeri moy-niorert’ay. (AŞ-Ortaalan) Yayığın dermet’t’ulasını iyi bağla. Mayalı süt dökülmesin. K’uk’uma geiktu do 3’k’ai nioru. (FN-Sumla) Güğüm devrildi, (içindeki) su yere döküldü. Mja ntaoz komoladgi. Tude ar mutu nantxen do niyoren. (AH-Lome) Sütü dolaba koyuver. Yerde [sütü bırakırsan] bir şey [sütün bulunduğu kaba] değer ve [süt kaptan] dökülür. Angiz dido mja mot-gyobam. Gale gamimet’aşa niorasen. (AH-Borğola) Kaba çok süt dökme. Dışarı çıkarana kadar dökülecek. → nix’oren; + meyorums/ meyoruy/ meoruy/ meorums, mex’orums/ mex’orups

+ nayoren/ naoren (PZ ~ AH) AD har.f. Birine ait [dat.] sıvı [aps.], bulunduğu kabın üzerinden dökülüyor. Xasanis boya nayoren. (PZ-Cigetore) Hasan’ın boyası dökülüyor. Leşk’işa din3xiri memayoru. (PZ-Cigetore) Dudağım kanadı. Bereşi nçxindişa din3xiri nayoren. (PZ-Cigetore) Çocuğun burnun kanıyor. Puji buzişa mca nayoren. (ÇM-Ğvant) İneğin memesinden süt akıyor. Ali ançxvapasi çxindişa din3xiri nayoren. (ÇM-Ğvant) Ali’ye sıcak basınca burnundan kan akıyor. Ali ndğaleri elijinasi lebca nayoren. (ÇM-Ğvant) Ali gündüz kestirirken salyası akıyor. Ç’uk’ali zade apşen. Nayoren. (AŞ-Ok’ordule) Büyük bakracı fazla doldurdu. Dökülüyor. Bere bardaği moy-dvok’k’açam. 3’ari na(y)oren. (AŞ-Ortaalan) Çocuğa bardağı verme (= tutturma). Suyu döküyor (= su bardağından dökülüyor). Nandidiz meşlep’ez na-doludgin mja naoren. (FN-Ç’anapet) Ninemin bardak içinde duran sütü dökülüyor. Berez ham mja oxo-şakiz var-ağen. Gzas ulut’aşa gverdi naoren. (AH-Lome) Çocuk bu sütü eve kadar götüremez. Yolda giderken yarısını döküverir. Doğanik 3’uk’alite 3’k’ari nana-muşişe umert’aşa naoren. (AH-Borğola) Doğan küçük kazanla suyu annesine götürene kadar [su kazanın üzerinden] dökülüyor.


nizami i. Nizam. [< Arp.] Düzen. Mtel k’oçiz, serbesluğite oskidu şeni kianaz na-golulun sosiali do idari nizamişa xak’k’i uğun. (FN-Ç’anapet) Her insanın, özgürce yaşamak için dünyada geçerli sosyal ve idarî düzenin olmasına hakkı vardır. → duzeni


nizmonams (PZ), nizmonay/ nizmoy (ÇM) Eø/EA har.f. Hayal ediyor. İsmailik ham ndğalepes xolo opşa nizmonams. (PZ-Cigetore) İsmail bu günlerde yine çok hayal ediyor. Ali noğa nizmonay. (ÇM-Ğvant) Ali kasabayı düşlüyor (= hayal ediyor). Ali mapxala nizmoy. (ÇM-Ğvant) Ali güneşli günleri hayal ediyor. Ali juma-muşi oilu nizmoy. (ÇM-Ğvant) Ali kardeşini öldürmeyi tasarlıyor. → izmonams/ izmonay/ izmons; ozmons/ ozmonams; şinay; it’urs[2]; + nazmonen


ni3igams/ ni3igaps (HP ~ ÇX)(AK) EA/EAL har.f. Kendine veya kendine ait bir şeye [lok.] saplıyor veya sokuyor. Nandidi-çkimi fork’a-muşis me3igale ni3igaps. (AK-Döngelli) Babaannem elbisesine kilitli iğne batırarak takıyor. → ni3onams/ ni3onay


ni3igen (HP ~ ÇX)(AK) AL har.f. Saplanıyor. Batıyor. Çiçxu x’ox’oris xami k’ai ni3igen. (AK-Döngelli) Yumuşak kabağa bıçak kolay batar. → ni3onen

+ na3igen ADL har.f. Bir şey [aps.] birine ait [dat.] bir şeye [lok.] batıyor ya da saplanıyor. Xocişi kaçaçis ar mutxani xona3igeen. (AK-Döngelli) Öküzün toynağına bir şei batmış. Boyine Nurişi k’uçxes k’arfi na3igen. (AK-Döngelli) Devamlı Nuri’nin ayağına çivi batıyor. Ç’uburişi pen3ka xes mema3igu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Kestane dikeni elime battı.(ni3onen altında) na3onen


ni3onams/ ni3onay (PZ ~ AH) EA/EAL har.f. Kendine veya kendine ait bir şeye [lok.] saplıyor veya sokuyor. Nanak k’itiz na-goxedasen daz*i eşimet’aşi lemşiz uci nuç’umz do heşşo t’k’ebiz ni3onams. (AH-Lome) Annem parmağına batan dikeni çıkarırken iğnenin ucunu yakıp derisine öyle sokuyor. → ni3igams/ ni3igaps


ni3onen (PZ ~ AH) AL har.f. 1. Saplanıyor. Batıyor. Sokuluyor. İli laç’işi p’icis koni3onu. (PZ-Cigetore) Kemik köpeğin ağzına sokuldu. Ntxiyona kvinumt’aşa duğrenişi danz*epe ni3onen. (FN-Ç’anapet) Fındıklığı temizlerken böğürtlenin dikenleri batıyor. Dişka svarumt’aşi xez iguri. Nop’in3’k’ale ni3onen. (AH-Lome) Odun dizerken elini kolla. Kıymık batıyor. 2. mec. Yanaşıyor. Takılıp kalıyor. Sokuluyor. Berepek mutu bikomt’aşiMu ikoms ?” ya do oz*iramu şeni koni3onenan. (AH-Borğola) Çocuklar ben bir şey yaparken Ne yapıyor ?” diye [meraktan] görmek için sokulurlar (= saplanırlar). [eşb. no3onams fiilinin şahıssız kipi] → ni3igen

+ na3onen ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şeye [lok.] saplanıyor ya da batıyor. Çxombi vimxot’işa mxa xurt’ulis mema3onu. (PZ-Cigetore) Balık yerken kılçık boğazıma battı. Xepes danz*i komema3onu. (PZ-Cigetore) Elime diken battı. Xe durğuni-k’an3i komema3onu. (ÇM-Ğvant) Elime dikenin iğnesi battı. Çxomi bimxort’işa p’ot’e mxa nena va-mema3onert’u. Hamdğa ar tane komema3onu. (AŞ-Ok’ordule) Balık yerken hiçbir zaman kılçık dilime sokulmuyordu. Bugün bir tane sokuldu. Xe danzi mema3onu do din3xiri dolomaoru. (AŞ-Ok’ordule) Elime diken battı ve kan aktı. Livadi-k’udeliz na-z*in feliz ntxirişi dişka na3onen. (FN-Ç’anapet) Bahçe dibinde yatan kabağa fındık sapı (= fındık odunu) saplanıyor. Berepek ibirt’eşa zuk’umi Mamut’işi biç’iz k’uçxez kona3onu. (FN-Ç’anapet) Çocuklar oynarken ok Mahmut’un oğlunun ayağına saplandı. Ğoma biç’i-çkimiz k’uçxeşi kuriz ar danz*i kona3onu. (FN-Ç’anapet) Dün oğlumun ayak topuğuna bir diken saplandı. Berez lemşi k’ayi var-axmaren. K’at’a duğasen xez na3onen. (AH-Lome) Çocuk iğneyi iyi kullanamıyor. Her daldırmada eline batıyor. Memet’i ! K’et’i heşo mot-ovalam. K’oçişi tolis kona3onen. (AH-Borğola) Mehmet ! Değneği öyle sallama. İnsanın gözüne saplanır. (ni3igen altında) na3igen


ni3xams (AH-Lome) EA har.f. Borç alıyor. Borçlanıyor. Fuadik hekşen hakşen para ni3xams do amadgin. (AH-Lome) Fuat oradan buradan borç alarak ayakta duruyor. → ei3xams/ ei3xay; i3xams; e3xeri gu3’umers


ni3’iray (ÇM) Eø har.f. Kendini (kendisine işaret ederek) gösteriyor. Aday oluyor. Ali muxt’ari oyapu ni3’iray. (ÇM-Ğvant) Ali muhtar olmağa aday.


ni3’k’aren (FN) Aø har.f. Sulanıyor. → i3’aren, i3’k’aren

+ na3’k’aren AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] sulanıyor. Guri na3’k’aren do menç’k’valams. (FN-Sumla) Midesi sulanıyor (= midesinden ağzına reflü oluyor) ve sık sık tükürüyor. P’ip’it’i mema3’k’aru. (FN-Sumla) Midem sulandı (= midemden reflü oluyor).


ni3’k’en → me3’k’ims/ me3’k’ips


ni3’opxay (ÇM) EL har.f. Böcek, kuş vs [erg.] ufak bir yere [lok.] yerleşiyor ya da yuvalanıyor. Ma3’obğepe ğorma koni3’opxey. (ÇM-Ğvant) Eşekarıları kovukta yuvalandılar. Alisari-k’inçi otva tudendo obğe koni3’opxu. (ÇM-Ğvant) Kızılgerdan çatı altına yuva yaptı.


nkeri/ nkeyi (FN-Ç’anapet), nkeri/ mkeri (AH-Borğola) [FN-Ç’anapet’te bu kelimenin eskiden kullanıldığı söylenir.] i. Arpa. Nkeri dido irdaşi drap’anite ç’k’oruman. (AH-Borğola) Arpayı çok büyüyünce orakla biçiyorlar. → ç’eri, mkeri


nkiminoms (AH ~ HP-P’eronit) EA har.f. [emp.şm.1.tek. mkiminom] Hamur [aps.] yoğuruyor. Bureği nkiminomt’aşi makvalişi 3ela mot-uk’atam. (AH-Lome) Börek hamuru yoğururken yumurta akını katma. Mç’k’udi mkiminomt’işi 3’k’ayi dido kek’amabu. N3omi m3ika lubu divu-doren. (AH-Lome) Ekmek yoğururken suyunu fazla koyabildim. Hamur biraz yumuşak olmuş.

Nanak kuvali nkiminomt’aşi çuçuna 3’kari tamo tamo ek’ubams. (AH-Lome) Annem buğday ekmeği yoğururken ılık suyu yavaş yavaş döküyor. Fadimek kapçoni mç’k’udi şeni mkveris kapça uk’atams do nkiminoms. (AH-Borğola) Fatma hamsili ekmek için una hamsi katıp yoğuruyor. N3omi donkimini-i ? (HP-P’eronit) Hamuru yoğurdun mu ? → şolums/ şoluy, şvelums; oxtimaps


nkolo (ÇM) i. Eski çağlardan 1970’li yıllara kadar genç çam ağaçlarının kabuğu soyulup, iç dış yapılıp birleşme yeri dikilip alt tarafına bir kapak çakılarak elde edilen ve peynir saklamak için kullanılan bir eşya. Ayşe valepe nkolo kodolvosvaru. (ÇM-Ğvant) Ayşe peynirleri nkoloya doldurdu.


nkra (FN ~ AH HP ÇX) i. [çoğ. nkralepe] Boynuz. Alik xocepez nkra yut’axams. (FN-Ç’anapet) Ali öküzlerin boynuzunu kırıyor. Nkra koyuxtu. (AH-Lome) Boynuzu çıktı. Memet’ik puciz nkra yut’axams. (AH-Lome) Mehmet ineğin boynuzunu kırıyor. → arka, akra, kra

[dey. Nkra kelegağu-i ?/ Nkra elegağasen-i ? (AH-Lome) Niye bu kadar ısrarla istiyorsun ? (= kelimesi kelimesine : “Boynuzun uzadı mı ?” ya da “Boynuzun mu çıkacak ?”)]


nkturuy (AŞ) EA.Ens har.f. Bir şeyi başka bir şey ile [ens.] değiştiriyor. Fidani-fabrika çayi oşk’omoni şeyepete nkturuy. (AŞ-Ok’ordule) Fidan fabrikası çayı yiyecek şeylerle değiştiriyor.

f.-s. onkturoni : Başka bir şey ile değiştirilmesi gereken. Omp’ila dişiru. Onkturoni on. (AŞ-Ok’ordule) İp aşındı. Değiştirmelik durumdadır. → mturums/ mturams; gonturums/ goturams; nunkturay; gonkturuy; kturums; ktirams/ ktiraps


nk’amums (AH-Lome) EA har.f. Azar azar sayarak veriyor. K’uzite mu nk’amum ? Xop’ete eluği do meçi çkva. (AH-Lome) Kaşıkla ne sayıyorsun ? Küreği daldırıp versene artık.


nk’aneri → ink’ans/ ink’ay


nk’era/ nk’eya/ nk’iya (AH-Lome) i. Lazların geleneksel evlerinde ev ortasında açık ateşin yandığı yerdeki ocak taşı ya da ocaklık. Nk’eyaz guxedut’ez. (AH-Lome) Nk’eyanın etrafında otururlardı. Oxoşkagureşi daçxurişi jur k’ele nk’eyaşi kva didvet’u. (AH-Lome) Evin ortasındaki ateşin iki yanına ocak taşları konurdu. → ort’ebe; ot’vebi; k’era

[dey. nk’iyaz noşke(r)i gelusumers : “Ocağın kenarını kömür ile çiziyor” = Duvara bir çeltik atıyor.] Ç’e, si sore ? Çkar va-iz*ire(r). Mtelli gonduni. A nk’iyaz noşkeyi kogelebusva. (AH-Lome) Yahu, sen nerelerdesin ? Hiç görünmüyorsun. Hepten kayboldun. Duvara bir çeltik atayım bari.


nk’ila (HP ~ ÇX) i. [çoğ. nk’ilape] Anahtar. → mk’ola, nk’ola


nk’ilums/ nk’ilups (HP ~ ÇX) EA har.f. Kilitliyor. → nk’olums/ nk’oluy; cenk’olums/ cenk’oluy, genk’olums, genk’ilums/ genk’ilups

şsz ink’ilen : Kilitleniyor. İnternetişi blogi-çkimi dink’ilu. (ÇX-Makret) İnternet’teki blogum kapandı.


nk’ola (PZ ~ AH) i. [çoğ. nk’olape] Anahtar. 1. Kilidin anahtarı. Nk’ola so dobdvi ? (ÇM-Ğvant) Anahtarı nereye koymuşum ? Nek’na gon3’umt’aşa nk’ola gverdi gvoktay. (ÇM-Ğvant) Kapıyı açarken anahtarı yarım çeviriyor. Ali p’amp’u nk’olape gvaşaşen. (ÇM-Ğvant) Ali kilidin anahtarlarını şaşırıyor. Nk’ola ela3onate porça nok’limay. (AŞ-Ok’ordule) Anahtarı çengelli iğne ile gömleğe iliştiriyor. Gundunuoxori-nk’ola. Xolo moivaray. (AŞ-Ok’ordule) Kaybetti, evin anahtarını. Yine inkâr ediyor. Nk’ola-sk’ani manniye moy gondunun ? (AŞ-Ortaalan) Anahtarın habire niye kayboluyor ? Oxoyişi nk’ola axirişi doloxeni soyaz gelobun. (FN-Ç’anapet) Evin anahtarı ahırın içindeki direkte asılıdır. Aliz oxorişi nk’ola var-uğurt’u. Mç’ima moxtuyiz naylas tudele e3’adgitu. (FN-Ç’anapet) Ali’nin ev anahtarı yoktu. Yağmur gelince serenderin altına girio durdu. Cuma-çkimik oxoyişi nk’ola nek’laşi jindole geyodumers. (FN-Ç’anapet) Kardeşim evin anahtarını kapının üstüne koyuyor. Mamut’ik ğoma oxoyi gon3’k’umt’uşa nk’ola dolot’axu. (FN-Ç’anapet) Mahmut dün evi açarken anahtarı kırdı. Xasaniz oxorişi nk’ola gundunu do ğomamcişen doni arabaz doloncanz. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın ev anahtarı kayboldu ve dün geceden beri [Hasan] arabada yatıyor. Karmat’eşi nk’ola nek’naz gelobun. (AH-Lome) Değirmenin anahtarı kapıya asılı. Allayise so ulur ? Karmateşi nk’olaşe moxti-i ? (*)(AH-Lome) Allah aşkına nereye gidiyorsun ? Değirmenin anahtarına mı geldin ? (= Ateş almaya mı geldin ?) [(*) Uğradığı yerden hemen gitmeye kalkan kimseye sitem olarak söylenir.] Oxrişe amapta ma-şi suserişi nk’ola var maz*iru. (AH-Borğola) Eve gireyim derken kilidin anahtarını bulamadım. M3’k’upiz galeni nek’naşi nk’ola k’unk’liz a şvaciz buvinam. (AH-Borğola) Karanlıkta dış kapının anahtarını kilide çabucak uyduruyorum. Baba-muşiz na-goç’k’ondu arabaşi nk’ola bere-muşik ek’uç’işinams. (AH-Borğola) Babasının unuttuğu arabanın anahtarını çocuğu arkasından yetiştiriyor. 2. Bir elektrik devresini açıp kapamaa yarayan aygıt. Ali çona-nk’ola ç’apxuy. Var-advinen. (ÇM-Ğvant) Ali ışığının anahtarını çalıştırmağa çalışıyor. Lambayı yakamıyor. → mk’ola, nk’ila


nk’olak’idi (AŞ)(AH-Borğola) i. Evin kapısını içerden kapatan kanca biçiminde özel sürgü. Oxori nk’olak’idi golut’oçi do komoxt’i. (AŞ-Ok’ordule) Evin kapı kilidini kapat da gel→ k’ulaç’idi, k’olak’idi, k’urak’i


nk’olo (FN ~ AH-Lome) s. I. [Biber hakkında] acı. Ham p’ip’eri dido nk’olo ren. Nuk’us madu. (FN-Sumla) Bu biber çok acı. Ağzım yandı. → p’rik’e; mk’olo

II. Biberin acısını andıran tadı olan. Bulek’i ağu steri nk’olo ren. Var-iç’k’omen. (AH-Lome) Turp zehir gibi acıdır. Yenmiyor. Dido ç’k’omaşi topuri-ti nk’olo iven. (AH, atasözü, K.A.) Çok yenirse bal da acı gelir.

III. Buruk. Yiyince ağzı buran. Şuk’a hak’o nk’olo mot ren ? (AH-Lome) Salatalık neden bu kadar acıdır ? → lon3aII


nk’olums/ nk’oluy (PZ ~ AH) EA har.f. Kilitliyor. Xasanik oxori nk’olums. (PZ-Cigetore) Hasan evi kilitliyor. Ali iri ora oxori nk’oluy. (AŞ-Ortaalan) Ali her zaman evi kilitler. Xademe var-gamaxtaşa mektebişi mtel nek’lape nk’olums. (FN-Ç’anapet) Hademe okuldan çıkmadan bütün kapıları kapatıyor. → nk’ilums/ nki’lups; cenk’olums/ cenk’oluy, genk’olums, genk’ilums/ genk’ilups


nk’oma (FN ~ AH-Lome) i. Duman. Xasanişi oxoriz nk’oma edgitun. Çkva noğale komoxtes-i ? (FN-Ç’anapet) Hasan’ın evinde duman yükseliyor. Acaba çarşıdan geldiler mi ? Ağani 3’uk’ali daçxuriz mot-yodgam. Nk’omak ouçanams. (AH-Lome) Yeni kazanı ateşe koyma. Duman karartıyor. → k’oma, mk’oma


nk’oru (ÇM) i. Orman. Andğa nk’oru pi3ari şk’oruy. (ÇM-Ğvant) Bugün ormanda tahata biçiyor. Andğa nk’oruşa vidar. Dişk’a p’k’vatar. (ÇM-Ğvant) Bugün ormana gideceğim. Odun keseceğim. Nk’oru iktert’uşa msk’veri kaziru. (ÇM-Ğvant) Ormanda gezerken karaca görmüş.


nobams[1]/ nobay[1] (PZ ~ AŞ) EAL har.f. İp [aps.] tuzağa, zincire vs [lok.] takıyor ya da asıyor. → nok’idams/ nok’idaps; + niben[1]; ≠ nubams/ nubay

I. [Lokatif tümleci genelde gizli olur.] İp tuzağına düşürüp (ayağından asılan kuşu [aps.]) yakalıyor. K’inçi mebobare. (AŞ-Ortaalan) Kuş tuzakla yakalayacağım. Him xolo k’inçepe nobams-i ? (AŞ-Ortaalan) O gene kuşları tuzakla yakalıyor mu ?

II. [Lokatif tümleci gizli olabilir.] 1. Ateş zincirine bir kazan [aps.] takıyor ya da asıyor. 2. Ateş zincirine kazan asıp su [aps.] kaynatıyor. Xasanik 3’ari konobu. 3’ari imt’u3en. (PZ-Cigetore) Hasan suyu astı. Isıtılıyor. 3. Ateş zincirine asılı kazanda (içindeki yemeği [aps.]) kaynatarak pişiriyor. P’anda luyu nobay, muç’o luyuşi aşk’va muti var-iyen. (ÇM-Ğvant) Lahanadan başka bir şey olmazmış gibi hep ezme lahana pişiriyor. Ma lu komebobi. Si-ti nobare-i ? (AŞ-Ortaalan) Ben lahana yemeğini pişmesi için hazırladım ve ateşe koydum. Sen de (o yemeği) hazırlayacak mısın ? Luu nobana cici unt’ali. (AŞ-Ortaalan) Lahana yemeği yapacaksan içine cici karıştır.


nobams[2]/ nobay[2]/ nobaps EAL har.f. Yere paralel hareketle köşeye, duvara, karşıya vs [lok.] sıvı [aps.] döküyor. Sıçratıyor. 3’ari nobay. (ÇM-Ğvant) (Ona) su sıçratıyor. 3’ari duvari konobi. (AŞ-Ortaalan) Suyu duvara doğru at. Berepek ntxirişi k’alatiz lazma dusvez edo nanak 3’k’ari nobams do noçxams. (FN-Ç’anapet) Çocuklar findık sepetine inek pisliği sürdüler ve annem su dökerek temizliyor. + niben[2]

yet. naben : (1) Sıvı sıçratabiliyor. (2) Yanlışlıkla ya da dikkatsizlikle sıvı sıçratıyor. Doğani 3’ari naben. (ÇM-Ğvant) Doğan dikkatsizlikle (birine) su sıçratıyor. [◘ eşb. niben[1]-[2] fiillerinin faydalananlı biçimi]


nobaray (ÇM) AD har.f. Rüzgâr [aps.] bir şeye doğru [dat.] esiyor. Oxorişi juri nek’nape mo-gon3’um. İxi mboli nobaray. (ÇM-Ğvant) Evin her iki kapısını açma. Rüzgâr fazla esiyor. → nobars/ nobay


nobars/ nobas/ nobay[3] (PZ)(AŞ ~ ÇX) AD har.f. Rüzgâr [aps.] bir şeye doğru [dat.] esiyor. Lazut’epes ixi nobarasis dipinen. (PZ-Cigetore) Mısırlara rüzgâr üflediği zaman seriliyor. Bere vrosi dolvokuni ! İni nobay. İzabunasen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu iyi giyindir. Soğuk eser. Hastalanır. Bere nek’laşi ogine mod-incirt’az. İxi nobarasen do uk’açxe dizabunaseren. (FN-Ç’anapet) Çocuk kapının önünde uyumasın Rüzgâr çarpıp sonra hastalanabilir. Bere nek’naşi oğinde mot-doxunam. Galendon ixi nobars. (AH-Lome) Çocuğu kapı önünde oturtma. Dışarıdan rüzgâr vuruyor. FadimekNaxverepes ixi k’ai nobarasya do telis gyok’idams. (AH-Borğola) FatmaÇamaşırlara iyi rüzgâr vursun (kuruması için)diye tele asıyor. İxi oxoyi k’ele nobars. (ÇX-Makret) Rüzgâr eve doğru esiyor. → nobaray


nobazgams/ nobazgay (PZ ~ AŞ) EAL har.f. I. Bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] basıyor. Basınç yapıyor. XasanikOm3’eli mo-ink’asdeyi k’uçxe nobazgams. (PZ-Cigetore) HasanBeşik sallanmasındiye ayak basıyor (= ayakla destek veriyor). Jilemona na-mtu mturi oxori nobazgay. (ÇM-Ğvant) Evin arkasına yağan kar eve basınç yapıyor. Hay k’uçxe nobazgay. K’afri meboç’ada. (AŞ-Ok’ordule) Buraya ayağını bassın (= dayasın) Çivi çakayım. Oda doloxendo Ali nek’na nobazgay. (AŞ-Ortaalan) Oda içinden Ali kapıya basıyor. → nobaz*gamsI/ nobaz*gapsI

II. (PZ ~ ÇM) mec. Sabrediyor. Direniyor. Tahammül ediyor. Xasani nak’u-ti nik’açasna nik’aças, xolo-ti nobazgams. (PZ-Cigetore) Hasan ne kadar sıkışırsa sıkışsın, yine de direniyor. T’işuça Xasaniz, “Tutuni mevaşk’varedeyi hik’u nobazgu ç’i, şuri keyalu do xolo-ti var-nat’omalu. (PZ-Cigetore) Zavallı Hasan Sigarayı bırakacağımdiye o kadar direndi ki canı çıktı de yine de bırakamadı. Ali ask’erluği nik’açu. Sum tuta na-dusk’udu şeni nobazgay. (ÇM-Ğvant) Ali askerlikte bıktı. Üç ayı kaldığı için direniyor (= sabrediyor). → isarbams, isap’rams; iç’ibray, iç’ibren, iç’ibrams; moiç’ibray/ moiç’ibrams; ezdimsIII; nuxondun; naxondinen; ninç’en[1]

III. (AŞ) mec. Diretiyor. İnat ediyor. Ayak diriyor. Direniyor. “Ham kvate oxori var-iyenbu3’omer. Xoloİyendeyi nobazgay. (AŞ-Ok’ordule) “Bu taşla ev olmazdiye söylüyorum. YineOlurdiye direniyor. Nana-sk’ani, baba-sk’ani, cuma-sk’ani, iriHaşo onit’unan do si moy nobazgam ? (AŞ-Ortaalan) Annen, baban, kardeşin, herkesBöyledirdiyor da sen niye diretiyorsun ? → t’rik’i nobaz*gams/ k’uçxe nobaz*gaps


nobaz*gams/ nobaz*gaps (FN ~ ÇX)(AK) EAL har.f. I. Bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] basıyor. Cordani avlaz doxedayiz k’uçxepe ğoberiz nobaz*gamz. (FN-Ç’anapet) Cordan avlaya oturunca ayaklarını çitlere dayıyor. Bozok t’rik’i konobaz*gu(1). (AH-Lome) Kız ayağını yere paralel hareket ederek bir şeye bastı. KemalikNek’na gon3’k’anya do ziliz k’iti nobaz*gams. (AH-Borğola) Kemal Kapıyı açsınlardiye zile parmağını basıyor. Babak Bak’i var-giktas ya do duvaris nca nobaz*gaps. (AK-Döngelli) BabamAhır yıkılmasındiye duvara ağaç dayayarak sıkıştırıyor. → nobazgamsI/ nobazgayI

+ nubaz*gams/ nubaz*gaps EDA har.f. Bir şeye [dat.] bir şey ile [aps.] destek veriyor. Gza gomtumaniş ntxirepez mabaz*gale komebubaz*gi. (FN-Sumla) Yol cıvarındaki fındıkları çatal kazıklarla destekledim.

II. (FN) mec. Dayatıyor. Kendi istediğini yapmakta direniyor. Xasani k’ala var-isinapinen. Na-dolingonasen steri nobaz*gamz. (FN-Ç’anapet) Hasan’la konuşulmuyor. Bir seyi içinden geçirdiği gibi dayatıyor.

III. (AH)(AK) mec. Direniyor. İnat ediyor. → nobazgayIII

[dey. t’rik’i nobaz*gams (AH) : Direniyor. İnat ediyor.] Bozok t’rik’i konobaz*gu(2). (AH-Lome) Kız inat etti. K’at’a oras t’rik’i mot-nobaz*gam ! Ar fara-ti na-gi3’vanoren dulya dovi. (AH-Borğola) Her zaman ayak direme ! Bir kere de (sana) söylenen [= kelimesi kelimesine : “sana söyleyecekleri”] işi yap.

[dey. k’uçxe nobaz*gaps (AK) : Direniyor. İnat ediyor.] Fadime gorupan. Ama baba-muşi k’uçxe nobaz*gaps do var-meçaps. (AK-Döngelli) Fadime’yi (evlendirmek maksadıyla) istiyorlar. Ama babası direniyor da vermiyor.


nobetis (AK) z. [ar nobetis] Hızlıca. İya lai skani stei badi ren. Cameşi emtumani ar nobetis xililaps. (AK-Döngelli) Onun senin gibi ihtiyar olduğunu sanmıyorum. Caminin bayırından yukarı hızlıca çıkar.


nobgare[1] (ÇM) s. Ağlamışlı. Ağlamış olduğu anlaşılan havası olan. Tolepe-sk’ani nobgare n. Mu gağodu ? (ÇM-Ğvant) Gözlerin ağlamışlı. Ne oldu ?


nobgare[2] (AH) i. 1. Ona buna ağlayan kişi. Hemu hamuşi nobgarez ma dido uci var-mepçam. (AH-Lome) Ona buna ağlar durumdaki birine ben pek kulak vermem. 2. Birinin ardında bırakıp gittikten sonra ağlamaklı kalan kişi ya da birinin ardında ağlayıp kalmış kişi. Memet’ik Aşe keç’opu. Nurani Memet’işi nobgare kodoskidu. (AH-Lome) Mehmet Ayşe ile evlendi. Nuran Mehmet’in ardından ağlamaklı kaldı (= Nuran Mehmet’in arkasından ağlayan biri olarak kaldı).


nobğams/ nobğay/ nobğaps EAL/øAL har.f. + nabğen. I. EAL har.f. Yere paralel hareket ederek taneli katı cismi [aps.] bir şeye [lok.] döküyor. Serpiyor. Serpiştiriyor. K’odas lobca nobği. (PZ-Apso) Duvara fasulye tohumu at ki dursun. (= Laf anlamayana anlatmak ne kadar zor !)

şsz nibğen : Yere paralel hareket ederek taneli katı cisim [aps.] dökülüyor ya da yığılıyor. Ğaliz na-mamt’ez dişkape mekaçaloniz konibğu-doren. (AH-Lome) Derede kaçırdığımız odunlar su tutulan yerde yığılmış.

II. øAL har.f. Yağmur [aps.] bir yere [lok.] serpiyor ya da serpiştiriyor. Ali oxorişi galeni soyapeMç’ima mo-nobğamt’aydeyi mç’ipe k’avari gutuy. (ÇM-Ğvant) Ali evin dış tarafındaki direklere yağmur serpmemesi için ince örtü ile örtüyor. OsmanikMç’ima mç’imaşi mot-nobğamt’azya do nçalaz mok’utumers. (AH-Lome) Osman, “Yağmur yağarken (yağmur) üzerine serpmesin diye otun önünü kapatıyor. CumadikSerentişi tude mç’ima nobğamzya do dişka doloxe amadumers. (AH-Lome) AmcaSerenderin altına yağmur serpiştiriyordiye odunu içeri koyuyor. Mç’ima nobğaşi nek’na galendon nişuven. (AH-Lome) Yağmur serpiştirince kapı dışarıdan kısmen ıslanıyor. Tipiz galendo pi3ari-gotveri ren. Mç’ima var-nobğams. (AH-Lome) Otun etrafı dışarıdan tahta ile örtülüdür. Yağmur vurmuyor.


nobinams (PZ) EAL har.f. Bir hayvanı [aps.] tuzağa [lok.] düşürüp yakalıyor. [Genelde “tuzağa [dat.]” kelimesi gizli olur.] Cuma-şk’imik p’anda mç’apu nobinams. (PZ-Apso) Kardeşim sürekli çakal yakalıyor. Cemalik bodate sift’eri nobinams. (PZ-Cigetore) Cemal ağ ile atmaca yakalıyor. → mebums; + niben[1]


nobirams[1] (PZ)(FN-Ç’anapet) EDA har.f. Birinin [dat.] dikkatini bir şeye [aps.] çekmeye çalışıyor. Doğanik ceceğeni sift’eris nobirams. “P’ç’oparedeyi. (PZ-Cigetore) Doğan çekirgekuşuna atmacanın dikkatini çekmeye çalışıyor. “Yakalayacağımdiye. Pederik mota-muşiz obirale nobiramz do heya oz*i3inamz. (FN-Ç’anapet) Babam tornuna oyuncakla oyun yapıyor ve onu güldürüyor. ≠ nabirams


nobirams[2]/ nobiraps (AH ~ HP ÇX) ED har.f. Birine [dat.] karşılıklı türkü söylüyor. Atma türkü söylüyor. Cumadiz şuri nakaçaşi gzaz na-golaxtasenpez nobirams. (AH-Lome) Amcanın canı sıkılınca yoldan geçenlere türkü atar. Ntxirişi mecepez artikatiz nobiraman. (AH-Borğola) Fındık imecelerinde birbirlerine atma türkü söylerler. → not’rağodams, not’rağuday/ not’rağudams, nobirs; nobiraps, nubirs, nubiraps[2]; ≠ nubirams/ nubiraps[1]


nobiray (ÇM ~ AŞ) ED har.f. I. (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) Birinin [dat.] dikkatini çekmek için oyun oynatıyor. Birine [dat.] şaklabanlık yapıyor. Ali bere ibgarasi op’lanu şeni nobiray. (ÇM-Ğvant) Ali çocuk ağlayınca susturmak için oynatıyor (= şaklabanlık yapıyor). Ali bigate k’ut’avina nobiray. (ÇM-Ğvant) Ali değenek ile köpek yavrusunu oynatıyor. Bere laç’i-k’ut’avina nobiray. (ÇM-Ğvant) Çocuk, köpek yavrusu ile oynaşıyor. Ali atmaca ceyonu şeni k’inçi nobiray. (AŞ-Ok’ordule) Ali atmacayı indirmek için kuş oynatıyor. nabiray, nabirs, nabirams; nasters

II. (AŞ-Ortaalan) 1. Oynatıyor. “Bere dinciraydeyi nobiray. (AŞ-Ortaalan) “Çocuk uyusundiye oynatıyor. 2. Oynaşıyor. Bere k’at’t’u nobiray. (AŞ-Ortaalan) Çocuk kediyle oynaşıyor (= Çocuk kediyi oynatıyor). 3. Birini [dat.] hafife alarak dalga geçiyor. Laç’ç’i k’at’t’u nobiray. (AŞ-Ortaalan) Köpek kediyi oynatıyor (= dalga geçiyor, hafife alıyor).


nobirs/ nobiraps (AK) E.Dir har.f. Birine doğru [dir.] türkü atıyor. Birine [dir.] atma türkü söylüyor. Timurik, rak’anis giladgit’eren do k’ulanepeşa nobiraps (= ya da nobirs). (AK-Döngelli) Timur, bir tepede dikilmiş de kızlara doğru türkü atıyor. [Akçakoca-Döngelli diyalektinde nobirs/ nobiraps ile nubirs/ nubiraps fiilleri eşanlamlı olarak kullanılır.] → not’rağodams, not’rağuday/ not’rağudams; nobirams/ nobiraps; nubirs, nubiraps


nobuzals (AH-Lome), nobuzalams (AH-Borğola) AD/ED har.f. I. AD har.f. Böcek vs [aps.] birinin [dat.] üzerine konup geziniyor. Bobonç’va memobuzals. (AH-Lome) Üzerimde böcek geziniyor. K’ap’ulas ar mendemo3’k’edi. Sankis dumç’k’u memobuzals. (AH-Lome) Sırtıma bir baksana. Sanki karınca geziniyor. Dumç’k’u var-megobuzals. Bombula megobuzals. (AH-Lome) Üzerinde karınca gezinmiyor. Örümcek geziniyor. → noxen-gulun; nobuzun; nobuzalams; [birinin üzerinde geziniyor] gvalen; gvobuzun, gobuzun; gvobuzulaps

II. ED har.f. Belli bir böcek [erg.] birinin üzerine konup geziniyor. Dumç’k’uk memobuzals. (AH-Lome) Üzerimde (belli bir) karınca geziniyor. Bombulak memobuzals. (AH-Lome) Üzerimde (belli bir) örümcek geziniyor.


nobuzun (ÇM)(FN-Ç’anapet) AD har.f. Böcek vs [aps.] birinin [dat.] üzerinde geziniyor. Ayşeşi porça p’ut’uji nobuzun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin gömleğinde arı geziniyor. → noxen-gulun; nobuzals, nobuzalams


nobzit’ilams (PZ)(FN ~ AH) EDA har.f. Sıvı [aps.] birine doğru [dat.] fışkırtıyor. Xasanik berepes 3’ari nobzit’ilams. (PZ-Cigetore) Hasan çocuklara su fışkırtıyor. Xort’umiten 3’k’ari memobzit’ilu do domşuvu. (AH-Borğola) Hortumla suyu bana fışkırıttı da (beni) ıslattı. + obzit’ilams


nocans (AH) AL hal f. Birinin [gen.] göğsüne [lok.] başını konmuş halde duruyor. Oxorca komoli-muşisi gyonksiz nocansna miz mu ağoden ? (AH-Lome) Kadın kocasının göğsüne yaslanmışsa kime ne oluyor ? Motak dido na-daç’k’indu şeni nandidi-muşişi ubas nocans. (AH-Borğola) Torun çok yorulduğu için ninesinin göğsüne yaslı halde duruyor (= uyuyor). → nomxun


nocinams (PZ)(FN ~ AH HP ÇX) EAL har.f. Bir şeyi bir şeye [lok.] yaslıyor ya da dayıyor. Erdoğanik c’urbişi mca oxoris nocinams. (PZ-Cigetore) Erdoğan kestane ağacını eve dayıyor. Axirişi nek’naz kva do nca nocinams. (FN-Sumla) Ahırın kapısına taş ve ağaç dayıyor, yığıyor. Nek’naz nca nocinams. (AH-Lome) Kapıya ağaç dayıyor. → nomp’onams/ nomp’onay; nojinay, nonciray, noncirams; + nacinen, najinen, nacins


noci3’aps (ÇX) ED har.f. [f.-i. meci3’ua] Birini [dat.] alaya alıyor. Man emus mevoci3’ap. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ben onu alaya alıyorum. → elanz*iguy; e(y)iz eç’opums; aigdems/ aigdeps


noçak’aps (AK) EAL har.f. Bir yere sıkıştırıyor. Ayşek mu z*iruna sanduğis noçak’aps. (AK-Döngelli) Ayşe ne buldu ise sandığa sıkıştırıyor. Oxorcak duvarişi xut’ulaşa k’urk’ut’i noçak’aps. (AK-Döngelli) Kadın duvardaki deliğe mısır koçanı sıkıştırıyor. → nonçark’ams/ nonçark’ay, onçark’ams/ onçark’ay; onç’ark’ay, nonç’ark’ay; nonçak’ams; orçak’ams, norçak’ams/ norçak’aps; oçak’aps


noçak’un (AK) AL hal f. Bir tarafı dışarıda kalacak şekilde sokuşturulmuş halde duruyor. Oxoris na-ren ar xut’ulasMtugi var-moxtasya do k’urk’ut’i noçak’un. (AK-Döngelli) Evde olan bir deliğeFare girmesindiye mısır koçanı sokuşturulmuş haldedir. → nonçark’un; norçak’un


noçanams (AH-Borğola) EA har.f. Yağmur ve güneş gibi doğal olaylar [erg.] sebze, meyve vs’nin [aps.] yetişmesine muktedir oluyor. İnanılan doğaüstü varlık [erg.] sebze, meyve vs’nin [aps.] yetişmesini sağlıyor. Meyva mitik var-noçanams. Muşebura niçanen. (AH-Borğola) Meyveyi kimse oluşturamaz. Kendi kendine oluşur. → oçanams


noçans (AH ~ ÇX) AL hal f. Bitkinin dalları veya saplarının birinde [lok.] meyvesi [aps.] var. Mandalinape jin noçans. Si var-eganç’uşinen. (AH-Lome) Mandalinalar yukarıdadır. Sen uzanamazsın. He t’ot’iz uşkuri noçans-i ? (AH-Borğola) O dalda elma var mı ? → nonçars/ nonçay; mençay, meçans

+ nuçans/ nunçans ADL hal f. Birine ait [dat.] bir şeyde [lok.] (bitkinin dalların birinde meyvesi bulunuyor gibi) bir şey [aps.] taklıdır. Xasaniz p’ataraz na-nuçans murun3’xi 3’imindi orko ren. (FN-Ç’anapet) Hasanın şapkasında takılı olan yıldız hakiki altındır. Muxsiniz ğvaz didi simadi nuçanz. (FN-Ç’anapet) Muhsin’in yanağında büyük beni var. Balk’oniz hek’o k’oçi mot-gelibğet. K’oloni na-var nuçans şeni monk’anoba var-yazden do gonstun. (AH-Lome) Balkona o kadar kalabalık yığılmayın. Kolonu olmadığı için ağırlığı taşıyamaz ve çöker.


noçkins[1] (AH) AD har.f. Birine [dat.] takılıyor. Xuseni Osmanis dido noçkins. Osmanik isap’rams. Ala dido-ti meşabğen. (AH-Lome) Hüseyin Osman’a çok takılıyor. Osman sabrediyor. Ama çok da sinirleniyor. Uci-palaska na-bort’i şeni berobas dido memoçkint’es. (AH-Borğola) Kepçekulak olduğum için çocukluğumda çok takılırlardı.


noçkins[2] (AK) AD har.f. Birinden [dat.] nefret ediyor. [Sırf emperfektif biçimleri kullanılır.] Baba-çkimi Xeyris noçkins. (AK-Döngelli) Babam Hayri’den nefret ediyor. → naçkinen[2]


noçxams[1]/ noçxay[1]/ noçxaps (PZ ~ ÇX) EL/EA/EDH har.f. I. EL/EA har.f. Çamaşır ve insan vücudu dışındaki şeyin bir kısımını yıkıyor. a. (PZ ~ ÇX) EL har.f. Ali t’ağani-k’iti noçxay. (ÇM-Ğvant) Ali tavanın sapını yıkıyor. Araba na-işavu yeri noçxay. (AŞ-Ok’ordule) Arabanın kirlenen yerini yıkasın. Oxorcak ç’anç’axiz na-ezdims m3xuliz gverdi noçxams do heşşo go3’omidgaman. (AH-Lome) Kadın çamurdan aldığı armudu yarım yıkayıp öyle önümüze koyuyor. b. (AK) EA har.f. Ğali gilit’aşi kvaepe noçxaps. (AK-Döngelli) Dere inerken (= akarken) taşları yıkıyor. + çxams/ çxay, çxuy/ çxums, çxims/ çxips

II. EDH har.f. Birinin veya bir şeyin [dat.] belirli bir yerine su [aps.] döküyor, atıyor, serpiyor Alik berepes 3’ari noçxams. (PZ-Cigetore) Ali çocuklara su atıyor (= döküyor, serpiyor). Berepek ntxirişi k’alatiz lazma dusvez edo nanak 3’k’ari nobams do noçxams. (FN-Ç’anapet) Çocuklar findık sepetine inek pisliği sürdüler ve annem su dökerek temizliyor.


noçxams[2]/ noçxay[2] (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan) øAL har.f. (Gösterilmeyen doğaüstü varlık) suyu [aps.] dalga haline getirerek bir şeye [lok.] çarptırıyor. Su [aps.] bir şeye [lok.] kendi akış hızı ile dalga halinde çarpıyor ya da vuruyor. Zuğaşi 3’ari 3’ulu dalganapete sk’eles noçxams. (PZ-Cigetore) Denizin suyu küçük dalgalarla iskeleye çarpıyor. Abca-3’ari mvanz*inu. Xinci noçxay. (ÇM-Ğvant) Nehrin suyu kabardı. Köprüye vuruyor. Andğa ixi bay. Zuğa-3’ari kvalopona noçxay. (ÇM-Ğvant) Bugün rüzgâr esiyor. Deniz suyu çakıllığa vuruyor. Zuğa kvalepe noçxamt’aşa guri-şk’imi-ti naç’ç’apxen. (AŞ-Ortaalan) Deniz taşlara vurdukça yüreğime de çarpıyor. → namçvalen, nançvalen; nançxvaren


noçxe (AK) i. Yal. Bir takım yemek artıklarından inek vs hayvanlar için hazırlanan bir tür bulamaç. “Pucik xoç’k’omasya do noçxe gyokirinaps. (AK-Döngelli) “İnek yesindiye yalı soğutuyor. → ceop’ut’ale


noçxeşe (PZ-Apso) i. Bulaşık. Noçxeşepe va-maçxu. (PZ-Apso) Bulaşıkları yıkayamadım. Xasanik noçxeşepe çxams. (PZ-Apso) Hasan bulaşıkları yıkıyor. → p’ut’ali; k’ap’i, k’ap’p’i; angi


noçxvopeli (AK) i. İsilik. Mçxvopaten gur-p’ici-çkimis noçxvopeli xogumabğu. (AK-Döngelli) Sıcaktan göğsüme isilik sardı. → minç’aII; ç’eğeli; floxti[1]


noç’abay/ noç’ç’abay (AŞ), noç’abams (FN ~ HP-P’eronit) EAL/EA har.f. → noç’ambams; not’ambams/ not’ambay; non3axams/ non3axaps/ non3axups; ++ ç’abuy/ ç’abums. I. EAL har.f. Yere paralel hareket ederek bir şeye [dat.] bir şeyi [aps.] yapıştırıyor. Suvaği-xarci çimento m3’ika uk’atusi na-noç’abay molay herbet'i. (AŞ-Ok’ordule) Sıva harcına çimento az katınca yapıştırdığın yerden kopuyor elbette. Nek’laz na-meboç’abi-dort’un kart’ali molu. (FN-Ç’anapet) Kapıya yapıştırdığım kâğıt düştü. Osmanik jimok’az dido mskva duvayi ikoms. Kva noç’abams do 3’k’ondums. (AH-Lome) Osman evin arkasında çok güzel duvar yapıyor. Taşı yapıştırıp örüyor. Modvaluz na-meboç’abi meşini xomaşi muşebura ela3’k’en. (AH-Lome) Ayakkabıya yapıştırdığım meşin kuruyunca kendiliğinden sökülüyor. Mustafak ğocis k’artali noç’abams. (HP-P’eronit) Mustafa köşeye kâğıt yapıştırıyor.

II. EA har.f. Bir şeyin [aps.] yırtılmış yerini yapıştırıyor. Pederik k’uçxeşi modvalu noç’abams. (FN-Ç’anapet) Babam ayakkabı yırtığını yapıştırıyor. Na-elema3’k’u k’ucxe-modvalu oç’abulete komeboç’abi. (FN-Ç’anapet) Sökülen ayakkabımı yapıştırıcıyla yapıştırdım. Mustavak silisonite dimok’rat’i noç’abams. (AH-Lome) Mustafa solüsyonla kara lastiği (= ayakkabı) yapıştırıyor.

part. meç’aberi : Yere paralel hareket ederek yapışmış. So-ti elvoç’aberi-meç’aberi mutu on bit’t’umi me3’i. (AŞ-Ortaalan) Nerde nasıl yapışmış ne varsa (= kelimesi kelimesine : “nerede kenarda yapışmış ya da yere paralel hareket ederek yapışmış ne varsa”) hepsini sök.

+ nuç’ç’abay/ nuç’abams/ nuç’abaps EDAL har.f. Birine ait [dat.] bir şeye [lok.] bir şeyi [aps.] yapıştırıyor. Ayxani k’art’ali xe komemiç’ç’abu. (AŞ-Ok’ordule) Ayhan kağıdı elime yapıştırdı.

+ noç’abapams/ noç’ç’abapay EDAL ett.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] yapıştırtıyor. Modvalu meboç’abapam. Ala işuvaşi sum ndğas var-okaçams. Xolo golastun. (AH-Lome) Ayakkabıyı yapıştırtıyorum. Ama ıslanınca üç gün tutmayıp yine yırtılıyor.


noç’abun (AŞ ~ HP)(AK [nadiren]) AL hal f. Yere paralel hareket sonucu bir şeye [lok.] yapışmış haldedir. Sak’izi-şk’imi k’oda noç’abun. (AŞ-Ok’ordule) Sakızım duvara yapışıktır. K’oda baba-şk’imişi resimi noç’abun. (AŞ-Ok’ordule) Duvarda babamın resmi yapışmış durumdadır. Cami na-noç’abun çağet’t’i me3’i. (AŞ-Ortaalan) Camda yapışmış olan kâğıdı sök. Oxoyişi nek’laz ar k’art’ali noç’abun. (FN-Ç’anapet) Evin kapısında bir kâğıt yapışık haldedir. Nek’naz ar kart’ali noç’abun. Mu-n-oren ? Ar ik’itxi, hele ! (AH-Lome) Kapıda bir kâğıt yapışıyor. Neymiş ? Bir oku, hele ! Seri n3as na-noç’abun murun3xepe nak’o mskva iz*iren. (AH-Borğola) Geçe gökyüzüne yapışmış (gibi olan) yıldızlar ne kadar güzel görünür. Ç’ubuişi ncas k’avi noç’abun. (AK-Döngelli) Kestane ağacına mantar yapışıktır. → noç’ambun, not’ambun; non3axun (AK)


noç’adams/ noç’aday (PZ ~ AŞ) EAL har.f. Duvar gibi düşey bir yüzeye [lok.] çakıyor. Loyak noç’adu muxi mo3’ams. (PZ-Cigetore) Loya çaktığı çiviyi çıkarıyor. Ar muxi mevoç’adat’u. Ç’ak’uç’i var-zi*ri. (PZ-Cigetore) Bir çivi çakacaktım. Cekici bulamadım. K’oda muxi konoç’adi. Mutonpe movubar. (ÇM-Ğvant) Duvara çivi çak. Bi şeyler asacağım. Ali na-noç’adasen muxepe mvolay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çaktığı çiviler sökülüp düşüyor. Ak’oşk’a noxunay-noç’adasen (AŞ-Ok’ordule) Doğramayı yerine oturtup çakacak. Hay k’uçxe nobazgay. K’afri meboç’ada. (AŞ-Ok’ordule) Buraya ayağını bassın (= dayasın) Çivi çakayım. Soya k’afri konoç’adi do lamba kocelabi. (AŞ-Ortaalan) Direğe çivi çak da lambayı as. → noç’k’adams/ noç’k’adaps; ++ ç’adums/ ç’aduy

part. meç’aderi : Çakılı. Ali oxori muti meç’aderi on, mvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali evde çakılı ne varsa (hepsini) söküyor.


noç’adun (PZ ~ AŞ) AL hal f. Duvar gibi düşey bir yüzeye [lok.] çakılıdır. Xasanişi odas muxi noç’adun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın odasında çivi karşı tarafa çakılıdır. # Noç’adun nek’na p’amp’u / Megiraya-y gomin3’i / Ma nak’u gayoropen / Gogağari domi3’vi. (ÇM-Ğvant, anonim) Kapının üzeri ahşap kilit çakılı / Tıklatınca (bana) aç / Beni ne kadar sevdiğini / Kurban olayım söyle. Hey k’afri noç’adun. Porça-şk’imi him kocelvobi. (AŞ-Ok’ordule) Orda çivi çakılı. Gömleğimi ona as. → noç’k’adun; ++ coç’adun


noç’ambams (PZ-Apso) EAL har.f. Bir şeye [lok.] bir şeyi [aps.] yapıştırıyor. Berek nana-muşişi resimi duvayis noç’ambams. (PZ-Apso) Çocuk annesinin resmini duvara yapıştırıyor. → noç’ç’abay/ noç’abams/ noç’abaps; not’ambams/ not’ambay; non3axams/ non3axaps/ non3axups; + naç’amben


noç’ambun (PZ-Apso) AL hal f. Yere paralel hareket sonucu bir şeye [lok.] yapışmış haldedir. → not’ambun; noç’abun; non3axun


noç’apxams/ noç’apxay (PZ ~ AŞ) EAL/EDA/øA har.f. (Bir şeyi [aps.]) yere paralel hareket ederek çarpıyor. I. EAL har.f. Biri [erg.] bir şeyi [aps.] bir yere [lok.] çarpıyor. Xasanik araba-muşi duvaris konoç’apxu. (PZ-Cigetore) Hasan arabasını duvara çarptı.

II. EDA har.f. Biri [erg.] birine [dat.] bir şeyi [aps.] çarpıyor. Ali bere t’a3’a noç’apxay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğa tokat atıyor.

++ noç’apxapams/ noç’apxapay[1] EDAL ett.f. Biri [erg.] birine [dat.] bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] çarptırıyor. Xuseyinik Xasanis hersi muyonu do araba-muşi duvaris konoç’apxapu. (PZ-Cigetore) Hüseyin Hasan’ı sinirlendirip arabasını duvara çarptırdı. Bere didi juma-muşi t’a3’a noç’apxapay. (ÇM-Ğvant) Çocuk kendisine büyük kardeşinin tokat atmasına izin veriyor.

III. (AŞ-Ortaalan) øA har.f. Denizde ([lok.]) dalga [aps.] çarpıyor. Zuğa soloğani na-noç’apxay guri-şk’imi naç’apxen steri doma3’onen. (AŞ-Ortaalan) Denizde dalganın çarptığı, yüreğime çarpıyor gibi zannediyorum.


noç’apxapay[1] → noç’apxay


noç’apxapay[2] (AŞ-Ortaalan) EAL har.f. Biri [erg.] bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] çarptırıyor. Doğani Na-pxer yeri bi3’aradeyi 3’ari kva noç’apxapay. (AŞ-Ortaalan) DoğanOturduğum yerde ıslanayımdiye suyu taşa çarptırıyor. nontxapay/ nontxapams/ nontxapaps


noç’arams/ noç’araps (FN ~ ÇX) EAL har.f. Bir formülün içine [lok.] bir şeyi [aps.] yazıyor. Not ediyor. Kitabi-çkimis ar muntxani noç’aru. (HP-P’eronit) Kitabıma bir şey yazdı.


noç’ars (AH ~ HP ÇX) AD hal f. Birinin [dat.] kaderindedir. Birinin [dat.] alnında yazılıdır. Mu noç’ars, heya ix’ven. (HP-P’eronit) Alnında ne yazılıyorsa o olur. → nanç’arams/ nanç’aray, naç’arams/ naç’araps

+ nuç’ars AD hal f. Birinin [dat.] kaderindedir. Hemuz p’at’i dulyape nuç’ars. (AH-Borğola) Onun alnında kötü işler yazılıyor.


noç’irdams/ noç’irday[1] (PZ ~ ÇM) EAL har.f. Biri [erg.] bir şeyi [aps.] bi şeye [lok.] çarpıyor. Xasanik mu-ti-na xepes mvadvasen iri-ti çoşes noç’irdams. (PZ-Cigetore) Hasan ne eline geçerse hepsini köşeye çarptırıyor. Ali kva eç’opuy. Nek’na noç’irday. (ÇM-Ğvant) Ali taşı alıyor. Kapıya çarpıyor. → nontxams[1]; montxams[4]; nutxips; ≠ meç’irday

+ noç’irdapay EDAL ett.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] çarptırıyor. Xasani berepe mangana-muşi 3’oderi konoç’irdapu. (ÇM-Ğvant) Hasan arabasını çocuklara duvara çarptırdı.


noç’irday[2] (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Çayır, yosun vs [aps.] koparıyor. Ali na-xen yeri çayiri noç’irday. (AŞ-Ok’ordule) Ali oturduğu yerde çayırı koparıyor. Xendeğişe na-noç’irdam yossunepe hay kok’vobği. (AŞ-Ortaalan) Hendekten kopardığın yosunları buraya topla.


noç’itxe (ÇM) i. Sorgulama. Mahkeme. [< Arp.] Ali andğa noç’itxeşa idu. Noç’itxe şuk’ule moxey. (ÇM-Ğvant) Ali bugün sorgulamaya gitti. Mahkemeden (= sorgudan) sonra hapsettiler.


noç’k’adams/ noç’k’adaps (FN ~ ÇX) EAL har.f. [part. meç’k’aderi] Yere paralel hareketle duvar gibi düşey bir yüzeye [lok.] çakıyor. Yaşik’iz xe gek’limu şeni ar gek’limale mutu konoç’k’adi. (AH-Lome) Sandığa el tutmak için tutacak bir şey çakıver. Doğanik, darabaz na-noç’k’adu pi3arepeşen mk’ule na-renpe goşa3’k’ims. (AH-Borğola) Doğan, ahşap duvara çaktığı tahtalardan kısa olanlarını söküyor. → noç’adams/ noç’aday; ++ ç’k’adums/ ç’k’adups

şsz niç’k’aden : Yere paralel hareketle düşey bir yüzeye çakılıyor. Jindolen k’arfi var-niç’k’aden. Ustak pi3ayi tudelen e3’aç’k’adums. (AH-Lome) Yukarıdan çivi çakılamıyor. Usta tahtayı alttan çakıyor.


noç’k’adun (FN ~ ÇX) AL hal f. Duvar gibi düşey bir yüzeye [lok.] çakılıdır. Alik pi3ayiz na-noç’k’adun k’afri me3’k’ums. (FN-Ç’anapet) Ali tahtada çakılı çiviyi söküyor. Axiri nek’laşi ogine na-noç’k’adurt’u pi3ari, pucepe mantxeyiz mot’roxu. (FN-Ç’anapet) Ahır kapısının önünde çakılı tahta, inekler çarpınca kırıldı. → noç’adun; ++ gyoç’k’adun


noç’k’idams (AH-Borğola) EDA har.f. Birine [dat.] ait bir şeyi [aps.] koparıyor. Kyamilik na-ç’opu k’inçis ti noç’k’idams. (AH-Borğola) Kâmil avladığı kuşun kafasını koparıyor. + meç’k’idoms


noç’k’omams/ noç’k’omaps (FN ~ ÇX) ED/EA har.f. Bir şeyin bir kısmını yiyor. → nupxors; gyak’ibirams; gyak’ibinams/ gyak’ibinaps, gyak’ibins; + nuç’k’omams. I. (FN) ED har.f. Bir şeyin [dat.] bir kısmını yiyor. Bir şeyi [dat.] ısırıp yiyor. K’vali-muşiz noç’k’omams. (FN-Sumla) Peynirini ısırıyor. Peynirinin bir kısmını yiyor. Faik’ik mpalu gyariz noç’k’omams. (FN-Sumla) Faik yavan ekmeğin bir kısmını ısırıyor.

II. (AH) EA har.f. Bir şeyin [aps.] bir kısmını yiyor. Baba-skani muç’-oren ? Dik’aru-i ? Gyayi mayi aç’k’omen-i ? - M3ika kelik’aru. Tamo tamo gyari noç’k’omams. (AH-Lome) Baban nasıldır ? İyileşti mi ? Yemek falan yiyebiliyor mu ? - Biraz iyileşti. Yavaş yavaş yemek de yiyor.


noç’opams (PZ), noç’opay (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Yerinde anında yakalıyor. Suçüstü yakalıyor. Xalilik şuk’a nixiramt’aşa Alik p’anda noç’opams. (PZ-Cigetore) Halil salatalık çalarken Ali her zaman yakalayıveriyor. Xasanişi bere p’anda dulyaşa imt’en. Andğa-ti imt’et’uşa baba-muşik konoç’opu. (PZ-Cigetore) Hasan’ın oğlu her zaman işten kaçıyor. Bugün de kaçarken babası [onu] suçüstü yakaladı. K’inçi nek’na noxen. Bere u3’vi. Noç’opay, evedi. (AŞ-Ok’ordule) Kuş kapıya kondu. Çocuğa söyle. Yakalasın, çabuk. → meç’opuy/ meç’opums/ meç’opups; eyoç’opuy; ceç’opuy


noç’ums (AH), noç’ups (AK) EDL har.f. Birinin veya bir şeyin [dat.] bir yerini [lok.] yakıyor. E skiri, ham k’oçiz mtelli elak’idu-doren. Mçxvineri k’uk’ayite berez k’uçxez noç’ums. (AH-Lome) Yavrum, bu adam hepten delirmiş. Kızgın maşayla çocuğun ayağını yakıyor. Berek dişkaşi ar k’elendo noç’ups. (*)(AK-Döngelli) Çocuk sopanın bir ucunu yakıyor. [(*) AK diyalektlerinde sahipliği gösteren durum olarak datif yerine genitif sıkça gözlemlenir.] → noç’vams; + meç’ums ile onun altında nuç’ums


noç’vams (FN-Ç’anapet) EA har.f. Bir şeyin [gen.] bir yerini [aps.] yakıyor. Pederik livadi-k’udelişi an3kilopuna noç’vams. (FN-Ç’anapet) Babam bahçe dibindeki dikenli arazıyı yakıyor. → noç’ums/ noç’ups; + meç’ums ile onun altında nuç’vams


noç’ve (PZ ~ ÇM) i. Ucu yanmış ve ucundaki yanan alevi olmayan, sönmüş odun. Meç’vepe aşk’va noç’ve diyu. (ÇM-Ğvant) Ucu yanmış odunlar artık söndü. menoç’veII; ≠ meç’ve, meçveşi


nodaz*ams (FN ~ AH) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] birine [dat.] iliştiriyor. Damtirek noğamisas lira nodaz*u. Sicas-ti k’ravadis altuni toka eludaz*ams. (AH-Lome) Kaynana geline lira taktı. Damadın kravatına da altın toka takıyor. → noklimams; eloklimams; nuk’limay; nok’limay[2]


noderi (FN ~ HP ÇX)(AK) i. I. (FN ~ AH-Lome)(HP ÇX)(AK) Kadın imecesi. Nusalepek noderite livadi xaçkuman. (FN-Sumla) Gelinler imece ile bahçe kazıyorlar. Aşez noderi uğun. Princi gumums. (FN-Sumla) Ayşe’nin imecesi var. Pirinç başağını alıyor. # Yoyi nana xolo komoxtu yazi / Noderepe ivasen bazi bazi / Kimik yazma kimik moytvasen k’azi / Pukurasen duzluği dadi-çkimi. (FN ~ AH, Anonim) Of anne of yine geldi yaz mevsimi / İmeceler olacak ara sıra / Kimi yazma ile kimi k’azi ile başını örtür / Çiçek açacak düzlük, teyzem. Eminez bere oçiloni uyonun. Noderepez gulun do bozope 3adums. (AH-Lome) Emine’nin evlenecek erkek çocuğu var. İmecelerde gezip kızları sınıyor (inceliyor). Dişkape meyaxvaloni şakis noderite gamabiğaten. (AH-Lome) Odunları meyaxvaloniye kadar imece ile çıkaracağız. Nanak noderişi gyari doxaziru do boxçaz gek’orums. (AH-Lome) Annem imece için yemek hazırladı ve bohçaya bağlıyor. Ma Meliyeşi noderişe var-bulur. Hemuk k’oçi mjora geilamt’aşa oçalişapams. (AH-Lome) Ben meliye’nin imecesine gitmem. O, insanı güneş batana kadar çalıştırıyor. Ç’umeneri noderişa ifti si moxti. (AK-Döngelli) Yarınki imeceye önce sen gel. XasanikNoderis mu ren mu va-ren ?” ya do t’k’başa ixosars. (AK-Döngelli) Hasanİmecede ne var ne yok ?” diye gizlice dikizliyor. Sevimik noderi şeni oxorcalepes ucoxups. (AK-Döngelli) Sevim kadınları imeceye çağırıyor. [erkek imecesi] meci[2]-I

II. (AH-Borğola) Açık alanlarda yapılan imece.[kapalı alanda yapılan imece] meci[2]-II


nodgams/ nodgay/ nodgaps EAL har.f. I. (PZ ~ ÇX) 1. Meyilli yere [lok.] koyuyor, yerleştiriyor veya bırakıyor. Dik bir şeye [lok.] dayayıp koyuyor. Cumadik handğa na-i3’ilu ntxiri k’alatite moiğams do oxoyiş ogineni ğoberiz nodgams. (FN-Ç’anapet) Amcam bugün topladığı fındığı sepetle getirip evin önündeki çepere dayayıp koyuyor. 2. Meyilli yere kuruyor, düzenek oluşturuyor.

II. (FN-Ç’anapet, Ç’enneti, Pi3xala) Meyilli yere [lok.] ağaç [aps.] dikiyor. Alik jimola emtumaniz at’amba nodgams. (FN-Ç’anapet) Ali evin arkasındaki yokuşa şeftali dikiyor. → elorgams; norgams/ norgay/ norgaps


nodgin (FN ~ AH HP ÇX)(AK) AL hal f. I.1.Biri veya bir şey [aps.] bir şeye [lok.] dayalı duruyor. Cuma-çkimik ondğeşen ogine na-3’ilu nxiri k’alatiten nek’la k’ala nodgin. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin öğleden önce topladığı fındık sepetle (= sept içinde) kapının orda dayalı duruyorKamili ! Ğoberiz na-nodgin arguni komomiği. (AH-Borğola) Kamil ! Çepere dayalı duran baltayı (bana) getir. 2. Biri veya bir şey başka bir şeyin [lok.] yanında dikili duruyor. Axiri k’ala na-nodgin k’alatiz lazma nusun. (FN-Ç’anapet) Ahırın orda duran sepet inek pisliği sürülmüş haldedir. Azmi doloxe var-amaxtu. Nek’naz nodgin. (AH-Lome) Azmi içeri girmedi. Kapıda duruyor. Puci bak’işi nek’nas nodgin. (AK-Döngelli) İnek ahırın kapısında duruyor. → nodgun[1]; nozun[2], noz*in

part. (*) medgineri : Bir şeye dayalı. Z*igara nuk’uz medgineri dulya var ixenen. (AH-Lome) Ağızda sigarayla iş yapılmaz. [(*) Bir hal fiilinden partisipin türemesi istisnaî bir olaydır.]

+ nudgin ADL/AD hal f. a. ADL hal f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] bir yere [lok.] dayalı duruyor. Aşez ar didi k’alatite ntxiri oxoriş k’ap’ulaz nudgin. (FN-Sumla) Ayşe’nin bir büyük sepetle fındığı evin arkasına dayalı duruyor. Oxorcaz ocağiz gyari nudgin. (AH-Lome) Kadının ocakta (pişen) yemeği var. T’obas mosa nudgin. Nçxomepe var-amt’inen. (AH-Lome) Gölün çıkışında ağ var. Balıklar kaçamaz. Ar luk’ma berez nuk’uz z*igara nudgin. (AH-Lome) Bir lokma çocuğun ağzında sigara var. K’arvaniz nuk’uz na-nudgin k’ap’aği mot-nu3’k’amt ! (AH-Borğola) Peteğin ağzında duran kapağı açmayın ! Osmanişi k’vata bak’is nudgin. (AK-Döngelli) Osman’ın merdiveni ahıra dayalı duruyor. b. (FN ~ AH)AD hal f. Bir şey [aps.] bir şeye [dat.] eklidir. Pi3ayi pi3ayiz nudgin. (FN-Sumla) Tahta tahtaya eklidir. Hek golulut’atşi k’ai o3’k’edit. Artikatis na-nudgin pufrengiz kogegabaz*ganoren ! (AH-Borğola) Oradan geçerken iyi bakın (= dikkat edin). Birbirine ekli borulara basabilirsiniz ! (→ ok’oçaneri ren)

II. (AK) Güneş [aps.] bir yere [lok.] vuruyor. Oxorişi balkonis mjura nodgin do var-gilamaxunen. (AK-Döngelli) Evin balkonuna güneş vuruyor (= evin balkonunda güneş duruyor) da oturamıyorum. Yamas mjura nodgin. Heralda ikindi icoxasinon. (AK-Döngelli) Yamaca güneş vuruyor. Her halde ikindi ezanı okuyacak. [bir şey güneşin karşısında duruyor] nozun[1]-II, nuzun, noz*inII, nuz*in


nodgitun (FN ~ ÇX) AL/ADL/AD har.f. I. AL har.f. Bir yere veya bir şeye [lok.] yanaşıp ayakta duruyor. Ma k’at’a ndğaz irişen ordo nap’iyi-çkimiz mebodgitur. (AH-Lome) Ben her gün herkesten önce işimin başında duruyorum. Pucik ont’ulez tipiten korba k’ai doz*ğa şkule mulun do bagenişi nek’naz konodgitun. (AH-Borğola) İnek tarlada otla karnını güzel doyurduktan sonra gelir de ahırın kapısında dikilir. → nogutun

II. ADL har.f. Biri [aps.] bir yerde [lok.] birinin [dat.] karşısında ayakta duruyor. Bozo nek’naz komemodgitu. (FN-Sumla) Kız kapıda karşımda durdu. → nogutun

III. AD har.f. Bir söz [aps.] birini [dat.] etkiliyor. Fadime umçane nusa ren. Hemuşi nena majurapez-ti nodgitun. (AH-Lome) Fadime büyük gelindir. Onun sözü diğerlerine de tesir eder.

IV. AD har.f. Bir söz [aps.] biri tarafından [dat.] anlaşılıyor. Biri [dat.] karşıdakinin sözünü [aps.] dinliyor. Biri [dat.] insanı anlayışla karşılıyor. Xasaniz k’ai usinapa şkule nodgitun. (FN-Sumla) Hasan’a iyi konuşuyorsan anlayışla karşılayabiliyor. Xasaniz nena va-nodgitun. (AH-Lome) Hasan laftan anlamaz.


nodgun[1] (PZ )(AŞ) AL hal f. Biri veya bir şey [aps.] bir şeye [lok.]dayalı duruyor. Xasanişi k’uli Alişi k’odas nodgun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın sandalyesi Ali’nin duvarına dayalıdır. Xop’e k’oda nodgun. (AŞ-Ok’ordule) Kürek duvara yaslanmış halde duruyor. → nodgin; nozun[2], noz*in

+ nudgun ADL hal f. Bir şey [aps.] biri veya bir şeyin [dat.] bir yerinde [lok.] eğreti bir şekilde takılı veya dikilidir. Subayepeşi mxuci cençareri nudgun. (AŞ-Ortaalan) Subayların omzunda apolet takılıdır. → nubun


nodgun[2] (ÇM) AL hal f. Bir yer [aps.] başka bir yere [lok.] bitişiktir. Alişi ngola Emulişi ngola nodgun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yaylası Emuli’nin yaylasına bitişiktir.


nodi3ams (PZ) ED har.f. Birine [dat.] tebessüm ediyor ya da gülümsüyor. eluzi3inay; nozi3ay; noz*i3ams; eluz*i3ams, eluz*i3inams, iluz*i3aps


nodums[1]/ noduy[1]/ nodumers[1]/ nodumels[1]/ nodvars[1] EAL har.f. Yere paralel hareket ederek bir yere [lok.] dik bir şeye dayacak şekilde koyuyor. Xasanik leşk’epe-muşi xepe-muşis nodums. (PZ-Cigetore) Hasan dudaklarını eline dayıyor. Serendi-msk’ala so-eyilen k’o3’uzun. Mi-ti mvangonasen, msk’ala noduy. Serendişa eyulun. (ÇM-Ğvant) Naylanın taşınabilir merdiveni çıkış yerinin önünde duruyor. Kim isterse merdiveni dayayıp naylaya çıkıyor. Ali burç’uli nek’na konodu. İgzalu. (ÇM-Ğvant) Ali küçük baltayı kapıya dayadı. Gitti. Ma mca evit’aşa p’anda msk’ala mevodum. (ÇM-Ğvant) Ben ağaca çıkarken her zaman merdiven dayarım. Xoşk’a hay mevodum. Haşo iyen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Sırığı buraya dayıyorum (= yaslıyorum). Böyle olur mu ? Him dişk’a noduna ma-ti mebodvare. (AŞ-Ortaalan) O odun dayadı ise ben de dayayacağım. T’va3ina boru oziru şeni uci konodvi. 3’ari na-şişilay yeri ognare. (AŞ-Ortaalan) Çatlak boruyu bulmak için kulağını daya. Suyun şırıldadığı yeri duyacaksın. Eminek naylaz mskala nodumels. (FN-Sumla) Emine serendere merdiven dayıyor. Aşek okosalete oxomondule dokosu do mekosalez konodu. (FN-Sumla) Ayşe süpürge ile oxomonduleyi süpürdü ve [süpürgeyi] ilgili alana (= mekosale’ye) koydu (= dayadı). Axmet’ik na-e3’k’ims xorşape gopağumz do bageniz nodumers. (AH-Lome) Ahmet söktüğü fasulye sırıklarını temizleyip kulübeye dayıyor. M3xulis msuci gobun. Mskala nodvi do exti. (AH-Lome) Armudun etrafı sarmaşıkla çevrilidir. Merdiven dayayıp çık. Na-yazu masari ğoberiz nodumers. (AH-Borğola) Yonttuğu kazığı çepere dayıyor. Timurik ncaşa k’vata nodumers. (AK-Döngelli) Timur ağaca merdiven dayıyor (= koyuyor). Nandidik x’urz*enişi x’a k’ak’alişi ncas nodumers do jin yoçkumers. (AK-Döngelli) Babaannem üzüm dalını ceviz ağacına koyup yukarı doğru çıkarıyor (= gönderiyor). K’oçik jur pi3ari ok’odgips do ncas nodumers. (AK-Döngelli) Adam iki tahtayı dik olarak birleştiriyor da ağaca dayıyor. → medums/ meduy, medumels, medumers, medvars

[dey. (FN ~ AH) k’ap’ula nodumers: (1) Birine [dat.] sırtını [aps.] dayıyor. (2) Birine güveniyor.] (→ nandven[2]-II) Komoli-çkimik ma k’ap’ula memodumers do muk amoroms-gamoroms. (AH-Lome) Kocam bana güvenip kendisi bir aşağı, bir yukarı geziyor. Babaz dido amuçvez. Ala çkar var-in3’opulu. Xolo iriz k’ap’ula nodumers. (AH-Lome) Babamı çok kazıkladılar. Ama hiç uslanmadı. Yine herkese güveniyor. ♦ yet. k’ap’ula nadven : Güvenebiliyor. K’oçişe k’ap’ula var-memadven. Xilafi p’aramiti dido uğun. (AH-Lome) Adama güvenemiyorum. Yanlış konuşması çok. Ma skande p’ot’e k’ap’ula va-memadven. (AH-Lome) Ben sana hiçbir zaman güvenemem. ♦ şsz k’ap’ula nidven : Güveniliyor. Aboepez k’apu’la var-nidven. (FN-Ç’enneti) Abululara sırt verilmez (= pek güvenilmez). Ç’e, hemuz k’ap’ula va-nidven. Dido eç’k’ideyi k’oçi ren. (AH-Lome) Yahu, ona güven olmaz. Çok deli adamdır. Ç’e ! Osmani mtelli ç’axraci ren. Hemuz k’ap’ula var-nidven. (AH-Lome) Yahu ! Osman dalaverecinin biridir. Ona güven olmaz. ♦ f.-i. k’ap’ula medu : Güvenme. Güvenmek. Çkvaşe k’ap’ula medute var-iskedinen. AH, atasözü, K.A.) Başkasına güvenle yaşanmaz.

+ nudums/ nuduy/ nudvams/ nudumers/ nudvars EDA har.f. a. Bir şeyi [aps.] yere paralel hareket ederek bir şeye [dat.] koyuyor. Poğaris p’ici mevudvi do 3’ari pşvi. (PZ-Cigetore) Pınara ağzımı dayayıp su içtim. Xasanik k’eç’işi post’i gon3’u şuk’ule domcumoru do mjoras konudu. Oxombinams. (PZ-Cigetore) Hasan keçinin derisini yüzdükten sonra tuzlayıp da güneşe karşı gerdi. Kurutuyor. K’oçiz k’ap’ula mebudumer. (AH-Lome) (1) Adama sırtımı dayıyorum. (2) mec. Adama güveniyorum. b. Bir şeyi [aps.] güneşe [dat.] veriyor. Xasanik minci mjoras konudu do onç’unams. (PZ-Cigetore) Hasan ekşimiği güneşe verdi ve kurutuyor.


nodums[2]/ noduy[2]/ nodumers[2]/ nodumels[2] (PZ ~ AH HP), nodvars (ÇX) øAL/øDA har.f. Güneşin ışığı veya bir projektör vs [aps.] bir şeye [lok.] veya birine [dat.] vuruyor. “Mjora mo-memodumt’asdeyi xorz*a-muşi ogine-muşis mogutinams. (PZ-Cigetore) “Güneş bana vurmasındiye karısını önünde durduruyor. Ayşes na-dolonkos fogas mjora nodvasi prandums. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin giydiği entariye güneş vurduğunda [o entari] parıldıyor. Melenk’ales, muya n var-mişk’un, mjora nodvasi muntxak k’vançxums. (PZ-Cigetore) Karşıda, nedir bilmiyorum, güneş vurduğu zaman bir şey parıldıyor. Mcora ç’umanişi emogi melenk’alepe noduy. (ÇM-Ğvant) Güneş sabahleyin ilk önce karşı taraflara vuruyor. Alişi oprandaşe did-on. Hakole melepe noduy. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ışıldağı büyük. Burdan öte tarafları aydınlatıyor. Oxori şk’imişi p’arantenepe mcora nodvasi pranduy. (ÇM-Ğvant) Evimin pencereleri güneş vurunca parlıyor (= güneş ışığını yansıtıyor). Ayşe avla mcora nodvasi metvalaşe mok’ituy. (ÇM-Ğvant) Ayşe kapıönüne güneş vurunca önlüğü ile kapatıyor. Cari mjora nodvasi nç’un. (AŞ-Ok’ordule) Ekmeği güneşe bırakınca kurur. Oxorişi ham k’ale iri ora mcora noduy. (AŞ-Ortaalan) Evin bu tarafına her zaman güneş vurur. Tanuraşi mjora ma memodumels. (FN-Sumla) Sabahın güneşi bana vuruyor. Tkvani rak’aniz mjora dido ordo nodumers. (AH-Lome) Sizin tepeye güneş çok erkenden vuruyor.


nofarfalams (AH) ED har.f. Vantilatör [erg.] birine [dat.] üflüyor. Vantilatori hak komoiği. Hakşen ma k’ayi memofarfalams. (AH-Lome) Vantilatörü buraya getir. Buradan bana güzel üflüyor.


noft’ilams/ noft’ilay (PZ ~ ÇM) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. mevoft’ilam] Bir şeyi [aps.] yere paralel hareket ederek başka bir şeye [lok..] fırlatıp çarpıyor. Alis hersi mvalasi Xasanis xe-ceri sifet’is noft’ilams. (PZ-Cigetore) Ali sinirlendiği zaman Hasan’a elinin tersiyle suratına çarpıyor. Alis xe-ceri nuk’us mevoft’ili do nak’u ndğa on ç’i xepe ma3’unen. (PZ-Cigetore) Ali’ye elimin tersiyle çenesine öyle çarptım ki kaç gündür ki elim ağırıyor. Ali mangana var-axmaren. So-ti ort’ay noft’ilay. (ÇM-Ğvant) Ali araba kullanamıyor. Rastgele yere çarpıyor. + naft’ilen; + nuft’ilams[2]; ++ goft’ilams/ goft’ilay


nognapay (ÇM ~ AŞ), nognapaps (AK) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] anlatıyor ya da açıklıyor. Ali berepe tişa na-mvalupe nognapay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklara başından geçenleri anlatıyor (= açıklıyor). Ali ğomaneri dulya memognapay. (ÇM-Ğvant) Ali dünkü işi bana anlatıyor (= açıklıyor). Ayşe nana-muşi a mutxa nognapay. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe annesine bir şey anlatıyor. Na-ğarğalap mutu var-miagnep. K’ai mimognapi. (AK-Döngelli) Konuştuğundan bir şey anlamıyorum. İyi anlamamı sağla. (ognams[1]/ ognay altında) ognapams[1]/ ognapay; gognapams; (gamognams altında) gamognapams; gamugnapay; (oxo3’onams altında) oxo3’onapams; (gamagneps altında) gamognapaps

part. megnaperi/ nognaperi (*): Açıklayarak. Kolay anlayabilecek şekilde. Ali nognaperi (*) dussinapina oxvo3’onasen. (AŞ-Ortaalan) Ali anlayacağı gibi konuşursan anlayacak. [(*) Fiil-sıfatlarda kökbaşının {ø-} olmaması, kuraldışı ve tamamen istisnaî bir olaydır. Fiilbaşı {me-}’nin vuayel önündeki değişkeni olan {n-} ile kökbaşı {o-}’dan oluşturulan /no-/ hecesinin bazı yörelerde yeni bir fiilbaşı olarak hissedildiği varsayılabilmektedir.]


nogurams/ noguraps (FN ~ ÇX) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] tarif ediyor. Gösteriyor. Gyayi bipxort’a şkule dulya mot-memoguram. (AH-Lome) Ben yemek yerken iş gösterme. Naci na-nogures çkar dulyaşe var-idu do noğas elooms-gelooms. (AH-Borğola) Naci gösterilen hiçbir işe gitmedi de çarşıda bir aşağı bir yukarı dolaşıyor.


nogutun (PZ ~ AŞ) AL/AD har.f. I. AL har.f. 1. Bir yere [lok.] yanaşıp veya bir şeye [lok.] dayanarak ayakta duruyor. Ali ek’nas konogutun. (PZ-Cigetore) Ali kapıya dayanarak ayakta duruyor. P’aranteni nogutun. Porça k’otuy. (ÇM-Ğvant) Pencere önünde durup gömlek katlıyor. Bere nek’na ogine nogutun do memo3’en. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk kapı önünde durup bana bakıyor.

II. AD har.f. Birinin [dat.] önünde duruyor. Birinin karşısında duruyor. Bere nana-muşis nogutun. (PZ-Apso) Çocuk annesinin önünde duruyor. → nodgitun; + nugutun

III. (ÇM) [zarfsal kullanımı] Bile bile (kötü bir şey yapıyor). Oncğore var-ayen do nogutun m3udi mi3’omey. (ÇM-Ğvant) Utanmuyor da bile bile bana yalan söylüyor.

[dey. (ÇM) nogutun do + fiil : “Tek duruşta” anlamında zarfsal bir deyim] Nogutun do ar badya meyaperi imxoy. (ÇM-Ğvant) Tek duruşta bir çanak yoğurt yiyor.


noğa i. [çoğ. noğape] I. Çarşı. Amedi şk’ala Kemali livadişa molva-nişi viyondram. Mondo yemaşa m3’ika ogine moxt’anen. Yemaneri cari hak pşk’omaten. Himu do ok’ayi sumi-tik noğaşa vidaten. (PZ-Cigetore) Ahmet ile Kemal’in bahçeden gelmelerini bekliyorum. Her halde öğleden az önce gelecekler. Öğlen yemeğini burada yiyeceğiz. Ondan sonra üçümüz çarşıya gideceğiz. Ogepe noğape şk’ala ç’orç’ona rt’u. P’rin3’i xaşk’umt’ey. Andğa aşk’va p’rin3’onape va-dosk’udu. (ÇM-Ğvant) Eskiden sahile yakın yerler (= çarşılara yakın yerler) bataklıktı. Pirinç ekiyorlardı. Bugün artık pirinç tarlası kalmadı. Ç’umani ma noğaşa vato malay. (ÇM-Ğvant) Yarın ben çarşıya gidemeyebilirim. Nana-çkimi noğaz oxoriz doxunute meç’irdun. (FN-Ç’anapet) Annem çarşıda evde oturmaktan bıkıyor. Ançelek nez*opunaşen na-gyulun araba dodginams do bere-muşiz mu-tu t’asen noğaşa guncğonams. (FN-Ç’anapet) Ançele, cevizlikten inen arabayı durdurup çarsıdaki çocuğuna bir şeyler yolluyor. Babak noğaşe gextimu p’anda ma dulyaşe bulut’aşi muxvalaminams. (AH-Lome) Babam çarşıya inmeyi hep ben işe giderken rastlatıyor (= benim işe gitmeme rastlatıyor). P’ap’ulik mota-muşiKovali eç’opazya do noğaşe gyoşkumers. (AH-Borğola) Dede torununuEkmek alsındiye çarşıya yolluyor. Noğaşen ğap’i yep’ç’opi. (ÇX-Makret) Çarşıdan boya aldım. Baba-çkimi k’at’a ndğa noğaşa k’uçxeten ulun. (AK-Döngelli) Babam her gün çarşıya yaya gidiyor. Alik andğa Xasanis gza ukti(r)aps do eşo nulvan noğaşa. (AK-Döngelli) Ali bugün Hasan’a yolunu değiştiriyor da öyle gidiyorlar çarşıya. Baba-çkimi noğas na-ren k’at’a k’oçi içinops. (AK-Döngelli) Babam çarşıdaki her adamı tanıyor. K’ulanikXvala var-vidaya do ç’it’a cuma-muşi ilik’ateps do noğaşa eşo nulun. (AK-Döngelli) KızYalnız gitmeyeyimdiye küçük erkek kardeşini yanına katıyor da çarşıya öyle gidiyor. → çarşi (ÇX)

II. Sahil. [< Arp.] [Lazların geleneksel yerleşim yerlerinde çarşılar hep sahilde bulunduğundan dolayı bu anlam meydana gelmiştir.] Ogepe noğape şk’ala ç’orç’ona rt’u. P’rin3’i xaşk’umt’ey. Andğa aşk’va p’rin3’onape va-dosk’udu. (ÇM-Ğvant) Eskiden sahile yakın yerlerde (= çarşıların yanında) bataklık vardı. Pirinç ekiyorlardı. Bugün artık pirinç tarlası kalmadı. Ali bere noğaşa coşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğu sahile [ya da kasabaya] gönderiyor. Gola-mamuli p’anda golaz var-iven. Noğaşa-ti gyulun. (FN-Sumla) Yayla tavuğu her zaman yaylada olmaz. Bazen sahile de iner. → sevaili; mzuğa-p’ici, zuğaşi p’ici

III. İlçe merkezi. Kasaba. [< Arp.] Ali noğa molaxen. (ÇM-Ğvant) Ali kasabada hapis. Ayşe noğaşa it’aşa altunepe doli3’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kasabaya giderken altınlarını çıkarıyor.


noğale (FN-Ç’anapet) z. Çarşıdan. Noğale p’anda p’ap’ulik kovali moğams. Ama handğa kovali pederik moiğams. (FN-Ç’anapet) Çarşıdan her zaman dede ekmeği getiriyor. Ama bugün peder getiriyor. Xasanişi oxoriz k’oma edgitun. Çkva noğale komoxtes-i ? (FN-Ç’anapet) Hasan’ın evinde duman yükseliyor. Acaba çarşıdan geldiler mi ?


noğaluri/ noğaluyi (PZ ~ AŞ)(HP) s. Çarşılı. → noğayi


noğame (ÇM ~ HP ÇX) i. [damat] sica; [koca] k’oçiII; komoci; p’alik’ariII; komoli[2B]-II, kimoli[1]; kimoci; p’ark’ali. I. (ÇM) 1. Düğün günündeki yeni damat. Ali do Ayşe andğa noğame do noğamisa oran. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe bugün gelin ve damattırlar. 2. Düğün haftasındaki yeni evli erkek.

II. (AŞ-Ok’ordule) 1. Nişanlı erkek. Ham seri noğame(1) do noğamisa şk’unda momixt’anen. (AŞ-Ok’ordule) Bu akşam nışanlı erkek le nışanlı kız bize gelecekler. 2. Damat. 3. Yeni evli erkek. Ham seri noğame(2) do noğamisa şk’unda momixt’anen. (AŞ-Ok’ordule) Bu akşam yeni evli karı koca bize gelecekler.

III. (AŞ-Ortaalan) Nişanlı erkek. Nazimiye noğame-muşşi dido ayoropen. (AŞ-Ortaalan) Nazımiye nişanlısını çok seviyor.

IV. (AŞ-Dutxe) 1. Nişanlı erkek. Mustafa Fadumeşi noğame ren. (AŞ-Dutxe) Mustafa Fatma’nın nişanlısıdır. 2. Damat. 3. Enişte.

V. (FN) 1. Damat. Noğamisaşi cumadik hamseneyi şeni noğame gyayişa uç’andams. (FN-Ç’anapet) Gelinin amcası bu akşam için damadı yemeğe davet ediyor. Ali ma noğame maen. (FN-Ç’anapet) Ali benim damadım oluyor. # K’itepez ma3’k’indi xepe k’inoni / Noğamisaz noğame var-unon-i ? (FN-Sumla, türkü) Parmakta yüzük, elleri kınalı / Geline damat gerekmez mi ? 2. Koca. Noğame-çkimik jur 3’anaz Alamanyaz içalişu do heşote oxori p’k’odit. (FN-Ç’anapet) Kocam iki sene Almanya’da çalıştı ve o şekilde ev inşa ettik. Aşeş noğame zabuni ren. (FN-Sumla) Ayşe’nin kocası hastadır.

VI. (AH-Lome)(HP) Koca. Si noğame-skaniz natxozi. (AH-Lome) Sen kocanın peşinden git.

VII. (AH-Borğola) 1. Nişanlı erkek. Malte-çkimi Xasanik bozo-muşişi noğame moxtasen ya do çkun-ti micoxes. (AH-Borğola) Komşum Hasan, kızının nışanlısı gelecek diye bizide çağırdı. 2. [nadiren kadınlar arasındaki konuşmada] Koca.

VIII. (AK) 1. Nişanlı erkek. Fadimes na-dolobun beşibirluği noğame-muşi dolo3’k’ips. (AK-Döngelli) Fadime’de asılı olan beşibirliği nişanlısı (ya da : kocası) söküyor. 2. Koca. Noğame-çkimi a3’i va-ren. Limci k’ele xolo mugaluna hoz*irop. (AK-Döngelli) Kocam şu anda yok. Akşama doğru yine gelebilirsen bulursun.


noğamisa (PZ ~ ÇX) i. [çoğ. noğamisape] 1. Nişanlı kız. Ham seri noğame do noğamisa(1) şk’unda momixt’anen. (AŞ-Ok’ordule) Bu akşam nışanlı erkek le nışanlı kız bize gelecekler. Xasanişi noğamisak ğoma dido k’ayi nusaloba u. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın nişanlısı dün çok iyi gelinlik yaptı (= Hasan’ın evinde hizmet sundu). 2. Düğün gününde süslenmiş yeni gelin. Duğunis noğamisa duğuncipeşi oşk’endas ç’eşk’agutun. (PZ-Apso) Düğünde gelin adayı düğüncüler arasında ayakta durur. Ağne noğamisa mo3’opxuman. (FN-Sumla) Yeni gelini süslüyorlar. Ağani noğamisaz xez vit’o-xut belez*z*uği dolobun. (AH-Lome) Yeni gelinin elinde on beş bilezik var. Jur saat’iz moda gamagalen ? Noğamisa mo3’opxum-i ? (AH-Lome) İki saattir neden çıkamıyorsun ? Gelin mi süslüyorsun (= çok fazla bekletiyorsun) ? Damtirek noğamisas lira nodaz*u. Sicas-ti k’ravadis altuni toka eludaz*ams. (AH-Lome) Kaynana geline lira taktı. Damadın kravatına da altın toka takıyor. 3. Yeni gelin. Noğamisa-şk’unis onusalu var-uşk’un. (PZ-Cigetore) Yeni gelinimiz büyüklere saygılı olmasını (= nusaluği yapmasını) bilmiyor. Noğamisaşi cumadik hamseneyi şeni noğame gyayişa uç’andams. (FN-Ç’anapet) Gelinin amcası bu akşam için damadı yemeğe davet ediyor. 4. [Yeni evlenmiş olanların evliliklerinin ilk zamanlarında] Karı. Zevce. Kadın eş. Hamseri noğame do noğamisa(2) şk’unda momixt’anen. (AŞ-Ok’ordule) Bu akşam yeni evli karı koca bize gelecekler. Noğamisa-çkimi a3’i va-ren. (AK-Döngelli) Hanımım şu anda yok. Ağne çileri k’oçi noğamisa-muşişa nasters. (AK-Döngelli) Yeni evlenmiş adam karısına oyun oynuyor. ≠ nusa/ nisa


noğams (FN) EA.Dir har.f. Bir şeyi [aps.] bir yere [dir.] uzanıyor ya da uzatıyor. K’alati hakoleşa noği do ham ntxiri kodolobobğa. (FN-Ç’anapet) Sepeti bu tarafa tut (= uzat) da bu fındığı içine dökeyim.

yet. nağen : Uzanabiliyor. Uzatabiliyor. [◘ eşb. nağen[1] + [2]]

[dey. xez va(r)-nağen (FN) : Birinin [dat.] elinden [lok.] iş [aps.] gelmiyor.] Mamut’iz xez mutu var-nağen. Na-asen dulya-ti boyne apaşen. (FN-Ç’anapet) Mahmut’un elinden hiçbir şey gelmiyor. Yaptığı işler de hep karışıyor. Osmaniz xez mutu var-nağen. Edo na-p’are şeyiz-ti gyoz*gvams. (FN-Ç’anapet) Osman’ın elinden bir şey gelmiyor. Üstelik yaptığım şeyin de içine sıçıyor. → xeşa va(r)-muxtams, xeşen va(r)-muxtams


noğarams/ noğaray/ noğaraps EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] işaretliyor. Bir şeyi [dat.] bir şey ile [aps.] işaretliyor. Xuşut’ik ğobeyi ikomt’aşi ipti masayi na-di3onasen yerepe let’az noğarams. Nak’o uk’orems xesap’ums do ok’açxe masaepe do3onuz gyoç’k’ams. (AH-Lome) Hurşit çeper yaparken önce kazık dikilecek yerleri toprakta çizer. Kaç tane lazım olacağını hesaplar ve sonra kazıkları dikmeye başlar. Alik na-geliğasen pi3arepez mç’ita noğarams. (AH-Lome) Ali aşağıya getireceği tahtaları kırmızıyla işaretliyor.


noğayi/ noğai (FN ~ AH) s. Çarşı ile ilgili. I. Çarşının. Çarşıdaki. Alik askerluğişe na-imt’u cumadi-muşişi mota noğayi oxoriz ot’k’obinams. (FN-Ç’anapet) Ali askerden kaçan amcasının tornunu carşıdaki evde saklıyor. Hamserei mç’imaz noğai gzalepe mtel ment’ro3u-doren. (FN-Sumla) Bu geceki yağmurda tüm çarşı yollarında heyelân olmuş. Xami noğai gzaz gomindunu. (FN-Sumla) Bıçağımı çarşı yolunda kaybettim.

II. Çarşılı. Noğayi k’oçepez çxindi jin okaçunan. (FN-Ç’anapet) Çarşılı insanlar kibirli olurlar. (Burunları yukarıda olur). Noğayi bozopez kyoyişe k’ele gamatxu va-unonan. (AH-Lome) Çarşılı kızlar köy tarafına doğru evlenmeyi istemiyorlar. Hem mskva bozo noğayi ren. (AH-Borğola) O güzel kız çarşılıdır. → noğaluri


noğa-3’ilimunt’ri (ÇM) i. Yenidünya meyvesi. ≠ 3’ilimunt’ri


noğirams/ noğiray/ noğiraps (PZ ~ ÇX) EL/ED/EAL/EDA/EDAL har.f. İşaret ediyor. Nişan alıyor. Doğrultuyor. ++ duğirams/ duğiray. I. EL/ED har.f. Bir şeyi [lok.] veya birini [dat.] işaret ediyor. Refik’ik ar mintxapes k’itite noğirams. (PZ-Cigetore) Refik birilerini parmakla işaret ediyor. Him k’oçi si megoğiray. (ÇM-Ğvant) O adam seni işaret ediyor. Him na-noğiray yeri mutu va-mazin. (AŞ-Ok’ordule) Onun işaret ettiği yerde bir şey görmüyorum. Si nam bozomota noğirare him ep’ç’opare. (AŞ-Ortaalan) Sen hangi kızı işaret edersen onu alacağım. Muammedik t’ufeğite k’ayi noğirams. (AH-Lome) Muhammet tüfekle iyi nişan alır.

II. EAL/EDA har.f. Parmak veya çubuk gibi sivri bir şey ile [aps.] bir şeyi [lok.] ya da birini [dat.] işaret ediyor. Ali biga k’ut’avina noğiray. (ÇM-Ğvant) Ali köpek yavrusuna değeneği yönlendiriyor. Cuma-çkimişi jur 3’aneri 3’ut’a biç’i k’ala nogaz gobit’aşa na-az*irasen k’at’a k’et’i-n3xenis k’iti noğirams. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin iki yaşındaki küçük oğluyla çarşıda dolaşırken gördüğü her bisikleti parmakla işaret ediyor. Berek nana-muşiz k’iti noğirams. (AH-Lome) Çocuk annesini parmakla işaret ediyor. Ednaniz k’iti noğirana axit’inen. (AH-Lome) Adnan, parmağını uzatırsan gıdıklanır. K’oçis k’iti noğiru. (HP-P’eronit) Parmakla adamı işaret etti.

III. EDA har.f. Birinin [dat.] dikkatini çekmek için bir şeyi [aps.] gösterip işaret ediyor. Ali m3xuli na-goruy bere oşk’uri noğiray. (ÇM-Ğvant) Ali armut isteyen çocuğa elma gösteriyor (= dikkatini elmaya çekip armut yerine elma vermeğe çalışıyor). # Gok’açun dadala var-memoğiram / Guri exrisk’eri moy momigoram ? (ÇM-Ğvant, S.Y. Derlemeler) Elinde çiçekler. Bana uzatmıyorsun / Kızgın gönül ile beni görmeğe niye geliyorsun ?

IV. EDAL har.f. Bir şey ile [aps.] birine ait [dat.] bir şeye [lok.] doğrultuyor ya da nişan alıyor. Kemalik tufeği ğeciz tiz noğiyu. (HP-P’eronit) Kemal tüfeğini domuzun kafasına doğrulttu.

yoks.part. umeğiru : Nişan almadan. Nurik t’ufeği umeğiru not’k’oçams. (AH-Lome) Nuri tüfeği nişan almadan atıyor.


noğlut’un (AH) øD har.f. [Sırf bir bedduada gözlemlenir.] Birine [dat.] inme iniyor. Biri [dat.] yerinde kuruyup bücürleşiyor. E na megok3a do megoğlut’asen ! (AH-Lome) bed. Çürüyüp kuruyasın, inşallah !


noğobams/ noğobay/ noğobaps (PZ ~ FN)(HP) EL/EA har.f. + meğobams/ meğobay/ meğobums/ meğobaps. I. (PZ ~ AH-Lome) EL har.f. (Bir araziye giriş gibi) belirli bir yöne doğru [lok.] çit, çita, çeper vs ile yolu kapatıyor veya engel yapıyor. Uzun bir alanı (ör. bahçenin bir kenarını) [lok.] çitle kapatıyor. Kemalik xendeğis noğobams. (PZ-Cigetore) Kemal hendekte çitayla fırahtı (= bostanlığa hayvanların girememesi için çitayla yapılan korumalık) yapıyor. Ğoberi so-dot’roxun noğobay. (ÇM-Ğvant) Çitin kırılan yerlerini onarıyor. Mustafa 3’aleni livadi noğobay. Puci var-ammalasen. (AŞ-Ok’ordule) Mustafa aşağı bahçeyi kapatıyor. İnek giremeyecek. Livadişi ğali k’ele noğobams. (FN-Sumla) Bahçenin ırmak tarafını çitle örüyor. Berez mitik va-nuşveluşi mu vaz ? Muşebura noğobams. (AH-Lome) Çocuğa kimse yardım etmeyince ne yapsın ? Kendi kendine çeper yapmaya çalışıyor.

II. (AH-Borğola) EA har.f. Etrafı kapalı ve bir yönü açık olan bir alanın açık yerini [aps.] kapatıyor. “Berepe gale mot-gamulut’anya do nek’na pi3ariten noğobams. (AH-Borğola) “Çocuklar dışarı çıkmasınlardiye kapıyı tahta ile kapatıyor.


noğramams/ noğramay (PZ ~ ÇM) EA har.f. Kapıyı [aps.] çarparak kapatıyor. Xasanik ek’na noğramams do cenk’olums. (PZ-Cigetore) Hasan kapıyı çarparak kapatıp da kilitliyor. Alişi oxorişi nek’na noğramasi cink’olen. ÇM-Ğvant) Ali’nin ev kapısı örtünce kilitleniyor. Ayşe limci iri3o dijinasi elan3’umeri nek’nape noğramay. (ÇM-Ğvant) Ayşe akşam herkes yatınca aralıklı (= tam kapanmamış) kapıları örtüyor.


noğun (AH) AD hal f. Birine [dat.] engel oluyor. Bere-skani mitis var-noğun. Kinayiz eladgitun do sira-muşi çumers. (AH-Lome) Senin çocuğun kimseyi engellemiyor. Kenarda durup sırasını bekliyor. Nana-muşik bere-muşiMemoğunya do tiz goi3’k’ams. (AH-Lome) Annesi çocuğunuBana engel oluyordiye başından savıyor. Goxvelu na-unons çxindi va-noğun. (AH. atasözü, K.A.) Öpmek isteyene burnu engel olmaz (= bir şey yapmak istiyorsan engel arama). → endoli ayen; nağen; (golidven altında) golvadven/ goladven; [engel oluyor ya da çıkarıyor] (goladuy altında) goluduyII


nojilams (FN ~ ÇX) EA har.f. Siliveriyor. Muxtarik, t’alebepek seriz mektebişi darabaz na-nonç’arez sloganepe nojilu. (FN-Ç’anapet) Muhtar, öğrencilerin gece okulun ahşap ara bölmesine yazdıkları sloganları siliverdi. [siliyor] cejirums; ceşirums; gejilums/ gejiloms; + nijilen


nojinay (ÇM) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] yaslıyor ya da dayıyor. Mo-irginert’ay deyi kva mca nojinay. (ÇM-Ğvant) Kütük yuvarlanmasın diye taş dayıyor. → nomp’onams/ nomp’onay; nocinams; nonciray, noncirams; nocinams/ nocinaps


nokaçams/ nokaçaps (FN ~ HP ÇX)(AK) EA har.f. Daraltıyor. Sıkıyor. Sıkıştırıyor. Zorluyor. Baba-muşik bere dido nokaçams. Soti var-oşkumers. (AH-Lome) Babası çocuğu çok daraltıyor. Bir yere göndermiyor. Ok’o p’at’i coğori ren ki kotumepe nokaçaps do gyak’ibins. (AK-Döngelli) O kadar fena bir köpektir ki tavukları sıkıştırıyor da ısırıyor. → nok’açinams; nok’açay

yoks.part. umekaçu : Sıkılmadan. Zorlanmadan. Livadişi ğoberi dido k’ap’et’i na-va-ren şeni pucepe umekaçu amalenan. (*)(FN-Ç’anapet) Bahçe çeperi çok sağlam olmadığından dolayı inekler zorlanmadan girebiliyorlar. [(*) FN-Ç’anapet diyalektinde yeterlik kipinde olsa da ulun fiilinin öznesi apsolütifte kalır. Diğer yörelerde gibi “pucepez amalen” denmez, pucepe amalen denir.]

+ nukaçams/ nukaçaps EDA Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] sıkıyor. Cuma-çkimiz dido şuyi nukaçaniz elak’iden. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin fazla canını sıktıklarında [kardeşim] deliriyor.


nokan3aray (AŞ-Ok’ordule) Eø har.f. Ikınıyor. Badi k’oçiHim buç’ç’i ebzdaredeyi nokan3aray. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlı adamO kütüğü kaldıracağımdiye ıkınıyor. → cokan3arams, goicamren, iç’imren, aç’imren, iç’imoden, imxizen[2], gyaç’irs


noklimams (PZ) EAL har.f. İliştiriyor. Xasanik anteris mpuli noklimams. (PZ-Cigetore) Hasan gömleğe düğme iliştiriyor. Xasanik anteri-muşişi xanç’alis mpuli eloklimams (= noklimams). (PZ-Cigetore) Hasan gömleğinin koluna düğme iliştiriyor. → eloklimams; nuk’limay; nok’limay[2]; nodaz*ams; ≠ [çalıları kesiyor] noklimay; [isabet ettiriyor] nok’limay[1]


noklimay (ÇM) EA har.f. Çalıları [aps.] kesiyor. Ali onaşa ulun. Noklimay. (ÇM-Ğvant) Ali otlağa gidip çalıları kesiyor. ≠ [iliştiriyor] noklimams; nuk’limay


nokosams/ nokosay/ nokossay/ nokosaps/ nokosups EA.Dir har.f. Bir yöne doğru [dir.] süpürüyor. Süprüntüyü bir hedefe doğru süpürüyor. Ayşe oxori kosumt’aşa na-xeranpe nokosay. (ÇM-Ğvant) Ayşe evi süpürürken oturanlara doğru süpürüyor. Na-mexvi cari sk’ande-k’k’ale nokossi. (AŞ-Ortaalan) Döktüğün ekmeği senin tarafa doğru süpür. Nandidik ntxirişi çeplape nek’la k’ele nokosams. (FN-Ç’anapet) Büyükanne fındık kabuklarını kapya doğru süpürüyor. Tude na-dibğasen mkveri nusak galendo nokosams. (AH-Lome) Yere dökülen unu gelin dışarı doğru süpürüyor. K’ulanik tozepe nek’naşi uk’açxes nokosups. (AK-Döngelli) Kız tozları kapının arkasına süpürüyor. + mekosums ve onun altında nukosams


nokose (AH) i. Süprüntü. Süpürmüş artıklar. Avliz na-ok’obğun nokose nanak oçvet’elaz meyoxums. (AH-Lome) Avluda yığılmış artıkları annem çöplüğe atıyor. Avli do jimok’aşi gomte k’ayi dokosi do ok’açxe-ti nokosepe ar yeyiz ok’obği do ko-gyoç’vi. (AH-Lome) Evin bahçesini ve arka tarafını iyice süpür ve sonra da süprüntü çöpleri bir yere yığıp yakıver. Fadimek nokosepe oçvet’ulas mexums. (AH-Borğola) Fatma süprüntüleri çöplüğe döküyor.


noksani s. Noksan. [< Arp.] Eksik. Geç’arali-muşi noksani ren-i ya do k’oro3xups. (AK-Döngelli) Parası eksik midir diye sayıyor.(duk’lams altında) dok’leri


nok3ams/ nok3ay (PZ ~ AH) AL har.f. I. (PZ-Cigetore)(AŞ-Ortaalan)(AH-Lome) 1. Yaşayan bitki [aps.] olduğu yerde [lok.] çürüyor. Mt’alepe (na-)on svas nok3ams. (PZ-Cigetore) Otlar olduğu yerde çürüyor. 2. Yaşayan bitkinin dalı, meyvesi vs [aps.] bağlı olduğu yerde [lok.] çürüyor. Luğepe aras nok3ams do mitik var-imxors. (PZ-Cigetore) İncirler dalda çürüyor da kimse yemiyor. Luği ndali nok3u. (AŞ-Ortaalan) İncir dalı (bağlı olduğu yerde) çürüdü. [= nuk3ay Luği ndali nuk3u. (AŞ-Ortaalan) İncir dalı (bağlı olduğu yerde) çürüdü.] Şuk’a na-ik’urump’asen steri hek nok3ams. (AH-Lome) Salatalık tomurcuklandığı gibi yerinde çürüyor. → cok3un; nox3ams/ nox3aps; dox3un

II. (FN-Ç’anapet) Kesilmiş bitki [aps.] bırakıldığı yerde [lok.] çürüyor. Jur tuta ogine pi3ari şeni na-ep’k’vatit ç’ubri nok3ams. (FN-Ç’anapet) İki ay önce tahta için kestiğimiz kestane agacı kısmen çürüyor.

III. (AŞ-Ok’ordule)(AH-Lome) Bir şeyin [lok.] bir kısmı çürüyor. Oşk’uri irote tudendo k’ale nok3ay. (AŞ-Ok’ordule) Elma her zaman alt tarafından bir kısmı çürüyor. Uşkuriz elancaxerişe k’ele ordo nok3ams. (AH-Lome) Elmanın ezik tarafı erkenden çürüyor. E na megok3a do megoğlut’asen ! (AH-Lome) bed. Çürüyüp kuruyasın, inşallah ! (mek3un altında) nuk3un, nok3un; elak3un


nok3un (AH) AL har.f. Bir bitki [aps.] olduğu yerde [lok.] kısmen çürüyor. K3apaş oraz na-niçanasen xacişi gverdi xorşaz nok3un. (AH-Lome) Çürük ayında (= Temmuz’da) yetişen fasulyenin yarısı sırıkta çürüyor. → nok3ams/ nok3ay, (mek3un altında) nuk3un, elak3un, nox3ams/ nox3aps


nok’açay (ÇM ~ AŞ) EA har.f. Daraltıyor. Sıkıyor. Bıktırıyor. K’at’u nok’açasi k’oçi gopu3xonuy. (ÇM-Ğvant) Kediyi sıkıştırırsan (= bıktırırsan) insanı tırmalar. Berepe memok’açani vipşer. (ÇM-Ğvant) Çocuklar beni sıkıştırınca doluyorum (= zorlanıyorum). K’at’u nok’açasi k’oçi pu3xoluy. (AŞ-Ok’ordule) Kediyi sıkıştırıyorsan insanı tırmalar. → nok’açinams; nokaçams/ nokaçaps

part. mek’açineri : Daraltılmış. Sıkılmış. Ali p’anda ar pirçi cenç’areri mek’açineri orape oxmaru şeni elaşinaxuy. (ÇM-Ğvant) Ali her zaman biraz parayı zorda olduğu zaman kullanmak için saklıyor.


nok’açinams (PZ) ED har.f. Birini [dat.] daraltıyor. Sıkıştırıyor. K’at’u nok’açinasi k’oçis gupu3xolams. (PZ-Cigetore) Kediyi sıkıştırırsan insanı tırmalıyor. Hik’u memok’açines ç’i ma molaxes. (PZ-Cigetore) O kadar darlattılar ki ben deliriyorum (= beni delirttiler). → nok’açay, nokaçams/ nokaçaps


nok’ançxule i. Yanık odun parçası. Xasanik tavaşi tude-muşis (na-)nugzut’u nok’ançxulepe ogi-muşişa gamint’orams. (PZ-Cigetore) Hasan üzüm pişirme kazanının altındaki yanan odunları kendine doğru sürükleyerek çekiyor. Nok’ançxule mt’ut’a nuxun. (ÇM-Ğvant) Yanan odun parçasını sönmüş közün içine sokuyor. Daçxuriz buçxat’amt’işi nok’ançxuleşen na-melu n3’ik orz*o gamaç’u. (AH-Lome) Ateşi kurcalarken yanık odun parçasından sıçrayan kıvılcım iskemleyi yakıp deldi.


nok’ank’ams/ nok’ank’aps (FN ~ HP ÇX)(AK) EL/EA har.f. I. (FN ~ AH HP ÇX) EL har.f. Tıkırdatıyor. Tıklıyor. Cuma-çkimik ogine nek’las nok’ank’ams. Edo oxoyişa heşote amulun. (FN-Ç’anapet) Kardeşim önce evin kapısını tıkrdatıyor. Ve öylece eve giriyor. → norarams/ norayams, norayay

II. (AH) mec. Aldırmıyor. Kafaya takmıyor. Boş veriyor. Ç’e, var-moxtuna var-moxtu. Nok’ank’i. (AH-Lome) Yahu, gelmediyse glmedi. Boş ver. → oxuşk’ums; naşk’uyIV; oxuşkumers

+ nuk’ank’ams EDL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [lok.] tıkırdatıyor. Nek’naz memik’ank’aşi ipti pencereşenMi ren ?” ya do bo3’k’er. (AH-Borğola) Kapım tıkırdatılınca (= kapımı tıkrdatan olunca) ilk penceredenKimdir ?” diye bakarım.

III. (AK) EA har.f. Tıkırdatıyor. Mitxanik nek’na nok’ank’aps. (AK-Döngelli) Birisi kapıyı tıkırdatıyor.


nok’ap’ams[1] (PZ-Cigetore) ED har.f. Saldırıyor. Dişliyor. Him laç’ik k’oçis nok’ap’ams. (PZ-Cigetore) O köpek insana saldırıyor. Andğa ma laç’i memagu. “Memok’ap’asendeyi maşk’urinu. Sift’e na-bz*iri çuk’uris kodelevuk’ap’i. (PZ-Cigetore) Bugün bana köpek rastladı. “Bana kapardiye korktum. İlk gördüğüm çukurun içine hızla indim (= atladım). Xasanişi laç’ik memok’ap’amt’u. Ma-ti mşk’urinate dop’ili. (PZ-Cigetore) Hasan’ın köpeği beni kapıyordu. Ben de korkudan vurdum. → nak’ap’ams, nak’k’ap’en/ nak’ap’en; nank’ap’en, nank’ap’ams/ nank’apaps; nat’alen


nok’ap’ams[2] (FN-Ç’anapet) Eø har.f. Çabukça, aceleyle hareket ediyor. Xasanişi nusa dido keskini ren. Nok’ap’ams do a piçoraz oxorişi mtel dulyape dikoms. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın gelini çok çalışkandır. Evin bütün işlerini çabukça bir anda bitiriyor.


nok’ap’ay (ÇM ~ AŞ) ADir har.f. Atlıyor. Nok’ap’asi m3xuli oşk’enda colay. (ÇM-Ğvant) Atlasın da armut ağaçlarının ortasına düşer. → nuk’ap’ams/ nuk’ap’ay; uk’ap’un[2]; 3xont’un


nok’arbapay (ÇM) ED har.f. Birini [dat.] döverek ya da bağırarak susturuyor. Ali berepe nok’arbapay. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları (zor kullanarak ya da bağırarak) susturuyor. → dolvok’arbapay


nok’epe (AH ~ ÇX)(AK) i. İplik. P’ep’erepe nok’epez 3onums, amok’idamz do omç’k’vinams. (AH-Lome) Biberleri ipliğe diziyor, asıyor ve kurutuyor. Bikçinaşi tolepe ok’omaxven. Ugyozluğe lemşiz nok’epe var-goşomadven. (AH-Lome) Yaşlanınca gözlerim bozuluyor. Gözlük takmadan iğneye iplik geçiremiyorum. Nana-çkimiz tolepek dido k’ai uz*iroms. Lemşiz nok’epe k’olayi goşadven. (AH-Borğola) Annemin gözleri sapsağlam (= çok iyi görüyor). İğneye iplik kolaylıkla geçiriyor. Nandidi-çkimi 3’oxle mxeniten nok’epe txumt’u-doren. (AH-Borğola) Anneannem eskiden yün eğirme aracı ile iplik örermiş (= yaparmış). Nok’epe x’aliz gomidumers. (HP-P’eronit) Boğazıma ipliği sarıyor. Nok’epe x’alis dolomik’idams. (HP-P’eronit) İpliğin iki ucunu bir birine bağlayıp kolye şeklinde boğazıma takıyor. Oç’uşi makina nok’epe meç’k’idups. (AK-Döngelli) Dikiş için olan makine iplik koparıyor. Nok’epe x3aperi na-renşi ç’k’odun. (AK-Döngelli) İplik, çürümüş olduğundan dolayı kopuyor. K’ulanik tentene şup’t’uşi nok’epe uç’k’odun. (AK-Döngelli) Kız dantel örerken ipliği kopuyor. Makina-çkimi k’ai var-ç’aps. Nok’epe ç’k’idups. (AK-Döngelli) Dikiş makinam iyi dikmiyor. İplik koparıyor. K’oçik t’urvapeşi nok’epe muşa3’k’ips. (AK-Döngelli) Adam çuvalların ipliklerini söküyor. Omerik lemşis nok’epe mişvolapaps. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ömer iğneye iplik geçiriyor. → mt’vaI; lomç’epi, nonç’epiI, nok’epiI


nok’epi (FN) i. I. İplik. K’et’is nok’epi gok’orams. (FN-Sumla) Çubuğun etrafına iplik sarıyor. Nok’ep’i gomok’ores. (FN-Sumla) Bana (vücuduma) iplik sardılar. Nok’epepe num3xvams. (FN-Sumla) İplikleri bağlıyor. Nok’epepe ok’um3xvams. (FN-Sumla) Ayrı ipliklerin iki ucunu ortaya getirip bağlıyor. → mt’vaI; lomç’epi, nonç’epi I, nok’epe

[dey. şuri pambuğişi nok’epite okaçams : “Nefesini pamuk ipliğiyle tutuyor.” = Çok zor durumdadır. Sabrın sonuna gelmiştir. Yaşama zorla tutunuyor.] Şuri pambuğişi nok’epite bokaçam. Mundez meç’k’odasen var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Nefesimi pamuk ipliğiyle tutuyorum. Ne zaman kopacağını bilmiyorum.

II. İp. Suleriş nok’epite p’aç’avrape dgums. (FN-Sumla) Kendir ipi ile paçavraları birbirine ekliyor. → toç’iII/ toç’ç’i, tok’i; nonç’epiII


nok’epre (FN-Sumla) i. Kendirlik. Kendir tarlası. → ok’epe


nok’idams/ nok’idaps (FN ~ ÇX) EAL/EDAL har.f. Oltaya, tuzağa, zincire, kulak memelerine vs takıyor ya da asıyor. → nobams[1]/ nobay[1]; + nik’iden; nik’idams/ nik’idaps

I. EAL har.f. [Lokatif tümleci gizli olabilir.] 1. Oltaya [lok.] asıyor ya da takıyor. Ank’esiz 3’i3’i nok’idams do nçxomi ç’opums. (FN-Sumla) Oltaya solucan takıp balık avluyor. 2. At veya inek kuyruğundan yapılan ve Fındıklı-Arhavi yörelerinde kandara denen tuzağa düşürüp (ayağından asılan kuşları) yakalıyor. Komşişi berek kişiz kandarate dido k’inçi nok’idams. (FN-Ç’anapet) Komşunun çocuğu kışın kandara ile çok kuş yakalar. K’inçepe nok’idams do ç’opums. (FN-Sumla) Kuşları tuzakla yakalıyor. 3. (ÇX) A3’ala’ya takıyor. A3’alas çala nok’idaps. (ÇX-Çxalazeni, ONT) A3’alaya mısır sapları takıyor. 4. mec. Sorulan soruya takılıp kalıyor. Cevap veremiyor. Ha3’ineri berepek k’oçi nok’idaman. (FN-Sumla) Şimdiki çocuklar öyle soru soruyorlar ki cevap veremiyorsun. Takılıp kalıyorsun.

part. mek’ideri : Takılmış. Candamaz sungi so uğun ? T’ufeğiz var-nubun. Sungi palaskas mek’ideri uğun. (AH-Lome) Jandarmanın süngüsü nerede ? Tüfeğine takılı değil. Sügü palaskasına takılıdır.

II. EDAL har.f. Birinin [dat.] kulak memelerine [lok.] küpeyi [aps.] takıyor. Hilmik Feridez uciş dolok’idale nok’idams. (AH-Lome) Hilmi Feride’ye küpe takıyor.

III. EAL har.f. [Lokatif tümleci gizli olabilir.] 1. Ateş zincirine [lok.] bir kazan [aps.] takıyor, asıyor. 2. Ateş zincirine [lok.] kazanı asıp (su [aps.]) kaynatıyor. Nanak beres xura obonu şeni 3’k’ari nok’idams. (FN-Ç’anapet) Anne çocuğu yıkamak için su kaynatıyor. 3. Ateş zincirine [lok.] asılı kazanda (yemeği [aps.]) kaynatarak pişiriyor. Ağne k’vali k’ermuliz mebok’idi do bomç’k’vinam. (FN-Ç’anapet) Yeni peyniri k’ermuliye asıp ısıtıyorum. Lu nok’idams. (FN-Sumla) Lahana yemeği yapmak için kazan asıyor. Lumci dudeyi mebok’idam. Gyayi mot-ipxort. (AH-Lome) Bu akşam dudeyi yapıyorum. Yemek yemeyin. Handğa ondğeneri gyari şeni xaci mebok’idi. (AH-Gidreva) Bugün öylen yemeği için fasulye pişirdim.

+ nuk’idams EDA/ EDAL har.f. a. EDA har.f. Oltaya vs [dat.] bir şeyi [aps.] asıyor ya da takıyor. Ank’esiz 3’i3’i nuk’idi. Nçxomik 3’i3’i z*iraz k’ala nolams. (AH-Lome) Kancaya solucan tak. Balık solucanı görünce hemen dalıyor. Kemalik ipti sanduği jur k’eleşen-ti kinarişen elaxums do ok’açxe-ti jur k’ele xe gek’limoni k’ulpi nuk’idams. (AH-Lome) Kemal önceden sandığın iki yanını da kenarından deliyor. Ve sonradan her iki yanına da elle tutulacak kulp takıyor. b. EDAL har.f. Birinin [dat.] oltasına, koynuna vs [lok.] bir şeyi [aps.] takıyor ya da asıyor. Bacak dumani k’ayi var-3’in3’omt’u. Aspiratori mebuk’idi do ha3’i heşşo 3’in3’oms ki ! (AH-Lome) Baca dumanı iyi çekmiyordu. Aspiratör taktım ve şimdi öyle güzel çekiyor ki ! Bacak ixis dumani ter3ine meçams. Bacaşi tepes tenekeşi ar şap’k’a konuk’idi do ixi mot-amoşkumet’az. (AH-Lome) Baca rüzgârda dumanı ters yöne veriyor. Bacanın tepesine tenekeden bir şapka koy da rüzgârı içeri doğru vermesin.


nok’irams/ nok’iraps (HP ~ ÇX)(AK) EAL har.f. [part. mek’ireri (HP), mek’ireli (AK)(ÇX)] Bir şeyi bir sabit yere [lok.], ona yapışık olmayan durumda, bağlıyor. Timurik puci ncaşa nok’iraps. (AK-Döngelli) Timur ineği ağaca bağlıyor. → nok’orams/ nok’oray


nok’irun (HP ~ ÇX) AL hal f. Bir sabit yere [lok.], ona yapışık olmayan durumda, bağlıdır. → nok’orun, nok’k’orun, nok’ors


nok’ixay (ÇM) ED har.f. Birine [dat.] sataşıyor. Ali berepe nok’ixay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklara sataşıyor. non3xak’ams; elvaben; elvat’en; ge3’obun; naçkinen; notkvams; nena ovalams; naxişen


nok’limay[1] (ÇM) EAL har.f. İsabet ettiriyor. 1. Bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] isabet ettiriyor. Ali ot’oçaşete so-ti o3’irare nok’limay. (ÇM-Ğvant) Ali tabanca ile nereyi gösterirsen isabet ettiriyor. 2. Sözünü isabet ettiriyor. Ali na-t’k’vasen nok’limay. (ÇM-Ğvant) Ali sözünü tam isabetli söylüyor.


nok’limay[2] (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] iliştiriyor ya da takıyor. Ayşe mçoxa cerinde mutonpe nok’limay. (ÇM-Ğvant) Ayşe ceketinin arkasına birşeyler takıyor. Nk’ola ela3onate porça nok’limay. (AŞ-Ok’ordule) Anahtarı çengelli iğne ile gömleğe iliştiriyor. → noklimams; eloklimams; nuk’limay; nodaz*ams


nok’oday[1] (ÇM) EA har.f. Başlanmış olan inşaatı [aps.] tamamlıyor. Ali go3’o na-coç’u 3’oderi nok’oday. (ÇM-Ğvant) Ali geçen sene başladığı duvarı tamamlıyor.


nok’oday[2]/ nok’odams/ nok’odaps (AŞ FN ~ AH) EAL har.f. Var olan binaya [lok.] ek olarak balkon, küçük duvar, oda vs [aps.] inşa ediyor. Alik oxoris mut’vaği nok’odams. (AH-Lome) Ali evine (dışarıdan) mutfak ekliyor. (Mutfak, bağımsız olmayıp eve bağlıdır.) Babak bagenis ngenepe şeni axiri nok’odams. (AH-Lome) Babam dağ evine danalar için ahır ekliyor. (Ahır, hem bağımsız bir bina olabilir, hem dağ evinden ahıra giriş olabilir.) Babak oxoris jimok’aşe k’ele-ti balk’oni nok’odams. (AH-Lome) Babam evin arka tarafına da balkon ekliyor. Memet’ik oxoris balk’oni nok’odams. (AH-Borğola) Mehmet evine (dış yüzüne) balkon inşa ediyor (= ekliyor). → no3’opxams; nu3’opxay; ≠ [var olan binaya bitişik bağımsız bina inşa ediyor] elu3’opxams; eluk’oday/ eluk’odams


nok’oray/ nok’orams (ÇM ~ AH) EAL har.f. 1. Bir şeyi bir sabit yere [lok.], ona yapışık olmayan durumda, bağlıyor. N3xeni eşk’in-on. Omp’ilate konok’orik’o-ti meç’irduy. (ÇM-Ğvant) At kişnektir. Halatla bağlasan da koparıyor. Ali n3xeni na-nok’oru toç’i txombu gurt’ay. (ÇM-Ğvant) Ali atı bağladığı ipi kızılağaca sarıyor (= bağlıyor). N3xeni na-nok’orey toç’i gvağen. (ÇM-Ğvant) Ata bağladıkları ip dolanıyor. Nt’e3i-omp’ilate mo-nok’oram. (ÇM-Ğvant) Kabuk halatı ile bağlama. Ali mp’alu co3onay. N3xeni nok’orasen. (ÇM-Ğvant) Ali kazık saplıyor. Atı bağlayacak. Ali n3xeni na-nok’orasen toç’i kva guğay. (ÇM-Ğvant) Ali atı bağladığı ipi taşın etrafına sarıyor. A muti nok’orasi vrosi var-cunk’ori-i, eşk’ast’un. (ÇM-Ğvant) Bir şeyi bağladığında iyi düğüm atmaz isen kayar (= kayarak çıkar). Xasani Alişi jip’i puci konok’oru. Ek’itoruy. İyonay(AŞ-Ok’ordule) Hasan Ali’nin jipine ineğini bağladı. Sürükleyip götürüyor. Ğobeyiz xaman3’ate na-mebok’ori pucik geiç’k’idu. (FN-Ç’anapet) Çepere düğümle bağladığım inek ipi kopardı. P’it’ilek ağne dodgeri urz*eniz pavlepe guxvat’amz. Heya-şeni nanak tok’i gyudu do mjolişi ncaz konok’oru. (FN-Ç’anapet) Kuzu yeni dikilmiş üzümün yapraklarını kemiriyor. Onun için annem boynuna ip geçirip dut agacına bağladı. Puci masariz mebok’oram. (FN-Ç’anapet, Sumla) İneği kazığa bağlıyorum. Pucepe axiriz amaboşkvaşi nek’na ek’ebizdam. Nek’na gon3’k’eri t’aşi ari mebok’oramt’aşa majura gamilams do imt’en. (AH-Lome) İnekleri ahıra alınca kapıyı çekiyorum. Kapı açık olunca birini bağlayana kadar ötekisi dışarı çıkıp kaçıyor. Xocik tok’i meç’k’idoms. Zincirite mebok’oram. (AH-Lome) Boğa ipi koparıyor. Zincirle bağlıyorum. Ç’e, biç’i ! Baba-skani so ren ? - Babak axiriz pucepe nok’orams. (AH-Lome) Oğlum ! Baban nerede ? - Babam ahırda inekleri bağlıyor. Bere bort’işi mak’arinaşi k’et’is ğaç’o mebok’oramt’i. (AH-Borğola) Çocukken oklavaya çekirge kuşu bağlardım. 2. Bilgisayara [lok.] İnternet [aps.] bağlıyor. Memet’ik bilgisayaris İnterneti nok’orams. (AH-Lome) Mehmet bilgisayara İnternet bağlıyor. 3. Bilgisayarı [aps.] İnternet’e [lok.] bağlıyor. Memet’ik Aliş bilgisayari İnternetis nok’orams. (AH-Lome) Mehmet Ali’nin bilgisayarını İnternet’e bağlıyor.→ nok’irams/ nok’iraps; ≠ nun3xuy, num3xvay/ num3xvams

şsz nik’oren : Bir şey bir sabit yere, ona yapışık olmayan durumda, bağlanıyor. Ar mandre nak’u puji nik’oren ? Gişk’uni? (ÇM-Ğvant) Bir ahıra kaç inek bağlanır ? Biliyormusun ? Bere-çkuni İnternet-k’afeşe ulun do hekşen İnternetis nik’oren. (AH-Lome) Bizim çocuk İnternet-kafeye gidip oradan İnternet’e bağlanıyor. Ali İnternetis nik’oren. Si İnternetis megak’orinen-i ? (AH-Lome) Ali İnternet’e bağlanıyor. Sen İnternet’e bağlanabiliyor musun ? Çkimi bilgisayarik İnternet’is ordo var-nik’oren. (AH-Borğola) Benim bilgisayarım İnternet’e erken bağlanmıyor. → nambinenII;nik’orinen

f.-i. mek’oru : Bir şeyi bir sabit yere, ona yapışık olmayan durumda, bağlama. Ara mek’oru şeni toç’i ar mt’u nok’ordun. (ÇM-Ğvant) Dalı bağlamak için ip bir karış eksik geliyor. Handğa İnternet’is mek’oru şeni dido bibodi. (AH-Borğola) Bugün İnternet’e bağlanmak için çok uğraştım.

part. mek’oreri : 1. Bir sabit yere bağlı. Feluk’a p’anduraz mek’oreyi ren. (FN-Sumla) Kayık iskele babasına bağlıdır. Osmanik ar xez mek’oreyi na-uğun tok’i majura xete gei3’k’ams. (AH-Lome) Osman bir eline bağlı olan ipi öbür eliyle çözüyor. Daduli3’ik k’uçxez mek’oreri na-uğun tok’i gei3’k’ams do imt’en. (AH-Borğola) Atmaca ayağına bağlı olan ipi söküp (= çözüp) kaçar. 2. İnternet’e bağlanmış halde. Bilgisayari-çkimi İnternetis mek’oreyi ren. (AH-Lome) Benim bilgisayarım İnternet’e bağlıdır.

+ nuk’orams[B] EDAL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] sabit bir yere [lok.] bağlıyor. → nuk’orams[A]

[dey. ti nuk’orams : Birinin [dat.] başını bağlıyor. Birini [dat.] evlendiriyor.] Ora moxtaşi berez ti nuk’orare. (AH-Lome) Zamanı gelince çocuğun başını bağlayacaksın.

+ nok’orapams/ nok’orapay EDLA ett.f. Bir şeyi [aps.] birine [dat.] bir sabit yere [lok.], ona yapışık olmayan durumda, bağlatıyor. Ayşek İnternet’i ağani nok’orapu. (PZ-Cigetore) Ayşe İnterneti yeni bağlattı.


nok’orde/ nok’ordu (ÇM) i. Fark. [< Arp.] Vit’oşa xut gamiğasi nok’orde xut iyen. (ÇM-Ğvant) Ondan beşi çıkınca fark beş olur (10 - 5 = 5). Xuti, sum elu3’asi nok’orde jur iyen. (ÇM-Ğvant) Beşten üçü çıkınca fark iki olur. → fark’i


nok’ordinay (ÇM) EAL har.f. Bir rakamdan [lok.] başka bir rakam [aps.] çıkarıyor. Ovroşa xut nok’ordinay. (ÇM-Ğvant) Sekizden beş çıkarıyor. → gamiskedams; gamoşkumersII; gamix’onupsII


nok’ordun (ÇM) DA hal f. Birine [dat.] bir şey [aps.] eksik geliyor. Ara mek’oru şeni toç’i ar mt’u nok’ordun. (ÇM-Ğvant) Dalı bağlamak için ip bir karış eksik geliyor. Xut’işa ar nok’ordasi otxo dosk’udun. (ÇM-Ğvant) Beşten bir eksilince dört kalır (5 - 1 = 4). Ovroşa xut nok’ordasi sum dosk’udun. (ÇM-Ğvant) Sekizden beş eksilince üç kalır (8 - 5 = 3). Sumişa ar nok’ordasi jur dosk’udun. (ÇM-Ğvant) Üçten bir eksilince iki kalır (3 - 1 = 2). → uk’oren, uk’orems, uk’oroms/ uk’ooms, uk’orams[1], uk’ors; ≠ dvaç’in


nok’orun/ nok’k’orun/ nok’ors (PZ ~ AH) AL hal f. 1. Bir sabit yere [lok.], ona yapışık olmayan durumda, bağlıdır. Axiris puci nok’orun. (PZ-Cigetore) Ahırda inek bağlıdır. N3xeni so-nok’orurt’u toç’i kogvart’u. (ÇM-Ğvant) At bağlı olduğu yerde ip dolandı (= bağlı olduğu ipi istemeyerek sarıverdi). Laç’i na-nok’orun toç’i dişk’a-amp’alu guğun. (ÇM-Ğvant) Köpeğin bağlı olduğu ip, ahşap kazığa sarılıdır. Axiri na-nok’k’orun puci mçinoci var-on. K’asabişa mepçare. (AŞ-Ortaalan) Ahırda bağlı sığır yüklü değil. Kasaba vereceğim. Ançelek puci na-nok’orurt’u tok’i me3’k’ums. (FN-Ç’anapet) Ançele ineğin bağlı olduğu ipi söküyor. → nok’irun. 2. mec. Oxoris nok’ors. (AH-Lome) Evde bağlıdır (= Pek evden çıkmıyor). Oxoris mot nok’or ? (AH-Lome) Evde niye bağlısın (= Niye evden pek çıkmıyorsun) ? 3. İnternet’e [lok.] bağlıdır. Xasani İnternet’is nok’orun. (PZ-Cigetore) Hasan İnternet’e bağlıdır. Bilgisayari-çkimi İnternetis nok’ors. (AH-Lome) Bilgisayarım İnternet’e bağlıdır. Babaşı bilgisayari İnternetis nok’orun. (AH-Lome) Babamın bilgisayarı İnternet’e bağlıdır. Cuma-çkimişi bere iri İnternet’is nok’ors. (AH-Borğola) Kardeşimin oğlu hep İnternet’e bağlıdır.

+ nuk’orun/ nuk’k’orun ADL hal f. Birine ait [dat.] bir yere [lok.] bir şey [aps.] bağlıdır. Xasanis şk’as toç’i nuk’orun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın beline ip bağlıdır. Axiri muzari memik’k’orun. (AŞ-Ortaalan) Ahırımda dişi dana bağlıdır.


nok’vatams[1]/ nok’vatay/ nok’vataps EA har.f. Hayvanı [aps.] kesiyor. Andğa Xasanik xoci nok’vatu. Xor3’i-muşi gamaçamt’u. Ma-ti vidi do xocişi t’ut’ulepe-muşi kep’ç’opi. (PZ-Cigetore) Bugün Hasan öküz kesti. Etini satıyordu. Ben de gittim de öküzün baldırlarını aldım. Feridik xoci nok’vatams. (PZ-Cigetore) Ferit öküzü kesiyor. Andğa boçi mevok’vatit. (PZ-Cigetore) Bugün koçu kestik. Xasanik korme nok’vatu do hus-ti ft’ilums. (PZ-Cigetore) Hasan tavuğu kesti ve şimdi de [onun tüylerini] yoluyor. Korme nok’vatay-goft’iluy. (ÇM-Ğvant) Tavuğu kesip yoluyorAli puji nok’vatu. Dost’eresaru. Dok’arbu. (ÇM-Ğvant) Ali ineği kesti. Etini ayırıp yerleştirdi. Derisini kurutmak için gerdi. Ali puji nok’vatu şuk’ule din3xiryari xepete oxori kamaxt’u. Berepe din3xiryari xepe aziresi aşk’uriney do imt’ey. (ÇM-Ğvant) Ali ineği kestikten sonra kanlı eller ile eve girdi. Çocuklar kanlı elleri görünce korkup kaçtılar. Ali na-nok’vatu pujişi ogindeni poloşi ar t’ut’uli ma komomçu. (ÇM-Ğvant) Ali kestiği ineğin ön bacak butlarından birini bana verdi. Ham muzari mevok’vata. Pşk’omare. (AŞ-Ok’ordule) Bu danayı kesip yiyeceğim. K’urbani nok’vati. Din3xiri bere konusvi. (AŞ-Ortaalan) Kurban kes. Kanını çocuğa sür. Ali ham3’o cur puci nok’vatasen. (AŞ-Ortaalan) Ali bu yıl iki sığır kesecek. Cumadik handğa k’aurma oxenu şeni ngeni nok’vatams. (FN-Ç’anapet) Amcam kavurma yapmak için dana kesiyor. Nacik k’at’a p’araskez K’avağiz puci nok’vatams. (AH-Lome) Naci her cuma günü Kavak’ta inek kesiyor. Muammedik puci nok’vatu do ha3’i t’k’ebi go3’k’ams. (AH-Lome) Muhammet ineği kesti. Şu an derisini yüzüyor. Kotume nok’vataşi mot-oxuşkumer. Şuyi gamuxtamt’aşa avli mtelli godi3xiroms. (AH-Lome) Tavuğu kesince hemen bırakma. Canı çıkana kadar avlunun her tarafını kana buluyor. Sicalik’obaşa bidaşi mtiri-çkimik kotume nok’vatams do mçams. (AH-Borğola) Sicalik’obaya gidince kayınpderim tavuk keser ve bana yedirir. Kemalik, kotume nok’vatuşi na-goidi3xiru di3xironi xami 3’k’arite doçxu. (AH-Borğola) Kemal, tavuk keserken kanlanan kanlı bıçağı su ile yıkadı.


nok’vatams[2] (FN ~ AH) EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] kesiyor. Nena megok’vatare. (AH-Lome) Dilini keseceğim. Berepe imt’it ! Nciyaxi mulun. K’ut’u megok’vatanoren. (AH-Lome) Çocuklar kaçın ! Sünnetçi geliyor. Pipinizi kesecek.

+ nok’vatapams EDAL har.f. Birine [dat.] birinin [lok.] bir şeyini [aps.] kestiriyor. Cuma-çkimik ğoma ciyaxi moiyonu do biç’i-muşiz k’ut’u nok’vatapu. (FN-Ç’anapet) Kardeşım dün sünnetçi getirdi ve oğlunun bibilini kestirdi.


nolams[1]/ nolay (PZ ~ AŞ) Aø/AD har.f. [emp.şm.1.tek. mevolam/ mebolam] I. Aø har.f. Yerinden kopup düşüyor. Şk’uni at’ambaşi mşk’velas na-niçanen at’ambape p’i imonç’asi nolams. (PZ-Cigetore) Bizim şeftali fidanının verdiği şeftaliler olgunlaşmadan düşüyor (= yerinden çıkıyor, kopuyor). Ali na-noç’adasen muxi ar pirçi oraşi nolay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çakacağı çivi kısa sürede yerinden çıkıp düşüyor. → novelams/ novelay; melams/ melaps; molams, mvolay, molay

II. AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] yerinden düşüyor. Berepe ! Hak’o p’at’işi ksini mik vu ? Çxindi memolu ! (AH-Borğola) Çocuklar ! Bu kadar kötü (sessiz) osuruğu kim yaptı ? Burnum düştü !


nolams[2] (FN ~ AH HP ÇX) AD/ED har.f. Birine [dat.] saldırıyor. Dalıyor. I. (FN) AD har.f. Ank’esi mçxu ren do nçxomi var-nolams. (FN-Sumla) Kanca iri olduğu için balık dalmıyor. Yaşarişi coğori k’oçiz nolams. (FN-Sumla) Yaşar’ın köpeği insana saldırıyor.

II. (AH) ED har.f. Ank’esiz 3’i3’i nuk’idi. Nçxomik 3’i3’i z*iraz k’ala nolams. (AH-Lome) Kancaya solucan tak. Balık solucanı görünce hemen dalıyor. Mamulepek, ok’obunant’aşi artikatişi pampariz nolaman. (AH-Borğola) Horozlar kavga ederlerken birbirlerinin ibiklerine dalarlar.


nolandams (FN) EA har.f. Kapıyı [aps.] uzaktan iterek kapatıyor. Xuseyinik oxoyişi nek’lape nolandu. (FN-Ç’anapet) Hüseyin evin kapılarını uzaktan iterek kapattı. ++ landums, gelandums


noloskams/ noloskaps (FN ~ HP) EA har.f. Bir şeyin [aps.] bir kısmını yalıyor. Pucik p’e3’ez tiz noloskams. (AH-Lome) İnek yavrusunun başını yalıyor. Onurik dondurmas ar k’ele muk noloskams. Ar k’ele-ti cuma-muşis noloskapams. (AH-Borğola) Onur dondurmasını bir taraftan kendi yalıyor. Bir taraftan da kardeşine yalatıyor. → nolosk’ams/ nolosk’ay

+ noloskapams/ noloskapaps EDA ett.f. Birine [dat.] bir şeyin [aps.] bir kısmını yalatıyor. Nanak Nazargyuliz tencerete ncumu noloskapams do heşşopete axiriz amoyonams. (AH-Lome) Annem Nazargül’e tencerede tuz yalatıp öylelikle ahıra alıyor. Aykutik Xasanis dondurma noloskapams. (HP-P’eronit) Aykut Hasan’a dondurma azcık (ya da zaman zaman) yalatıyor.


nolosk’ams/ nolosk’ay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Bir şeyin [aps.] bir kısmını yalıyor. Ayşe topri na-cedvasen k’uzi nolosk’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe bal koyduğu kaşığı yalıyor. Ali o3’edit. Dondurma mu soyi nolosk’ay ! (AŞ-Ok’ordule) Ali’ye bakın. Dondurmayı ne biçim yalıyor ! → noloskams/ noloskaps

+ nolosk’apams/ nolosk’apay EDA ett.f. Birine [dat.] bir şeyin [aps.] bir kısmını yalatıyor. Laç’i dudi na-var-nanç’uşinen msvape pupuli ayasi arti laç’epe nolosk’apay. (ÇM-Ğvant) Köpek başının ulaşamaduğı yerlerde yarası (çibanı) olunca başka köpeklere yalatıyor. Dondurma eç’opu. Bere nolos’kapay. (AŞ-Ok’ordule) Donduma aldı. Çocuğa bir kısmını yalatıyor.


nombaray (ÇM) EL har.f. Basınç yapıyor. Jilemona let’a 3’oderi nombaray. (ÇM-Ğvant) Evin arka tarafındaki toprak duvara basınç yapıyor.


nomçka (AH) i. Kuru yaprak, kâğıt vs yandığında uçuşan yanmış parçalar. Ont’ules 3xik’epe ok’op’ç’vişi nomçka n3aşen mtu. (AH-Borğola) Tarlada çalı çırpıyı bir arada yakınca yanmış parçacıklar havadan yağdı. ≠ maxva


nomç’eşams (PZ) EA har.f. Birinin [aps.] peşinden koşuyor. Kovalıyor. Ordo na-upines k’eç’epeşi uk’açxe pucepe-ti nomç’eşes. (PZ-Cigetore) Erken gönderilen keçilerden sonra inekler de peşinden koşuldu (= ineklerin de peşinden koştular). → cantxozen; ntxozun; antxozen; ç’işun; gyantxozen[1]; geç’işun; notxozun; atxozen


nomç’k’valay (ÇM ~ AŞ), nomç’k’valams (FN-Ç’anapet) ED/EDH har.f. Birinin [dat.] üzerine yere paralel hareket ile tükürüyor. I. ED har.f. Ali gza mi-ti golaxt’asen nomç’k’valay. (ÇM-Ğvant) Ali yoldan kim geçerse tükürüyor. Ali ustaşa guri malasi na-u yeri nomç’k’valay. (AŞ-Ok’ordule) Ali, ustadan kızınca yaptığı yere tükürüyor. → nonç’valams; nonç’k’valay/ nonç’k’valams/ nonç’k’valaps; + memç’k’valay/ memç’k’valams

II. EDH har.f. Bere nik’açasi lemç’k’va nomç’k’valay. (ÇM-Ğvant) Çocuk sıkılınca (birine) tükürük tükürüyor.


nomç’k’vams (FN-Sumla)(AH-Borğola) AD har.f. Birine ait [dat.] bir organı üşüyor ya da kötü hale geliyor. → numç’vay

[dey. p’ip’it’i nomç’k’vams (FN-Sumla), p’ip’i nomç’k’vams (AH-Borğola): Açlıktan dayanamaz hale geliyor.] P’ip’it’i memomç’k’u. (FN-Sumla) Aç kaldım. Acıktım. Mideme bir şey inmedi. Berez m3ika gyari komeçi ! Mşkorinite p’ip’i nomç’k’u. (AH-Borğola) Çocuğa biraz yemek ver ! Açlıktan midesi kurudu. → p’ip’idi numç’vay; p’ip’idi nust’un


nompinaps (AK) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. mi(v)ompinap/ mi(y)ompinap] Bir yere [lok.] bir şeyi [aps.] seriyor. Odas lobiya miyompini. “Bavra barasya do pencere-ti gom3’k’i do gamaxomun. (AK-Döngelli) Odaya fasulye serdim. “Rüzgâr essindiye pencereyi de açtım da iyice kuruyor. Nisak oput’es lausti nompinaps do oxominaps. (AK-Döngelli) Gelin bahçeye mısır serip kurutuyor. İhlamuri xonompini do kuxubaras. (AK-Döngelli) Ihlamuru ser de havalansın. → nupinay[2]-III/ nupinams[2]-III

+ numpinaps EAL har.f. Bir yere [dat..] bir şeyi [aps.] seriyor. Nisak oput’es lausti numpinaps do oxominaps. (AK-Döngelli) Gelin bahçeye mısır serip kurutuyor. [nompinaps ile numpinaps eşanlamlıdır.]

part. mempineri : Serilmiş. Serili. Mamut’ik mempineri ntxirepeşi doloxes xump’ulape guşimers. (AK-Döngelli) Mahmut serili olan fındıkların içerisinden tekli kabuğundan ayıklanmamış olanları seçiyor.


nomp’onams/ nomp’onay (PZ ~ AŞ) EAL har.f. Bir şeye [lok.] yaslıyor. Dayıyor. Xasanik çoşes pi3ari konomp’onu. İxi barasi elast’un do colams. (PZ-Cigetore) Hasan duvara tahtayı yaslamış. Rüzgâr estiğinde yandan sıyırıp geçip düşüyor. XasanikSerenderis eft’aredeyi msk’ala konomp’onams. Eyulut’aşa elust’un do colams. (PZ-Cigetore) Hasan kilere merdiven dayayıp çıkarken yana doğru sıyırıp kayarak düşüyor. Xasanik on3xenis lazut’i cobğaset’u. Msk’ala nomp’onu do eiğamt’uşa yuk’i monk’a ayu şeni msk’ala dolvaşk’vet’u. (PZ-Cigetore) Hasan tavana mısır serecekti. Merdiven dayadı da çıkarken yükü ağır olduğu için merdiven yere batıyordu. Mturi mboli mtvasi otva obazgaşepe nomp’onay. (ÇM-Ğvant) Kar çok yağınca çatıya direkleri dayıyor. → nocinams; nojinay; nonciray, noncirams; + namp’onen


nomskaps (ÇX) EDL har.f. Böcek [erg.] iğnesini birine ait [dat.] bir şeye [lok.] batırıyor. Puciz çinçviyiz but’k’ucik nomsku. (ÇX-Makret) İneğin dudağını arı sokmuş. → nomsk’ams/ nomsk’ay, nomsk’uy; nonsk’uy; nomz*ams, nunz*ams, nonz*ams/ nonz*aps


nomskun (FN ~ ÇX) AD hal f. [emp.şm.3.tek.ö.1.dat.tü. memomskun] Birine [dat.] yakışıyor. Birine [dat.] uygun düşüyor. Oxorca-çkimiz uça dolokuna dido nomskun. (FN-Ç’anapet) Eşime siyah elbise çok yakışıyor. Na-megomskun steri dulya okaçi. Beroba mot-ikom ! (FN-Ç’anapet) Sana yakışır şekilde iş gör. Çocukluk yapma ! Enverik na-var-nomskun dulyape-ti nik’ardams. (FN-Sumla) Enver kendine yakışmayan işleri de tenezzül ediyor. Ma haşşo oxenu memomskun. Hemu-şeni haşşo bikom. (AH-Lome) Benim böyle yapmam (bana) yakışıyor. Onun için böyle yapıyorum. Si heşşo otku megomskun. (*)(AH-Lome) Sana öyle söylemek yakışır. [(*) Bu ifadede rol icabı bir duruş ve bir tavırdan söz edilmekte “Öyle değil, ama sana öyle söylemek yakışır” anlamı vardır. K.A.] Hem nenape haşşo otkvalu si çkar var-megomskun. (*)(AH-Lome) O sözleri bu şekilde söylemek sana hiç yakışmıyor. [(*) Bu ifadede doğrudan söylenen sözlerle ilgili bir fikir belirtiliyor.] Bozok muntxa dolikunams iri nomskun. (AH-Lome) Kız ne giyiyorsa hepsi yakışıyor. Ğuraz bgara nomskun. (AH, atasözü, K.A.) Ölüme ağlamak yakışır (= Ölünün ardından yas tutmak uygun olur). Ma uça dolokunu memomskun. Oxorca re, si. Mç’ita megomskun. (AH-Borğola) Bana siyah elbise yakışır. Kadınsın sen. Sana kırmızı yakışır. Çoçok’a bozo berepez nomskun. (AH-Borğola) Perçem kız çocuklarına yakışır. → eluvelun; namsk’vanen, namskvanen; nomsk’un; nonskun


nomsk’ams (PZ), nomsk’ay (ÇM), nomsk’uy (AŞ-Ortaalan) ED har.f. Böcek [erg.] iğnesini birine [dat.] batırıyor. Sokuyor. Andğa mzurzik ma memomsk’u. (PZ-Cigetore) Bugün eşekarısı beni ısırdı. P’ut’uji ma va-memomsk’ay. (ÇM-Ğvant) Arı beni sokmuyor. But’t’uci ma va-memomsk’uy. (AŞ-Ortaalan) Arı beni sokmuyor. But’t’uci xarayi komemomsk’u. (AŞ-Ortaalan) Arı yanağımı soktu. Mcurci memomsk’u. (AŞ-Ortaalan) Eşekarısı beni ısırdı. Ali topri msk’umt’uşa but’ucepe toli p’ici nomsk’u. (AŞ-Ortaalan) Ali bal sağarken arılar gözünden ağzından soktu. nonsk’uy; nomz*ams, nunz*ams, nonz*ams/ nonz*aps; nomskaps


nomsk’un (PZ ~ AŞ) AD hal f. [emp.şm.3.tek.ö.1.dat.tü. memomsk’un] Birine [dat.] yakışıyor. Birine [dat.] uygun düşüyor. Ma kçe dolokunaşe memomsk’un. (ÇM-Ğvant) Bana beyaz giysiler yakışıyorUça mandili va-megomsk’un. Mo-citum. (ÇM-Ğvant) Siyah başörtüsü sana yakışmıyor. Örtme. Him muti dolikunasen nomsk’un. (ÇM-Ğvant) O ne giyerse yakışıyor. Ma va-memamsk’vanu. Si megamsk’vanasen. (AŞ-Ortaalan) Bana yakışmadı. Sana yakışacak. → eluvelun; namsk’vanen, namskvanen; nomskun; nonskun


nomşarams/ nomşaray (PZ ~ AŞ) EL har.f. İtiyor. Dayanıyor. Nana-şk’imik bereşi om3’elis nomşarams. (PZ-Cigetore) Annem çocuğun beşiğini itiyor. Mangana dolvaxu. Xvala nomşaray. (ÇM-Ğvant) Arabası bozuldu. Yalnız itiyor. Ali p’arantenişi mt’alepe doloxeşi nomşaray. (ÇM-Ğvant) Ali penceredeki otları içeri doğru itiyor. Ameti araba nomşaray. A konuşvelit. (AŞ-Ok’ordule) Ahmet arabayı dayanıyor. Bir yardım edin. Memet’t’i-ti nomşaray do ham araba yeri-muşişe moy var-oxink’ay ? (AŞ-Ortaalan) Mehmet te itiyor da (= itmesine rağmen) bu araba niye yerinden oynamıyor ? → notxams; nontxams; nuntxips/ nuntxaps; nuxvancams/ nuxvancaps

yet. namşarinen (ÇM), namşaren (AŞ-Ortaalan) : İtebiliyor. Orxani çekmeje galeşi komoizdu do ar daha doloxeşi var-namşarinen. (ÇM-Ğvant) Orhan çekmeceyi dışarı çekti de tekrar içeri itemiyor. Amet’t’i çekmece ti-gale kodizdu. Ama tekrar ti-doloxe var-namşaren. (AŞ-Ortaalan) Ahmet çekmeceyi dışarı çekti. Ama tekrar içeri itemiyor.


nomxun (PZ) AL hal f. Birinin [gen.] göğsüne [lok.] başını koymuş halde duruyor. Bere nana-muşişi congsis nomxun. (PZ-Cigetore) Çocuk annesinin göğsünde başını koyup duruyor. → nocans


nomz*ams (FN-Sumla) ED har.f. Böcek [erg.] iğnesini birine [dat.] batırıyor. But’k’ucik memomz*u. (FN-Sumla) Arı beni soktu. → nomsk’ams/ nomsk’ay, nonsk’uy, nomsk’uy; nunz*ams, nonz*ams/ nonz*aps; nomskaps


noncars/ noncas (PZ) AL hal f. Bir şeye [lok.] yaslanmış haldedir. P’ap’u-şk’imi oxorişi ek’nas noncas. (PZ-Cigetore) Dedem evin kapısına yaslanmış haldedir. → nacinen[1]


noncğonams/ noncğonay/ noncğonaps EA/EADir har.f. [emp.şm.1.tek. mevoncğonam/ meboncğonam/ mevoncğonap] → nuncğonups (AK); ++ oncğonams/ oncğonay/ oncğonaps. I. EA har.f. [nadiren ve direktif tümleci gizli olarak] Cansız nesneyi [aps.] genelde veya belirsiz birine gönderiyor. Ali Ayşe şk’ala cenç’areri noncğonay. (ÇM-Ğvant) Ali Ayşe ile para gönderiyor. Ali para noncğonay. Keç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Ali para gönderiyor. Al.

+ nuncğonams/ nuncğonay/ nuncğonaps EDA har.f. [emp.şm.1.tek. mevuncğonam/ mebuncğonam/ mevuncğonap] Belirli birine [dat.] cansız nesneyi [aps.] gönderiyor. Ar resimi megincğoni. (PZ ~ ÇX) Bir resim sana gönderdim. Çemalik Xasanis xor3’i nuncğonams. (PZ-Cigetore) Kemal Hasan’a et gönderiyor. Ar resimi komegincğona. (PZ-Cigetore) Bir resim sana göndereyim. Ali bere-muşi cenç’areri nuncğonay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğuna para gönderiyor. Nana-sk’ani para megincğonay. Nagi. (AŞ-Ok’ordule) Annen senin için para gönderiyor. Karşıla. Cumalepe-sk’ani ninç’inarena oşk’urepe nak’u-ti gorum megincğonare. (AŞ-Ortaalan) Elmayı senin kardeşlerinle paylaşacaksan ne kadar istersen göndereceğim. Nanak da-çkimiz ntxiri do k’vali nuncğonams. (FN-Ç’anapet) Annem kız kardeşıme fındık ve peynir yolluyor. Fadimek k’at’a xaftaz bozo-muşiz ç’uvali nuncğonams. (AH-Lome) Fatma her hafta kızına çuval gönderiyor. Ma ham dosya komegincğoni miçkit’u. Skande var-idu-doren. Xolo gincğonam. (AH-Borğola) Ben bu dosyayı sana yolladığımı sanıyordum. Gitmemeş. Tekrar gönderiyorum. Xasanik KamilisÇ’k’omasya do otobusite uşkuri nuncğonams. (AH-Borğola) Hasan Kâmil’eYesindiye otobüsle elma yolluyor.

II. EA.Dir har.f. Canlı birini [aps.] bir yere [dir.] yolluyor. Memet’ik biç’i-muşi askerişe noncğonams. (AH-Borğola) Mehmet oğlunu askere yolluyor.


noncirams[1] (FN) EA har.f. Azcık uyutuyor. Berez unk’ans do noncirams. (FN-Sumla) Çocuğu (beşiğinde) sallıyor ve biraz uyutmaya çalışıyor.


nonciray (AŞ), noncirams[2] (FN) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] yaslıyor, dayıyor. Xoşk’a hey nonciray do hay komoxt’ay. (AŞ-Ok’ordule) Direği oraya yaslasın da buraya gelsin. Heko mo-nonciram bu3’vi. Xolo-ti noncirams-i ? (AŞ-Ortaalan) Oraya yaslama dedim. Hâlâ yaslıyor mu ? 3’iprişi nca kvaz noncirams. (FN-Sumla) Gürgen kütüğünü taşa yaslıyor. nomp’onams/ nomp’onay; nocinams, nojinay; + nanciren


nonçak’ams (FN-Ç’anapet) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] sokuşturuyor. Berek obirale bigape-muşi duvariz nonçak’ams. (FN-Ç’anapet) Çocuk oyuncak çubukları duvara sokuşturuyor. → nonçark’ams/ nonçark’ay, onçark’ams/ onçark’ay; onç’ark’ay, nonç’ark’ay; orçak’ams, norçak’ams/ norçak’aps; oçak’aps, noçak’aps; + norçak’un


nonçark’ams/ nonçark’ay (PZ ~ ÇM) EAL har.f. I. Bir şeyi [aps.] bir yere [lok.] ezercesine sıkıştırıyor. Memet’ik ç’ak’i-muşi xendeğis nonçark’ams. (PZ-Cigetore) Mehmet çakısını hendeğe sıkıştırıyor. Alişi puji moiç’irdasi ncenina k’oda nonçark’ay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ineği ipini koparınca buzağıyı duvara ezercesine sıkıştırıyor. Xoji nceninape mandre nonçark’ay. (ÇM-Ğvant) Öküz buzağıları ahırda sıkıştırıyor. → onçark’ams/ onçark’ay; onç’ark’ay, nonç’ark’ay; nonçak’ams; orçak’ams, norçak’ams/ norçak’aps; oçak’aps, noçak’aps

şsz ninçark’inen : Sıkıştırılıyor. Hak’u morderi k’uli hak ninçark’inen-i ? (PZ-Cigetore) Bu kadar büyük iskemle buraya sıkıştırılır mı ?

II. EDA har.f. Gözlerini [aps.] çok açarak birine [dat.] sert bakıyor. Mustafak tolepe memonçark’ams. (PZ-Cigetore) Mustafa gözlerini bana dikti (= bana sert bakıyor).


nonçark’un (PZ ~ ÇM) AL hal f. Bir tarafı dışarıda kalacak şekilde sokuşturulmuş halde duruyor. Xasanişi porça dişk’aşi ç’armas nonçark’un. (PZ-Cigetore) Hasan’ın gömleği odun yığınında sokuşturulmuş halde duruyor. Alişi mç’ipe dişk’alepe març’a em-tude nonçark’un. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ince odunları odun dizininin en altında sokulturulmuş halde duruyor. → norçak’un, noçak’un


nonçars/ nonças/ nonçay (PZ ~ AŞ) AL hal f. Bitkinin dalları veya saplarının birinde [lok.] meyvesi [aps.] var. 3’o m3xuli (na-)var-içanu mişk’ut’u. Ar kop3adi ç’i xut-aşi tane m3xuli nonças. (PZ-Cigetore) Bu yıl armut vermedi diyordum. Bir de baktım ki beş altı tane armut meyvesi vermiş. Mele na-ceren ombri mboli ombri nonçay. (ÇM-Ğvant) İleride olan erik ağacının dallarının birinde çok erik meyvesi var. Yazi komoxtu. Xolo-ti portakali nonçay. (AŞ-Ok’ordule) Yaz geldi. Yine de portakal dalda var. Ham3’o oşk’uri dido var-iyu. Teği tuği nonçay. (AŞ-Ortaalan) Bu sene elma fazla olmadı. (Ağaçta) tek tük var. → mençay, meçans; noçans; + naçanen; nunçay; ++ nçars/ nçay, nçans/ çans; içanen/ niçanen


nonç’ams/ nonç’ay/ nonç’aps EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] yanaştırıyor. Demiri t’ibu ren. Xe mo-nonç’ap. (ÇX-Çxalazeni, TM) Demir çok sıcak. Elini yanaştırma. → ninç’inams[2]/ ninç’inaps[2]; nunç’inams[2]/ nunç’inaps[2]; + nanç’en

+ nunç’ams/ nunç’ay/ nunç’aps EDA har.f. 1. Birine veya bir şeye [dat.] bir şeyi [aps.] yanaştırıyor. Kemalik televizyoni nek’naşa mot nunç’ams ? (FN-Sumla) Kemal televizyonu kapıya neden yanaştırıyor ? Berez nç’oloşi oç’u va-uçkin. Daçxuriz dido nunç’ams do mtelli ç’uxnoms. (AH-Lome) Çocuk mısır pişirmeyi bilmiyor. Ateşe çok yanaştırıp hep yakıyor. 2. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] uzatıp veriyor. Ali dişk’alepe xe nisvaray do Ayşe nunç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali odunları eline dizip Ayşe’ye veriyor. Ali otva na-turgumanpe let’a-k’avarepe meserya nunç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali örtü (= çatı) örtenlere kiremitleri sırayla veriyor.


nonç’arams/ nonç’aray (PZ ~ FN) EAL har.f. Bir formülün içine [lok.] yazıyor. Not ediyor. Muxtarik, t’alebepek seriz mektebişi darabaz na-nonç’arez sloganepe nojilu. (FN-Ç’anapet) Muhtar, öğrencilerin gece okulun ahşap ara bölmesine yazdıkları sloganları siliverdi. → noç’arams/ noç’araps


nonç’ark’ay (AŞ) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir yere [lok.] sıkıştırıyor. K’uk’mina hey so nonç’ark’am ? Colasen. (AŞ-Ok’ordule) Güğüm oraya nereye sıkıştırıyorsun ? Düşecek. Dişk’a vrossi nonç’ark’i. Mo-gamalamt’ay. (AŞ-Ortaalan) Odunu iyi sıkıştır. Dışarı çıkmasın. → nonçark’ams/ nonçark’ay, onçark’ams/ onçark’ay; onç’ark’ay; nonçak’ams; orçak’ams, norçak’ams/ norçak’aps; oçak’aps, noçak’aps

şsz ninç’ark’inen : Sıkıştırılır. K’uk’mina hey ninç’ark’inen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Güğüm oraya sıkıştırılır mı ? → inç’ark’en


nonç’epi (ÇM ~ AŞ) i. I. İplik. Nonç’epi nak’u vrosi ort’asen, hik’u vrosi 3’endeç’i işven. (ÇM-Ğvant) İplik ne kadar iyi olur ise, o kadar iyi çorap örülür. Zade mç’ipe nonç’epi eç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Çok ince iplik aldın. → mt’vaI; lomç’epi, nok’epiI, nok’epe

II. İp. Ayşe ore-noxlap’epe nonç’epite 3onuy-oxombinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kabak içlerini ipe dizip kurutuyor. Nonç’epepe komevunbini. A murgi domayu. (ÇM-Ğvant) İplikleri ekledim. Bir yumak olduLemşi nonç’epi gonduy. (ÇM-Ğvant) İğneye ipliği geçiriyor. Ali murgişa nonç’epi gvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali yumaktan iplik soyuyor. Ali nonç’epi cenk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali ipliği düğümlüyor. Ayşe nonç’epi-murgi capaşu. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin iplik yumağı karıştı. Ali şuroni-toma ntaluy. Nonç’epi txvasen. 3’endeç’i işvasen. (ÇM-Ğvant) Ali keçi kılını dövüyor (= ayıklıyor). İplik eğirip çorap örecek. Ayşe nonç’epi anamidi gvok’oray. (ÇM-Ğvant) Ayşe ipi iplik birleştiriciye sarıyor. OxorzaGomoç’ondrasendeyi k’iti nonç’epi nik’oray. (AŞ-Ok’ordule) KadınUnuturumdiye parmağına ince ip bağlıyor. → toç’iII/ toç’ç’i, tok’i; mt’vaII, nok’epiII


nonç’epi-on3’ure (ÇM) i. Zembil. Ayşe monk’a nonç’epi-on3’ure var-atoren. (ÇM-Ğvant) Ayşe ağır zembil taşıyamıyor. → xup’ali, xut’up’ali; 3an3a


nonç’k’valay/ nonç’k’valams/ nonç’k’valaps (AŞ ~ ÇX) ED/EL har.f. Birinin [dat.] veya bir şeyin [lok.] üzerine yere paralel hareket ile tükürüyor. Bere o3’edi. Hey so nonç’k’valay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa bak. Oraya nereye tükürüyor. → nonç’valams; nomç’k’valay; + menç’k’valay, menç’k’vals, menç’k’valums


nonç’valams (PZ) ED har.f. Birinin üzerine [dat.] yere paralel hareket ile tükürüyor. Berek ar k’oçis nonç’valams. (PZ-Cigetore) Çocuk bir adama tükürüyor. Selimişi bere hik’u var-ipelen ç’i golaxt’asen-molaxt’asens nonç’valams. (PZ-Cigetore) Selim’in çocuğu o kadar yaramaz ki gelene geçene tükürüyor. → nomç’k’valay/ nomç’k’valams, nonç’k’valay/ nonç’k’valams/ nonç’k’valaps; + menç’valams/ menç’vals


nondgay (ÇM) EL har.f. Ağzını bir şeye [lok.] dayıyor. Puğari mevondgi do 3’ari opşvi. (ÇM-Ğvant) Pınara ağzımı dayayıp su iştim.


nongene[1] (FN-Ç’anapet) i. Danalık. Danaların bulunduğu yer. Nana nongeneşa idu do ngenepe nu3’k’asen. (FN-Ç’anapet) Annem danalığa gitti ve danaları çözecek.


nongene[2] (AH-Lome)(HP) s. [İnekler hakkında] [sayı sıfatı + nongene] ... kez doğum yapmış olan. Puci-tkvani nak’o nongene ren ? - Nazargyuli sum nongene ren. Maşalla maxutanişe mçinoci ren. (AH-Lome) Sizin ineğiniz kaç doğum yapmıştır ? - Nazargül üç doğum yaptı. Maşallah beşincisine hamiledir. Majura nongene puci miyonun. (HP-P’eronit) İkinci kez doğum yapan ineğim var.


nongrimonams/ nongrimonaps (HP) EA har.f. Bir iki kere yuvarlıyor. → ongrimonams/ ongrimonaps


nonpin (ÇM) AL hal f. Bir şeyin [lok.] üzerinde yapışık yığıntı halinde duruyor. P’ut’ujepe t’ap’a nonpiran. (ÇM-Ğvant) Arılar kovanın ön kapağında yığılı duruyorlar. Ma3’obğepe m3xuli nonpiran. (ÇM-Ğvant) Eşekarıları armudun üzerine yığıldılar


nonskun (AK) AD hal f. Birine [dat.] yakışıyor. Mimonskun. (AK-Döngelli) Bana yakışıyor. → eluvelun; namsk’vanen, namskvanen; nomsk’un, nomskun


nonsk’uy (AŞ-Ok’ordule) ED har.f. Böcek [erg.] iğnesini birine [dat.] batırıyor. But’uci ma va-memonsk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Arı beni sokmuyor. But’uci xarayi komemonsk’u. (AŞ-Ok’ordule) Arı yanağımı soktu. Him k’oçi mcuci nonsk’u. (AŞ-Ok’ordule) O adamı eşekarısı soktu. → nomsk’ams/ nomsk’ay, nomsk’uy; nomz*ams, nunz*ams, nonz*ams/ nonz*aps; nomskaps


nontxams[1] (PZ) EAL har.f. [part. mentxe(r)i] Biri [erg.] bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] çarpıyor. Ayşe dudi ek’nas nontxu do dudi din3xiryari uğun. (PZ-Cigetore) Ayşe başını kapıya çarptı da başı kanlıdır. → noç’irdams/ noç’irday; montxams[4]; nutxips; ≠ nuntxams

+ nontxapams[1] EDAL ett.f. 1. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] çarptırıyor ya da vurduruyor. Xasanik bere-muşis ek’nas dudi nontxapams. (PZ-Cigetore) Hasan çocuğuna kapıya başını vurduruyor. 2. [aşağlayıcı ve suçlayıcı] [eksiltili ifade] Bir bayan [erg.] birçok erkeklerle [dat.] cinsel ilişki kuruyor. Ahim xorz*a gişk’uran st’eri var on. Himus hamus nontxapams. (PZ-Cigetore) Şu o kadın bildiğiniz gibi değil. Ona buna vurduruyor.


nontxams[2] (FN ~ AH-Lome) EL/ED har.f. [part. mentxe(r)i] + mentxims/ mentxips

I. (FN-Ç’anapet) ED har.f. Birini [dat.] itiyor. İtekliyor. Erdoğanik berez nontxu do gyozgyora t’obaz kodolot’k’oçu. (FN-Ç’anapet) Erdoğan çocuğu itekledi ve göz göre göre t’obaya attı. → nomşarams/ nomşaray; notxams; nuntxips/ nuntxaps; nuxvancams/ nuxvancaps

II. (FN ~ AH) ED/EL har.f. Birine [dat.] veya bir şeye [lok.] dürtüyor. P’ap’ulik çku na-bip’aramitamt var-ognaşi nandidik p’ap’uliz nontxams. (AH-Lome) Dedem bizim konuştuğumuzu duymayınca babaannem dedemi dürtüyor. Na-cans k’at’us biga nontxams do gok’un3xinams. (AH-Borğola) Uyumakta olan kediye değnekle dürtüyor (= dokunuyor) da uyandırıyor.

yoks.part. umentxu : Dürtmeden. Dokunmadan. Na-mobogi parape çkar xe umentxu pangaz miz*in. (AH-Lome) Kazandığım paralar hiç dokunulmadan bankada duruyor.

+ nontxapams[2] EDAL ett.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] dürttürüyor. Nandidik mota-muşiz xuzineri na-ncant’u k’ala p’ap’uliz nontxapamz. (FN-Ç’anapet) Ninem tornuna dedemin horlıyarak uyuduğu yerde (dedeye) dürtürüyor. Musinik berepez duvariz ti nontxapams. (AH-Lome) Muhsin çocuklara başlarını duvara dürttürüyor.


nontxapay[1] → nontxay


nontxapay[2] (AŞ), nontxapams[3]/ nontxapaps (AH-Borğola ~ HP ÇX)(AK) EA.Dir/EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeye [lok./dir.] çarptırıyor. Xasani araba-muşi k’oda nontxapu. (AŞ-Ok’ordule) Hasan arabasını duvara çarptırdı. Doğani araba-muşi araba-şk’imişa nontxapay. (AŞ-Ortaalan) Doğan arabasını arabama çarptırıyor. Memet’ik dada-helik’opteriHek hak goboputxinaya-şi ncaz konontxapu. (AH-Borğola) Mehmet oyuncak helikopteriOraya buraya uçurayımderken ağaca çarptırdı. AlikŞaka vikipya do araba-muşi Mustafaşa nontxapaps. (AK-Döngelli) Ali Şaka yapıyorumdiye arabasını Mustafa’ya çarptırıyor. [Bu fiil, Türkçe karşılığına bakıldığında ettirgen fiil gibi görünse de, bu sözlükte uygulanan prensiplere göre ettirgen olarak sınıflandırılmamıştır.L.G. 12.5. http://lazepesi.dosti.free.fr ve http://ayla7.free.fr/laz/grammaire.html ] → noç’apxapay[2]


nontxay (ÇM) EL har.f. [part. mentxe(r)i] Bir şey [erg.] bir şeye [lok.] çarpıyor ya da vuruyor. T’opi k’oda nontxasi goikten. (ÇM-Ğvant) Top duvara vurunca geri dönüyor.

+ nontxapay[1] EDL ett.f. Birine [dat.] bir şeye [lok.] çarptırıyor. Ali berepe oşk’uy do Ç’emuşi nek’na bigate nontxapay. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları gönderip Mustafa’nın kapısına sırık (= değnek) ile çarptırıyor.


nontxore (ÇM)(FN-Ç’anapet) i. Kusmuk. Gza nontxore koma3’iru. Mi ontxoru, var-mişk’un. (ÇM-Ğvant) Yolda kusmuk gördüm. Kim kusmuş, bilmiyorum. 3’ut’eli bozoşi nontxore oxorcak 3’k’arite geçxu. (FN-Ç’anapet) Küçük kızın kusmuğunu eşim suyla temizledi. → mentxore; ontxoreri


nonzgilay (ÇM ~ AŞ) ED har.f. I. (ÇM) Belirli birini [aps.] gagalıyor. Alişi mamuli berepe nonzgilay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin horozu çoçukları gagalıyor. ++ nzgiluy; ninzgilayI

II. (AŞ) Herhangi birini ya da bir şeyi [aps.] gagalıyor. Mt’a-korme k3aperi oşk’uri nonzgilay. İmxoy. (AŞ-Ok’ordule) Çulluk kuşu çürük elmayı gagalıyor. Yiyor. → nonz*ğilams; ++ nzgilay; ninzgilayII


nonz*ams/ nonz*aps (FN-Ç’anapet)(HP) ED har.f. Böcek [erg.] iğnesini birine [dat.] batırıyor. Sokuyor. Ğoma mjurjuk berez nonz*u edo xe dambaru. (FN-Ç’anapet) Dün çocuğu eşekarısı soktu ve eli şişti. But’k’ucik memonz*u. (HP-P’eronit) Arı beni soktu. But’k’ucik Xasaniz nonz*u. (HP-P’eronit) Arı Hasan’ı soktu. → nomsk’ams/ nomsk’ay, nonsk’uy, nomsk’uy, nomz*ams, nunz*ams; nomskaps


nonz*ğilams (PZ) ED har.f. Karşıya doğru gagalıyor. Xasanişi kormek luşi parvis nonz*ğilams do imxos. (PZ-Cigetore) Hasan’ın tavuğu lahana yaprağına karşıdan gagalıyarak yiyor. → nonzgilayII


non3alay/ non3alams/ non3alaps (AŞ-Ok’ordule)(FN ~ AH HP ÇX) EDA/EA har.f. Birinin [dat.] veya bir şeyin [gen.] bir kısmını [aps.] çok hızlı bir şekilde kesiyor ya da doğruyor. Doğani txombuşi dali non3alay. (AŞ-Ok’ordule) Doğan kızılağacın dalını aniden kesip atıveriyor. Cumadi-çkimik gza k’ele na-igunz*anu-doren m3’k’oşi ndalepe non3alams. (FN-Ç’anapet) Amcam yola dogru uzayan kara yemişin dallarını kesiyor. Sicaz na-çasen mamuliz ti a şvaciz non3alu. (AH-Borğola) Damada yedireceği horozun başını bir anda uçurdu (= kesti). ++ n3alums/ n3aluy/ n3alups


non3axams/ non3axaps (HP ~ ÇX), non3axaps/ non3axups (AK) EAL/EDAL har.f. Yere paralel hareket ederek yapıştırıyor. → noç’ambams, not’ambams/ not’ambay, noç’ç’abay/ noç’abams; + nan3axen. I. EAL har.f. Bir şeye [lok.] bir şeyi [aps.] yapıştırıyor. Kart’alis coxo-muşi gyoç’arams do ğocis non3axams. (HP-P’eronit) Kağıda adını yazıp köşeye yapıştırıyor. Alik xareli geç’areli-muşi non3axups. (AK-Döngelli) Ali yırtılmış parasını(n iki parçasını birbirine) yapıştırıyor.

II. EDAL har.f. Bir şeyi [aps.] birine ait [dat.] bir şeye [lok.] yapıştırıyor. Ayxanik k’artali xes memon3axu. (HP-P’eronit) Ayhan kağıdı elime yapıştırdı.


non3axun (HP ~ ÇX)(AK) AL hal f. Yere paralel hareket sonucu bir şeye [lok.] yapışmış haldedir. Tronis na-non3axun sak’izi var-z*irop-i ? (AK-Döngelli) İskemleye yapışmış sakızı görmüyor mosun ? → noç’ambun, not’ambun, noç’abun


non3os (PZ-Apso), non3ons/ non3oy (AŞ) AL/ADL hal f. Saplanmış halde duruyor. → no3ons, no3ins. I. AL hal f. Bir şey [aps.] bir şeye [lok.] saplanmış halde duruyor. Muxi pi3ayis non3os. (PZ-Apso) Çivi tahtaya saplanmış halde duruyor. Sanduği na-non3oy k’afrepe dolu3’i do hişo ixmari. (AŞ-Ortaalan) Sandığa (iç-alt kısımda) çakılı çivileri sök de öyle kullan.

II. ADL hal f. Bir şey [aps.] birine ait [dat.] bir şeye [lok.] saplanmış halde duruyor. Xe pexva megon3ons-i ? (AŞ-Ok’ordule) Senin elinde kestane dikeni batmış halde duruyor mu ?


non3xak’ams (PZ-Cigetore) ED har.f. Birine [dat.] sataşıyor. Xasani Alis eyuren. Var-alimben. P’anda non3xak’ams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın Ali’ye kini var. Sevmiyor. Her zaman sataşıyor. → elvaben; nok’ixay; elvat’en; ge3’obun; naçkinen; notkvams; nena ovalams; naxişen


non3’amams (FN ~ AH) EA har.f. ++ n3’amums. I. (FN-Ç’anapet) Sinek, böcek vs’yi öldürüyor ya da eziyor. Bozo-çkimik pi3ayiz na-noxert’u limsaşi bobola konon3’amu. (FN-Ç’anapet) Kızım tahtada duran örümcek böceğini öldürdü (= ezdi).

II. (AH-Borğola) İnsanı [aps.] çok hızlı bir şekilde vurup öldürüyor. Kemalik k’oçi t’abancaten konon3’amu. (AH-Borğola) Kemal adamı tabanca ile vurdu.


non3’ams/ non3’ay/ non3’aps EAL/ED har.f. ≠ nun3’ams/ nun3’ay. I. EAL har.f. Bir şeyin ucunu [aps.] bir şeye [lok.] sürüyor, değdiriyor ya da dokunduruyor. Him maXe mo-non3’amdeyi kodomindu. (ÇM-Ğvant) O bana “Elini sürme” diye tembih etti. Xe muç’o non3’ay cek’u3xun. (ÇM-Ğvant) Elini dokundur dokundurmaz uyanıyor. Bere k’it’i t’u3a soba non3’ay. Gvaç’vasen. (ÇM-Ğvant) Çocuk parmağını sıcak sobaya değdiriyor. Yanacak. Pucepek zurmexiz nena var-non3’aman. (FN-Sumla) İnekler zurmexiye dilini dokundurmuyor (= yemiyorlar, nazlanıyorlar). Puci-çkuni nuk’u-xanumi ren. Bilon3az nuk’u var-non3’ams. (AH-Lome) Bizim inek hanım ağızlıdır. Eğreltiotuna ağzını sürmez.

f.-i. men3’apu : Değdirme. Dokunma. Elini sürme. Him xe va-men3’apu kodomindu. (ÇM-Ğvant) O bana elimi sürmemeyi tembih etti.

II. ED har.f. Birine [dat.] dokunuyor. Ali xe non3’asi axit’inen. (ÇM-Ğvant) Ali’ye dokununca gıdıklanıyor. But’k’ucik Xasaniz var-non3’ams. (HP-P’eronit) Arı Hasan’a dokunmuyor.


non3’ore (ÇM) i. Şarap. Esk’at’i moiselu. Non3’ore kek’iyonu. (ÇM-Ğvant) Haç kalktı (=Hıristiyanların kutsama haçı gelenekten kalktı). Şarabı da peşi sıra götürdü. Urzeni non3’ore mo-ikum. Mcumori i. (ÇM-Ğvant) Üzümü şarap yapma. Sirke yap. Urzeni-non3’ore oşu xaram on. (ÇM-Ğvant) Şarap içmek haramdır. → ğvini; şaap’i, şarap’i; x’vini


nooms (AH) ED har.f. Birinin, bir yerin, bir şeyin ardından [dat.] devam ediyor. Sürüyor. I. Biri [erg.] bir şeye [dat.] devam ediyor. Xasanik gzas nooms. (AH-Lome) Hasan yola devam ediyor. Jilendo k’ele nooms do elaç’ams. (AH-Lome) Yukarıya doğru devam ederek yakıyor. Kçe kotumek sum ndğaz meyoneyi skums. Maotxani ndğa goşint’alams. Ok’açxe sum ndğa çkva skums. Xolo matxani goşint’alams do heşşote nooms. (AH-Lome) Beyaz tavuk üç gün sıralı yumurtluyor. Dördüncü günü atlıyor. Sonra üç gün daha yumurtlayıp dördüncü günü yine atlıyor ve öylece devam ediyor. Dulya-tkvani mu ivu ? Diçodu-i ? - Va-içodu. Nooms. (AH-Lome) İşiniz ne oldu ? Bitti mi ? - Bitmedi. Devam ediyor (sürüyor).

II. (Biri Kur’an vs seslenerek okurken) başka biri [erg.] onu [dat.] gözleri ile sayfadan takip ediyor. Xocak ik’itxomt’aşi Yilmazik tolite nooms. (AH-Lome) İmam (Kur’an) okurken Yılmaz gözleri ile sayfadan takip ediyor. → goloyonams[2]


noonams (FN-Ç’anapet) ED har.f. Birine [dat.] yüz veriyor. Birinin [dat.] arzularına yönelik hareket ediyor. Xasanik oxorca-muşiz dido noonamz. (FN-Ç’anapet) Hasan karısının isteği doğrultusunda çok hareket eder. Xasaniz a m3ika konooni-i goişaşen. Mu aseşen gale diyen. (*)(FN-Ç’anapet) Hasan’a biraz yüz verdin mi şaşırıyor. Ne yapacağını bilemiyor. [(*) aseşen = asen + -şen : “Yapacağından.” : Türkçe ifadenin kopyası olması gerek.]

yet. naonen : Birinin arzularına yönelik hareket edebiliyor. Fadimez bozo-muşiz dido naonen. (FN-Ç’anapet) Fatma kızının istekleri doğrultusunda çok hareket edebiliiyor.


nopranday (ÇM) AL har.f. Işık [aps.] bir yere [lok.] yansıyor. Ayşe odaşi çona udvinasi p’arantenişa gale çona nopranday. (ÇM-Ğvant) Ayşe odanın ışığını yakınca pencereden dışarıya ışık yansıyor. → notanams, natanen; çxat’uy, çxat’ups, çxat’un; çxant’un; + pranduy


nopuşonams (FN ~ AH) EA har.f. 1. Toprak olan yeri [aps.] ufak ufak eşeliyor. Eminek ont’ule ntxorums-i ? Ç’e, var. Mu ntxorums ! Xvala xvala muşebura nopuşonams. (AH-Lome) Emine tarlayı kazıyor mu ? Yok, yahu ! Ne kazıyor ! Tek başına kendi kendine eşelemeye çalışıyor. 2. Toprak olan yeri [aps.] yavaş yavaş ufalıyor. Let’a xomaşi munçkik sedis nopuşonams do na-dolobdvi çayişi tasepe iri gexums. (AH-Lome) Toprak kuruyunca porsuk setteki toprağı ufalayıp eşeleyerek ektiğim çay tohumlarını dışarı döküyor.

şsz. nipuşonen : Toprak olan bir yer [aps.] ufak ufak eşeleniyor. Birisi bir şeyi eşeliyor gibi hışıltı oluyor. Coğorik gale a m3ika nipuşonayiz yekten lalumz. (FN-Ç’anapet) Köpek dışarıda biraz hışıltı olunca hemen havlıyor. Hekolen ar muntxa nipuşonen steri sersi mulun. (AH-Lome) O taraftan bir şeyler eşeleniyor gibi bir ses geliyor.


Nop’inare (AH) i. Lome’de bir yer adı. Nop’inares dişka p’k’vatare. (AH-Lome) Nop’inarede odun keseceğim.


nop’in3’k’ale (FN ~ AH HP ÇX) i. İnce odun parçası. Xasanik nop’in3’k’alete k’ibri içxinkams. (FN-Sumla) Hasan ince odun parçası ile (= kürdan ile) dişini kurcalıyor. Nop’in3’k’alete daçxuri k’ayi gamigzen. (AH-Lome) İnce odun parçalarıyla ateş iyi tutuşur. Berez daçxuri note do nop’in3’k’alete gamagzen. (AH-Lome) Çocuk ateşi çıra ve ince odun parçalarıyla tutuşturabiliyor. Dişka svarumt’aşi xez iguri. Nop’in3’k’ale ni3onen. (AH-Lome) Odun dizerken elini kolla. Kıymık batıyor. Daçxuri noteşi nop’in3’k’alete k’ai gamigzen. (AH-Borğola) Ateş, çam odunu parçaları ile iyi tutuşturulur.


nop’ro3e (AH) i. Elma, armut, salatalık, kabak, domates gibi sebze ve meyvelerin soyulmuş haldeki kabuğu. Nop’ro3e mot-ot’k’omer. Pucepek ipxornan. (AH-Lome) Soyulmuş meyve kabuklarını atma. İnekler yiyor. → 3epla; nop’ro3e


nop’ro3i (ÇM) i. Meyvenin soyulmuş kabuğu. Oşk’uri-nop’ro3epe mo-mexum. Pujepe mepçaten. (ÇM-Ğvant) Elmanın (soyulmuş) kabuklarını atma. İneklere vereceğiz. → 3epla; nop’ro3e


norant’un (HP) AD har.f. [emp.şm.1.tek. mevorant’ur] Birine [dat.] imreniyor. Gıpta ediyor. Axmeti Birolis norant’un. Ahmet Birol’e imreniyor. Oxoyi hek’o mskva uğut’u ki k’oçi norant’un. O kadar güzel evi vardı ki insan gıpta ediyor.


norarams/ noyarams (PZ), norayay (ÇM ~ AŞ) EL har.f. Bir şeyi [lok.] tıkırdatıyor ya da tıklıyor. Xasani şk’unda komoxtu. Ar 3adit. Ek’nas noraram. (PZ-Cigetore) Hasan bize geldi. Bir bakın. Kapıyı tıkırdatıyor. Mk’udi xombineri mcalepe munt’ri şeni norayay. (ÇM-Ğvant) Ağaçkakan kuru ağaçları kurtçuk için tıkırdatıyor. Ali oxori-nek’na gon3’umeri ort’aşa-ti norayay. (ÇM-Ğvant) Ali evin kapısı açık bile olsa tıkırdatıyor. Nek’na norayay. Miti var-ognay. (AŞ-Ok’ordule) Kapıyı çalıyor. Kimse duymuyor. Moxt’asi nek’na norayi. Ma bognare. (AŞ-Ortaalan) Gelince kapıya vur. Ben duyarım. nok’ank’ams/ nok’ank’aps

+ nurarams, nuyarams/ nurayay EDL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [lok.] tıkırdatıyor ya da tıklıyor. # Noç’adun nek’na p’amp’u / Megirayay gomin3’i / Ma nak’u gayoropen / Gogağari domi3’vi. (ÇM-Ğvant, anonim) Kapının üzeri ahşap kilit çakılı / Tıklatınca (bana) aç / Beni ne kadar sevdiğini / Kurban olayım söyle.


norçak’ams/ norçak’aps (FN ~ HP ÇX)(AK) EAL/EDAL har.f. Sıkıştırıyor. Tıkıyor. Sokuşturuyor. → nonçark’ams/ nonçark’ay, onçark’ams/ onçark’ay; onç’ark’ay, nonç’ark’ay; nonçak’ams; orçak’ams; oçak’aps, noçak’aps. I. EAL har.f. 1. Bir yere [lok.] sıkıştırıyor. K’urk’a xut’ulaz norçak’ams. (FN-Sumla) Taneleri alınmış mısır koçanını deliğe sıkıştırıyor. Xasanik, “Hamtepe tude mot-doskidut’az ya do jin norçak’ams. (AH-Lome) Hasan, “bunlar yerde durmasın diye yukarı sıkıştırıyor. “Axiriz ğormapeşen mç’aci mot-amalet’azya do babak ğormapez mbela norçak’ams. (AH-Lome) “Ahıra deliklerden sinek giremesindiye babam delikleri bezle tıkıyor. Mcveşi oxorişi duvariz ğaç’o şeni na-meborçak’i biga, ar 3’ana kogolaxtu, xolo-ti hek norçak’un. (AH-Borğola) Eski evin duvarına çekirgekuşu için sokuşturduğum değnek, bir yıl geçti, yine de orada sokuşturulmuş haldedir. 2. Saplıyor. Aytekinik ncaz xami norçak’ams. (AH-Lome) Aytekin ağaca bıçak saplıyor. Berek t’urvaz xami norçak’ams. (AH-Lome) Çocuk torbaya [bir kez] bıçak saplıyor. P’ap’ulik Argunişi ondre3’e var-imbolanasya do noxap’ule norçak’aps. (AK-Döngelli) DedemBaltanın sapı bollanmasındiye yonga sıkıştırıyor.

II. EDAL Birinin [dat.] gözüne [lok.] bir şeyi [aps.] sokuyor. Sokuşturuyor. Berek, “Resimi var-az*iyu ya do k’oçiz toliz norçak’ams. (AH-Lome) Çocuk, “Fotoğrafı göremedi diye adamın gözüne sokuyor.


norçak’un (FN ~ AH HP ÇX)(AK) AL hal f. Bir tarafı dışarıda kalacak şekilde sokuşturmuş halde duruyor. Alik cumadi-muşiz oxoyişi jimola meyamtiz na-norçak’urt’u didi kvalepe moşu3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Ali amcası için evinin arkasındaki meyilli yerde saplanmış büyük taşları söküp çıkarıyor. Pencerez ncami get’axeri ren. Yastuği norçak’un. (AH-Lome) Pencerenin camı kırıktır. Yastık sıkıştırılmış. Mcveşi oxorişi duvariz ğaç’o şeni na-meborçak’i biga, ar 3’ana kogolaxtu, xolo-ti hek norçak’un. (AH-Borğola) Eski evin duvarına çekirgekuşu için sokuşturduğum değnek, bir yıl geçti, yine de orada sokuşturulmuş haldedir. Coğoris o3’k’edi ! Ğoberişen var-gamalu do norçak’un. (AK-Döngelli) Köpeğe bak ! Çitten geçemedi de sıkışıyor. → nonçak’un; noçak’un


norçams/ norçay/ norçaps[1] EAL har.f. Küçük bir bölümüne [lok.] halı vs [aps.] seriyor. Odas xali komeborçi. (HP-P’eronit) Odanın küçük bir bölümüne hal serdim. → dorçams/ dorçay/ dorçaps

+ nurçams EDA har.f. Biri için [dat.] bir şeyi [aps.] yere (küçük bir bölümüne) [lok.] seriyor. Berepeşi ari mensofaz dobonciri. Majuraz-ti tude meburçi. (AH-Lome) Çocukların birini mensofada yatırdım. Diğerine de yere yatak serdim. İnciraz ma do oncire komeburçi. (AH-Borğola) Yatsın diye ona yatak serdim.


norçaps[2] (AK) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üzerine seriyor. İjarçale oncires norçaps. (AK-Döngelli) Çarşafı yatağa seriyor. Mtxiri norçu do xolo ijobğaps. (AK-Döngelli) Fındığı serdi ama yine ilâve ediyor (= üstüne ekliyor, üstüne döküyor). → eyorçams/ eyorçay, yorçams

part. norçeri : Serilmiş. Serili. Mtxirepunaşi norçeri n3xik’epe mişikaçeps do tirups. (AK-Döngelli) Fındıklıktaki serili çalı çırpıları [toplayarak ve koltuk altına doğru kavrayarak] taşıyor (= çekiyor).


norgams/ norgay/ norgaps (PZ ~ AŞ)(FN-Sumla ~ ÇX) EAL/EDA har.f. I. EAL har.f. Meyilli bir yere [lok.] bitkiyi [aps.] dikiyor. Feridik xendeğis oşk’urişi mşk’vela norgams. (PZ-Cigetore) Ferit hendeğe elma fidanını dikiyor. Ali m3xuli-mşk’velape gza jile norgay. (ÇM-Ğvant) Ali armut fidanlarını yolun üst tarafına (= meyilli yere) dikiyor. Ali m3xuli mşk’velape iğu do sinori konorgu. (ÇM-Ğvant) Ali armut fidanlarını götürdü ve [tam] sınırda dikti. Oxorza sinori-şk’imi txombu norgay. (AŞ-Ok’ordule) Kadın sınırıma kızılağaç dikiyor. Osmani msxuli-fide xendeği norgay. (AŞ-Ortaalan) Osman armut fidanını hendeğe dikiyor. Oktiz na-norgare ncaş fide irdaiz moim3ken. (FN-Sumla) Yokuşta diktiğin bir ağaç fidesi büyüyünce devriliyor. Nanaz lu dorgoni yeyi var-az*iru do ont’uleşi oktiz norgams. (AH-Lome) Annem lahana dikecek yer bulamadı da tarlanın yamacına dikiveriyor. Let’a mot-nt’ro3ut’az ya do oktepez nca norgaman. (AH-Borğola) Toprak kaymasın diye yokuşlara ağaç dikiyorlar. → elorgams; nodgamsII

II. (PZ) EAL har.f. Dirsek vs’yi [aps.] bir yere [lok.] toslıyor. Birk’iç’i çoşes mevorgi do xanç’ali gamamiz*urz*u. (PZ-Cigetore) Dirseğimi köşeye tosladım da kolum karıncalandı.

III. EDA har.f. Birine [dat.] ona söylenmesi gereken şeyleri [aps.] tepkisinden korkmadan söylüyor ya da dikiyor. Ali komoli k’oç on. Muç’o-ti on, it’uy. K’oçi norgay. (ÇM-Ğvant) Ali yiğit adamdır. [Olan şeyleri] nasıl olsa olduğu gibi söylüyor. [Karşıdaki] adamın yüzüne dikiyor. Ayşe a mitepe ort’anşa na-guri mvalasen mutxape u3’vasi nena var-ikuy. Nik’oray. Ok’açxe xvala gzirasi megorgay. (ÇM-Ğvant) Ayşe birileri var-iken kızacağı bir şeyler (sen) söyleyince sessiz kalıyor. Sonra (seni) yalnız görünce yüzüne vuruyor.


noseri (AK) s. Akıllı. Xocik, dido noseri ren şeni mutu ptkvaşi k’oçi steyi i3’k’en. (AK-Döngelli) Öküz çok akıllı olduğu için bir şey dediğimde insan gibi bakıyor. → nosoni; gamamk’aseri; ğnoseri; nosiyari


nosi i. Akıl. Nosi dixo. (PZ ~ ÇM) Akılsız. Nosi-suzi. (PZ ~ ÇX) Akılsız. Bere şuk’uri-ti nosi var-giğun. (PZ-Apso) Çocuk kadar bile aklın sarmıyor. Xasanis nosi meyust’un. (PZ-Cigtetore) Hasan’ın aklı kayıyor (= akıl dengesi bozuluyor). Oxori oktinu nosite iyen. (ÇM-Ğvant) Ev yönetimi akılla olur. Nosi na-var-uğun, xoji tudendo nceni goruy. (ÇM-Ğvant) Aklı olmayan, öküzün altında buzağı arar. Bere ceçay do nosi gundinasen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu dövüyor da aklını kaybettirecek. Nossi gomindunu. (AŞ-Ortaalan) Aklımı kaybettim. Mamut’i nosiz va-ren. Berepe avlaz golit’anşa coğori nut’alams. (FN-Ç’anapet) Mahmut’un aklı başında değil. Çocuklar kapı önünden geçerken köpeği saldırtıyor. Helimi m3ika nosişe zabuni ren. Gzaz na-golulunan k’oçepez ntxirişi k’ak’ali geyot’k’ome(r)z. (FN-Ç’anapet) Helim biraz akıldan hastadır. Yolda geçen insanların üstüne fındık taneleri atıyor. Si çinadvi do çinadvi, hemuk xolo nosi-muşi ixmars. (FN-Sumla) Sen ne kadar tembih edersen et, o yine kendi aklını kullanıyor, bildiğini yapıyor. Nosi şuk’a va-ren ki megit’axa k’aybana. (FN, atasözü) Akıl salatalık değil ki kırıp vereyim de sorun çözülsün (= kırıp vermem de sorunun çözülmesi de imkânsızdır). Xocak umğoraşi berez mtelli nosi ant’alen. (AH-Lome) Hoca çocuğa bağırdığı zaman çocuğun aklı hepten karışıyor. Osmaniz nosi mtelli ant’alu-doren. Muntxa u3’vare. İri-mutuşe iz*i3ins. (AH-Lome) Osman’ın aklı hepten karışmış. Ne söylersen her şeye gülüyor. Biç’iz 3’ana ç’ut’a uğun. Nosik va-nuk’vatams. Mskvanobaşe moğerdun do aoropen. (AH-Lome) (Erkek) çocuğun yaşı küçük(tür). Aklı kesmiyor. Güzelliğe kanıp aşık oluyor. Si bere va-re, skiri. Tiz nosi meşidvi. (AH-Lome) Sen çocuk değilsin, yavrum. Aklın başına koy. Nosi uparamt’eşşi çeçmez molaxet’i-i ? (AH-Lome) Akıl dağıtılırken tuvalette miydin (= sende hiç akıl yok mu) ? Nosi şuk’a va-ren; var-nit’axen do va-niçen. (AH, atasözü, K.A.) Akıl salatalık değil; kırılıp verilemez. “Handğa noğaşe var-malasenya do nosi uxtams. (AH-Borğola) “Bugün çarşıya gidemiyeceğimdiye aklı gidiyor. Hemuk hem nositen puci muç’o guçumers ? (AH-Borğola) O, o akılla ineği nasıl idare ediyor ? Xasaniz nosiz hoguşvabğu. (ÇX-Makret) Hasan’ın aklı karıştı. Nandidi-çkimis nosi guşant’alen do tespiği var-adizen. (AK-Döngelli) Babannemin aklı karışıyor da tespihi dizemiyor. Selamişi oxorcak miti var-nusibins. Em nositen oxori-ti muişaleps. (AK-Döngelli) Selami’nin karısı kimseyi dinlemiyor. O akılla yuvasını da bozar. Eşo visimadep ki ti-çkimis çkmebura nosi mop’k’itxup. (AK-Döngelli) Öyle düşünüyorum ki kendime kendimce akıl soruyorum. [akılsız] unose, unoseli, unosoni; ağnose, uğnose; ubğu; ugamamk’asu

[dey. nosi gorums/ nosi goruy/ nosi gorups : Kendisi ile alâkasız bir yere veya ortama boşu boşuna gelmiş bulunuyor.] Hek mu gorums ? - Nosi gorums. (AH-Lome) Orada ne arıyor ? - Akıl arıyor. (= Orada kendisinin işi yok. Boşu boşuna geziyor.) → nosi k’orobums

[dey. nosi k’orobums : Kendisi ile alâkasız bir yere veya ortama boşu boşuna gelmiş bulunuyor.] Hek mu dulya uğun ? - Nosi k’orobums. (AH-Lome) Orada ne işi var ? - Akıl topluyor. (= Kendisi ile alâkasız yerde boşu boşuna geziyor.) → nosi gorums/ nosi goruy/ nosi gorups

[dey. nosi meçaps (AK): Bir konuda yolunu gösteriyor. Akıl veriyor.] Bere dido ç’it’a ren. Ama cuma-muşişa didiloba ikips do nosi meçaps. (AK-Döngelli) Çocuk çok küçüktür. Ama kardeşine büyüklük yapıyor ve akıl veriyor.

[dey. nosi oxuzdams (PZ-Apso) : Birinin [dat.] aklı kesiyor.] Nosi var-oxomizdams. (PZ-Apso) Anlamıyorum (= aklım kesmiyor). → nosik nuk’vatams; nosik yuzdams

[dey. nosik nuk’vatams (AH) : Aklı kesiyor (= Bir şeyin olabileceğine inanıyor).] Nosik va-memik’vatams. (AH-Lome) Aklım kesmiyor (= Beklenen bir olayın gerçekleşmesine inanamıyorum). Biç’iz 3’ana ç’ut’a uğun. Nosik va-nuk’vatams. Mskvanobaşe moğerdun do aoropen. (AH-Lome) (Erkek) çocuğun yaşı küçük(tür). Aklı kesmiyor. Güzelliğe kanıp aşık oluyor. Jureneçi-do-vit’o-xutis vit’o-jur gamiğams. Eçi-do-vit doskidun.” ya zop’ons. Nosik hek’o nuk’vatams. (AH-Lome) “Elli beşten on iki çıkarıyor. Otuz kaldı.” diyor. Aklı o kadar kesiyor. → nosi oxuzdams; nosik yuzdams

[dey. nosik yuzdams : (AH) Aklı kesiyor.] Berez ha3’i nosik var-yuzdams. İrdaşi hamtepe iri açkinasen. (AH-Lome) Çocuğun şimdi aklı kesmiyor. Büyüyünce bunların hepsini bilecek. Hem oxorcaz çkar nosik va-yuzdams. “Bere pxvelumya do ğvaz nuç’k’omams. (AH-Lome) O kadının hiç aklı kesmiyor. “Çocuğu öpüyorumdiye yanağından ısırıyor. → nosi oxuzdams; nosik nuk’vatams

[dey. nosiz gamulun : 1. Akıldan çıkıyor. 2. (Birini) çok seviyor. (Birine) abartılı sevgisi var.] 1. Oxorca nosiz gamaxtaşi na-dolokuns iri goistikams. (AH-Lome) Kadın akıldan çıkınca üzerindekileri hep yırtıyor. 2. Nana-muşi bere şeni nosiz gamulun. (AH-Lome) Annesi çocuğunu çok seviyor.

[dey. nosis ilaçaps (ÇX) Akıl dengesi bozuluyor.] İsmailik nosis ilaçu. (ÇX-Çxalazeni, TM) İsmail’in akıl dengesi bozuldu.(celast’un altında) celust’unb; elast’unII

[dey. nosişen gamulun/ nosişa gamulun : Aklından çıkıyor. Akıl dışına çıkıyor.] Ali na-ikuy dulya gazin-i ? Nosişa gamulun. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin yaptığı işi görüyor musun ? Akıl dışına çıkıyor.

[dey. nosiz ren (AH) : Birinin [aps.] aklı yerindedir.] Oxorca ok’onağuru. Ala nosiz ren. (AH-Lome) Kadın baygındır. Ama aklı yerindedir.


nosiyari (FN ~ AH) i. Akıllı. Ali nosiyari bere ren. Mu-tu u3’vare raxat’i gamognams. (FN-Ç’anapet) Ali akıllı çocuktur. Ona ne söylersen kolay anlıyor. Heya dido nosiyari k’oçi-ren. K’oçepe moğerdinams do a şvacis k’ap’ulas ek’ipinams. (AH-Borğola) O çok akıllı adamdır. İnsanları kandırıp da bir anda ardına takıyor. → nosoni; gamamk’aseri; ğnoseri; noseri


noskirinams/ noskirinaps (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. 1. Ateşi [aps.] söndürüyor. Man daçxeri vogzi. Ama cumadi-çkimi-ti 3’k’ariten xonoskirinaps. (AK-Döngelli) Ben ateşi yaktım. Ama amcam da su ile söndürüyor. 2. Işığı [aps.] söndürüyor. P’ap’uli-çkimi odaşi te noskirinaps. (AK-Döngelli) Dedem odanın ışığını söndürüyor. → noxosk’inams; noxrosk’inay, noxosk’inay; noxrosk’inams; nosk’urinay, noskurinams


noskurinams (FN ~ AH) EA har.f. 1. Ateşi [aps.] söndürüyor. Daçxuri noskurinamz. (AH-Borğola) Ateşi söndürüyor. Handğa oxori iç’vet’uşi 3’k’arite meboskurini. (AH-Borğola) Bugün ev yanarken su ile söndürdüm. O3xonez aduşi 3’k’ari e3’obu do noskurinu. (AH-Borğola) Tavan arası tutuşunca suyu alttan yukarıya doğru döktü de söndürdü. 2. Işığı [aps.] söndürüyor. Nanak berepe dinciya şkule kyona noskurinamz. (FN-Ç’anapet) Annem çocuklar uyuduktan sonra ışığı söndürüyor. Te noskurini. Berez toliz dolaçxant’en do var-anciren. (AH-Lome) Işığı kapat. Çocuğun gözüne geliyor ve uyuyamıyor. Te konoskurinu. (AH-Borğola) Işığı söndürdü. → noxosk’inams; noxrosk’inay, noxosk’inay; noxrosk’inams; nosk’urinay, noskirinams/ noskirinaps; + meskurun

part. meskurineri : Sönmüş. Söndürerek. Aşek meskurineri daçxuri noteten gamogzams. (FN-Sumla) Ayşe, sönmüş ateşi çıra ile yeniden canlandırıyor. Meskurineri ocaği umçane ar oxorcak kogamogzams. (FN-Sumla) Sönmüş bir ocağı (= bir aileyi) hamarat ve becerikli bir kadın yeniden canlandırır.


nosk’urinams/ nosk’urinay (PZ ~ AŞ) EA har.f. I. (PZ ~ AŞ) Akar sıvı [aps.] kesiyor ya da kapatıyor. Xasanik Alişa na-ulun 3’ari nosk’urinams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye giden suyu kesiyor. Mboli nçxvapape puğarepe nosk’urinay. (ÇM-Ğvant) Aşırı sıcaklar pınarları kurutuyor (= pınarların suyunu kesiyor). Ali bere u3’vay doOxori 3’ari gon3’umeri mevaşk’viİday. Nosk’urinay. (AŞ-Ok’ordule) Ali çocuğa söylesin de “(Ben) evde suyu açık unutup bırakabildim.” Gitsin. Kapatsın. → muskurinams (FN-Ç’anapet); cun3’orams/ cun3’oray; nun3’orams; numsilams; golun3’orams; + mesk’urun

II. (AŞ-Ok’ordule) Işığı [aps.] söndürüyor. Ali çona nosk’urinay. (AŞ-Ok’ordule) Ali ışığı söndürsün. → noxosk’inams; noxrosk’inay, noxosk’inay; noskurinams; noskirinams/ noskirinaps


nosoni (PZ ~ ÇM) s. ve i. Akıllı. I. s. Xasanişi 3’ulu bere-muşi opşa nosoni on. (PZ-Cigetore) Hasan’ın küçük oğlu çok bilgilidir (= akıllıdır). II. i. Unosoni şk’ala ibiraşa nosoni şk’ala ok’işiri. Vros-on. (ÇM-Ğvant) Akılsız ile oynayacağına akıllı ile kavga yapmak daha iyidir. gamamk’aseri; ğnoseri; nosiyari, noseri


nostomers (AK) EDA har.f. Birine ya da bir şeye [dat.] bir şeyi [aps.] atıyor ya da fırlatıyor. Da do cumak arti-majvaras nena nostomenan. (AK-Döngelli) Kız ve erkek kardeş birbirlerine laf atıyorlar. → not’oçams/ not’oçay; not’k’omers; not’k’oçams/ not’k’oçaps; + astomers


nostoneri/ nostoneyi (AH ~ ÇX)(AK) s. 1. Lezzetli. Kapça-mç’k’udiz moşkva goç’k’orale uk’ataşi nostoneyi iven. (AH-Lome) Hamsili ekmeğe bol yeşillik katınca lezzetli oluyor. Kapçaşi enni nostoneri mşkerişi but’k’ate na-imç’itanen kapça-but’k’a ren. (AH-Lome) Hamsinin en lezzetlisi kumarağacı yaprağında kızartılan kapça-but’k’adır (“yaprakta hamsidir). Gyarişi nostoneri na-ren bere-muşiz elut’alams. (AH-Borğola) Yemeğin lezzetli olanı çocuğuna ayırıyor. Naylaz na-işinaxen tkomineri uşkuri dido nostoneri iven. (AH-Borğola) Serenderde saklanan tazeliği gitmiş elma çok lezzetli olur. Kat’oni mçxomi k’ai var-i3xot’en. Edo nostoneri iven. (AH-Borğola) Pullu balık iyi ayıklanmaz. Fakat lezzetli olur. Termoniz xaci, lazut’i, pek’mezi, dik’a, mkveri, defneşi but’k’a do şekeri ik’ataşi nostoneri iven. (AH-Borğola) Termoni fasulye, mısır, pekmez, buğday, un, defne yaprağı ve şeker katılınca çok lezzetli olur. Dido na-p’it kapçon mç’k’idi dido nostoneyi ivu. Ç’umani na-moxtasen bere-çkinis a ç’it’a dovuşinaxat. (HP-P’eronit) Bol yaptığımız hamsili mısır ekmeği çok lezzetli oldu. Yarın gelecek çocuğumuza bir kısmını ayıralım. Kapşioni mç’k’idi dido nostoneri ix’ven. (AK-Döngelli) Hamsili ekmek çok lezzetli olur. Kotumeşi t’ut’uli dido nostoneri ix’ven. (AK-Döngelli) Tavuğun budu çok lezzetli olur. 2. [tersineli] Ğalacicaz ğaç’k’a memoxen bekita. Dido nostoneyi mançamins. (AH-Lome) Koltuk altımda kene var herhalde. Çok tatlı kaşınıyor. → nost’onyari/ nost’onyayi; nostonyayi


nostoni (FN ~ ÇX) i. (Yemeğin, yiyeceklerin) tadı. Lezzet. Kivi ordo var-3’ilayiz i3’k’aren do k’ayi nostoni meçams. (FN-Ç’anapet) Kiviyi erken toplamayınca sulanıyor ve iyi tad alıyor. Oxorcak na-gubumt’u xacizK’ayi nostoni meçazya do a m3ika p’ip’eri ek’ut’k’oçamz. (FN-Ç’anapet) Eşim pişirdiği fasulyeyeİyi tat versindiye içine azcık biber atıyor. Ham gyayiz a muntxa var-unt’alit-doren. Nostonik heşo zop’ons. (FN-Ç’enneti) Bu yemeğe bir şey katmamışsınz. Yemeğin tadı öyle söylüyor. Nanak gyariş nostoniz o3’k’en. (FN-Sumla) Annem yemeğin tadına bakıyor. Topuri-çkunişi nostoniz ar kogo3’k’edi. K’iyanaz enni k’ayi topuri haya ren. (AH-Lome) Balımızın tadına bir bakar mısın ? Dünyanın en güzel balı budur. Oxori-çkuniz gayişi nostoniz babak go3’k’ers. (AH-Lome) Bizim evde yemeğin tadına babam bakar. Nanak xomula xaci digubuşen doniNostoni meçazya do xomula mergya ek’ut’k’oçams. (AH-Lome) Annem kuru fasulye piştikten sonraTat versindiye kuru maydanoz atıyor.Nostoni kamamagzu. Var-p’ç’k’omana var-iven. (AH-Lome) Tadı ağzıma girdi. Canım çekti. Yemesem olmaz. Ha3’ineri meyvepe mtelli xormoni ren. Çkar nostoni var-uğun. (AH-Lome) Şimdiki meyveler sırf hormondur. Hiçbir tadı yok. Gyarişi nostoniz go3’k’en. (AH-Borğola) Yemeğin tadına bakıyor. → k’vana;tadi; nost’oni


nostonyari/ nostonyayi (FN) s.-z. Lezzetli. → nost’onyari/ nost’onyayi; nostoneri/ nostoneyi. I. s. (Yemek, içeçek, tatlı vs hakkında) lezzetli. Ngeniş xor3işi ç’iç’ili dido nostonyayi iyen. (FN-Ç’anapet) Dana etinden yapılan kebap çok lezzetli oluyor. Nanak ağne onaz na-xaçku-dort’un mçxvarişi ğormu dido nostonyari t’u. (FN-Ç’anapet) Annemin yeni açılmış bahçede ektiği darıdan yapılmış pilav çok lezzetli idi. Si na-ikom p’osvarepe iri nostonyayi iven. (FN-Sumla) Senin yaptığın katıklar daima lezzetli olur. Ğiz*i ntxirişi dido k’ayi nostonyayi baklava iven. (FN-Sumla) Olgunlaşmamış süt fındığı ile çok güzel baklava olur. Xor3i şişiz mo3oneri do daçxuris t’urt’oleri nostonyai iven. (FN-Sumla) Etin şişe geçirilip doğrudan doğruya ateşe gösterilip pişrilmişi çok lezzetli olur.

II. z. (Uyku hakkında) tatlı. 3’k’ayik şiyalamt’aşa dido nostonyayi inciren. (FN-Ç’anapet) Su hışırdarken çok tatlı uyunuyor.


nost’oni (PZ ~ AŞ) i. (Yemeğin, yiteceklerin) tadı. Lezzet. Şveni k’ateri luyu nost’oni ayen. (ÇM-Ğvant) İç yağı katılmış lahana lezzetli oluyor (= kelimesi kelimesine : “lahanaya lezzet olur). → k’vana; tadi; nostoni


nost’oniyari/ nost’onyayi (PZ ~ AŞ) s. Lezzetli. Lus p’at’ila var-ek’ubğasi nost’onyayi var-iyen. (PZ-Cigetore) Lahanaya içyağı katmayınca lezzetli olmuyor. Nost’onyari cari şk’omasi k’oçi gamizğen. (AŞ-Ok’ordule) Lezzetli ekmek yiyince adam iyice doyuyor. → nostonyayi; nostoneri/ nostoneyi


nost’uresaay (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Düzenle yerleştiriyor. Nana-şk’imi moleni oda yataği dont’alu-gupinay. Ar k’ale-ti nost’uresaay. (AŞ-Ok’ordule) Annem bu taraftaki odada yatağın içindekileri (= pamuk veya yün) dağıttı ve yayıyor. Bir taraftan da düzenliyor. → st’eresaruy; mest’eresaruy/ mest’eresayuy; st’uresauy, st’uressaay; nost’uresaay


nosvarams/ nosvaray/ nosvaraps EAL har.f. Bir şeyleri [aps.] yan yana veya art arda meyilli biçimde bir şeye [lok.] dayayarak diziyor. Xasanik pi3arepe nosvarams. (PZ-Cigetore) Hasan tahtaları diziyor. Ali dişk’ape 3’oderi nosvaray. (ÇM-Ğvant) Ali odunları duvara dikey dayayarak diziyor. Ali k’vateri dişk’a k’oda nosvaray. (AŞ-Ok’ordule) Ali kesilmiş odunu duvara diziyor. Dişk’ape hay nosvari do ordoşe dosk’uray. (AŞ-Ortaalan) Odunları buraya diz de erkenden kurusun. Pederik ğoma na-xerxu pi3arepe naylaşi ogine nosvarams. (FN-Ç’anapet) Babam dün biçtiği tahtaları serenderin önüne diziyor. Mustavak na-goç’k’orums dişka Bedriyek jimok’az nosvarams. (AH-Lome) Mustafa’nın temizlediği odunları Bedriye evin arkasına diziyor. Ncape var-nosvaraşa kerki kogo3’k’i. Vana ordo var-xomun. (AH-Lome) Ağaçları dizmeden kabuğunu soy. Yoksa çabuk kurumaz. Dişka sediz mot-nosvaramt. Gzas aykiri golobğit. (AH-Lome) Odunu sete yaslamayın. Yolda yanlamasına yığın. Na-k’vatu masarepe ğoberiz nosvarams. (AH-Borğola) Kestiği kazıkları çepere diziyor.

part. mesvareri : Yan yana veya art arda meyilli biçimde bir şeye dayayarak dizilmiş halde. Ali xut-vitepe ar k’ale dvosvaray (*), vit-vitepe do p’i3arepe ar k’ale gamak’atuy (**), iri-turli mesvareri dulya coç’amt’u. (ÇM-Ğvant) Ali beşe onları bir tarafa dizer, ona onlar ve tahtaları ayırıp her şeyi düzenli olarak işe başlardı. [(*)(**) “..... dizer, ... ayırıp ... başlardı”nın karşılığı olarak verilen “dvosvaray, .... gamak’atuy, ...... coçamt’u” ifadesi, yazılı Türkçe ifadenin kopyasıdır. Doğal konuşma Lazcasında “... dvosvaramt’u. ...... gamak’atumt’u. ....... coçamt’u.” şeklinde söylenir.]


nosvarun AL hal f. Yan yana veya art arda meyilli biçimde bir şeye [lok.] dayayarak dizilidir. Geduzas xarga na-ren dişka Omerişi ren. Menyaz na-nosvarun dişkape çkimi ren. (AH-Lome) Düzlükte istif edilmiş odunlar Ömer’indir. Rampa da dizili odunlar benimdir.


noşk’eri (PZ ~ AŞ), noşkeri/ noşkeyi (FN ~ ÇX) i. Odun kömürü. Xasanik evelis noşk’eri ikumt’u do gamaçamt’u. (PZ-Cigetore) Hasan eskiden odun kömürü yapıp satıyordu. K’oda noşk’erite celağaruy. (ÇM-Ğvant) Duvarda yukarıdan aşağıya kömür ile çiziyor. Ot’vebi golit’aşa noşk’eri golvasven. (ÇM-Ğvant) Ocaktan geçerken kömür ona sürülüyor. Bere t’avli jindo noşk’erite conç’aray. (ÇM-Ğvant) Çocuk tahta oturağın üzerine kömür ile yazıyor. Çxindi noşk’eri memisun. (ÇM-Ğvant) Burnuma kömür sürülmüş. Kva noşk’erite guğaray. (AŞ-Ortaalan) Taşın etrafını kömür ile çiziyor. Şanak noşkerite darabaz geloğarams. (FN-Sumla) Şana kömür ile ahşap bölmeye çiziyor. K’vaz noşkeyi gologasu-doren. Moxti do komegikosa. (AH-Lome) Alnına kömür sürülmüş. Gel de silivereyim. Beres x’vas noşkeri nusvi. Toli komat’en. (HP-P’eronit) Çocuğun alnına kömür sür. (Yoksa) nazar değer [genelde “kömür”] çomuri

[dey. Nk’eyaz noşkeri kogelusvi. (AH-Lome) (Çok uzun süre gelmeyen biri evinize geldiği zaman) Hiç gelmiyorsun. Çok uzun zamandır seni görmüyorüz. Duvara bir çizik atalım.]

[dey. Ç’ari do noşkerite ç’ari. (AH-Lome) “Yaz da kömür ile yaz” (= Yeterki yaz.)]


noşkidams/ noşkidaps (FN ~ AH HP ÇX) EA har.f. Anında, yerinde, üzerinde, boğazını sıkarak boğuyor. El yardımı ile boğuyor. K’oçiz aliz uzdu do noşkidams. (AH-Borğola) Adamın boğazını sıktı da boğuyor. → noşk’idams/ noşk’iday


noşk’idams/ noşk’iday (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Boğuyor. I. (PZ)(AŞ) Boğazını elle sıkarak boğuyor. Ali bere noşk’iday. Dvoşletinit. (AŞ-Ok’ordule) Ali çocuğu boğuyor. Kurtarın.

II. (ÇM) İple boğuyor. Zura k’atu otxo monta kodvorinu. Em msk’va na-ort’u naşk’vey. Artepe noşk’idey. (ÇM-Ğvant) Dişi kedi dört yavru yavruladı. En güzelini (hayata) bıraktılar. Diğerlerini iple asarak boğdular. → noşkidams/ noşkidaps; + nişk’iden


noşoni (PZ) i. Raf. Noşonis p’at’ila golazun. (PZ-Cigetore) Rafta içyağı duruyor. → xerevida; tereği; laç’idi; ola3’ude; xalavida;o3’ude


notanams/ notanaps (PZ)(FN ~ HP ÇX)(AK) ED/EDH/øDH har.f. I. Birine [dat.] ışık tutuyor. Birini [dat.] aydınlatıyor. → otanay/ otanaps; + nitanams/ nitanaps; natanen. I.a. (PZ)(FN ~ HP) ED har.f. Seri diyu. Çona var-miğuran. Mara tuta şk’u memotanaman. (PZ-Cigetore) Gece oldu. Işığımız yok. Ama ay bizi aydınlatıyor. Sei divu. Tena var-miğunan. Ama tutak memotanaman. (FN-Sumla) Gece oldu. Işığımız yok. Ama ay bizi aydınlatıyor. Diseru. Te va-miğunan. Ala tutak memotanaman. (AH-Lome) Gece oldu. Işığımız yok. Ama ay bizi aydınlatıyor. # Seri tuta va-rt’u. Si memotani. (AH, anonim) Gece ay yoktu. Sen bana ışık tuttun.

+ nutanams (PZ) ED/EDH har.f. Belirli birini [dat.] aydınlatıyor. Belirli birine [dat.] ışık [aps.] tutuyor. Cemalik nana-muşis çona nutanams. (PZ-Cigetore) Cemal annesine ışık tutuyor.

I.b. (AK) EDH har.f. Oxorca-muşi muit’uşi Xasanik oxorişen te notanaps. (AK-Döngelli) Karısı gelirken Hasan evden beri ona ışık tutuyor.

II. (PZ) øDH har.f. Işık [aps.] bir şeye [dat.] yansıyor. Xasanişi avlas şk’uni oxorişi çona notanams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın evin önündeki bahçeye bizim evin ışığı yansıyor. → natanen; nopranduy; çxat’uy, çxat’ups, çxat’un; çxant’un


note (FN ~ HP-P’eronit) i. I. Çıra. Aşek meskurineri daçxuri noteten gamogzams. (FN-Sumla) Ayşe, sönmüş ateşi çıra ile yeniden canlandırıyor. Na-meskurun daçxuri notete gamigzen. (FN-Sumla) Sönen ateşi çıra ile yeniden canlandırır. Berez daçxuri note do nop’in3’k’alete gamagzen. (AH-Lome) Çocuk ateşi çıra ve ince odun parçalarıyla tutuşturabiliyor. Axmet’ik nçamiz na-xomuşe k’ele m3ika note elo3’k’ams. (AH-Lome) Ahmet çamın kuruyan tarafından biraz çıra söküyor. Daçxuri noteşi nop’in3’k’alete k’ai gamigzen. (AH-Borğola) Ateş, çam odunu parçaları ile iyi tutuşturulur. → mç’ira

II. Çam ağacı. → çambi, çami/ çam, nçami


notkvams (FN ~ AH) ED har.f. Birine [dat.] söz atıyor. Biri ile [dat.] sözle sataşıyor. Muteberik nusa-muşiz boyne notkvamz. (FN-Ç’anapet) Muteber gelinine hep laf atıyor. Orhanik mukMu bore ?” ya va-zop’ons do milletiz notkvams. (AH-Lome) Orhan kendisiBen neyim ?” demiyor da millete dil uzatıyor. Memet’ik, Cemali oşumu şeni p’at’i nena notkvams. (AH-Borğola) Mehmet, Cemal’i kızdırmak için kötü söz söyleyip sataşıyor. → non3xak’ams; elvaben; nok’ixay; elvat’en; ge3’obun; naçkinen; nena ovalams; naxişen


notxams (FN-Ç’anapet) EL har.f. Bir şeyi [lok.] itiyor. P’ap’ulik nek’laz bigate notxams do melazdums. (FN-Ç’anapet) Dede kapıyı bastonla iterek kapatıyor. Xasanişi biç’i berek 3’ut’a berepez notxamz do gyontxinamz. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın oğlan çocuğu küçük çocukları itip düşürüyor. nomşarams/ nomşaray; nontxams[2]-I; nuntxips/ nuntxaps; nuxvancams/ nuxvancaps


notxozun (AH) AD har.f. Birinin [dat.] peşinden gidiyor. Lak’ot’i nana-muşiz notxozun. (AH-Borğola) Yavru köpek annesinin peşinden gidiyor. → nomç’eşams; cantxozen; ntxozun; antxozen; ç’işun; gyantxozen[1]; geç’işun; atxozen


not’ambams/ not’ambay (PZ-Cigetore ~ ÇM) EAL har.f. Yere paralel hareket ederek yapıştırıyor. Nana-şk’imi k’odas sifet’i-şk’imi not’ambams. (PZ-Cigetore) Annem duvara resmimi yapıştırıyor. T’ambu komomiği. Çabla mevot’ambar. (ÇM-Ğvant) Yapıştırıcı getir. Çarığımı yapıştıracağım. Ali k’oda mut-ort’ape not’ambay. (ÇM-Ğvant) Ali duvara bir şeyler yapıştırıyor. Ali baba-muşişi me3’omila oxori k’odape not’ambay. (ÇM-Ğvant) Ali babasının fotoğrafını evdeki duvarlara yapıştırıyor. → noç’ambams; noç’ç’abay/ noç’abams; non3axams/ non3axaps, non3axups; + nat’amben


not’ambun (PZ-Cigetore ~ ÇM) AL hal f. Yere paralel hareket sonucu bir şeye [lok.] yapışmış haldedir. Ayşeşi fot’as lobiyaşi parvi not’ambun. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin peştamalında fasulye yaprağı yapışmıştır. Alişi nç’arerepe k’oda not’ambun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yazıları duvara yapışmış haldedir. → noç’ambun, noç’abun; non3axun


not’a3ams/ not’a3ay (PZ)(AŞ ~ AH) EAL har.f. Pelte halinde olan bir şeyi [aps.] bir yere [lok.] sıçratıyor, sıvazlıyor ya da bulaştırıyor. Xasanis k’ork’ot’i mevot’a3i. (PZ-Cigetore) Hasan’a pıhtı (= çok sulu hamur) yapıştırdım. Araba gza golit’aşa k’oçi çamuri not’a3ay. (AŞ-Ok’ordule) Araba yoldan geçerken adama çamur sıçratıp yapıştırıyor. Duvari suva ikumt’anşa xarci not’a3are. (AŞ-Ortaalan) Duvarı sıva yaparken harcı yapıştıracaksın. Ustak duvariz na-ç’k’odu yeepez ç’anç’axi not’a3ams. (AH-Lome) Usta duvardaki çatlakları çamurla sıvıyor. Onurik oxorişi duvariz ç’anç’axi not’a3ams do lebums. (AH-Borğola) Onur evin duvarına çamur yapıştırıyor da kirletiyor. → t’a3ums; t’a3’uy; not’a3’ay; t’a3uy; t’at’ups; + nat’a3en


not’a3’ay (ÇM) EAL har.f. Pelte halinde olan bir şeyi [aps.] bir yere [lok.] sıçratıyor, sıvazlıyor ya da bulaştırıyor. Ayşe puşk’undepe k’oda not’a3’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe hayvan dışkılarını [kurutmak için] duvara yapıştırıyor. → not’a3ams/ not’a3ay; t’a3ums; t’a3’uy; t’a3uy; t’at’ups


not’exi (AH) i. Bir doyumluk ekmek dilimi. Doğanik ar not’exi mç’k’udi ar farate nuk’uz amidumers. (AH-Borğola) Doğan bir doyumluk ekmeği bir seferde ağzına alıyor.


not’k’obun (FN ~ ÇX)(AK) AL/AD har f. → not’obun. I. (FN-Ç’anapet) AD har.f. Birine [dat.] saklanıp ona yanaşıyor. K’at’u not’k’obun do heşote mtuyi ç’opumz. (FN-Ç’anapet) Kedi saklanarak yanaşıp o şekilde fareyi avlıyor.

II. (AH) a. AL har.f. Bir yere [lok.] saklanıyor. Kemali k’inçi oilu şeni ncas elaç’aben do not’k’obun. (AH-Borğola) Kemal kuş avlamak için ağaca yanına yapışırcasına gizleniyor.

b. AD har.f. Birine [dat.] saklanıp onu bekliyor. M3’k’upiz golobulut’aşi Şukri memot’k’obun do emomk’utinams. (AH-Lome) Karanlıkta geçerken Şükrü (bana) saklanıp beni ürkütüyor. K’at’u-çkuni k’ayi avci ren. K’inçiz not’k’obun do tude gextaşi ğrap ya do meç’opums. (AH-Lome) Bizim kedimiz iyi avcıdır. Kuşa saklanıp bekliyor ve yere inince rap diye yakalayıveriyor.

III. (AK) Birine [dat.] saklanıp onu takip ediyor. Birini [dat.] takip ederken görünmemek için saklanıyor. Berek nana-muşiSo ulun ?” ya do not’k’obun. (AK-Döngelli) Çocuk annesiniNereye gidiyor ?” diye saklanarak takip ediyor.


not’k’oçams/ not’k’oçaps (FN ~ AH HP) EAL har.f [part. met’k’oçe(r)i] Belirsiz birine, bir şeye veya bir yere doğru [lok.] bir şeyi [aps.] atıyor. Ntxiri-ok’ak’aloni-meciz Xasaniz çkar xe var-dadven. Boyne heyaz hayaz ntxirişi k’ak’ali not’k’oçams. (FN-Ç’anapet) Fındık ayıklama imecesinde Hasanın hiç eli durmuyor. Hep ona buna fındık tanesi fırlatıyor. Nurik t’ufeği umeğiru not’k’oçams. (AH-Lome) Nuri tüfeği nişan almadan atıyor. Metinik on3’aponite nçxomi ç’opumt’aşi nçxomiz ank’esite 3’i3’i not’k’oçams. (AH-Lome) Metin oltayla balık tutarken balığa kancada solucan atıyor. Xasanik daduli3’i na-imt’en ot’rik’ez not’k’oçams do oç’opinapams. (AH-Borğola) Hasan atmacayı kaçan bıldırcına fırlatır ve avlatır. → not’oçams/ not’oçay; not’k’omers; nostomers

+ nut’k’oçams/ nut’k’oçaps EDA har.f. 1. Belirli birine doğru [dat.] bir şeyi [aps.] atıyor. Berek coğoriz mç’k’udi nut’k’oçams. (AH-Lome) Çocuk köpeğe ekmek atıyor. DoğanikÇ’k’omasya do coğoriz mç’k’udi nut’k’oçams. (AH-Borğola) DoğanYesindiye köpeğe ekmek atar. 2. Belirli birine [dat.] bir şeyi [aps] bırakıyor. Mamut’iz oxorcak bere-buru nut’k’oçu do golilu, igzalu. (FN-Ç’anapet) Mahmud’a karısı çoluğu çocuğu bırakıp geçip gitti. Nana-muşik bozo-muşişi xaki mitiz va-nut’k’oçams. (AH-Lome) Annesi kızının hakkını kimseye bırakmıyor.


not’k’omers (FN ~ AH HP)(AK) EAL/EDA har.f. I. (FN ~ AH) EAL har.f. Belirsiz birine, bir şeye veya bir yere doğru [lok.] bir şeyi [aps.] atıyor. Ntxiri-ok’ak’aloni-meciz Xasaniz çkar xe var-dadven. Boyne heyaz hayaz ntxirişi k’ak’ali not’k’omers. (FN-Ç’anapet) Fındık ayıklama imecesinde Hasanın hiç eli durmuyor. Hep ona buna fındık tanesi fırlatıyor. [Bu fiilin perfektif biçimleri gözlemlenmemektedir.] → not’oçams/ not’oçay; not’k’oçams/ not’k’oçaps; nostomers

II. (AK) EDA har.f. Belirli birine ya da bir şeye [dat.] bir şeyi [aps.] atıyor. Nisak damtire-muşis nena not’k’omers. (AK-Döngelli) Gelin kaynanasına laf atıyor. Da do cumak arti-majvaras nena not’k’omenan. (AK-Döngelli) Kız ve erkek kardeş birbirlerine laf atıyorlar. → nostomers


not’obun (PZ ~ ÇM) AD har.f. → not’k’obun. I. (PZ ~ ÇM) AD har.f. Saklanıp birine [dat.] yanaşıyor. Saklanarak birini [dat.] takip ediyor. Xasanis p’anda ar mitxa not’obun. (PZ-Cigetore) Hasan’ı her zaman biri takip ediyor. Xasani keçis not’obun. Ç’opasen. (PZ-Cigetore) Hasan keçileri takip ediyor. Yakalayacak. Mç’apu kormepe not’obun do ç’opuy. (ÇM-Ğvant) Tilki tavuklara sessizce yaklaşıp izleyerek yakalıyor.(nit’oben altında) nat’oben

II. (AŞ) AD har.f. Bir şeyi [dat.] kendine siper edip (= bir şeye [dat.] vücudu mümkün olduğu kadar yapıştırarak) saklanıyor. Gizleniyor. Ali Muradi moit’aşa k’oda not’obun-o3’en. (AŞ-Ok’ordule) Ali Murat gelirken duvarda gizlenip bakıyor. Xendeği not’obi. Duvari not’obi. So not’obare not’obi. (AŞ-Ortaalan) Hendeğe saklan. Duvara saklan. Nerede saklanacaksan saklan.


not’oçams/ not’oçay (PZ ~ AŞ) EAL har.f. [part. met’oçeri] Bir şeye veya bir yere doğru [lok.] atıyor. Önüne doğru atıyor. Para not’oçay. Ulun. (AŞ-Ok’ordule) Parayı önüne doğru atıp gidiyor. Makvalepe mo-not’oçam. T’roxasen. (AŞ-Ortaalan) Yumurtaları atma. Kırılacak. → not’k’oçams/ not’k’oçaps; not’k’omers; nostomers

+ nut’oçay EDA har.f. a. (PZ)(AŞ) Belirli birine doğru [dat.] (ona kötülük yapma niyeti olmaksızın yumuşak hareketle) lâlettayin atıyor. Osmanik Çemalis dişk’a nut’oçams. (PZ-Cigetore) Osman Kemal’e odun atıyor (= Kemal’e doğru gönderiyor). Na-eç’ç’opi porça iği do k’oçi ko nut’oçi. (AŞ-Ortaalan) Aldığın gömleği götür de adama fırlat. Teği teği var-iyen. Cur cur memit’oçi. (AŞ-Ortaalan) Birer birer olmaz. İkişer ikişer bana at. ≠ (dok’anams/ dok’anay altında) duk’anams/ duk’anay

b. (ÇM) Belirli birine [dat.] emanet ediyor. Belirli birine [dat.] bırakıyor. Eyubepe noğaşa it’anşa bere ma memit’oçaman. (ÇM-Ğvant) Eyüpler çarşıya giderken çocuğu bana bırakıyorlar. # T’ubi sum kovot’oçi / Ngolape megit’oçi / Be bozo sk’ani şeni / Şuri k’ek’evit’oçi. (ÇM-Ğvant, A.A.S.Y.) Dü-se attım / Yaylaları sana bıraktım / Ey kız senin için / Canımdan da vazgeçtim. (met’omalums altında) nut’omalams; nuşk’uy; dudumersc; nut’omay

c. (ÇM) Brine [dat.] bağışlıyor. Hibe ediyor. Ali xut-eçi cenç’areri cezaderi miğut’u. Memit’oçu. (ÇM-Ğvant) Ali’ye 100 lira borcum vardı. Bana bıraktı (= bağışladı). Meçamoni cenç’areri mevut’oçi. (ÇM-Ğvant) Alacaklı olduğum parayı bıraktım. Avla livadi juma-şk’imi mevut’oçi. (ÇM-Ğvant) Evin önündeki tarlayı kardeşime bağışladım. → nuşkvams; uxasurams; uxat’irams[2]


not’rağodams (PZ)(FN-Sumla) ED har.f. Hitaben birine [dat.] türkü söylüyor. Birine [dat.] karşılıklı türkü söylüyor. Atma türkü söylüyor. Cemalik alimben bozomotas not’rağodams. (PZ-Cigetore) Cemal sevdiği kıza hitaben türkü söylüyor. → not’rağuday/ not’rağudams; nobirams/ nobiraps, nobirs; nubirs, nubiraps


not’rağuday (ÇM ~ AŞ), not’rağudams (FN-Ç’anapet) ED har.f. Birine [dat.] karşılıklı türkü söylüyor. Atma türkü söylüyor. Ali Ayşe not’rağuday. (ÇM-Ğvant) Ali Ayşe’ye atma türkü söylüyor. Ali do Ayşe k’artik’arti not’rağudaman. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe birbirlerine atma türkü söylüyorlar. Xasani bozomota not’rağuday. (AŞ-Ok’ordule) Hasan kıza atma türkü söylüyor. Him mi not’rağuday var-uşk’un. (AŞ-Ortaalan) O kime şarkı söylediğini bilmiyor. Ar miti ut’rağudana ma memot’rağudi. (AŞ-Ortaalan) Biri için şarkı söyleyeceksen bana atma türkü söyle. Ntxiri p’3’ilumt’aşa nanak pederiz not’rağudams. (FN-Ç’anapet) Fındık toplarken annem babama atma türkü söylüyor. → not’rağodams; nobirams/ nobiraps, nobirs; nubirs, nubiraps; ≠ nut’rağuday


not’rak’ine (AH) i. Kyume yapılırken altına konan tepside damla damla biriken muhallebi. Ma papa k’ayi va-mi3’ons. Not’rak’ine p’ç’k’omare. (AH-Lome) Ben muhallebiyi pek sevmem. Not’rak’ine yiyeceğim. [Kyume yapılırken ç’uk’i dediğimiz büyük kazanlarda mevsimine göre üzüm, armut veya hurma suyundan muhallebi hazırlanır. Büyük kazanda muhallebi karıştırmak biraz güç istediğinden bir erkek bu işi üstlenir. Diğer aşamadaki bütün işleri kadınlar yapar. Muhallebi tam kıvamına geldiği zaman, önceden kadınlar tarafından ipe dizilmiş fındık ya da ceviz kyume’leri kazana batırılır. Batırma işi 5-6 sefer yapılır. Tabii ki her seferinde kyume’ler soğuduktan sonra tekrar kazandaki sıcak muhallebiye batırılır. Kyume’lerin soğuması için Lazların xvani dedikleri, 4-5 metre uzunluğunda soba borusu kalınlığında yuvarlak bir ağaca sırayla asılırlar. Ağaç, her iki ucuna sandalye vs konarak yerden bir metre kadar yüksek tutulur. Her sefer asılan kyume’lerden soğuyana kadar süzülen muhallebi aşağıya damla damla akar. Bunun yere dökülmemesi için altına tepsiler ve siniler vs konur. Bu tepsilerde damla damla biriken muhallebiye not’rak’ine denir. Not’rak’ine’nin muhallebiden farkı şudur : 5-6 sefer kazana girip çıkan kyume’lerden damlayıp biriken not’rak’ine kat kat soğan içi gibi katmerli olur. Ayrıca yüzeyi normal muhallebi gibi düz olmayıp eğri büğrü şekilde olur. (Not’rak’ine kışın 15-20 gün rahat saklanabildiğinden kıymetli misafirlere ikram etmek için saklanırdı. Mayhoş bir tadı olan çok sevdiğim bu yiyeceği annem bana İstanbul’a kadar gönderirdi.) Bu işler eğlence ağırlıklı olup kışa doğru akşamları yapılan işlerdi. Birkaç evden komşular toplanıp yardımlaşarak yapılırdı. Kyume batırma işi bittikten sonra da adettendir orada kim varsa muhallebi ikram edilirdi. İşler gece yarısına kadar sürdüğü için kyume’ler sabaha kadar olduğu yerde bekletilip sabah ağacın iki ucundan bağlanan iplerle tavana asılırdı. 10-15 gün gibi bir zaman içinde kuruduktan sonra kyume’ler indirilirdi. K.A.]


not’roxun (PZ ~ HP) AD har.f. Birinin [dat.] vücudunun bir yeri [aps.] kırılıyor. Mturi in3’inen. Badi gzas eyust’u do colu do vorsi ç’i soti var-not’roxu. (PZ-Cigetore) Kar eriyordu. İhtiyar yolda kayıp yere düştü. Ama iyi ki bir yeri kırılmadı. Ali polo not’roxu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin bacağı kırıldı. Bere monk’a kva e3’ulun. Şk’a not’roxassen. (AŞ-Ortaalan) Çocuk ağır taşın altına giriyor (= omuzluyor). Beli kırılacak. K’uçxe not’roxu tina Fadime astenayi diyu. (FN-Ç’anapet) Ayağı kırıldıktan sonra Fadime yatalak oldu. Omeri çkunde k’ele mok’ulurt’uşa gyantxu do xe not’roxu. (FN-Ç’anapet) Ömer bizim tarafa doğru gelirken düştü ve eli kırıldı. Ntxirişi k’alatepe naylaşa ebiğaşa şka memot’roxun. (FN-Ç’anapet) Fındık sepetlerini serendere çıkarana kadar belim kırılıyor. Go3’oz bayamişen ar ndğa oğine k’uçxe memot’roxu-dort’un. (AH-Lome) Geçen yıl bayramdan bir gün önce ayağım kırılmıştı. Babaz k’uçxe not’roxu. Tude var-dadgen. Nanak leğenite oncirez gyubons. (AH-Lome) Babamın ayağı kırıldı. Yere basamıyor. Annem [babamı] leğenle yatakta yıkıyor. Ncaşen me3’ebuk’ap’işi t’rik’i memot’roxu. (AH-Borğola) Ağaçtan atlayınca bacağım kırıldı. Xasani moxtasen. Bere-muşiz xe na-not’roxuşen mot-moşu3’k’am ! P’at’i u3’ons. (AH-Borğola) Hasan gelecek. Çocuğunun elinin kırıldığından bahsetme (= konuyu ortaya çıkarma). Fenasına gidiyor. → not’ruxun; got’roxunII, gvot’roxun, gut’roxun; nut’roxun


not’ruxun (ÇX)(AK) AD har.f. Birinin [dat.] vücudunun bir yeri [aps.] kırılıyor. Omerik kizağiten gemtumani gyustu do k’uçxe xonot’ruxu. (AK-Döngelli) Ömer kızak ile bayır aşağı kaydı da ayağı kırıldı. → not’roxun; got’roxunII, gvot’roxun, gut’roxun; nut’ruxun


noums (FN) ED har.f. Birine [dat.] varıyor. Fadimez Ferdi dido aoropen. FerdikHayde” ya u3’vayiz yekten noumz. (FN-Ç’anapet) Fatma Ferdiyi çok seviyor. FerdiGeldediğinde hemen ona varıyor. → nayonen; aonen; nox’ups


novelams/ novelay (PZ ~ ÇM) Aø har.f. I. (PZ ~ ÇM) (*) Aø har.f. Yerinden çıkıyor. Kopup düşüyor. Şk’uni at’ambaşi mşk’velas na-niçanen at’ambape p’i imonç’asi novelams. (PZ-Cigetore) Bizim şeftali fidanının verdiği şeftaliler olgunlaşmadan düşüyor (= yerinden çıkıyor, kopuyor). [(*) Seçkin Yeniçırak tarafından verilen bilgiye göre Çamlıhemşin-Ğvant’ta “novelay ile nolay ayrı anlam taşıyan fiillerdir.” Ve novelay fiili “yerinden çıkıyor” anlamına gelmez. Halbuki Ğvant diyalektinde faydalananlı biçimi nuvelay’ın “bir şeye ait bir şey yerinden çıkıyor” anlamında kullanıldığına göre eskiden novelay fiilinin “yerinden çıkıyor” anlamında da kullanılıyor olduğu tahmin edilir.]

+ nuvelams/ nuvelay AD har.f. Birine veya bir şeye ait [dat.] bir şey [aps.] yerinden çıkıyor ya da kopup düşüyor. Ost’oli polo nuvelu. (ÇM-Ğvant) Masanın ayağı (yerinden) çıktı. Mangana gza it’aşa nek’na nuvelay. (ÇM-Ğvant) Araç yolda giderken kapısı düşüyor. → nolams/ nolay; melams/ melaps; molams, mvolay, molay

II. (ÇM) AL har.f. Bir şeye doğru [lok.] sıçrıyor. Mç’ima p’aranteni novelay. (ÇM-Ğvant) Yağmur pencereye sıçrıyor. Bere mangana moit’aşa novelay. (ÇM-Ğvant) Çocuk, araç gelirken, araç üzerine doğru sıçrıyor.


noxap’ule (FN ~ HP ÇX)(AK) i. Odun kırpıntısı. Yonga. Kamga. Pederik ğoma na-azu ncaşi noxap’ulete nanak handğa daçxuri gamogzamz. (FN-Ç’anapet) Babamın dün yontuğu agacın yongasıyla annem bugün ateş yakıyor. Babak soba dogzamt’aşi ipti noxap’ulepez nudvinams. (AH-Lome) Babam sobayı yakarken önce odun kırpıntılarını tutuşturuyor. Dişka çitu şkule na-dibğu noxap’ulepe okosalete dokosu. (AH-Borğola) Odunu yardıktan sonra dökülen odun kırpıntılarını süpürge ile süpürdü. P’ap’ulik Argunişi ondre3’e var-imbolanasya do noxap’ule norçak’aps. (AK-Döngelli) DedemBaltanın sapı bollanmasındiye yonga sıkıştırıyor. → noxlap’eII


noxedun AL/AD har.f. I. 1. Kuş, böcek vs [aps.] bir şeyin [lok.] ya da birinin [dat.] üzerine konuyor. Şk’uni haninepes pucepes opşa ğarç’a noxeduran. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda ineklere çok kene konuyorlar. Ğarç’a em mboli pujepe noxedun. (ÇM-Ğvant) Kene en çok sığırlara konuyor (= sığırları ısırıyor). Handğa didi bozo-çkimiz na-noxedu-dort’un jur ğaç’k’a komebu3’k’i. (FN-Ç’anapet) Bugün büyük kızımı sokan iki keneyi aldım. Nanaz bağuz na-udgirt’u mkveriz şivri konoxedu. (FN-Ç’anapet) Annemin yiyecek deposunda duran una kelebekleşen böcek kondu. But’k’ucişi nana soti noxedasen but’k’ucepe-ti heko gaç’abenan. (FN-Ç’anapet) Süt arısı nereye konarsa arılar da oraya çepeçevre yapışırlar. K’inçi moxtu do tiz komemoxedu. (FN-Ç’enneti) Kuş gelip de başıma kondu. Ğaç’k’a memoxedu-doren do var-maçkinu. (FN-Ç’enneti) Kene bana konmuş da hissedememişim. # Ar çiçeğiz ar but’k’uci noxedun. (FN-Xazara, K’.M.) Bir çiçeğe bir arı konuyor. Ncamiz mç’aci noxedaşi p’ap’ulik hek nozams do ncami mtelli dipinten. (AH-Lome) Cama sinek kondu mu dedem üzerinde eziyor ve cam kirleniyor. Puciz k’uçxez DDT gobupurini do mç’aci noxedaşi hek noxro3kun. (AH-Lome) İneğin ayağına DDT ilâcı sıktım. Sinek, konduğu anda ölüyor (= geberiyor). Mbulobaşi çodinaz mbulepez munt’uri noxedun. (AH-Borğola) Haziran ayının sonunda kirazlara (= kiraz meyvelerine) kurt konur. T’u3az Lazut’işi mkveriz ordo mşivi noxedun. (AH-Borğola) Sıcakta mısır ununa erken böcek konar. Puciz p’urzi noxedaşi iri it’rik’oms. (AH-Borğola) İneğe atsineği konunca hep tepinir. (≠ nuxedun) 2. mec. İnsan, kuş gibi oraya buraya konuyor. 3ana steri ar hek ar hak mot-noxedur ? (AH-Lome) Serçe gibi bir oraya bir buraya niye konuyorsun ?

[dey. guri noxedun (ÇM) Birinin midesi bulanıyor.] Guri memoxedun. (ÇM-Ğvant) Midem bulanıyor. guri mvankten/ guri mankten; guri nantxen; guri gvakten; guri makten; guri gakten; guri akten

[dey. noxedun do (AH) : Bir şeye [dat.] karşın. Bir şeye [dat.] rağmen.] Kçini oxorcak ham mçxvapaz noxedun do ont’ule xaçkums. (AH-Lome) Yaşlı kadın bu sıcakta oturup tarla kazıyor. Hak’o dulyaşi araz oxorcak noxedun do bureği gontxims. (AH-Lome) Bu kadar iş arasında kadın oturup börek açıyor. → nuxedun do

II. (AK) İnsan [aps.] ateşin yanında [lok.] vs oturuyor. Ok’o daçxeris var-noxeda ! Ğvaape xogugamç’itanen. (AK-Döngelli) O kadar ateşe [yakın] oturma ! Yanakların kıpkırmızı olur.


noxen AL/AD/ADL hal f. I. AL hal f. 1. Kuş, böcek vs [aps.] bir şeyin [lok.] üzerine konmuş haldedir. K’inçi nek’na noxen. Bere u3’vi. Noç’opay, evedi. (AŞ-Ok’ordule) Kuş kapıya kondu. Çocuğa söyle. Yakalasın, çabuk. Bozo-çkimik pi3ayiz na-noxert’u limsaşi bobola konon3’amu. (FN-Ç’anapet) Kızım tahtada duran örümcek böceğini öldürdü (= ezdi). Ntxiris oksinale noxen. (AH-Lome) Fındığın üzerinde osuruk böceği var. 2. mec. İnsan [aps.] bir iş ile [lok.] uğraşıyor. Oxorca sum ndğa ren noxen do ar fot’a k’o getasule var-açodinu. (AH-Lome) Kadın üç gündür uğraşıyor da bir bohça kadar (= kelimesi kelimeine : bir peştamal kadar) bahçeyi bitiremedi. Beez ğanç’k’a konoxedu. (ÇX-Makret) Çocuğa kene konmuş.

II. AD hal f. Kuş, böcek vs [aps.] birinin [dat.] üzerine konmuş haldedir. Mondo mt’i konoxen. P’anda içaminay. (ÇM-Ğvant) Her halde bitlendi (= bitlenmiş haldedir). Hep kaşınıyor. Puci-şk’imi ğanç’a noxen. (AŞ-Ok’ordule) İneğimde kene oturuyor. Puci na-noxen k’amk’ulepe guçuy. (AŞ-Ok’ordule) İnekte konmuş olan sinekleri savıyor. Mt’i memoxen. (AŞ-Ortaalan) Üzerimde bit var. Berez mt’i noxen-i, var-miçkin. Handğa ti dido inçaminamz. (FN-Ç’anapet) Çocukta bit mi var, bilmiyorum. Bugün başını çok kaşıyor. Da-çkimişi bozok handğa boyne ti it’işinams. Mutu noxen-i, var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşimin kızı bugün sürekli başıyla uğraşıyor. Başında bir şey mi var, bilmiyorum. Bozos mt’i noxen-i ? Ti dido inçamins. (AH-Lome) Kızda bit mi var ? Başını çok kaşıyor. Bozok boyne ntoma it’işinams. Xolo mt’i noxen-i ? (AH-Lome) Kız sürekli saç diplerini ayıklıyor. Yine bit mi var ? Berez mt’i noxen. Nana-muşik ti ut’işinams. (AH-Lome) Çocukta bit var. Annesi başında bit ayıklıyor. K’at’uk inçamint’aşi na-noxen ğaç’k’ape-ti k’ibirite nipxors. (AH-Lome) Kedi kaşınırken kendi üzerindeki keneleri de dişiyle ısırıveriyor2. mec. İnsan [aps.] biri ile [dat.] uğraşıyor. Düşmanca davranıyor. Xasani memoxen. (AH-Lome) Hasan benimle uğraşıyor.

III. ADL hal f. Kuş, böcek, sülük vs [aps.] birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] üzerine konmuş haldedir. K’amk’ul xe memoxen. (ÇM-Ğvant) Sinek elime kondu (= elimde duruyor). Ğalacicaz ğaç’k’a memoxen bekita. Dido nostoneyi mançamins. (AH-Lome) Koltuk altımda kene var herhalde. Çok tatlı kaşınıyor. Berez k’uçxez 3’urveli noxen. (AH-Lome) Çocuğun ayağında sülük var.


noxen-gulun (AŞ) ED har.f. Böcek [erg] birinin [dat.] üzerinde geziyor. Bobola memoxen-gulun. (AŞ-Ok’ordule) Böcek üzerimde konmuş geziyor. → gvalen; nobuzals; gvobuzulaps


noxesap’ams (PZ) EA har.f. Harcadığı para vs’yi [aps.] değerlendiriyor. Xasanik noğaşa moxt’asi (na)-oxmaru cenç’areri noxesap’ams ç’iOpşa maxmaru-i ?” (PZ-Cigetore) Hasan çarşıdan gelince harcadığı parayı değerlendiriyor kiÇok mu kullandım ?”


noxlap’e (PZ ~ ÇM) i. I. (PZ) Odunun yassı parçası. Txombu-mca cep’k’vatisi morderi ar noxlap’e elalu. (PZ-Cigetore) Kızılağacı kestiğimde büyük bir yassı parça koptu.

II. (ÇM) Odun kırpıntısı. Ağaç yontusu. Yonga. Kamga. Ayşe dişk’alepe oxorişa komoğu. Noxlap’epe so-ort’ey naşk’u. (ÇM-Ğvant) Ayşe odunları eve getirdi. Kırpıntıları olduğu yerde bıraktı. Ali k’oda-firidape noxlap’epe k’oşk’udgay. (ÇM-Ğvant) Ali duvardaki aralıkların içine parça tahtalar (= ağaç parçaları, ağaç yontusu) koyuyor. → noxap’ule

[dey. ore-noxlap’e] Kabak içi. Ayşe ore-noxlap’epe nonç’epite 3onuy-oxombinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kabak içlerini ipe dizip kurutuyor.


noxolams/ noxolay (PZ ~ AŞ) EAL har.f. Birini [aps.] bir şeye [lok.] yaklaştırıyor. Bere eleminç’i ak’nasi korba na-uyonun oxorza var-noxolar. (ÇM-Ğvant) Çocuk kızamığa yakalanınca (çocuğu) hamile kadına yaklaştırmayacaksın. + nixolams/ nixolay; naxolen


noxombams (PZ), noxombuy (ÇM), noxombay (AŞ) AL har.f. I. (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) Bitki [aps.] olduğu yerde [lok.] kuruyor. Oşk’uri-mcas binexi konoxombu. (PZ-Cigetore) Elma ağacında asma kurudu. Mt’alepe 3’o var-aşk’orey. Muç’o nçaran noxombuy. (ÇM-Ğvant) Otları (= hayvan yiyeceğini) bu yıl biçemediler. Dikili oldukları gibi kuruyor. Him, na-dvorgu fide noxombay, xolo uci var-meçasen. (AŞ-Ok’ordule) O, diktiği fide kuruyor olsun da yine kulak vermeyecek. → cexombun[1]; xombun; exombun; xomun; exomun; noxomun

II. (AŞ-Ortaalan) 1. Ağaca bağlı dallardan biri kuruyor. Na-doborgi luğişşi ndali noxombu. (AŞ-Ortaalan) Diktiğim incirin dalı kurudu. 2. Dik bir zeminde duran ağacın tamamı kuruyor.


noxombinams/ noxombinay (PZ ~ FN) EAL har.f. (Bitkiyi kestikten sonra) bitkinin alınan kısmını [aps.] konduğu meyilli bir yerde [lok.] kurutuyor. Doğani mt’alepe doşk’oru. Huy noxombinay. (ÇM-Ğvant) Doğan otları biçti. Şimdi kurutuyor.


noxombun[1] (PZ ~ ÇM ) Aø/AL har.f. I. (PZ) Aø har.f. Bitkinin çiçeği [aps.] olduğu yerde kuruyor. M3xulişi purkepe noxombun. 3’o m3xuli vati niçanas. (PZ-Cigetore) Armudun çiçekleri olduğu yerde kuruyor. Bu sene armut olmayacak.

II. (ÇM) AL har.f. Bitkinin meyvesi [aps.] bulunduğu dalda [lok.] kuruyor. M3xulepe imğijanen. Ok’açxe so-mençay noxombun. (ÇM-Ğvant) Bazı cins armutlar olgunlaşırken ciğer rengini alırlar ve sonra dalında kururlar.


noxombun[2] (FN) AL har.f. Bitki kesildikten sonra bitkinin alınan kısmı [aps.] konduğu meyilli bir yerde [lok.] kuruyor. K’epri omjores komebupini do tamo tamo noxombun. (FN-Sumla) Kendiri güneşli meyilli yere serdim ve (kendir orda) yavaş yavaş kuruyor.


noxomun (AH ~ HP ÇX)(AK) AL har.f. I. (AH-Lome)(AK) Bitki [aps.] olduğu yerde [lok.] kuruyor. Han3’o şuk’apez a muntxa dağodu. Na-gamik’urump’asen steri hek noxomun. (AH-Lome) Bu sene salatalıklara bir şey oldu. Tomurcuklandığı gibi yerinde kuruyor. Dido mçxvopa na-ren şeni p’ip’erepe ç’it’a ç’it’a noxomun. (AK-Döngelli) Çok sıcak olduğu için biberler yavaş yavaş kuruyor. → cexombun[1]; noxombams, noxombuy, noxombay; xombun; exombun; xomun; exomun

II. (AH-Lome, Borğola) Bir şeyin üstünde yüzeyindeki bir parça kuruyor. Ekremi dido paği bere ren. Dolokunuz ar mutu na3’apaz do konasvaz-na var-noxoma şakiz hem oraz mekosumz. (AH-Lome) Ekrem çok temiz bir çocuktur. Elbisesine bir şey damlayıp sürülse kurumadan o an hemen siler. Gyari na-var-ipxors şeni nuk’u noxomu-doren. (AH-Borğola) Yemek yemediği için yüzü kurumuş (= zayıflamış).


noxorsalams (FN-Sumla) ED har.f. Dikiz ediyor. Dikizliyor. Xasanik bozopez noxorsalams. (FN-Sumla) Hasan kızları dikiz ediyor. → noxosirams; uxosyay; (ixosyaray altında) uxosyaray; oxosyaray/ oxosyay; ixorsars/ ixorsals; oxorsars; oxosars


noxosirams (PZ) ED har.f. Dikiz ediyor. Dikizliyor. Xasanik sift’eri şinaxums. Doyanures moluxes do k’at’a ndğa noxosirams sift’eri-muşis. (PZ-Cigetore) Hasan atmaca saklıyor. Kafesin içinde her gün dikizliyor (= gizlice bakıyor) atmacasına. → uxosyay; (ixosyaray altında) uxosyaray; oxosyaray/ oxosyay; oxorsars; noxorsalams; ixorsars/ ixorsals


noxosk’inams/ noxosk’inay (PZ)(AŞ-Ortaalan) EA har.f. 1. Ateşi [aps.] söndürüyor. Bedrik daçxuri noxosk’inams. (PZ-Cigetore) Bedri ateşi söndürüyor. Ar k’ale him ek’un3’ay. Ar k’ale si noxosk’inam. (AŞ-Ortaalan) Bir taraftan o yakmaya çalışıyor. Bir taraftan sen söndürüyorsun. 2. Işığı [aps.] söndürüyor. Ayşe dicinet’aşa çona noxosk’inams. (PZ-Cigetore) Ayşe yatarken ışığı söndürüyor. → noxrosk’inay; nosk’urinay; noskurinams; noskirinams/ noskirinaps; + mexosk’un; ≠ oxosk’inams/ oxosk’inay


noxre3kinams (AH-Lome), noxre3kinaps (HP ~ ÇX) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üzerinde gebertiyor. K’apanik mtugi meç’opaz k’ala noxre3kinams. (AH-Lome) Kapan fareyi yakalar yakalamaz anında öldürüyor (= gebertiyor). → noxro3kinams; + oxre3kinams/ oxre3kinaps


noxrosk’inams (AŞ-Dutxe) EA har.f. Işığı [aps.] söndürüyor. Çona modo noxrosk’ina ! (AŞ-Dutxe) Sakın ışığı söndürmeyesin ! → noxrosk’inay; nosk’urinay; noskurinams; noskirinams/ noskirinaps


noxrosk’inay (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) EA har.f. 1. Ateşi [aps.] söndürüyor. Xasani mt’ut’ate daçxuri noxrosk’inay. (ÇM-Ğvant) Hasan külle ateşi söndürüyor. Daçxuri noxrosk’inay. Moxt’asen. (AŞ-Ok’ordule) Ateşi söndürsün. Gelecek. 2. Işığı [aps.] söndürüyor. Ayşe çona noxrosk’inay. (ÇM-Ğvant) Ayşe ışık söndürüyor.→ noxosk’inams; noxrosk’inams; noxosk’inay; nosk’urinay, noskurinams; noskirinams/ noskirinaps; + mexrosk’un; ≠ oxrosk’inay


noxro3kinams (AH-Borğola) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üzerinde gebertiyor. Mzucis ağu meçu do ğorma-muşiz noxro3kinu. (AH-Borğola) Arıya zehir verdi de deliğinde gebertti. → noxre3kinams; + oxro3kinams


noxro3kun[1] (FN-Ç’anapet)(AH) AL har.f. Bir şeyin [lok.] üzerine konarak ya da takılıp yapışarak geberiyor. Limsaz na-nik’iden parpalepe heko noxro3kunan. (FN-Ç’anapet) Örümcek ağına takılan kelebekler orda yapışarak ölüyorlar. Puciz k’uçxez DDT gobupurini do mç’aci noxedaşi hek noxro3kun. (AH-Lome) İneğin ayağına DDT ilâcı sıktım. Sinek, konduğu anda ölüyor (= geberiyor). Mç’acepe camiz noxro3kunan do cami oçxoni diven. (AH-Borğola) Sinekler cama yapışıp ölüyürlar ve cam yıkanacak olur.


noxro3kun[2] (FN-Sumla) AD har.f. Birinin veya bir şeyin uğruna [dat.] geberiyor, ölüveriyor. Ndğaz lumcişa ugyareli u3’k’areli pouşi ikoms. Soni hek noxro3kasen. (FN-Sumla) Gün akşama kadar yemek yemeden su içmeden çapa vuruyor. Sonunda orda onun uğruna geberecek.


noxunams/ noxunay[1]/ noxunaps EAL har.f. Kuş, böcek vs’yi [aps.] bir şeyin üzerine [lok.] koyuyor ya da konduruyor. Ali mk’udi-monta ç’opasi k’oda noxunay. (ÇM-Ğvant) Ali ağaçkakan yavrusunu yakalayınca ahşap duvara konduruyor. Berek na-buç’opi-dort’un parpali oxoriş ogine na-dgin dadaliz noxunamz. (FN-Ç’anapet) Çocuk kendisi için yakaladığım kelebeği evin önünde duran güle konduruyor. Berek k’asap’i mulut’aşa xor3i çumers. Mç’aci var-noxunams. (AH-Lome) Çocuk kasap gelene kadar eti bekliyor. Sinek kondurmuyor. Na-ç’opu parpali pukuris noxunams. (AH-Borğola) Yakaladığı kelebeği çiçeğin üzerine koyuyor. Sevimik nana-muşişi 3’k’unepe minduxtas ya do k’uçxes 3’uveli noxunaps. (AK-Döngelli) Sevim annesinin ağrıları geçsin diye ayağına sülük koyuyor. ++ nixunams/ nixunay/ nixunaps


noxunay[2] (ÇM) Taş vs’yi [aps.] bir şeye [lok.] rast getiriyor ya da isabet ettiriyor. Ali pireşi ibirt’aşa ar ot’oçute me3’ireri kva noxunay. (ÇM-Ğvant) Ali dikme taş oyunu oynarken hedef taşa bir atışta isabet ettiriyor. mut’inay, mut’t’inay, mut’inams; mut’alams/ mut’alaps; muxvadinams, muxvalaminams/ muxvalaminaps


noxunay[3] (AŞ-Ok’ordule) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] düşey düzlemde bir yere [lok.] yatay yeleştiriyor ya da oturtuyor. Ak’oşk’a noxunay-noç’adasen (AŞ-Ok’ordule) Doğramayı yerine oturtup çakacak.


nox3ams/ nox3aps (HP ~ ÇX)(AK) AD har.f. Bir bitkinin [dat.] bir kısmı [aps.] çürüyor. M3xuli dido niçanu. Ama x’a-muşi nox3aps. (AK-Döngelli) Armut ağacı iyi meyve verdi. Ama dalı çürüyor. → nok3ams/ nok3ay, nok3un


nox’ups (AK) ED har.f. Birinin [dat.] peşinden gidiyor. Berek nana-muşis nox’ups do eşo ulun. (AK-Döngelli) Çocuk annesinin peşinden gidiyor. → ek’aunen; natxozen; noums; nayonen/ naonen, nax’onen, nax’oneps


nox’vaps (AK) EA har.f. Yoğurdu [aps.] mayalıyor. Nanak mja t’u3a na-ren şeni okirinaps do yoğurdi nox’vasinon. (AK-Döngelli) Annem süt sıcak olduğu için soğutuyor da yoğurt mayalayacak. nuyams/ nuyay, nuay, nurams, nuvams


noyarams → norarams/ norayay


nozams/ nozay/ nozaps (PZ ~ AH HP ÇX) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] meyilli yere [lok.] sıkıştırarak eziyor. Köşeye eziyor. Didi kva 3’oderi nozay. (ÇM-Ğvant) Büyük taş duvarı eziyor. Ehe akrebi gamulun. P’ap’u usvi do konozay. (AŞ-Ok’ordule) İşte akrep çıkıyor. Dedeye söylede ezsin. Ncamiz mç’aci noxedaşi p’ap’ulik hek nozams do ncami mtelli dipinten. (AH-Lome) Cama sinek kondu mu dedem üzerinde eziyor ve cam kirleniyor. Nusak mç’aci camis konozu do cami dopintu. (AH-Borğola) Gelin sineği camda ezidi de camı pisletti. → nozlap’ams/ nozlap’ay; [az meyilli yerde yumuşak bir şeyi eziyor] elazlap’ums/ elazlap’ams, elazlap’uy

şsz nizen : Meyilli yerde sıkıştırılarak eziliyor. T’ora nca yat’u do nizu. (FN-Ç’enneti) Az kalsın ağaç onun üzerine düşerdi ve o ezilirdi.


nozit’a (ÇM) i. Söz. [nozit’a dosk’udu = adı kaldı] Çxomi oç’opu aşk’va nozit’a dosk’udu. (ÇM-Ğvant) Balık tutmanın artık adı kaldı.


nozi3ay (AŞ-Ok’ordule) ED har.f. Birine [dat.] gülümsüyor ya da tebessüm ediyor. Ali ar3’o nozi3ay. (AŞ-Ok’ordule) Ali birine gülümsüyor. → nodi3ams; eluzi3inay; noz*i3ams; eluz*i3ams, eluz*i3inams, iluz*i3aps


nozlap’ams/ nozlap’ay (PZ ~ AŞ) EAL har.f. Meyilli yere [lok.] sıkıştırıp eziyor. Ehe akrebi gamulun. P’ap’u usvi do konozlap’ay. (AŞ-Ok’ordule) İşte akrep çıkıyor. Dedeye söylede ezsin. → nozams/ nozay/ nozaps; elazlap’ums/ elazlap’ams, elazlap’uy


nozmons (FN-Ç’anapet)(AK) Eø har.f. [emp.şm. mebozmon/ mevozmon, nozmon, nozmons, mebozmont/ mevozmont, nozmont, nozmonan] → nozmors/ nozmoy. I. (FN-Ç’anapet) Merak ediyor. → nozmors/ nozmoy; nazmonen

II. (AK) Düşünüp dalıp giden fakat tam olarak ne düşündüğü bilinmeden derinden düşünen görüntüsü var. Timurik eşo xvala xvala xen do boyne nozmons. (AK-Döngelli) Timur öyle yalnız yalnız oturuyor da her zaman derinlere dalıyor ve düşünüyor.


nozmors/ nozmoy (PZ-Cigetore ~ AŞ) ED har.f. [emp.şm.1.tek. mevozmor] → nazmonen; nozmons; + nizmoy/ nizmonay. I. (PZ-Cigetore) Merak ediyor. 1. Bilgi edinmek istiyor. T’k’vani hininepe muyaperi on ? Opşa mevozmor. (PZ-Cigetore) Sizin oralar nasıldır ? Çok merak ediyorum. Ermenepeşi-çoyi opşa mevozmo(r). Maluk’o vidat’u. (PZ-Cigetore) Ermenistan’ı çok merak ediyorum. Gidebilseydim giderdim. 2. İstediği bir şeyin gerçekleşmesini hayal ederek bekliyor. Xasani mundes moxt’asen ? Mevozmor. (PZ-Cigetore) Hasana ne zaman gelecek ? Merak ediyorum. → naxen

part. mezmoneri : İstediği bir şeyin gerçekleşmesini hayal ederek. Mezmoneri mepşonum. (PZ-Cigetore) Merakla bekliyorum.

II. (ÇM) 1. Merak ediyor. Kaygılanıyor. Ali berepe nozmoy. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları merak ediyor. Mo-nozmor. A piçoraşi rak’anişa eşk’evilar. (ÇM-Ğvant) Merak etme. Bir çırpıda tepeye çıkacağım. “Malen-i ?” deyi nozmoy. (ÇM-Ğvant) “Gidebilir miyim ?” diye merak ediyor. 2. Tasalanıyor. Bere xvala noğaşa mendvoşk’u. Nozmoy. (ÇM-Ğvant) Çocuğu tek başına çarşıya gönderdi. Tasalanıyor.

f.-i. mezmonu : Merak etmek. Kaygılanmak. Amseri mezmonute toli-k’am3’ami va-mebdvi. (ÇM-Ğvant) Bu gece tasamdan göz kapaklarımı kapatmadım (= hiç uyuyamadım).

III. (AŞ) Bir şeyi aklına getiriyor. Bir şeyi düşünerek dalıp gidiyor. Hayal ediyor. İstediği bir şeyin gerçekleşmesini hayal ederek bekliyor. Na-var-ok’işiren ar dunya mevozmor. (AŞ-Ok’ordule) Kavgasız bir dünyayı hayal ediyorum. → meşonums/ meşonuy; naxen; meşvens


nozun[1] (PZ) AL har.f. I. Bir şey [aps.] başka bir şeye [lok.] değmiş haldedir. Ayşeşi fot’a k’ulis nozun. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin peştamalı sandalyeye değmiş haldedir. Ayşeşi fot’a k’ulis nozun. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin peştamalı sandalyeye değmiş haldedir.

II. Cansız bir şey [aps.] güneşin [lok.] karşısında duruyor. Minci mjoras nozun. Nç’un. (PZ-Cigetore) Ekşimik güneşin karşısında duruyor. Kuruyup sertleşiyor. Melenk’alepe mcora ç’umanişi nozun. Limcerişi var-nozun. (ÇM-Ğvant) Karşı taraflara güneş sabah vuruyor. Akşam üstü vurmuyor. → noz*inII; nuz*in; [güneş bir yere vuruyor] nodginII

+ nuzun ADL hal f. Birine ait [dat./ gen.] cansız bir şey [aps.] güneşin [lok.] karşısında duruyor. Ayşeşi lobcape mcora nuzun. Nç’vasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin fasulyeleri güneşte. Kavrulacaklar.


nozun[2] (ÇM ~ AŞ) AL hal f. Cansız bir şey [aps.] bir şeye [dat.] dayalı duruyor. Ali andğa na-cek’vatu mca avla-muşi nozun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin bugün kestiği ağaç (= kalas) evin önünde dayalı duruyor. Xop’e mandre nozun. (AŞ-Ok’ordule) Kürek ahıra dayanmış halde duruyor. → noz*in; nodgun[1], nodgin


noz*in (FN ~ HP ÇX)(AK) AL hal f. I. Cansız bir şey [aps.] bir şeye [dat.] dayalı duruyor. Na-gelebiği xorşape iri-xolo m3xuliz noz*in. (AH-Lome) Aşağıya indirdiğim sırıkların hepsi armut ağacına dayalı duruyor. K’vata so ren ? - K’vata oxorişi uk’açxes noz*in. (AK-Döngelli) Merdiven nerededir ? - Merdiven evin arkasında dayalı olarak duruyor. → nozun[2]; nodgun[1], nodgin

+ nuz*in ADL hal f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] bir yere [lok.] dayalı duruyor. [dey. k’ap’ula nuz*in (AH) : Bir şeye [lok.] güveniyor.] Osmaniz baba-muşişi çayiz k’ap’ula nuz*in do hak’o borci eik’idams. (AH-Lome) Osman babasının çayına güvenip de bu kadar borcu üstleniyor. [◘ eşb. mez*in altındaki nuz*in]

II. (FN) Cansız bir şey [aps.] güneşin karşısında [lok.] duruyor. Da-çkimik ğoma na-me3’ilu felepe mjoraşi ogine noz*in. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşimin dün kopardığı kabaklar güneşin önünde duruyor. → nozun[1]-II, nuzun, nuz*in; [güneş bir yere vuruyor] nodginII

+ nuz*in (AH) AD har.f. Bir şey [aps.] güneşin [dat.] karşısında duruyor. Mja bak’laç’ite mjoraz nuz*in. Serini ar soti keladgi. (AH-Lome) Süt bakracın içinde güneşe karşı duruyor. Serin bir yere kaldır. Na-ixominasen tipepe mjoras nuz*in. (AH-Borğola) Kurutulacak otlar güneşe karşı duruyor. → nozun[1]-II, nuzun, noz*in; [güneş bir yere vuruyor] nodginII


noz*i3ams (FN) ED har.f. Birine [dat.] tebessüm ediyor ya da gülümsüyor. Xasanişi biç’ik, na-az*iyasen mtel mskva bozoz noz*i3ams do toli unçaxams. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın oğlu, gördüğü her güzel kıza tebessüm edip göz kırpıyor. → nodi3ams; eluzi3inay; nozi3ay; eluz*i3ams, eluz*i3inams, iluz*i3aps


no3aday (AŞ-Ok’ordule), no3adams (FN) ED har.f. Tadına bakıyor. Ç’e, biç’i ! Luu mcumu k’atineri n-i ? Aya, no3adi. (AŞ-Ok’ordule) Ey, çocuk ! Lahanaya tuz katılmış mı ? Bir tadına bak. Nusa luu no3aday do xolo uncumeli axenen. (AŞ-Ok’ordule) Gelin lahanayı tadıyor da yine de tuzsuz yapabiliyor. Nanak ağne na-ç’u kapçon-gyayiz no3adams. (FN-Ç’anapet) Annem yeni pişirdiği hamsili ekmegin tadına bakıyor. Nanak luşi ncumuz no3adams. (FN-Sumla) Annem lahananın tuzuna bakıyor (= tadıyor). → ik’onams; ci3aday; 3aduyII; nostoniz o3’k’en, nostoniz go3’k’ers


no3igams/ no3igaps (HP ~ ÇX)(AK) EAL har.f. [part. me3ige(r)i] 1. Saplıyor. Sokuyor. Batırıyor. Nana-çkimi perdes lemşi no3igaps do eşo şinaxups. (AK-Döngelli) Annem perdeye iğne saplıyor da öyle saklıyor. 2. mec. Sevimsiz laf [aps.] atıyor. Da do cumak arti-majvaras nena no3igapan. (AK-Döngelli) Kız ve erkek kardeş birbirlerine laf sokuyorlar. → 3onums[1]/ 3onuy[1]; no3onams/ no3onay; o3onams; gumt’ams; gunt’ay/ gunt’ams/ gunt’aps


no3ins (HP ~ ÇX) AL hal f. Saplanmış haldedir. → non3os, non3ons, non3oy; no3ons; + no3igams/ no3igaps


no3in3xale (FN ~ HP) i. Kıvılcım [= tane tane sayılmayan kıvılcım topluluğu]. Daçxurişen no3in3xale it’k’oçen. (FN-Sumla) Ateşten kıvılcımlar saçılıyor. → m3’iya; m3’k’a; [kıvılcım parçalarından her biri] n3’ini, n3’i


no3onams/ no3onay (PZ ~ AH) EAL har.f. [yet. na3onen; part. me3one(r)i] I. (PZ ~ FN) Bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] saplıyor. Sokuyor. Batırıyor. Orxanişi p’ut’ucepe opşa cemçamule n. Mi-na moxt’asens no3onams. (PZ-Cigetore) Orhan’ın arıları çok saldırgan. Her geleni sokuyor. Xasanik laç’işi p’icis ili kono3onu. (PZ-Cigetore) Hasan köpeğin ağzına kemiği soktu. So-ti-na nç’oreri na-z*irare dudi mot-no3onam. (PZ-Cigetore) Nerde delik görürsen başını sokma. Lemşi mo-mema3onert’ay deyi ik’atalay. (ÇM-Ğvant) İğne batmasın (= yanlışlıkla batırmayayım) diye kolluyor. Ali xami k’oda no3onay. (ÇM-Ğvant) Ali bıçağı duvara saplıyor. Lemşi kono3oni. (AŞ-Ortaalan) İğneyi batır. Fadimeşi 3’ut’eli berek ibirt’uşa k’afri felis kono3onu. (FN-Ç’anapet) Fatma’nın en küçük çocuğu oynarken çiviyi kabağa batırdı. → 3onums[1]/ 3onuy[1]; o3onams; no3igams/ no3igaps; gumt’ams; gunt’ay/ gunt’ams/ gunt’aps

[dey. nçxindi no3onams (PZ-Cigetore) : Burnunu sokuyor. Gerekmediği halde işe karışıyor.] Si nçxindi iri tevulis mo-no3onam. Hinik mutik’ere an, an. (PZ-Cigetore) Sen burnunu her şeye sokma. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar. → çxindi no3onams, çxindi o3onams

II. (AH) Bir şeyi [aps.] bir şeyin [lok.] belli bir noktaya saplıyor, sokuyor ya da batırıyor. Ham beres xami muda yuç’opumt ? Nek’nas na-o3onams var-z*iyomt-i ? (AH-Lome) Bu çocuktan bıçağı niye almıyorsununz ? Kapıya [bir kez belli bir noktaya] sapladığını görmüyor musunuz ?Lu dorgamt’aşi svit’i eliyoni do k’ap’et’i let’az moxvadaşi ipti svit’i no3oni do ok’açxe lu dorgi. (AH-Lome) Lahana dikerken yanına svit’iyi al. Sert topraklara rastladın mı önce svit’iyi sok. Sonra lahanayı dik. Berek nana-muşiz var-nuucuşi nana-muşik xez na-okaçut’u lemşi beres xes no3onu. (AH-Lome) Çocuk annesini dinlemeyince annesi elindeki iğneyi çocuğun koluna batırdı. K’asap’ik dulya doçodinuşi xami ğocis kono3onu. (AH-Lome) Kasap, işini bitirince bıçağını ahşap duvara sapladı. ++ o3onams

şsz ni3onen : Bir şeyin belli bir noktaya sokuluyor. Toka ntomaz ni3onen. (AH-Lome) Toka saça takılır. Lemşi me3onale-muşiz ni3onen. (AH-Lome) İğne iğneliğe takılır. Lemşi lemşalez k’ai ni3onen. (AH-Borğola) İğne iğneliğe iyi saplanır, batırılır. [◘ eşb. AL har.f.]

part. me3oneri : Saplanmış halde. Nk’ola me3oneri hekol-hakole dido dokti-i, k’ilidi yekten geinçxilen. (FN-Ç’anapet) Anahtar takılı iken fazla o tarafa bu tarafa döndürürsen kilit hemen bozulur.

[dey. çxindi no3onams (AH) : Burnunu bir işe sokuyor. Gerekmediği halde belli bir işe karışıyor.] Si k’at’a-mutus çxindi mot-no3onam. (AH-Lome) Sen her şeye burnunu sokma. → çxindi o3onams


no3ons (FN ~ AH) AL hal f. Bir şeye [lok.] saplanmış haldedir. Batırılmış haldedir. Lemşi, lemşi kap’iz no3ons. (FN-Ç’anapet) Dikiş iğnesi kabında sokuludur. Porça-skaniz lemşi no3ons. (AH-Borğola) Gömleğinde iğne saplanmış (halde duruyor). → non3os, non3ons, non3oy, no3ins; + no3onams/ no3onay; 3onums/ 3onuy


no3xay/ no3xams/ no3xaps (ÇM ~ HP ÇX)(AK) EDA har.f. Birine [dat.] ödünç veriyor. Borç veriyor. Ar k’ap’i3’i mçveri memo3xi. (ÇM-Ğvant) Bir k’ap’i3’i (= 2,6 lt) un ödünç ver. Ali cenç’areri mevo3xasi xazi ayen. Vak’vandasi nandaren. (ÇM-Ğvant) Ali parayı borç verdiğimde hoşuna gidiyor. Geri vermesini istediğimde darlanıyor. Ali cenç’areri na-no3xasen k’oçi var-naçasi livadi gamvoçamapay. (ÇM-Ğvant) Ali borç para verdiği birine, parayı geri veremezse bahçeyi sattırıyor. Xasaniz na-no3xare genç’areyi meçamu-adeti var-uğun. Boyne goiç’k’ondinamz. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın verilen ödünç parayı (= kelimesi kelimesine : “senin ona ödünç verecek olduğun parayı”) geriye verme adeti yok. Hep unutmaya çalışıyor. Omerik lazut’i parate var-gamaçams. Ala 3’anaşeneri lazut’işe lazut’i kono3xams. (AH-Lome) Ömer mısırı parayla satmıyor. Ama gelecek sene için mısıra karşı mısır olarak ödünç verir. Kemalik, na-meçupe na-var-yaç’opu şeni çkar mitis geç’areri var-no3xams. (AH-Borğola) Kemal, verdiklerini alamadığı için hiç kimseye borç para vermiyorAyşek manz*ageri-muşişa lausti-mkviri no3xaps. (AK-Döngelli) Ayşe komşusuna mısır unu ödünç veriyor.


no3xont’un[1] (AH) AD har.f. Birinin [dat.] eli veya ayağı [aps.] burkuluyor. Şevk’iz k’uçxe no3xont’u-doren. T’u3a 3’k’arite int’u3ams. (AH-Lome) Şevki’nin ayağı incinmiş. Sıcak suyla pansıman yapıyor. Omeriz p’anda xe no3xont’un. (AH-Lome) Ömer’in eli her zaman burkuluyor. Nanak, xe memo3xont’uşi mint’u3u do mik’au. (AH-Borğola) Annem, elim burkulunca masaj yaptı da iyileştirdi. Doğanik, na-no3xontu k’uçxe dido a3’k’unuşi muk int’u3u. (AH-Borğola) Doğan, burkulan ayağı çok ağırınca sıcak su ile kendi masaj yaptı. → nun3xot’un; gamuvelayII; gyaktenI; nancğimen


no3xont’un[2] (AK) AL har.f. Biri [aps.] yere paralel hareket yaparak bir yere [lok.] atlıyor. Bere akulen ek no3xont’un. (AK-Döngelli) Çocuk bu taraftan oraya atlıyor.


no3’ap’inams (AH) EDA har.f. Birine ya da bir şeye [dat.] yere paralel hareket ile su [aps.] damlatıyor. XasanikGzaşen na-golulun arabak 3’k’ari komemo3’ap’inasenya do şemşiye mok’itumers. (AH-Borğola) HasanYoldan geçen araba bana su sıçratacak (= damlatacak)” diye şemsiye ile önünü kapatıyor.


no3’en[A] → no3’ers[B]


no3’en[B] (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) ED har.f. Bakıyor. [perf. no3’edu ; yet. na3’omilen ; şsz. ni3’omilen ; tec. nu3’omilapun ; part. me3’omileri/ 3’omileri ; yoks.part. ume3’omilu/ u3’omilu ; f.-s. me3’omiloni/ o3’omiloni.] I. Bir şeye gözlerini çeviriyor. # İgzalu purki-şk’imi / Ma mi mevo3’edare. (ÇM, türkü) Gitti benim purki / Ben kimi seyredeceğim. # Foga dolokuneri / Ngolaşa eşk’axt’are / A miti no3’edana / Ti-cerişi cext’are. (ÇM-Ğvant, türkü) Foga giyerek / Yaylaya çıkacaksın / Birine bakarsan / Baş aşağı (= ölü) geleceksin. # Amseri tutast’e on / Mendaft’at rak’anişa / Ma si na mego3’ert’i / T’obaşa elit’işa. (ÇM, türkü) Bu akşam ay var / Çıkalım tepeye / Ben sana bakıyordum / Sen gizlice yukarı giderken. # Mesofa kocelapxer / Mevo3’er palurepe / Palurepe iğasen / Usvaroni derdepe. (ÇM-Ğvant, atma türkü) Kanepede oturdum / Ateşin parıltılarını seyrediyorum / Parıltılar alıp götürecek / çözülemeyen sorunları. Bere nek’na ogine nogutun do memo3’en. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk kapı önünde durup bana bakıyor. no3’ers/ no3’en[A] (PZ), o3’en (AŞ-Ortaalan), o3’k’en (FN), o3’k’ers (AH ~ HP), o3’k’en (HP ~ ÇX)

f.-i. me3’omilu : Bakma. Seyretme. Görme. Bakış. Bere-şk’imi ar me3’omilu xut-eçi 3’ana şuri na-giğut’asen şuk’u koğirun. (ÇM-Ğvant) Çocuğumu bir kere görmek, yüz yıl yaşamaya değer. # Ar me3’omilute domp’ili bozo. (ÇM-Ğvant, anonim) Bir bakış ile beni öldürdün kız.

II. 1. Bir şeyin gelişmesi için ya da iyi durumda kalması için emek veriyor. 2. Besliyor. Geçindiriyor. 3. (Bir işe) bakıyor. İlgileniyor. → 3aduy; o3’en (AŞ-Ortaalan), o3’k’en (FN), o3’k’ers (AH ~ HP), o3’k’en (HP ~ ÇX)


no3’erapu (PZ-Cigetore) i. Bakma. Xasanik k’at’a ndğa İnternet’is no3’erapute Alamanişi k’oşk’oğmalu şeni çendi-muşis xaberi ayen. (PZ-Cigetore) Hasan her gün İnternet’e bakarak Almanya’daki seçim hakkında kendini haberdar ediyor. (no3’ers[B]/ no3’en[A] altında f.-i.) me3’olimu


no3’ers[A] (PZ-Noxlamsu) ED har.f. Bakıyor. [perf. no3’eru ; yet. na3’elimen; şsz. ni3’elimen; tec. nu3’elimapun; part. me3’elimeri; yoks.part. ume3’elimu; f.-i. me3’elimu; f.-s. me3’elimoni] [no3’ers[A] ile no3’ers[B] arasındaki fark, sırf fiilin kökleri ile ilgilidir.]


no3’ers[B]/ no3’ey (PZ-Apso), no3’ers[B]/ no3’en[A] (PZ-Cigetore) ED har.f. Bakıyor. [perf. no3’eru ; yet. na3’olimen ; şsz. ni3’olimen ; tec. nu3’olimapun ; part. me3’olimeri/ 3’olimeri ; yoks.part. ume3’olimu/ u3’olimu ; f.-i. me3’olimu; f.-s. me3’olimoni/ o3’olimoni.] I. Bir şeye gözlerini çeviriyor. Mehmet’ik m3xulis opşa no3’ers (= no3’en). (PZ-Cigetore) Mehmet armuta çok bakıyor. Melenk’ale vulut’işa mendralendo mevo3’eri ç’i mutxa elancas. Mevaxolisi vogni ç’i laç’i ot’u. (PZ-Cigetore) Karşıya giderken uzaktan baktım ki bir şey kenarda yatıyor. Yanaştığımda anladım ki köpek imiş. Xasanik toli elam3’ums (= elam3’ams) do memo3’es. (PZ-Cigetore) Hasan gözünü aralıyor da bana bakıyor. no3’en[B] (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule), o3’en (AŞ-Ortaalan), o3’k’en (FN), o3’k’ers (AH ~ HP), o3’k’en (HP ~ ÇX)

II. 1. Bir şeyin gelişmesi için ya da iyi durumda kalması için emek veriyor. Kormek p’ulinapes no3’ers. (PZ-Apso) Tavuk civcivlere bakıyor. 2. Besliyor. Geçindiriyor. K’oçik nana-muşis no3’ers. (PZ-Apso) Adam annesine bakıyor. 3. (Bir işe) bakıyor. İlgileniyor. Baba-şk’imik dulyas no3’ers. (PZ-Apso) Babam işe bakıyor. → 3adums[1]; o3’en (AŞ-Ortaalan), o3’k’en (FN), o3’k’ers (AH ~ HP), o3’k’en (HP ~ ÇX)


no3’ilexi (FN-Sumla ~ AH HP ÇX) i. Ceviz posası. [Ceviz yağı, eskiden 5-6 kişilik imece ile yapılırdı. Çuval çuval cevizler önce kırılıp ayıklanır, sonrada ezilir, en son sıkılarak yağı çıkarılırdı. Yağı normal yemek yapımında kullanılırdı. Geriye kalan iki avuç içinde sıkılmış yaklaşık elma büyüklüğünde posaya no3’ilexi denir. Bu posa, kuruduğunda lezzetle yenebilir. (AH, K.A.)] No3’ilexi p’3’k’aten. (AH-Lome) Ceviz posasını yapacağız. (= Ceviz sıkarak yağını çıkaracağız. Sonuçta posası olacak.) [meyve, sebze, ceviz vs’nin posası] mezlap’e; [meyve posası] ç’aç’a; [fındık ve cevizin posası] çepla/ çapla


no3’irams/ no3’iray/ no3’iraps (PZ ~ HP ÇX)(AK) EDA har.f. I. (PZ)(AŞ-Ortaalan) 1. İnsana veya hayvana [dat.] bir şeyi [aps.] gösteriyor. İsmaili xarita yeri na-dirinu yeri no3’iray. (AŞ-Ortaalan) İsmail haritada doğduğu yeri gösteriyor. 2. Ateşe [dat.] bir şeyi [aps.] yaklaştırıyor ya da gösteriyor. Xor3’i daçxuri no3’irare do ç’vare. (AŞ-Ortaalan) Eti ateşe gösterceksin de pişireceksin (= çok az pişireceksin).

II. (ÇM) Belirliyor. Tişinerepe ndğalepe do ndğalepe ok’ik’atey. “Mp’ila Zit’apekono3’irey. (ÇM-Ğvant) Aydınlar günlerce bir araya gelipDeğişmez Kurallarıbelirlediler.

III. (AŞ-Ok’ordule ~ FN) Kısa bir an kimlik vs [aps.] gösteriyor. Ucundan azcık gösteriyor. Gizli gösteriyor. Gösterip kaçırarak gösteriyor. Oxoyişa na-moxtu sivil polisik ogine k’imluği no3’iru do heşoten doloxe amaxtu. (FN-Ç’anapet) Eve gelen sivil polis, önce kimliğini gösterip öyle içeri girdi. Puciz oç’k’omale no3’irams do ek’iyonams. (FN-Sumla) Yiyecek gösterip gösterip ineği ardından götürüyor. Oxorcas para no3’irams. (FN-Sumla) Kadına gizliden gizliden para gösteriyor.

IV. (FN ~ AH) Karşıda olan birine [dat.] gösteriyor. Atmacas k’inçi no3’irams. (FN-Sumla) Atmacaya kuş gösteriyor. Bozos ti dido jin ge3’uz*in. Mintxa mebo3’iraten nçxindi elanz*ikoms. (AH-Lome) Kızın gönlü çok yükseklerde. Kimi gösterirsek burun kıvırıyor. Atmacaz xor3’i no3’iramt’uşi, konak’ap’u do xor3’i go3’uğu. (AH-Borğola) Atmacaya et gösterdiğinde saldırıp eti elinden zorla aldı.

V. (AK) Azar azar gösteriyor. K’oçik bere-muşişa layi geç’arali meçaps. Ç’it’a ç’it’a no3’iraps. (AK-Döngelli) Adam çocuğuna sanki para veriyor. Azar azar gösteriyor.


no3’k’ers (AH) ED har.f. 1. Bakıyor. K’ayi gurite no3’k’ers. (AH-Lome) İyi yürekle bakıyor. Ali k’at’a sabayle dulyaşe ulut’aşi Memet’is yanis elustun do p’icis var-no3’k’ers. (AH-Lome) Ali her sabah işe giderken Mehmet’in yanından geçiyor. Ama yüzüne bile bakmıyor. 2. Güneş [erg.] bir yere [dat.] vuruyor. Ondğe meyilaşi mjoraz ncalepe mok’atven do avliz va-no3’k’ers. (AH-Lome) Öğleni geçince ağaçlar güneşin önünü kapatıyor ve avluya (güneş) vurmuyor. → o3’k’ers


no3’omilaşe (ÇM-Ğvant) i. Ayna. No3’omilaşe pranduy. (Ayna pranduy.) (ÇM-Ğvant) Ayna parıldıyor. → ayna; yali


no3’opxams (PZ) EAL har.f. Var olan binaya [lok.] balkon [aps.] inşa edip ekliyor. Xasanik oxori-muşis balk’oni no3’opxams. (PZ-Cigetore) Hasan evine balkon inşa ediyor. → nu3’opxay; nok’odams


nsxuluy (ÇM) EA har.f. Kendir lifini [aps.] sapından ayırıyor. Ç’epri nsxuluy. (ÇM-Ğvant) Kendir liflerini ayırıyor. → sulums/ suluy


nsxvak’a (ÇM) i. Çırpı. Küçük çalı kırıntıları. Ali avla-muşi n3xik’i-nsxvak’ate opşu. Var-amilen. (ÇM-Ğvant) Ali kapı önünü çalı çırpı ile doldurdu. Girilmiyor.


nşkoroy (ÇM) Aø hal f. Aç kalıyor. Birinin karını açtır. → şkorons, şkirons

+ amşk’urinen


nşk’oruy (ÇM) øA har.f. [Doğa (= gösterilmeyen özne)] tepeleri [aps.] aydınlatıyor. Tepeler [aps.] aydınlanıyor. Ç’umanişi ordoşa rak’anepe konşk’oruy. (ÇM-Ğvant) Sabah erken tepeler (= dağların başı) aydınlanıyor. → natanen; ++ gonşk’oruy


ntak’k’uy (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Üst ve alt dudağını olabildiğince düzensizce şekilsizce dişleri ve dişetlerini gösterecek şekilde açıyor.

part. ntak’k’eri : Dişetlerini düzensizce göstererek. Sırıtarak. Circili ntak’k’eri mo gulur ? (AŞ-Ortaalan) Sırıtarak (= dişetlerini göstererek) niye geziyorsun ?


ntalums/ ntaluy (PZ ~ AH-Lome) EA har.f. [emp.şm.1.tek. mtalum] Yün, pamuk veya kendir liflerini döverek gevşetiyor. Yapışıp sıkışan yün, pamuk gibi ürünleri ayırıp havalandırıyor ya da kabartıyor. İplik hazırlamak üzere yün, pamuk, kendir lifleri vs ayırıp temizliyor. Xasanik toç’i şeni suleri ntalums. (PZ-Cigetore) Hasan ip [yapmak] için kendir liflerini dövüyor. Ali şuroni-toma ntaluy. Nonç’epi txvasen. 3’endeç’i işvasen. (ÇM-Ğvant) Ali keçi kılını dövüyor (= ayıklıyor). İplik eğirip çorap örecek. Yataği t’avli steri diyu. Nana-şk’imi him ntaluy. (AŞ-Ok’ordule) Yatak tahta gibi oldu. Annem onu dövüyor. Yastuği ok’k’opxvi. Pambuğepe dontali. (AŞ-Ortaalan) Yastığı bozdum. Pamukları ayırıp havalandır. Nanak k’oyinişi yuni ntalumz. (FN-Ç’anapet) Annem koyun yününü ayırıp temizliyor (= iplik yapımına hazırlıyor). Tasinik oncire-muşi şiltez moçodinu do mjoraz nupinu. Ha3’i-ti dişkate ntalums. (AH-Lome) Tahsin yatağını şilteden boşaltıp güneşe serdi. Şimdi de odunla dövüyor.→ yolums; psuluy; mkvasuy

f.-i. ontalu : Yün, pamuk veya kendir liflerini döverek gevşetme. T’araği yapaği ontalu şeni ixmarinen. (FN-Ç’anapet) Tarak yapağı taramak için kullanılır.


ntani (AŞ-Ok’ordule) i. Ayran. Bere ntani nçaxuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk ayranı çalkalıyor. Ntani do mca ar yeri var-ok’in3’oren. (AŞ-Ok’ordule) Ayranla süt bir arada süzülmez. → mjaI; tani; ayrani/ ayyani


ntao (AH-Lome), ntaro (AH-Borğola) i. Dolap. Günlük tüketilen yağ, peynir, şeker vs konan dolap. Oxorca mk’ule ren. Orz*ote ntaoz yunç’uşun. (AH-Lome) Kadının boyu kısa. İskemle ile dolaba uzanıyor. Ntaoz oç’k’omale çkar mutu var doskidu-doren. (AH-Lome) Dolapta yiyecek hiçbir şey kalmamış. Osmanişi bere dido at’at’uri ren. Suntxa idasen o3’udepe do ntao p’redums. (AH-Lome) Osman’ın çocuğu çok görgüsüzdür. Nereye giderse rafları ve dolabı karıştırıyor. Oxoriz let’a dobobğit. Ntaoşi tude k’ayi var-mabanik’es. M3ika dolok’lant’a kodoskidu. (AH-Lome) Eve toprak serdik. Dolabın altını iyice sıkıştıramadık. Biraz çukurca kaldı. Mja ntaoz komoladgi. Tude ar mutu nantxen do niyoren. (AH-Lome) Sütü dolaba koyuver. Yerde [sütü bırakırsan] bir şey [sütün bulunduğu kaba] değer ve [süt kaptan] dökülür. Ntao-tkvaniz boya meyaktu-doren. Xamite gogixak’aramt. (AH-Lome) Erzak dolabınıza boya bulaşmış. Bıçakla etrafını kazıyoruz. Ntaroz na-ren bardağepe molat’axu. (AH-Borğola) Dolaptaki bardakları kırdı. Fadimek fot’az melak’oreri kovali oxorişe moiğaşiMtugik mot-ipxort’asya do ntaroz moladumers. (AH-Borğola) Fatma peştemale bağlı buğday ekmeğini eve getirinceFare yemesindiye dolabın içine koyuyor. Tekinik gyari şkule na-çxu bardağepe ntaroz moladgims. (AH-Borğola) Tekin yemekten sonra yıkadığı bardakları mutfak [kap] dolabına yerleştiriyor. Nanak, na-çxu angepe ntaros molosvarams. (AH-Borğola) Annem, yıkadığı kapları dolabına diziyor. → dolap’i/ dolabi; camik’ani; xaroII


ntaxums (AH) EA har.f. Sıvıyı [aps.] seyreltiyor. Ayran, çorba vs’yi [aps.] sulandırıyor. Ayrani dido p’eci divu-doren. 3’k’ari ek’ubi do ntaxi. (AH-Borğola) Ayran çok katı olmuş. Su ekle de seyrelt. → gon3’k’inams; gontaxums


nteli (PZ ~ AH-Lome) i. Tel. Şk’uni livadis nteli guğun. (PZ-Cigetore) Bizim tarlaya tel dolanmıştır. Şk’uni livadis danz*i-nteli goğmaleri on. (PZ-Cigetore) Bizim tarlaya dikenli tel dolanmış halde duruyor.Ham nteli var-ipelen. Ordo mendruk’un. (AŞ-Ortaalan) Bu tel yaramıyor. Erken bükülüyor. Nca irdu, irdu do elektriğiş nteliz konan3’u. (FN-Sumla) Ağaç büyüdü, büyüdü ve elektrik teline değdi. Ugondaru nteliz yuki yak’idaşi mtelli tudele k’ele kogeik’iden. (AH-Lome) Gerilmemiş tele yük bindi mi, tel aşağıya sarkar. İsinaşen na-gonk’idez nteli dimbolanu-doren do gonzdiman. (AH-Lome) İsinadan çektikleri hava hattı teli bollaşmış ve geriyorlar. → teli


ntkomina (FN-Sumla) i. Nemliliğin uzun sürdüğü günler. Nçala ntkomina oraz mandreşa einç’en. (FN-Sumla) Mısır samanı nemli zamanda barakaya çekilir.


ntolums/ ntoluy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Mısır, fasulye vs’yi [aps.] taneliyor ya da ayrıştırıyor. Lazut’epe domtolit. K’omp’urepe gamak’atit. (PZ-Cigetore) Mısır tanelerini aldık. Koçanlarını ayırın. → un3xunams

part. ntoleri : Koçanından ayıklanmış (mısır, fasulye vs). Xasanik lazut’işi ntoleri tereğis golobğams. (PZ-Cigetore) Hasan mısırın tanelerini rafa dağınık şekilde koyuyor. Ayşe ntoleri lazut’epe serendi celvobğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe koçanından ayıklanmış mısır tanelerini naylaya seriyor. Ayşe sağra ntoleri lazut’i ceşatxuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe ahşap yuvarlak hafif derin teknede koçanından koparılmış mısırları tozdan arındırıyor (= silkeliyor). Ayşe ntoleri lazut’epe ola3’ude golvobğay do oxombinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe taneleri ayrılmış mısırları duvarın içine doğru yapılan önü açık dolaba koyup kurutuyor. Doğani ntoleri lazut’t’epe cuneli oda molvobğay. (AŞ-Ortaalan) Doğani taneleri saplarından ayrılmış mısırları güneş alan odaya atıyor. Ali 3’anağani-seri şeni paput’i ntoleri lazut’epe xerevida golubğun. (ÇM-Ğvant) Yeni Yıl gecesi için Ali’nin patlatma mısır taneleri terekte duruyor.


ntoma (FN-Sumla ~ AH-Lome, P’ilarget)(HP) i. [çoğ. ntomalepe] 1. Saç. Şanak da-muşişi ntomalepe gostikoms. (FN-Sumla) Şana kız kardeşinin saçlarını yoluyor. Bozok ti ibonuşi ntoma met’aksi steri davu. (AH-Lome) Kız saçını yıkayınca saçları ipek gibi oldu. Eminek bozo-muşişi ntomape k’irk’olums. (AH-Lome) Emine kızının saçlarını kıvırcık yapıyor. Baba berberişe var-ulun. Ntoma-muşi muk iç’k’orams. (AH-Lome) Babam berbere gitmez. Saçlarını kendi keser. Goxveriz ntoma var-gaxven. (AH, atasözü, K.A.) Kelin saçı dökülmez (= akılsız insanların kaybedeceği olmaz). # Avli-skaniş yanis golapti ğoma / Yalis o3’k’ert’i do i3xont’i ntoma. (AH-P’ilarget) Senin evinin kapı önündeki bahçenin yanından geçiyordum dün / Aynaya bakıp tarıyordun saçlarını. Erolik ntoma ibğims. (HP-P’eronit) Erol kendi saçını (ustura ile) tıraç ediyor. 2. Tüy. Kıl. Lip’ardek uru şkule ntomalepe domimz*gudu. (FN-Sumla) Erkek çakal bağırınca (uluyunca) tüylerim diken diken oldu. [HP’da hem ntoma hem toma denir.] → toma; [tüy veya kıl] nç’a


ntxa[1] (FN-Ç’enneti) i. Kılçık. → mxa; iliII; x’viliII


ntxa[2] (AH-Lome) i. [çoğ. ntxalepe] Keçi. Xayvanepeşi namupek mk’orums ? Namupek var-mk’orums ? - Pucik, ntxak, k’oyinik mk’orums. Coğorik, k’at’uk, mgerik, mtutik var-mk’orums. (AH-Lome) Hayvanların hangileri geviş getiriyor ve hangileri geviş getirmiyor ? - İnek, keçi, koyun geviş getiriyor. Köpek, kedi, kurt, ayı geviş getirmiyor. → şoroni/ şuroni; k’eç’i/ keçi


ntxeepuna/ ntxerepuna → ntxirepuna


ntxirepuna (FN-Sumla ~ ÇX), ntxirepuna/ ntxerepuna/ ntxeepuna (AH) i. Fındıklık. Ntxirepunaz ar xami kobz*iri. Ç’umanişe ordoşen hek bidare. (FN-Sumla) Fındıklıkta bir bıçak buldum. Yarın erkenden oraya döneceğim. Ntxiri-çkuni ntxirepunaz ok’obğun. (FN-Sumla) Fındığımız fındıklıkta biriktirilmiş vaziyettedir. Memet’ik çili-muşi k’ala ntxirepuna ğarums. (FN-Sumla) Mehmet karısı ile fındıklığın altını temizliyor. Xasanik pucepe ntxirepunaşe k’ele uçumers. (AH-Lome) Hasan inekleri fındıklığa doğru güdüyor. Kemalik vit donumi ntxeepuna ugverdela ikoms. (AH-Lome) Kemal on dönüm fındıklığı yarıya yapıyor. Nurik nana-muşiz na-u3’iloms ntxiri ntxerepunaz nuxvams. (AH-Lome) Nuri annesine topladığı fındıkları fındıklığa döküp bırakıyor. Babak ntxrişi orasNtxerepunaşe ğeci do mtuti mot-amalet’anya do seri bagenis çumers. (AH-Lome) Babam fındık zamanındaFındıklığa ayı ve domuz giremesindiye gece kulübede bekliyor. Ntxirepunaz mskala gomoç’k’ondu-doren. Ç’umanişe ordo oras hek gobiktare. (AH-Borğola) Fındıklıkta merdiven unutmuşum. Yarın erken vakitte oraya döneceğim. Na-mobiğare oğmalupe ntxirepunaz miz*in. (AH-Borğola) Getireceğim yükler fındıklıkta duruyor. Muradik na-3’ilu ntxiri ntxirepunaz ok’obğams. (AH-Borğola) Murat topladığı fındığı fındıklığına yığıyor. Puci goğoberi ntxirepunaşe boyonaşi Mcvazma do oxobuşkumer. (AH-Borğola) İneği etrafı çeperli fındıklığa götürünceOtlasındiye serbest bırakıyorum. Nacik ntxirepunaşe na-oyonu pucepe omcu şeni nupinams do muk gazeta ik’itxoms. (AH-Borğola) Naci fındıklığa götürdüğü inekleri otlamaları için serbest bırakıp kendisi gazete okuyor. Ntxirepunas na-pkosumt’it çaçi pa3xate bzdimt’it. (AH-Borğola) Fındıklıkta süpürdüğümüz kuru yaprakları (çok aralıklı) sepetle taşırdık. → ntxiriluği; ntxi(r)ona; ntxiyopuna, mtxirepuna


ntxiri/ ntxiyi (PZ ~ HP), ntxiyi/ txiyi (ÇX), ntxiri/ mtxiri (AK) i. Fındık. 1. Fındık ağacı. Ma ntxiri oxobonk’anişi mupeyi bonkvape melu. Ar koz*iyat’i. (AH-Lome) Ben fındığı sallayınca ne koçanlı fındıklar düştü. Bir görsen. Gzaz jin ntxirepe mtelli mondruk’u-doren. Babak e3’ubaz*gams. (AH-Lome) Yolun üstündeki fındıklar hep eğilmiş. Babam destek veriyor. 2. Fındık meyvesi. Ham mişi senduği on ? Nak’u ntxiri cebğun ! (PZ-Cigetore) Bu sandık kimindir ? Ne kadar fındık konulmuş (= dökülmüş haldedir) ! Xasanik na-n3xunu ntxirepe-muşi hus-t’i mekta svas celobğams. (PZ-Cigetore) Hasan ayıkladığı fındıklarını şimdi de yamaç yere serpiyor (= seriyor). Ayşe ntxiri onç’unay. (ÇM-Ğvant) Ayşe fındık kavuruyor. Ali na-eç’opasen ntxirepe xenduzi doliduy. (ÇM-Ğvant) Ali aldığı fındıkları cebine dolduruyor. Mustafa ! Sum k’ak’ali ntxiri komomiği. (AŞ-Ok’ordule) Mustafa ! Üç tane fındık getir. Na-cegilu yuzuği tude na-zun ntxiri-ç’aç’ape ant’alu. (AŞ-Ortaalan) Düşürdüğün yüzük aşağıda duran fındık çöplerine karıştı. Ntxiri naylaz gemibun. (FN-Ç’anapet) Fındığım serenderde serpilmiş haldedir. Fadimek feli do lazut’işi aras ntxiri eşobğams. (FN-Ç’anapet) Fatma, kabak ile mısırın arasına fındık döküyor. Mamut’iz  ntxironapez nak’o k’alati ntxiri gamaxtasen k’ayi gyazaden. (FN-Ç’anapet) Mahmut fındıklıklardan kaç sepet fındık çıkacağını iyi tahmin edebiliyor. Ntxirişi t’uvra mobi3’oni do vit’o-xut kilo na-t’u koxobo3’oni. (FN-Sumla) Fındık çuvalını şöyle bir elle tarttım ve 15 kg olduğunu anladım. Kçinik ndğa lumcişa ntxiri goşigams. (FN-Sumla) Kocakarı gün akşama kadar fındık seçiyor. Memet’ik t’ik’inaz ntxiri dolobğams. (AH-Borğola) Mehmet sepetin içine (üstünden) fındık döküyor. Memet’ik bağuz ntxiri molobğams. (AH-Borğola) Mehmet ambarın içine (içeri doğru) fındık döküyor. Bere bort’işi ntxiri bimlesuramt’i do gamapçamt’i. (AH-Borğola) Çocukken (büyükler topladıktan sonra kalan) fındık toplardım da satardım. Ntxiyi nuk’us nana-muşik amudvars. (ÇX-Makret) Fındığı annesi ağzına koyuyor. Andğa bavra bars do ntxiri k’ai guşaxomun. (AK-Döngelli) Bugün rüzgâr esiyor da fındığın araları iyice kurur. → mtxiri/ ntxiri (AK)


ntxiriluği (PZ) i. Fındıklık. Alik ntxiriluği-muşişa xorz*alepes ntxiri ok’orobapams. (PZ-Cigetore) Ali fındıklığında kadınlara fındık toplatıyor. → ntxirona; ntxirepuna, ntxiyopuna, ntxerepuna, mtxirepuna


ntxiri-ok’ak’aloni-makina i. Fındık ayıklama makinesi. Cordanik ağne na-eç’opu ntxiri-ok’ak’aloni-makina çku mo3’iraman. (FN-Ç’anapet) Cordan yeni aldığı findık ayıklama makinesini bize tanıtıyor.


ntxiri-ok’ak’aloni-meci i. Fındık ayıklama imecesi. Ntxiri-ok’ak’aloni-meciz Xasaniz çkar xe var-dadven. Boyne heyaz hayaz ntxirişi k’ak’ali not’k’omers. (FN-Ç’anapet) Fındık ayıklama imecesinde Hasanın hiç eli durmuyor. Hep ona buna fındık tanesi fırlatıyor.


ntxiroba → mtxiroba


ntxirona/ ntxiyona/ ntxiona (ÇM ~ FN-Ç’anapet, Pi3xala) i. [çoğ. ntxironape] Fındıklık. Ntxirona msk’ala gomoç’ondru. Ç’umani hey vidar. (ÇM-Ğvant) Fındıklıkta merdiven unuttum. Yarın oraya döneceğim. Ntxirona msk’ala gomoç’ondru do ç’umanişi hişo goviktare. (AŞ-Ok’ordule) Fındıklıkta merdiven unuttum. Yarın sabah oraya döneceğim. Ntxirona merduveni gomoç’ondru. Ç’umanişşi hekoşa gobiktare. (AŞ-Ortaalan) Fındıklıkta merdiven unuttum. Yarın sabah oraya döneceğim. Mamut’iz  ntxironapez nak’o k’alati ntxiri gamaxtasen k’ayi gyazaden. (FN-Ç’anapet) Mahmut fındıklıklardan kaç sepet fındık çıkacağını iyi tahmin edebiliyor. Ntxironaz m3xuli moda dodgi ? (FN-Ç’anapet) Fındıklıkta armut ağacını niye dikmedin ? Ntxionaz ar mxucişi dişka miz*in. (FN-Ç’anapet) Fındıklıkta bir omuzluk kadar odunum duruyor. Mamut’i xizani k’oçi ren. Xark’işi ntxironaşen ntxiri ixiramz. (FN-Ç’anapet) Mahmut yaramaz adamdır. Başkasının fındıklığından fındık çalıyor. Nandidi berepez golancğonen edo ntxironaşa ulun. (FN-Ç’anapet) Büyükanne çocukların önüne geçip fındıklığa gidiyor. Ntxionaşı 3’alendo na-gelulun ğalik dido mskva şiyams. (FN-Ç’anapet) Fındıklığın önünden geçen dere çok güzel hışırdıyor. Xasanik cuma-muşiz numçinu do livadi-k’udelişi ntxirona-muşi kogamoçapu. (FN-Ç’anapet) Hasan kardesine haber yolladı ve bahçenin dibindeki fındıklığı sattırdı. Ntxiyona kvinumt’aşa duğrenişi danz*epe ni3onen. (FN-Ç’anapet) Fındıklığı temizlerken böğürtlenin dikenleri batıyor. Ntxionas m3xuli muda dodgi ? (FN-Pi3xala) Fındıklığa niye armut dikmedin ? → ntxiriluği; ntxirepuna, ntxiyopuna; mtxirepuna


ntxiyopuna (FN-Ç’enneti) i. Fındıklık. Cumadi-çkimik handğa livadişi 3’alendoni ntxiyopuna kvinums. (FN-Ç’anapet) Amcam bugün bahçe dibindeki fındıklığı temizliyor. → ntxiriluği; ntxirepuna; ntxi(r)ona; mtxirepuna


ntxolari (AK) i. Kertenkele. Mtxirişi x’as ntxolari gilon3axun. (AK-Döngelli) Fındığın dalında kertenkele baş aşağı yapışmış haldedir. → maç’ambule; mxululi; maç’abule; mxuruli; mxalali, mxalale, maxalari


ntxombu (FN-Ç’anapet)(AH-Lome) i. Kızılağaç. Selimik Ntxiriz ğari mot-aet’az deyi jindole-muşi gunz*e ntxombuşi t’at’epe mouk’vatams. (FN-Ç’anapet) Selim, “Fındığa gölge olmasın diye üstündeki kızılağacın uzun dallarını kesiyor. Pederik livadi elamtumani na-eladgin ntxombuşi poçxot’ape gelak’vatumz do heşoten k’at’a 3’anaz getasulez ğari muçvamz. (FN-Ç’anapet) Babam bahçe kenarında duran kızılağaçların dallarını keserek bu şekilde her sene fidanlığın gölgesini açıyor. Bak’laçiz a mutu komotvi. Mjaz ntxombuş parvi gelulams. (AH-Lome) Bakracın üzerine bir şey ört. Süte kızılağaç yaprağı düşüyor. [FN-Ç’anapet ve AH-Lome’de hem txombu hem ntxombu denir.] → txombu; mşkvela; txomu/ ntxomu


ntxombun (AŞ-Ok’ordule) Aø har.f. Canlı bitki [aps.] kuruyor. Kuruyup ölüyor. Him ağaci ntxombun. Ok’vatuşi bore. (AŞ-Ok’ordule) O ağaç kuruyor (= ölüyor). Kesmem gerekiyor. → xombun, xombuy, xomun


ntxomu (AH-Borğola) i. Kızılağaç. Ntxomuşi pi3ari xeşi burgiten k’ai gamixven. (AH-Borğola) Kızılağaç tahtası el burgusu ile iyi delinir. “Ntxomuşi-ncaz extasya do ur*zenişi binexi elurgams. (AH-Borğola) “Kızıl ağaca çıksın (= tırmansın)” diye üzüm asmasını yanına dikiyor. [AH-Borğola’da hem txomu hem ntxomu denir.] → txombu; mşkvela; ntxombu; txomu


ntxomuri (AH-Borğola) i. İltihap. İrin. → txombi, txomri, txombri; txomburi, txomuri


ntxomuroni (AH-Borğola) s. İltihaplı. Ntxomuroni pupulis melemi usvare. (AH-Borğola) İltihaplı yaraya merhem süreceksin. → txombreyi; txomburoni


ntxorums/ ntxoruy/ ntxorups EA har.f. [emp.şm.1.tek. mtxorum/ mtxorup] Toprağı [aps.] çapa ile derin kazıyor. Belliyor. Mtutik tatulapete let’a ntxorums. Mondo hek ogines a mutxa doxu-dort’u. (PZ-Cigetore) Ayı pençeleri ile toprağı kazıyor. Galiba oraya önceden bir şey gömdüydü. Mtuti tatepete let’a ntxoruy. Mondo hey muton dvoxu. (ÇM-Ğvant) Ayı pençeleri ile toprak kazıyor. Galiba oraya evvelden bir şey gömmüş. Origite ntxorar do bercite 3’ijonar. (ÇM-Ğvant) Kazma ile kazıp çapa ile çapalayacaksın. Ali t’afoni dontxoru. Miti mo-dolvolamt’ay deyi kvalepe guduy. (ÇM-Ğvant) Ali çukur kazdı. Kimse içine düşmesin diye etrafına taş koyuyor. Mtuti tati-muşite let’a ntxoruy. Hey mutxa doxveri uğun. (AŞ-Ok’ordule) Ayı pençeleri ile torağı kazıyor. Oraya evvelden bir şey gömmüş. Seri na-mtxorit yeri didi 3’i3’ila doloncart’t’u. (AŞ-Ortaalan) Akşam kazdığımız yerde büyük yılan yatıyordu. Xasani xendeği na-ntxoru let’t’ape oxori tudele meşk’vobğay. (AŞ-Ortaalan) Hasan hendekten kazdığı toprakları evin altına döküyor. Ayşe na-ntxoruy livadi dido kvalona on. (AŞ-Ortaalan) Ayşe’nin kazdığı bahçe çok taşlıktır. Ağne na-mtxorit livadiz dido k’ork’ot’i ren. (FN-Ç’anapet) Yeni kazıdığımız bahçede çok toprak yumağı var. Pederik isina ntxoru do livadiz kelum3xu. (FN-Ç’anapet) Babam çalılığı kazıp bahçeye ekledi. Traktorik livadi ntxorumt’aşa nanak lazut’işi k’ak’alepe ek’axumz. (FN-Ç’anapet) Traktor bahçeyi kazırken annem arkasından mısır tanelerini döküyor. İhsanik ham ini oraz nuxtu do livadi ntxorums. (FN-Sumla) İhsan bu soğuk havada bahçeyi kazıyor (= Olacak iş mi ?). Oxoriş temeli ntxorums. (FN-Sumla) Evin temelini kazıyor. Nusak nuxtu do muşebura ont’ule ntxorums. (AH-Lome) Gelin kendi kendine tutup tarlayı belliyor. Munçkvik oğinden k’uçxepete na-ntxorums let’ape geydeni k’uçxepete galendo moşaxums. (AH-Lome) Porsuk ön ayaklarıyla kazıdığı toprakları arka ayaklarıyla dışarıya doğru fırlatıyor. Han3’o nanak getasules mutu var-dolodumers. “Let’a eikankazya do ntxorums. (AH-Lome) Bu sene annem bahçeye bir şey ekmiyor. “Toprak havalansındiye kazıyor. Eminek ont’ule ntxorums-i ? Ç’e, var. Mu ntxorums ! Xvala xvala muşebura nopuşonams. (AH-Lome) Emine tarlayı kazıyor mu ? Yok, yahu ! Ne kazıyor ! Tek başına kendi kendine eşelemeye çalışıyor. → bergums/ berguy/ bergups; çizonuy; molums/ molups; belups; ≠ xaşk’ums/ xaşk’uy, xaçxums, xaçkums/ xaçkups

yet. antxoren : Kazabiliyor. Xeşen mutu var-muxtams do bergite k’ai let’a antxoren. (FN-Sumla) Elinden bir iş gelmez. Ancak kazma ile iyi toprak kazabiliyor.

[eşb. ontxorams fiilinin yeterlik kipi]

şsz intxoren : Kazılıyor. Melen ont’ule ntxirepunaşe k’ele dido endra-gendra ren. İsa var-intxoren do var-ixaçken. (AH-Lome) Karşı tarlanın fındıklık tarafı çok tümsekli ve çukurludur. Doğru dürüst bellenip kazınamıyor. Xaci dorgu şeni ipti ont’ule intxoren . (AH-Gidreva) Fasulye dikmek için ilkin tarla kazılır.

part. ntxoreri : Kazınmış. Laç’i ntxoreri let’a goyozguy. (ÇM-Ğvant) Köpek kazınmış toprağa kakasını yapar.

f.-i. (PZ ~ HP) ontxoru, (ÇX) ntxorua : Kazma. Kazmak. Handğa livadi ontxorute dido domaç’k’inu. (FN-Ç’anapet) Bugün bahçeyi kazmaktan çok yoruldum. Xasanik mu ç’k’omu, var-miçkin. Ndğa-tanurişa doblez*gu edo ontxoru şkule diraxat’u. (FN-Ç’anapet) Hasan ne yedi, bilmiyorumGün ağarana kadar çıkarır gibi oldu ve kusunca rahatladı. Him iri ndğa ontxoru moiç’ay. (AŞ-Ortaalan) O her gün kazmaya başlıyor. [eşb. ontxorams/ ontxoray/ ontxoraps fiilinin f.-i.]

+ ontxorapams/ ontxorapay/ ontxorapaps EDA har.f. Birine [dat.] toprağı [aps.] çapa vs ile derin kazıdırıyor. 3’oxle mbelite na-mtxorumt’it ont’ule ha3’i traktoris bontxorapamt. (AH-Borğola) Eskiden bel ile kazdığımız tarlayı şimdi traktöre kazdırıyoruz.


ntxozums/ ntxozuy/ ntxozups EA har.f. 1. Saç, ip, iplik vs [aps.] örüyor. Örgü örüyor. Salkımlıyor. Didi-şk’imik bereşi toma ntxozums. (PZ-Cigetore) Büyüğüm çocuğun saçını örüyor. Lazut’i mtxozi do naylaz kogebok’idi. (FN-Ç’anapet) Mısırı salkımladım ve seredere astım. Ar k’ele nanak lazut’i 3xunumt’aşa babak-ti 3xuneri lazut’epe ntxozums. (FN-Ç’anapet) Bir taraftan annem mısırı ayıklarken babam da ayıklanmış mısırlardan salkım yapıyor. 2. (Kendirden) ip [aps.] yapıyor. (Yünden) iplik [aps.] yapıyor. + intxozams

part. ntxozeri : Örülmüş halde. Ntxozeri lazut’epe nayla-direğiz gobun. (FN-Ç’anapet) Salkım halinde örülmüş mısırlar, serender direği etrafında asılı duruyor.

+ untxozams/ untxozay/ untxozaps EDA har.f. Birine ait (ip, saç vs) örüyor. Nanak 3’ut’eli bozoz tomalepe du3xonu do duntxozu şkule ogine k’ele ar-ti 3’uta çoçok’a duxenu. (FN-Ç’anapet) Annem, küçük kızımın saçlarını tarayıp ördükten sonra ön tarafına da küçük bir kâkül yaptı. Funda, berez toma duntxozi. (HP-P’eronit) Funda, çocuğun saçlarını ör.


ntxozun (ÇM)(AŞ-Ortaalan)(FN-Sumla) AD hal f. Birinin peşine düşüyor. Hareketli olan bir şeyin peşinden kovalıyor. Bere imt’en. Laç’i ntxozun. (ÇM-Ğvant) Çocuk kaçıyor. Köpek arkasından koşuyor. Laç’i k’at’u ntxozun. P’andiloma tudendo meşk’vok’açay. (ÇM-Ğvant) Köpek kediyi kovalayıp döşemenin altına sıkıştırıyor. Him laç’i manniya araba ntxozun. (AŞ-Ortaalan) O köpek sürekli araba kovalıyor. Yilmazişi coğori Doğaniz ntxozun. (FN-Sumla) Yılmaz’ın köpeği Doğan’ın ardından (= peşinden) gidiyor. → nomç’eşams; cantxozen; antxozen; ç’işun; gyantxozen[1]; geç’işun; notxozun; atxozen


ntxums (PZ) EA har.f. Eğiriyor. Nana-şk’imik calexunas celaxen do yuni ntxums. (PZ-Cigetore) Annem bankta oturup yün eğiriyor. → txuy/ txums/ txups; mtxuy; mxums/ mxuy; ++ centxums


nt’ebi (AŞ-Ortaalan) i. İnsan ve hayvanın derisi. Mcorate na-gobiç’vi nt’ebi gobi3’i. (AŞ-Ortaalan) Güneşte yandığım deriyi soydum. Him nt’ebi goi3’ay. (AŞ-Ortaalan) O, kendi derisini soyuyor. → t’ebi, t’k’ebi, nt’k’ebi; [tüylü deri; post] post’i


nt’eni (ÇM) s. Tam kurumamış. Nemli. Ayşe na-naxu dolokunaşepe xolo nt’eni oran. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin yıkadığı giysiler hâlâ nemlidir. → t’laza; t’eni


nt’e3i-omp’ila (ÇM) i. Bahar ve yaz aylarında kestane ağacının kabuğundan ip gibi ince dilimler uzunlamasına kesilip yapılan bir tür halat. Nt’e3i-omp’ilate mo-nok’oram. (ÇM-Ğvant) Kabuk halatı ile bağlama. ≠ mt’e3i, mt’k’e3i; ≠ zgimeç’i, nzğimeç’i


nt’k’ebi (HP-P’eronit) i. İnsan ve hayvanın derisi. → t’ebi, nt’ebi, t’kebi; [tüylü deri; post] post’i


nt’obaşa (AŞ-Ortaalan) z. Gizlice. Amet’t’i cari nt’obaşa elimxoy. (AŞ-Ortaalan) Ahmet ekmeği gizlice yiyor. → t’obaşe, t’obaşa, t’k’obaşa


nt’obun (AŞ) Aø har.f. Saklanıyor. Si dont’obana himu-ti nt’obasen. (AŞ-Ortaalan) Sen saklanırsan o da saklanacak. → t’obun, t’k’obun; impulen; dimpulen; işinaxen

f.-i. ont’obu : Saklanma. Daği ont’obuşa amulun. (AŞ-Ok’ordule) Saklanmak için dağa giriyor.


nt’olams (PZ), nt’oluy (ÇM) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] buluyor. Bir şeyi [aps.] suya [lok.] bandırıyor. Alik şeyepe-muşi 3’aris nt’olams. (PZ-Cigetore) Ali elbiselerini suya bandırıyor (= buluyor). Bere cari imxort’aşa iri k’ale nt’oluy. (ÇM-Ğvant) Çocuk yemek yerken her yeri buluyor. + int’olen


nt’olun (AŞ-Ortaalan) AD har.f. Biri [aps.] bir şeye [dat.] bulaşıyor. Bere çamuri nt’olun-gulun. (AŞ-Ortaalan) Çocuk çamura bulaşıp geziyor. → int’olen, int’k’olen; mvaselen[1]


nt’rosun (AŞ-Ortaalan) Aø har.f. Heyelân oluyor. Toprak kopuyor. → caşk’ven; mvaşk’ven; dolvaşk’ven; gelant’ro3un, nt’ro3’un; ment’ro3un, mont’ro3un; nt’ro3un, t’ro3un; meyant’ro3un; ++ cent’rosun, elant’rosun, nunt’rosun, meyont’rosun vs


nt’ro3un (AH), nt’ro3un/ t’ro3un (HP ~ ÇX) Aø har.f. Heyelân oluyor. Toprak kopuyor. Let’a mot-nt’ro3ut’az ya do oktepez nca norgaman. (AH-Borğola) Toprak kaymasın diye yokuşlara ağaç dikiyorlar. → caşk’ven; mvaşk’ven; dolvaşk’ven; nt’ro3’un, nt’rosun; gelant’ro3un; ment’ro3un, mont’ro3’un; meyant’ro3un vs

part. nt’ro3eri : Heyelânda kopmuş. Nt’ro3eri gzaz araba va-goloşkumenan. (AH-Lome) Heyelânlı yoldan araba geçirmiyorlar.


nt’ro3’un (AŞ-Ok’ordule) Aø har.f. Heyelân oluyor. Toprak kopuyor. → caşk’ven; mvaşk’ven; dolvaşk’ven; nt’rosun; ment’ro3un, mont’ro3un; gelant’ro3un; nt’ro3un, t’ro3un; meyant’ro3un vs

part. nt’ro3’eri : Heyelânda kopmuş. Nt’ro3’eri let’a. (AŞ-Ok’ordule) Heyelânda kopmuş toprak.


nt’u3uy (ÇM ~ AŞ), nt’u3ams (FN ~ AH HP ÇX) EA har.f. I. Bir şeyi [aps.] sıcak su içinde yumuşatıyor. Ayşe dolokunaşepe mt’ut’ate nt’u3uy. (ÇM-Ğvant) Ayşe sıcak su ve kül ile (su içinde) giysilerin kirlerini çıkarıyor. Vrossi lobassen şeni Doğani carepe dont’u3u. (AŞ-Ortaalan) İyi yumuşayacak diye Doğan ekmekleri sıcak suyla haşladı.

II. Vücudu [aps.] sıcak su ile yıkayarak masaj yapıyor. Ayşe bere nt’u3uy. (ÇM-Ğvant) Ayşe bebeğe sıcak suyla banyo yapıyor. → mt’u3ams

+ unt’u3ay/ unt’u3ams EDA har.f. Birinin [dat.] vücudunun bir yerini [aps.] sıcak su ile yıkayarak masaj yapıyor. Ali bere-muşi na-gamuvelu xe unt’u3ay-uk’urç’olay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğunun burkulan elini sıcak su ile yıkayıp masaj yapıyor. Cordanişi biç’iz k’ucxe gyaktu do nandidi-muşik unt’u3ams. (FN-Ç’anapet) Cordan’ın oğlunun ayağı burkuldu ve ninesi sıcak suyla ovalıyor. Babaz mxuci a3’k’unen. Nanak t’u3a 3’k’arite unt’u3ams. (AH-Lome) Babamın omzu ağırıyor. Annem sıck suyla ovuyor. Nanak, xe memo3xont’uşi mint’u3u do mik’au. (AH-Borğola) Annem, elim burkulunca masaj yaptı da iyileştirdi.


nu- → me-; no-


nuay (AŞ-Ok’ordule), nuams/ nuyams/ nurams (FN-Ç’anapet) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil.] [part. meyaperi; f.-i. meapu] Yoğurdu [aps.] mayalıyor. [Bu fiil sırf yoğurt mayalaması için kullanılır.] Da-çkimik ğoma na-nuu yoğut’i mç’oxa ren. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşımın dün mayaladığı yoğurt ekşidir. → nuyams/ nuyay, nurams/ nuams, nuvams, nox’vaps


nubams/ nubay (PZ ~ AŞ) EDA/EDAL har.f. 1. Birinin veya bir şeyin [dat.] bir yerine [lok.] eğreti bir şekilde bir şeyi [aps.] takıyor. Anç’esi ar 3’ulu yemi komemibi. (AŞ-Ok’ordule) Kancama küçük bir yem tak. Ayşeşi bere çeyreği mebubare. (*)(AŞ-Ortaalan) Ayşe’nin çocuğuna çeyrek (altın) takacağım. 2. Düğme, rozet vs gibi küçük eşyayı [aps.] takıyor. [(*) ÇM-AŞ diyalektlerinde datif göstergesi kaybolmuş olduğundan dolayı, EDAL sözdizimini isteyen fiil ile oluşturulan cümlelerde, göstergesiz datif (= birleşmiş oblik durum) yerine genitif durum sıkça kullanılır.] + nubun; ≠ nobams[1]/ nobay[1]


nubaray (AŞ-Ortaalan), nubarams (AH-Borğola), nubaraps (AK) ED har.f. Bir şeye [dat.] üflüyor. Mt’ut’t’a koren. Xumali iyaşşa nubari. (AŞ-Ortaalan) Kül var. Kor oluncaya kadar üfle. Kemalik t’u3a gyaris şuri nubarams do okorinams. (AH-Borğola) Kemal sıcak yiyeceği üfleyerek soğutuyor. Luk’unas mevubaraşi meskirun. (AK-Döngelli) Muma üflediğimde sönüyor. → ubarams/ ubars


nubargams (AH) EDA har.f. Birine ait [dat.] eşyaları [aps.] toparlıyor. Yerleştiriyor. Animse-çkimik oxori ağani eç’opu. Muk dulyaz ren. Oxori da-çkimik nubargams. (AH-Lome) Yeğenim evi yeni aldı. Kendisi iştedir. Evini kız kardeşim yerleştiriyor. → mç’k’eşums; + bargums


nubğezay (AŞ-Ortaalan) ED har.f. Kışkırtıyor. Si-ti idi. Xassani nubğezi. (AŞ-Ortaalan) Sen de git. Hasan’ı kışkırt. → nup’iznams, nup’izmay; numğezay/ numğezams/ numğezaps; umğezams/ umğezaps; eluk’edinams; ukişturups


nubğun (FN-Ç’anapet) DA hal f. Biri [dat.] bir şeyden [aps.] bol miktarda sahiptir. Ma nç’elerişi uşkuri memibğun. (FN-Ç’anapet) Bende demir elmadan zebil gibi (= ihtiyaçtan daha fazla) çok var.


nubirams/ nubiraps[1] (AH ~ HP ÇX) ED har.f. Biri için [dat.] türkü veya şarkı söylüyor. NandidikBere ordo incirazya do m3ika nubirams. (AH-Lome) BabaannemÇocuk çabucak uyusundiye ona biraz türkü söylüyor. Çiçku-bere var-inciraşi nana-muşik nubirams do oncirams. (AH-Borğola) Bebek uyumayınca annesi türkü söyleyip uyutur. → nut’rağuday; (t’rağuduy/ t’rağuday/ t’rağudums altında) ut’rağuday/ ut’rağudams; ≠ nobirams/ nobiraps


nubirs/ nubiraps[2] (AK) E.Dir har.f. Birine doğru türkü atıyor. Birine atma türkü söylüyor. Timurik, rak’anis giladgit’eren do k’ulanepeşa nubiraps (= ya da nubirs). (AK-Döngelli) Timur, bir tepede dikilmiş de kızlara doğru türkü atıyor. [Akçakoca-Döngelli diyalektinde nobirs/ nobiraps ile nubirs/ nubiraps fiilleri eşanlamlı olarak kullanılır.] → not’rağodams, not’rağuday/ not’rağudams; nobirams/ nobiraps; nobirs


nubons (FN ~ AH-Lome), nubonams (AH-Borğola) EDA har.f. Birinin [dat.] vücudunun küçük bir kısımını [aps.] yıkıyor. Nanak t’u3a 3’k’ariten berez mundi nubonz. (FN-Ç’anapet) Annem sıcak suyla çocuğun götünü yıkıyor. Berek dolopsu-doren. Nana-muşik mundi nubons. (AH-Lome) Çocuk çişini yapmış. Annesi götünü yıkıyor. Nusak çiçku-bere-muşiz k’undi sveri mundi nubonams. (AH-Borğola) Gelin bebeğinin bok sürülmüş (= bulaşmış) kıçını yıkıyor. → numbonams; numboy


nubun (PZ ~ ÇX) AD/øD hal f. I. (PZ ~ ÇX) AD hal f. Bir şeyin bir yerinde eğreti bir şekilde takılı veya asılıdır. İliştirilmiş halde duruyor. Koptu kopacak noktada duruyor. Dizbaği monepe konubun. (ÇM-Ğvant) Kemerinde boncuklar takılıdır. Omp’ila na-nuburt’u kva monk’a ort’u. Var-mak’açu. Xe gamomişirç’u. (ÇM-Ğvant) Halata bağlı taş ağır idi. Tutamadım. Elimi oydu. Porça altuni nubun. Soti ot’oçamt’are. (AŞ-Ok’ordule) Gömlekte altın takılıdır. Bir yere atmayasın. Moni a m3’ika nubun. Culasen. (AŞ-Ortaalan) Boncuk az bağlı. Düşecek. Berek on3’eliz na-nubun emzuği meç’k’idums. (FN-Ç’anapet) Çocuk beşiğe takılı emziği koparıyor. Berek camik’aniz doloxe na-nuburt’u ampuliz biga geçu do molat’axu. (FN-Ç’anapet) Çocuk dolabın içinde takılı olan ampula değnekle vurup kırdı. Xasaniz xami şkaz nubun. (FN-Sumla) Hasan’ın bıçağı belinde asılı duruyor. Ayxanik k’iti nik’vatu do t’k’ebiz nubun. (FN-Sumla) Ayhan parmağını kesti. Sadece deri tutuyor gibi. Coğoyiş kudeliz tok’i nubun. (AH-Lome) Köpeğin kuyruğunda ip asılıdır. Candamaz sungi so uğun ? T’ufeğiz var-nubun. Sungi palaskas mek’ideri uğun. (AH-Lome) Jandarmanın süngüsü nerede ? Tüfeğine takılı değil. Sügü palaskasına takılıdır.[bir şeyin bir yerinde eğreti bir şekilde takılı veya dikilidir] nudgun

II. (AŞ-Ortaalan) AD hal f. Düğme, rozet vs gibi küçük eşya [aps.] bi yere [dat.] takılıdır. Orxanişi porça inci memgvaperi mpuli nubun. (AŞ-Ortaalan) Orhan’ın gömleğinde inciye benzer düğme takılıdır.

III. (AH) AD hal f. Bir şeyin bir yerinde [dat.] damga [aps.] var. Pucişi ucis t’ambuğa nubun. (AH-Lome) İneğin kulağında damga var.

IV. øD hal f. Birinin [dat.] bir yerinde asılı olması gereken şey [= gösterilmeyen özne] yerindedir. Ç’e, k’oçiz çkar var-nubun. (AH-Lome) Yahu, adamda hiç yok.


nucubalams (AH) EDA/EDAL/EDA.Abl har.f. I. (AH-Lome) EDAL har.f. Bir şeyi [aps.] birinin [dat.] eline geçer geçmez elinden [lok.] zoraki alıyor. Ma Yaseminiz m3xul mebut’k’omer. Axmet’ik xez nucubalams. (AH-Lome) Ben Yasemin’e armut atıyorum. Ahmet elinden kapıyor. [birine ait bir şeyi onun elinden zoraki alıyor] go3’uncubalams; go3’uğams, go3’umers, gu3’umers, gu3’umars

II. (AH-Borğola) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] birinin [dat.] eline geçmeden önce kapıyor. Xeş-burti istert’eşi Memet’ik na-ot’k’oçu burti EminekBicubalaya-şi Xasanik nucubalu. (AH-Borğola) Eltopu oynarlarken Mehmet’in attığı topu EmineKapayımderken Hasan (ondan önce) kaptı.

III. EDA.Abl har.f. 1. Birinin [dat.] yiyeceklerini [aps.] ağzından [abl.] kapıyor. 2. Birinin [dat.] söyleyeceklerini [aps.] ağzından [abl.] kapıyor (= ondan önce söylüyor). Ma na-ptkvat’i nuk’uşen memicubalamt’u. (AH-Lome) Benim söyleyeceklerimi ağzımdan kapardı.


nuçkinams (FN ~ AH) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] ayırıyor ya da adıyor. Noğaz na-miğun sum oxorişi tito berepez komebuçkini. (FN-Ç’anapet) Çarşıda sahip olduğum üç evden birerini çocuklarıma ayırdım. Han3’o na-domixedu but’k’uci bozo-çkimiz komebuçkini. (FN-Ç’anapet) Bu sene [kovanlarıma] konan yavru arıyı kızıma ayırdım. Aşek na-ikoms xeyirepe  baba-muşis nuçkinams. (AH-Lome) Ayşe yaptığı hayırları babasına adıyor.


nuçumers (AK) EA har.f. Evcil havanı [aps.] güdüyor. İbramik pucepe x’onaşa nuçumers. (AK-Döngelli) İbrahim inekleri tarlaya güdüyor. → upinams/ upinay[2]; uçuy, uçumers, uçumars; guçuy[2], guçumers


nuçxat’ams (AH) ED har.f. Toprak, kül, ateş vs’yi kurcalıyor ya da karıştırıyor. Daçxuri meskuru. K’uk’ari ezdi do a konuçxat’i. (AH-Lome) Ateş sönüverdi. Demir çengeli alıp ateşi bir karıştırıver. → uçxat’ams; [eşeliyor] çxik’ums; nçxik’uy/ nçxik’k’uy; çxink’oms; çxik’olums/ çxik’olups


nuç’işinams/ nuç’işinaps (HP) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] birine veya bir şeye [dat.] uzatıp yetiştiriyor. Berek baba-muşiz arguni nuç’işinams. (HP-P’eronit) Çocuk babasına baltayı yetiştiriyor. Ha beres-ti mutu var-itkven. Hemen nena nuç’işinams. (HP-P’eronit) Bu çocuğa da bir şey söylenmez. Hemen lafı yetiştiriyor. [Bu fiil ettirgen değil. “Birini yetiştiriyor = birinin yetişmesini sağlıyor” anlamına gelmez.] → nunç’uşinams; nunç’işinay/ nunç’uşinay, nunç’işinams/ nunç’uşinams; + meç’işun, meç’uşun, menç’işun, menç’uşun


nuç’işun (AK) AD har.f. Biri ya da bir şey [aps.] bir şeye [dat.] yetişiyor. → nunç’uşun, nuç’uşun/ nuç’işun

yet. naç’işinen : Biri bir şeye yetişebiliyor. Berek x’urz*enişa var-naç’işinuşi t’ak’oz gedgitun do eşo imxors. (AK-Döngelli) Çocuk üzüme erişemeyince kütük parçasına çıkıyor da öyle yiyor. Babak ncaşa var-naç’işinuşi k’uçxes t’ak’o i3’idumers. (AK-Döngelli) Babam ağaca erişemeyince ayağının altına kütük parçası koyuyor.


nuç’ixnay (ÇM) EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] bir kısmını yakıyor. N3xeni k’udeli-tomape nuç’ixnay. (ÇM-Ğvant) Atın kuyruk kıllarının bir kısmını yakıyor. Ali bere tomalepe nuç’ixnay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğun saçlarının bir kısmını yakıyor. (meç’uy altında) nuç’uy


nuç’k’omams/ nuç’k’omaps (FN ~ AH HP ÇX) ED/EDL har.f. [perf. nuç’k’omu; f.-i. meç’k’omu] I. (FN) ED har.f. Biri [erg.] birini ya da bir şeyi [aps.] ısırıyor. Coğorik İsmailiz nuç’k’omu. (FN-Ç’anapet) Köpek İsmaili ısırdı. Bereşi çabriz mzucik nuç’k’omu. (FN-Sumla) Çocuğun dudağını eşekarısı ısırdı. → cak’abiy; gexorums; nupxors; gyak’ibirams; gyak’ibinams/ gyak’ibinaps, gyak’ibins

II. (FN ~ AH HP ÇX) EDL har.f. 1. Birine ait [dat.] bir şeyi [lok.] ısırıyor. Coğorik Mamut’işi berez k’uçxez nuç’k’omu. (FN-Ç’anapet) Köpek Mahmut’un çocuğunu ayağından ısırdı. Hem oxorcaz çkar nosik va-yuzdams. “Bere pxvelumya do ğvaz nuç’k’omams. (AH-Lome) O kadının hiç aklı kesmiyor. “Çocuğu öpüyorumdiye yanağından ısırıyor. Coğorik k’oçiz k’uçxez nuç’k’omams. (AH-Lome) Köpek adamı ayağından ısırıyor. Mundi memiç’k’omi. (AH-Lome) [küçümseme] Götümü ye (= Seni hiç önemsemiyorum). Coğorik berez xez nuç’k’omu. (AH-Borğola) Köpek çocuğun elini ısırdı. 2. Akrep vs [erg.] birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] sokuyor. Berez ak’rep’ik nuç’k’omu-doren. Xe mtelli dabaru. (AH-Lome) Çocuğu akrep ısırmış (= sokmuş). Bütün kolu şişti. → nuşk’omams/ nuşk’omay; (mexvat’ums/ mexvat’uy altında) nuxvat’ams/ nuxvat’ay; + noç’k’omams/ noç’k’omaps

part. meç’k’omeri : Isırılmış. Isırarak. Oxorcaşi mpoloz coğorişi meç’k’omeri gyoxen. (AH-Lome) Kadının bacağında köpeğin ısırdığı iz var.


nuç’uşun/ nuç’işun (ÇM) AD har.f. Biri ya da bir şey [aps.] bir şeye [dat.] yetişiyor. Omp’ila na-va-nuç’uşu şeni toç’i nun3xuy. (ÇM-Ğvant) Halat yetmediği için ipi ekliyor. Lazut’epe iyert’aşa şuk’a-ti nuç’işun. (ÇM-Ğvant) Mısırlar olurken salatalık da yetişiyor. → nunç’uşun, nunç’uşay, nuç’işun


nuç’xakups → nunç’xakups


nudgams/ nudgay/ nudgaps EDA har.f. Bir şeyin [dat.] yakınına bir şeyi [aps.] koyuyor. Ekliyor. Takıyor. Xasanik anteris xanç’ali nudgams. (PZ-Cigetore) Hasan gömleğe kol takıyor. Mç’imaz na-aşuvu pantoli sobas nudgams do go3’iskurinams. (AH-Borğola) Yağmurda ıslanan pantolonunu sobaya dayayıp (= yanaştırıp) alt kısmını kurutuyor.

part. medgeri/ medgeyi : Takılı. Eklenmiş. K’urna medgeyi k’eleşe 3’k’ari ibert’u edo Akinik hemeyişen kerbet’inite uzdu. (FN-Ç’anapet) Kurnanın takılı olduğu yerden su akıyordu. Akın bağlantı yerinden kerpetenle sıktı.


nudgin → nodgin


nudgun → nodgun[1]


nudvinaps (AK) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil.] [f.-i. medvinu] Işığı [aps.] yakıyor. Timurik te nudvinaps. (AK-Döngelli) Timur ışık yakıyor. Timurik lamba nudvinaps. (AK-Döngelli) Timur lambayı yakıyor. → nun3’ams; nudvinay/ nudvinamsI; gyunç’axups[2]; udvinay


nudvinay/ nudvinams (ÇM ~ AH HP) ED har.f. [f.-i. medvinu] I. (ÇM ~ FN-Ç’anapet)(AH) Işığı ya da mumu [dat.] yakıyor. Ç’ak’la nudvini. (ÇM-Ğvant) Lambayı yak. Dolumcu. Çona nudvinay. (ÇM-Ğvant) Akşam oldu. Işık yakıyor. Çona mexrosk’asi nukla nudvinar. (ÇM-Ğvant) Işık sönünce mum yakmalısın. Emogi luksi nudvinamt’aşa isp’irto oxmaran. (ÇM-Ğvant) Lüksü ilk yakarken ispirto kullanırlar.Çona mebudvinam. (AŞ-Ortaalan) Işık yakıyorum. Oda molim3’upu. Çona konudvini. (AŞ-Ortaalan) Odanın içi karadı. Işığı yak. Kyona meskuruyiz nanak kirp’it’i gelançaxu do nuk’laz nudvinu. (FN-Ç’anapet) Isık sönünce annem kibriti çakarak mumu yaktı. P’ap’uliz toliz k’ayi na-var-a3’iren şeni ndğaleyiz-ti kyonaz nudvinamz. (FN-Ç’anapet) Dedemin gözleri iyi görmediği için [dedem] gündüz de ışıkları yakıyor. P’ap’ulik lumcis k’ayi dom3’k’upaşi lambaz nudvinams. (AH-Lome) Dedem akşam iyice hava karardıktan sonra lambayı yakıyor. Kemalik m3’k’upi ivaşi tez nudvinams. (AH-Borğola) Kemal karanlık olunca ışığı yakıyor. Doğanik m3’k’upi var-ivaşa lambas var-nudvinams. (AH-Borğola) Doğan karanlık olmadan lambayı yakmıyor. nun3’ams; gyunç’axups[2]; udvinay; nudvinaps

part. medvineri : [ışık hakkında] yanmış halde. Seyiz oxoyişi galendoni kyona medvineyi mebaşkumer do na-golit’anenpez natanen. (FN-Ç’anapet) Geceleri evin dış ışığını açık bırakıyorum. Ve [ışık] gelip geçenleri aydınlatıyor.

II. (FN-Sumla ~ AH) Ateşi [dat.] tutuşturuyor. Daçxuriz mebudvinam. (FN-Sumla) Ateşi tutuşturuyorum. Babak soba dogzamt’aşi ipti noxap’ulepez nudvinams. (AH-Lome) Babam sobayı yakarken önce odun kırpıntılarını tutuşturuyor. numbinams[1]; nugzams[1]/ nugzay; nun3’ams/ nun3’ay/ nun3’aps; nun3’inams; amun3’ams; elun3’ams


nuft’ilams[1]/ nuft’ilay (PZ ~ ÇM) EDA har.f. Tavuk vs’nin [dat.] tüyü, kanadı vs’yi [aps.] yoluyor. Xasanik kormepes k’udeli nuft’ilams. (PZ-Cigetore) Hasan tavukların kuyruklarını yoluyor (= koparıyor). Ali k’inçi msvalepe nuft’ilu. (ÇM-Ğvant) Ali kuşun kanatlarını yoldu. Bere korme toma nuft’ilay. (ÇM-Ğvant) Çocuk tavuğun tüylerini yoluyor. → uft’ilams


nuft’ilams[2] (PZ) ED har.f. 1. Elinin tersi ile [ens.] birine ya da bir şeye [dat.] vuruyor. 2. Elinin tersiyle [ens.] birine ya da bir şeye [dat.] hafiften çarpıyor. Alik Xasanişi nuk’us xe-cerite nuft’ilams. (PZ-Cigetore) Ali Hasan’ın çenesine elinin tersiyle hafiften çarpıyor. + noft’ilams/ noft’ilay; naft’ilen


nufus-çağeti (AŞ-Ok’ordule) i. Nüfus kâğıdı. [< Arp. + < Far.] Kimlik. Faik’i nufus-çağeti gvoç’ondru do oxorişa kogamaxt’u-dort’u. Bere-muşi antxozu. Ot’op’osi p’ri cexedu menç’işu. (AŞ-Ok’ordule) Faik kimliğini unutup evden çıkmıştı. Çocuğu arkasından koştu. Babası otobüse binmeden yetişti. → kimliği, k’imluği


nugapaps (ÇX) EAL değ.f. [kb.{i-/u-}’nun işlevi belli değil] Biri [erg.] birini [aps.] birine [lok.] benzetiyor. Biri [erg.] yanlışlıkla birini [aps.] başka biri [lok.] sanıyor. Nazmik ma Xasanis memigapaps. (ÇX-Çxalazeni, TM, G.K.) Nazmi beni Hasan’a benzetiyor. [●●● Bu fiilin büyük ihtimal ile Türkçe “benzetiyor” fiilinin kopyası olarak meydana gelmiş olduğu varsayılablir. Her ne kadar biçim bakımından ettirgen fiil gibi görünse de Lazca gramerde ettirgen kategorisine girmez. Sebepleri şöyledir. (1) Lazca ettirgen fiiller, kökbaşı {i-/u-} ise datif tümlecinin şahsı ve sayısına göre çekilirler. Halbuki bu fiil, apsolütif tümlecinin şahsı ve sayısına göre çekilir. (2) Bu fiil, ettirgen fiillerin tersine yeterlik kipine sahiptir. (3) Ayrıca bu fiil herhangi emir, rica veya zorlamayı içermez. “Benzetiyor”, “benze diye emir veriyor” değil, “yanlışlıkla birinin başka biri olduğunu sanıyor” demektir. Benzetmenin konusu olan kişi, herhangi hareket yapmaya zorlanıyor değildir.] → numgvapams/ numgvapinams, numgvapinay; nungvapay, nungapams/ nungapaps; nungapinapsI


nugaps (ÇX) AD değ.f. Biri [aps.] birine [dat.] benziyor. Xasani Xusenis nugaps-i ? (ÇX-Çxalazeni, G.K.) Hasan Hüseyin’e benziyor mu ? → numgums[1]; numgus/ numgurs; numgvay; nungvay; nungams/ nungaps; + megaps


nugay (ÇM) EDA har.f. Birine [dat.] elini [aps.] uzatıyor. Ayşeşi bere xe nugasi cak’abiy. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin çocuğuna elini uzatınca ısırıyor.


nugnams → nungams


nugnay (ÇM) ED har.f. Bir şeyden [dat.] anlıyor. Alişi oxorza iri-turli nugnay. Xeşa iri-turli mvalen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin hanımı her şeyden anlıyor. Elinden her şey gelir (= beceriklidir). Alişi oxorza na-var-nugnay muti var-ikuy. (ÇM-Ğvant) Ali’nin eşi anlamadığı (= elinden gelmeyen) bir işi yapmaz.


nugudelams (AH) ED har.f. Birinin aşağısından [dat.] gudeli’yi alıyor. Babak gudeli opşaşi tok’iz ge3’ok’idamz do tude gyonç’ams. Cuma-çkimik nugudelams. (AH-Lome) Babam gudeliyi doldurunca ipe asarak aşağıya indiriyor. Kardeşim gudeli’yi alıyor.


nugutun (PZ) AD har.f. Bir şeye [dat.] karşı duruyor. Xasanişi bere mç’imas nugutu do iğvaren. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çocuğu yağmura karşı durdu da ıslanıyor. + nogutun


nugzams[1]/ nugzay (PZ-Cigetore)(AŞ) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Ateşi [aps.] tutuşturuyor. Daçxuri mevugzam. (PZ-Cigetore) Ateş tutuşturuyorum. Ayşek ç’urç’is daçxuri nugzu. Ç’urç’i opşa xarxalu şeni a m3ika dişk’alepe gamant’orums. (PZ-Cigetore) Ayşe kazana ateş yaktı. Kazan çok kaynadığı için biraz odunları dışarıya sürükleyerek çekiyor. Daçxuri zade nugza do goyodvasi icguren. (AŞ-Ok’ordule) Ateşi (sen) fazla alevlendirip üstüne [eti] (sen) koyunca [konan et] yanıp kapkara oluyor. → numbinams[1]; nudvinay/ nudvinamsII; nun3’ams/ nun3’ay/ nun3’aps; nun3’inams; amun3’ams; elun3’ams


nugzams[2] (FN-Ç’anapet) Eø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Ateş veriyor. Ateşi tutuşturuyor. Nanak m3ika m3ika nugzamz do heşoten dik’aşi gyai k’ayi goşiç’ven. (FN-Ç’anapet) Annem ateş yavaş yavaş veriyor ve öylece buğday ekmeğin içi iyi pişiyor.


nugzun (PZ) AD hal f. Odun vs [aps.] bir şeyin [dat.] yanında ya da altında yanıyor. Xasanik tavaşi tude-muşis (na-)nugzut’u nok’ançxulepe ogi-muşişa gamint’orams. (PZ-Cigetore) Hasan üzüm pişirme kazanının altındaki yanan odunları kendine doğru sürükleyerek çekiyor.


nuğams/ nuğay (PZ ~ FN) EDA har.f. Birine [dat.] veya birinin [dat.] yerine cansız cismi [aps.] götürüyor. Xasanik ndağis dişk’a oxenus içalişams. Ayşe-tik cari nuğams. (PZ-Cigetore) Hasan dağda odun yapmak için çalışıyor. Ayşe de ona yemek götürüyor. Ayşe hako huy golaxt’u. Mç’eşi na-on bere-muşi yemaneri oşk’omale nuğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe şimdi buradan geçti. Çoban olan çocuğuna öğlen yemeği götürüyor. Ma-ti k’uçxe-modvalu megiğart’u. Si moxt’isi moxvadu. Huy si mendiğare. (AŞ-Ok’ordule) Ben de sana ayakkabı getirecektim. Sen gelince uygun düştü (= denk geldi). Şimdi sen götürürsün. Ğoma çkuniz na-doskidu-dort’un p’ap’ulişi ruza handğa biç’i-çkimik oxorişa nuğamz. (FN-Ç’anapet) Dedenin dün bizde unuttuğu hırkayı bugün oğlum evine götürüyor. → numers, numars; uğams/ uğay; umers, umars


nukaçams/ nukaçaps → nokaçams/ nokaçaps


nukla (ÇM) i. [çoğ. nuklape] I. Mum. Çona mexrosk’asi nukla nudvinar. (ÇM-Ğvant) Işık sönünce mum yakmalısın. → luk’na; nuk’la; luk’una; mumi

II. Elektrikli aydınlatmaç. Eletriği moxt’u şuk’ule gzalepe nuklapete itanen. (ÇM-Ğvant) Elektrik geldiğinden beri yollar aydınlatmaçlarla aydınlanıyor.


nukleri s. Nükleer. [< Fra.] 3’oxle didi xamepeten ok’iilet’es. Ha3’i nukleri bombapeten. (AH-Borğola) Eskiden büyük bıçaklarla (= kılıçlarla) vuruşurlardı. Şimdi nükleer bombalarla. Nukleri santralepe k’oçepe na-skidun svapes var-ixenen. (AH-Borğola) Nükleer santraller insanların yaşadığı yerlerde yapılmaz.


nuktalams (AH) EAL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Evcil hayvanı [aps.] bir yere [lok.] salıyor. Çobanik k’oyinepe na-moxvadasen yeyiz nuktalams. (AH-Lome) Çoban koyunları rastgele yere salıyor. Ont’ules tipi kextu-doren. Omcu şeni puci mebuktali. (AH-Borğola) Tarlada ot çıkmış. Otlaması için ineği saldım. Kotumepe ont’uleş k’ele nuktalams. (AH-Borğola) Tavukları tarlaya doğru salıyor. → mo3ams; nupinams[1]/ nupinay[1]


nuk’ap’ams/ nuk’ap’ay (PZ)(AŞ) Aø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Zıplıyor. Atlıyor. → nok’apay; uk’ap’un[2]; 3xont’un


nuk’k’oray (AŞ-Ortaalan) ED har.f. Düğüm atarak bağlıyor. K’oçi na-meç’ordu toç’ç’i nuk’k’oray. (AŞ-Ortaalan) Adam kopan ipi bağlıyor. Onçaxuleşi dermet’t’ula vrossi nuk’k’ori. Xt’umeri moy-niorert’ay. (AŞ-Ortaalan) Yayığın dermet’t’ulasını iyi bağla. Mayalı süt dökülmesin.


nuk’la (FN-Ç’anapet) i. Mum. Pederik boginaşi t’k’va3inei k’ele-muşi nuk’late dolopşu. (FN-Ç’anapet) Babam kovanın çatlak tarafinı mumla tıkadı. Kyona meskuruyiz nanak kirp’it’i gelançaxu do nuk’laz nudvinu. (FN-Ç’anapet) Isık sönünce annem kibriti çakarak mumu yaktı. → luk’na; nukla; luk’una; mumi


nuk’limams/ nuk’limaps (FN)(HP) EDA har.f. Hastalığı, rengi vs bulaştırıyor. Xizani oxorcalepek k’oçiz zabunoba nuk’limaman. (FN-Sumla) Yaramaz kadınlar insana hastalık bulaştırırlar. → unktams/ unktay; meyuk’limay, nuk’nams; [hastalığı bulaştırıyor] uğodinams; meyuşkumers/ meuşkumers


nuk’limay (ÇM) EAL har.f. İliştiriyor. Ali berepe-muşi nazarişi mç’ira nuk’limay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklarına nazar için [giysilerine] çıra iliştiriyor. → noklimams; eloklimams; nok’limay[2]; nodaz*ams; ≠ [çalıları kesiyor] noklimay; [isabet ettiriyor] nok’limay[1]; [hastalık bulaştırıyor] meyuk’limay


nuk’nams (AH) EDA har.f. Hastalığı, rengi vs bulaştırıyor. Yusufik zabunoba-muşi çkar va-igurams. Montvaluşe na-idasen iriz nuk’nams. (AH-Lome) Yusuf hiç hastalığını kollamıyor. Ziyaretine giden herkese bulaştırıyor. Çili-çkimik kçe do mç’ita porçape t’u3a 3’kari k’ala ok’onaxomt’uşi kçe porçaz mç’ita konuk’nams. (AH-Borğola) Eşim beyaz ve kırmızı gömlekleri sıcak su ile yıkarken beyaz gömleğe kırmızı bulaştırıyor. Melenk’ele dodgiti ! Nezle komemik’nimare. (AH-Borğola) Karşı tarafta dur ! Nezleni bana bulaştırabilirsin. → unktams/ unktay; meyuk’limay, nuk’limams; [hastalığı bulaştırıyor] uğodinams; meyuşkumers/ meuşkumers


nuk’orams[A] (PZ-Cigetore)(AH-Borğola) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] bir sabit yere [dat.], ona yapışık olmayan durumda, bağlıyor. Tonas anç’esi komevuk’ori. Çxombi oç’opuşa vulur. (PZ-Cigetore) Misinaya kancayı bağladım. Balık tutmaya gidiyorum. Memet’ik Alişi bilgisayaris İnterneti nuk’orams. (AH-Lome) Mehmet Ali’nin bilgisayarına internet bağlıyor. Doğanik omçviru na-var-uçkin bere-muşiMot-işkidet’azya do k’ark’ala nuk’orams do omçvirams. (AH-Borğola) Doğan yüzme bilmeyen çocuğunuBoğulmasındiye [batmaması için] kurumuş su kabağı bağlayıp yüzdürüyor. → nok’orams/ nok’oray ve onun altında nuk’orams[B]; nok’irams/ nok’iraps


nuk’osale (ÇM) i. Sakal tıraşı için kullanılan fırça. Ali sirafi dolast’ra şuk’ule nuk’osalete t’op’iji popojate nik’oramt’u. (ÇM-Ğvant) Ali usturayı biledikten sonra yüzünü fırça ile köpürtüyordu.


nuk’u i. (PZ ~ ÇX)(AK) [HP ve AK’da genelde nunk’u, bazen nuk’u denir.] → p’ici; nunk’u (HP ~ ÇX); çarbiII I. (PZ ~ FN-Ç’anapet) Ağzın dış kenarları, dudak çevresi ve çene. Kemalis nuk’u ançaminen. (PZ-Cigetore) Kemal’in çenesi kaşınıyor. Alis xe-ceri nuk’us mevoft’ili do nak’u ndğa on ç’i xepe ma3’unen. (PZ-Cigetore) Ali’ye elimin tersiyle çenesine öyle çarptım ki kaç gündür ki elim ağırıyor. Alik Xasanişi nuk’us xe-cerite nuft’ilams. (PZ-Cigetore) Ali Hasan’ın çenesine elinin tersiyle hafiften çarpıyor. Fadimeşi k’ociz dido asinapen. Çkar nuk’u var-dadven. (FN-Ç’anapet) Fatmanın kocası çok konuşabiliyor. Hiç çenesi durmuyor. Cordanik k’at’a ndğaz nuk’u goibğams. (FN-Ç’anapet) Cordan her gün tıraş oluyor. [çene] çenge[1]

[♦ dey. nuk’u nit’ay (ÇM) : Sakalını bırakıyor. Sakalını kesmiyor.] Ali ngolaşa idasi nuk’u nit’ay. (ÇM-Ğvant) Ali yaylaya gidince sakal bırakıyor (= sakalını kesmiyor).

II. (FN-Ç’enneti) 1. Ağzın içi. Nuk’uz mu molidvi ? (FN-Ç’enneti) Ağzının içine ne aldın ? 2. Ağzın dış kenarları, dudak çevresi ve çene. Nuk’u gan3’k’en do gyayi-muşi var-gyaşkven. (FN-Ç’enneti) Ağzını açabiliyor da yemeğini yutamıyor (= beceriksizdir, çok yorgundur veya hastadır).

[♦ dey. nuk’u dodumers (FN-Ç’anapet, Ç’enneti) : Çenesini durduruyor. Susuyor.] Nuk’u kododvi. (FN-Ç’enneti) Konuşmayı kes. Didilepek isinapamt’anşa berepeşi nuk’u didven. (FN-Ç’enneti) Büyükler konuşurken küçükler susarlar. → p’ici dodumers

III. (FN-Sumla) 1. Ağzın içi. Ham p’ip’eri dido nk’olo ren. Nuk’us madu. (FN-Sumla) Bu biber çok acı. Ağzım yandı. Nuk’u gamamoxombu. (= P’ici gamamoxombu.) (FN-Sumla) Ağzım kupkuru oldu. Çok susadım. Xasanik gyari xete nuk’uz amidumels. (FN-Sumla) Hasan yemeği eli ile ağzına koyuyor. Aşek nç’ami zabuniz nuk’uz amudumels. (FN-Sumla) Ayşe ilâcı hastanın ağzına koyuyor. 2. İçi boş şeylerin açık yanı. Ağız. Aşek t’uvraz nuk’u uxup’inams. (FN-Sumla) Ayşe torbanın ağzını büzüyor. 3. [bazı ifadelerde] Yüzün tamamı. Nuk’uşen upi mi3’rodu. (FN-Sumla) Yüzümden damla damla ter boşaldı. Nuk’u bibonare. (FN-Sumla) Yüzümü yıkayacağım. Nuk’uz var-atku do k’ap’ula k’ele becğams. (FN-Sumla) Yüzüne karşı söyleyemedi. Arkasından kızarak bağırıyor.

IV. (AH) 1. Yüz. Çehre. Nuk’uz msursu mağodu do melhemi bisumer. (AH-Lome) Yüzümde msursu oluştu. Merhem sürüyorum. Nuk’u bibonare. (AH-Lome, Borğola) Yüzümü yıkayacağım. Gyari na-var-ipxors şeni nuk’u noxomu-doren. (AH-Borğola) Yemek yemediği için yüzü kurumuş (= zayıflamış). Memet’ikTiyatros badi k’oçi bisterareya do nuk’uz pimpili niçanams. (AH-Borğola) MehmetTiyatroda yaşlı adamı oynayacağımdiye yüzüne sakal oluşturuyor. 2. Ağız. Canlı varlığın ağzı. Nuk’u gamiçxi. (AH-Lome) Ağzını çalkala. Rizak k’at’a gyari şkule nuk’u gamiçxams. (AH-Lome) Rıza her yemekten sonra ağzını çalkalıyor. Nuk’u gamamoxomu. (AH-Lome) Ağzım boğazım kupkuru oldu. (= Çok susadım.) Nuk’uz terbiye niçi. Vana gegak’nam do kok’ok’3’k’im. (AH-Lome) Ağzına terbiye ver. Yoksa tutup ayırırım. He didi bozok na-golaxtasen k’oçiz nuk’u uxup’oms. (AH-Lome) O koskoca kız gelip geçene ağzını büzüyor. Ant’ama tina oç’k’omik’on, nuk’u gamagişuvamt’u. (AH-Lome) Şeftaliyi yeseydin, bari ağzını ıslatırdı. Puci-çkuni nuk’u-xanumi ren. Bilon3az nuk’u var-non3’ams. (AH-Lome) Bizim inek hanım ağızlıdır. Eğreltiotuna ağzını sürmez. Ma na-ptkvat’i nuk’uşen memicubalamt’u. (AH-Lome) Benim söyleyeceklerimi ağzımdan kapardı. Nuk’u ğut’ut’a. İdi do nuk’u-skani iboni. (AH-Lome) Ağzın yüzün kirli. Git de yüzünü yıka. Ngeni-tkvaniz makvali muç’o çamt ? - Babak ngeni dokaçams. Nanak-ti makvali nukuz dolot’axums. (AH-Lome) Sizin danaya yumurtayı nasıl yediriyorsunuz ? - Babam danayı tutuyor. Annem de yumurtayı ağzının içine kırıyor. Ham p’ep’eri dido mk’olo ren. Nuk’u gamamaç’ven. (AH-Borğola) Bu biber çok acı. Ağzım yanıyor. Nuk’u na-gamiçxu 3’k’ari var-geişkumers do tude dobams. (AH-Borğola) Ağzını çalkaladığı suyu yutmaz da yere döker. Berek gegondaşı iri nuk’u uxup’un. (AH-Borğola) Çocuk küsünce hep ağzı büzülüyor. Fetik sarğaz na-ren lu-ncaxeriz nuk’u yokaçams do doluç’k’omams. (AH-Borğola) Fethi teknedeki lahana ezmesini, ağzını üstünde tutarak yiyor. Na-p’k’vati uşkurişi dagi ar farate nuk’us amabidumer. (AH-Borğola) Kestiğim elma dilimini bir defada ağzıma koyuyorum. Doğanik ar not’exi mç’k’udi ar farate nuk’uz amidumers. (AH-Borğola) Doğan bir doyumluk ekmeği bir seferde ağzına alıyor. 3. Cansız bir şeyin ağzı. Baloniz na-dolobubari sigaraşi k’oma, balonişi nuk’u oxobuşkvaşi galendo purinams. (AH-Borğola) Balonun içine üflediğim sigara dumanı, balonun ağzını bırakınca dışarı püskürür. 4. Kesici aletlerin keskin yanı. Bıçağın ağzı. Cemalik dişka k’vatumt’aşi arguniz nuk’u mtelli duncaxams. (AH-Lome) Cemal odun keserken baltanın ağzını hep köreltiyor. Xamite didi nca mot-yazum. Nuk’u mabğasen. (AH-Borğola) Bıçakla büyük ağacı yontma. Ağzı körelecek. Doğanik arguni kvas geçams do nuk’u mubğams. (AH-Borğola) Doğan baltayı taşa vurup da ağzını körleştiriyor. Doğanis lasireri xami mepçam. İxmart’aşi nuk’u mubğams do xami iyya nuk’u mobğeri komomimers. (AH-Borğola) Doğan’a bilevlenmiş bıçak veriyorum. Kullanırken ağzını körlüyor ve bıçağı her zaman ağzı körlenmiş olarak bana getirir.

[dey. nuk’u ğut’ut’a : Ağzı ve yüzü kirli.] Nuk’u ğut’ut’a. İdi do nuk’u-skani iboni. (AH-Lome) Ağzın yüzün kirli. Git de yüzünü yıka. Bere-çkimi ! Nuk’u ğut’ut’a mot gulur ? (AH-Lome) Çocuğum ! Ağzın yüzün kirli iken niye geziyorsun ?

[dey. (AH) nuk’u kturums : Ağız değiştiriyor. Önce söylediklerinden başka türlü konuşuyor.] İpti haşo var-zop’ont’u. Ha3’i nuk’u dokturu. (AH-Lome) İlk söyledikleri böyle değildi. Şimdi ağız değiştirdi.

[dey. (AH-Borğola) nuk’uz moç’k’idams : Birinin [dat.] yüzüne vuruyor. Ayıplayarak kusurunu yüzüne karşı söylüyor.] Doğanik, Xasanik na-tku m3udepe iri nuk’uz moç’k’idu. (AH-Borğola) Doğan Hasan’ın söylediği yalanları hep yüzüne vurdu (= çarptı).

V. (ÇX) Ağız. Txiyi nuk’us nana-muşik amudvars. (ÇX-Makret) Fındığı annesi ağzına koyuyor.


nuk’u-ğurz*uli (AH-Lome) s. Her zaman bir şeyler yiyen. Ağzı boş durmayan. Obur. Nuk’u-ğurz*uli, muntxa z*iyasen ipxors. (AH-Lome) Ağzı hiç boş durmaz. Ne bulursa her şey yer. → korba-ğurz*uli; korbala


nuk’u-mç’ita (FN) i. Gagası ve baş kısmı kırmızı olan bir kuş cinsinin adı.


nuk’u-nak’i (AH) i. I. Ağız ve yüz. Ağız ve burun. Xilli ip’aramiti. Vana nuk’u-nak’i egit’axam. (AH-Lome) Doğru konuş. Yoksa ağzını yüzünü kırarım. Elebocini do k’ayi nuk’u-nak’i dolobuçxvari do doloburagadi. (AH-Lome) Yatırıp yere ağzını burnunu bir güzel dağıttım. Xe gamudgu do beres nuk’u-nak’i kogoşubğu. (AH-Borğola) Tokatladı da çocuğun ağzını yüzünü dağıttı (= yaraladı).

II. (AH-Borğola) Yüz müz. Hek’o k’ap’ineri mot moxti, bere-çkimi ! Nuk’u-nak’i gogamç’itanu-doren. (AH-Borğola) O kadar çabuk niye geldin, çocuğum ! Yüzün müzün kızarmış.


nuk’uşi-n3a (AH-Borğola) i. Damak. → cicili[1]; p’iji-m3a; çarbişi-n3a


nuk’u-xanumi (AH) s. Hanım ağızlı. Ağzı hanım. Seçerek yiyen. Puci-çkuni nuk’u-xanumi ren. Bilon3az nuk’u var-non3’ams. (AH-Lome) Bizim inek hanım ağızlıdır. Eğreltiotuna ağzını sürmez. Nuk’u-xanumis lu-ncaxeri var-mo3’ons. (AH-Borğola) Ağzı hanım (= ağzına düşkün olan) lahana dövmesini beğenmiyor.


nuk’vatams/ nuk’vatay/ nuk’vataps → mek’vatums/ mek’vatuy/ mek’vatups


nulams/ nulaps → melams/ melaps


nularsams (FN) ED har.f. Bir aletin [dat.] bir kısmını bilevliyor. Arguni dimencelu do pederik nularsamz. (FN-Ç’anapet) Baltanın kesme özelliği azaldı ve babam onu bilevliyor. + larsums


nulun[1] (PZ ~ FN) Aø har.f. [emp.şm.1.tek. mevulur/ mebulur, perf.1.tek. meft’i/ mefti/ mepti] 1. Karşılanacak kişinin bulunduğu yere geliyor. Sana geliyor. Size geliyor. Ona geliyor. Onlara geliyor. # K’arşi ona cevulur / Nena momçi mevulur / Sk’ani şeni, Emine / Dudi dveri govulur. (PZ-Apso, anonim) Karşı onaya doğru iniyorum / Ses ver. Sana geliyorum / Senin için, Emine / Başı dönmüş durumda geziyorum. Ç’umani meft’arena-mi3’u k’oçi ar daha masumani ndğas moxt’u. (PZ-Cigetore) “Yarın geleceğimdiyen adam bir daha üçüncü günde geldi. # Melenk’alendo cevulur / Nena momçi mevulur / E, bozo, sk’ani şeni / Ti dvaleri govulur. (PZ-Cigetore, anonim) Karşı taraftan iniyorum / Ses ver. Sana geliyorum / Ey, kız, senin için / Başı dönmüş durumda geziyorum. Vit’o-ar fori oxori-sk’anişa komeft’i. Si var-gziri. (ÇM-Ğvant) On bir kez evine geldim. Seni bulamadım. “Amseri meft’ardeyi kodolomoxunu do va-moxt’u. (ÇM-Ğvant) “Bu akşam geleceğimdiye beni kandırdı. Gelmedi. # Avla-sk’ani ceren m3xuli-mek’tasi / K’ulişa moyseli limci meft’asi / 3’ari kocemibi toli cekçasi / Var-moxeli si-ti var-ixelare. (ÇM-Ğvant, anonim) [Senin] kapının önünde mek’t’asi armudu dikili / Akşam evine [ben] gelince oturduğun iskemleden kalk (= iskemleyi bana ver) / Göz ile [ben sana] işaret verince bana su ver / [Beni] güldürmedin. Sen de gülmeyeceksin. Xatice u3’vi do mç’eşay. Huy yataği pst’uresaum. İçodasi meft’are. (AŞ-Ok’ordule) Hatice’ye söyle de beni beklesin. Şimdi yatağı düzenliyorum. Bitince geleceğim. # Cevulur eşk’evulur / Bgarineri noğaşa / Mo-goişaşer cuma / Komeft’ana t’obaşa. (*)(AŞ-Cibist’as) İniyorum çıkıyorum / Ağlayarak çarşıya / Şaşırma kardeşim / Gelirsem gizlice. [(*) Bu şiir, AŞ-Cibist’as’lı Muzaffer Akay’ın (1933-2000) mezar taşı üzerine, fırlatmalı konsonları gösteren apostrof kullanılmaksızın, sırf büyük harfler kullanılarak hakkedilmiştir.] Oxorişe ordoşe gamaft’are do sk’anda gzalineri meft’are. (AŞ-Ortaalan) Evden erken çıkacağım da yanına yürüyerek geleceğim. Xor3’oni pilavi mixenana carişa meft’are. (AŞ-Ortaalan) Etli pilav bana yapacaksan yemeğe geleceğim. 2. Konuşan kişinin bulunacağı yere geliyor. Benim bulunacağım yere (başkası) geliyor. Ma ruba k’ale celebilam. Evedi mext’i. (AŞ-Ok’ordule) Ben dereye doğru iniyorum. Çabuk (oraya) gel. Ma ruba celebilare. Si hişoşi mext’i. (AŞ-Ok’ordule) Ben dereye doğru ineceğim. Sen o tarafa gel. Ali flamuri-şk’imişa ext’u. Gomişk’oray. Mext’asen. (AŞ-Ok’ordule) Ali ıhlamuruma çıktı. Etrafını kessin. (Sana) gelecek. 3. [Geçmiş zamanda] Geçmişte konuşan kişinin bulunuyor olduğu [uzak bir] yere geldi veya geliyordu. Ngola cari ok’obimxort’itşa mtuti komextu. Bimt’it. (AŞ-Ok’ordule) Yaylada yemek yiyorken ayı geldi. Kaçtık.

emp.geç.ikinci biçimi : mevit’i/ mebit’i/ mebit’t’i vs. [Birinci şahıs dışında pek gözlemlenmez.] Sk’anda mebit’t’işşa ti-k’up’p’ala bingrini. (AŞ-Ortaalan) Sana gelirken tepetaklak yuvarlandım.

geçmişteki gelecek z. : meft’art’u vs. Gelecektim. vs. Ma sk’anda meft’at’u. Gza gomaşaşu. (PZ-Cigetore) Ben sana gelecektim. Yolumu şaşırdım.

yet. memalen (sana gelebileceğim), nalen (sana gelebilecek/ benim bulunacağım yere gelebilecek). # Hakole melenk’ale / K’o goimbuk’o xinci / Amseri va-memalen do / Meft’ar oç’ume limci. (ÇM-M’ek’alesk’irit) Burdan karşıya / Keşke köprü uzanmış olsaydı / Bu gece gelemiyorum da / Yarın akşam geleceğim. Andğa çalimi var-miğun. Sk’ani şk’ala ngolaşa var-memalen. (ÇM-Ğvant) Bugün uygun değilim. Seninle yaylaya gelemiyorum. Maşitani ndğa memalasen. (ÇM-Ğvant) Altıncı gün gelebileceğim. Ali ini ayen. İnt’obay. Uk’açxe nalasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali üşüdü. Isınıyor. Sonra sana gelebilecek. Mp’olişa varti memalasen. (FN-Sumla) (Senin bulunduğun) İstanbul’a gelemeyebilirim. Galiba gelemeyeceğim.


nulun[2] (AH ~ ÇX)(AK) Aø har.f. [emp.şm.1.tek. mebulur/ mevulur/ meulur, perf.1.tek. mepti] I. Gidiyor. Musafirepe nulunan. Babak gale şakis ek’o3’k’en. (AH-Lome) Misafirler gidiyorlar. Babam dışarıya kadar uğurluyor. Mendap’3’k’edişi golan3’k’ideyi nulunan. (HP-P’eronit) Ben o tarafa baktığımda belli aralıklarla yan yana dizilerek gidiyorlar. Kogolin3’k’iderenan do nulunan. (HP-P’eronit) Belli aralıklarla yan yana dizilerek gidiyorlar. Lausti omku şeni mskibuşa nulvan. (AK-Döngelli) Mısır öğütmek için değirmene gidiyorlar. Alik andğa Xasanis gza ukti(r)aps do eşo nulvan noğaşa. (AK-Döngelli) Ali bugün Hasan’a yolunu değiştiriyor da öyle gidiyorlar çarşıya. Doğani cuma-muşişa ilak’aten do noğaşa nulvan. (AK-Döngelli) Doğan kardeşine katılıyor (= yoldaş oluyor) da birlikte çarşıya gidiyorlar. K’ulanikXvala var-vidaya do ç’it’a cuma-muşi ilik’ateps do noğaşa eşo nulun. (AK-Döngelli) KızYalnız gitmeyeyimdiye küçük erkek kardeşini yanına katıyor da çarşıya öyle gidiyor. ulun; igzalams/ igzalay, igzals

emp.geç.ikinci biçimi : genelde mebit’i/ mevit’i, nit’i, nit’u vs. Fakat (AK) mevit’i/ meit’i, nit’i, nit’u vs. Ma moit’işi iya nit’u. (AK-Döngelli) Ben gelirken o gidiyordu.

ist. ikinci biçimi : genelde mebit’a/ mevit’a, nit’a, nit’az vs. Fakat (AK) mevit’a/ meit’a, nit’a, nit’as vs. Selimik soti nit’aşi oput’eşi p’ot’ra tok’iten gek’irups. (AK-Döngelli) Selim bir yere giderken ev önündeki bahçenin kapısını iple bağlıyor. Nazimik, nit’aşi t’urva-muşi dixas don3’aps. (AK-Döngelli) Nazım, giderken çuvalı yere değdiriyor. Dadi-çkimik noğaşa nit’aşi x’onapeşa amulun do gza-muşi omk’ulanaps. (AK-Döngelli) Halam çarşıya giderken tarlalara giriyor ve yolunu kısaltıyor.

yet. [(FN ~ ÇX) memalen (gidebilirim), megalen (gidebilirsin), nalen (gidebilir) vs. Fakat (AK) mimalen, migalen, nalen vs.] Ma ont’ule-skani oxaçkuşe ancaxi ar ndğaz memalen. (AH-Lome) Ben senin tarlanı kazımaya ancak bir gün gidebilirim. Gza xogomdini do na-vidamint’u yerişa var-mimalu. (AK-Döngelli) Yolumu kaybettim ve gideceğim yere ulaşamadım.

II. Yok oluyor. Yıkılıyor. Dunya nulun; korbaz gyulun. (AH, atasözü, K.A.) (1) Dünya yıkılsa da insanlar yinede karnını doyuracaklar. (2) Dünyada ne varsa, ne yapılıyorsa, her şey mide için.


numara i. [çoğ. numarape] Numara. [< Fra.] Telefoni-numarape konissimadi. (AŞ-Ortaalan) Telefon numaralarını aklında tut.


numars (ÇX) EDA har.f. [perf. nuğu ; f.-i. memalua] Cansız cismi [aps.] birine veya birinin yerine [dat.] götürüyor. → nuğams, numers; + umars


numbinams[1] (PZ-Apso) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Ateşi [aps.] tutuşturuyor. Daçxuri mevumbinam. (PZ-Apso) Ateşi tutuşturuyorum. → nugzams[1]/ nugzay; nudvinamsII; nun3’ams/ nun3’ay/ nun3’aps; nun3’inams; amun3’ams; elun3’ams


numbinams[2]/ numbinay (PZ ~ ÇM) EDA har.f. Bir şeye [dat.] aynı cinsten olan bir şeyi [aps.] bağlıyor ya da ekliyor. Lomç’ep’i meç’ordu svaşa k’artik’artis mevumbinam. (PZ-Cigetore) İpliği koptuğu yerden birbirine bağlayıp ekliyorum. Nonç’epepe komevunbini. A murgi domayu. (ÇM-Ğvant) İplikleri ekledim. Bir yumak oldu→ nun3xums/ nun3xuy, num3xvay/ num3xvams, nun3xvams/ nun3xvaps

[dey. nun3xuy-numbinay : İnceden inceye düşünüyor.] Mevun3xum-mevumbinam. (ÇM-Ğvant) İnceden inceye düşünüyorum.


numbonams (PZ) EDA har.f. Birinin [dat.] vücudunun küçük bir kısmını [aps.] yıkıyor. Xasanik bere-muşis k’uçxe numbonams. (PZ-Cigetore) Hasan çocuğunun ayağını yıkıyor. → numboy; nubons, nubonams


numboy (ÇM) EDA har.f. Birinin [dat.] vücudunun küçük bir kısmını [aps.] yıkıyor. → numbonams; nubons, nubonams

A. [emp. √-mbor-] Andğa ç’umanişi Ayşe bere k’uçxepe numbort’u. (ÇM-Ğvant) Bu sabah Ayşe çocuğun ayaklarını yıkıyordu.

B. [perf. √-mbon-] Bere xepe mevumboni. (ÇM-Ğvant) Çocuğun ellerini yıkadım.


numçinay/ numçinams/ numçinaps (ÇM ~ HP ÇX)(AK) EDA har.f. [Bu fiilin datif tümleci birinci şahıs ise kökbaşı, {me-} yerine {mo-} olur.] I. Birine [dat.] haber [aps.] yolluyor. Birini [dat.] bir şey ile [aps.] haberdar ediyor. Ayşe ngolaşa nana-muşi Ali şk’ala numçinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yaylaya annesine (= yaylada bulunan annesine) Ali ile haber gönderiyor. Nusa irote koç’i-muşi mutxanepe numçinay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin her zaman kocasına bir şeyle haber yolluyor. Nana-şk’imi numçinay. “Hamseri komoxt’asdeyi. (AŞ-Ok’ordule) Anneme haber götürsün. “Bu akşam gelsindiye. Ali mebumçini. Moit’t’aşa na-bgorum porça momiğassen. (AŞ-Ortaalan) Ali’ye haber yolladım. Gelirken istediğim gömleği getirecek. “Ordo komoxt’ideyi mebumçini. (AŞ-Ortaalan) “Erken geldiye haber yolladım. BereCenç’areri domaçodudeyi momimçinu. (AŞ-Ortaalan) ÇocukParam bittidiye haber yolladı. Xasanik cuma-muşiz numçinu do livadi-k’udelişi ntxirona-muşi kogamoçapu. (FN-Ç’anapet) Hasan kardesine haber yolladı ve bahçenin dibindeki fındıklığı sattırdı. Nanak ntxiri o3’ilu şeni da-çkimiz numçinamz. (FN-Ç’anapet) Annem fındık toplamak için kız kardeşime haber gönderiyor. Didi-nana nikaçayiz cumadi-çkimiz para momincğonaz ya do numçinamz. (FN-Ç’anapet) Büyükannem zorlanınca para göndermesi için amcama haber yolluyor. Hak na-itkven iri-mutu Xasanik baba-muşiz numçinams (= umçinams). (AH-Lome) Burada söylenen her şeyi Hasan babasına ulaştırıyorMemet’i monk’a zabuni ren. Aşek berepez ambayi numçinams. (AH-Lome) Mehmet ağır hastadır. Ayşe çocuklara haber gönderiyor. Ma na-mopti vit ndğa divu. Babak nanaz handğa ambayi numçinams. (AH-Lome) Benim geldiğim on gün oldu. Babam anneme bugün haber veriyor. Kemalik cuma-muşizÇ’umanişe çkunde gyarişe moxtitya do ambari numçinu. (AH-Borğola) Kemal kardeşineYarın bize yemeğe gelindiye haber yolladı. Hamseri ç’anda na-miğunan iris konumçinit-i ? (AH-Borğola) Bu gece davetimiz olduğunu herkese bildirdiniz mi (= herkese haber verdiniz mi) ? Memedalişi Xaccek animse-muşişa ambari numçinaps. (*)(AK-Döngelli) Mehmet Ali’lerin Hatice yeğenine haber yolluyor. [(*) Akçakoca diyalektlerinde datif işlevli direktif durum sıklıkla gözlemlenir.] → dumçinams/ dumçinay; umçinay/ umçinams; + nimçinams; ++ elumçinams; gelumçinams; mek’umçinams; mok’umçinams; golumçinams vs

II. (AK) Haberleşiyor. Fadime do Zalixa mektubiten numçinapan. (AK-Döngelli) Fadime ile Zeliha mektupla haberleşiyorlar. → dimçinams/ dimçinay; nimçinay/ nimçinams/ nimçinaps


numç’vay (ÇM) AD har.f. Birinin [dat.] bir organı [aps.] üşüyor ya da kötü hale geliyor. → nomç’k’vams

[dey. p’ip’idi numç’vay (ÇM) : Açlıktan dayanamaz hale geliyor.] Andğa cari var-pşk’omi. P’ip’idi memimç’u. (ÇM-Ğvant) Bugün yemek yemedim. Midem kurudu. → p’ip’idi nust’un; p’ip’it’i nomç’k’vams


numers (AH ~ HP)(AK) EDA har.f. [perf. nuğu; f.-i. memalu] Cansız cismi [aps.] birine veya birinin yerine [dat.] götürüyor. Mç’ima va-moxtaşa Omerik baba-muşiz şemşiye numers. (AH-Lome) Yağmur gelmeden Ömer babasına şemsiye götürüyor. Ont’uleşen Fadimez na-unon bergi Memet’ik numers. (AH-Borğola) Tarladan Fadime’nin istediği kazmayı Mehmet götürüyor. Berek nandidi-muşis oç’k’omale yuç’operen do numers. (AK-Döngelli) Çocuk babaannesine yiyecek almış da götürüyor. → nuğams/ nuğay, numars; uğams/ uğay; umers, umars


numgums[1] (PZ-Noxlamsu, Apso) AD değ.f. [part. memgvaperi] Biri [aps.] birine [dat.] benziyor. → numgu(r)s; numgvay; nungvay; nungams/ nungaps; nugaps


numgums[2] (PZ-Cigetore) AD değ.f. [♦ dey. mutis var-numgums : Bir şeye benzemiyor. (*)] Yaho Xasanik na-ikums mutis var-numgums. K’oçi olaxams. (PZ-Cigetore) Yaa Hasan’ın yaptığı bir şeye benzemiyor. Adamı delirtiyor. [(*) Bu deyim, büyük ihtimal ile Türkçe “bir şeye benzemiyor” deyiminin kopyası olabilir.]


numgurs/ numgus (PZ-Cigetore) AD değ.f. [emp.şm.3.çoğ. numguran] Biri [aps.] birine [dat.] benziyor. Ali eba-muşişi 3’iminde on. Hik’u numgus ç’i. (PZ-Cigetore) Ali babasının tıpkısıdır. O kadar benziyor ki. Mç’apu do mceri k’artik’artis numgus. (PZ-Cigetore) Çakalla kurt birbirine benziyor. Çori-3’i3’ilas k’uçxe var-on. 3’i3’ilas numgus do hinişa var-on. (PZ-Cigetore) Köryılanın ayağı yok. Yılana benziyor ama onlardan değil. Xasanis t’ubina berepe uyonun. K’artik’artis hik’u numguran çi ok’vant’alen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın ikiz çocukları var. Birbirine o kadar benziyorlar ki birbiriyle karıştırıyor. → numgums[1]; numgvay; nungvay, nungams/ nungaps; nugaps; + namgvapams


numgvapams/ numgvapinams (PZ-Noxlamsu, Apso), numgvapinams (PZ-Cigetore), numgvapinay (ÇM) EAL değ.f. [kb.{i-/u-}’nun işlevi belli değil] Biri [erg.] birini [aps.] birine [lok.] benzetiyor. Biri [erg.] yanlışlıkla birini [aps.] başka biri [lok.] sanıyor. Nazmik ma Xasanis memimgvapams. (PZ-Noxlamsu, Apso) Nazmi beni Hasan’a benzetiyor. Xasanik Ayşes Emine numgvapinams. (PZ-Cigetore) Hasan Ayşe’ye Emine’yi benzetiyor. Nazmi ma Xasani memimgvapinay. (ÇM-Ğvant) Nazmi beni Hasan’a benzetiyor. [●●● Bu fiilin büyük ihtimal ile Türkçe “benzetiyor” fiilinin kopyası olarak meydana gelmiş olduğu varsayılablir. Her ne kadar biçim bakımından ettirgen fiil gibi görünse de Lazca gramerde ettirgen kategorisine girmez. Sebepleri şöyledir. (1) Lazca ettirgen fiiller, kökbaşı {i-/u-} ise datif tümlecinin şahsı ve sayısına göre çekilirler. Halbuki bu fiil, apsolütif tümlecinin şahsı ve sayısına göre çekilir. (2) Bu fiil, ettirgen fiillerin tersine yeterlik kipine sahiptir. (3) Ayrıca bu fiil herhangi emir, rica veya zorlamayı içermez. “Benzetiyor”, “benze diye emir veriyor” değil, “yanlışlıkla birinin başka biri olduğunu sanıyor” demektir. Benzetmenin konusu olan kişi, herhangi hareket yapmaya zorlanıyor değildir.] → nungvapay, nungapams/ nungapaps; nungapinapsI; nugapaps

yet. namgvapen : Biri [dat.] birini [aps.] başka birine [lok.] benzetiyor, ama kendiliğinden yanlış yaptığının farkında olur. Nazmi ma Xasani namgvapen. (ÇM-Ğvant) Nazmi beni Hasan’a benzetiyor, ama kendiliğinden yanlış yaptığının farkına varıyor.


numgvay (ÇM) AD değ.f. [part. memgvaperi] Biri [aps.] birine [dat.] benziyor. Ham bere baba-muşi numgvay. (ÇM-Ğvant) Bu çocuk babasına benziyor. Ali na-u oxori mitişi oxori var-numgvay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yaptığı ev kimsenin evine benzemiyor. → numgums[1]; numgu(r)s; numgvay; nungvay; nungams/ nungaps; nugaps


numğezay/ numğezams/ numğezaps (AŞ-Ok’ordule)(FN ~ AH HP ÇX) ED har.f. I. Birini [dat.] kışkırtıyor. Xasanik xuseyinis numğezu do Aşe obgarinu. (FN-Sumla) Hasan Hüseyin’i kışkırtıp Ayşe’yi ağlattıOsmani k’ala moim3kvit-dort’un do tkvande xolo mu-şeni var-mulun, p’eya ? - Oxoyiz numğezaman do hemtepez uyucams. (AH-Lome) Osman’la barışmıştınız da yine neden size gelmiyor, acaba ? Evde kışkırtıyorlar da onları dinliyor. Nana-muşik numğezu numğezu do çil do komoli kok’o3’k’u. (AH-Lome) Annesi doldurdu doldurdu (kışkırttı) da karı kocayı ayırdı. Cumalepek istert’anşi didik ç’ut’az numğezams. (AH-Borğola) Kardeşler oynarken büyüğü küçüğünü kışkırtıyor. Unose k’oçi ! Berepez numğezams do ok’ok’idinapams. (AH-Borğola) Akılsız adam ! Çocukları kışkırtıyor da kavga ettiriyor. → nup’iznams, nup’izmay; nubğezay; eluk’edinams; umğezams/ umğezaps; ukişturups; ++ umğezams/ umğezaps

II. (FN-Ç’anapet) Birine [dat.] şikâyet ediyor. Fant’eşi nusak oxoyiz mutu iyasen ulun do nana-muşiz numğezamz. (FN-Ç’anapet) Fant’enin gelini evde ne olursa gidip annesine şikâyet ediyor. → dolut’ams/ delut’ams, dolut’ay; ok’ut’alams


numpinaps → nompinaps


numsilams (PZ-Cigetore) ED har.f. Akan suyun [dat.] önünü kesiyor. Xasanik şk’uni k’ale na-mulun 3’aris numsilams. (PZ-Cigetore) Hasan bize gelen suyun önünü kesiyor. → cun3’orams/ cun3’oray; nun3’orams; golun3’orams; nun3’orams; nosk’urinams/ nosk’urinay; muskurinams


numskvanams/ numskvanaps (FN ~ ÇX) EDA/ED har.f. I. (FN ~ ÇX) EDA har.f. Yakıştırıyor. 1. Birine [dat.] bir kıyafeti [aps.] yakıştırıyor. Nana-muşik bozo-muşiz haşşo mupe numskvanamz ! (AH-Lome) Annesi kızına böyle neler yakıştırıyor ! 2. Birine [dat.] bir davranışı [aps.] yakıştırıyor. Omer cumadik bere-muşi şeni na-va-tku var-dut’alu. Ha3’i-ti oxiru numskvanams. (AH-Lome) Ömer amca, oğlu için demediğini bırakmadı. Şimdi de çalmayı (= hırsızlığı) yakıştırıyor. Ramizik Mustafas ğura var-numskvanams. (HP-P’eronit) Ramiz Mustafa’ya ölümünü yakıştır(a)mıyor. 3. Birine [dat.] başka birini [aps.] yakıştırıyor. Nusak oxraskiri-muşi malteşi bozos numskvanams. (AH-Borğola) Gelin kayınbiraderini komşu kızına yakıştırıyor.

II. (FN-Sumla) ED har.f. Başkasının [dat.] kabahatini örtüyor. Hata yapan birine [dat.] arka çıkıp hatasını düzeltiyor. Berek xaşaloba ikoms. Didi-nanak numskvanams. (FN-Sumla) Çocuk haşarılık yapıyor. Büyükanne onun kabahatlerini örtüyor (veya saklıyor). → gum3udams; (gomskvanams/ gomskvanaps altında) gumskvanams; molapams[2]

III. (AH) EDA har.f. Birine ait [dat.] bir yerleri düzenliyor. Birinin [dat.] hatalarını [aps.] düzeltiyor. Nusa zabuni ren. Nana-muşik m3ika oxorişi gomte numskvanams. (AH-Lome) Gelin hastadır. Annesi biraz evin çevresini düzenliyor.


numsk’vanams/ numsk’vanay (PZ ~ AŞ) EDA har.f. Birine [dat.] bir kıyafeti [aps.] yakıştırıyor. Goxaziru na-uşkun, p’iyat’i şeyepete-ti numsk’vanay. (ÇM-Ğvant) Giydirmeyi bilen, kötü giysilerle de süsleyebiliyor (= yakıştırıyor).


num3xvay (AŞ), num3xvams (FN ~ AH) EDA har.f. 1. Bir şeyi [aps.] aynı cinsten olan bir şeye [dat.] bağlıyor ya da ekliyor. [Ekleme sonucu doğal halini andıracak şekilde bağlıyor.] Ham toç’ç’i mancura toç’ç’işa konum3xvi. (*)(AŞ-Ortaalan) Bu ipi diğer ipe bağla. [(*) Bu örnekte, kaybolan datif yerine iki-yön durumu kullanılmıştır.] Nok’epepe num3xvams. (FN-Sumla) İplikleri bağlıyor. Tok’i na-meç’k’odasen yeyiz ok’op’k’orum do mebum3xvam. (AH-Lome) İpi koptuğu yerden birbirine bağlayıp ekliyorum. 2. İki cümleyi [aps. + dat.] bağlıyor. İki kelimeyi [aps. + dat.] bağlıyor. 3. Yeni yol yapıp iki yolu [aps. + dat.] bağlıyor, birleştiriyor. Boldizerik Ç’anapetişi gza Mğestişi gzaz num3xvams. (FN-Ç’anapet) Buldozer Ç’anapet yolu ile Mğesti yolunu birleştiriyor. → nun3xums/ nun3xuy; nun3xvams/ nun3xvaps; numbinams[2]/ numbinay; ≠ ok’um3xvams, nok’orams

part. mem3xveri : 1. Eklenmiş. Dosya mem3xveri ren. (AH-Borğola) Dosya ekte bulunuyor. Turkiye Asyas mem3xveri ren. (AH-Borğola) Türkiye Asya’ya eklidir. 2. mec. (İnsanlar) birbirinin akrabasıdır. Tok’i tok’iz mem3xveri, k’oçi k’oçiz mem3xveri. (FN-Sumla, atasözü) İp ipe eklidir, insan insana eklidir (= birbirinin akrabasıdır).


num3’k’rams (FN-Ç’anapet) ED har.f. [daima olumsuz : emp.şm.1.tek. var-mebum3’k’ram] ♦ [dey. var-num3’k’rams : Birini [dat.] ciddiye almıyor. Önemsemiyor. Saymıyor.] Henterek ma var-memim3’k’raman. Onlar beni ciddiye almıyorlar. → elaçams[1]; var-moi3’onams[2]; va-ci3’onay; var-moi3’onay; var-nuxondinams; moi3’onams[3]


nunaxums (PZ), nunaxvay (ÇM ~ AŞ), nunaxvams (FN ~ AH-Lome), nunaxums (AH- Borğola), nunaxups EDA/EDAL har.f. I. EDA har.f. a. Giysinin [dat.] bir kısmını [aps.] yıkıyor. Ayşek fot’a-muşis nunaxums. (PZ-Cigetore) Ayşe peştemalının bir kısmını yıkıyor. Porçaşi şlop’eri xe 3’k’arite nunaxums. (AH-Borğola) Gömleğin kirlenen kolunu su ile yıkıyor.

b. Birine ait [dat.] giysinin [aps.] bir kısmını yıkıyor. Ayşe bere porça nunaxvay. (ÇM-Ğvant) Ayşe çocuğun gömleğinin bir bölümünü yıkıyor. Porça ar 3’ulup’ina boya memissun. Meminaxvi. (AŞ-Ok’ordule) Giysimde bir azcık boya sürülmüş. O yeri yıka. Porça na-işşavu yeri nunaxvi. (AŞ-Ortaalan) Gömleğin pislenen yerini yıka. Musafirepeşi dolokunupe nanak makinate naxums. 3’inek’epe-ti xete nunaxvams. (AH-Lome) Misafirlerinin giysilerini annem makinede yıkıyor. Çorapları da elde yıkıyor.

II. EDAL har.f. Birine ait [dat.] giysinin [lok./ gen.] bir kısmını [aps.] yıkıyor. Nanak berez pantolişi burguli nunaxvamz. (FN-Ç’anapet) Annem çocuğun pantolonun diz kısmını yıkıyor. K’acek cuma-muşis porçaşi xe nunaxups. (AK-Döngelli) Hatice erkek kardeşinin gömlek kolunu yıkıyor.


nuncğonams/ nuncğonay/ nuncğonaps → noncğonams/ noncğonay/ noncğonaps


nuncğonups (AK) EDA/ EA.Dir har.f. Cansız nesneyi [aps.] belirli birine [dat./ dir.] gönderiyor. Alik Mp’olis na-xen da-muşişa k’ak’ali nuncğonups. (AK-Döngelli) Ali İstanbul’da oturan kız kardeşine ceviz yolluyor. Skanda ağne na-ok’itxu minon ondepe (şeyepe) megincğonup. (AK-Döngelli) Sana yeni sormak istediğim şeyleri gönderiyorum++ uncğonaps/ uncğonups; → (noncğonams/ nocğonay/ noncğonaps altında) nuncğonams/ nuncğonay/ nucğonaps

yet. nancğonen : Cansız nesneyi gönderebiliyor. Alis askerobas na-ux’onun bere-muşişa geç’arali nancğonen. (AK-Döngelli) Ali askerde olan çocuğu için para gönderebiliyor.


nunçay (ÇM ~ AŞ) AD hal f. Birine veya bir şeye [dat.] gereken bir şey [aps.] takılıdır. Vaji na-nunçay iri3o k’oçi var-on. (ÇM-Ğvant) Her taşağı olan kişi erkek değildir. Porça-muşi aşi tane mpuli konunçay. (AŞ-Ok’ordule) Gömleğinde altı tane düğme takılıdır. + nonçars/ nonçay


nunç’ams/ nunç’ay/ nunç’aps → nonç’ams/ nonç’ay/ nonç’aps


nunç’inams[1]/ nunç’inay (PZ ~ ÇM)(FN-Sumla)(AH-Lome) EDA har.f. [f.-i. menç’inu] Birini [aps.] başka birine veya bir şeye [dat.] ortak ediyor. Kemalik Alişi lazut’epes Coşk’uni nunç’inams. (PZ-Cigetore) Kemal Ali’nin mısırlarına Çoşkun’u ortak ediyor. Ali na-ikuy karmat’e mi-ti nuşvelasen nunç’inay. (ÇM-Ğvant) Ali yeni yaptığı değirmene kim yardım ederse ortak ediyor. Yunusik coğoriş gyaris k’at’u-ti nunç’inams. (FN-Sumla) Yunus köpeğin yemeğine kediyi de ortak ediyor. Ma kobort’aşa babak cuma-çkimiz xark’i nunç’inams. (AH-Lome) Ben varken babam kardeşime başkasını ortak ediyor. → unç’inams; + ninç’inams[1]/ ninç’inay


nunç’inams[2]/ nunç’inaps (FN ~ HP ÇX) EDA har.f. Belirli birine ya da bir şeye yanaştırıyor. Xasanişi 3’ut’eli bozomotak cumadi-muşiz resimi oğarapu şeni kart’ali nunç’inams. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın en küçük kızı resim çizdirmek için amcasına kâğıdı yaklaştırıyor. Aşek yoğurt’iş sağani bere-muşiz nunç’inams. (FN-Sumla) Ayşe yoğurt sahanını çocuğuna doğru yanaştırıyor. Berek orz*o daçxuriz dido nunç’inams. (AH-Lome) Çocuk iskemleyi ateşe çok yaklaştırıyor. Berez masaz na-ren k’uzişe var-nanç’uşinuşi nana-muşik konunç’inu. (AH-Borğola) Çocuk masadaki kaşığa uzanamayınca annesi yanaştırdı. Kemalik geni pucis nunç’inams. (HP-P’eronit) Kemal danayı ineğe yanaştırıyor. + ninç’inams[2]/ ninç’inaps; + nonç’ams/ nonç’ay/ nonç’aps ve onun altında nunç’ams/ nunç’ay/ nunç’aps; + nanç’en


nunç’işinay/ nunç’uşinay (AŞ), nunç’işinams/ nunç’uşinams (AH) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] birine veya bir şeye [dat.] uzatıp yetiştiriyor. Doğanik na-xomu lazut’epe o3xoneşe eğu şeni orz*os gelobaz*gams do cuma-muşiz nunç’uşinams. (AH-Borğola) Doğan kuruyan mısırları tavan arasına çıkarmak için iskemleye basıp kardeşine uzatıyor. [Bu fiil ettirgen değil : “birini yetiştiriyor = birinin yetişmesini sağlıyor” anlamına gelmez.] → nunç’uşinams (PZ); nuç’işinams/ nuç’işinaps


nunç’un (PZ-Cigetore ~ AH) AD hal.f. Bir şeyde [dat.] birinin [aps.] payı var. Osmanis ar sva uğun. Cuma-muşi-ti nunç’un. (PZ-Cigetore) Osman’ın bir arsası var. Kardeşinin de hissesi var. Ham livadi ma-ti komevunç’ur. (ÇM-Ğvant) Bu bahçede benim de payım var. Ham karmat’e Xut’epe xvala nunç’uran. (ÇM-Ğvant) Bu değirmende yalnız. Xut’i ailesi ortaktırAlişi bere 3’aleni livadi konunç’un. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin çocuğunun aşağı bahçede payı var. Avlaz ogineni çayluğiz cuma-çkimi-ti nunç’un. (FN-Ç’anapet) Evin önündeki çay bahcesine kardeşimin de payı (= ortaklığı) var. Nana-çkimi baba-muşiş let’az nunç’un. (FN-Sumla) Annemin, babasının toprağında payı var. Babaşi let’az do doskidinerepez dalepe-ti nunç’unan. (FN-Sumla) Babanın toprağına ve onun kalıtlarına (= terekelerine) [sırf oğulların değil, onların] kız kardeşlerinin de payları vardır. Pi3xaloi 3’k’aiz marte kyoişi ir k’oçi nunç’un. (FN-Sumla) Pisala suyuna komşu köylerin köylülerinin hepsinin payı vardır. (= Doğal hak olarak herkesin payı var. Özel bir veya birkaç kişiye ait değil.) Ham kianaşi nimetepez şuri na-dolodgin iri --- k’at’u, coğori, 3’i3’ila, k’oçi --- kva do nca miti-muturen iri nunç’un. (FN-Sumla) Bu dünyanın nimetlerine yaşayan her canlının --- kedi, köpek, yılan, insanın --- ve taş ve ağacın, ne ve kim varsa hepsinin, payı vardır. Bozope-ti baba-mutepeşişi ocağiz nunç’unan. (AH-Lome) Kızlar da babalarının arazilerinde pay sahibidir. Ont’uleşi gverdiz cuma-çkimi nunç’un. (AH-Lome) Tarlanın yarısına kardeşim ortaktır. Ont’ule irtinert’aşi bozopes-ti na-nunç’un k’onari niçen. (AH-Borğola) Tarla pay edilirken kızlara da payı kadarı verilir. → anç’en, nanç’en[2]

yet. nanç’inen (ÇM) : Biri [dat.] bir şeyde [lok.] ortak olabilir. Karmat’e şeni mi-ti dulya asen nanç’inen. (ÇM-Ğvant) Değirmen için kim çalışırsa ortak olabilir.


nunç’uşay (AŞ-Ortaalan) AD har.f. Biri ya da bir şey [aps.] bir şeye [dat.] yetişiyor. Toç’ç’i va-nunç’uşay. Cur metre elum3xvi. (AŞ-Ortaalan) İp yetmiyor. Kaynak yaparak iki metre ilâve et. → nunç’uşun, nuç’uşun/ nuç’işun


nunç’uşinams (PZ), nunç’uşinay/ nunç’işinay (AŞ), nunç’uşinams/ nunç’işinams (AH) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] birine veya bir şeye [dat.] uzatıp yetiştiriyor. Xasanik m3xuli o3’ilu şeni mosak’ali nunç’uşinams. (PZ-Cigetore) Hasan armut toplamak için ucu torbalı sırık uzatıp yetiştiriyor. Doğanik na-xomu lazut’epe o3xoneşe eğu şeni orz*os gelobaz*gams do cuma-muşiz nunç’uşinams. (AH-Borğola) Doğan kuruyan mısırları tavan arasına çıkarmak için iskemleye basıp kardeşine uzatıyor. [Bu fiil ettirgen değil : “birini yetiştiriyor = birinin yetişmesini sağlıyor” anlamına gelmez.] + menç’işun, menç’uşun; meç’işun, meç’uşun


nunç’uşun (PZ)(AH) AD har.f. Biri ya da bir şey [aps.] bir şeye [dat.] yetişiyor. Bir ağaca vs bir yere [dat.] uzanıyor. Xasanik serendes msk’ala nuzunams, “Nunç’uşasen-i ?” deyi. (PZ-Cigetore) Hasan serender ile merdiveni ölçüyor, “Uzanacak mı ?” diye. Kivişi k’ant’ayi dido ordo irden. Jur metre oğindeni m3xuliz nunç’uşun. (AH-Lome) Kivinin sürgünü çok hızlı büyüyor. İki metre ilerdeki armut ağacına uzanıyor. → nuç’uşun/ nuç’işun, nunç’uşay


nunç’vals[1] (FN) ED har.f. Sağıyor. Pucepez mebunç’valt. (FN-Ç’anapet, Sumla) İnekleri sağıyoruz. Puci-çkuni nunç’valt’aşa k’oçi var-ninç’inams. İt’rik’ams. (FN-Sumla) Bizim ineği (birimiz) sağlarken (inek) adamı yanaştırmıyor. Tekme atıyor. → nç’valums/ nç’valuy; muzdams; unç’valams, unç’vals, unç’valams/ unç’valaps, nç’valups

[dey. rak’anişi mskveris-ti nunç’vals (FN) : çok cimridir] Osmanik rak’anişi mskveris-ti nunç’vals. (FN-Sumla) Osman tepedeki geyiği de sağar (= çok cimridir; her şeyi hesap eder). m3’k’iriz xardali gamimers; s. 3’im3’imi; nak’isi; xinç’ç’i; xesisi; t’at’i-mç’veri; k’it’ip’irozi


nunç’vals [2] (HP) ED har.f. 1. Zamanı olmayınca acele az miktarda süt almak için sağıyor. Pucis mebunç’val. (HP-P’eronit) İnek acele az sağıyorum. 2. Az süt veren ineği sağıyor. ++ unç’vals/ unç’valams/ unç’valaps


nunç’xakups/ nuç’xakups (AK) ED har.f. El feneri vs’nin [dat.] düğmesini çakarak ışık yakıyor. Elektriğis meunç’xaki do mele natanen. (AK-Döngelli) El fenerini açtım (= çaktım) da karşı taraf aydınlandı. → gyunç’xakups/ gyuç’xakups; gyunç’axups


nundunay (ÇM) EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] kaybediyor. Ok’odu-ğarepe mo-memindunamt. (ÇM-Ğvant) İnşa planlarımı kaybetmeyiniz.


nungams (FN ~ HP-P’eronit), nungaps (HP)(AK) AD/A.Dir değ.f. Biri [aps.] birine [dat./dir.] benziyor. [AK diyalektlerinde datif yerine direktif durumu kullanılır.] Faik’işi bere 3’imindi nana-muşiz nungams. (FN-Ç’anapet) Faik’in çocuğu tıpkı annesine benziyor. Mamut’ik na-ikomz mutuz var-nungamz. Xunç’k’ulişa obipşi. Mu p’are var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Mahmut’un yaptıklarına bir anlam veremiyorum (= kelimesi kelimesine : “bir şeye benzemiyor”). Gırtlağıma kadar doldum. Ne yapacağımı bilemiyorum. İsmailiş porçaz na-gyoçans mpuli incuz nungams. (FN-Sumla) İsmail’in gömleğinde takılı olan düğme inciye benziyor. Guriş dvina dağiş dvinaz var-nungams. (FN-Sumla, atasözü) Yüreğin yangını dağın yangınına benzemez. K’oçiş cginapa xociş cginapaz var-nungams. (FN-Sumla, atasözü) İnsanın yengisi öküzün yengisine benzemez. Didi cuma-çkimişi masumani biç’i ma dido memingams. (AH-Lome) Âbimin üçüncü oğlu bana çok benziyor. Ge3’ebi3’k’edaşi var-mebungam fuk’araz / Oxoyişe bidaşi oxorca xen bgaraz. (AH, atasözü, K.A.) Üstüme bakınca hiç benzemem fukaraya / Eve gidince karım oturur ağlamaya (= giyimi ile varlıklı görünenlerin bazıları yokluk içinde olabilir). Oropaşi ç’vini çkar mutuşi ç’vinis var-nungams. (AH-Borğola) Aşk acısı hiçbir şeyin acısına benzemez. Vit’o-xut ndğeri bere sum tuteri bereşa nungaps. (AK-Döngelli) On beş günlük bebek üç aylık bebeğe benziyor. Çkini oxori melenik’eleni oxorişa dido nungaps. (AK-Döngelli) Bizim evimiz karşı taraftaki eve çok benziyor. → numgums[1]; numgus/ numgurs; numgvay; nungvay; nugaps; → nagnapen


nungapinaps (AK) EAL/EDA f. I. EAL değ.f. Birini [aps.] birine [lok.] benzetiyor. Birinin [aps.] başka biri [dat.] olduğunu sanıyor. Nandidi-çkimis tolik var-uz*irops do Memeti Axmatis nungapinaps. (AK-Döngelli) Babaannemin gözü görmüyor da Mehmet’i Ahmet’e benzetiyor. [●●● Bu fiilin büyük ihtimal ile Türkçe “benzetiyor” fiilinin kopyası olarak meydana gelmiş olduğu varsayılablir. Her ne kadar biçim bakımından ettirgen fiil gibi görünse de Lazca gramerde ettirgen kategorisine girmez. Sebepleri şöyledir. (1) Lazca ettirgen fiiller, kökbaşı {i-/u-} ise datif tümlecinin şahsı ve sayısına göre çekilir. Halbuki bu fiil, apsolütif tümlecinin şahsı ve sayısına göre çekilir. (2) Ayrıca bu fiil herhangi emir, rica veya zorlamayı içermez. “Benzetiyor”, “benze diye emir veriyor” değil, “yanlışlıkla birinin başka biri olduğunu sanıyor” demektir. Benzetmenin konusu olan kişi, herhangi hareket yapmaya zorlanıyor değildir.] → numgvapams/ numgvapinams, numgvapinay; nungvapay, nungapams/ nungapaps; nugapaps

II. EDA har.f. Kendini [aps.] birine [dat.] benzetmeye çalışıyor. Biri [erg.] kendini değiştirerek birine [dat.] benzemeye çalışıyor. Berek ti-muşi baba-muşis nungapinaps. (AK-Döngelli) Çocuk kendini babasına benzetiyor. Osmanik sesi-muşi iktiraps do papuli-muşis nungapinaps. (AK-Döngelli) Osman sesini değiştiriyor da [kendi sesini] dedesine benzetiyor. → namgvapams; nimgvapinams; nangvapay; nagnapen; + nungaps


nungvapay (AŞ), nungapams (FN ~ HP-P’eronit), nungapaps (HP) EAL değ.f. [kb.{i-/u-}’nun işlevi belli değil] Biri [erg.] birini [aps.] birine [lok./ iki-yön durumu] benzetiyor. Biri [erg.] yanlışlıkla birini [aps.] başka biri [lok./ iki-yön durumu] sanıyor. Nazmi ma Xasanişa memingvapay. (AŞ-Ok’ordule) Nazmi beni Hasan’a benzetiyor. Nazmik ma Xasaniz memingapams. (FN ~ AH) Nazmi beni Hasan’a benzetiyor. Nazmik ma Xasaniz memingapaps. (HP-Ortahopa) Nazmi beni Hasan’a benzetiyor. [●●● Bu fiilin büyük ihtimal ile Türkçe “benzetiyor” fiilinin kopyası olarak meydana gelmiş olduğu varsayılablir. Her ne kadar biçim bakımından ettirgen fiil gibi görünse de Lazca gramerde ettirgen kategorisine girmez. Sebepleri şöyledir. (1) Lazca ettirgen fiiller, kökbaşı {i-/u-} ise datif tümlecinin şahsı ve sayısına göre çekilir. Halbuki bu fiil, apsolütif tümlecinin şahsı ve sayısına göre çekilir. (2) Bu fiil, ettirgen fiillerin tersine yeterlik kipine sahiptir. (3) Ayrıca bu fiil herhangi emir, rica veya zorlamayı içermez. “Benzetiyor”, “benze diye emir veriyor” değil, “yanlışlıkla birinin başka biri olduğunu sanıyor” demektir. Benzetmenin konusu olan kişi, herhangi hareket yapmaya zorlanıyor değildir.] → numgvapams/ numgvapinams, numgvapinay; nungapinapsI; nugapaps

yet. nangvapen/ nangapen : Biri [dat.] birini [aps.] başka birine [lok./ iki-yön durumu] benzetiyor, ama kendiliğinden yanlış yaptığının farkına varıyor. Ma him baba-sk’anişa memangvapu. (AŞ-Ok’ordule) Ben onu babana benzettim, ama hemen yanlışlığımın farkına vardım.


nungvay (AŞ) AD değ.f. [part. mengvaperi] Biri [aps.] birine [dat.] benziyor. Ham k’oçi baba-şk’imi nungvay. (AŞ-Ok’ordule) Bu adam babama benziyor. Bere-şk’imi nana-muşşi nungvay. (AŞ-Ortaalan) Çocuğum annesine benziyor. → numgums[1]; numgus/ numgurs; numgvay; nungams/ nungaps; nugaps


nunktams (PZ) EDAL har.f. Birinin [dat./ gen.] vücudunun bir yerine [lok.] sıvı [aps.] döküyor. Nana-muşik bereşi k’ap’ulas 3’ayi nunktams. (PZ-Apso) Annesi çocuğun vucudunun arkasına su döküyor.


nunktay (AŞ) EDA har.f. Birinin [dat.] kanını [aps.] döküyor. Din3xiri nunktu. (AŞ-Ortaalan) Kanı döktü. + nankten


nunkturay (ÇM) EDA har.f. Birinin [dat.] elbisesini [aps.] değiştiriyor. Bere dolvapsu. Nunkturay. (ÇM-Ğvant) Çocuk altına çiş yaptı. (Biri onu) değiştiriyor. Bere mundi var-nunkturasi t’ut’ulepe namç’itanen. (ÇM-Ğvant) Çocuğun altını değiştirmez isen kıç baldırları kızarır. → mturums/ mturams; gonturums/ goturams; nkturuy; gonkturuy; kturums; ktirams/ ktiraps


nunk’u/ nuk’u (HP)(AK), nunk’u (ÇX) i. → nuk’u; p’ici; çarbiII . I. (HP)(AK) Yüz. Çehre. Nunk’u bibonare. (HP-P’eronit) Yüzümü yıkayacağım. Aya k’ulanişi nunk’u tuta steyi çxat’un. (AK-Döngelli) Bu kızın yüzü ay gibi parlıyor. İya k’ulanis ok’o beti nunk’u uğun ki var-ma3’k’omilen. (AK-Döngelli) O kızın o kadar çirkin suratı var ki bakamıyorum. Z*abuni k’oçişi nunk’u disaren. (AK-Döngelli) Hasta adamın yüzü sararır. Ç’it’a bereşi nunk’u yorganiten var-motva ! Xogişk(v)iden. (AK-Döngelli) Küçük çocuğun yüzünü yorganla örtme ! Boğulur. Oncğoro ar mutu doptkvaşi Fadimeşi nunk’u daçxeri steyi dimç’itanen. (AK-Döngelli) Ayıp bir şey söylediğimde Fadime’nin yüzü ate gibi kızarır. Ok’o mjoras (= mjuras) var-doxeda ! Nunk’u gamç’itanen. (AK-Döngelli) O kadar güneşte oturma ! Yüzün kızarır (= kırmızı olur).

II. (ÇX) 1. Yüz. Çehre. Xe nunk’u vibon. (ÇX-Çxalazeni, TM) Elimi yüzümü yıkıyorum. Çuçuna 3’k’ariten nunk’u viboni. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ilık su ile yüzümü yıkadım. 2. Ağız. Ağzın içi. Nunk’u gamaviçxup. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ağzımı çalkalıyorum. Nunk’u gamiçxi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ağzını çalkala.


nuntxams (PZ) ED har.f. Bir şeye [dat.] vuruyor, çarpıyor ya da dayanıyor. Arabas ogindele nuntxit. (PZ-Cigetore) Arabayı ön taraftan dayanın.[dayanıyor] najinen, nacinen[2]-II


nuntxips/ nuntxaps (AK) ED har.f. Bir şeyi veya birini [dat.] itiyor. Berek nek’na gon3’k’eri z*iraşi nuntxips. (AK-Döngelli) Çocuk kapıyı açık görünce itiyor. Berek ar var-dodgitun. Ar memintxaps. Ar gemçaps do eşo isters. (AK-Döngelli) Çocuk yerinde durmuyor. Bir beni itiyor. Bir bana vuruyor da öyle oynuyor. → nomşarams/ nomşaray; notxams; nontxams[1]-I; nuxvancams/ nuxvancaps; + mentxips


nunu (AH-Lome) i. [çocuk dilinde] Öcü. Umacı. → dunduIII


nunzgipams/ nunzgipay → menzgipams/ menzgipay


nunz*ams (AH) ED/EDL har.f. a. ED har.f. Böcek [erg.] birine [dat.] iğnesini batırıyor. Berez mçxuşi mzucik nunz*u. (AH-Lome) Çocuğu kalın eşekarısı soktu. b. EDL har.f Böcek [erg.] birine ait [dat.] birine [lok.] iğnesini batırıyor. Mpoloz but’k’ucik meminz*u. (AH-Borğola) Baldırımı bal arısı soktu. → nomsk’ams/ nomsk’ay, nonsk’uy, nomsk’uy; nomz*ams, nonz*ams/ nonz*aps; nomskaps


nunz*gipams/ nunz*gipaps → menz*gipums/ menz*gipoms/ menz*gipups


nun3xot’un (PZ) AD har.f. Birinin [dat.] eli veya ayağı [aps.] burkuluyor. Alis p’anda k’uçxe nun3xot’un. (PZ-Cigetore) Ali’nin ayağı her zaman burkuluyor. → gamuvelayII; gyaktenI; no3xont’un[1]; nancğimen


nun3xums/ nun3xuy (PZ ~ ÇM), nun3xvams/ nun3xvaps (HP)(AK) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] aynı cinsten olan bir şeye [dat.] bağlıyor ya da ekliyor. [Ekleme sonucu doğal halini andıracak şekilde bağlıyor.] Lomç’ep’i meç’ordu svaşa k’artik’artis mevun3xum. (PZ-Cigetore) İpliği koptuğu yerden birbirine bağlayıp ekliyorum. Xasanik toç’is konun3xu-dot’u. Xolo-ti mot elun3xums ? (PZ-Cigetore) Hasan ipi eklemişti. Yine de neden yandan ekliyor ? Ali omp’ila nunxuy. (ÇM-Ğvant) Ali halata ekleme yapıyor. Omp’ila na-va-nuç’uşu şeni toç’i nun3xuy. (ÇM-Ğvant) Halat yetmediği için ipi ekliyor. Yaşarik tok’is nun3xvams. (HP-P’eronit) Yaşar ipe (başka ipi) ekliyor. Cumadi-çkimikPi3ari mk’ule renya do nun3xvaps do eşo ixmars. (AK-Döngelli) Amcam “Tahta kısadır” diye ek yapıyor da öyle kullanıyor. → num3xvay/ num3xvams; numbinams[2]/ numbinay

[dey. nun3xuy-numbinay : İnceden inceye düşünüyor.] Mevun3xum-mevumbinam. (ÇM-Ğvant) İnceden inceye düşünüyorum.


nun3’ams[A]/ nun3’ay/ nun3’aps EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil]

I. (PZ) Işığı [aps.] yakıyor. Çona mevun3’am. (PZ-Cigetore) Işık yakıyorum. → nudvinay/ nudvinamsI; gyunç’axups[2]; udvinay; nudvinaps

II. (PZ ~ AŞ)(AH-Borğola)(AK) Ateşi [aps.] tutuşturuyor. Daçxuri nun3’ams. (PZ-Cigetore) Ateş yakıyor. Ğerepe nun3’ay. Ok’oç’vasen. (ÇM-Ğvant) Mısır sapları tutuşturuyor. Yakacak. Ali ilaxu. Ulun. Xark’işi oxorepe nun3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali delirdi. Gidip başkalarının evlerini tutuşturuyor. Ali gazeta nun3’ay. Elaç’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ali gazeteyi ucundan tutuşturup yakıyor. Daçxuri mebun3’am. (AŞ-Ortaalan) Ateş yakıyorum. M3xulişi nca gop3xop’işi na-dibğu 3xik’epe mebun3’i do dop’ç’vi. (AH-Borğola) Armut ağacını tımar edince dökülen çalı çırpıları tutuşturup yaktım. X’ini na-gemz*in şeni nanak daçxeri nun3’aps. (AK-Döngelli) Üşüdüğüm için annem ateşi tutuşturuyor. → numbinams[1]; nugzams[1]/ nugzay; nudvinay/ nudvinamsII; nun3’inams; amun3’ams; elun3’ams


nun3’ams[B] (FN ~ AH HP ÇX) ED har.f. I. (FN ~ AH-Lome) Ateşi [dat.] tutuşturuyor. Oxorca dotanuriz eiselayiz ogine çayi oxenu şeni daçxuriz nun3’amz. (FN-Ç’anapet) Eşim sabahleyin kalkınca önce çay yapmak için ateşi tutuşturuyor. Xasanik na-gexu onaz handğa nun3’ams. (FN-Sumla) Hasan, açtığı tarlayı bugün tutuşturuyor (= çalı çırpıyı yakıyor). K’oçi işumaşi oxoris-ti nun3’ams do koyoç’ums. (AH-Lome) İnsan kızdığı zaman evi de tutuşturup yakar. Rizak ham t’u3a t’aoniz daz*epunaz nun3’ams. Ala daçxuri var-akaçasen. (AH-Lome) Rıza bu sıcak havada dikenliği tutuşturuyor. Ama ateşi zapt edemeyecek. → numbinams[1]; nugzams[1]/ nugzay; nudvinamsII+III; nun3’inams

f.-i. men3’u : Ateşi [dat.] tutuşturma. Sigarayı [dat.] yakma. Memet’ik sigaras men3’u şeni çakmağiz gelonçaxams. (AH-Borğola) Mehmet sigarayı yakmak için çakmağı çakıyor.

II. (AH) Işık [dat.] yakıyor. İşoni oxoyi m3ika molam3’k’upaneri ren. Aşe-yengek ndğaleri-ti tez nun3’ams. (AH-Lome) Yan komşu ev biraz karanlıkçadır. Ayşe yenge gündüz de ışık yakıyor. Kemalik m3’k’upi ivaşi tez nun3’ams. (AH-Borğola) Kemal karanlık olunca ışığı yakıyor. → nudvinay/ nudvinamsI; gyunç’axups[2]; udvinay; nudvinaps


nun3’inams (FN-Sumla) ED har.f. Tutuşturuyor. Berek nçalaş bardiz nun3’inams. (FN-Sumla) Çocuk saman yığınını tutuşturuyor. → numbinams; nugzams[1]/ nugzay; nudvinay/ nudvinams; nun3’ams/ nun3’ay/ nun3’aps; amun3’ams; elun3’ams; + nan3’inen


nun3’orams (PZ)(AH) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Derenin [aps.] suyunu kesiyor. Dere, kanal, değirmen suyu gibi akan suyun [aps.] önünü taş, çalı çırpı, toprak vs ile doldurup kapatıyor. Xasanik Alişa na-ulun 3’ari nun3’orams. (PZ-Cğgetore) Hasan Ali’ye giden suyu kesiyor. Karmat’eşi 3’k’ari kvaten mebun3’oram do mok’obut’alam. Çkimi şkule ar mintxa mulun. Svareyi kvape doloxums do igzals. (AH-Lome) Değirmenin suyunu taşlarla kapatıp getiriyorum. Benden sonra birisi geliyor. Dizilmiş taşları bozup gidiyor. Osmanik karmat’eşi xerk’i k’at’a nun3’orasen a vit nçxomi oç’opums. (AH-Lome) Osman, değirmen harkının her kesişinde on civarında balık tutar. → numsilams; cun3’orams/ cun3’oray; golun3’orams; nosk’urinams/ nosk’urinay; muskurinams


nuonams (FN) EDA/AD har.f. I. EDA har.f. 1. Biri [erg.] bir şeyi [aps.] başka bir şeye [dat.] karıştırıyor. 2. İlâve ediyor. Katıyor. Ekliyor. 3. Birini [aps.] birinin [dat.] peşine takarak gönderiyor. Aşek Xasaniş bozo Mustavaş biç’iz konuonu. (FN-Sumla) Ayşe Hasan’ın kızını (kandırıp) Mustafa’nın oğluna kaçırdı (= kızla oğlanın birlkte kaçmaya sebep oldu).

[dey. xişiri nuonams : (Posayı katıyor =) Kalabalık yerde sessiz yelleniyor.] Xişiri konuonez. (FN-Sumla) Bokun posasını katıp osurdular (= Kalabalık yerde sessiz osuruldu).

II. AD har.f. Bir şey [aps.] başka bir şeye [dat.] karışıyor. Xvalumt’aşa di3xiri nuonams. (FN-Sumla) Öksürürken (öksürüğüne) kan karışıyor. [Bu fiil, øDA har.f. olarak da değerlendirilebilir. Gösterilmeyen özne bir şeyi [aps.] başka bir şeye [dat.] karıştırıyor.]


nupinams[1]/ nupinay[1] (PZ ~ AH) EAL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Evcil hayvanı [aps.] bir yere [lok.] salıyor. Otlatmak için serbest bırakıyor. Cemalik k’oyinepe omcvinu şeni mt’aleponas nupinams. (PZ-Cigetore) Cemal koyunları otlatmak için otlaklığa salıyor. Ayşe pujepe elazena nupinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe inekleri hafif meyilli düzlüğe saldı. Ali pujepe melenk’ale nupinay. (ÇM-Ğvant) Ali inekleri karşı yamaca yayıyor (= otlatmaya götürüyor). Pucepe nupini do domcvan. (AŞ-Ortaalan) Inekleri sal da otlasınlar. Nanak beyari moxtayiz pucepe livadiz nupinamz. (FN-Ç’anapet) Annem bahar gelince inekleri bahçeye salıyor. Cumadik xark’işi ont’ulez puci nupinams do omcvinams. (AH-Lome) Yaşlı amca elâlemin tarlasına inekleri salıp otlatıyor. Nacik ntxirepunaşe na-oyonu pucepe omcu şeni nupinams do muk gazeta ik’itxoms. (AH-Borğola) Naci fındıklığa götürdüğü inekleri otlamaları için serbest bırakıp kendisi gazete okuyor. → mo3ams; nuktalams


nupinay[2]/ nupinams[2] (ÇM ~ AH) EAL/EDAL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] → dupinams/ dupinay. I. EAL har.f. Bir yere [lok.] bir şeyi [aps.] seriyor. Ayşe minci mcora konupinu. Onç’unay. (ÇM-Ğvant) Ayşe peyniri güneşe verdi. Kurutuyor. # Avla-sk’ani omcore / Ç’epri mevupinare / Si moyç’andi do idi / Ma cek’egipinare. (ÇM-Ğvant, anonim türkü) Avlun güneye bakıyor / Kendir (kurutmak için) sereceğim / Sen çağır ve git / Ben arkandan (hayvanları) süreceğim. # Avla-sk’ani cuneli / Ç’epri megipinare / Si golvali uoxi / Ma cek’egipinare. (AŞ, Anonim) Evinin kapı önü güneşli / Kendiri (kurutmak için) oraya sereceğim / Sen (sürünün) önüne geç ve çağır / Ben (onları) arkandan süreceğim. Nanak oxombinu şeni gale mjoraz na-nupinasen felişi p’ip’ila mtuyik xvat’umz. (FN-Ç’anapet) Annemin kurutmak için dışarda güneşe serdiği kabak tohumlarını fare kemiriyorPi3ai omjores mot-nupinam. Mjorak mondrik’oms. (FN-Sumla) Tahtayı güneşli yere koyma. Güneş onu büküyor. K’epri omjores komebupini do tamo tamo noxombun. (FN-Sumla) Kendiri güneşli meyilli yere serdim ve (kendir orda) yavaş yavaş kuruyor. Tasinik oncire-muşi şiltez moçodinu do mjoraz nupinu. Ha3’i-ti dişkate ntalums. (AH-Lome) Tahsin yatağını şilteden boşaltıp güneşe serdi. Şimdi de odunla dövüyor. Leylak ladre tipepeXomasya do mjoras konupinu. (AH-Borğola) Leyla yaş otlarıKurusundiye güneşe doğru serdi. Nacik, na-nçxalu nez*i mjoraz nupinams. Ğampo xomaşi k’ak’alums. (AH-Borğola) Naci sırıkla döktüğü cevizi güneşe seriyor. Yeşil kabuğu kuruyunca ayıklıyor. → nompinaps, numpinaps

II. (ÇM) EAL har.f. Kabak asmaları vs [aps.] sarmalıyor. Ali avla-3’oderi-arinepe mp’alupe meşk’vombaray. Ore-mer3’epe nupinasen. (ÇM-Ğvant) Ali avlunun duvarındaki aralıklara ağaç saplamaları saplıyor. Kabak asmalarını yönlendirip sarmalayacak.

III. EDAL har.f. Biri için [dat.] bir yere [lok.] bir şeyi [aps.] seriyor. # Avla-sk’ani cuneli / Ç’epri megipinare / Si golvali uoxi / Ma cek’egipinare. (AŞ, anonim türkü) Evinin kapıönü güneşli / Kendiri (kurutmak için) oraya sereceğim / Sen (sürünün) önüne geç ve çağır / Ben (onları) arkandan süreceğim.


nupurçinams (PZ)(FN ~ AH-Lome) ED/EDL har.f. → nupur3inay; elupurçinams; nupurçolups; + nipurçinams. I. (PZ-Cigetore) ED har.f. Alçak sesle birinin [dat.] kulağına bir şey söylüyor. Alik Xasanis nupurçinams. (PZ-Cigetore) Ali Hasan’ın kulağına sessizce bir şeyler söylüyor.

II. (FN ~ AH-Lome) EDL har.f. Alçak sesle birinin [dat.] kulağına [lok.] bir şeyi söylüyor. Da-çkimik nanaz uciz a mutxanepe nupurçinams. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim annemin kulağına bir şeyler fısıldıyor. Sica dido oncğoyari ren. Noğamisaz uciz nupurçinams. (AH-Lome) Damat çok utangaçtır. Gelinin kulağına fısıldıyor.


nupurçolups (AK) E.Dir har.f. Alçak sesle birinin [dir.] kulağına bir şey söylüyor. Berek t’k’obaşa nana-muşişa nupurçolups. (AK-Döngelli) Çocuk annesinin kulağına gizlice fısıldıyor.

nupurçinams; nupur3inay; elupurçinams; + nipurçolups


nupurinams (FN ~ AH) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] püskürtüyor. Mk’oridape oxro3kinu şeni nç’ami nupurinare. (AH-Borğola) Tahta kurularını öldürmek için ilâç püskürteceksin. K’arvaniz topuri um3kamt’aşiBut’k’uci igzalazya do k’oma nupurinaman. (AH-Borğola) Petekten bal sağarlarken arı gitsin diye duman püskürtürler. ++ purinams; gopurinams


nupur3inay (ÇM ~ AŞ) ED har.f. Alçak sesle birinin [dat.] kulağına bir şey söylüyor. Ali Ayşe mutxa nupur3inay. (ÇM-Ğvant) Ali Ayşe’ye alçak sesle kulağına bir şeyler söylüyor. Ayşe Fatmaşi uci nupur3inay. Mutxa u3’omey. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe fatmanın kulağına fısıldayıp bir şey söylüyor. Aşe mduğuraşen beri Ali muturepe nupur3inay. (AŞ-Ortaalan) Ayşe deminden beri Ali’ye birşeyler fısıldıyor. → nupurçinams; elupurçinams; nupurçolups


nup’izmay (ÇM) ED har.f. Kışkırtıyor. Ali şk’imi şk’ala vrosi mo-iyert’ay deyi Xasani nup’izmay. (ÇM-Ğvant) Hasan Ali’yi benimle iyi olmasın diye kışkırtıyor. → nup’iznams; nubğezay, numğezay, numğezams/ numğezaps; eluk’edinams; umğezams/ umğezaps; ukişturups


nup’iznams (PZ) ED har.f. Kışkırtıyor. → nup’izmay; nubğezay, numğezay, numğezams/ numğezaps; eluk’edinams; umğezams/ umğezaps; ukişturups


nupxors (AH-Borğola) ED har.f. [perf. nuç’k’omu; f.-i. meç’k’omu] Karşıda olan biri ya da bir şeyi [aps.] ısırıyor ya da kemiriyor. Hem coğorik k’oçiz nupxors. Ti-skani içvi. (AH-Borğola) O köpek insanı ısırır. Dikkat et. Coğorik İsmailiz nuç’k’omu. (AH-Borğola) Köpek İsmaili ısırdı. → cak’abiy; nuç’k’omams; gyak’ibirams; gyak’ibinams/ gyak’ibinaps, gyak’ibins


nusa (PZ ~ AH), nussa (AŞ-Ortaalan) i. [çoğ. nusalepe] Düğünden sonra kocasının yanına yerleşmiş gelin. Damtiyek nusaşi alis dadala dolobams. (PZ-Cigetore) Kaynana gelinin boynuna boncuk takıyor. Nusaloba na-var-uşk’uran nusalepe cinzirey. (ÇM-Ğvant) Gelinliği bilmeyen gelinler türedi. Him bozomota nusa oxenu guri miğun. (AŞ-Ok’ordule) O kızı gelin etmeyi düşünüyorum. Nussa şkimde dido k’o3’vazden. (AŞ-Ortaalan) Gelin benden çok çekiniyor. Xasanişi nusa dido keskini ren. Nok’ap’ams do a piçoraz oxorişi mtel dulyape dikoms. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın gelini çok çalışkandır. Evin bütün işlerini çabukça bir anda bitirir. Nusalepek noderite livadi xaçkuman. (FN-Sumla) Gelinler imece ile bahçe kazıyorlar. K’at’a nusak damtiyez gyok’itxams. (AH-Lome) Her gelin kaynanasını kötüler. Nusak nuxtu do muşebura ont’ule ntxorums. (AH-Lome) Gelin kendi kendine tutup tarlayı belliyor. Ağani nusa-çkuni babaz dido mo3’ons. (AH-Lome) Yeni gelinimizi babam çok beğeniyor. Nanak nusaz hek’o gyok’itxams ki na-ren-ti mtelli meç’ums. (AH-Lome) Annem gelini o kadar kötülüyor ki hepten yok ediyor. Malte-çkimişe na-moxtu ağne nusaz, nusaloba k’ai var-axenen. (AH-Borğola) Komşuma gelen yeni gelin, gelinlik iyi yapamıyor. → nisa; noğamisa


nusalams/ nusalay (PZ-Cigetore ~ ÇM) Eø har.f. {fb. ø} Nusaloba yapıyor. [Bu fiil, f.-i. halinin dışında pek kullanılmaz.]

f.-i. onusalu : Nusaloba (= nusaluği) yapma. Noğamisa-şk’unis onusalu var-uşk’un. (PZ-Cigetore) Yeni gelinimiz büyüklere saygılı olmasını (= nusaluği yapmasını) bilmiyor. Hust’ineri nusalepe onusalu gvoç’ondrey. (ÇM-Ğvant) Şimdiki gelinler gelinliği unuttular.


nusalik’oba (FN-Ç’enneti ~ AH) i. Yeni gelin olma tavrı. Gelinlik. Nuriyek oxo-muşiz k’ai nusalik’oba ikoms. (FN-Sumla) Nuriye, evinde iyi nusalik’oba yapıyor. Şerixişi oxoyiz nusalik’oba oxenu dido k’olayi va-ren. (AH-Lome) Şerih’lerin evinde gelinlik yapabilmek kolay değil. Malte-çkimişe na-moxtu ağne nusaz, nusalik’oba k’ai var-axenen. (AH-Borğola) Komşuma gelen yeni gelin, gelinlik iyi yapamıyor. [Lazlarda, aynen Anadolu’da da olduğu gibi, eskiden yeni gelin, evlendiği evde belli bir süre büyüklere konuşmaz, mahcup kalır, büyüklere elleri yıkamada su döker, aptes suyu hazırlar, havlu verir, “Otur” denmeden oturmazdı.] → nusaloba, nusaluği, nisalik’oba


nusaloba (PZ ~ FN-Ç’anapet) i. Yeni gelin olma tavrı. Gelinlik. Nusaloba na-var-uşk’uran nusalepe cinzirey. (ÇM-Ğvant) Gelinliği bilmeyen gelinler türedi. Oxorza nusaloba var-axenert’u do hi şeni gamok’atey. (AŞ-Ok’ordule) Kadın nusaloba yapamıyordu. O yüzden ayırdılar. Xasanişi noğamisak ğoma dido k’ayi nusaloba u. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın nişanlısı dün çok iyi gelinlik yaptı (= Hasan’ın evinde hizmet sundu). [Lazlarda, aynen Anadolu’da da olduğu gibi, eskiden yeni gelin, evlendiği evde belli bir süre büyüklere konuşmaz, mahcup kalır, büyüklere elleri yıkamada su döker, aptes suyu hazırlar, havlu verir, “Otur” denmeden oturmazdı.] → nusaluği, nusalik’oba, nisalik’oba [B.Ç. 392. sayfasında “nusaloba = gelinlik/ brides dress” diye yazılıyor. İngilizce olarak “brides dress” bir şey ifade etmez. Belki de “bride’s dress” yani “gelin’in giysi” anlamında olduğunu iddia ediyor olabilir. Halbuki Lazca nusaloba kelimesi asla “gelinlik giysi” anlamına gelmez. Ayrıca “gelinlik giysi”nin İngilizcesi “wedding dress”tir.]


nusaluği (PZ-Cigetore) i. Yeni gelin olma tavrı. Gelinlik. Nusaluği oxenoni var-vore. (PZ-Cigetore) Gelinlik yapabilecek biri değilim. → nusaloba, nusalik’oba, nisalik’oba


nusava (PZ ~ FN-Ç’anapet) i. [çoğ. nusavape] Elti. Kardeş karılarından her birinin ötekine göre adı. Ç’umani nusava-şk’imi moxt’asen. (AŞ-Ok’ordule) Yarın eltim gelecek. Nusava-şk’imi dido vrossi on. (AŞ-Ortaalan) Eltim çok iyidir. Nusavape hemseyi ok’ok’ateyi ç’andaşa ulunan. (FN-Ç’anapet) Eltiler bu akşam birlikte davete gidiyorlar. → nisağa


nusibins (AK-Döngelli) ED har.f. Dinliyor. Selamişi oxorcak miti var-nusibins. Em nositen oxori-ti muişaleps. (AK-Döngelli) Selami’nin karısı kimseyi dinlemiyor. O akılla yuvasını da bozar. → işk’inams/ işk’inay; iyucay; uyucams, nuyucams/ nuucams; usimins, nusimins; usibins


nusimins (HP ~ ÇX) ED har.f. I. Birini [dat.] dinliyor. Babak man hiç var-memisimins. (ÇX-Çxalazeni, TM) Babam beni hiç dinlemiyor. → işk’inams/ işk’inay; iyucay; uyucams, nuyucams/ nuucams; usimins; usibins, nusibins

II. Birine [dat.] cevap veriyor. Mot-a-memisimin (= mot var-memisimin) ? X’ucik var-gigneps-i ? (ÇX-Çxalazeni, ONM) Bana neden cevap vermiyorsun ? Kulağın duymuyor mu ? coğap’i meçams; cevabi meçaps


nusirams (FN ~ AH) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] ♦ [dey. t’rik’i nusirams (AH) : Ölüyor.] Badik t’rik’i konusiru. (AH-Lome) İhtiyar öldü. → ğurun


nuskuraps (AK) EA har.f. [emp.şm.1.tek. me(v)uskurap] [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Canlı varlığı [aps.] serbest bırakıyor. Nana-çkimik pucepe mtxirepunas nuskuraps. (AK-Döngelli) Annem inekleri fındıklığa serbest bırakıyor. Cumadik na-ç’opu çxomi ç’it’a na-ren şeni nuskuraps. Amcam yakalamış olduğu balığı küçük olduğu için serbest bırakıyor. P’ap’uli-çkimi xes na-okaçun x’vinçi nuskuraps. Dedem elindeki kuşu serbest bırakıyor. → oxoşk’ums; uxuşkumers; uxuskuraps; [canlı veya cansızı serbest bırakıyor] oxuşk’uy[2], oxuşkumers


nusk’ip’olams (PZ) ED/EDA/EDL har.f. → nu3’k’ip’olay/ nu3’k’ip’olams; 3’ip’olums; nu3’ip’olams; me3’ip’olups. I. Birini [dat.] çimdikliyor. Xasanik memisk’ip’olams. (PZ-Cigetore) Hasan beni çimdikliyor. II. EDA/EDL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps./lok.] çimdikliyor. Doğanik xepe(s) memisk’ip’olu. (PZ-Cigetore) Doğan elimi çimdikledi.


nustun (FN ~ ÇX) AD har.f. Birine veya bir şeye ait [dat.] bir şey [aps.] kayıyor. K’uçxe memistun. (FN-Sumla) Ayağım kayıyor. Ncaşen gyulut’uşa k’uçxe nustu. (FN-Sumla) Ağaçtan inerken ayağı kaydı. BabakMskala mot-nustut’azya do ncaz oxuk’orums. (AH-Lome) BabamMerdiven kaymasındiye ağacın üzerine sabitçe bağlıyor. Kemalik, kerkis gyobaz*guşi nustu do k’uçxe nit’axu. (AH-Borğola) Kemal, ağaç kabuğa basınca kayıp ayağını kırdı. Nanak kuvali oxtimap’t’u. Ar parça xes nustu. Kanulu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Anne ekmek hamuru yoğuruyordu. Bir parçası elinden kayıp düştü. → nust’un; mestun

[dey. toli nustun (AH) : Gözü yılıyor. Yürek gücü sarsılıyor.] Ma toli memistu, cuma-ckimi. (AH-Lome) Benim gözlerim yıldı, kardeşim.


nust’un (PZ ~ AŞ) AD/Aø har.f. I. AD har.f. Birine veya bir şeye ait [dat.] bir şey [aps.] kayıyor. K’uçxe memist’un. (PZ ~ AŞ) Ayağım kayıyor. Emogi k’uçxe nust’un, ok’açxe irginen. (ÇM-Ğvant) Önce ayğı kayıyor, sonra yuvarlanıyor. → nustun

[dey. p’ip’idi nust’un (AŞ-Ortaalan) : Açlıktan dayanamaz hale geliyor.] P’ip’idi memist’u. (AŞ-Ortaalan) Açlıktan kötü oldum (= dayanamaz hale geldim). → p’ip’idi numç’vay; p’ip’it’i nomç’k’vams

II. Aø har.f. [fb.{u-}’nun işlevi belli değil.] Bir şey [aps.] kayıyor. Mek’oreri t’oçi nust’un. (AŞ-Ok’ordule) Bağlanmış ip kayıyor. → mestun


nust’vams/ nust’vay (PZ)(AŞ)Aø har.f. Kayıyor. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Ma mebust’vam. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Ben kayıyorum. → st’un, st’uy, stun


nusums (PZ), nusuy (ÇM ~ AŞ), nusumels (FN-Sumla), nusumers (FN ~ HP), nusumars (ÇX) EDA har.f. [perf.1.tek.ö.3.dat.tü. mevusvi/ mebusvi] 1. Birine veya bir yere [dat.] bir şeyi [aps.] az miktarda sürüyor. Berepek k’artik’artis çamuri nusuman. (PZ-Cigetore) Çocuklar birbirine çamur sürüyorlar. K’urbani nok’vati. Din3xiri bere konusvi. (AŞ-Ortaalan) Kurban kes. Kanını çocuğa sür. Babak badana ikomt’aşi sotiksani var-nusumerz. (AH-Lome) Babam badana yaparken hiçbir yere bulaştırmıyor. Doxtorik cuma-çkimişi k’itiz nç’ami nusumers. (AH-Lome) Doktor kardeşimin parmağına ilaç sürüyor. Osmanik oxoriz badanaMot-dibet’azya do ç’ut’a ç’ut’a nusumers. (AH-Borğola) Osman eve badanaDökülmesindiye azar azar sürüyor. Beres x’vas noşkeri nusvi. Toli komat’en. (HP-P’eronit) Çocuğun alnına kömür sür. (Yoksa) nazar değer2. Bir yere [dat.] bir şeyi [aps.] işaretleme amacıyla sürüyor. Mesimadu şeni noşk’eri nusuy. (ÇM-Ğvant) (Anımsama veya ayırma amacı ile) işareti için kömür sürüyor. Cemalik k’alasepe-muşiz uça boya nusumels. (FN-Sumla) Cemal kendi kalaslarını siyah boya ile işaretliyor. + nasven

şsz nisven : Sürünüyor. Boya k’ala içalişayiz xez boya nisven. (FN-Sumla) Boya ile uğraşınca eline boya sürünür. Mç’imaş t’aoniz gulut’aşi dolokunuz ç’anç’axi nisven. (AH-Lome) Yağmurlu havada gezerken elbiseye çamur sürülüyor.

part. mesveri : Sürünmüş. Sürerek. Ali pisa mesveri oxorişa komoxt’u. (PZ-Cigetore) Ali zift (veya katran) sürünmüş eve geldi.


nusun AD/ADL hal f. I. AD hal f. Bir şey [aps.] bir şeyin ya da birinin [dat.] küçük bir kısmına sürünmüş haldedir. Ham Xasanis soti k’oçonoba var-nusun. (PZ-Cigetore) Şu Hasan’a hiç insanlık sürünmemiş. Ayşeşi oxori-nek’na t’ot’o3’i nusun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin evinin kapısında çamur sürülmüş. Çxindi noşk’eri memisun. (ÇM-Ğvant) Burnuma kömür sürülmüş. Porça boya nusun. Onaxvoni diyu. (AŞ-Ok’ordule) Elbisede boya sürülmüş. Yıkamalık oldu. Axiri k’ala na-nodgin k’alatiz lazma nusun. (FN-Ç’anapet) Ahırın orda duran sepet inek pisliği sürülmüş haldedir. Porça-çkimiz mişi di3xiri nusun ? (AH-Lome) Benim gömleğime kimin kanı sürülmüş ? Duvaris ar lebi nusun. Kosup, kosup. Var-işamax’onen. (AK-Döngelli) Duvarda bir leke (= kir) var. Siliyorum, siliyorum. Ama çıkaramıyorum.

II. ADL hal f. Birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] küçük bir kısmına bir şey [aps.] sürünmüş haldedir. Porça ar 3’ulup’ina boya memissun. Meminaxvi. (AŞ-Ok’ordule) Giysimde bir azcık boya sürülmüş. O yeri yıka.Bere porça çamuri nusun. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun gömleğine çamur sürünmüş. Aya, mo3’edi. Soti mutu memisun-i ? (AŞ-Ortaalan) Bir bak. Bir yerime bir şey sürünmüş mü ? Porçaz handğa na-p’ç’k’omi p’et’mezişi memisun. (FN-Ç’anapet) Gömleğime bugün yediğim pekmezden sürülmüş. Modvaluz lazma memisun. (AH-Lome) Ayakkabıma inek dışkısı sürülmüş. Berez porças ç’anç’axi nusun. Şu bezite konukosi ! (AH-Borğola) Çocuğun gömleğine çamur sürünmüş. Islak bezle siliver ! Mendemo3’k’edi ! K’ap’ulas mutu memisun-i ? (AH-Borğola) Bana baksana ! Arkama bir şey sürülmüş müdür ? Modvalu-çkimis t’alaxi memisun. (AK-Döngelli) Ayakkabıma çamur sürülüdür.


nuşkumers (FN), nuşkumels (FN-Sumla), nuşkums/ nuşkumers (AH), nuşkumers (HP), nuşkumars (ÇX) EDA har.f. 1. Belirli birine bırakıyor. Birine emanet ediyor. Cumadi-çkimi noğaşa it’aşa oxoyişi nk’ola ma memişkumers. (FN-Ç’anapet) Amcam şehre giderken evin anahtarını bana bırakıyor. Da-çkimik handğa ovro tuteri bere çku memişkvez. Boyne ibgarz edo miti var-ninç’inams. Mu-şeni didi-nana xvala ninç’inams, var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim bugün dokuz aylık çocuğunu bize bıraktı. Devamlı ağlıyor ve yanına kimseyi yanaştırmıyor. Neden sadece büyük anneyi yanaştırıyor, bilmiyorum. Noğaşa geit’aşa t’abanca memişkumels. (FN-Sumla) Çarşıya inerken tabancasını bana emanet ediyor. Da-çkimik ç’ut’a na-muxtams dolokunupe ma memişkumers. (AH-Lome) Kız kardeşim (kendisine) küçük gelen giysilerini bana bırakıyor. Tudeni duzi kok’obiltit. Ar xese çkimi ren. Ar xese cuma-çkimişi ren. Jin golamtumani da-çkuniz mebuşkvit. (AH-Lome) Alt düzlüğü paylaştık. Bir hisse benimdir. Bir hisse erkek kardeşimin. Üst bölgeyi kız kardeşime bıraktık. 2. Birine miras olarak bırakıyor. Cemalik berepe şeni xvala ar oxori naşku. Omerik vesiyet’i dovu. Ğuraşi na-uğun iri mutu berepez nuşkumers. (AH-Lome) Cemal çocukları için sadece bir ev bıraktı. Ömer vasiyetini yaptı. Öldüğünde üzerinde ne varsa çocuklarına bırakıyor. Baba-muşik didi ont’ule didi beres nuşkumers. (AH-Borğola) Babası büyük tarlayı büyük oğluna (miras olarak ) bırakıyor. (met’omalums altında) nut’omalams; nuşk’uy; ≠ nuşkvams; + naşkumers/ naşkumels/ naşkums/ naşkumars


nuşkvams (FN-Sumla) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] bir daha geri almamak üzere bırakıyor. Bağışlıyor. Hibe ediyor. Gza jileni let’a cuma-çkimik memişkvams. (FN-Sumla) Yolun yukarısındaki araziyi kardeşim bana [bir daha geri almamak üzere] bırakıyor (= bağışlıyor). → nut’oçayc; uxasurams; uxat’irams[2]; ≠ nuşkumels


nuşk’omams/ nuşk’omay (PZ ~ AŞ) ED/EDA har.f. → nuç’k’omams/ nuç’k’omaps. I. ED har.f. 1. Bir şeyin bir kısmını yiyor. Mtuyi vali nuşk’omay. (ÇM-Ğvant) Fare peynirin bir kısmını yiyor. 2. Birine ait bir şeyin bir kısmını yiyor.

II. EDA har.f. 1. Birine ait bir şeyin bir kısmını yiyor. Bereşi xepes na-ok’açun cari laç’ik nuşk’omams. (PZ-Cigetore) Çocuğun elindeki ekmeği köpek yiyor. 2. Birine ait bir şeyi ısırıyor. Bere xarayi nuşk’omay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğun yanağını ısırıyor. Xut’ula xe dolobiği do var, ç’ağana memişk’omu. (AŞ-Ortaalan) Deliğe elimi sokar sokmaz yengeç ısırdı.


nuşk’uy (AŞ) EDA har.f. Belirli birine bırakıyor. Cari memişk’uman. Dulyaşa ulvan. (AŞ-Ok’ordule) Ekmek bana bırakıp işe gidiyorlar. A m3’ika cençareri memişk’vi. Go3’o nana-sk’ani memişk’umt’u. (AŞ-Ortaalan) Bana biraz para bırak. Geçen sene annen bırakıyordu. Da-şk’imi k’at’a ç’umanişi dulyaşa it’aşa şxoro tuteri bere-muşi şk’u memişk’uman. (AŞ-Dutxe) Kız kardeşim her sabah işe giderken dokuz aylık çocuğunu bize bırakıyor. (met’omalums altında) nut’omalams; (not’oçay altında) nut’oçay; dudumersc; nuşkumers/ nuşkumels/ nuşkums/ nuşkumars; + naşk’ums/ naşk’uy


nuşols/ nuşolaps (AK) ED har.f. Birine yardım ediyor. Fadimek 3’oxle muşi dulya x’u do ek’ule nisağa-muşişa nuşolu. (AK-Döngelli) Fadime önce kendi işini yaptı ve sonrasında eltisine yrdımcı oldu. Mzoğas bere işkiden do gyozgira mitik var-nuşols. (AK-Dömgelli) Denizde çocuk boğuluyor da göz göre göre kimse yardım etmiyor. → nuşvelams/ nuşvelay, nuşvels; elvoyonay; ++ iluşols/ iluşolaps


nuşvelams/ nuşvelay (PZ ~ FN)(AH-Borğola) ED har.f. Birine [dat.] yardım ediyor. Birini [dat.] destekliyor. Xasanik Alis nuşvelams. K’alasi pa3xaşi tudeşa amunt’orams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye yardım ediyor. Kütüğü kulübenin altına sürükleyerek gönderiyor. XasanisLivadi omç’u memişveli !” deyi vuyoxi. Himu-ti ar xovi moxt’u. Livadi gomixak’aru do mendaxt’u. (PZ-Cigetore) Hasan’ı tarlayı kazmaya yardım etmesi için çağırmıştım. O da bir anlık gelip tarlanın etrafını kazıdı de gitti. Himu konuşvelayna monk’a yat’oni eyazdasen. (ÇM-Ğvant) O yardım ederse ağır ağacı kaldırabilecek. Ali na-ikuy karmat’e mi-ti nuşvelasen nunç’inay. (ÇM-Ğvant) Ali yeni yaptığı değirmene kim yardım ederse ortak ediyor. Ar-jur ndğa komevuşveli. Elaxuneri dva3’onu. (ÇM-Ğvant) Bir iki gün yardım ettim. [Beni] yanaşma sandı. Ameti araba nomşaray. A konuşvelit. (AŞ-Ok’ordule) Ahmet arabayı dayanıyor. Bir yardım edin. Nusa xvala var-axenen. Ali u3’vi do nuşvelay. Ç’uk’ali elvonktay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin yalnız yapamıyor. Ali’ye söyle de yardım etsin. Bakraçı yana yatırsın. Oçi Ali dişk’a eduy, si-ti idi do nuşveli. (AŞ-Ortaalan) Madem Ali odunu koyuyor, sen de git de yardım et. Amet’ik dida do badepez p’anda nuşvelamz edo heya-şeni dido sebabi ç’k’indumz (= sebabi ayen). (FN-Ç’anapet) Ahmet yaşlı kadın ve erkeklere her zaman yardımcı oluyor ve ondan dolayı çok sevap kazanıyor. Xes na-gokaçun anderi ar konaşkvi do memişveli. (FN-Sumla) Elindeki o işlevsiz şeyi bırak da bana yardım et. Çayi o3’iluz Aşek-ti memişvelez. Hemus-ti xak’k’i uğun. (FN-Sumla) Çay toplarken Ayşe de bize yardım etti. Onun da hakkı var. Xura ibonamt’aşi berez nuşvelams do 3’k’ari gobams. (AH-Borğola) Banyo yaparken çocuğa yardım ediyor da su döküyor. → nuşvels, nuşols/ nuşolaps; elvoyonay; ++ eluşvelams/ eluşvelay; ≠ uşvelams

f.-i. meşvelu/ noşvelu (*) : Yardım etme. Ali meşvelu mu u3’omeran var-uşk’un. (ÇM-Ğvant) Ali yardım ne demek olduğunu bilmiyor (= merhametsizdir). Ayşe ç’umani meşveluşa var-mulurt’ayna mu p’aten ? (ÇM-Ğvant) Ayşe yarın yardıma gelmezse ne yaparız ? Himuşa noşveluşa bulur. (*)(AŞ-Ok’ordule) Ona yardıma gidiyorum. [(*) Fiil-isimlerde kökbaşının {ø-} olmaması, kuraldışı ve tamamen istisnaî bir olaydır. Fiilbaşı {me-}’nin vuayel önündeki değişkeni olan {n-} ile kökbaşı {o-}’dan oluşturulan /no-/ hecesinin bazı yörelerde yeni bir fiilbaşı olarak hissedildiği varsayılabilmektedir.] Nana handğa ntxiri o3’iluz meşvelu şeni çkunda moxtastu(n). (FN-Ç’anapet) Annem bugün fındık toplamaya yardımcı olmak için bize gelecekti. Cumadi-çkimik mitisuzi berepez meşvelute ar didinoba dou. (FN-Ç’anapet) Amcam kimsesiz çocuklara yaptığı yardımla bir büyüklük yaptı.


nuşvels (AH ~ HP ÇX) ED har.f. Birine [dat.] yardım ediyor. Destekliyor. K’oçik sum tuta ren goxve3’un do ar ndğaz var-nuşveli. (AH-Lome) Adam üç aydır yalvarıyor da bir gün yardım etmedin. Bere-çkimi ! Da-skaniz ar ndğaz nuşvelana mu iven ? Ky’ameti gyulun-i ? (AH-Lome) Yavrum ! Kız kardeşine bir gün yardım etsen ne olur ? Kıyamet mi kopar ? Naciyez ar ndğaz mebuşvelit do nanaz upareli porça uç’ams. (AH-Lome) Naciye’ye bir gün yardım ettik de anneme parasız elbise dikiyor. Avni cumadikBerez mebuşvelareya do mulun. Berek na-vasen-ti mtelli upaşams do igzals. (AH-Lome) Avni amcaÇocuğa yardım edeceğimdiye geliyor. Çocuğun yapacağını da karmakarışık edip gidiyor. Axmet’ik ondğeşa ma memişvelu. Ondğe şkule nca-muşi gamitorams. (AH-Lome) Ahmet öğlene kadar bana yardım etti. Öğleden sonra kendi ağacını sürükleyerek çıkarıyor. Ar xek majuraniz nuşvels. (AH, atasözü, K.A.) Bir el diğerinin yardımcısıdır (= İnsan insanın yardımcısıdır). Guroniz Ğormotik nuşvels. (AH, atasözü) Yürekliye Tanrı yardım eder (= Cesaretle işe başlanırsa elbirliğiyle başarılacak). Doğanik, ar mitik xvala dulya na-ikoms z*iraşi guriz niç’vams do nuşvels. (AH-Borğola) Doğan, bir kimsenin yalnız iş yaptığını görünce acıyıp da yardım eder. → nuşvelams/ nuşvelay, nuşols/ nuşolaps; eluşvels; elvoyonay

f.-i. meşvelu : Birine [dat.] yardım etme. Ma a çkva Omeriz meşveluşe var-bulur. Jur ndğaz na-bidare ar ndğaşe şinoms. (AH-Lome) Ben bir daha Ömer’e yardım etmeye gitmem. İki gün gideceğimi bir güne sayıyor.

+ noşvelapams EDA ett.f. Yardım ettiriyor. Birinin [dat.] başka birine [aps.] yardım etmesini sağlıyor. Ma hemuz var-meboşvelapam. Hemuk veesiya met’aksi var-ezdims. (AH-Lome) Ben ona yardım ettirmem. O çıkarı olmadan iş yapmaz.


nuşven (ÇM ~ AŞ) AD hal f. Birine destekte bulunuyor. Ali baba-muşi nuşven. (ÇM-Ğvant) Ali babasına yardım ediyor. T’obaşa galendo mevuşvertu. (ÇM-Ğvant) Gizlice dışarıdan destekliyoruz. + nuşvelay; ++ eluşven


nutanams notanams


nutorams (AH) ED har.f. Birini [dat.] sürüklüyor. Doğanik, na-omcvinamt’u pucik moicgiyaluşiMot-memitoramt’azya do tok’i oxuşkumers. (AH-Borğola) Doğan, otlattığı inek koşuncaSürüklenmiyeyimdiye ipi bırakıyor. + torums[2]


nutums/ nutuy[1] (PZ ~ ÇM), nutumers[2] (AK) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil.] Kümesin [aps.] kapısını kapatıyor. Kormepe diyanes. Ali-tik doyanure nutums. (PZ-Cigetore) Tavuklar tünediler. Ali’de tavuk kümesini kapatıyor. Ayşe k’at’a limci kormepe-k’alivi nutuy do dijinen. (ÇM-Ğvant) Ayşe her akşam tavuk kümesini kapatıp yatıyor. Nanak k’at’t’a limci okotumale nutumers. (AK-Döngelli) Annem her akşam kümesi kapatıyor.


nutuy[2] (AŞ), nutumers[1]/ nutumels (FN ~ AH) EDA har.f. Bir şeye [dat.] bir şeyi [aps.] koyup kapatıyor. Bir şeyi [dat.] bir şey ile [aps.] tıkıyor ya da kapatıyor. Na-goik’oru mandili nutuy. (AŞ-Ok’ordule) Sardığı eşarpı örtüyor. 3’ut’eli biç’i-çkimik k’urnaz xe nutumers do 3’k’ari obzit’ilams. (FN-Ç’anapet) Kücük oğlum su musluğuna elini dayarak su fışkırtıyor. Okotumalez nek’na var-gyobun. “K’at’u do coğori mot-amit’azya do nanak pi3ari nutumers. (AH-Lome) Kümesin kapısı yok. “Kedi ve köpek girmesindiye annem tahtayla kapatıyor. Musak igoramt’aşi cuma-muşikOncğore mot-ivet’asya do nuk’us xe nutumers. (AH-Borğola) Musa küfür ederken kardeşiAyıp olmasındiye ağzını eliyle kapatıyor.

f.-i. metu : Tıkama. Kapatma. Cavidik ğormaz metu şeni teneke placums. (AH-Lome) Cavit deliği kapatmak için teneke(yi) eziyor.


nutxips (AK) EDA har.f. Biri [erg.] bir şeyi [aps. ]bir şeye [dat.] çarpıyor. Gyozgira Osmanis araba gox’onu var-uçkin do ek nutxips, ak nutxips. (AK-Döngelli) Göz göre göre Osman araba kullanmayı bilmiyor da oraya çarpıyor, buraya çarpıyor. → nontxams[1]; noç’irdams/ noç’irday; montxams[4]


nut’alams[1] (FN) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil.] Bir şeyi [aps.] arda bırakıyor. M3xuliş ar t’ot’i Berepe moxtan şkule ç’k’omanen ya do nut’alu. (FN-Sumla) Armudun bir dalını Çocuklar gelince yesinler diye dalda bıraktı. → nut’ams[1]/ nut’ay[1]


nut’alams[2]/ nut’alaps (FN ~ AH HP ÇX) EDA har.f. Saldırtmak amaçlı köpeği vs [aps.] birinin üzerine [dat.] salıyor. Mamut’i nosiz va-ren. Berepe avlaz golit’anşa coğori nut’alams. (FN-Ç’anapet) Mahmut’un aklı başında değil. Çocuklar kapı önünden geçerken köpeği saldırtıyor. Hem didi k’oçik k’at’uz coğori nut’alams. (FN-Sumla)(AH-Lome) O koskoca adam köpeği kedinin üzerine salıyor. → nut’ams[2]/ nut’ay[2]; nu3’k’ams[2]

[dulyaz nut’alams (AH) : İşe salıyor.] Damtirek berepez nusa go3’utxozinams do dulyaz nut’alams. (AH-Lome) Kaynana çocukların önüne gelini katıp işe salıyor.


nut’ams[1]/ nut’ay[1] (PZ ~ ÇM) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil.] Bir şeyi [aps.] arda bırakıyor. Arda bırakıyor. T’ut’unis 3’aneri şeni tasiluği nut’ams. (PZ-Cigetore) Tütüne seneye için tohumluk bırakıyor. Eroli Omeri tomalepe ubğay. Oginde a piçi nut’ay. (ÇM-Ğvant) Erol Ömer’in saçlarını kesiyor. Ön taraftan biraz bırakıyor. → nut’alams[1]; + cut’ams[1]/ cut’ay[1]


nut’ams[2]/ nut’ay[2] (PZ ~ AŞ) EDA har.f. → nut’alams/ nut’alaps. I. (PZ ~ AŞ) 1. Saldırtmak amaçlı köpeği vs [aps.] birinin üzerine [dat.] salıyor. Cemalik berepes laç’i nut’ams. (PZ-Cigetore) Cemal çocuklara köpeği salıyor. Mtuti moit’aşa laç’i nut’ay. (ÇM-Ğvant) Ayı gelirken köpeği üzerine salıyor. A mutu dogoğoduna laç’ç’i nut’t’i. (AŞ-Ortaalan) Sana bir şey yaptıysa köpeği üstüne sal. 2. (Suyu) salıyor. Karmat’t’e kocep’3’opxi. 3’ari nut’t’i. (AŞ-Ortaalan) Değirmeni düzenledim. Suyu sal. → nut’alams[2]/ nut’alaps; nu3’k’ams[2]


nut’axams/ nut’axay/ nut’axaps EDA har.f. 1. Bir şeyin [dat./gen.] bir kısmını [aps.] kırıyor. Ç’urç’işi xit’i mik nut’axu ? (PZ-Cigetore) Kazanın kulpunu kim kırdı ? K’van3az xit’i nut’axez-doren. (AH-Lome) Çömleğin kulpunu kırmışlar. 2. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] bir kısmını kırıyor. Berepek ceyoneri mşk’vela memit’axes. Ma-ti nana-nişis delevut’am. (PZ-Cigetore) Çocuklar aşlanmış fidanımı kırdılar. Ben de annelerine şikâyet ediyorum. 3. Bir şeyin bir kısmını [aps.] kırıp birine [dat.] veriyor. “Cari memit’axasen deyi gvaç’apxen. (ÇM-Ğvant) “Ekmeğin bir parçasını bana verecek diye etrafında koşuyor.


nut’obalams/ nut’obalay (PZ)(AŞ ~ AH) ED har.f. Akan suyu [dat.] set ile göletlendiriyor. Irmağa [dat.] baraj yapıyor. Xasanik rubas nut’obalams. (PZ-Cigetore) Hasan ırmağın önünü kesiyor (= gölleştiriyor). Doğani 3’ari-xergi nut’obalay. (AŞ-Ok’ordule) Doğan su yolunu tıkıyor. P’ap’ulik berepe omçviyu şeni ntxiyona-k’udelişi ğaliz nut’obalamz. (FN-Ç’anapet) Dede, çocukları yüzdürmek için bahçe dibindeki çayı (önüne set çekip) göllendiriyor. “Pucepek 3’k’ari şvanya do Şevk’ik xerk’işi 3’k’ariz golun3’orams do nut’obalams. (AH-Lome) “İnekler su içsinlerdiye Şevki hark suyunun önünü kesip göllendiriyor. Tenerik k’armat’eşi 3’k’ari şeni ğali nut’obalams. (AH-Borğola) Tener değirmenin suyu için dereyi göllendiriyor. → mvot’obalinay/ mvot’ombalinay; nut’t’ombalay; nu3’k’ams[2]


nut’omay (ÇM) EDA har.f. Belirli birine [dat.] bırakıyor. Lazut’epe doguman şuk’ule ar k’ulaç’i ğerepe tudendo nutomart’ey. (ÇM-Ğvant) Mısırların harmanını kaldırdıktan sonra dibine bir kulaç mısır sapı bırakıyorlardı. (not’oçams/ not’oçay altında) nut’oçay


nut’rağodams (PZ-Cigetore) Eø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Şöyle ufak ufak türkü söylüyor. Cemalik nut’rağodams. (PZ-Cigetore) Cemal şöyle ufak ufak türküsünü söylüyor.


nut’rağuday (ÇM ~ AŞ) ED har.f. Biri için [dat.] türkü veya şarkı söylüyor. Ayşe dojinu şeni bere nut’rağuday. (ÇM-Ğvant) Ayşe çocuğu uyutmak için çocuğa türkü söylüyor. (t’rağuduy/ t’rağuday/ t’rağudums altında) ut’rağuday/ ut’rağudams; nubirams/ nubiraps. ≠ not’rağuday/ not’rağudams


nut’roxun (PZ ~ HP) AD har.f. Birine veya bir şeye ait [dat.] bir şey [aps.] kırılıyor. K’uzi memit’roxu. (PZ-Cigetore) Kaşığım kırıldı. Burç’uli-şk’imişi çxindi nut’roxu. (PZ-Cigetore) Tahramın burnu kırıldı. T’ulumbaşi lemşi memit’roxu. (FN-Ç’anapet) Enjektörümün iğnesi kırıldıAxmet’ik oxmaru şeni xop’e emiç’opu-dort’un. İxmart’uşi sap’i nut’roxu-doren. (AH-Lome) Ahmet kullanmak için benden kürek almıştı. Kullanırken sapını kırmış (= kelimesi kelimesine : “sapı kırılmış”). → nut’ruxun; ≠ not’roxun


nut’ruxun (ÇX)(AK) AD har.f. Birine veya bir şeye ait [dat.] bir şey [aps.] kırılıyor. Bimbişi xe xonut’ruxu do k’ai var-gik’nimen. (AK-Döngelli) İbriğin sapi kırıldı da iyi tutulmuyor. Uşkiris x’a hanut’ruxeren. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Elmanın dalı kırılmış. → nut’roxun; ≠ not’ruxun


nut’t’ombalay (AŞ-Ortaalan) ED har.f. Akan suyu [dat.] set ile göletlendiriyor. Irmağa [dat.] baraj yapıyor. Dido t’usa gayayna dere nut’t’ombali do dimçiri. (AŞ-Ortaalan) Sana çok sıcak olursa dereyi gölet yap da yüz. → nut’obalams; mvot’obalinay/ mvot’ombalinay


nuucams → nuyucams


nuvams (AH) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Yoğurdu [aps.] mayalıyor. Nanak yoğurti didi tencerez nuvams. (AH-Lome) Annem yoğurdu büyük tencerede mayalıyor. Nanak yoğurti nuvasen. Mja okorinams. (AH-Lome) Annem yoğurt mayalayacak. Sütü soğutuyor. [Bu fiil sırf yoğurt mayalaması için kullanılır.] → nuay/ nuams, nuyams/ nuyay, nox’vaps; + naven


nuxedun (PZ ~ AH HP ÇX) AD har.f. Bir şeyin karşısına oturuyor. Xasanik mjoras opşa nuxedu. Mujorate oiç’u do hus post’epe goim3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan güneşte çok durdu. Güneşten yandı da şimdi de derilerini soyuyor. Ali, mcora muç’o ext’asen, mcora nuxedun. (ÇM-Ğvant) Ali, güneş doğar doğmaz, güneşin karşısına oturuyor. Ali-ti Osmani nuxedasen. (AŞ-Ortaalan) Ali de Osman’ın karşısında (= hedef olacak şekilde) duracak. Cuma-çkimi daçxuriz nuxedun edo na-go3’aşuvu pontoloni go3’iskurinams. (FN-Ç’anapet) Kardeşim ateşin önüne oturuyor ve alt tarafı ıslanan pantalonunun alt kısmını kurutuyor. Nek’naz nuxedun do bere çumers. (AH-Borğola) Kapıda oturuyor da çocuğu bekliyor. Ot’ubinu şeni sobas konuxedun. (AH-Borğola) Isınmak için sobanın karşısına oturur. ≠ noxedun

[dey. nuxedun do (AH-Lome) : Bir şeye [dat.] karşın, bir şeye [dat.] rağmen] Kçini oxorcak ham mçxvapaz nuxedun do ont’ule xaçkums. (AH-Lome) Yaşlı kadın bu sıcakta oturup tarla kazıyor. Hak’o dulyaşi araz oxorcak nuxedun do bureği gontxims. (AH-Lome) Bu kadar iş arasında kadın oturup börek açıyor. → noxedun do


nuxen (PZ-Apso)(ÇM ~ FN) [emp.şm.1.tek.3.dat.tü. mevuxer/ mebuxer] AD hal f. Bir şeyin karşısına oturmuş haldedir. Mcora nuxen do mxeni txuy. (ÇM-Ğvant) Güneşe karşı oturmuş halde yün eğiriyor. Bozo-çkimiz gale mtviriz obiyuten ini ayu do ha3’i daçxuriz nuxen edo it’ubins. (FN-Ç’anapet) Kızım dışarıda karda oynamaktan üşüdü ve şimdi ateşin karşısında oturup ısınıyor. → nuxers/ nuxes


nuxers/ nuxes (PZ-Cigetore) AD hal f. Bir şeye karşı oturmuş haldedir. Xasani daçxuris nuxes. (PZ-Cigetore) Hasan ateşin karşısında oturuyor. → nuxen


nuxirams/ nuxiray/ nuxiraps → nixirams/ nixiray/ nixiraps


nuxit’inams (AH) EDL har.f. Birinin [dat.] vücudunun bir yerinden [lok.] gıdıklıyor. Ğalacicaz memixit’inanşi dido p’at’i maxit’inen. (AH-Borğola) Koltuk altımdan gıdıkladıklarında çok kötü gıdıklanırım. → udiginams; uxit’inay; uxit’onams; uxit’inoms


nuxombun (FN-Sumla) AD har.f. Birinin bir organı kötü hale geliyor.

[dey. p’ip’it’i nuxombun (FN-Sumla) : Uzun süren açlıktan dayanamaz hale geliyor.] P’ip’it’i memixombu. (FN-Sumla) Uzun bir zaman bir şey yemedim. Aç kaldım.


nuxondinams[1]/ nuxondinay (PZ ~ AŞ) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] I. Birini [aps.] dayandırıyor. Birinin [aps.] dayanmasını sağlıyor. K’oçi badi diyu. Bere-muşi vrosi o3’en. Nuxondinay. (AŞ-Ok’ordule) Adam yaşlandı. Ama çocuğu ona iyi bakıyor. Dayandırıyor. Fadume va-nuxondasen mişk’urt’t’u. Nana-muşi vrossi o3’edu. Nuxondinay. (AŞ-Ortaalan) Fatma dayanmıyacak diye biliyordum. Annesi iyi baktı. Dayandırdı.

II. Bir şeyi [aps.] bir süre dayandırıyor ya da yettiriyor. Xasanik dolokuna-muşi opşa nuxondinams. (PZ-Cigetore) Hasan giysisini çok dayandırıyor. Ayşe ar sumyari lazut’i ar tuta nuxondinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe üç ölçek mısırı bir ay yettiriyor. → einç’inams/ einç’inay; ninç’inams[1]-III/ ninç’inayIII;ninç’ilarams/ ninç’ilaray; nink’ilyarams, nink’iyalams/ nink’iyalaps


nuxondinams[2] (FN-Ç’anapet) ED har.f. [daima olumsuz : emp.şm.1.tek. var-mebuxondinam] ♦ [dey. var-nuxondinams : Birini [dat.] ciddiye almıyor. Önemsemiyor. Saymıyor.] Henterek ma var-memixondinaman. (FN-Ç’anapet) Onlar beni ciddiye almıyorlar. → elaçams[1]; var-moi3’onams[2]; va-ci3’onay; var-moi3’onay; var-num3’k’rams; moi3’onams[3]


nuxondun (PZ ~ AŞ)(AH HP ÇX)(AK) Aø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Dayanıyor. Sabrediyor. 1. İnsan [aps.] sabrediyor. İnsan [aps.] acıya dayanıyor. 2. İnsan [aps.] gücünü gösteriyor. # E verane, Malivorişi daği / Amupinu mp’ula. Opşu vanaği / Oynt’alert’u, t’angala do ç’indraği / Gomaşina. Ma huy va-mevuxondur. (ÇM, anonim) Ey gidi, Malivor Dağı/ İçeriye sis serdi. Yayla evlerini sisle doldurdu./ Birbirine karışırdı, çan ile çıngırak./ Hatırlayayım. Ben şimdi dayanmıyorum (= artık yaylaya çıkma gücüm yok). Fadume va-nuxondasen mişk’urt’t’u. Nana-muşi vrossi o3’edu. Nuxondinay. (AŞ-Ortaalan) Fatma dayanmıyacak diye biliyordum. Annesi iyi baktı. Dayandırdı. (→ninç’en[1]) 3. Cansız eşyanın [aps.] kullanılışı uzun sürüyor. Bozulmadan varlığını koruyor. Xoşk’a ke3’ubazgi. Hişo zade nuxondun. (AŞ-Ok’ordule) Direkle altından besle. Öyle çok dayanıyor. Ham porça peği va-nuxondun. (AŞ-Ortaalan) Bu gömlek pek dayanmıyor. Him eyadvenna eyadvay. Ham nuxondasen. (AŞ-Ortaalan) O üstüne oturuyorsa otursun. Bu dayanır. Dişk’a ç’umt’aşa eni na-nuxondun mşk’eri-dişk’a onu. (AŞ-Ortaalan) Ateş yakarken en dayanıklı olan, kumar odunudur. Ham modvalus t’abani kyosele uğun. Metinis sum tutas ancaxi nuxondun. (AH-Lome) Bu ayakkabının tabanı köseledir. Metin’e ancak üç ay dayanır. Ntxirişi ncaşen xeneri xedik’i ç’uburişi ncaşen xenerişen dido nuxondun. (AH-Borğola) Fındık ağacından yapılmış kar ayakkabısı kestane ağacından yapılandan daha çok dayanır. 4. İş [aps.] dayanıyor. Xasanik heşşo nacinen do dulya ikomz ki dulya va-nuxondun. (AH-Lome) Hasan öylesine dayanıp iş yapıyor ki iş dayanmıyor. → naxondinen; isarbams, isap’rams; nobazgams/ nobazgay; iç’ibray, iç’ibren, iç’ibrams; moiç’ibray/ moiç’ibrams; ezdimsIII; ninç’en[1]; ≠ nacinen, nacins

f.-i. mexondinu : Sabretmek. Dayanmak. Bere-şk’imi ar foyi oz*irumu, oşi 3’ana mexondinu on. (PZ-Apso) Çocuğumu bir kere görmek, yüz yıl dayanmaktır.


nuxtams (AH) ED har.f. [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.] ♦ [dey. nuxtu do + başka bir fiil] 1. [Uygun düşmeyen, düşüncesizce davranışı vurgular.] Tutup (bir şey yapıyor). Kalkıp (bir şey yapıyor). Hasanik bigate nuxtu do berez geçu. (FN-Sumla) Hasan sopa ile girişip çocuğu dövdü (Olacak iş mi ?). Cuma-çkimi babaşe işumu do ağani oxoyiz nuxtu do 3’k’ims. (AH-Lome) Kardeşim babama kızdı da tutup yeni evi söküyor. Zabuniz na-buşinaxi m3xuliz oxorcak nuxtu do oç’k’omu. (AH-Lome) Hastaya sakladığım armudu kadın tutup yedi. 2. [Gelişigüzel girişip yapılan hareketi vurgular.] Tutup (bir şey yapıyor). Girişip (bir şey yapıyor). İhsanik ham ini oraz nuxtu do livadi ntxorums. (FN-Sumla) İhsan bu soğuk havada bahçeyi kazıyor (= Olacak iş mi ?). Babak xvala xvala nuxtu do nca k’vatums. (AH-Lome) Babam yalnız yalnız girişip ağaç kesiyor. Nusak nuxtu do muşebura ont’ule ntxorums. (AH-Lome) Gelin kendi kendine tutup tarlayı belliyor. (gedgitun altında) gedgitu do


nuxu (FN ~ ÇX) i. [ölçü birimi] İki elin avucu birleştirilerek oluşan ölçü birimi. Çift-avuç. Ar nuxu lazut’i bak’vant’i. Moşkva moşkva momçu. (HP-P’eronit) Bir nuxu (= bir çift-avuç) mısır istiyordum. Oldukça çok fazla verdi.


nuxums/ nuxuy → mexums/ mexuy


nuxun[1] (PZ-Apso) AD har.f. Un gibi ince şeyler [aps.] birinin elinden dökülüyor. Megixun. (PZ-Apso) Senin elinden ince un gibi bir şey dökülüyor. [◘ eşb. mexums/ mexups fiilinin FN-AH-HP-ÇX diyalektlerindeki tecrübe kipi.]


nuxun[2] (ÇM-Ğvant) AD har.f. 1. Bir şeyin içine sokup yerleştiriyor. Nok’ançxule mt’ut’a nuxun. (ÇM-Ğvant) Yanan odun parçasını sönmüş közün içine sokuyor. 2. mec. Birini zor duruma sokuyor. İflâs ettiriyor. Mi-ti şk’ala dulya asen nuxun. (ÇM-Ğvant) Kiminle iş yaparsa iflâs ettiriyor. [◘ eşb. mexums/ mexups fiilinin FN-AH-HP-ÇX diyalektlerindeki tecrübe kipi.]


nuxun[3] (AŞ-Ortaalan) AD hal f. Parazit, böcek, asalak vs [aps.] bir canlının vücudunda konaklıyor. Zğala var-giğun. 3’i3’i megixun-i ? (AŞ-Ortaalan) Doyman gelmiyor. Sende parazit mi var ? [◘ eşb. mexums/ mexups fiilinin FN-AH-HP-ÇX diyalektlerindeki tecrübe kipi.]


nuxvams/ nuxvay → mexums/ mexuy


nuxvancams/ nuxvancaps (AH ~ HP ÇX) ED har.f. [f.-i. mexvancu] İtiyor. Omçviru na-var-uçkin berez baba-muşik nuxvancams do t’obaz dolot’k’omers. (AH-Lome) Yüzmeyi bilmeyen çocuğu babası itip t’obaya atıyor. Memixvanci do ncaşe kepta. (AH-Borğola) Beni it de ağaca çıkayım. Osmanik arabas nuxvancams. (HP-P’eronit) Osman arabayı itiyor. nomşarams/ nomşaray; notxams; nontxams; nuntxips/ nuntxaps


nuyams/ nuyay (PZ ~ AŞ), nuyams/ nurams/ nuams (FN-Ç’anapet) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil.] [part. meyaperi] Peynir veya yoğurdu [aps.] mayalıyor. [Bu fiil sırf peynir ve yoğurt mayalaması için kullanılır.] Vali mevuyat’u. (PZ-Cigetore) Peynir mayalayacaktım. Amseri na-nç’valu mcate meyaperi nuyasen. (ÇM-Ğvant) Bu akşam sağdığı süt ile yoğurt mayalayacak. Mca doşk’oruna konuyi. (AŞ-Ortaalan) Süt kesildi ise mayala. Onciraleyi geyarçale, nanak ağne na-nuru yoğut’iz gurçun. (FN-Ç’anapet) Yatak örtüsü, annemin yeni mayaladığı yoğurda sarılmış vaziyettedir. Da-çkimik ğoma na-nuu yoğut’i mç’oxa ren. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşımın dün mayaladığı yoğurt ekşidir. → nuay, nuvams, nox’vaps

yet. nayonen : Peynir veya yoğurdu mayalabiliyor. Vali mevuyat’u. P’ip’idi va-bz*iri şeni var-memayonu. (PZ-Cigetore) Peynir mayalayacaktım. Mayayı bulamadığım için mayalayamadım.

f.-i. meyapu : Peynir veya yoğurdu mayalanmak. Huy inora st’eri var-on. Maryaşina vort. Na-ompunare mca meyapu şeni ç’umanişişa var-indun. (ÇM-Ğvant) Şimdi kış gibi değil. Ağustos ayındayız. Mayalamak için ısıttığın süt sabaha kadar soğumuyor.


nuyucay/ nuyucams/ nuucams (AŞ ~ AH) ED har.f. Belirli birini [dat.] dinliyor. Ek’k’uç’apxi. Naç’ç’apxi. Var-megiyucuna a vrossi gammoç’apxi. (AŞ-Ortaalan) Arkadan çarp. Kendisine bütünüyle çarp. Seni dinlemezse iyice bir şamar at. Umçane k’oçişi nenaz nuyucare. (AH-Lome) Umçane adamın sözünü dinleyeceksin. Xasaniz va-mebuucişi elemibru3’u. (AH-Lome) Ben Hasan’ı dinlemeyince [Hasan] bana küstü. Berek nana-muşiz var-nuucuşi nana-muşik xez na-okaçut’u lemşi beres xes no3onu. (AH-Lome) Çocuk annesini dinlemeyince annesi elindeki iğneyi çocuğun koluna batırdı. OnurizBurtiz geçaşi ağani modvalu bru3’unbu3’vi do var-memiucu. (AH-Borğola) Onur’aTopa vurunca yeni ayakkabı yırtılıyordedim de dinlemedi. Ham berez gak’na var-uğun. Çkar var-memiucams. (AH-Borğola) Bu çocukta anlayış yok. Hiç beni dinlemiyor. Ma var-memiucana megak’arbas. (AH-Borğola) bed. Beni dinlemezsen belâ okuyorum. Nana na-var nuucams bere-muşi xeten govrat’k’u. (AH-Borğola) Anne, sözünü dinlemeyen çocuğunu elle dövdü. Musak mota-muşik var-nuucaşi ofidi ok’otumers do oşkurinams. (AH-Borğola) Musa torunu dinlemeyince kaşlarını çatarak korkutur. → işk’inams/ işk’inay; iyucay; uyucams; usimins, nusimins; usibins, nusibins

şsz niyucinen/ niucinen : Dinleniliyor. İnanılıyor. Hamtepez va-niyucinen. Nenaz dido eluk’idaman. (AH-Lome) Bunlara inanılmaz (= bunlar dinlenilmez). Çok laf ekliyorlar.


nuzuli (PZ-Cigetore)(HP) i. Felç. Ar xepe nuzuli domayu. (PZ-Cigetore) Bir elim felç oldu. Xanç’alis nuzuli kocemçu. (PZ-Cigetore) Koluma felç vurdu. Mustafas ar k’ele nuzuli geçu. (HP-P’eronit) Mustafa’nın bir tarafı felç oldu. → felci ayen; elvoğurun/ eloğurams, eluğurun; ilvoskiraps


nuzunams (PZ) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] bir şey ile [dat.] ölçüyor. Xasanik serendes msk’ala nuzunams, “Nunç’uşasen-i ?” deyi. (PZ-Cigetore) Hasan serender ile merdiveni ölçüyor, “Uzanacak mı ?”


nu3’ip’olams (AH-Borğola) ED/EDL har.f. Çimdikliyor. I. ED har.f. Birini [dat.] çimdikliyor. Biç’i-çkimik da-muşiz gyaz*i3ams do imt’en. Da-muşik-ti heya meç’opaşi nu3’ip’olams. (AH-Borğola) Oğlum ablasını alaycı bir şekilde taklit edip kaçıyor. Ablası da onu yakalayınca çimdikliyor. → nusk’ip’olams; nu3’k’ip’olay/ nu3’k’ip’olams; 3’ip’olums; me3’ip’olups

II. EDL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [lok.] çimdikliyor. Fatmak Ayşez xez nu3’ip’olu. (AH-Borğola) Fatma Ayşe’nin elini çimdikledi.


nu3’iray (ÇM) ED har.f. [part. me3’ireri] 1. Ölçümlüyor. Hesaplayıp değerlendiriyor. Mca so-oxmarare nu3’irar do mek’vatar. (ÇM-Ğvant) Ağacı kullanacağın yerle aynı ölçüde kesmelisin. Ali mcalepe ok’oduy. Mekosale şeni nu3’irasen. (ÇM-Ğvant) Ali ağaçları eşleştiriyor (= ölçü için bir araya getiriyor). Evin üst taraf ana taban ağaç için ölçecek (= deneyecek). 2. Bir şeyi başka bir şeye uygun görüyor. Takdir ediyor. Şk’imi dolokunaşepe nu3’iray, dugunişa it’aşa dolvokunasen. (ÇM-Ğvant) Elbiselerimi uygun görüyor. Düğüne giderken giydirecek. Ham bozomota biç’i-şk’imi mevu3’iram. (ÇM-Ğvant) Bu kızı benim oğlana uygun görüyorumHam dulya komevu3’iri. Va-mominu. (ÇM-Ğvant) Bu işi değerlendirdim. İşime gelmiyor. ≠ no3’iray

part. me3’ireri : (1) Ölçümleyerek. Me3’ireri na-are dulya ar fori ikom. (ÇM-Ğvant) Ölçüp biçip yapacağın işi bir kere yapıyorsun. (2) Hedeflenmiş. Ali pireşi ibirt’aşa ar ot’oçute me3’ireri kva noxunay. (ÇM-Ğvant) Ali dikme taş oyunu oynarken hedef taşa bir atışta isabet ettiriyor.


nu3’k’ams[1]/ nu3’k’aps (FN ~ AH HP ÇX) EDA har.f. Birini veya bir şeyi [aps.] birinden [dat.] ayırıyor. Nanak ağne na-nu3’k’u ngeni livadiz mo3’uk’apams. (FN-Ç’anapet) Annemin yeni çözdügü buzağı bahçede atlayıp zıplıyor. Handğa didi bozo-çkimiz na-noxedu-dort’un jur ğaç’k’a komebu3’k’i. (FN-Ç’anapet) Bugün büyük kızımı sokan iki keneyi aldım. Nana nongeneşa idu do ngenepe nu3’k’asen. (FN-Ç’anapet) Annem danalığa gitti ve danaları çözecek. Puciz ğaç’k’a nu3’k’ams. (FN-Sumla) İneğin kenesini koparıyor. Bere nana-muşiz mot-nu3’k’amt. (AH-Lome) Çocuğu anasından ayırmayın. Gudeli nu3’k’aşi tok’iz oxuşkvana muşebura jin eilams. (AH-Lome) [İple sarkıtılan] sepeti aldıktan sonra ipi bırakırsan [ip] kendi kendine yukarı çıkar.


nu3’k’ams[2] (FN) EDA har.f. Saldırtmak amaçlı birine [dat.] köpeği [aps.] salıyor. Mtilana coğori var-mebu3’k’art’i. Coğorişen na-aşkurinen şeni Cordaniz mebabiri. (FN-Ç’anapet) Gercekten köpeği salmıyacaktım. Köpekten korktuğu için Cordanla şakalaştım. → nut’ams[2]/ nut’ay[2], nut’alams[2]/ nut’alaps


nu3’k’ip’olay/ nu3’k’ip’olams (ÇM)(FN) ED har.f. Birini [dat.] çimdikliyor. Ali bere nu3’k’ip’olay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğu çimdikliyor. Ançeleşi bozok mektebiz na-eluxenan berepez boyne nu3’k’p’olamz. (FN-Ç’anapet) Ançele’nin kızı okulda yanında oturan çocukları hep çimdikliyor. → nusk’ip’olams; 3’ip’olums; nu3’ip’olams; me3’ip’olups


nu3’opxay (ÇM) EDA har.f. Var olan binaya [dat.] balkon [aps.] inşa edip ekliyor. Ali oxori-muşişi majurani dgumeri xayat’i nu3’opxay. (ÇM-Ğvant) Ali evinin ikinci katına balkon inşa ediyor. → no3’opxams; nok’odams


nvalun (FN-Sumla) øø har.f. Şimşek çakıyor (ama sesi duyulmuyor). T’rap’uzani k’ele dido nvalu. Mç’ima moxtasen. (FN-Sumla) Trabzon tarafında çok şimşek çaktı. Yağmur yağcak. → divalams (PZ-Cigetore), divalay (AŞ-Ortaalan), divalen (PZ-Apso, ÇM, AŞ), divalz (FN-Ç’anapet, Ç’enneti), nvalun (FN-Sumla), gonvalums (AH), valums[2]/ valups (HP)(ÇX)


nzgaluy (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Gagalıyor. Ar k’varoci irote lazut’i nzgalumt’u. Ma-ti dop’ili. (AŞ-Ok’odule) Bir karga her zaman mısırı gagalıyordu. Ben de vurdum. → nz*ğilums, nzgiluy; n3xak’ums; z*angums


nzgiluy (ÇM) EA har.f. Gagalıyor. Korme k’undi nzgiluy. Makvali-muşi vimxort. (ÇM-Ğvant) Tavuk dışkı gagalıyor. Yumurtasını yiyoruz. → nz*ğilums, nzgaluy; n3xak’ums; z*angums


nzgipuy (ÇM ~ AŞ) EA har.f. Sıkıştırarak dolduruyor. Tıka basa dolduruyor. Tıkıyor. K’alati pavrite nzgipuy. (ÇM-Ğvant) Sepeti yapraklarla tıka basa dolduruyor. Faduma xala k’alati çayi nzgipuy do zlap’uy. (AŞ-Ok’ordule) Faduma hala, sepete çayı tıka basa dolduruyor da eziyor. → nz*gipumsI+III/ nz*gipoms/ nz*gipups; gamamk’asums/ gamamk’asams; molomk’asams

+ unz*gipams/ unzgipay EDA har.f. Birine veya bir şeye ait [dat.] bir şeyi [aps.] tıka basa dolduruyor. Sıkıştırarak dolduruyor. Onçaxule 3’ip’a dunzgipi. (ÇM-Ğvant) Toprak yayığının deliğini sıkıştırarak dolduruyor. Ombolina-gamat’axuri st’up’a dovunzgipi. 3’ari ipşasen. (ÇM-Ğvant) Yalak deliğine tıkaç tıkadım. Su dolacak. Ali onçaxule 3’up’a k’ump’urite dunzgipu. (ÇM-Ğvant) Ali toprak yayığın deliğini mısır koçanı ile tıkadı. Ali purengi 3’up’i dunzgipay. (ÇM-Ğvant) Ali su borusuna tıpa takıyor.


nzğimeç’i (ÇM) i. Fındık vs ağaçlarının kökünden çıkan filizlerden örülmüş halat. Ali nzğimeç’i ç’imoşuy. (ÇM-Ğvant) Ali nzğimeç’i kıvırıyor. → zgimeç’i; mt’e3iII; ≠ nt’e3i


nzğimoç’uy (ÇM) EA har.f. 1. İp, halat vs’yi örmek için keten, yün vs’yi [aps.] kıvırıyor ya da büküyor. Ali suleri nzğimoç’uy. Omp’ila ç’imoşasen. (ÇM-Ğvant) Ali keten liflerini kıvırıyor. Halat örecek. 2. mec. Dolambaçlı yollardan giderek söylenecek bir sözü tam olarak ve açıkça söylemiyor. Geveliyor. Ali na-t’k’vasenpe nzğimoç’uy. Var-azit’en. (ÇM-Ğvant) Ali söyleyecekleri geveliyor. Söyleyemiyor. → zgimoç’ums; ç’imoşuyI/ ç’imoşumsI


nzğomi (ÇM) i. 1. Genç kestane fidanı [çapı 5-10 cm]. 2. Kestane fidanının dalsız gövdesi [sepet yapmak için kullanılir]. ≠ leğidi


nzi → nz*i


nz*emuri/ nz*emuyi (AH) i. Sincap. Nz*emurepe iniz var-iz*irenan. So mu ikoman ? - K’işiz ncaşi ğormapez incirnan. (AH-Lome) Sincaplar kışın gözükmüyor. Nerede ne yapıyorlar ? - Ağaçtaki deliklerde kış boyunca uyuyorlar. Nz*emuri 3’oxle dido t’u. Dido ora ren miz*iramun. (AH-Borğola) Sincap eskiden çoktu. Çok zamandır göremedim (= kelimesi kelimesine “çok zamandır görmüşlüğüm var”). → ğayla, ğut’uğut’u[2], ğunduğundu, k’at’arazi, z*emu(r)i; mz*venuri


nz*ğilums (PZ) EA har.f. Gagalıyor. Xasanik kormes iri cari kok’o3’udu. Kormes nz*ğilums. (PZ-Cigetore) Hasan tavuğa tüm ekmeği verdi de tavuk da gagalıyor. → nzgiluy, nzgaluy; n3xak’ums; z*angums


nz*gipums/ nz*gipoms/ nz*gipups (PZ)(FN ~ AH HP ÇX) EA har.f. I. (PZ) Sıkıştırarak dolduruyor. Tıka basa dolduruyor. Tıkıyor. Kemalik urz*enişi gudeli nz*gipums. (PZ-Cigetore) Kemal üzüm sepetini tıka başa dolduruyor.

II. (FN) Delikleri kapatıyor. Tıkıştırıyor. Babak mç’aci şeni axirişi firidape nz*gipums. (FN-Ç’anapet) Babam sinekten dolayı ahırdaki delikleri kapatıyor. Cemalik ixi na-amulun xut’ulape p’aç’avrate nz*gipums. (FN-Sumla) Cemal rüzgârın girdiği delikleri paçavra ile tıkıyor.

III. (AH) Sıkıştırarak dolduruyor. Tıka basa dolduruyor. K’alati ti şakiz oipşu do oxorcak xolo nz*gipoms. (AH-Lome) Sepet tıka basa doldu. Kadın yine tıkıyor. Nusak inora şeni tipi bageniz nz*gipums. (AH-Borğola) Gelin, kış için otu muhafaza kulübesine tıka basa dolduruyor. Alik bageniz ixi na-amulun pi3arepe kart’alite nz*gipoms. (AH-Borğola) Ali ahırda rüzgâr giren tahtaları kâğıtla tıkıyor. → nzgipuy; gamamk’asums/ gamamk’asams; molomk’asams


nz*i/ nzi (FN ~ ÇX) i. [çoğ. nz*ipe/ nzipe] → mziI. I. Arı iğnesi.

[dey. nz*iz gexen : Diken üstünde oturmuş haldedir. Bulunduğu yerden her an kalkıp gitmek zorunda kalabileceğini düşünerek tedirgindir.] Heya bognişen doni nz*iz gepxer. (AH-Lome) Onu duyduktan sonra diken üstündeyim.

II. Su ile dönen değirmenlerde çarkın altında ve merkezine çakılmış sivri uçlu demir. Mil. Karmat’e nz*iz gelu. (FN-Sumla) Değirmen mili yerinden çıktı.

[dey. nz*iz gelams (FN ~ AH) : (İnsanın) sinirleri bozuluyor. İş şirazesinden çıkıyor. Zıvanadan çıkıyor.] K’oçi nz*is gelu. (FN-Sumla) Adamın sinirleri bozuldu. Adam çok sinirlendi. Adam şirazesinden çıktı. Na-tku nenape bognişi mtelli nz*iz gebli. (AH-Lome) Söylediği sözleri duyunca hepten zıvanadan çıktım.


n3a (PZ)(FN ~ ÇX) i. 1. Gök. N3aşi jindo t’eyare cijulinert’uşa berepes aşk’uyinet’es. (PZ-Apso) Gökyüzünde uçak uçarken (= uçurulup bırakılırken) çocuklar korkuyorlardı. K’oçi doğurayis şuri-muşi n3aşa yulun. (FN-Sumla) İnsan ölünce ruhu göğe çıkar. Ar megnapa gi3’va. Yulun, gyulun, n3az axvamen; mu-n-oren ? - Oçambreşi mangana (veya 3’k’a-mangana). (FN-Sumla) Bir bilmece sana söyleyeyim. İniyor, çıkıyor, göğe dua ediyor; nedir ? - Dibek tokmağı (veya 3’k’a-mangana). Jin n3a do tude dixa / Şurimşine Zelixa. (FN, atasözü) Yukarıda gök, aşağıda yer / Canımın içi Zeliha’m (= Elde avuç bir şey yok. Sadece gök ve yer arasında naçar durumdayız). Heşşo muturenpe tku ki n3aşen muru3xepe kodibğu. (AH-Lome) Öyle şeyler söyledi ki gökteki yıldızlar yere saçıldı (= çok palavra attı). Hek’o p’at’i n3a xon3u do emp’k’uti. (AH-Borğola) O kadar kötü gök gürledi ki ürktüm. N3a xon3unt’aşi ncaz var-e3’adgitare. (AH-Borğola) Gök gürlerken ağaç altında durmayacaksın. Mapxa t’aroniz mjora zuğaz geilamt’aşi n3a imç’itanen. (AH-Borğola) Açık havada güneş denizden batarken gök [güneşin battığı yerde] kırmızı oluyor. Seri n3az e3’i3’k’eduşi murun3xepe z*iru. (AH-Borğola) Gece göğe bakınca yıldızları gördü. 2. Havada yüksek yer. Ont’ules 3xik’epe ok’op’ç’vişi nomçka n3aşen mtu. (AH-Borğola) Tarlada çalı çırpıyı bir arada yakınca yanmış parçacıklar havadan yağdı. → m3a

[dey. (AH) n3az mskala nodumers : Çok zor işleri beceriyor.] Xasanik heşşo dulyape ikomz ki n3az mskala nodumers do yulun. (AH-Lome) Hasan öyle işleri beceriyor ki göğe merdiven dayayıp çıkıyor.


n3alums (PZ), n3aluy (AŞ-Ortaalan), n3alups (AK) EA/Eø har.f. I. EA har.f. Çok hızlı bir şekilde kesiyor ya da doğruyor. Xasanik mşk’velape-muşi n3alums. (PZ-Cigetore) Hasan fidanlarını hızlı hızlı doğruyor. Ali oxorişşa elit’t’uşa mu-tu aziru don3alu. (AŞ-Ortaalan) Ali eve çıkarken ne gördüyse hızlı hareketle kesti. Doğanik, dişkaşa iduşi var-dgin do var-xen, gyozgira daği n3alups. (AK-Döngelli) Doğan, oduna gittiğinde durmaksızın ve oturmaksızın sanki dağı kesip doğruyor. ++ non3alay/ non3alams/ non3alaps; ≠ n3oluy

II. Eø har.f. Kesici araç [erg.] çok keskindir. Drap’ani k’ayi lasirez-doren. Şa n3alums. (AH-Lome) Orağı güzel bilevlemişler. İyi kesiyor.


n3ana (FN-Sumla) i. [çoğ. n3anape] Serçe. → m3ana; bağulya; 3ana


n3ela (AŞ-Ortaalan) i. [çoğ. n3elape] Kuşuveyzi. Yabanmersini. N3ela oşk’omute p’ici dogamç’itanu. (AŞ-Ortaalan) N3ela yemekten ağzın kızardı (= kızıllaştı). → an3era, m3ela; k’an3xanak’a, k’a3xanak’a


n3irums/ n3iyums/ n3iyups/ n3irups (HP ~ ÇX) EA har.f. Eliyor. Nanak mç’k’idişi mkiyi n3iyums. (HP-P’eronit) Annem mısır ununu (= mısır ekmeğinin ununu) eliyor. → n3orums/ n3oruy


n3oluy (ÇM) EA har.f. Kurt veya kurtçuk [erg] bir şeyi [aps.] kemiriyor ya da ufalıyor. Munt’ri k3aperi mca n3oluy. (ÇM-Ğvant) Ağaç kurdu kuru (= çürüyüp ölmüş) ağacı ufalıyor (= kemiriyor). ≠ n3alums


n3omi (FN-Sumla ~ HP)(AK) i. Hamur [= sadece buğday ve mısır ununun su ile yoğrulmuş hali]. Ekmek hamuru. Sarğaşen n3omi eşalu do let’as melu. Mitiyenpe moxtasen. (FN-Sumla) Teknedeki hamur sıçrayıp yere düştü. Galiba birileri gelecek. [Teknede hamur yoğururken hamur parçası sıçrayıp yere düşerse eve bir veya birkaç misafirin geleceğine inanılır. A.D.] Mç’k’udi mkiminomt’işi 3’k’ayi dido kek’amabu. N3omi m3ika lubu divu-doren. (AH-Lome) Ekmek yoğururken suyunu fazla koyabildim. Hamur biraz yumuşak olmuş. N3omi donkimini-i ? (HP-P’eronit) Hamuru yoğurdun mu ? Ham mç’k’idi var-iç’veren. Mteli n3omi ren. (HP-P’eronit) Bu ekmek pişmemiş. Hep hamurdur. Xaccek k’i3is n3omi gedumers. (AK-Döngelli) Hatice k’i3iye hamur koyuyor. Nacik n3omis 3’k’ari ilubaps do oçiçxanaps. (AK-Döngelli) Naci hamura su ilâve edip yumuşatıyor. → zimari/ zimayi; [ekmek hamuru dahil, yumuşak maddelerin genel adı] xamuri


n3orums/ n3oruy (PZ ~ AH) EA har.f. Eliyor. Ali on3orete mçveri n3oruy. (ÇM-Ğvant) Ali elekle un eliyor. Mçveri mç’ipe don3ori. (AŞ-Ortaalan) Unu ince ele. On3oruten mkveri muşen n3oruman ? Hemu-şeni k’oçonoba goruman. (FN-Ç’anapet) Elekle unu niye elerler ? Onun için insanlığı ararlar ! Nanak lumci şeni na-gedvasen mç’k’udişi mkveri n3orums. (AH-Lome) Annem akşam için kuracağı ekmeğin ununu eliyor. Alik on3orute mkveri n3orums. (AH-Borğola) Ali elekle un eliyor. → n3i(r)ums/ n3i(r)ups

şsz in3oren : Eleniyor. Lazut’işi mkveri mçxuşi on3orute in3oren. (AH-Lome) Mısır unu kalın elekle elenir.

+ un3orams EDA har.f. Biri için eliyor. Birine ait bir şeyi eliyor. On3oru giğunanna mçveri domin3orit. (AŞ-Ortaalan) Eleğiniz varsa unumu eleyin.


n3xak’ums (FN) EA har.f. Gagalıyor. Kotumek nanaz livadiz na-uçanamt’u lu n3xak’umz. (FN-Ç’anapet) Tavuk annemin bahçede yetiştirdiği lahanayı gagalıyor. → nz*ğilums; nzgiluy, nzgaluy; z*angums


n3xandari/ 3xandari (ÇM) i. Tahta oturak. Evin oturma salonunun kenar duvarlarına, ya da odalarda yatak serilen yere, tahtadan yapılan, oturulan veya yatak serilen 35 cm yüksekliğinde, genişliği yaklaşık 90-100 cm, ahşap yükselti. Cejinaşe n3xandari kodomirçi. (ÇM-Ğvant) Yatağımı n3xandariye ser. → m3xadari


n3xeni (PZ ~ AŞ-Ok’ordule)(FN ~ ÇX)(AK) i. At. Xasanişi n3xeni mt’aleponas ingolen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın atı çimenlikte debeleniyor. N3xeni mç’ita moni dolvobun. (ÇM-Ğvant) Atın boynuna kırmızı boncuk asılıdır. N3xeni eşk’in-on. Omp’ilate konok’orik’o-ti meç’irduy. (ÇM-Ğvant) At kişnektir. Halatla bağlasan da koparıyor. N3xeni cexuneri moyonay. (ÇM-Ğvant) Atı, üstüne binerek getiriyor. Mo-imt’ert’ay deyi n3xeni yulari uzday. (ÇM-Ğvant) At kaçmasın diye yularını sıkıyor. Monk’a moberi n3xeni ar do ali-xup’eri elubay. (ÇM-Ğvant) Ağır yüklü ata bir de boynu-büzüşük [torba] asıyor. N3xeni nali ceçamu şeni a miti dvok’açapar. (ÇM-Ğvant) Atı nallamak için birine tutturman gerek (= tutturacaksın.) N3xeni guruni omçinojasi masumani-guruni dirinen. (ÇM-Ğvant) At eşeği döllediğinde katır doğar. Alişi n3xeni uk’ap’amt’aşa çoçok’ape dvamtinen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin atı koşarken yeleleri dikleniyor. N3xeni it’uşa ar piçiz moicgiyalu. (FN-Ç’anapet) At giderken birden atağa kalktı. N3xeni guk’ap’amt’aşa çoçok’a-muşi mu mskva ivalz. (FN-Ç’anapet) At koşarken yelesi ne güzel dalgalanıyor. N3xeni oxut’k’va3un. (FN-Ç’enneti) At koşuyor. K’ap’ula k’ele na-mulut’u n3xeni ar moicgiyalu do iriz goluxtu. (FN-Sumla) Aykadan gelen at bir anda atağa kalktı ve (koşarak) hepsini geçti. K’oçi n3xeniz gexedun. (AH-Lome) Adam ata biniyor. Badi n3xenik var-ixorons. (AH, atasözü, K.A.) Yaşlı at oynamaz. N3xenik moicgiyalaşi irik hemuşen go3’imt’en. (AH-Borğola) At koşunca herkes onun önünden kaçıyor. N3xeni yani-muşiz ilik’iyaps. (ÇX-Makret) Atı kendi yanına bağlıyor. Memetik, var-dgin, var-xen do boyne n3xeni steyi i3’olaps. (AK-Döngelli) Mehmet ayakta durmuyor ve oturmuyor da devamlı at gibi zıplayıp fırlıyor. → 3xeni


n3xeni-ceşvajoni (ÇM) i. At soluklanması. Ağır yüklü atların yokuş yukarı gider iken soluklandıkları (= dinlendikleri) süre. Bere k’ap’ineri moxt’u. Ar n3xeni-ceşvajoni şuk’u diyondru. Hiçi muti var-t’k’u. İgzalu. (ÇM-Ğvant) Çocuk koşarak geldi. Bir at soluğu kadar durdu. Hiçbir şey demeden gitti.


n3xik’i (PZ ~ FN)(AK) i. I. (PZ ~ AŞ) Ağaçların kuruyup dökülen ince dalı. Omerik n3xik’epe dok’orobu do oxorişa komoğu. (PZ-Cigetore) Ömer incecik odunları toplayıp eve getirdi.

II. (ÇM ~ FN)(AK) Çalı çırpı. Ali avla-muşi n3xik’i-nsxvak’ate opşu. Var-amilen. (ÇM-Ğvant) Ali kapı önünü çalı çırpı ile doldurdu. Girilmiyor. N3xik’i komoği do daçxuri vogzat. (AŞ-Ok’ordule) Çalı çırpı getir de ateş yakalım. N3xik’i ok’k’orobuşşa bulur. (AŞ-Ortaalan) Çalı çırpı toplamaya gidiyorum. Nanak axirişi ogine na-ok’obgun n3xik’iten daçxuri ok’ogzams. (FN-Ç’anapet) Annem ahırın önünde yığılmış çalı çırpı ile ateşi tutuşturuyor. Mtxirepunaşi norçeri n3xik’epe mişikaçeps do tirups. (AK-Döngelli) Fındıklıktaki serili çalı çırpıları [toplayarak ve koltuk altına doğru kavrayarak] taşıyor (= çekiyor). Ğvarik, n3xik’i, dişka mu z*iruna mteli ok’okaçaps. (AK-Döngelli) Sel suyu, çalı çırpı odun ne bulduysa hepsini bir araya getirip tutuyor. Niyazik n3xik’epe şeni daçxeri ok’ogzaps. (AK-Döngelli) Niyazi çalı çırpılar için bir arada ateş yakıyor. Osmani-cumadik ont’uleşi kenaris na-ren daz*epe do n3xik’epe guç’ups. (AK-Döngelli) Osman amca bahçenin kenarındaki dikenleri ve çalı çırpıları yakıyor. → nçalapona; n3’ixi; 3xik’i


n3xonums (PZ), n3xonuy[2] (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Tarıyor. Xasanik yuni n3xonums. (PZ-Cigetore) Hasan yün tarıyor. Nana-muşi bereşi toma n3xonuy. (AŞ-Ok’ordule) Annesi çocuğun saçını tarıyor. → sxonuy, 3xonums, 3xons, 3xonups

+ un3xonams EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] tarıyor. Eminek nezihas toma un3xonams. (PZ-Cigetore) Emine Nezihe’nin saçlarını tarıyor. Ayşek bozomota-muşis toma un3xonams. (PZ-Cigetore) Ayşe kızının saçlarını tarıyor. Ayşe ! Toç’i p’ç’imoşare. On3xecite ar suleri demin3xonik’o, muya iyen ? (PZ-Cigetore) Ayşe ! İp bükeceğım. Bir kendiri tarasaydın, ne olur ? → un3xonayII


n3xonuy[1] (ÇM) EA har.f. I. Ayıklıyor. İyisini seçiyor. Ali p’ip’ila n3xonuy. (ÇM-Ğvant) Ali kabağın çekirdek olan kısmından çekirdeklerini ayıklıyor. → 3xunums/ 3xunoms/ 3xunups; k’oşk’iğay, goşiğams, goşimers, guşimers, guşimars; ≠ n3xonums; + un3xonay

II. Mısırı [aps.] kozasından ayırıyor. Ali lazut’i n3xonuy. (ÇM-Ğvant) Ali mısırları dış kabuklarından ayırıyor.


n3xot’ums (PZ) EA har.f. (Herhangi) bir şeyi [aps.] ayıklıyor. Ar t’asite k’apça kep’ç’opi. Xorz*a-şk’imik n3xot’ums. (PZ-Cigetore) Bir sahan hamsi aldım. Karım ayıklıyor. → 3xot’uy/ 3xot’ums/ 3xot’ups; [balık ayıklıyor] 3xont’umsIII; otemizanams


n3xunums (PZ), n3xunups (AK) EA har.f. Fındık, ceviz vs [aps.] ayıklıyor veya taneliyor. Xasanik ntxirepe-muşi dok’orobu do hus-t’i n3xunums. (PZ-Cigetore) Hasan fındıklarını topladı da şimdi de ayıklıyor. Xasanik na-n3xunu ntxirepe-muşi hus-t’i mekta svas celobğams. (PZ-Cigetore) Hasan ayıkladığı fındıklarını şimdi de yamaç yere serpiyor (= seriyor). Oxorcak xut kilo mtxiri manişa n3xunups. (AK-Döngelli) Kadın beş kilo fındığı çabucak ayıklıyor. → k’ak’aluy/ k’ak’alums/ k’ak’alups; + un3xunams


n3xup’u (PZ-Cigetore) s. I. Yalın. Nezihas çabla var-mozun do 3’endeç’i-ti var-mozun. N3xup’u k’uçxete gulun. (PZ-Cigetore) Nezihe’de çarık da giynilmiş değil gibi çorap da giynilmiş değil. Yalın ayakla geziyor. → 3xup’uI; ç’unç’u; t’ent’eliII, t’et’eliII

II. Kılıfsız. Xasanik dok’anaşa-muşi n3xup’u şk’as keli3onu. (PZ-Cigetore) Hasan tabancasını kılıfsız beline taktı. → 3xup’uII


n3’amums[1] (FN-Ç’anapet) EA har.f. Gözleri [aps.] kırpıştırıyor. Toli n3’amums. (FN-Ç’anapet) Gözleri kırpıştırıyor. → copatxamsII/ copatxayII; k’am3’imuy; patxumsII/ patxupsII; ç’apxuyII; gyopatxamsII; ç’uç’ups


n3’amums[2] (AH) EA har.f. İnsanı [aps.] vuruyor. Öldürüyor. [insanı ya da hayvanı vurup öldürüyor] ilums/ iluy/ iloms, x’vilums/ x’vilups; ++ non3’amams; ≠ 3’amums/ 3’amuy


n3’ari (FN ~ AH) i. At, inek vs hayvanların kuyruk kılı. Pederik 3xeni-k’udeli-n3’arişi zayt’a ikoms. (FN-Ç’anapet) Babam at kuyruğundan kemençe yayı yapıyor. N3’arişi xaman3’o bikom do k’inçi p’ç’opum. (AH-Borğola) At kılından ilmik yaparım da kuş avlarım. → 3’ari[2]


n3’ay/ n3’uy (ÇM) EA har.f. 1. Ağacın kabuğunu [aps.] soyuyor. 2. Hayvanın derisini [aps.] soyuyor. Ali na-nok’vatu ncenina n3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali kestiği buzağının derisini soyuyor. → n3’uy; gom3’ams/ gon3’ams; gvon3’ay; gvo3’ay/ go3’ay; go3’k’ams/ go3’k’aps, go3’k’ims/ go3’k’ips, gvo3’k’aps; gu3’k’ips; şorums/ şoruy


n3’i (AH) i. Kıvılcım. Kıvılcım parçalarından her biri. Daçxuriz buçxat’amt’işi nok’ançxuleşen na-melu n3’ik orz*o gamaç’u. (AH-Lome) Ateşi kurcalarken yanık odun parçasından sıçrayan kıvılcım iskemleyi yakıp deldi. N3’i dobğams. (AH-Lome) mec. Ateş püşkürüyor (= çok öfkelidir). → n3’ini; [genelde kıvılcım] m3’iya; m3’k’a; [tane tane sayılmayan kıvılcım topluluğu] no3in3xale


n3’ilaxuy (ÇM ~ AŞ), n3’ilaxums (FN-Ç’anapet) EA har.f. Çamaşırı yıkarken su çıksın diye kıvırıyor ya da sıkıyor. Ayşe dolokunaşepe donaxu. Huy n3’ilaxuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe giysileri yıkadı. Şimdi sıkıyor. Porça donaxu. Huy-ti n3’ilaxuy. (AŞ-Ok’ordule) Giysiyi yıkadı. Şimdi de sıkıyor. Da-çkimik ogine şeyepe k’ayi n3’ilaxumz do gyok’idams. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim çamaşırları önce iyicene sıkıyor ve sonra asıyor. → 3’ilaxums, ç’imoşuyII, ç’imoşumsII


n3’ini (FN-Sumla) i. Kıvılcım. Kıvılcım parçalarından her biri. Didi dvina şeni ar n3’ini ubağun. (FN-Sumla) Büyük yangın için bir tek kıvılcım yeterlidir. → n3’i; [genelde kıvılcım] m3’iya; m3’k’a; [tane tane sayılmayan kıvılcım topluluğu] no3in3xale


n3’irums/ n3’iyums/ n3’iyups/ n3’irups (HP ~ ÇX) EA har.f. Süzüyor. Bozok mja n3’irums. (HP-P’eronit) Kız süt süzüyor. → n3’orums/ n3’oruy


n3’ixi (AŞ-Ok’ordule) i. Kesilmiş ve kurumuş çalılık. Na-mexrosk’asen daçxuri n3’ixi eyoç’uy. (AŞ-Ok’ordule) Sönecek olan ateşin üstünde çalılık yakıyor. Biç’i-şk’imi u3’vi do ar m3’ika n3’ixi komomiğay. (AŞ-Ok’ordule) Erkek çocuğuma söyle de biraz kurumuş çalılık getirsin. → nçalapona; n3xik’i, 3xik’i


n3’k’int’ili (AH-Lome) i. Tavuk, kuş ve fare vs hayvanların dışkısı. Avli mtelli kotumeşi n3’k’int’ili ren. Nusak mt’ut’a yobğamz do molapams. (AH-Lome) Avlu hepten tavuk pisliği doludur. Gelin, üzerine kül döküp kapatıyor. Si m3udişi n3’k’int’ili mot-ğağum. (AH-Lome) Sen boşuna tavuk pisliğini karıştırma (= mec. Sen boşuna işi karıştırma). → 3’int’ili, 3’k’int’ili; ≠ [inek dışkısı] puşk’undi; ç’enç’i; lazma; [koyun ve keçi dışkısı] k’opya, k’op’iya; k’ork’ola; ≠ [kimyasal gübre] avropa, avropa-cubre, cubre, gyubre, gubre


n3’k’iyalums (AH-Borğola) Eø har.f. Ses [erg.] yankılanıyor. → delilanden; gamilanden; gamagundun; nena narayen; gamadgitun; ran3’k’alums; randums

+ un3’k’iyalums ED har.f. Birinin[dat.] kulağı [erg.] çınlıyor. Ucik min3’k’iyalums. (AH-Borğola) Kulağım çınlıyor (= kulağımın içinde ses yankılanıyor). → u3’iyams/ u3’iyay/ u3’irams; un3’irams; u3’irs, u3’iyaps


n3’ola (AH-Lome) i. Kurum. Kalın is. N3’ola steyi. (AH) Simsiyah. Biç’iz n3’ola steyi uça ofidepe golaz*in. (AH-Lome) Çocuğun simsiyah kaşları var. On3xone mtelli n3’olaz okaçun. Bozo eboşkvi do gekosums. (AH-Lome) Tavanarasını kurum tutmuş. Kızı çıkardım ve [o kız tavanarasını] süpürüyor. Manto sobas mot-yok’idam. Xomut’aşa mtelli n3’ola kogak’oren. (AH-Lome) Mantoyu sobanın üzerine asma. Kuruyana kadar hep kurum bağlar. → m3’ola; [is] isi


n3’opulums/ n3’opuloms (FN ~ AH HP ÇX) EA har.f. Uslandırıyor. Yangazi berepe baba-mutepeşik dayağite n3’opuloms. (AH-Lome) Yaramaz çocukları babaları dayakla uslandırıyor. → slop’ums


n3’orina (AH-Borğola) i. Eziyet. Filistinuri k’oçepek dido 3’anaşen doni n3’orina doloxe skidunan. (AH-Borğola) Filistin’li insanlar çok yıllardan beri eziyet içinde yaşıyorlar. İri nanak bere-muşi ordamt’aşa n3’orina-muşi zdims. (AH-Borğola) Her anne çocuğunu büyütene kadar eziyetini çekiyor.


n3’orums/ n3’orams (PZ), n3’oruy (ÇM ~ AŞ), n3’orums (FN ~ AH) EA har.f. I. Süzüyor. Xasanik minci-3’ari n3’orums. (PZ-Cigetore) Hasan ekşimik suyunu süzüyor. Ayşe andğa-ç’umani na-nç’valu mca n3’oruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe bu sabah sağdığı sütü süzüyor. Doğani mca n3’oruy, compinay do hişo moğay. (AŞ-Ortaalan) Doğan sütü süzüyor, kaynatıyor da öyle getiriyor. Aşek mja n3’orums. (FN-Sumla) Ayşe süt süzüyor. Aşek Fadimeşi mja n3’orums. (FN-Sumla) Ayşe Fadime’nin sütünü süzüyor. Nanak ipti mja ok’imers. Ok’açxe ar didi tencerete mk’vali ikoms. Na-geskidun tani-ti t’urvate n3’orums do minci ikoms. (AH-Lome) Annem ilk olarak sütü biriktiriyor. Sonra büyük bir tencere içinde peynir yapıyor. Kalan peynir suyunu da bez torbada süzerek minci yapıyor. → n3’i(r)ums/ n3’i(r)ups

II. mec. Zorlukları [aps.] çekiyor. Ayşe ngola na-n3’orupe goiç’ondrinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yaylada çektiği [zorlukları] unutmaya çalışıyor. Da-çkimik komoçi-muşişen dido n3’orumz. Xolo-ti moiç’ibramz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim eşinden çok çekiyor. Buna rağmen tahammül ediyor. Bere-çkimik mupe n3’orums do ninç’en ! (AH-Lome) Çocuğum neler çekip de katlanıyor !


n3’un/ n3’ums (AŞ-Dutxe) Aø har.f. Bulut ve duman [aps.] yok oluyor (= buharlaşıyor). → en3’un/ en3’ums


n3’uy/ n3’ay (ÇM) EA har.f. 1. Ağacın kabuğunu [aps.] soyuyor. Ğunni movutvar deyi ç’ubriş çerçi n3’uy. (ÇM-Ğvant) Karakovanı örteceğim diye kestane ağacının kabuğunu soyuyor. 2. Hayvanın derisini [aps.] soyuyor. → n3’ay; gom3’ams/ gon3’ams; gvon3’ay; gvo3’ay/ go3’ay; go3’k’ams/ go3’k’aps, go3’k’ims/ go3’k’ips, gvo3’k’aps; şorums/ şoruy