U u Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 30’uncu harfi. Yuvarlak dal arka vuayel (*) fonemi gösterir. [(*) Vuayel, halk dilinde yanlışlıkla “sesli” denir. Bazılarına göre “ünlü”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturabilen fonemi ifade eder.] Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [u] şeklinde yazılır.


u-[1] kb. (L.G.11.6.)

I. Kökbaşı {i-/u-}’nun üçüncü şahıs biçimi. → i-/u-

II. Bazı fiillerde gözlemlenen, işlevi belli olmayan bir kökbaşı. (Ör. uk’ap’ams, uk’ap’un, ulun, nun3’orams vs)


u-[2] ö.-e. [yoksunluk bildiren önek] -siz/-sız/-suz/-süz, -meden/-madan, -meksizin/-maksızın, -memiş/-mamış.

I. [u- + partisip = yoksunluk partisipi] Ut’axeri kfa duvari va-cidven. (ÇM-Ğvant) Kırılmamış taş duvara koyulmaz. Udorgeri p’ap’a xombun. (ÇM-Ğvant) Dikilmemiş fide kurur.

II. [u- + fiil-isim = yoksunluk partisipi] Kfa ut’axu komogağenna maxmaren. (ÇM-Ğvant) Taşı kırmadan getirebilirsen kullanabilirim. Makvali ut’axu o3xoneşa kyot’k’oçu. (FN-Ç’anapet) Yumurtayı kırmadan çatı katına attı. Hek nca udodgu var-iyen, vana-ti meyant’ro3’asen. (FN-Ç’anapet) Buraya ağaç dikmeden olmaz, yoksa (toprak) kayacak (kopacak).

III. [u- + isim + -eli] → u-...eli


u-...-eli [iki-taraf-ek] [Yoksunluk bildirir.] -siz/-sız/-suz/-süz. (ör. ugyareli, umcumeli, uk’itxeli vs) → dixo, -suzi


u → ikums/ ikuy/ ikoms


-u (AŞ-Ortaalan) c.s.-e. [Konson arkasında -u biçimi, vuayel arkasında -su biçimi kullanılır. Ayrıca istek kipi 3’üncü şahıs tekil biçimine eklendiğinde /s/ konsonu ikilenir.] (-diği)nde. (-eceği)nde. Vit’t’işşe otxo gamiğassu aşi dosk’udun. (AŞ-Ortaalan) 10’dan dördü çıkarınca 6 kalır. Vit’t’işşe otxo gamiğassu fark’i aşi iyen. (AŞ-Ortaalan) 10’dan dördü çıkarınca farkı 6 olur. → -su; -i[2]/-si (PZ-Cigetore ~ AŞ-Ok’ordule); -is/-sis; -iz/-yiz; -şi


uba (PZ ~ HP) i. [çoğ. ubape] Göğüs. Koyun. Ma si Fatmaşi ubas meşk’egixunam. (PZ-Cigetore) Ben seni Fatma’nın koynuna koyuyorum. Xasanik uba-muşis ç’ak’i meşk’idums. (PZ-Cigetore) Hasan koynuna çakıyı koyuyor. Xasanik ubas ntxiri delibğams. (PZ-Cigetore) Hasan koynuna fındık koyuyor (= döküyor). Bere na-var-aşk’omu cari uba meliduy. (ÇM-Ğvant) Çocuk yiyemediği ekmeği göğsüne sokuşturuyor. # K’ap’ula mogibare / Kva ti cegoxunare / Guri-şk’imi diyayna / Uba megixunare. (ÇM-Ğvant) Seni sırtıma alacağım / Taşın başına oturtacağım / Gönlümce olursa / Göğsüme koyacağım. Ali uba na-uğun mbara p’iyat’i simadi na-on var-uşk’un. (ÇM-Ğvant) Ali göbeğindeki şişkinliğin kötü ur olduğunu bilmiyor. Aşek bere-muşiz mç’ita kese ubaz kodolok’idu. (AH-Lome) Ayşe çocuğunun koynuna kırmızı keseyi taktı. Coğorik dilalaşi berez aşkurinen do ubaz meşemixtams. (AH-Lome) Köpek havlayınca çocuk korkuyor ve göğsüme giriyor. Kçinik na-ok’onç’u parape ubas meşişinaxams. (AH-Lome) Yaşlı kadın biriktirdiği paraları koynunda saklıyor. # Gyuli, gologamgvanu / Uba golamtumani. (AH-Musazade) Sevgilim, öteye doğru şişti / Senin göğsün öteye doğru. 3’oxle soti ulurt’eşi geç’areri ubaz şinaxumt’ez. (AH-Borğola) Eskiden bir yere giderken parayı göğüs içinde saklarlardı. Nandidi-çkimik geç’areri ubaz molidumert’u do şinaxumt’u. (AH-Borğola) Babaannem parayı göğsüne koyup saklardı. Motak dido na-daç’k’indu şeni nandidi-muşişi ubas nocans. (AH-Borğola) Torun çok yorulduğu için ninesinin göğsüne yaslı halde duruyor (= uyuyor). Dadik geç’arali-muşi ubas mişidumers do eşo şinaxups. (AK-Döngelli) Teyze parasını göğsüne koyuyor da öyle saklıyor. → congsi; gyonksi; gur-p’ici


ubabeli (AH) s. Babasız. Babası olmadan. Memet’i şkit 3’anerişen doni ubabeli irden. (AH-Lome) Mehmet yedi yaşından beri babasız büyümektedir.


ubağun (ÇM ~ AH) DA hal f. Biri [dat.] bir şey ile [aps.] yetiniyor. Birine [dat.] bir şey [aps.] yeter. Na-şk’omi gibağun. (ÇM-Ğvant) Yediğin (sana) yeter. Na-şk’omi gibağun. Daha mo imxor. (AŞ-Ok’ordule) Yediğin yeter. Daha yeme. Ma ar tutaz jur kilo topri mibağun. (FN-Ç’anapet) Bana bir ayda iki kilo bal yeter. Didi dvina şeni ar n3’ini ubağun. (FN-Sumla) Büyük yangın için bir tek kıvılcım yeterlidir. Çkva gibağun. Si dido dogavu. (AH-Lome) [Üst üste aynı şekilde davranan birine ikaz] Artık (sana) yeter. Sen çok oldun. Dido gyari p’ç’k’omi ! Na-p’ç’k’omi gyari jur ndğaz domibağun. (AH-Borğola) Çok yemek yedim ! Yediğim yemek iki gün bana yeter. → dubağun (PZ)(AK); einç’en[1]; yonç’un; eyanç’en, yanç’en[1]


ubarams (FN), ubars (AH-Lome) ED har.f. Bir şeye [dat.] üflüyor. Mumu [dat.] söndürmek için üflüyor. Mumiz ubarams. (FN-Sumla) Mumu (söndürmek için) üflüyor. Daçxuriz şuyi bubart’işi 3’am3’ami gomaç’u. (AH-Lome) Ateşe üflerken kirpiğim yandı. K’alaycik daçxuris kyoruğite ubars. (AH-Lome) Kalaycı ateşe körükle üfler. → nubaray/ nubarams/ nubaraps; ++ bars; ibarams/ ibars/ ibay


ubay (ÇM) EDA har.f. Bir şeye ait [dat.] bir şeyi [aps.] üfürüyor. Ali andğa noğaşa parpa-msva komoğu. Oxori paranteni kocudu. Mk’omape galeşi ubay. (ÇM-Ğvant) Ali bugün kasabadan fırıldak getirdi. Evin penceresine taktı. Dumanları dışarı üfürüyor. + bay; ibay


ubereli i. Çocuksuz. Çocuğu olmayan. Ubereli oxori uneneli iven. (AH-Lome) Çocuksuz ev sessiz olur.


ubğams/ ubğay → bğams/ bğay


ubğims/ ubğips → ibğims/ ibğips


ubğu (AH) s. Pek aklı başı yerinde olmayan. Ubğu k’oçiz va-maucinen. (AH-Lome) Aklı olmayan insanları dinleyemem. [eşb. bğams/ bğay, bğims/ bğips, ibğams/ ibğay, ibğims/ ibğips, ubğams/ ubğay, ubğims/ ubğips fiillerinin yoksunluk partisipi.] nosi dixo, nosi-suzi; ağnose, unose, unoseli, unosoni, uğnose; ugamamk’asu


ubons/ ubonams (FN ~ AH), ubons (HP ~ ÇX), ubons/ ubonups (AK) EDA har.f. [şsz ibonen] Birinin [dat.] vücudunun bir kısmını ya da tümünü [aps.] yıkıyor. Fadimek k’at’a lumciz berepe avlaz geloxunamz do k’uçxepe ubonamz. (FN-Ç’anapet) Fadime her akşam çocukları evin önüne oturtup ayaklarını yıkıyor. Berek lap’a imxort’uşa boyne kogoit’a3u do ha3’i nana-muşik ubonamz. (FN-Ç’anapet) Çocuk kabak çorbasını yerken hep üstüne bulaştırdı ve şimdi annesi yıkıyor. Nanak na-gyopinu 3’k’ari ok’om3’k’orumz (= oçuçunamz) do berez xura ubonz. (FN-Ç’anapet) Annem kaynattığı suyu ılıklaştırıyor ve çocuğun vücudunu yıkıyor. Berez xua ubons. (AH-Lome) Çocuğu yıkıyor. Nuranik berez xura ubont’aşi t’k’ebi gostikams. (AH-Lome) Nuran çocuğunu yıkarken derisini yoluyor. Nana-muşik bere-muşişi ti ubon(up)s. (AK-Döngelli) Annesi çocuğunun başını yıkıyor. → umbonams, umboy, umbonay; + ibons/ ibonams; + bonums/ bonups

f.-i. obonu : Yıkamak. Nanak beres xura obonu şeni 3’k’ari nok’idams. (FN-Ç’anapet) Anne çocuğu yıkamak için su kaynatıyor.


ubuk’un (AK) AD hal f. Birinin [dat.] vücudunun bir yeri [aps.] uyuşuyor ya da karıncalanıyor. Xasanişi k’uçxe ubuk’un. (AK-Döngelli) Hasan’ın ayağı uyuşuyor. → gamuz*urz*un; gamvozurzun, gamozurzay, gamuzurzay; uzurzun; gamozurzun/ gamoz*urz*un; ubuzginams; u3’k’ip’inams[1]; ubuz*gun


ubuzginams (PZ) AD har.f. Birinin [dat.] vücudunun bir yeri [aps.] karıncalanıyor ya da uyuşuyor. K’uçxe mibuzginams. (PZ-Cigetore) Ayağım karıncalanıyor. → gamuz*urz*un; gamvozurzun, gamozurzay, gamuzurzay; uzurzun; gamozurzun/ gamoz*urz*un; u3’k’ip’inams[1]; ubuz*gun; ubuk’un


ubuz*gun (AK) AD hal f. Birinin [dat.] vücudunun bir yeri [aps.] uyuşuyor ya da karıncalanıyor. Xasanişi k’uçxe ubuz*gun. (AK-Döngelli) Hasan’ın ayağı uyuşuyor. → gamuz*urz*un; gamvozurzun, gamozurzay, gamuzurzay; uzurzun; gamozurzun/ gamoz*urz*un; ubuzginams, u3’k’ip’inams[1]; ubuk’un


uca (AH) s. ve i. Sağır. Raxmetli Yusuf-cumadi uca t’u. Ucis k’ayi var-ognamt’u. (AH-Lome) Rahmetli Yusuf amca sağırdı. Kulakları pek duymazdı. K’oçi dido ibadaşi uca iven. (AH-Borğola) İnsan çok yaşlanınca sağır olur. mt’ura; uji-p’ut’uriII; mp’ala; k’ut’uni; ndure; dundga, uci-dundga


ucare[1] (PZ)(AŞ) s.-z. Ekmeksiz. Lazut’i çodun. Berepe ucare dosk’udanen. (PZ-Apso) Mısır bitiyor. Çocuklar ekmeksiz kalacaklar. Oxorza serişa ucare u3’are içalişay. (AŞ-Ok’ordule) Kadın geceye kadar ekmeksiz susuz çalışıyor. → cari dixo; umç’k’udeli, umç’k’ideli


ucare[2] (ÇM ~ AŞ) s.-z. Yemeksiz. Aç. Ucare, u3’are miti dulya var-ikuy. (ÇM-Ğvant) Aç sussuz kimse çalışmaz. Berepe ucare soti mo-oşk’um. (ÇM-Ğvant) Çocukları aç bir yere gönderme. → ugyareli, ugyarali; mşk’orineri/ mşkorineri, mşkironeri/ mşkiyoneyi; aci


uci[1] (PZ)(AŞ ~ HP-P’eronit) i. Kulak. Pucişi ucis menç’areri uğun. (PZ-Cigetore) İneğin kulağında damga var. Uciz mot-dolomik’iyam ! (ĞZ-Cigetore) Kulağımın içine bağırma ! Samet’ik ma na-mi3’vasen p’anda uciz dolomizit’ams. (PZ-Cigetore) Samet bana diyeceğini her zaman kulağımın içine söylüyor. Ar mitxape moxt’asen mondo. Uci mi3’iyams. (PZ-Cigetore) Birileri gelecek galiba. Kulağım çınlıyor. Puci uci-muşi damga ceçameri n. (AŞ-Ok’ordule) İneğin kulağında damga var. Nazmi uci var-ognay. (AŞ-Ok’ordule) Nazmi’nin kulakları duymuyor. Na-pxer yerişa Xasani memanç’en do uci dolomizit’ay. (AŞ-Ok’ordule) Oturduğum yere Hasan yanaşıp kulağımın içine söylüyor. Bere u3’vi doDoguti !”. Var-işk’inasi uci k’ut’uni iyen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa söyle deDur !”. Dinlemeyince kulağı sağır olur (oluyor). Uci k’ut’uni domau. (AŞ-Ok’ordule) Kulağım sağır (= duymaz) oldu. T’va3ina boru oziru şeni uci konodvi. 3’ari na-şişilay yeri ognare. (AŞ-Ortaalan) Çatlak boruyu bulmak için kulağını daya. Suyun şırıldadığı yeri duyacaksın. Pucişi uciz nişani geçameri ren. (FN-Ç’anapet) İneğin kulağında damga var. Handğa ucik mi3’iramz. Mu mağodu var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Bugün kulağım çınlıyor. Ne oldu bilmiyorum. Yilmaziz uciz var-ognams. (FN-Sumla) Yılmaz’ın kulakları duymuyor. Puciş uciz t’amuga geçun. (FN-Sumla) İneğin kulağında damga var. Pucişi ucis t’ambuğa nubun. (AH-Lome) İneğin kulağında damga var. Feridek uciş dolok’idale nik’idams. (AH-Lome) Feride kendine küpe takıyor. Hilmik Feridez uciş dolok’idale nok’idams. (AH-Lome) Hilmi Feride’ye küpe takıyor. Memet’iz uciş dolok’idale dolobun. (AH-Lome) Mehmet’in kulağında küpe var. Yilmazik ucepez va-ognams. (AH-Lome) Yılmaz’ın kulakları duymuyor. Handğalepez ucik dido min3’irams. P’eya mik mşinoms ? (AH-Lome) Bugünlerde kulağım çok çınlıyor. Acaba beni kim anıyor ? Ucik min3’k’iyalums. (AH-Borğola) Kulağım çınlıyor (= kulağımın içinde ses yankılanıyor). Yilmazis uci var-ugnams. (HP-P’eronit) Yılmaz’ın kulakları duymuyor.

uji (ÇM), x’uci (HP ~ ÇX)

[dey. uci meçams/ uci meçay/ uci meçaps : Kulak veriyor. Dinliyor. Ciddiye alıyor.] Uci mo-meçam. Şuri mo-megak’açert’as. (AŞ-Ok’ordule) (Ona) kulak verme. Canın sıkılmasın. Him, na-dvorgu fide noxombay, xolo uci var-meçasen. (AŞ-Ok’ordule) O, diktiği fide kuruyor olsun da yine kulak vermeyecek. Hemu hamuşi nobgarez ma dido uci var-mepçam. (AH-Lome) Ona buna ağlar durumdaki birine ben pek kulak vermem.

[dey. uci elaçams (AH) : Kulak vermiyor.] Nak’o u3’vare u3’vi, Omerik p’anda uci elaçams. (AH-Lome) Ne kadar söylersen söyle, Ömer hep kulak ardı eder (= kulak vermez).


uci[2] i. (Bir şeyin) ucu. Nusak çilimişi uci-muşi 3’aris don3’ams. (PZ-Cigetore) Gelin kilim ucunu suya değdiriyor. Nusaşi fot’a-uci k’ulis celvan3’en. (PZ-Cigetore) Gelinin peştamalın ucu iskemleye değiyor. Nanak k’itiz na-goxedasen daz*i eşimet’aşi lemşiz uci nuç’umz do heşşo t’k’ebiz ni3onams. (AH-Lome) Annem parmağına batan dikeni çıkarırken iğnenin ucunu yakıp derisine öyle sokuyor.


uci-dundga (AH-Lome) s. Sağır. Uci-dundga re-i ? Muşeni var-ogni ? (AH-Lome) Kulakların sağır mı ? Neden duymadın ? → mt’ura; uji-p’ut’uriII; mp’ala; k’ut’uni; ndure; dundga, dunga; uca


uci-mek’vateri (AH-Borğola) s. ve i. Dalavereci. Üçkâğıtçı. Dido uci-mek’vateri k’oçi ren ! K’oçi a şvacis moğerdinams. (AH-Borğola) Çok üçkâğıtçı biridir ! İnsanı anında kandırıyor. → xit’ip’iyozi; meşağer-moşağeriI; ç’axraci; dubaraciII


uci-palaska (AH) s. ve i. Büyük kulaklı. Kepçekulak. Uci-palaska ! Nice gicoxi do çkar var-ogni-i ? (AH-Lome) Kepçekulak ! Seni ne çok çağırdım. Hiç duymadın mı ? Uci-palaska na-bort’i şeni berobas dido memoçkint’es. (AH-Borğola) Kepçekulak olduğum için çocukluğumda çok takılırlardı.


ucoxams (FN-Ç’anapet), ucoxums/ ucoxams (FN-Sumla), ucoxums (AH-Lome), ucoxams (AH-Borğola), ucoxops (HP), ucoxups (AK) ED har.f. Somut birini [dat.] çağırıyor. Berek nana-muşiz ucoxums. (FN-Sumla) Çocuk annesini çağırıyor. Ayxanik bozo-muşi okomocasen-doren. Duğunişa micoxaman. (FN-Sumla) Ayhan kızını evlendirecekmiş. Bizi düğüne çağrıyor. Ayxanik bozo gamotxvams-doren. Çku ç’andaşe micoxuman. (AH-Lome) Ayhan kızını evlendiriyormuş. Bizi düğüne davet ediyor. Karmat’e ok’ixu-doren. Muammediz bucoxit do ha3’i ge3’opxums. (AH-Lome) Değirmen bozulmuş. Muhammet’i çağırdık ve şu an (şimdi) ayarlıyor. Gicoxum, gicoxum do nena muda momçam ? (AH-Lome) Seni çağırıp duruyorum da niye hiç cevap vermiyorsun ? BadikMicoxanya do melendon çkunde k’ele mok’i3’k’en. (AH-Lome) Yaşlı adamBeni çağırsınlardiye karşıdan bize doğru bakıyor. Aliz ma dobucoxaşi var-mulun. Axmet’ik ducoxaşi darçen do ulun. (AH-Lome) Ali’yi ben çağırınca gelmiyor. Ahmet [Ali’yi] çağırınca [Ali Ahmet’e] koşarak gidiyor. Ma bucoxum. Ala k’oçik imçvirs. Var-ognams. (AH-Lome) Ben çağırıyorum. Ama adam yüzüyor. Bizi duymuyor. Malte-çkimi Xasanik bozo-muşişi noğame moxtasen ya do çkun-ti micoxes. (AH-Borğola) Komşum Hasan, kızının nışanlısı gelecek diye bizide çağırdı. Ç’andaşa mitiz var-dobucoxi. Çkinebura bort’it. (HP-P’eronit) Düğüne kimseyi çağırmadım. Biz bize idik. Fundak domicoxuşi ncaşen gebit’i. (HP-P’eronit) Funda beni çağırdığında ağaçtan iniyordum. Sevimik noderi şeni oxorcalepes ucoxups. (AK-Döngelli) Sevim kadınları imeceye çağırıyor. Osmanik pencereşen bere-muşis ucoxups. Ama bere so ren, mis uçkin ? (AK-Döngelli) Osman pencereden çocuğu çağırıyor. Ama çocuğu nerede, kim bilir ? → uyoxams/ uyoxay / uoxay; + icoxums/ icoxams/ icoxops

yoks.part. ucoxinu (AH) : Çağırmadan. Çağrılmadan. Çağrısız. Nosi na-uğun k’oçi mitişi duğunişe ucoxinu var-ulun. (AH-Lome) Aklı olan insan kimsenin düğününe davetsiz gitmez.


ucubalams → icubalams


uça s. ve i. Siyah. Kara. I. s. 1. Rengi siyah olan. Çemalik tomalepe-muşi uça ixenams. (PZ-Cigetore) Kemal saçlarını siyahlaştırıyor. Ar xoji komiyonun, uça k’va kçe. (ÇM-Ğvant) Bir siyah alnı beyaz öküzüm var. Kçe porça upi aktasi uça diyen. (ÇM-Ğvant) Beyaz gömleğe ter bulaşınca siyah oluyor. Uça mandili va-megomsk’un. Mo-citum. (ÇM-Ğvant) Siyah başörtüsü sana yakışmıyor. Örtme. # Melenk’ale moy gulur ? / Uça 3’i3’ila re-i ? / - Nak’u sevda miyonun ? / Ok’k’obi3’ilare-i ? (AŞ-Ortaalan, anonim) Karşı yakada niye geziyorsun ? / Siyah yılan mısın ? / - Ne kadar sevdam var ? / İkiye mi ayrılacağım ? Xasaniz uça çanta elobun. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın siyah çantası omzunda asılıdır. Uça T’obak k’ayi omçviru na-var-uçkin k’oçepe yekten dolotorumz. (FN-Ç’anapet) Siyah Göl iyi yüzme bilmeyen insanları sürüklieyerek içine çekiyor. Cemalik k’alasepe-muşiz uça boya nusumels. (FN-Sumla) Cemal kendi kalaslarını siyah boya ile işaretliyor. Biç’iz n3’ola steyi uça ofidepe golaz*in. (AH-Lome) Çocuğun kömür gibi siyah kaşları var. Uça dolokunu k’ala kçe dolokunupe naxvana kçepez uça konakten. (AH-Lome) Siyah giyeceklerle birlikte beyaz giyecekleri yıkarsan beyazlara siyah bulaşır. P’anda-skaniz giçkit’az. Kçe do uça dolokunu ont’aleyi var-inaxven. Kçez uça p’anda meyakten. (AH-Lome) Her zaman için bilesin. Beyaz ve siyah giyim karışık yıkanmaz. Beyaza her zaman siyah bulaşır. Uça dolokunu onaxu-onaxute ordo ikçanen. (AH-Lome) Siyah elbise yıkana yıkana erken solar. Uça dolokunu mjoraz dido doskidaşi ordo dikçanen. (AH-Borğola) Siyah elbise güneşte (= güneş ışığı altında) çok kalınca erkenden solar (= beyazlaşır). Berek mç’ita do uça nok’epe uxunt’aleps. (AK-Döngelli) Çocuk kırmızı ve siyah iplikleri birbiri ile karıştırıyor. Doğanik x’ona oktaps. Ama uça porça-muşi mjoraten gyaxçanen. (AK-Döngelli) Doğan tarla sürüyor. Ama siyah gömleği güneşten soluyor. 2. Rengi çok koyu olan. # Xarayepe mç’ita, tolepe uça / Munde dolikunar na-giç’i porça ? (ÇM-Ğvant) Yanakları(n) kırmızı, gözleri(n) siyah / Ne zaman giyeceksin sana diktiğim entariyi ? Baba-şk’imi uça urzeni txombu eyoşk’uy. (AŞ-Ortaalan) Babam siyah üzümü kızılağaca tırmandırıyor. K’ap’istonari Ğalişi jilendo k’ele T’oba-Gunz*e, T’oba-Uça, T’oba-Didi steri t’obape ren. (AH-Borğola) Kabirse deresinin yukarı tarafında T’oba-Gunz*e (= “Uzun Göl”), T’oba-Uça (“Siyah-Göl”), T’oba-Didi (“Büyük Göl”) gibi t’obalar var. Afrikalepe dido uça ix’venan. (ÇX-Makret) Afrikalılar çok siyah oluyorlar. 3. mec. Kötü. Uğursuz, Sıkıntılı. # Eçama vor, eçama / Uça bozo momçaman / Var-ep’ç’opare dop’t’k’vi / K’at’a limci cemçaman. (ÇM-Ğvant) Zavallıyım, zavallı / Kara kız ile evlendiriyorlar / Almayacağım dedim / Her akşam beni dövüyorlar. Kvaz gebdgana gyoxedun. Uça ren bedi-çkimi. (AH, atasözü, K.A.) Taşa bassam izi kalır. Karadır benim bahtım (= Ne yapsam bahtım karadır).

II. i. Siyah olan. Kçeşi urz*eniz uça-ti goşant’alen. (AH-Lome) Beyaz üzümün arasında siyah da karışıyor. Xçe dolokunu uça k’ala var-naxva. Arti majvaras nakten (= mijvakten, kuxvakten). (AK-Döngelli) Beyaz elbiseyi siyah ile yıkama. Birinin rengi öbürüne karışır.

[dey. uçaşa gondunun. (AH) Heder oluyor. Birinin [aps.] hayatı boş yere geçiyor.] Ham k’iyanaz çkar var-bixeli. Uçaşa gomduni. (AH-Lome) Bu dünyada hiç gülmedim (= mutlu olmadım). Hayatım boşa geçip gitti.


uçaği (AK) i. Uçak. Axmatis dido k’ai şoforoba uçkin. Uçaği bile ixmars. (AK-Döngelli) Ahmet çok iyi şöförlüğü biliyor. Uçak bile kullanıyor. → t’eyare, t’iyare/ t’iyyare


uçalime (AH) s.-z. [< çalimi[2]] Uygunsuz. Usulsüz. Omerik m3xuliş fide e3’k’imt’aşi uçalime moizdamz do et’axums. (AH-Lome) Ömer armut fidesini topraktan sökerken uygunsuz çekip kırıyor. Hak’k’ik arguni uçalime ovalams. Sum geçamus sap’i met’axums. (AH-Lome) Hakkı baltayı usulsüz sallıyor. Üç vuruşta sapını kırıyor.


Uça-Mzuğa (FN), Uça-Mzoğa (AK) i. Karadeniz. K’irimi Uca-Mzugaşi hekole k’ele doskidun. (FN-Ç’anapet) Kırım Karadenizin öte tarafinda kalıyor. K’irimi Uça-Mzoğaşi Ukranya k’ele ren. (AK-Döngelli) Kırım Karadeniz’in Ukrayna tarafındadır→ Zuğa-Uça


uçinadvay (ÇM) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyin nerede bulunduğunu anlatıyor. Nk’ola so dobdvi dovuçinadvi. (ÇM-Ğvant) Anahtarı nereye koyduğumu ona anlattım. ++ ciçinadvay


uçkimeloba (AK) i. Bensizlik. Senin ya da onun yanında benim bulunmadığım durum. Uçkimelobas migaxondinen-i ? (AK-Döngelli) Bensizliğe dayanabiliyor musun ?


uçkin (FN ~ ÇX) DA hal f. Biliyor. 1. Bilgisi var. Çekmece gamonç’ayiz amanç’u-ti giçkit’az. (FN-Sumla) Çekmeceyi dışarı çekince tekrar içeri itmesini de bil. Oxorişe uluna nek’naşi k’ola gale na-ren okosales e3’uz*in. Giçkit’as. (AH-Borğola) Eve gidiyorsan kapının anahtarı dışarıdaki süpürgenin altında duruyor. Bilesin. Farik guri muxtuşi xami goxunaps. Giçkit’as. (AK-Döngelli) Fahri sinirlenince bıçak batırır. Bilesin (= haberin olsun). Heşo na-t’u var-miçkit’es. Çkinebura haşo bisimadit. (HP-P’eronit) Öyle olduğunu bilmiyorduk. Kendimizce böyle düşündük. Goişi, k’at’ayya haşo moğodam. Na-var-miçkin şeyepe mk’itxom. (HP-P’eronit) Goişi, sürekli bana böyle yapıyorsun. Benim bilmediğim şeyleri soruyorsun. Entepez xili biyapa uçkinan. (ÇX-Makret) Onlar güzel türkü biliyorlar. 2. Bir dili [aps.] konuşuyor. Didi p’ap’uli-çkimik Lazebura dido k’ai uçkirt’u. (FN-Ç’anapet) Büyük dedem Lazcayı çok iyi bilirdi (= konuşurdu). Lazuri giçkin-i ? - Komiçkin. (FN ~ ÇX) Lazca biliyor musun ? - Biliyorum. 3. Doğru olarak kabul ediyor. Doğru olduğunu sanıyor. Muradi na-uçkin mutuşen var-goikten. (AH-Borğola) Murat, bildiği bir şeyden dönmez. Ma ham dosya komegincğoni miçkit’u. Skande var-idu-doren. Xolo gincğonam. (AH-Borğola) Ben bu dosyayı sana yolladığımı sanıyordum. Gitmemeş. Tekrar gönderiyorum. → uşk’un

emp.gel. uçkit’asen : Bilecek. Bilmelidir. Oxorişi oxorcaz gyari oxenu uçkit’asen. (AH-Lome) Evin kadını yemek yapmasını bilecek.

yet. (*) emp.şim. açkinen[1] : Bilebiliyor. Muper dulyape iven do var-maçkinenan. (FN-Ç’enneti) Ne biçim olaylar oluyor da haberimiz olmuyor. Doğaniz m3ika işumaşi mu tkvasen var-açkinen. OmerikHak na-bore açkinanya do gamicoxams. (AH-Lome) ÖmerBurada olduğumu bilsinlerdiye haykırıyor. Mteli goşubğams. (AH-Borğola) Doğan biraz sinirlenince ne diyeceğini bilemiyor. Hep saçmalıyor (= gelişi-güzel konuşuyor). P’ap’ulik mota-muşi k’at’a şei açkinen ya do guişaşen. (AK-Döngelli) Dedesi, torunu her şeyi biliyor diye şaşırıyor.

yet. (*) perf. açkinu : Bilebildi. Cuma-çkimik kyostaten drep’ani larsumt’uşa var-açkinu do xe goişiru. (FN-Ç’anapet) Kardeşim tırpanı bilevlerken farkına varmadan elini aşındırdı. Alimse-çkimi, toli obdvi-gom3’k’işa oxoyişen sole gamastu ? Var-maçkinu. (FN-Ç’anapet) Yeğenim, ben göz açıp kapana kadar evden nereye kayıp çıktı ? Anlayamadım. Maxenet’uşi var-miçkit’u; maçkinuşi var-maxenen. (AH, atasözü, K.A.) Yapabilecek zamanda bilemiyordum; öğrenince (= bilince) yapamıyorum.

yet. (*) perf. gel. açkinasen : Bilebilecek. Hem oxorcak na-vupe tamo tamo gamulun. İriz açkinasen. (AH-Lome) O kadının yaptıkları yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Herkes öğrenecek. Berez ha3’i nosik var-yuzdams. İrdaşi hamtepe iri açkinasen. (AH-Lome) Çocuğun şimdi aklı kesmiyor. Büyüyünce bunların hepsini bilecek. Na-var-açkinasen mutu k’itxaşi nosi apaşen. (AH-Borğola) Bilemeyeceği bir şeyi sorunca aklı karışır (şaşırır).

yet. (*) fiil-zarf var-açkinaşa : Bilmeden. Farkına varmadan. 3’anape sole golaxtu var-gaçkinaşa k’oçi ibaden. (FN-Ç’anapet) Senelerin nerden geçtiğinin farkına varmadan insan yaşlanıyor.

yet. (*) perf. dil. açkinuk’o : Bilebilseydim. Handğa na-va-re var-maçkinuk’o t’ora mebulut’t’i. (FN-Ç’enneti) Bugün senin orada olmadığını anlamamış olsaydımaz kaldı geliyordum.

şsz (*) içkinen : a. Farkına varılıyor. Soloğanoni mzugaz amaxtayiz var-içkinen do k’oçi a piçoraz yalişen imendranen. (FN-Ç’anapet) Dalgalı denize girince farkına varılmıyor da insan bir anda sahilden uzaklaşıyor. b. Tanınıyor. Na-var-içkinen k’oçepe k’ala doxunu k’ai var-mi3’ons. (AH-Borğola) Tanıdık olmayan insanlarla oturmak hoşuma gitmez.

part. (*) çkine(r)i : a. z. Bilerek. Baba, ordeğepek omçviyu mundes digurez ? - Skiri-çkimi, hamtepe omçviru çkineri dibadenan. Doguru va-unonan. (AH-Lome) Baba, ördekler ne zaman yüzmeyi öğrendi ? - Oğlum, bunlar yüzmeyi doğuştan biliyor. Öğrenmeye gerek yok. b. s. Bilinmiş. Si hak mpuleri ya do na-zop’onpe Arkabi-çkuniz irişen gnaperi do çkineri ren. (AH-Lome) Senin burada gizli diye söylediklerin bizim Arhavi’de herkes tarafından duyulup biliniyor. → çkinaperi

f.-i. (*) oçkinu : Bilmek. Makvali mik ezdums oçkinu şeni Cordani berepez nayla tudele meşut’k’obun. (FN-Ç’anapet) Yumurtayı hangi çocugun aldığını ögrenmek için, Cordan serenderin altına gizleniyor.

[(*) Lazca hal fiilleri genelde yeterlik kipi, şahıssız kipi, perfektif aspekti, partisipi, fiil-isim hali vs’ye sahip değiller. Burada gözlemlenen açkinasen, içkinen, maçkinuk’o, çkineri, oçkinu vs biçimlerine sahip olan uçkin fiili, bu kuralın ilginç bir istisnasıdır.] [Batı diyalektlerde “biliyor” anlamına gelen uşk’un fiili ise bu konuda sıradan bir hal fiili olup yeterlik kipi, şahıssız kipi, perfektif aspekti, partisipi, fiil-isim hali vs’ye sahip değildir.]


uçurtma i. Uçurtma. Memet’ik muk na-vu uçurtma oputxinams. (AH-Borğola) Mehmet kendi yaptığı uçurtmayı uçuruyor.


uçuy (ÇM ~ AŞ), uçumers (FN ~ HP)(AK), uçumars (ÇX) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Canlı varlığı [aps.] idare ederek götürüyor. Güdüyor. Ngolaşa şuronepe uçumt’anşa çangi dolvobaman. (ÇM-Ğvant) Yaylaya keçileri götürürken boyunlarına büyük çan takıyorlar. Ali şuronepe do pujepe ok’vont’alay. Ngolaşa uçuy. (ÇM-Ğvant) Ali keçiler ile sığırları bir araya getirip yaylaya götürüyor (= sürüyor). Pujepe omcuna-msvapeşa var-uçvaşa var-iz*ğeran. (ÇM-Ğvant) İnekleri otlatma yerlerine götürmeden doymuyorlar. Ali ncenina ngolaşa uçumt’aşa gza cadven. (ÇM-Ğvant) Ali buzağıyı yaylaya götürürken [buzağı] yolda kalıyor (= buzağı yürüyemiyor). Ali pujepe moiç’anday-uçuy. (ÇM-Ğvant) Ali inekleri çağırıp götürüyor. Ali pujepe ordoşa e3’incğonay. Omcunuşa uçuy. (ÇM-Ğvant) Ali erkenden inekleri önüne katıp (= alıp) otlatmağa götürüyor. Ali puci ngolaşa uçuy. (AŞ-Ok’ordule) Ali ineği yaylaya güdüyor. K’oçi pucepe merzeşşa uçuy. (AŞ-Ortaalan) Adam sığırları merzeye götürüyor. Mamut’ik puci xocişa uçu do omçinocamz. (FN-Ç’anapet) Mahmut ineği boğaya götürdü ve çiftleştiriyor. Xasanik pucepe ntxirepunaşe k’ele uçumers. (AH-Lome) Hasan inekleri fındıklığa doğru güdüyor. Cumadik puci-muşi ç’umani uçumers do limci-ti muçumers. (AK-Döngelli) Amcam ineğini sabahleyin güderek götürüyor ve akşam da güderek getiriyor. İbramik pucepe x’onaşa uçumers. (AK-Döngelli) İbrahim inekleri tarlaya güdüyor. → upinams/ upinay; guçuy[2], guçumers


uçxat’ams (AH) ED har.f. Toprak, kül, ateş vs’yi [dat.] kurcalıyor. Daçxuriz buçxat’amt’işi nok’ançxuleşen na-melu n3’ik orz*o gamaç’u. (AH-Lome) Ateşi kurcalarken yanık odun parçasından sıçrayan kıvılcım iskemleyi yakıp deldi. → nuçxat’ams; [eşeliyor] çxik’ums; nçxik’uy/ nçxik’k’uy; çxink’oms; çxik’olums/ çxik’olups


uç’amaps (ÇX-Makret) EDA har.f. Birine ait [dat.] birini [aps.] zehirliyor. Coğoyi-çkimi domiç’amues. (ÇX-Makret) Köpeğimi zehirlemişler.


uç’ams → ç’ams


uç’andams/ uç’andaps (FN ~ AH HP ÇX) ED har.f. Davet ediyor. I. Davet ediyor. Noğamisaşi cumadik hamseneyi şeni noğame gyayişa uç’andams. (FN-Ç’anapet) Gelinin amcası bu akşam için damadı yemeğe davet ediyor. Ayxanik bozo-muşi okomocasen-doren. Duğunişa miç’andaman. (FN-Sumla) Ayhan kızını evlendirecekmiş. Bizi düğüne davet ediyor. → uç’andramsIII/ uç’andrayIII

II. (AH-Lome) Erkek kuş [erg.] dişi kuşu [dat..] davet ediyor. Cıvıldıyor. K’inçik uç’andams. (AH-Lome) Kuş cıvıldıyor. → 3i3ilams; k’ark’alams; i3’vi3’vilay, 3’vi3’vilay; 3’ip’inams; t’rağodumsII; ustvinsII


uç’andrams/ uç’andray (PZ ~ AŞ) ED/ED.Dir har.f. I. ED har.f. Birini [dat.] çağırıyor. Alik pucepes uç’andrams. Omcvinuşa iyonasen. (PZ-Cigetore) Ali inekleri çağırıyor. Otlatmaya götürecek.

II. ED.Dir har.f. Birini [dat.] imeceye [dir.] çağırıyor. Ç’umani mecişa giç’andrare. Si-ti Emine uç’andri. (AŞ-Ortaalan) Yarın seni imeceye çağıracağım. Sen de Emineyi çağır.

III. ED har.f. Birini [dat.] davet ediyor. Mtirik nusas uç’andrams. (PZ-Cigetore) Kayınpederi gelini davet ediyor. Amseri giç’andrar. - So domojinar ? - 3’em3’e ti. - Mu momçar ? - Pen3’e ti. (ÇM-Ğvant) [Çocuk eğlencelerinden] Bu akşam seni davet edeceğim. - Beni nerede yatıracaksın ? - Hamak başında. - Bana ne vereceksin (= ne yedireceksin) ? - Sümüklüböcek başı. → uç’andams/ uç’andaps


uç’işinams (FN-Ç’anapet) EDA har.f. Birine [aps.] başka birini [dat.] kovalatıyor. Xasanik livadişa na-amaxtu pucepez berepe uç’işinams. (FN-Ç’anapet) Hasanbahçeye giren inekleri çocuklara kovalatıyor. → cuntxozinams/ cuntxozinay, gyuntxozinams; geçuşinapams


uç’itxay → iç’itxay


uç’k’omams → imxors[B]


uç’ums/ uç’uy (***) (PZ-Apso)(AŞ-Ok’ordule)(AH-Lome) ED/EDA har.f. [perf. 3.tek.ö.1.dat.tü. (PZ-Apso)(AŞ-Ok’ordule) (o)miç’u, (AH-Lome) (do)miç’u] Yakıyor. Acıtıyor. Acı veriyor. → uç’vay/ uç’vams; + ç’ums[1]/ ç’uy[1]/ ç’ups

I. (PZ-Apso) EDA/ED har.f. a. EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] yakıyor. Çemalik dişk’a omiç’u. (PZ-Apso) Kemal odunumu yaktı. b. ED har.f. Birini acıtıyor. Birine acı veriyor. T’ut’ucik miç’ums. (PZ-Apso) Isırgan otu beni acıtıyor. c. EDA har.f. Birinin [dat.] midesine [aps.] acı veriyor. K’apçak guri uç’ums-i, va-mişk’un. (PZ-Apso) Hamsi mideye yanma yapar mı, bilmiyorum.

II. (AŞ-Ok’ordule)(AH-Lome) EDA har.f. a. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] yakıyor. Kemali dişk’a omiç’u. (AŞ-Ok’ordule) Kemal benim odunumu yaktı. Kemalik dişka domiç’u. (AH-Lome) Kemal benim odunumu yaktı. Kemalik dişka miç’ums. (AH-Lome) Kemal benim odunumu yakıyor. b. Birinin [dat.] midesine [aps.] acı veriyor. K’apça guri uç’uy. (AŞ-Ok’ordule) Hamsi mideye yanma yapıyor. Kapçak guri miç’ums. (AH-Lome) Hamsi midemde yanma yapıyor.

[(***) ◘◘◘ Uç’ums/ uç’uy ile uç’vams/ uç’vay fiilleri ç’ums[1]/ ç’uy[1]/ ç’ups fiilinin faydalananlı biçimleri olup bu sözlükte uygulanan prensipe göre aslında alt-maddebaşı olmalılar. Halbuki anlam bakımından birçok yörede uç’vinams/ uç’vinay/ uç’vinaps fiilinin yerini de tuttuklarından dolayı, istisna olarak ayrı maddebaşı edilmiştir.]


uç’vay/ uç’vams (***) (ÇM)(AŞ-Ortaalan)(FN)(AH-Borğola) EDA har.f. [perf.3.tek.ö.1.dat.tü. (o)miç’u (ÇM ~ FN), (do)miç’u (AH-Borğola)] I. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] yakıyor. Çemali dişk’alepe omiç’u. (ÇM-Ğvant) Kemal odunlarımı yaktı. Kemali dişk’a omiç’ç’u. (AŞ-Ortalaan) Kemal odunumu yaktı. Berepeşi dolokunupe ok’ukaçu do duç’u. (FN-Ç’enneti) Çocukların elbiselerini bir araya getirip yaktı. Kemalik dişka omiç’u. (FN-Sumla) Kemal benim odunumu yaktı. Kemalik dişka domiç’u. (AH-Borğola) Kemal benim odunumu yaktı. → uç’ums/ uç’uy; + ç’ums[1]/ ç’uy[1]/ ç’ups

II. (AŞ-Ortaalan)(AH-Borğola) Birinin [dat.] midesine [aps.] acı veriyor. K’apça guri miç’vay. (AŞ-Ortaalan) Hamsi midemi yakıyor. Kapçak guri miç’vams. (AH-Borğola) Hamsi midemde yanma yapıyor. → eç’uy, uç’uy, geigzen, umç’vams

[(***) ◘◘◘ Uç’vay/ uç’vams ile uç’ums/ uç’uy fiilleri ç’ums[1]/ ç’uy[1]/ ç’ups fiilinin faydalananlı biçimleri olup bu sözlükte uygulanan prensipe göre aslında alt-maddebaşı olmalılar. Halbuki anlam bakımından birçok yörede uç’vinams/ uç’vinay/ uç’vinaps fiilinin yerini de tuttuklarından dolayı, istisna olarak ayrı maddebaşı edilmiştir.]


uç’vinams/ uç’vinay/ uç’vinaps (PZ-Cigetore ~ ÇX) ED har.f. Acıtıyor. T’ut’ucik miçvinams. (PZ-Cigetore) Isırgan otu beni acıtıyor. T’ut’t’uci uç’vinay. (ÇM-Mek’alesk’irit) Isırgan otu acıtıyor. Çxap’a miç’vinay. (AŞ-Ok’ordule) Isırgan otu beni acıtıyor. Oçxap’ulek uç’vinams. (FN-Ç’anapet) Isırgan otu acıtıyor. Oçxap’ulek domiç’vinams. (AH-Borğola) Isırgan otu bana acı verir. Onz*oralek duç’vinaps. (ÇX-Çxalazeni, TM) Isırgan otu acıtırır. [Isırgan otunun verdiği acı için : (PZ-Apso) uç’ums; (FN-Sumla) çxap’ums; (HP-P’eronit) zuums/ zuups]


udiginams (PZ-Apso) ED/EDA har.f. Gıdıklıyor. a. ED har.f. Birini [dat.] gıdıklıyor. Nana-muşik beres udiginams. (PZ-Apso) Annesi çocuğu gıdıklıyor. b. EDA har.f. Birinin [dat.] vücudunun bir kısımını [aps.] gıdıklıyor. Berek baba-muşis k’uçxe udiginams. (PZ-Apso) Çocuk babasının ayağını gıdıklıyor. → uğidinams; uxit’inay; uxit’onams; uxit’inoms; nuxit’inams; uxut’onups


udişkeli (AH) s. Odunsuz. Han3’o k’işi ordo komoxtu. Udişkeli kodopskidit. (AH-lome) Bu yıl kış erkenden geldi. Odunsuz kaldık.


udumers (AH ~ HP) EDA har.f. Bir şeyin içine [dat.] bir şeyi [aps.] daldırıyor. Bir şeyi [aps.] bir şeyin altına veya dibine sokarak [dat.] kaldırmaya çalışıyor. Xasanik gyari xeten udumers do ipxors (= Xasanik gyariz xe udumers do gyari xeten ipxors). (AH-Borğola) Yemeği eli ile daldırıp yiyor. → duğams/ duğay; dumers


udums (PZ), uduy (AŞ-Ortaalan) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] [perf.1.tek. vudvi (PZ), (o)budvi (AŞ-Ortaalan)] Gözlerini [aps.] yumuyor. Tolepe vudum. (PZ-Cigetore) Gözlerimi yumuyorum. Toli (o)budvi. (AŞ-Ortaalan) Gözümü yumdum. Tolepe budum. (AŞ-Ortaalan) Gözlerimi yumuyorum. → oduy; odums/ odumers/ odumels; odvars; ok’odumersIII; ≠ [gözlerini kapıyor] meduyII


udvinay (ÇM) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil.] [f.-i. odvinu] [Yeterlik kipinin dışında pek nadiren kullanılır.] Işığı [aps.] yakıyor. Ayşe odaşi çona udvinasi p’arantenişa gale çona nopranday. (ÇM-Ğvant) Ayşe odanın ışığını yakınca pencereden dışarıya ışık yansıyor. nun3’ams; nudvinay/ nudvinamsI; gyunç’axups[2]; nudvinaps

yet. advinen : Işığı yakabiliyor. Ali çona-nk’ola ç’apxuy. Var-advinen. (ÇM-Ğvant) Ali ışığının anahtarını çalıştırmağa çalışıyor. Lambayı yakamıyor.


uft’ilams (PZ) EDA har.f. Tavuk vs’nin [dat.] tüyü, kanadı vs [aps.] yoluyor ya da koparıyor. Xasanik kormepes k’udeli uft’ilams. (PZ-Cigetore) Hasan tavukların kuyruklarını yoluyor (= koparıyor). → nuft’ilams[1]/ nuft’ilay


ugamamk’asu (AH) s. Aklı yerinde olmayan. Tahtası eksik olan. Haya m3ika ugamamk’asu ren. (AH-Lome) Bunun birkaç tahtası eksiktir. K’oçiz k’ayi k’ayi nosi kuğun ala oxorca m3ika ugamamk’asu ren. (AH-Lome) Adamın aklı yerinde, ama kadın biraz eksiktir. [Bu sıfat, bir yoksunluk partisipi gibi göründüğü halde gamamk’asams/ gamamk’asums fiili ile anlam bakımından bağlantılı değildir.] → ubğu; [akılsız] nosi dixo, nosi-suzi, unosoni, ağnose, unose, unoseli, uğnose


ugnams/ ugnay → ognams/ ognay


ugurams/ uguraps (FN ~ HP ÇX) ED har.f. Birini veya bir şeyi [dat.] koruyor. Mtel nanak bere-muşiz ugurams. (FN-Ç’anapet) Her anne kendi çocuğunu koruyor. Eminek şeepe-muşiz k’ayi ugurams. (AH-Lome) Emine kendi eşyalarını iyi kollarModvaluz var-uguraşi ordo bru3’un. (AH-Lome) Ayakkabıyı kormayınca erken yırtılıyor. Nusa-çkunikMutu mot-ağodet’anya do berepes dido ugurams. (AH-Lome) Bizim gelinBir şey olmasındiye çocukları çok kolluyor. Melen ona 3’alendo k’ele m3ika kvaloni ren. Xaçkumt’atşi bergiz ugurit. (AH-Lome) Karşı tarlanın aşağı yanı biraz taşlıdır. Kazırken çapayı kollayın. Axmetik gzas na-golaxtasens çkar var-ugurams. Dişka meyaxumt’aşi k’oçis tiz gyut’alams. (AH-Lome) Ahmet yoldan geçeblere hiç dikkat etmiyor. Odunları aşağıya doğru atarken adamların üzerine düşürüyor. Pukurepe dido na-oroms şeni ugurams. (AH-Borğola) Çiçekleri çok sevdiği için koruyor. Doğanik dolokunu-muşi var-dilikunaps do uguraps. (AK-Döngelli) Doğan giysisini giymiyor da koruyor. + igurams, igurs


ugverdela (AH-Lome) z. Yarıcılık anlaşmasıyla. Ürününü yarı yarıya paylaşmak üzere. Nuyyek Xusenişi ont’ule ugverdela xaçkums. (AH-Lome) Nuriye Hüseyin’in tarlasını yarılığa ekiyor. → gverdi-menç’inuşa; yayiluğe

[dey. ugverdela ikoms : Yarısını karşılığı olarak almak üzere başkasının ürününü topluyor. Yarıcı olarak çalışıyor.] Kemalik vit donumi ntxeepuna ugverdela ikoms. (AH-Lome) Kemal on dönüm fındıklığı yarıya yapıyor.

[dey. ugverdela meçams : Yarısını karşılığı olarak vermek üzere kendi ürününü başkasına toplatmaya karar veriyor. Yarıcı ile anlaşıyor.] Çayişi ğalişen melendok’eleni ugverdela komepçi. Molenk’ele ma p’3’ilare. (AH-Lome) Çayın derenin karşı taraftakini yarıya verdim. Bu taraftakini ben toplayacağım. Xasanik axi-p’ici çayi ugverdela var-meçams. İşçis o3’ilapasen. (AH-Lome) Hasan ahırın önündeki çayı yarıya vermiyor. İşçilere toplatacak (= İşçiler yevmiye ile toplar).


ugyaraloba/ ugyareloba (AK) i. Açlık. Ugyaralobaten Afrikaluri k’oçepe stei doxomeren. (AK-Döngelli) Açlıktan Afrika’lı adamlar gibi kurumuş. Uskanelobas var-mimaxondinen. (AK-Döngelli) Sensizliğe dayanamıyorum. → mşk’orini, mşkorini; mşkironi/ mşkiyoni


ugyareli/ ugyayeli (FN ~ HP ÇX), ugyarali/ ugyareli (AK) s.-z. Yemeksiz. Aç. Açlıktan. Nanak p’andaUgyareli boretya do berepez çkimde obgarinapams. (AH-Lome) Anne her zaman “Açız” diye çocukları bana ağlattırıyor. Nana-muşik berepe ugyareli oxre3kinams. (AH-Lome) Annesi çocuklarını açlıktan gebertiyor. Puciz ugyareli korba ok’alat’u-doren. (AH-Lome) İneğin karnı açlıktan içeri çökmüş. Ham coğoyik gyayi var-ipxors. Ugyayeli xro3kasen. (HP-P’eronit) Bu köpek yemek yemiyor. Açlıktan ölecek. Kemalik pucis k’ayi var-o3’k’en. Ugyayeli oxre3kinams. (HP-P’eronit) Kemal ineğe iyi bakmıyor. Açlıktan gebertiyor. Dido ugyareli vort’aşi nana-çkimik manişa çorba xogemigibups. (AK-Döngelli) Çok acıktığımda annem çarçabuk çorba pişiriyor. → ucare[2]; mşk’orineri/ mşkorineri, mşkironeri/ mşkiyoneyi; aci


ugyozluğe (FN AH HP) z. Gözlüksüz. Bikçinaşi tolepe ok’omaxven. Ugyozluğe lemşiz nok’epe var-goşomadven. (AH-Lome) Yaşlanınca gözlerim bozuluyor. Gözlük takmadan iğneye iplik geçiremiyorum.


uğams/ uğay (PZ ~ FN) EDA har.f. [perf. (mend)uğu] [yet. ağen] [şsz (PZ ~ ÇM) iğen/ iğmalen, (AŞ ~ FN) iğen] [tec. (PZ) uğmalapun, (ÇM) uğmalapun/ uğapun, (AŞ) uğapun, (FN) uğapun/ uğun] [part. (PZ) ğmaleri, (ÇM) ğmaleri/ oğmaleri, (AŞ) ğaperi, (FN) ğape(r)i/ ğe(r)i] [yoks.part. (PZ ~ ÇM) uğmalu, (FN) uğapu/ uğu] [f.-s. (PZ) oğmaloni, (ÇM) oğmaloni/ oğaponi, (AŞ) oğaponi, (FN) oğaponi/ oğoni] Cansız cismi [aps.] birine veya birinin yerine [dat.] götürüyor. Berepe na-ok’açunanpe k’artik’arti menduğaman. (ÇM-Ğvant) Çocuklar ellerindekileri birbirinden zorla alıyorlar. Xasanik ndağis dişk’a oxenus içalişams. Ayşe-tik cari uğams. (PZ-Cigetore) Hasan dağda odun yapmak için çalışıyor. Ayşe de ona yemek götürüyor. Ar him tasi menduği do na-on yeri hişo goibğay. (AŞ-Ok’ordule) O tohumu götür de olduğu yerde etrafına öyle döksün. Nanak livadiz na-3’ilu k’andğuşi k’onz*olepe dovu do motalepez uğasen. (FN-Ç’anapet) Annem bahçede topladığı çilekten salkımlar yapıp torunlarına götürecek. Nanak pederiz nap’irişa gyari uğamt’aşa ogine mendrale gamucoxamz. (FN-Ç’anapet) Annem babama çalıştığı yere yemek götürürken önceden uzaktan sesleniyor. → umers (AH ~ HP), umars (ÇX); nuğams/ nuğay; numers, numars


uğarğalams (FN ~ AH) ED har.f. Birine [dat.] kızarak bağırıyor. Berez k’at’t’a mutu şeni uğarğalaşi geşkurdun. (AH-Lome) Çocuğa her şey için bağırınca korkak yetişir. 2. Azarlıyor. Paylıyor. Berek dolopsaşi nana-muşik mundis go3’oç’k’idams do uğarğalams. (AH-Lome) Çocuk pantolonuna işeyince annesi kıçına vurup azarlıyor. Berez baba-muşik uğarğalaşi [he bere] gegondun do oda-muşiz amilams. Nek’na-ti golimers. (AH-Borğola) Çocuğu babası azarlayınca [o çocuk] küser ve odasına girerek kapıyı üstüne kapatır. P’ap’ulik, berepek mbuli ixirt’eşi meçop’ums do uğarğalams. (AH-Borğola) Dede, çocuklar kiraz çalarken yakalıyor ve azarlıyor. 3’oxle ç’ut’a bort’işi babak miğarğalamt’uşi nandidik mot’k’obinamt’u. (AH-Borğola) Eskiden küçükken babam azarlarken babaannem beni saklardı. Berepek artikatiz ninç’k’valaman. Uğarğali do mot-gyaget’an. (AH-Borğola) Çocuklar birbirlerine tükürüyorlar. Azarla da alışmasınlar. Cuma-muşik na-me3’ilu-dort’un şuk’aMitik mot-uğarğalamt’asya do Xasaniz yok’idu. (AH-Borğola) Kardeşinin koparmış olduğu salatalığıKimse (kardeşimi) azarlamasındiye [bir yabancı olan] Hasan’a yükledi. → uxap’aray; ≠ ğarğalams/ ğarğalay; ğarğalaps


uğidinams (PZ-Cigetore) ED har.f. Birini [dat.] gıdıklıyor. Cemalik Xasanis uğidinams. (PZ-Cigetore) Cemal Hasan’ı gıdıklıyor. → udiginams; uxit’inay; uxit’onams; uxit’inoms; uxut’onups


uğnose (HP) s. Akılsız. Ham bere uğnose ren. Ğoman Axmeti k’ala ğarğalamt’es. Guyi muxtu do Axmetis ar nank’ap’u. (HP-P’eronit) Bu çocuk akılsızdır. Dün Ahmet ile konuşuyordu. Sinirlenip Ahmet’e saldırdı. → nosi dixo, nosi-suzi, unose, unoseli, unosoni, ağnose; ubğu; ugamamk’asu


uğodinams (FN) EDA har.f. Birine bir hastalığı [aps.] bulaştırıyor. Xasanik ozabunluği-muşi çkar var-içvaz do ozabunluği bere-buruz-ti uğodinamz. (FN-Ç’anapet) Hasan hastalığını hiç kollamıyor ve hastalığı çoluğa çocuğa bulaştırıyor. → meyuşkumers/ meuşkumers; [hastalığı, rengi vs bulaştırıyor] unktams/ unktay; meyuk’limay; nuk’limams, nuk’nams

şsz iğodinen : Bir hastalık [aps.] bulaşıyor. Zabuniş oxoriz ozabunluği a piçoraz iğodinen. (FN-Ç’anapet) Hastanın evinde hastalık kısa zamanda bulaşıyor.


uğun DA/DAY hal f. [emp.şm.1.tek. miğun] (≠ uyonun[1]/ uyons/ uons/ ux’onun/ ux’oun)

A. Biri [dat.] cansız bir şeye [aps.] sahiptir. I. DA hal f. Biri [dat.] bir şeye [aps.] sahiptir. Xasanis muya-na uğut’asen uğut’as xolo-ti iris unç’olams. (PZ-Cigetore) Hasan’da ne olursa olsun yine de herkesten esirgiyor. Doğanis Vasilitis jur k’ore3xala merze (= pa3xa) uğun. (PZ-Cigetore) Vasilitide (*) Doğan’ın iki adet tek katlı tek odalı barnağı var. [(*) Vasiliti = Yerleşim bölgesinden uzak en yüksekte olan semte verilen yer adı.] Ma flamurişi pi3arepe miğut’u. Xasanis xutişa-viti dovoşk’orapi. (PZ-Cigetore) Benim ıhlamurdan tahtalarım vardı. Hasan’a beşe on kestirdim. Semsiye uğurt’aşa va-mç’iy. Var-uğurt’aşa mç’ima cok’açay. (ÇM-Ğvant) Şemsiyesi varken yağmur yağmıyor. Olmayınca yağmura tutuluyor (= yağmur onu tutuyor). Ali xt’umeri mca vat-uğurt’ay. (ÇM-Ğvant) Ali’de mayalanmış süt olmayabilir. Ham mca ğorma kuğun. Va-maxmaranen. (ÇM-Ğvant) Bu ağaç kovuklu. Kullanamayacağız. Mk’veriz abut’rak’i var-uğun. (FN-Ç’anapet) Kör yılanın zehiri yok. Jur k’oçişi oç’k’omale miğurt’es, mşkorineri xut k’oçi keyemabğes. (FN-Sumla) İki kişilik yiyeceğimiz vardı. Beş aç insan daha üzerimize geldi. Msva met’axeri uğun do k’inçiz var-aputxinen. (FN-Sumla) Kanadı kırık olduğundan kuş uçamıyor. Avlaş m3xuli ixite geiktu. Çkar peso var-uğut’u-doren. (FN-Sumla) Kapı önündeki armut rüzgârda devrildi. Hiç (sağlam) kökü yokmuş. 3’oxle gzas eşkiyapek na-golulunpez gyut’k’obut’ez do na-uğunpe xez go3’umert’ez. (AH-Borğola) Eskiden yolda eşkiyalar geçen insanlara pusu kuruyor, üstündekilerini zorla elinden alıyorlardı. Xes na-uğun yazma oxoxupups. (AK-Döngelli) Elindeki yazmayı büzüyor. Kotumeşi-ti msva uğun. Ama x’vinçepe steyi var-putxun. (AK-Döngelli) Tavuğun da kanadı var. Ama kuşlar gibi uçmuyor. Emus jur oxori uğun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Onun iki evi var.

[dey. f.-i. + guris uğun/ guri uğun/ guriz uğun (PZ ~ AH HP ÇX) : Yapmayı arzuluyor, düşünüyor. Yapmaya niyet ediyor.] Ham3’o ngolaşa olva guri miğun. (ÇM-Ğvant) Bu yıl yaylaya gitmeğe niyetliyim. Him bozomota nusa oxenu guri miğun. (AŞ-Ok’ordule) O kızı gelin etmeyi düşünüyorum. Guri giğunna ma domi3’vi. (AŞ-Ortaalan) Gönlün varsa bana söyle. Han3’o beyariz Vi3’eşa oxtimu guriz miğun. (FN-Çanapet) Bu yıl baharda Fındıklı’ya gitmeyi arzu ediyorum. Han3’o ç’veri yeriz çayi dolodu guriz miğun. (AH-Lome) Bu yıl yanmış yere çay ekmeyi düşünüyorum.

II. DAY hal f. Biri [dat.] bir halde olan [yüklem] bir şeye [aps.] sahiptir. Andğa ar k’inçi kobz*iri. Msvala met’axeri uğut’u. (APZ-Cigetore) Bugün bir kuş gördüm. Kanadı kırık idi. Ali gza mendra uğun. Moxt’aşa culumcun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yolu uzak. Gelinceye kadar (Ali’ye) akşam oluyor. Bere ç’ut’a ren. - Muşen ç’ut’a ren ? - 3’ana ç’ut’a uğun. (AH-Lome) Çocuk küçüktür. - Neden küçüktür ? - Yaşı küçük. Ham modvalus t’abani kyosele uğun. Metinis sum tutas ancaxi nuxondun. (AH-Lome) Bu ayakkabının tabanı köseledir. Metin’e ancak üç ay dayanır. Guri ini giğut’aşi mjorak var-ot’ubinams. (AH, atasözü) Yüreğin soğuksa güneş ısıtamaz (= Gönül istemeyince zoraki olmaz). Pantoli dari giğunna ilagiç’k’odun. (AK-Döngelli) Pantolonun dar ise yan tarafları yırtılır.

III. (HP ~ ÇX) DAY hal f. [part. (= yüklem) + uğun] Yapılması gereken şeyi yapmış haldedir. Meçameri miğun. (HP ~ ÇX) (Verilmesi gereken şeyi) vermiş haldeyim. Ç’k’omeri miğun. (HP ~ ÇX) (Yenmesi gereken şeyi) yemiş haldeyim (= tokum).

B. (Zararlı ya da nefret edici canlı varlığa) sahiptir. I. (PZ ~ FN-Ç’anapet)(AH-Lome)(AK) DA hal f. Bir bitkinin [dat.] üzerinde zararlı canlı varlık [aps.] var. 3’o m3xulepes opşa munt’ri uğun. (PZ-Cigetore) Bu sene armutlarda çok kurutçuk var. Mbulepe zade munt’ri uğun. (ÇM-Ğvant, AŞ-Ok’ordule) Kirazlarda çok kurtçuk var. Mbulepe dido munt’ri uğun. (AŞ-Ortaalan) Kirazlarda çok kurtçuk var. Mbulepez dido munt’ri uğun. (= Mbulepez dido munt’ri uyonun. = Mbulepez dido munt’ri noxen.) (FN-Ç’anapet) Kirazlarda çok kurtçuk var. Mbulepez dido munt’uri uğun. (AH-Lome)(AK-Döngelli) Kirazlarda çok kurtçuk var.

II. (AH) Biri [dat.] başka birini [aps.] hoşnut olmayan bir halde [yük.] görüyor. Hem k’oçi dido ink’raxi miğun. Ti-muşi dido mo3’onderi ren. (AH-Borğola) O adamdan nefret ediyorum. Kendini çok beğenmiştir.


uji (ÇM) i. Kulak. Xuseyini ujepe va-dvagun. (ÇM-Ğvant) Hüseyin’in kulakları duymuyor. Ali ujepe vrosi dvagun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin kulakları iyi duyuyor. Puji uji t’ambuğali on. (ÇM-Ğvant) İneğin kulağında damga var. Uji mi3’iyay. Mutxa domagurasen. (ÇM-Ğvant) Kulağım çınlıyor. Bir haber duyacağım. Bere oncğore ayasi ujepe elvamç’itanen. (ÇM-Ğvant) Çocuk utanınca kulaklarının kenarı kızarıyor. Ali aşk’va uji var-dvagun. Mp’ala iyen. (ÇM-Ğvant) Ali artık kulağı duymuyor. Sağır oluyor. → uci[1], x’uci

[dey. uji duzday : Birine kulağı söylüyor.] Uji domizday. Amedi ask’erişa andğa moxt’asen. (ÇM-Ğvant) Kulağım söylüyor. Ahmet bugün askerden gelecek.

[dey. uji meçay : Kulak veriyor. Ciddiye alıyor. Önemsiyor.] Ma t’k’va uji va-mekçamtu. (ÇM-Ğvant) Ben sizi ciddiye almıyorum. Ben size kulak asmıyorum. Ali bere ibgart’aşa uji var-meçay. Nciri met’axu-muşi 3aduy. (ÇM-Ğvant) Ali çocuk ağlarken kulak asmıyor (= önemsemiyor). Kestirmeye (= uyuklamaya) bakıyor.

[dey. uji natven : Biri [dat.] sağır oluyor.] Ali ibaderaşa uji natven. (ÇM-Ğvant) Ali ihtiyarladıkça kulakları ağır işitiyor. # Xelva dop’i komoxt’i / Ena var-mogalasen / Na-vitur var-dogagun / Uji na-megatvasen. (ÇM-Ğvant, anonim) Helva yaptım gel / İnşallah gelemezsin / Söylediklerimi duymuyorsun / Sağır olursun (= Sağır olmanı diliyorum). → mt’ura iyen; mp’ala iyen; ndure iyen, nanduren; uca iven; dundga iven

[dey. uji umç’vetun : (Birinin kulağı) sızlıyor.] Uji mimç’vetun. Bere oşk’urişa colasen. (ÇM-Ğvant) Kulağım sızlıyor. Çocuk elma (ağacı)ndan düşecek.


uji-p’ut’uri (ÇM) s. I. Kulaksız. Kulağı olmayan. Ali sum uji-p’ut’uri şuroni kuyonun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin üç kulaksız keçisi var.

II. Sağır. Kulağı duymayan. Alişi bere uji-p’ut’uri on. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çocuğu sağırdır. → mt’ura; mp’ala; k’ut’uni; ndure; dundga, uci-dundga, dunga; uca


ukadams (AH) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] vaadediyor. AşekBere askerluğişen moxtaşi k’urbani mebok’vatareya do ukadams. (AH-Lome) Ayşe çocuk askerden gelince kurban keseceğini adıyor. Doğanik bere-muşiz mektebi oçodinaşi k’et’i-n3xeni ukadams. (AH-Borğola) Doğan çocuğuna okulu bitirdiğinde bisiklet vaadediyor.


ukişturups (ÇX) ED har.f. Kışkırtıyor. Xasanik man Orxani k’ala k’ayi mo-vix’opurt’at diye mikişturupan. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hasan benimle Orhan’ın aramız iyi olmasın diye kışkırtıyor. → nup’iznams, nup’izmay; numğezay, nubğezay, numğezams/ numğezaps; umğezams/ umğezaps; eluk’edinams


Ukranya (AK) i. Ukrayna. Ma Ukranyaşa var-malu. (AK-Döngelli) Ben Ukrayna’ya gidemedim. K’irimi Uça-Mzoğaşi Ukranya k’ele ren. (AK-Döngelli) Kırım Karadeniz’in Ukrayna tarafındadır→ K’irimiII; Uk’rani-msva, Uk’rayna


uktams[1] (PZ)(AH) ED har.f. Birinden [dat.] hayıf almak için fırsat kolluyor. Birine karşı duyulan bir hırstan dolayı onu [dat.] kıstırmak için uygun zaman ve zemini kolluyor. Coşkunik Osmanis uktams. (PZ-Cigetore) Coşkun Osman’dan intikam almak için fırsat kolluyor. İsmet’iz dido buktamXvala mep’ç’opama do. Ala xvala soti var-ulun. Dulyaz gamulut’aşi-ti k’aabaluğiz ant’alen do oxoşe ulun. (AH-Lome) İsmet’i çok kolluyorum, yalnız yakalamak için. Ama yalnız bir yere gitmiyor. İş çıkışında da kalabalığa karışarak gidiyor. [eşb. oktams fiilinden türemiş faydalananlı fiili.]


uktinams[1] (FN) EDA har.f. Bir rengi [aps.] bir şeye [dat.] bulaştırıyor. Nanak kçe porçapez mç’ita rengi uktinu. (FN-Ç’anapet) Annem beyaz gömleklere kırmızı rengi bulaştırdı. ++ meyakten AD har.f. Bir renk [aps.] bir şeye [dat.] bulaşıyor.


uktinams[2] (AH) EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] çevirtiyor. → oktams

[dey. guri uktinams (AH-Borğola) : Birinin [dat.] midesini bulandırıyor.] Çxindi tamo işifoni. Mitiz guri mot-uktinam. (AH-Borğola) Burnunu yavaş sümkür. Kimsenin midesini bulandırma. → guri duktinams


ukvançxay (ÇM) ED har.f. Birinin [aps.] gözleri [erg.] ışıktan dolayı seğiriyor. Toli mikvançxay. (ÇM-Ğvant) Gözüm ışıktan dolayı seğiriyor. → uruk’ay; ≠ ap’azulen; ≠ uzuray


uk’açinay (ÇM) ED har.f. Uzatıyor. Oxori-otva mboli uk’açinasi celat’roxun. (ÇM-Ğvant) Evin çatısı fazla uzatırsan [kenarı] kırılır. Mca ue3’obazgu uk’açinam. Celat’roxasen. (ÇM-Ğvant) Ağacı destek vermeden uzatıyorsun. Kırılacak.


uk’açinun (ÇM) AD hal f. Bir şeye [dat.] doğru uzanmış haldedir. Ali m3xulişi gza k’ale na-uk’açinun ara meşk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali armut ağacının yol tarafına uzanan dalını [testere vs gibi bir alet ile] kesiyor.


uk’açxe[1] (PZ ~ FN) z. Sonra. Sonradan. Ordo na-upines k’eç’epeşi uk’açxe pucepe-ti nomç’eşes. (PZ-Cigetore) Erken gönderilen keçilerden sonra inekler de peşinden koşuldu (= ineklerin de peşinden koştular). Ali toç’i gvombay. Uk’açxe moxtasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali ipi geriyor. Sonra gelecek. # Ela komemaoni / 3’ulut’ina ort’aşa / Uk’açxe pişmanare / Om3’el unk’anamt’aşa. (AŞ, anonim) Gel beni takibet / Küçücük (kız) iken / Sonra pişman olacaksın / Beşik sallarken. Tiz na-meganç’arasen uk’açxe var-nijilen. (FN-Ç’anapet) Alnına yazılan sonradan silinmez. Hek’o dido kovali mot eç’opum. Uk’açxe domt’k’orun edo gondunun. (FN-Ç’anapet) O kadar çok ekmek alma. Sonra bayatlayıp kayboluyor. Xark’iz dido gyaz*i3ayiz uk’açxe si-ti tiz meyegixtamz. (FN-Ç’anapet) Başkasını çok alay edip gülersen sonra [aynı olay] senin başına da gelir. Pucepe oxorişi gomtumaniz gomcvini do uk’açxe-ti gemtumani gelolapi. (FN-Sumla) İnekleri evin etrafında otlat ve sonra da aşağı doğru gönder. → uk’ayi, ok’aye/ ok’ayi; ok’açxe; uk’ule, ok’ule, ek’ule


uk’açxe[2] (AK) z. I.1. Arkada. Arka tarafında. Gzas bere-çkimi boyne uk’açxe ik’amoskidun. (AK-Döngelli) Yolda çocuğum devamlı arkamda kalıyor. (→ ceride; geidelen) 2. Geriye. Furunişi ayari uk’açxe xomuizdi do mç’k’idi xogamiç’vas. (AK-Döngelli) Fırının ayarını gerşye çevir de ekmeğin içi güzelce pişsin.

II. [pek nadiren] Sonra. Sonradan. Andğa var-mumalen. Ama daha uk’açxe xomo(v)ulur. (AK-Döngelli) Bugün gelemem. Ama daha sonra gelirirm.


uk’açxe-muşis (AK) z. Kendi arkasına. Timurik mtxiri uk’açxe-muşis mijaxups. (AK-Döngelli) Timur fındığı kendi arkasına döküyor. Yusufik ar teneke 3’k’ari uk’açxe-muşis mijax’orups. (AK-Döngelli) Yusuf bir teneke suyu kendi arkasına döküyor.


uk’açxes (AK) z. Bir şeyin [gen.] arkasında ya da arkasına. Xasanik nek’naşi uk’açxes arguni gi3’ok’idaps. (AK-Döngelli) Hasan kapının arkasına baltayı asıyor. K’ulanik tozepe nek’naşi uk’açxes nokosups. (AK-Döngelli) Kız tozları kapının arkasına süpürüyor. Nek’naşi uk’açxes porça gilobun. (AK-Döngelli) Kapının arkasında gömlek asılıdır. → uk’vaşxe; s.-e. [Bir şeyin [aps.] arkasında] k’ap’ulas


uk’ap’ams (PZ), uk’ap’ay (ÇM ~ AŞ), uk’k’ap’p’ay (AŞ-Ortaalan), uk’ap’aps (ÇX) Eø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] [part. k’ap’ineri] Koşuyor. İrfanik uk’ap’asi p’anda k’odas naç’apxen. (PZ-Cigetore) İrfan koştuğu zaman her zaman duvara çarpıyor. Musa emice moxt’usi oxoris eba-şk’imi var-ot’u. Nana-şkimis p’i vuk’itxi livadişa vuk’ap’i. (PZ-Cigetore) Musa amca geldiğinde evde babam yoktu. Anneme sormadan ben bahçeye koştum. Uk’ap’i do idi. Ğecik laç’i oşk’idams. (PZ-Cigetore) Koşarak git. Domuz köpeği boğuyor. K’ap’ineri k’ap’ineri ulurt’u. (PZ ~ AŞ) Koşa koşa gidiyordu. Mp’ulera var-vuk’apasi cemim3’upun. (ÇM-Ğvant) Bulutlu havada koşmazsam karanlığa kalıyorum. Uk’ap’amt’aşa korba mu-ti dologizun inçaxen. (ÇM-Ğvant) Koşarken karnında ne varsa çalkalanıyor. Alişi n3xeni uk’ap’amt’aşa çoçok’ape dvamtinen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin atı koşarken yeleleri dikleniyor. Ali uk’ap’asi guri nantxen. (ÇM-Ğvant) Ali koşunca bayılıyor. Ali bere 3’ulu na-on var-uşk’un st’eri uk’ap’ay. Otxo 3’aneri bere ek’intxozinay. (AŞ-Ok’odule) Ali çocuğun küçük olduğunu bilmiyor gibi koşuyor. Dört senelik çocuğu peşinden kovalatıyor. Faiği kimliği-muşşi gvoç’ondru do oxorişe gamaxt’u dort’t’u. Bere-muşşi ceride-muşşi uk’k’ap’p’u. Baba-muşşi otobussi va-cexeduşşa meç’ç’işu. (AŞ-Ortaalan) Faik kimliğini unutup evden çıkmıştı. Çocuğu arkasından koştu. Babası otobüse binmeden yetişti. Doğani ar k’ale bere elvok’açun. Ar k’ale uk’k’ap’p’ay. (AŞ-Ortaalan) Doğan bir taraftan çocuğu tutuyor. Bir taraftan koşuyor. Beek oput’es uk’ap’aps. (ÇX-Makret) Çocuk bahçede koşuyor. → oxut’k’va3ams/ oxut’k’va3un; cgiyalamsII/ cgiyalums; t’aik’omsII; unk’ap’inams/ unk’ap’inaps; + ok’ap’inapams[1]

part. k’ap’ineri (PZ ~ AŞ), k’ap’p’ineri (AŞ-Ortaalan) : Koşarak. Koşmuş halde. K’ap’ineri vor. (ÇM-Ğvant) Koşmuş haldeyim. Az önce koştum. K’ap’ineri ruba celebili. (AŞ-Ok’ordule) Koşarak dereye indim. Ali k’ap’ineri livadişa moxt’u. Kodidu. (AŞ-Ok’ordule) Ali koşarak bahçeden geldi. Kendini bıraktı (= bitap düşüp kendini olduğu yerde bıraktı). Art’aşenişa it’aşa bere nana-muşi golvancğonen. K’ap’ineri ulun. (AŞ-Ok’ordule) Ardeşen’e giderken çocuk annesini geçiyor. Koşarak gidiyor. K’ap’p’ineri na-moxt’i şeni emamk’utu. (AŞ-Ortaalan) Koşarak geldiğin için bir an korktum (= ürktüm).


uk’ap’un[1] (FN-Sumla) Aø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Zemine çarpa çarpa düşüyor. Kvalepunaşen buk’ap’i. (FN-Sumla) Kayalara çarpa çarpa düştüm. Buk’ap’urt’i do k’ap’ineyi ar msucis kogebak’ni. (FN-Sumla) (Uçurumdan) zemine çarpa çarpa düşüyordum ve çabucak bir sarmaşığa tutundum. Ali ğalişa uk’ap’u do goiragadu. (FN-Sumla) Ali ırmağa yuvarlandı ve her yanı ezik yara bere içinde kaldı. + ok’ap’inams[2]


uk’ap’un[2] (AH) Aø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Sıçrıyor. Zıplıyor. Atlıyor. → nuk’ap’ams/ nuk’ap’ay; nok’ap’ay; mo3’uk’ap’ams; uk’ap’un; 3xont’un; + ok’ap’inams[3]


uk’atalay/ uk’k’atalay (AŞ-Ortaalan) ED har.f. Bir şeye [dat.] dikkat ediyor ya da özen gösteriyor. Nak’k’u uk’atalare uk’atalina-cegizun sayet’t’i goişiren. (AŞ-Ortaalan) Ne kadar dikkat edersen et, takılı olan saatin etrafı aşınıyor. Nak’u-ti buk’k’atalik’o-ti cami-vazoşi mçipe yeri k’oşk’ut’roxu. (AŞ-Ortaalan) Ne kadar özen gösterdiysem de cam vazonun ince yeri kırıldı. → ik’atalams/ ik’atalayII


uk’atams (PZ), uk’atay/ uk’k’atay (ÇM ~ AŞ), uk’atams (FN ~ AH), uk’atums/ uk’atups (HP ~ ÇX), uk’ateps/ uk’atups (AK) EDA har.f. Katıyor. Ozini lobiyas mcumori va-uk’at’aşa var-işk’omen. (PZ-Cigetore) Ezilmiş fasulyeye sirke katmayınca yenmiyor. K’apçoni caris msut’ulya var-vuk’atam. (PZ-Cigetore) Hamsili ekmeğe pazı katmıyorum. Luyu şveni var-uk’ati-i, k’vana var-ayen. (ÇM-Ğvant) Lahanaya içyağı katmayınca lezzeti olmuyor. Suvaği-xarci çimento m3’ika uk’atusi na-noç’abay molay herbet'i. (AŞ-Ok’ordule) Sıva harcına çimento az katınca yapıştırdığın yerden kopuyor elbette. Nusa luu mcumu uk’atay do unt’alay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin lahanaya tuz katsın da karıştırsın. Kapça-mç’k’udiz moşkva goç’k’orale uk’ataşi nostoneyi iven. (AH-Lome) Hamsili ekmeğe bol yeşillik katınca lezzetli oluyor. 3’uk’alis pucişi mutu bgubomt’aşi k’enç’i-ncumu buk’atam. (AH-Lome) Kazanda inek için bir şey pişirirken kaya tuzunu katıyorum. Bureği nkiminomt’aşi makvalişi 3ela mot-uk’atam. (AH-Lome) Börek hamuru yoğururken yumurta akını katma. Urz*enişi lova dido titxu divu. Hamuşen kyume var-iven. Ar m3ika mkveri kuk’atit. (AH-Borğola) Üzüm şırası çok sulu (= ince) oldu. Bundan meyve sucuğu olmaz. Biraz un katın. Ham gyariz çkar ncumu var-uk’ati-doren. Dido kança divu-doren. (AH-Borğola) Bu yemeğe hiç tuz katmamışsın. Çok lezzetsiz olmuş. T’urşi bikim. Mtelli şeyepe buk’atum. Muşebua ox’vapuşe mebaşkum. (HP-P’eronit) Turşu yapıyorum. Bütün şeyleri kattım. Kendi kendine olmaya bırakıyorum. Doğanik bureğişi guris şekeri uk’ateps. (AK-Döngelli) Doğan Laz böreğinin muhallebisine şeker katıyor. + ak’aten[1]

yet. ak’aten[2]/ ak’k’aten : Katabiliyor. Cari bere ncumu ak’k’aten-i ? Si uk’k’atare. (AŞ-Ortaalan) Ekmeğe cocuk tuz katabilir mi ? Sen katacaksın. Fadimez, gyariz dido mcumu ak’aten.

(FN-Ç’anapet) Fatma yemeğe çok tuz katabiliyor.

şsz : ik’aten : Bir şey [aps.] bir şeyin [dat.; (AK) datif işlevli direktif] içine katılıyor. Termoniz xaci, lazut’i, pek’mezi, dik’a, mkveri, defneşi but’k’a do şekeri ik’ataşi nostoneri iven. (AH-Borğola) Termoni fasulye, mısır, pekmez, buğday, un, defne yaprağı ve şeker katılınca çok lezzetli olur. K’at’a gyarişa cumu ik’aten. (AK-Döngelli) Her yemeğe tuz katılıyor.

part. k’atineri/ k’ateri (ÇM), k’atineri (AŞ ~ FN-Ç’anepet), k’ateri (AH), k’ateri/ k’atineri (AK) : Katılmış. Şveni k’ateri luyu nost’oni ayen. (ÇM-Ğvant) İç yağı katılmış lahana lezzetli oluyor. Ayşe ncavla mark’at’i k’atineri momçu. (ÇM-Ğvant) Ayşe bana sütü mayalanmış şekilde (= yoğurt mayası katılmış süt) verdi. Ç’e, biç’i ! Luu mcumu k’atineri n-i ? Aya, no3adi. (AŞ-Ok’ordule) Ey, çocuk ! Lahanaya tuz katılmış mı ? Bir tadına bak. Yengi na-dirinu bere 3’ari k’atineri mca cubare. (AŞ-Ortaalan) Yeni doğmuş çocuğa su katılmış süt vereceksin. Balucaği k’atineyi xaci guberi ordoşen mç’oxun. (FN-Ç’anapet) Domates katılmış fasulye yemeği erken ekşiyor. Gyariz ncumu k’ateri ren. (AH-Lome) Yemeğe tuz katılmıştır. Dido şeker k’ateri çayi lo3a na-iven şeni var-pşum. (AH-Borğola) Çok şeker katılmış çayı çok tatlı olduğu için içmiyorum. Dido cumu k’ateri gyari var-iç’k’omen. (AK-Döngelli) Çok tuz katılmış yemek yenmez. Aya gyaris cumu k’atineri ren. (AK-Döngelli) Bu yemeğe tuz katılıdır.

+ ok’atapams/ ok’atapay/ ok’atapaps EDAL ett.f. Biri [erg.] başka birine [dat.] bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] kattırıyor. Ayraniz ncumu bok’atapi. Nusak k’avanozite m3ika nçaxums. (AH-Lome) Ayrana tuz kattırdım. Gelin kavanozla biraz çalkalıyor.


uk’ayi (PZ) z. Sonra. # Hayde mendegiyona / 3’ulut’ina ort’aşa / Uk’ayi pişmanare / Om3’el uk’anamt’aşa. (Anonim) Haydi seni götüreyim / Küçücük (kız) iken / Sonra pişman olacaksın / Beşik sallarken. Ar p’ut’ucişi ğuni a 3’ulu ok’ixu do p’ap’u-şk’imik hus duzanasen. M3ika uk’ayi xolo sva-muşis dodvasen. (PZ-Cigetore) Bir arı kovanı kısmen bozulmuştu. Dedem şimdi düzeltiyor. Az sonra yine yerine koyacak. → ok’aye/ ok’ayi; uk’açxe[1], ok’açxe; uk’ule, ok’ule, ek’ule


uk’itxams[1] → ik’itxams[1]


uk’itxams[2] → ik’itxams[2]


uk’itxeli (AH) z. Sormadan. Sormaksızın. K’oçik mitiz uk’itxeli ont’ulez goşulun. (AH-Lome) Adam kimseye sormaksızın tarladan geçiyor. (k’itxums altında) uk’itxu


uk’ooms → uk’oroms


uk’orams[1]/ uk’ors (AH-Borğola) DA hal.f. Birine [dat.] bir şey [aps.] gerekiyor. Msicişen orz*o oxenu şeni t’k’ebi go3’k’u uk’ors. (AH-Borğola) Sarmaşıktan iskemle yapmak için derisini soymak gerekir. Lazi kultura oskedinu şeni çkuni-sterepe uk’ors. (AH-Borğola) Laz Kültürünü yaşatmak için bizim gibiler gereklidir. [eşb. (k’orums altında) uk’orams[2]] → dvaç’irs, dvaç’iren, dvaç’in/ dvaç’ç’in; uk’orems, uk’oroms/ uk’ooms; ≠ [birine bir şey eksik geliyor] uk’oren, nok’ordun


uk’oren (PZ) DA hal f. Biri [dat.] bir şeyin [aps.] eksikliğini hissediyor. Birine [dat.] bir şey [aps.] eksik geliyor. Birine [dat.] bir şey [aps.] gerekiyor. K’oçis oxorza uk’oren. (PZ-Apso) Adama kadın eş gerekir. Yemeğis mcumu m3ika ayu. Ar m3ika ç’k’va mcumu uk’oren. (PZ-Cigetore) Yemeğin tuzu az oldu. Biraz daha tuz gerekiyor. → nok’ordun


uk’orems (FN ~ AH-Lome, Jin-Napşit, Sidere, Pilarget) DA hal f. Birine [dat.] bir şey [aps.] gerekiyor. Cumadik kva o3’k’ondu şeni na-uk’oremt’u xişili (= mk’umi) nayla tudeleşen gamobğamz. (FN-Ç’anapet) Amcam taş duvar örmek için ihtiyaç duyduğu kumu serender altından dışarı döküyör. Skidala menç’u şeni dido sebze oç’k’omu uk’orems. (FN-Ç’anapet) Sağlıklı yaşamak için bol sebze yemek gerekiyor. Ma ar mutu mik’oremt’ayiz soti var-iz*iren. (FN-Ç’anapet) Bana bir sey lâzım olunca [bana lâzım olan şey] hiçbir yerde bulunmuyor. Soyu tükeniyor. K’aybana na-doskidasen. Var-mik’orems. (FN-Ç’anapet) Allah kahretsin (= kimseye de yaramasın). İstemiyorum (= bana lâzım değil). K’oçonobaz cgina var, cumaloba uk’oremz. (FN-Ç’anapet) İnsanlığın kavgaya değil, kardeşliğe ihtiyacı var. Hem k’alati handğa çku mik’oreman, ç’ume gendğani tkva-ti gik’oremt’anen. (FN-Sumla) O sepet bugün bize lazım, yarınlarda size de lazım olacak. T’ok’seyi na-mekçi drap’ani ondğe şkule mik’orems. Komomiği. (AH-Lome) Geçenlerde verdiğim orak öğleden sonra bana lazım. Getiriver. Ont’uleşi ğoberi şeni ç’uburişi masayi mik’orems. Ar soti ç’uburişi nca komaz*iren-i, p’eya ? (AH-Lome) Tarlaya çeper için kestane kazığı lazım. Bir yerde kestane ağacı bulabilir miyim acaba ? Xuşut’ik ğobeyi ikomt’aşi ipti masayi na-di3onasen yerepe let’az noğarams. Nak’o uk’orems xesap’ums do ok’açxe masaepe do3onuz gyoç’k’ams. (AH-Lome) Hurşit çeper yaparken önce kazık dikilecek yerleri toprakta çizer. Kaç tane lazım olacağını hesaplar ve sonra kazıkları dikmeye başlar. Gik’oremzna giğut’az. Vana xez mot-dokaçam. (AH-Lome) Sana lâzımsa sende kalsın. Yoksa elde tutma. Mustavaz muntxa uk’oremt’asen, p’anda si gak’vans. (AH-Lome) Mustafa’ya ne lâzım olursa her zaman senden istiyor. Si na-gik’orems k’onayi ntxiri ezdi. Dido mot-ezdim. Navayi gamapçare. (AH-Lome) Sana lâzım olduğu kadar fındık al. Fazla alma. Gerisini satacağım. Ğaç’o oç’opu şeni ğvap’a mik’oreman. (AH-Lome) Çekirge kuşu yakalamak için bize danaburnu gerekli. → dvaç’irs, dvaç’iren, dvaç’in/ dvaç’ç’in; uk’oroms/ uk’ooms, uk’orams[1], uk’ors; ≠ [birine bir şey eksik geliyor] uk’oren, nok’ordun


uk’oroms/ uk’ooms (FN-Ç’enneti) DA hal f. Birine [dat.] bir şey [aps.] gerekiyor. Ham camez ar abdez-xana uko(r)oms. (FN-Ç’enneti) Bu camiye bir tuvalet lâzım. → dvaç’irs, dvaç’iren, dvaç’in/ dvaç’ç’in; uk’orems, uk’orams[1], uk’ors; ≠ [birine bir şey eksik geliyor] uk’oren, nok’ordun


Uk’rani-msva (ÇM-Ğvant) i. Ukrayna. Uk’rani-msva Rusepe keç’opey. (ÇM-Ğvant) Ukrayna’yı Ruslar aldı. → K’irimiII; Uk’rayna, Ukranya


Uk’rayna i. Ukrayna. Uk’rayna nam k’it’aşi memleketi ren ? (AH-Lome) Ukrayna hangi kıta ülkesidir ? Yaşari Uk’raynaşe oçalişuşe idu-dort’un. (AH-Borğola) Yaşar Ukrayna’ya çalışmaya gitmişti. → K’irimiII; Uk’rani-msva, Ukranya


uk’u- (AK) fb. [Akçakoca diyalektlerinde /i/ önünde {uk’u-} ve /u/ önünde {uk’-} biçimlerini alan bir fiilbaşı vardır. Bunun, /a/ ve o/ önünde {ok’-} biçimini aldığına göre, asıl biçiminin {ok’o-} olduğu hesaplanır.] → ok’o-


uk’udelams (AH) ED har.f. [fb.{ø-}] [kb.{u-}] Bir şeye [dat.] üsteliyor. Ç’e, k’at’uk k’udeli na-var gyusumerz şeepez hek’o mot uk’udelam. (AH-lome) Yahu, kedinin bile kuyruğunu değdirmediği (= hiç önemsiz) şeylere o kadar üsteleme. Mot-uk’udelam. Oxuşkvi. İgzalaz. (AH-Borğola) Uzatma. Boş ver. Gitsin.


uk’uibğen (AK) Aø har.f. [fb.{oko-}] Bir araya toplanıyor. Ç’uç’ulepe monç’vaşi tude uk’uibğen. (AK-Döngelli) Civcivler anaç tavuğun altında toplanıyor. → ok’ibğen; ok’ik’orobams


uk’uin3axen (AK) Aø har.f. Birbirine yapışıyor. Ok’o var-ok’odva. Xuk’uin3axen. (AK-Döngelli) O kadar çok yaklaştırma. Yapışır. → ok’iç’amben; ok’it’amben; ok’iç’aben; ok’iç’ç’amben; ok’in3axen


uk’ule (FN ~ AH) z. Sonra. Ha3’i a m3ika emti eşaptaten do uk’ule gemti geptaten. (FN-Sumla) Şimdi biraz yokuş yukarı çıkacağız ve sonra iniş aşağıya ineceğiz. Çkuni let’az nez*i var-skidun. Ar jur 3’anaz doskidun do uk’ule exombun. (FN-Sumla) Bizim toprakta ceviz yaşamıyor. Bir iki yıl yaşıyor da sonra olduğu yerde kuruyor. → uk’ayi; ok’aye/ ok’ayi; uk’açxe[1], ok’açxe; ok’ule, ek’ule


uk’unağurun (AK) Aø har.f. Bayılıyor. Dadi Zelixa mjoras dido dodgituna uk’unağurun. (AK-Döngelli) Zelixa hala güneşte fazla durursa bayılır. Nandidi-çkimi uk’unağurun heralda. Soti var-melas ! (AK-Döngelli) Babaannem bayılıyor herhalde. Sakın düşmesin ! → ok’onağurun; guri nantxen


uk’ungaps (AK) Aø değ.f. Birbirine benziyor. Çiftişi berepe zade uk’ungapan. (AK-Döngelli) İkiz çocuklar birbirine çok benziyor. → ok’umgums/ ok’umgus, ok’umgvay, ok’ungvay, okungams/ ok’ungaps, ok’ugaps


uk’u3’uraps (AK) EA har.f. İki şeyi [aps.] benzerlik ya da farklılık açısından karşılaştırıyor. K’oçik ağne geç’erali do mcve geç’erali uk’u3’uraps. (AK-Döngelli) Adam yeni para ile eski parayı karşılaştırıyor. → ok’u3’irams


uk’vanç’en (ÇX) AD har.f. Biri için [dat.] yana doğru çekiliyor. Mik’vanç’en. (ÇX-Çxalazeni, TM) Benim için yana doğru çekiliyor.


uk’vaşxe (ÇX) z. Arkasında. Arka tarafında. Berepeyi xoma var-vognap. So isteran ? - Telli skani oxori uk’vaşxe isteran diye vimsifon. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çocukların sesini duymuyorum. Nerede oynuyorlar ? - Hepsi senin evinin arkasında oynuyorlar diye düşünüyorum. Biyape so dodvi ? - Mutfaği ek’nayi uk’vaşxe dobdvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ayvaları nereye koydun ? - Mutfak kapısının arkasına koydum. → uk’açxes; s.-e. [Bir şeyin [aps.] arkasında] k’ap’ulas


uk’vaşxeşen (ÇX) z. Arkasından. Arka tarafından. Uk’vaşxeşen nacins. (ÇX-Çxalazeni, TM) (Birini) arkasından itiyor.


ulams (FN-Sumla) Eø har.f. [Sırf emp.şm.3.tek.ö. biçimi kullanılır.] Suyu çok hafif sızdırıyor. K’uk’umak xolo ulams. (FN-Sumla) Güğüm yine çok hafif sızdırıyor, dışarıya ıslaklık veriyor. K’uk’umaz ar mcixi mkveri dolobubği do ha3’i ulams. (FN-Sumla) Güğüme bir avuç un attım ve şimdi (ancak) çok hafif bir ıslaklık veriyor (= suyun fazla akmasını önledim). → o3’rodinamsII


ulast’uşi → last’ums


uli-beut’i/ uli-meut’i s. Ölüm döşeğinde olan. Uli-beut’i cans. (= Uli-meut’i cans.) (FN-Sumla) Ölüm döşeğinde yatıyor. Can çekişiyor.

ulun Aø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] [emp.şm.3.çoğ. (PZ) uluran, (ÇM) uluran/ ulvan, (AŞ) ulunan/ ulvan, (FN ~ HP) ulunan, (HP-Azlağa) ulvan, (AK-Döngelli) ulvan/ ulunan, (ÇX) ulan] [perf. idu + mendaxt’u/ mendaxtu] Gidiyor. [Bu fiilden türemiş başlı fiillerin perfektif kökü, √-xt’- (PZ ~ AŞ) ve √-xt- (FN ~ ÇX) olup amaxt’u/ amaxtu, celaxt’u/ gelaxtu/ gilaxtu vs şeklini alır.] nulun[2]; igzalams/ igzalay, igzals; ++ amulun; celulun/ gelulun/ gilulun; culun/ gyulun; dolulun; elulun/ ilulun; eşk’ulun/ eşulun/ işulun; eyulun/ yulun; e3’ulun/ i3’ulun; gamulun; golulun/ gululun; goyulun; gulun; k’oşk’ulun/ goşulun/ guşulun; k’o3’ulun/ go3’ulun; mek’ulun/ mik’ulun; meşk’ulun/ meşulun/ mişulun; me(y)ulun[1][me(y)o-]/ mijulun; me(y)ulun[2] [me(y)a-]/ mijulun; moilven/ moilen/ moixtinen/ moilinen/ muilen; mok’ulun/ muk’ulun; molulun; moşk’ulun/ moşulun/ muşulun; mo(y)ulun[1] [mo(y)o-]/ mujulun; mo(y)ulun[2] [mo(y)a-]/ mujulun [muja]; mulun; nulun; ok’ulun

A. [emp.] Tutastes vulut’i ğari-şkimi maz’irusi maşk’urinu. (PZ-Cigetore) Ay ışığında gidiyordum. Gölgemi görünce korktum. Xasanik Dulyaşa mot-vulut’adeyi maana gorums. (PZ-Cigetore) Hasanİşe gitmeyeyimdiye bahane arıyor. # Ulun ulun mogutun / K’ut’nu dolvonkuy nusa / 3’ari doloxert’ana / Goyok’t’oçare mosa. (ÇM-Ğvant) Gidip gidip duruyor / Kutnu giymiştir gelin / Suyun içinde (bile) olsan / Üstüne ağ atacağım. Doxunuşa mendulun. Oxori goixiray. (ÇM-Ğvant) Oturmağa gidiyor. Evi soyuyor. Ayşe ngolaşa na-ulvan berepe-muşi ordo-molva-xvama şeni 3’ari ek’vobay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yaylaya giden çocuklarının erken gelme duası için artlarından su döküyor. Ali İstanbolişa mendulun. Miti va-gorums. Hişote goiç’onndrinay. (AŞ-Ok’ordule) Ali İstanbul’a gidiyor. Kimseyi aramıyor. Öylelikle [kendisini herkese] unutturuyor. Cari memişk’uman. Dulyaşa ulvan. (AŞ-Ok’ordule) Ekmek bana bırakıp işe gidiyorlar. Naci noğaşa it’aşa cuma-muşi elvak’aten. Hişote ulvan. (AŞ-Ok’ordule) Naci çarşıya giderken kardeşi katılıyor. Öyle gidiyorlar. Bere dulyaşa na-ulun nana-muşiz ç’işun. (FN-Ç’anapet) Çocuk işe giden annesini kovalıyor.Babaz 3an3a elobun. P’eya so ulun ? (AH-Lome) Babam 3an3ayı takmış. Acaba nereye gidiyor ? 3’oxle Lazistanişen Romanyaşe oçalişu şeni ulut’ez-doren. (AH-Lome) Eskiden Lazistan’dan Romanya’ya çalışmak için giderlermiş. Entepe Xopaşa ulut’eşşa dulumces. (HP-P’eronit) Onlar Hopa’ya gidene kadar (tembel oluşları ve ağır hareketleri olduğundan dolayı) akşam oldu. Lausti omku şeni mskibuşa ulvan. (AK-Döngelli) Mısır öğütmek için değirmene gidiyorlar.

B. [perf.] Dişçişa mendaft’i. Jijilepe 3’una miğurt’u. Cevoktinapam. (ÇM-Ğvant) Dişçiye gittim. Dişetimde hastalık varmış. Tedavi ettiriyorum. Ç’umani ham ora Alişi oxorişa mendaft’i-vort’ar. (ÇM-Ğvant) Yarın bu zamanda (= bu saatte) Ali’nin evine gitmiş olacağım. K’oçi xolo ar sutxa mendaxt’u. Miti var-uşk’un. (AŞ-Ok’ordule) Adam yine bir yere gitti. Kimse bilmiyor. Si-ti idi. Xassani nubğezi. (AŞ-Ortaalan) Sen de git. Hasan’ı kışkırt. 3’anağne moxtuyi Xopaşa vidaminon. (*)(AK-Döngelli) Ocak ayı geldiğinde Hopa’ya gideceğim. Gza xogomdini do na-vidamint’u yerişa var-mimalu. (*)(AK-Döngelli) Yolumu kaybettim ve gideceğim yere ulaşamadım. Ç’umen na-vidatunon ekolen zuğa iz*iren. (*)(ÇX-Çxalazeni, TM) Yarın gideceğimiz yerden deniz görünüyor. [(*) Hopa, Çxala, Akçakoca vs diyalektlerinde gelecek zaman biçimleri, perfektif köklü fiile emperfektif -unon veya -un morfemleri eklenerek oluşturuluyor. Bundan dolayı hem perfektif hem emperfektif aspektlere sahiptir.]

emp.geç. ikinci biçimi : it’u/ it’t’u. Gidiyordu. Ngolaşa vit’itşa lafroni mvoburt’u. Golomalu. (ÇM-Ğvant) Biz yaylaya giderken yükü hafifti. Beni geçti. Himuşa vit’i. Gza memagu. (ÇM-Ğvant) Ona gidiyordum. Yolda bana rastladı. Mangana gza it’aşa nek’na nuvelay. (ÇM-Ğvant) Araç yolda giderken kapısı düşüyor. Ma Ali k’ale bit’t’i. Xoca gza memagu. (AŞ-Ok’ordule) Ben Ali’ye doğru gidiyordum. Hoca yolda rastladı. P’ap’uli-çkimi Batumişa dulya oxenuşa it’u do genç’areyi ç’k’indumt’u. (FN-Ç’anapet) Dedem Batum’a iş yapmaya gidiyordu ve para kazanıyordu. P’ap’uli-çkimi ağne tutaz oxvameşa it’u do ixvamamt’u. (FN-Ç’anapet) Dedem yeni ayda ibadethaneye gider ve dua ederdi. Kadiris mopxvadişi oxorişa bit’i. (HP-P’eronit) Kadir’e rasladığımda eve gidiyordum. N3xeni it’uşa ar piçiz moicgiyalu. (FN-Ç’anapet) At giderken birden atağa kalktı. X’onaşa vit’işi gzas xo3keri ğeci xobz*iri. (AK-Döngelli) Tarlaya giderken yolda gebermiş domuz gördüm.

emp.ist. ikinci biçimi it’as/ it’ay/ it’az. Şk’imi dolokunaşepe nu3’iray, dugunişa it’aşa dolvokunasen. (ÇM-Ğvant) Elbiselerimi uygun görüyor. Düğüne giderken giydirecek.

dil. iduk’o/ mendaxt’uk’o (PZ ~ AŞ), iduk’o/ mendaxtuk’o (FN ~ AH) : Gitseydi. Gitse. Giderse. [Bir dildeki bir fiilin bir biçimi, hiçbir zaman başka dildeki bir fiilin tek bir biçimine tam denk gelmez. Lazca fiiller ile Türkçe fiiller arasındaki karşılığı da bu genel kuralın istisnası olmaz.] Ali na-dulya-ikumt’u msvaşa milvapurt’asen. Huy mendaft’ik’o varto bzira. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çalıştığı yere daha önce gitmişliğim olmalı (= gitmiş olabilirim). Şimdi gitsem bulamam. Ali da-muşişi ç’andraşa iduk’o muxvadun. (ÇM-Ğvant) Ali kız kardeşinin düğününe gitmesi gerekiyor. Ali da-muşişi ç’andraşa mendaxt’uk’o, da-muşi guri k’ayi ayasert’u. (ÇM-Ğvant) Ali kız kardeşinin düğününe gitseydi, kız kardeşi sevinecekti. Ngolaşa ordoşa vidik’ot vrosi iyasert’u. (ÇM-Ğvant) Yaylaya erken gidersek iyi olurdu. Ngolaşa ordoşa mendaft’ik’ot andğa moft’atert’u. Ngolape ğoma domtu. (ÇM-Ğvant) Yaylaya erkenden gitseydik bugün gelecektik. Yaylaya dün kar yağdı.

yet. (mende)malen, (mende)galen, (mend)alen vs : Biri [aps./dat. (*)] gidebiliyor. a. Gitme yeteneği var, ya da gitme imkânı var. “Malen-i ?” deyi nozmoy. (ÇM-Ğvant) “Gidebilir miyim ?” diye merak ediyor. Andğa ozit’uşa var-malu. Kek’apsk’udi. (ÇM-Ğvant) Bugün okula gidemedim. Geride kaldım. Him, mundes-t’i guri ayasen ngolaşa alen. (ÇM-Ğvant) O, istediği zaman yaylaya gidebilir. K’orturaşa himu alen. Gzalepe içinay. (ÇM-Ğvant) K’orturaya o gidebiliyor. Yolları tanıyor. Haşşo idazna dişka k’ap’ulaz nacinen do va-alen. (AH-Lome) Böylece gitse arkasına (ya da sırtına) odun dayanır ve gidemez. Si derdi mot-zdim. Ma uskaneli-ti mendemalen. (AH-Lome) Sen dert etme. Ben sensiz de gidebilirim. Animsepe-çkimik ma dido mp’oroman. Mot-alet’az ya do modvalu mimpulaman. (AH-Lome) Yeğenlerim beni çok sever. Gidemesin diye ayakkabımı saklıyorlar. Bere oxorişe ordo var-moxtaşi na-alasen sotipe telefonite goigoren. (AH-Borğola) Çocuk eve erken gelmeyince gidebileceği yerler telefonla aranıyor. Amseri soti var-malen. Lazut’i pkirçolaten. (HP-P’eronit) Bu akşam bir yere gidemiyoruz. Mısırı taneleyeceğiz. Ma Ukranyaşa var-malu. (AK-Döngelli) Ben Ukrayna’ya gidemedim. b. Yanlışlıkla gidiyor. Ti-cile na-vidart’u, mutxa domağodu. Map’ant’u. Ti-3’ale mendemalu. (AŞ-Ok’ordule) Yukarı doğru gidecekken bir şey oldu. Şaşırdım. Aşağı doğru gidebildim.

●●● [(*) Ulun fiili ve bundan türemiş fiillerin yeterlik kipinin öznesi, yöreye göre ya apsolütif ya da datif olur. PZ-Cigetore diyalektlerinde her ikisi de olur. Ama daha çok datif olur. Yani “him alen” de denir, ama daha çok “himus alen” denir. ÇM diyalektlerinde de hem “him alen” hem “himu alen” denir. FN-Ç’anapet ve AH-Lome diyalektlerinde öznesi her zaman apsolütif olup “heya alen” denir. AH-Borğola’da ise datif olup “hemuz alen” denir.]

yet.dilek kipi maluk’o, galuk’o, aluk’o vs : Gidebilseydim, gidebilseydin, gidebilseydi vs. Ermenepeşi-çoyi opşa mevozmo(r). Maluk’o vidat’u. (PZ-Cigetore) Ermenistan’ı çok merak ediyorum. Gidebilseydim giderdim.

şsz. (mend)ilven (PZ), (mend)ilen (ÇM ~ AŞ), (mend)ixtinen/ (mend)ilen (FN-Ç’anapet), (mend)ixtinen (FN-Ç’enneti), (mend)ilen/ (mend)ilinen (FN- Sumla ~ HP), (mend)ilen (ÇX) : Gidiliyor. Ermeni-msvaşa var-ilen. (ÇM-Ğvant) Ermenistan’a gidilemiyor. Hey mendra on. Mendilen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Orası uzaktır. Gidilir mi ? Xasanişi jip’ite gzaşa var-ilen. K’oçi goincaxen do dizlap’en. (AŞ-Ok’ordule) Hasan’ın jipi ile yola gidilmez. Her tarafından vurularak eziliyorsun. Seri-gverdi huy soti ilen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Gece yarısı şimdi bir yere gidilir mi ? Xincişi melenk’ele Cordani-hentereşi kyoyişa ixtinen. (FN-Ç’anapet) Köprünün karşı tarafından Cordan’gillerin köyüne gidiliyor. Boldizerik gza kogelakosu. Ha3’i arabate-ti noğaşa ilen. (FN-Ç’anapet) Dozer yolu temizledi. Araba ile de çarşıya gidiliyor. A m3ika mç’ima kogoliğazna ntxiri o3’iluşa ixtinen. (FN-Ç’anapet) Biraz yağmur dinerse fındık toplamaya gidilebilir. Hakolen Toro3işa ilen-i ? - İlen. (FN-Sumla) Buradan Toro3iye gidilir mi ? [Sadece gidilip gidilmediğini soruyor.] - Gidilir. Ham gzaşen Toro3işa ilinet’u. Ha3’i-ti ilinen-i ? - İlinen. (FN-Sumla) Bu yoldan Toro3iye gidilirdi. Şimdi de gidilir mi ? (= Eskiden gidilen yol şimdi de açık mı ?) - Gidilir. Hakolen Toro3işa ar ndğaz mendilen-i ? - Mendilen. (FN-Sumla) Buradan Toro3iye bir günde gidilir mi ? (= Mesafe ne kadar ?) - Gidilir. Xez umuteli m3’k’upiz soti var-ilen. (AH-Lome) Elde bir şey olmadan karanlıkta bir yere gidilmez. 3’oxle Xopaşe xvala feluk’ate ilinet’u (ilet’u). (AH-Lome) Eskiden Hopa’ya sadece kayıkla gidilirdi. Haşşo mç’ima mç’imt’aşi sotiksani var-ilen. (AH-Lome) Böylesine yağmur yağarken hiçbir yere gidilmez. Lomaşen Sumlaşe Armoniş k’ele ilen. (AH-Lome) Lomeden Sumlaya Armoniden gidilir. Sum tuteri çiçku-bere nişkvinen do soti ilen-i ? (AH-Lome) Üç aylık bebek bırakılıp bir yere gidilir mi ?

tec. ulvapun (PZ ~ AŞ), uxtimun (FN ~ ÇX)(AK) : Birinin [aps./ dat. (*)] bir yere [dir.] gitmişliği var. Osmanis Mp’olişa ulvapun. (PZ-Cigetore) Osman’ın İstanbul’a gitmişliği var. Xasanis İst’ambolişa nak’u fara ulvapun, gişk’uran-i ? (PZ-Cigetore) Hasan’ın İstanbul’a kaç kez gitmişliği var, biliyor musunuz ? Ali şk’ala m3’eya vilak’irdi. Himu M3’anuşa ulvapun. M3’anuri T’alişinaşi oxori içinay. (ÇM-Ğvant) Ali ile geçenlerde konuştum. M3’anuya gitmişliği var. M3’anulu T’alişinanın evini tanıyor. Alişi bere M3’anuşa ulvapun-i ? - Him M3’anuşa ulvapun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin oğlu M3’anuya gitmişliği var mı ? - O (daha önce) M3’anuya gitmiş. Map’avreşa na-va-milvapun sum 3’ana diyu. (AŞ-Ok’ordule) Çayeli’ne gitmemişliğim üç sene oldu. Heya İzmirişa uxtimun. (FN-Ç’anapet) Onun İzmir’e gitmişliği var. Ma Mp’olişe dido mixtimun. (AH-Lome) Benim İstanbul’a çok gitmişliğim var. Heya İzmirişe uxtimun. (AH-Lome) Onun İzmir’e gitmişliği var. Memet’iz Mp’olişe çkar var-uxtimun. (AH-Borğola) Mehmed’in İstanbul’a hiç gitmişliği yok. Baba-çkimis Mp’olişa uxtimun. Ama dido k’ai var-uçkin. (AK-Dçngelli) Babamın İstanbul’a gitmişliği var. Ama [babam İstanbul’u] çok iyi bilmiyor.

●●● [(*) Ulun fiili ve bundan türemiş fiillerin tecrübe kipinin öznesi, yöreye göre ya apsolütif ya da datif olur. PZ diyalektlerinde “himus ulvapun” denir. ÇM-Ğvant diyalektinde hem “him ulvapun” hem “himu ulvapun” denir. FN-Ç’anapet ve AH-Lome diyalektlerinde öznesi her zaman apsolütif olup “heya uxtimun” denir. AH-Borğola’da ise datif olup “hemuz uxtimun” denir. AK-Döngelli’de de datif olup emus uxtimun denir.]

tec.geç. ulvapurt’u (PZ ~ AŞ), uxtimu(r)t’u (FN ~ AH HP ÇX), uxtumut’u (AK) : Geçmişteki bir olaydan önce bir yere gitmişliği vardı. AlikBile Xasanişa vidatmi3’u. Ma-ti Xasanişa var-vidi. Ma milvapurt’u. (PZ-Cigetore) Ali Birlikte Hasan’a gidelimdedi. Ben de Xasan’a gitmedim. Benim gitmişliğim vardı. Xasanis k’inçi o3’amuşa ulvaput’u. Hus moxt’u do goinçxunams. Xolo goitasen. (PZ-Cigetore) Hasan kuş avına gitmişti. Şimdi geldi. Kendini kısa süre için ısınıyor. Yine dönecek. Alişi oxorişa bere vort’işa milvapurt’u. Andğa vidisi kobziri. (ÇM-Ğvant) Ali’nin evine çocukken gitmiştim. Bugün gidince buldum. Ma İstanbolişa sum 3’ana ogi milvapurt’u. (AŞ-Ok’ordule) Benim İstanbul’a üç sene önce gitmişliğim vardı. Kurtuluş-Savaşi ora Batumişa milvapurt’t’u. (AŞ-Ortaalan) Kurtuluş Savaşı sırasında Batum’a gitmişliğim vardı. Soviyet’işi Federasyoni var-goşibğuşen ogine Batumişa mixtimurt’u. (FN-Ç’anapet) Soviyetler Birliği dağılmadan önce Batum’a gitmişliğim vardı. Mp’olişe var-bizabuni şakis-ti mixtimut’u. (AH-Lome) İstanbul’a hastalanmadan önce de gitmiştim. Na-tkvi kyoyişe ma-ti mixtimut’u. (AH-Borğola) Dediğin köye benimde gitmişliğim vardı (= önce gitmiştim). Man dido 3’ana 3’oxle Mezeşa mixtumut’u. (AK-Döngelli) Ben çok sene önce Meze’ye gitmişliğim vardı.

tec.gel. ulvapurt’aseren (PZ’ın batı kısmı), ulvapurt’asen (PZ’ın doğu kısmı ~ AŞ-Ok’ordule), uxtimu(r)t’asen (FN)(AH-Borğola), uxtumut’asinon (AK) [Bu biçim AŞ-Ortaalan ve AH-Lome’de kullanılmaz] : Gitmişliği olmalı. Gitmişliği olabilir. [Bu biçim, gelecek zaman gibi göründüğü halde “gitmiş olacak” anlamına gelmez.] Peği var-mşun, mara Xasanişa milvapurt’aseren. (PZ-Cigetore) Pek hatırlayamıyorum, ama Hasan’a gitmişliğim olabilir. Ali na-dulya-ikumt’u msvaşa milvapurt’asen. Huy mendaft’ik’o varto bzira. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çalıştığı yere daha önce gitmişliğim olmalı (= gitmiş olabilirim). Şimdi gitsem bulamam. Ma İstanbolişa sum 3’ana ogi milvapurt’asen doma3’onen. (AŞ-Ok’ordule) Ben İstanbul’a üç sene evvel gitmişliğim var diye zannediyorum. 3’ut’a bort’işa Mp’olişa bidiyiz Ayasofiyaşa mixtimurt’asen. (FN-Ç’anapet) Küçükken İstanbul’a gittiğimde Ayasofya’ya gitmiş olmalıyım. K’ai var-mşunsna-ti hemtepeşi ç’andaşe mixtimut’asen. (AH-Borğola) İyi hatırlamıyorsam dahi onların düğününe gitmişliğim olmalı. Skeleşa mixtumut’asinon xeralda. (AK-Döngelli) Sanırım, iskeleye gitmiliğim vardı.

part. xtime(r)i (FN ~ ÇX) : Gitmiş olan. Xtimeri vore. (HP ~ ÇX) Gitmem gerektiği yere artık gitmiş haldeyim.

yoks.part. uxtimu (FN ~ ÇX) : Gitmeden. Gitmeksizin.

f.-i. olva (PZ ~ AŞ) : Gitme. Gitmek. Gidiş. Aydini ozit’uşa olva şeni duşinay. (ÇM-Ğvant) Aydın okula (ya da derse = kelimesi kelimesine : okumaya) gitmek için acele ediyor. Şk’uni ngolaşa olva ceju. (ÇM-Ğvant) Bizim yaylaya gidişimiz hayal oldu. Nusa nana-muşişa olva guri ayasi damtire ar mutu dulya kozirams. Goluperdağams. Var-oşk’ums. (AŞ-Ok’ordule) Gelin annesine gitmeyi gönlü isteyince kaynana bir şey iş buluyor. Engel çıkartıyor. Göndermiyor. Olva şeni ar celaren. (AŞ-Ortaalan) Gitmek için can atıyor. K’uçxe momazden. Olva va-bgorum. (AŞ-Ortaalan) Ayağım çekmiyor. Gitmek istemiyorum. Amerikaşa olva izmoce-ti va-mazinan. (AŞ-Ortaalan) Amerika’ya gitmeyi rüyada da göremiyoruz. ◘◘◘ ÇM-AŞ diyalektlerinde olva önüne eklenen fiilbaşları am-, gam-, eşk’- vs /v/-siz biçimini alır, amv-, gamv-, eşk’v- vs biçimini almaz. Örneğin amolva, gamolva, eşk’olva, gololva vs vs.

f.-i. oxtimu (FN ~ HP)(AK), oxtimu/ xtimua (ÇX) : Gitme. Gitmek. Gidiş. Cordanik araba eç’opu tina k’uçxeten noğaşa oxtimuşen moagu. (FN-Ç’anapet) Cordan araba aldıktan beri yaya çarşıya gitmekten vazgeçtiMp’olişe oxtimu guriz dolomangonen, ala oxtimuşe tolik var-memik’vatams. (AH-Lome) İstanbul’a gitmek içimden geçiyor, ama gitmeye gözüm kesmiyor. Lumci m3ika axirişe oxtimuz dogayanazna pucepek mğorinite edgitunan. (AH-Lome) Akşam biraz ahıra gitmede geç kalırsan inekler bağırarak ayaklanıyorlar. Seri ar sotişe oxtimuşen na-aşkurinen şeni p’anda ari kelok’atun. (AH-Borğola) Gece bir yere gitmekten korktuğu için her zaman yanınında katılan biri vardır. Xasani Axmatişi oxoris ilidven do oxtimu var-uçkin. (AK-Döngelli) Hasan Ahmet’in evine yerleşiyor da gitmeyi bilmiyor. Nanak Kyabeşa oxtimu zade unon. (AK-Döngelli) Annem Kâbe’ye gitmeyi çok istiyor. Çarşişen cumu yeç’opumu kagomoç’k’ondes. Ç’umen xolo oxtimu minon. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çarşıdan tuz almayı unuttutk. Yarın tekrar gitmem gerekiyor (= gitmek istiyorum).

f.-s. olvoni/ olvaşi (PZ ~ AŞ) : Gitmesi gereken. Gitmeli. Ham3’o İstambolişa olvaşi biyer. (AŞ-Ok’ordule) Bu yıl Istanbul’a gitme zorunluğum var. Ali zade ti asenen. Doxt’orişa olvoni on. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin başı çok dönüyor. Doktora gitmeliktir.

f.-s. oxtimoni (FN ~ ÇX) : Gitmesi gereken. Gitmeli. Gidilecek. Nana noğaşa oxtimoni ren. Hemu-şeni lumci-gyari oxenu şeni dauşinams. (FN-Ç’anapet) Annem çarşıya gitmek zorundadır. Ondan dolayı akşam yemeğini yapmak için acele ediyor. Ma oxtimoni bore. Vana nanak na-gemidu termoni gemikorasen. (FN-Ç’anapet) Ben gitmek zorundayım. Yoksa annemin koyduğu termoni soğuyacak. Oxtimoni nek’na var-duskidu şkule moxtu do hako kelidu. (FN-Ç’enneti) Gidecek kapısı kalmayınca gelip buraya yerleşti (= buradan gitmez oldu; başımıza dert oldu). Jur ndğaz doloxe Mp’olişe oxtimoni bore. (AH-Lome) İki gün içinde İstanbul’a gitmeliyim.


umars (ÇX) EDA har.f. [perf. uğu; yet. ağen; şsız. iğen; tec.uğapun; part. maleri; yoks.part. umalu; f.-i. malua] Birine veya birinin yerine [dat.] cansız cismi [aps.] götürüyor. → uğams/ uğay; umers; nuğams/ nuğay; numers, numars


umbonams (PZ), umbonay (AŞ) EDA har.f. [√-mbon-] Birinin [dat.] vücudunun bir kısmını veya tümünü [aps.] yıkıyor. Ayşek bere-muşis xura umbonams. (PZ-Cigetore) Ayşe çocuğunun vücudunu yıkıyor. Nana-muşi bere xura umbonay. (AŞ-Ok’ordule) Annesi cocuğunun vucudunu yıkıyor. Ar p’içi daha cafloxt’ay do xura hişote umboni. (AŞ-Ok’ordule) Şişikliği biraz daha insin de (onun) vücudunu öyle yıka. Doğani bere umbonay. (AŞ-Ortaalan) Doğan çocuğu yıkıyor. Amet’t’i zabuni oxorza-muşi umbonay. (AŞ-Ortaalan) Ahmet hasta karısını yıkıyor. → umboy, ubons, ubonams, ubonups; + imbonams, imboy


umboy (ÇM) EDA har.f. Birinin [dat.] vücudunun bir kısmını ya da tümünü [aps.] yıkıyor. → umbonams/ umbonay, ubons, ubonams, ubonups; + imboy; ++ numboy, cumboy

A. [emp. √-mbor-] Ayşe bere xura umboy. (ÇM-Ğvant) Ayşe çocuğa banyo yapıyor. Ayşe berepe xura umbort’aşa k’ap’ula xura-tatite uçaminay. (ÇM-Ğvant) Ayşe çocuklara banyo yaparken banyo kesesi ile keseliyor (= kaşıyor). Ayşe berepe xura umbort’aşa mboli 3’ari oxmay. (ÇM-Ğvant) Ayşe çocuklara banyo yaparken çok su kullanıyor.

B. [perf. √-mbon-] Bere xura dovumboni. (ÇM-Ğvant) Çocuğa banyo yaptım.

[dey. purki st’eri umboy (ÇM) : birinin [dat.] vücudunu altın gibi pırıl pırıl yıkıyor] Bere purki st’eri vumboni. (ÇM-Ğvant) Çocuğu altın gibi pırıl pırıl yıkadım.


umcumeli (PZ ~ ÇM)(HP) s.-z. 1. Tuzsuz. Ayşe na-ç’u k’apça umcumeli on. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin pişirdiği (= kızarttığı) hamsi tuzsuz. 2. mec. Anlamsız. Garip. Xasani huy-daya na-t’k’upe umcumeli momalu. - Ar xvala umcumeli mogalu-i ? Himu na-t’k’vasen ma p’anda umcumeli momalen. (ÇM-Ğvant) Hasan’ın demin söyledikleri bana garip geldi. - İlk defa mı (= bie tek mi) sana garip geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman garip geliyor. → uncumeli


umçane (FN ~ HP ÇX) s. ve i. I. s. 1. Yaşlı olup danışılabilen ve olgun. Umçane k’oçişi nenaz nuyucare. (AH-Lome) Umçane adamın sözünü dinleyeceksin. Meskurineri ocaği umçane ar oxorcak kogamogzams. (FN-Sumla) Sönmüş bir ocağı (= bir aileyi) hamarat becerikli bir kadın yeniden canlandırır. 2. Kardeşler arasında, damatlar arasında veya gelinler arasında en yaşlı olan. Fadime umçane nusa ren. Hemuşi nena majurapez-ti nodgitun. (AH-Lome) Fadime büyük gelindir. Onun sözü diğerlerine de tesir eder.

II. i. Akraba veya toplulukların en yaşlı saygın kişi. Ma ar dulyaz geboç’k’amt’aşi umçanepe-çkimiz mop’k’itxom. (AH-Lome) Ben bir işe başlarken büyüklerime danışırım. → tişineriI; ğonişi/ ğoniş


umçinay (ÇM), umçinams/ umçinaps (AH ~ HP ÇX)(AK) ED/EDA har.f. Birine [dat.] haber gönderiyor. Ali Ayşe umçinay-umçinay. Ayşe ngolaşa var-mulun. (ÇM-Ğvant) Ali Ayşeye haber gönderiyor, gönderiyor. Ayşe yayladan gelmiyor. “Komoxt’ideyi domimçinu. (ÇM-Ğvant) BanaGeldiye haber gönderdi. Tenora mo-mgorum. Ar jur ndğa ogi domimçini. (ÇM-Ğvant) Zamansız gelme. Bir iki gün önce haber gönder. Hak na-itkven iri-mutu Xasanik baba-muşiz umçinams (= numçinams). (AH-Lome) Burada söylenen her şeyi Hasan babasına ulaştırıyorAyşek da-muşi k’ala na-umçinu nenapeten Fadime omgarinaps. (AK-Döngelli) Ayşe kız kardeşi ile yolladığı lafların etkisiyle Fadime’yi ağlatıyor. → dumçinams/ dumçinay; numçinay/ numçinams


umç’eşay[1] (ÇM) EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] bekliyor. Dida bere-muşi gza umç’eşay. (ÇM-Ğvant) Yaşlı kadın çocuğunun yolunu bekliyor. + mç’eşuy


umç’eşay[2] (AŞ-Ok’ordule) ED har.f. Birinin gelmesini bekliyor. Ç’e, bere, haşo onç’vet’ela k’ale komoxt’i. Gimç’eşare. (AŞ-Ok’ordule) Ey, çocuk, öyle ara tarafından (= ev ile serender arası tarafından) gel. Bekleyeceğim. → mç’eşun; mç’eşuy[3]; uyondams, uyondrams/ uyondray; çumers/ çumels/ çumars; + omç’eşapay


umç’k’ideli (HP ~ ÇX)(AK) s.-z. Ekmeksiz. → ucare[1]; umç’k’udeli


umç’k’udeli (FN ~ AH) s.-z. Ekmeksiz. Çku Lazepek umç’k’udeli gyari var-bipxort. (AH-Lome) Biz Lazlar ekmeksiz yemek yemeyiz. Umç’k’udeli yoğuti var-maç’k’omen. (AH-Borğola) Ekmeksiz yoğurt yiyemem. → ucare[1]; umç’k’ideli


umç’vams (FN-Sumla) EDA har.f. Birinin yediği şey [erg.] onun [dat.] midesini [aps.] yakıyor. Kapça ç’k’oma şkule k’oçiz guri umç’vams. (FN-Sumla) Hamsi yeyince insanın midesi yanar (= kelimesi kelimesine “(hamsi) insanın midesini yakar”).


umekaçu → nokaçams/ nokaçaps


umentxu → nontxams


umers (AH ~ HP) EDA har.f. [perf. uğu] [ yet. ağen] [şsız. iğen] [tec. (AH) uğinun, (HP) uğapun] [part. omale(r)i] [yoks.part. uomalu] [f.-i. omalu] [f.-s. omaloni] Birine veya birinin yerine [dat.] cansız cismi [aps.] götürüyor. Doğanik 3’uk’alite 3’k’ari nana-muşişe umert’aşa naoren. (AH-Borğola) Doğan küçük kazanla suyu annesine götürene kadar [su kazanın üzerinden] dökülüyor. → uğams/ uğay; umars; nuğams/ nuğay; numers, numars


umeselams (PZ) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] anlatıyor. Ayşes muya-na umeselare ordo gamognams. (PZ-Cigetore) Ayşe’ye ne anlatırsan erken anlıyor. Xasanik Alis ar mutxa umeselams do vorsi gamognapams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye bir şey anlatıyor da iyice izah ediyor. Muç’e uruba na-gorum terzis vumeselaten. (PZ-Cigetore) Nasıl elbise istediğini terziye anlatacağız. + imeselams


umeselay (ÇM) ED har.f. Birine [dat.] hikâye anlatıyor. Ali berepe mesele umeselay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklara hikâye anlatıyor. Bedi-şk’imi k’at’a limci mimeselaman. (ÇM-Ğvant) Babaannemiz her akşam bize hikâye anlatıyor. Xala Asiye inora limcepe berepe ok’upinay. Umeselay. (ÇM-Ğvant) Asiye hala kış gecelerinde çocukları bir araya getirip hikaye anlatıyor. → uzit’ay; + imeselay


umeşvene/ umeşvenu (AH) z. Apansız. Beklenmeden. Umulmadan. Habersiz. Umeşvene hak’o k’oçi mot moxtu ? Seri so dodgitanoren ? (AH-Lome) Habersiz bu kadar adam niye geldi ? Gece nerede kalacaklar ? → ameşvene/ ameşvenu


umğezams/ umğezaps (FN ~ HP ÇX) ED har.f. [f.-i. omğezu] Kışkırtıyor. → nup’iznams, nup’izmay; numğezay, nubğezay, numğezams/ numğezaps; eluk’edinams; ukişturups


umiteli (FN ~ AH HP ÇX) s.-z. I. Kimsesiz (insan). Umiteli bort’ik’o mu bikomt’i ? (AH-Lome) Kimsesiz olsam ne yapardım ? Hemuz bere na-var-aven şeni sum 3’aneri umiteli ar bere iskirams. (AH-Lome) Onun çocuğu olmayacağı için üç yaşında kimsesiz bir çocuğu evlât ediniyor. Umiteli muç’o pskida ? (AH-Lome) Kimsesiz nasıl yaşayayım ? P’ap’ulik umiteli berepe şeni na-ikoms xeyirite dido sebabi mogams. (AH-Lome) Dedem kimsesiz çocuklar için yaptığı hayır işlerinden çok sevap kazanıyor. Alis ar cuma uyonut’u. He-ti doğuruşi mtelli umiteli kodoskidu. (AH-Lome) Ali’nin bir kardeşi vardı. O da çlünce heptem yalnız kaldı.→ mitisuzi; mitidixo

II. Sahipsiz (hayvan). Xasanik umiteli coğorepez abut’rak’i dudumez do oxro3kinams. (FN-Ç’anapet) Hasan sahipsiz köpekleri, zehir verip öldürüyor. → salaxana[2]


umit’t’i i. Ümit. [< Far.] Umut. Guri-şk’imi umit’t’i domimzgudu. (AŞ-Ortaalan) Yüreğimde ümit yeşerdi. → medi


umjoru (FN-Ç’anapet) s. Güneşsiz. Umjoru ora. (FN-Ç’anapet) Güneşsiz hava.


umky’apeli (FN ~ ÇX) s.-z. Çakalsız. Çakal olmadan. Gema umky’apeli var iven. (AH, atasözü, K.A.) Dağ çakalsız olmaz.


umosele (AH) s.-z. Sahursuz. Sahura kalmadan. Xasaniz-ti bazi gyotanun do umosele ip’içvams. (AH-Lome) Hasan da bazen uyanamıyor ve sahursuz (= sahura kalkmadan) oruç tutuyor.


ump’a (ÇM ~ ÇX)(AK), ump’p’a (AŞ-Ortaalan) i. [çoğ. ump’ape/ ump’p’ape] Göbek. 1. Göbek bağı. Bere dirinasi emogi ump’a nuk’vataman. (ÇM-Ğvant) Çocuk doğunca önce göbeğini keserler. 2. Göbek deliği. Ç’e, bozomota, ump’a gazin. Komoitvi evedi. (AŞ-Ok’ordule) Be, kız, karnın görünüyor. Kapat çabuk. Si ha3’i badi divi. Var-galen emtumani. - Xolo-ti kogobomcvam, ump’a golamtumani.” (FN-Sumla) “Sen şimdi yaşlandın. Yokuş bile çıkamıyorsun. - Yine de göbeğin etrafında yukarıya doğru otlarım (= Cinsel gücüm var).” Beres ump’a k’ut’ali uğun. (AK-Döngelli) Çocuğun göbek deliği [normalden daha] çukur haldedir. 3. Karın ile giysi arası. Para ump’a komeşk’iduy. (AŞ-Ok’ordule) Parayı karnınınn içine koyuyor. Fadume na-3’ilu şuk’k’ape ump’p’a doliduy. (AŞ-Ortaalan) Fatma kopardığı salatalıkları göbeğine (= karın ile giysi arasına) koyuyor. → 3’ip’a[1]

[dey. ump’a culay (AŞ): (1) [asıl anlamı] Yeni doğan bebeğin [dat.] göbek bağı düşüyor. (2) Biri [dat.] çok çileli, zor ve yoğun çalışmada sıkıntı çekiyor, zor başarıyor. (3) Biri [dat.] pek çok gülüyor.] [Bu deyim “göbek fıtığı oluyor” anlamına gelmez.] Na-ok’oxvi maçina bduzanişşa ump’p’a cemilu. (AŞ-Ortaalan) Bozduğun makineyi düzeltinceye kadargöbeğim düştü” (= çok zorlandım). Hamseri ump’p’a culuşşa dozisu. (AŞ-Ortaalan) Bu akşamgöbeği düşünceye kadargüldü (= pek çok güldü).

[dey. ump’a muç’k’odun (HP) : Çok gülüyor.] Oz*i3inuten ump’a momiç’k’odes. (HP-P’eronit) Gülmekten göbeğimiz düştü. → ump’a mulams

[dey. ump’a mulams (AH) : Çok gülüyor. (“Göbek fıtığı oluyor” anlamında değil.)] Ali dido muk’ellidi k’oçi t’u-doren. Z*i3ate ump’a momilez. (AH-Lome) Ali çok komik bir adammış. Güle güle “göbeğimiz düştü” (= çok güldük). → ump’a muç’k’odun


umri i. Ömür. [< Arp.] Sk’ani-şk’ala na-golulun ndğalepe umri maşşiren. (AŞ-Ortaalan) Seninle geçen günlerde ömrüm aşınıyor.


umuteli (FN AH ~ HP ÇX) s.-z. Birşeysiz. Skiri-çkimi, çkar umuteli muç’o skidare ? (AH-Lome) Yavrum, hiçbir şeysiz nasıl yaşayacaksın ? Xez umuteli m3’k’upiz soti var-ilen. (AH-Lome) Elde bir şey olmadan karanlıkta bir yere gidilmez.


um3kams → m3kums


uncğonams (AH), uncğonups (AK) EDA har.f. Cansız nesneyi [aps.] birine veya bir yere [dat.] gönderiyor. Cixaniz na-buncğoni kyume menduxtu-doren. (AH-Borğola) Cihan’a yolladığım meyve sucuğu ona gitmiş. Xasanik Kamilis mu uncğonams ? (AH-Borğola) Hasan Kâmil’e ne yolluyor ? Alik Mp’olis na-xen da-muşişa k’ak’ali uncğonups. (AK-Döngelli) Ali İstanbul’da oturan kız kardeşine ceviz yolluyor. + oncğonams/ oncğonay/ oncğonaps; ++ nuncğonams/ nuncğonups


uncire (ÇM) s.-z. Uykusuz. Alişi tolepe uncire iyasi goidin3xiren. (ÇM-Ğvant) Ali’nin gözleri uykusuz kalınca kanlanıyor. → unciru


unciru (AH) s.-z. Uykusuz. Si dido unciru na-doskidu şeni gegotanun. (AH-Lome) Sen çok uykusuz kaldığın için uyanamıyorsun. → uncire


uncumeli (AŞ ~ AH) s.-z. Tuzsuz. Nusa luu no3aday do xolo uncumeli axenen. (AŞ-Ok’ordule) Gelin lahanayı tadıyor da yine de tuzsuz yapabiliyor. Nusa k’apça uncumeli axenu. Nost’oni var-uğun. (AŞ-Ok’ordule) Gelin hamsiyi tuzsuz yapabildi (= yanlışlıkla tuzsuz yaptı). Tadı yok. Uncumeli uncumeli mot mit’k’iyalam. (AH-Lome) Bana tuzsuz tatsız boş boş konuşma. → umcumeli


unçaminams (PZ-Cigetore), unçaminay (AŞ), unçamins/ unçaminams (AH-Lome), unçaminams (AH-Borğola ~ HP-P’eronit), unçaminaps (HP ~ ÇX) ED/EDA har.f. Birini kaşıyor. → uçaminay; + inçaminay/ inçaminams/ inçamins. I. ED har.f. Birini kaşıyor. Xasanik xoci-muşis unçaminams. (PZ-Cigetore) Hasan öküzünü kaşıyor. Bere msora ak’nu. Unçaminay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa uyuz tuttu. (O, çocuğu) kaşıyor. Bozos msua omç’un-i ? Nana-muşik p’anda unçamins. (AH-Lome) Kız uyuz mu olmuş ? Annesi durmadan hep kaşıyor. Pucis mja muzdamt’aşiMot-it’rik’omt’asya do unçaminams. (AH-Borğola) İnek sağarkenDebelenmesindiye kaşıyor.

II. EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] kaşıyor.


unçars/ unçay → nçars/ nçay


unç’inams (AH-Borğola) EDA har.f. Birini [aps.] başka birine [dat.] ortak ediyor. Nanak çayişi geç’areri çkun, jur cumaz na-anç’en k’onari unç’inams. (AH-Borğola) Annem, çay parasını biz, iki kardeşe payına düştüğü kadarına ortak ediyor. → nunç’inams/ nunç’inay


unç’olams/ unç’olay (PZ ~ AŞ) EDA har.f. Birinden [dat.] bir şeyi [aps.] esirgiyor. Xasanis muya-na uğut’asen uğut’as xolo-ti iris unç’olams. (PZCigetore) Hasan’da ne olursa olsun yine de herkesten esirgiyor. Ayşe berepe vali unç’olay. (ÇM-Ğvant) Ayşe çocuklardan peyniri esirgiyor. K’oçi bere para unç’olay. (AŞ-Ok’ordule) Adam çocuktan para esirgiyor. Aşe hik’k’u xinç’ç’i on çi bere-muşi-ti mu-tu ort’assen unç’olay. (AŞ-Ortaalan) Ayşe o kadar cimridir ki çocuğuna bile ne olursa esirgiyor. uşlams/ uşlaps, uşleps


unç’valams (AH-Lome), unç’vals/ unç’valams/ unç’valaps (AH-Borğola ~ HP) ED har.f. İneği [dat.] sağıyor. Puciz unç’valams. (AH-Lome) İneği sağıyor. Pucis bunç’val. (HP- P’eronit) İnek sağıyorum. → nç’valums/ nç’valuy (PZ ~ FN-Ç’anapet), muzdams (FN ~ AH), nunç’vals (FN), nç’valups (AK); + inç’valen

yet. anç’valen : İneği [aps.] sağabiliyor. Aliz puci-muşi mus anç’valen. (AH-Lome) Ali kendi ineğini kendisi sağabilir. Xasanis puci anç’valen. (HP-P’eronit) Hasan ineği sağabiliyor. [◘ eşb. inç’valen fiilinin faydalananlı biçimi]


unenale (PZ) s. Sessiz. Xasanişi hik’u unenale bere uyonun ç’i hiçi nena var-ikums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın o kadar sessiz çocuğu var ki hiç ses çıkarmıyor. → misa[1]; uneneli; insuzi; uselebu


uneneli (AŞ)(AH) s. Sessiz. Ham kianaşi enni uneneli k’oçepe rt’es, na-ğures Japonepe. Miti var-elvat’ert’es. Hini na-k’oşk’iyonu k’oçepe Elektriği gamobiyonatendeyi uç’itxeli zuğa-p’ici ar santrali kocedges. Ar ndğa him santralite çendi k’oçepe-nişi na-ilanert’u var-meşonumt’es. Let’a-nana guri komuones. Ok’it’axu. Zuğa-ti guri komuones. 3unami diyu. Empu. İdu. Noğa kocost’ik’u. Hey na-sk’udurt’es k’rima Japonepe tisya dou. Zade guri maç’u. Mabgarinu. (AŞ-Ok’ordule) Bu dünyanın en sessiz insanları idiler, ölen Japonlar. Kimseye sataşmazlardı. Onların seçtiği insanlarElektrik çıkaracağızdiye sormadan denizin ağzına bir santral koydular. Bir gün o santral ile kendi insanlarını vuracaklarını beklemiyorlardı. Toprağın kalbini kızdırdılar. Ortadan kırıldı. Denizin de kalbini kızdırdılar. Tsunami oldu. Kabardı. Gitti. Şehri yere vurdu. Orda yaşayan zavallı Japonları kurban etti. Çok kalbim acıdı. Ağlayabildim. Ubereli oxori uneneli iven. (AH-Lome) Çocuksuz ev sessiz olur. → unenale; misa[1]; insuzi; uselebu


universite/ universit’e i. Üniversite. [< Fra.] Ayşe universite it’uy. (ÇM ~ AŞ) Ayşe Üniversitede okuyor. Xasanişi universit’ez na-ren didi biç’ikA mutxa p’aredeyi akşama kva şirums. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın üniversitede olan büyük oğluBir şey yapacağımdiye gün boyu taş aşındırıyor. Xasanişi biç’ik3’anaşe universit’eşa amaftareya do guri goindumers. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın oğluSeneye universiteye gireceğimdiye avunuyor. Alimse-çkimişi juri berepek-ti universit’ez ik’itxaman. (FN-Ç’anapet) Yeğenlerimin iki çocuğu da (= yeğenlerimin iki çocuğu var da her ikisi de) universitede okuyorlar. Cuma-çkimişi biç’iz, han3’o na-eç’opu puanite universit’ez amalen. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin oğlu, bu sene aldığı puanla üniversiteye girebiliyor.


unktams/ unktay (PZ ~ AŞ) EDA har.f. [emp.şm.1.tek. vunktam/ bunktam] Birine veya bir şeye [dat.] hastalığı, rengi vs [aps.] bulaştırıyor. Berepek şeyepes yaği unktaman. (PZ-Cigetore) Çocuklar elbiselere yağı bulaştırıyorlar. Monç’e-mundi 3’endeç’epe unktay. Kçe 3’opxuy. (ÇM-Ğvant) Tavşankulağı yumrularını çoraplara bulaştırıyor. (Çorapları) beyazlatıyor. Dinsxiri bunktam. (Ortaalan) Kanı bulaştırıyorum. K’oçi manniya let’t’a unktay. U3’vi do mot-unktamt’ay. (AŞ-Ortaalan) Adam sürekli toprak bulaştırıyor. Söyle de bulaştırmasın. → meyuk’limay, nuk’limams, nuk’nams; [hastalığı bulaştırıyor] uğodinams; meyuşkumers/ meuşkumers


unk’ans (FN ~ AH) ED/EDL har.f. Sallıyor.(onk’anams altında) unk’anams. I. (FN) ED har.f. Birinin [dat.] bulunduğu beşiği sallıyor. Berez unk’ans do noncirams. (FN-Sumla) Çocuğu (beşiğinde) sallıyor ve biraz uyutmaya çalışıyor. Nanak gink’ans. (FN-Sumla) Annen seni (beşikte) sallıyor. ≠ ok’an3’urams

II. (AH) EDL har.f. Birinin [dat.] bulunduğu salıncak vs’yi [lok.] sallıyor.Ok’an3’oroniz berez unk’ans. (AH-Borğola) Salıncakta çocuğu (= uyutmak için yavaşça) sallıyor.


unk’ap’inams/ unk’ap’inaps (HP) Eø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Koşuyor.

uk’ap’ams/ uk’ap’ay; oxut’k’va3ams/ oxut’k’va3un; cgiyalamsII/ cgiyalums; t’aik’omsII; uk’ap’aps

+ onk’ap’inapams/ onk’ap’inapaps EA har.f. Koşturuyor. Orxanik n3xeni onk’ap’inapu. (HP-P’eronit) Orhan (kendi) atını koşturdu.

+ unk’ap’inapams/ unk’ap’inapaps EDA har.f. Başkasınınkini veya başkası için koşturuyor. Orxanik Ademiz n3xeni unk’ap’inapu. (HP-P’eronit) Orhan, Ademin atını koşturdu.


unon (FN ~ ÇX)(AK) DA/øA hal f. [emp.geç. mint’u, gint’u, unt’u (FN ~ AH-Lome) (HP) (AK), minont’u vs (AH-Borğola)] İstiyor. → unons; gorums[1]/ goruy[1]/ gorups[1]. I. DA hal f. 1. İstiyor. Fadime 3’anaşe Mekkeşa (= xaciluğişa) idasen-doren. Xaci ovapu unon. (FN-Sumla) Fatma seneye Mekke’ye gidecekmiş. Hacı olmak istiyor. Fadimez unt’aşi iriz-xolo a3’iren. Va-unt’aşi mitiz va-a3’iren. (AH-Lome) Fatma, istediğinde herkese görünüyor. İstemediği zaman kimseye görünmüyor. Berobaz p’raskaşi gyayi çkar va-mint’ez. (AH-Lome) Çocukluğumuzda pırasa yemeğini hiç istemezdik (sevmezdik). Goxvelu na-unons çxindi va-noğun. (*) (AH, atasözü, K.A.) Öpmek isteyene burnu engel olmaz (= bir şey yapmak istiyorsan engel arama). [(*) Bu örnekteki na-unons biçiminin sonundaki {-s}, datif göstergesidir.] Gyayi gint’aşi mak’ayina do lu ar iven. (AH, atasözü, K.A.) Acıkınca makarna ile lahana aynı olur. Bak’k’alepek ncumuşi geç’areri na-unonan steri munz*inaman. (AH-Borğola) Bakkallar tuzun fiyatını istedikleri gibi arttırıyorlar. Dido na-minont’u muntxanepe tamo tamo imtilanen. (AH-Borğola) Çok istediğim şeyler yavaş yavaş gerçek oluyor (= gerçekleşiyor). Cuma-muşik, na-var ixmars iri mutu na-moxtasen orapes unt’aşi hemuz meçamu şeni eşuşinaxams. (AH-Borğola) Kardeşi, kullanmadığı her şeyi gelecekte istediğinde (= ihtiyaç duyduğunda) ona vermek için (üstü açık herhangi bir şeyin arasına) saklıyor. Si mu ginonna x’vi. Ma si var-megağer. (HP-P’eronit) Sen ne istersen yap. Ben sana engel olmam. Cavitis şekeri unt’u. “Şekeri k’ayi va-renma do k’erk’eli ebuç’opi do xes mepçişi işumu do k’erk’eli go3’onk’anu. (HP-P’eronit) Cavit şeker istiyordu. “Şeker iyi değildiye (ben düşündüm ve) ona simit alıp eline verdiğimde kızıp simidi uzağa attı. İt’uru do it’uru. Ama na-unt’u dulya var-ix’u. (AK-Döngelli) Hayal etti de hayal etti. Ama yine de onun istediği iş olmadı. Osmanis mundez unonna kaymakamişi odas amalen. (AK-Döngelli) Osman ne zaman isterse kaymakamın odasına girebiliyor. Mangali ixmar-i ? Ginonna ağani komekça. (ÇX-Çxalazeni, TM) Orak kullanıyor musun ? İstiyorsan yenisini vereyim. Çarşişen cumu yeç’opumu kagomoç’k’ondes. Ç’umen xolo oxtimu minon. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çarşıdan tuz almayı unuttutk. Yarın tekrar gitmem gerekiyor (= gitmek istiyorum). Mitxas-ti ginon emus u3’vi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Saklanacak bir şey değil. Her kime söylersen söyle (= kime olursa olsun istediğin birine söyle). 2. [f.-i. + var-unon] a. Bir şey yapmak istemiyor. Noğayi bozopez kyoyişe k’ele gamatxu va-unonan. (AH-Lome) Çarşılı kızlar köy tarafına doğru evlenmeyi istemiyorlar. b. Bir şey yapması gerekmiyor. Baba, ordeğepek omçviyu mundes digurez ? - Skiri-çkimi, hamtepe omçviru çkineri dibadenan. Doguru va-unonan. (AH-Lome) Baba, ördekler ne zaman yüzmeyi öğrendi ? - Oğlum, bunlar yüzmeyi doğuştan biliyor. Öğrenmeye gerek yok. Hilmi şeni mskala medu var-unon. M3xuliz me3’antxen do gyulun. (AH-Lome) Hilmi için merdiven koymaya gerek yok. Armuttan atlayıp iniyor. 3. (Bir şeye) hak ediyor. Berez geçama unon. (FN-Sumla) Çocuk dayak istiyor (= çocuk dayağa hak ediyor).

II. øA hal f. Gereklidir. İr dulya oçodinu şeni ar geç’k’apa unon. (FN-Sumla) Her işin bitmesi için (= her işi bitirmek için) bir başlangıç ister (= gereklidir, yeter). Ç’e, bere ! Daha si moç’k’a re. Doguru şeni dido ora unon. (AH-Borğola) Hey, çocuk ! Daha yenisin. Öğrenmek için çok zaman ister. Ar sebai-du unont’u. He-ti kot’k’oçu. (AH-Borğola) Bir sebayü-dü lazımdı. Onu da attı.


unons (FN-Ç’enneti) DA hal f. [emp.geç. mint’u, gint’u, unt’u] İstiyor. → unon; gorums[1]/ goruy[1]/ gorups[1]


unose (PZ ~ ÇM), unoseli (AŞ), unose (FN)(AH-Borğola)(AK) s. Akılsız. Unose k’oçi ! Berepez numğezams do ok’ok’idinapams. (AH-Borğola) Akılsız adam ! Çocukları kışkırtıyor da kavga ettiriyor. Sotinuri unosepe ma xogumabğu. (AK-Döngelli) Ne kadar akılsız varsa hepsi bana sardı. → nosi dixo, nosi-suzi, unosoni; ağnose, uğnose; ubğu; ugamamk’asu


unosoni (ÇM) s. ve i. Akılsız. Unosoni şk’ala ibiraşa nosoni şk’ala ok’işiri. Vros-on. (ÇM-Ğvant) Akılsız ile oynayacağına akıllı ile kavga yapmak daha iyidir. → nosi dixo, nosi-suzi, unose, unoseli; ağnose, uğnose; ubğu; ugamamk’asu


unt’alams/ unt’alay/ unt’alaps/ unt’aleps (PZ ~ HP)(AK) EDA har.f. Bir şeye [dat.] bir şeyi [aps.] karıştırıyor ya da katıyor. Ayşek ekşaşis lazut’i do lobya unt’alams. (PZ-Cigetore) Ayşe aşureye mısır ile fasulye karıştırıyor. Ayşe nç’uneri lazut’epe şk’ala ladre lazut’epe unt’alay. (*)(ÇM-Ğvant) Ayşe kurutulmuş mısırlarla nemli mısırları karıştırıyor. [(*) Bu örnekte Çamlıhemşin diyalektlerinde kaybolan datif eki yerine şk’ala son-edatı kullanılmıştır.] Nusa luu mcumu uk’atay do unt’alay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin lahanaya tuz katsın da karıştırsın. Luu nobana cici unt’ali. (AŞ-Ortaalan) Lahana yemeği yapacaksan içine cici karıştır. Ham makvalepe mancurape şk’ala moy-unt’alam. (AŞ-Ortaalan) Bu yumurtaları diğerleriyle karıştırma. Ham gyayiz a muntxa var-unt’alit-doren. Nostonik heşo zop’ons. (FN-Ç’enneti) Bu yemeğe bir şey katmamışsınz. Yemeğin tadı öyle söylüyor. Doğanik murgepe artikartis unt’aleps. (AK-Döngelli) Doğan yumakları birbirine karıştırıyor. + ont’alay; int’alen; ant’alen; unt’alun

part. ont’ale(r)i : Karıştırılmış. Karıştırarak. P’anda-skaniz giçkit’az. Kçe do uça dolokunu ont’aleyi var-inaxven. Kçez uça p’anda meyakten. (AH-Lome) Her zaman için bilesin. Beyaz ve siyah giyim karışık yıkanmaz. Beyaza her zaman siyah bulaşır. Si p’anda ti do t’ani ont’aleri re. (AH-Lome) Sen her zaman karmakarışıksın. Dadik tipi do nçala ont’aleri ar ok’upinams. (AH-Lome) Teyze (yaşlı kadın) ot ile mısır samanını karışık halde bir arada seriyor. Lazut’i zifozis ont’aleri naşkvi-doren. (AH-Lome) Mısırı toz ve kırıntılarla karışık bırakmışsın.


unt’alun (PZ ~ HP ÇX)(AK) AD hal f. Bir şey [aps.] başka bir şeye [dat.] karışmış haldedir. Lazut’is mdik’a unt’alun. (PZ-Cigetore) Mısıra buğday karışmış. Ayşe na-gamaçay lazut’i lobcape-ti unt’alun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin sattığı (= satmakta olduğu) mısırlara fasulyeler de karışmış. Pere şeyepe unt’alun. Gori. Zirare. (AŞ-Ok’ordule) Para eşyalara karışmış haldedir. Ara. Bulacaksın. Nez*iz ntxiri-ti unt’alun. (FN-Ç’anapet) Cevize fındık da karışmış haldedir. Xaciz dido k’ak’ali unt’alun. Goşamaloni ren. (AH-Lome) Fasulyenin içinde taneler çok. Seçilmesi gerekir. Han3’oneri ntxiriz dido punt’ura unt’alun. (AH-Lome) Bu seneki fındıkta çok çürük var. Si na-ixmari one-onepes xut metreluği unt’alun-i ? (AH-Lome) Senin kullandığın ona onların içinde beş metrelik var mı ? Nanak getasulez na-orgun lupez na-unt’alun tipepe goşu3’kams. (AH-Borğola) Annem bahçede dikili olan lahanalara karışmış olan otları söküyor. Princi yep’ç’opi. Ama dido kva unt’alun. (AK-Döngelli) Pirinç aldım. Ama içine çok taş karışmış. → ok’ont’aleri on (PZ); + ont’alay; int’alen; ant’alen; unt’alams/ unt’alay/ unt’alaps


unt’u3ams → nt’u3ams


un3xonay (ÇM) ED/EDA har.f. I. ED har.f. Bir şeylerden [dat.] iyisini seçiyor. Fideleri(nden [dat.] iyilerini seçip bırakarak) seyrekleştiriyor. Ayşe mzgudape un3xonay. (ÇM-Ğvant) Ayşe fideleri seyrekleştiriyor (= iyisini seçip bırakıyor). → n3xonuy

II. EDA har.f. Birinin [dat.] saçlarını [aps.] tarıyor. # Bere kok’o3’ixunu / Un3xonay tomalepe / 3’k’umulay do memo3’ey / Govağari tolepe. (ÇM-Ğvant) Çocuğu önüne oturttu / (Çocuğunun) saçlarını tarıyor / Parıltıyla bana bakıyor / Kurban olayım (= kelimesi kelimesine : kurban oldum) gözlere. (n3xonums altında) un3xonams; u3xons


un3xunams (PZ) ED har.f. Ayrıştırıyor. Ayıklıyor. I. Fasulye vs [dat.] ayrıştırıyor ya da taneliyor. Ayşek lobiyas un3xunams. (PZ-Cigetore) Ayşe fasulyeyi ayrıştırıyor. ntolums/ ntoluy

II. Fidan [dat.] ayıklıyor. Ayşek lazut’işi mzgudas un3xunams. (PZ-Cigetore) Ayşe mısır fidanını ayıklıyor.


un3’irams (AH) ED har.f. Birinin [dat.] kulağı [erg.] çınlıyor. Handğalepez ucik dido min3’irams. P’eya mik mşinoms ? (AH-Lome) Bugünlerde kulağım çok çınlıyor. Acaba beni kim anıyor ? Omeriz yani-muşiz t’abanca ot’k’oçanşi uci un3’irams-doren. (AH-Borğola) Ömer’in yanında tabanca patlatılınca kulağı çınlarmış. → u3’iyams/ u3’iyay/ u3’irams; (n3’k’iyalums altında) un3’k’iyalums; u3’irs, u3’iyaps


uons → uyons


uonun → uyonun[1]


uoxay → uyoxams/ uyoxay


uparams (FN ~ AH-Lome) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] birilerine [dat.] dağıtıyor. Pederik çayişen na-eç’opu genç’areyi motalepez uparams. (FN-Ç’anapet) Babam çaydan aldığı parayı torunlarına dağıtıyor. Nosi uparamt’eşşi çeçmez molaxet’i-i ? (AH-Lome) Akıl dağıtılırken tuvalette miydin (= sende hiç akıl yok mu) ? → gopayams; k’ok’ok’atams; gurtay/ gurtams; gumparams; gultams; urtams; guipağupsII

şsz iparen : Bir şey dağıtılıyor. Nosi iparet’uşi si so rt’i ? Çeçmez molaxet’i-i ? (AH-Lome) Akıl dağıtılırken sen neredeydin ? Tuvalette miydin (= Sende hiç akıl yok mu) ?


upareli s.-z. 1. Parasız. Baba-muşiş maaşi go3’uğams do upareli amut’alams. (FN-Sumla) Babasının maaşını zorla alıyor ve parasız bırakıyor. Upareli ç’aç’a xvat’uman. (AH-Lome) Parasız olunca meyve posasını kemiriyor (= Parasızlık çekyor; yoksuldur). 2. Ücretsiz. Naciyez ar ndğaz mebuşvelit do nanaz upareli porça uç’ams. (AH-Lome) Naciye’ye bir gün yardım ettik de anneme ücretsiz elbise dikiyor.


upaşams/ upaşay/ upaşaps (PZ ~ HP ÇX), upaşups (AK) EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] karıştırıyor. Eminek tomalepe in3xonams. Ali-tik upaşams. (PZ-Cigetore) Emine saçlarını tarıyor. Ali de [onun saçlarını] karıştırıyor. Bere nana-muşişi svareri tomalepe upaşay. (ÇM-Ğvant) Çocuk annesinin taranmış saçlarını karıştırıyor. Nana-muşi st’uresauy. Bere-muşi upaşay. (AŞ-Ok’ordule) Annesi düzenliyor. Çocuğu karıştırıyor. Yaşari na-nç’aru çağet’t’epe bere upaşay. (AŞ-Ortaalan) Yaşar’ın yazdığı kağıtları çocuk karıştırıyor. Bozo-çkimik kot’u-do-na-golosvaru şeyepe 3’ut’eli biç’ik boyne upaşams. (FN-Ç’anapet) Kızımın katlayıp yerleştirdiği eşyaları küçük oğlan hep karıştırıyor. Avni cumadikBerez mebuşvelareya do mulun. Berek na-vasen-ti mtelli upaşams do igzals. (AH-Lome) Avni amcaÇocuğa yardım edeceğimdiye geliyor. Çocuğun yapacağını da karmakarışık edip gidiyor. Mota-muşik istert’uşi nandidi-muşişi nok’epeşi kuka upaşu. (AH-Borğola) Torunu oynarken ninesinin iplik yumağını karıştırdı. Fadimek murgi ikips. Ama da-muşi upaşups. (AK-Döngelli) Fadime yumak yapıyor. Ama Kız kardeşi karıştırıyor. + apaşen[1]

part. opaşeri (AH): Karıştırılmış. Si p’anda ti do t’ani opaşeri re. (AH-Lome) Sen her zaman karmakarışıksın.


upatkalams (FN) ED har.f. Birinin [dat.] gözleri [erg.] kırpışıyor. Tolik upatkalams. (FN-Sumla) Gözlerini kırpıştırıyor. (= kelimesi kelimesine : Gözleri kırpışıyor.) → toli copatxams


upi i. Ter. Upite kçe porça t’alaxa diyu. (ÇM-Ğvant) Beyaz gömlek terden alacalandı. Tişi upepe 3’ip’it’i 3’ip’it’i k’o3’ovin3’ilaxi. (ÇM-Ğvant) Alın teri damla damla akıttım, döktüm. Upi mi3’ordun. (ÇM-Ğvant)(AŞ-Ok’ordule) Vücudumdan damla damla ter akıyor. Upi dolomaoru. (AŞ-Ok’ordule) Alın teri (damla damla) akıttım, döktüm. Bere upi koceçu. Nana-muşi şeyi mo3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa ter vurdu. Annesi eşyasını çıkarsın. Bere dido upi ceçu. A mutu meşk’vokunik’k’o vrossi iyassen. (AŞ-Ortaalan) Çocuk çok terledi. İçine bir şey giydirsen iyi olacak. Upite şuveyi şeyi unaxu dodvayiz jur ndğaz doloxe yekten imt’k’oren. (FN-Ç’anapet) Terle ıslanmış eşyayı yıkanmamış halde bırakırsan iki gün içinde hemen küflenir. Handğa gale dido t’u3a ren. K’oçi upiz din3’en. (FN-Ç’anepet) Bugün dışarda çok sıcak. İnsan ter içinde kalıyor. Nuk’uşen upi mi3’rodu. (FN-Sumla) Yüzümden damla damla ter boşaldı. K’vaşen upi mi3’rodu. (FN-Sumla) Alnımdan ter damla damla aktı. Dido t’u3a ren. Upi bo3’rodinam. (FN-Sumla) Çok sıcak. Ter akıtıyorum (= üstümden ter süzülüyor). M3udişi upiz kodobin3’i. (AH-Lome) mec. Boşuna kan ter içinde kaldım. Baba-skani dido kiloli ren. Na-xen yeyişen-ti upi o3’rodinams. (AH-Lome) Baban çok kiloludur. Oturduğu yerden de ter akıtıyor. Upi var-o3’rodinaşa geç’areri var-moigen. (AH-Borğola) Ter akıtmadan para kazanılmaz.

[dey. upi ceçams/ upi ceçay (PZ ~ AŞ) : Ter birini [dat.] basıyor. Biri [dat.] çok terliyor.] Bere upi koceçu. Nana-muşi şeyi mo3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa ter vurdu. Annesi eşyasını çıkarsın. Dido upi cekçu. Fanela moşk’i3’i. (AŞ-Ortaalan) Çok terledin. Fanilayı çıkar.

[dey. upi dvobğay/ upi dobğams (AŞ-Ortaalan ~ ÇX) Alın teri döküyor. Emek veriyor.] Upi dvobğaman. (AŞ-Ortaalan) Ter döküyorlar. Tişen 3’ap’i 3’ap’i upi dobobği. (FN-Ç’anapet) Alın teri damla damla akıttım. Akifik livadis çapa geçams. Upi dobğams. (FN-Sumla) Akif bahçeyi çapalıyor. Ter döküyor, emek veriyor. Ma ham mak’alepe p’ç’arumt’işi k’vaşi upi dobobği. (AH-Borğola) Ben bu makaleleri yazarken alın teri döktüm.

[dey. upi geçams/ upi geçaps (FN ~ ÇX) : Ter birini [dat.] basıyor. Biri [dat.] çok terliyor.] Zabuni bore-i ? Dido upi gemçams. (FN ~ HP-P’eronit) Çok terliyorum. Hasta mıyım ? Upi kogekçu-doren ! Doloxeni filt’ik’ozi şu giğunna komoşi3’k’i. (AH-Borğola) Terlemişsin ! İçindeki falina ıslaksa içinden çıkar. Birolis upi geçaşi k’ap’ulas peşkiri meşirçams. (AH-Borğola) Birol terleyince sırtına havlu seriyor.


upinams/ upinay[2] (PZ)(AŞ) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Güdüyor. Evcil hayvanı [aps.] sürüyor. Şoronepe movo3i. Omcvinuşa vupinam. (PZ-Cigetore) Keçileri saldım. Otlatmaya götürüyorum. Ordo na-upines k’eç’epeşi uk’açxe pucepe-ti nomç’eşes. (PZ-Cigetore) Erken gönderilen keçilerden sonra inekler de peşinden koşuldu (= ineklerin de peşinden koştular). Doğanik pucepe meraşa omcvinuşa upinams. (PZ-Cigetore) Doğan inekleri meraya otlatmaya götürüyor. Pucepe livadi upinay. (AŞ-Ok’ordule) İnekleri bahçeye güdüp yayıyor. → uçuy, uçumers, uçumars; nuçumers; guçuy[2], guçumers; ++ [evcil hayvanı salıyor] nupinams/ nupinay


upinay[1] (ÇM) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Yığılı çay yaprağı, toprak vs [aps.] havalandırıyor. Ayşe 3’ileri çayi upinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe toplanmış çayı (= yeşil çay yaparaklarını) havalandırıyor. Ali let’a berguy. Çizonuy. Upinay. (ÇM-Ğvant) Ali toprağı kazıyor. İnceltiyor. Havalandıryor. → gondağilams; gokankumsII


upins (AH) AL hal f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Serili duruyor. Aşek jimok’az na-upins mak’ufli çakşums. (AH-Lome) Ayşe evin arkasında serili olan soya fasulyesini dövüyor. Jimok’az na-upins ntxiri ma a-jur saat’iz pçakşum. Na-ok’ibğen çeplape nanak moyakosums do pucepez dorçu şeni axiriz ok’obğams. (AH-Lome) Evin arkasında serili fındığı ben bir iki saat sopayla dövüyorum. Biriken kabukları annem üzerinden süpürüp alıyor ve ineklerin altına sermek için ahıra yığıyor. Xasanik na-upins ntxiriK’ai xomasya do bu3xiten oxoktams. (AH-Borğola) Hasan serili olan fındığıİyi kurusundiye tırmıkla karıştırıyor. ++ dupinams/ dupinay/ dupinaps


upiyayi (FN) s. Terli. Jur ndğa ogine nayla tudele na-domoskidu upiyayi porçaz boyne mt’k’ori kogabğu-doren. (FN-Ç’anapet) İki gün önce serenderin altında unuttuğum terli gömleği hep küf sarmış. Çuruğişi tutaz upiyayi porçape ordoşen mt’k’orun. (FN-Ç’anapet) Temmuz ayında terli gömlekler erken küfleniyor.


urams (FN ~ AH) Eø har.f. [kb.{ø-}](***) [emp.şm. p’uram, uram, urams, p’uramt, uramt, uraman] 1. Kadın [erg.] bağırıyor. P’ura-p’ura do milleti gemipxasinare. (AH-Lome) Avazım çıktığı kadar bağırıp millete rezil olacağım. 2. Köpek, kurt, çakal vs [erg.] uluyor. Lip’ardek uru şkule ntomalepe domimz*gudu. (FN-Sumla) Erkek çakal bağırınca (uluyunca) tüylerim diken diken oldu. [(***) Bu fiilin temsilî biçiminin başındaki /u/ vuayeli, bir kökbaşı değildir. Bu fiil, HP-ÇX diyalektlerinde x’urams/ x’uraps fiiline denk düşer. FN-AH (ve PZ-ÇM-AŞ) diyalektlerinde /x’/ fonemi kaybolunca urams biçimi kalmıştır. Bundan dolayı HP-ÇX diyalektlerinde kurallı olan çekimi --- p’x’urap, x’urap, x’uraps vs --- FN-AH diyalektlerinde kuraldışı olmuştur.] → x’urams/ x’uraps; [çakal uluyor] k’riyayIII

f.-i. ouru : (1) Kadının bağırması. Seri galeşen na-moxtu ouruşi sersiten oxoriz na-renpe eipxasez. (AH-Borğola) Gece dısarıdan gelen kadın çığlığıyla evdekiler aniden ayaklandılar. (2) Köpek, kurt ve çakalın uluması. Lumcaşi germapez mky’apupek ouruz gyoç’k’aman. (AH-Borğola) Akşam olunca dağlarda çakallar ulumaya başlar.


uri[1] (PZ)(AH) i. Ur. Tümör. Aliz, korbaz uri yuxtu-doren. P’at’i-xuoni ren-i, var-uçkin. (AH-Lome) Ali’nin karnında ur çıkmış. Kötü huylu mudur, bilmiyor. → p’iyat’i simadi; xuli


uri[2] (ÇM) i. Karga. Kuzgun. Mamuli-uri. (ÇM-Ğvant) Erkek karga. Daduli-uri. (ÇM-Ğvant) Dişi karga. Ali livadi na-doloxeran urepe eyojulinay. (ÇM-Ğvant) Ali bahçedeki kargaları uçuruyor (= kovalıyor). Ali urepe eyomk’utinay. (ÇM-Ğvant) Ali kargaları ürkütüyor. → k’varoci, k’vari[3]; k’arğa; k’vai/ k’vayi; x’uri


urtams (AH) EDA har.f. Birine [dat.] pay ediyor. Berepez uşkurepe tito tito doburti. (AH-Borğola) Çocuklara elmaları teker teker pay ettim. → gopayams; gurtay/ gurtams; gumparams; gultams; uparams; guipağupsII; [kendileri arasında pay ediyor] k’ok’ok’atams; + irtams


urt’ams (PZ-Cigetore) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Pirinç vs’nin [aps.] tozlarını uçurmak için serperek dağıtıyor. Tozdan arındırıyor. Sultanik p’rinz*i urt’ams. (PZ-Cigetore) Sultan pirinç dağıtıyor (= tozlarını uçuruyor). Xasanik mdik’a urt’ams. Omkuşa idasen. (PZ-Cigetore) Hasan buğdayı tozdan arındırıyor. Öğütmeye gidecek. [mısırın tozlarını arındırıyor] ceşatxuy


uruba (PZ-Cigetore) i. [çoğ. urubape] Elbise. Giysi. [Hem kadın giysisi hem erkek giysisini ifade eder.] Muç’e uruba gorum ? (PZ-Cigetore) Nasıl elbise istiyorsun ?[elbise] porçaI; emteri; [genelde giysi] şeyi[1]; dolokuna, dolokunu, dolokuni


uruk’ay (ÇM) ED har.f. Birinin [dat.] gözü [erg.] seğiriyor. Toli miruk’ay. Mitxa moxt’asen. (ÇM-Ğvant) Gözüm seğiriyor. Biri gelecek. → ukvançxay


Urumi (ÇM)(FN-Ç’anapet)(AH-Borğola) s. ve i. Rum. Urumepe St’anp’olişa igzaley. (ÇM-Ğvant) Rumlar İstanbul’dan gittiler. Urumepe oşi 3’ana ogine T’rabozani gomtumaniz skidurt’ez. (FN-Ç’anapet) Rumlar yüz sene öncesine kadar Trabzon cıvarında yaşıyorlardı. 3’oxleUrumepe p’at’iya do moçinapamt’ez. (AH-Borğola) EskidenRumları kötüdiye bize tanıtırlardı. → Rumi; [Yunanlı] Yonani


urzeni (ÇM ~ AŞ) i. Üzüm. 1. Üzüm ağaççığı. 2. Üzüm meyvesi. Urzeni zlip’uman. P’et’mezi cibanen. (ÇM-Ğvant) Üzümü eziyorlar. Pekmez pişirecekler. Urzeni k’alati va-dolodvasi izlap’en. (ÇM-Ğvant) Üzüm sepete koymadığında (= koymazsan) ezilir. Ham urzeni-3’ari m3ika lo3a-n. (AŞ-Ortaalan) Bu üzüm suyu biraz tatsız, tuzsuz, belirgin bir tadı olmayandır. Urzeni-3epla moy mexxum ? (AŞ-Ortaalan) Üzümün kabuğunu niye döküyorsun ? Urzeni var-elvamç’itanaşa var-işk’omen. (AŞ-Ortaalan) Üzüm bir tarafı kızarmayınca yenmez. → urz*eni, x’urz*eni, x’urzeni


urz*eni (PZ)(FN ~ AH) i. Üzüm. 1. Üzüm ağaççığı. K’oçik urz*eni-ncaşe gudeli k’o3’obams. (PZ-Apso) Adam sepeti üzüm ağacından sarkıtıyor. Şk’imi urz*enişi ç’embape opşa mçxu on. (PZ-Cigetore) Benm üzümün salkımları çok kalındır. Mcumorişi eni vorsi-muşi urz*enişi mcumori on. (PZ-Cigetore) Sirkenin en iyisi üzüm sirkesidir. Babak, urz*enişi k’ant’arepe na-var-gestun steri txombuz oxok’orams. (FN-Ç’anapet) Babam üzümün filizlerini, aşağıya kaymayacak şekilde, kızıl ağaca bağlıyor. Han3’o na-dobdgi-dort’un urz*enepeşi çkar-na-eni var-skidu. (FN-Ç’anapet) Bu sene dikmiş olduğum üzümlerin hiçbiri tutmadı. Urz*enepe mtelli mç’k’vineyi ren. (AH-Lome) Üzümler hep kurumuştur. 2. Üzüm meyvesi. Zubeydek ç’uk’ite urz*enişi p’et’mezi gubums. (FN-Ç’anapet) Zubeyda kazanla üzüm pekmezi yapıyor (= pişiriyor). P’ap’ulik mota-muşiz kçeşi urz*eni yoç’opinapams. (FN-Ç’anapet) Dede tornuna beyaz üzüm aldırıyor. Çkun gudelite urz*eni p’3’ilomt. (FN-Sumla) Biz gudeli ile üzüm toplarız. Handğa otxo ç’uk’i urz*eniş lova dop’it. (FN-Sumla) Bugün dört büyük kazan üzüm suyu yaptık. Urz*eni p’3’ilaxumt. Lova dobobamt do p’et’mezi bikomt. (AH-Lome) Üzümü sıkıyoruz. Suyunu çıkarıp pekmez yapıyoruz. Urz*eni t’ik’inaz dolijlip’u-doren. Na-3’rodasen lova berez dolokunuz gaben. (AH-Lome) Üzüm sepetin içinde ezilmiş. Süzülen suyu çocuğun elbisesine dökülüyor. Memeti, t’ik’inaz na-dolobğun urz*eni k’ai jlip’i. Hemuşi 3’k’ariten kyume p’aten. (AH-Borğola) Mehmet, küçük sepetteki üzümü iyice ez. Onun suyundan kyume yapacağız. K’op’exi urz*eni dido mç’oxa iven. (AH-Borğola) Olmamış üzüm çok ekşi olur. → urzeni, x’urz*eni/ x’urzeni


uselebu (AK) s.-z. Sessiz ve sakin. Nisa-çkimi dido uselebu ren. (AK-Döngelli) Gelinim çok sessiz sakindir. → unenale; misa[1]; uneneli; insuzi


usibins (AK-Döngelli) ED har.f. Dinliyor. Berek oğarğalupe-çkimis kemane gulusumers do va-misibins. (AK-Döngelli) Çocuk konuştuklarımı hiç önemsemiyor ve beni dinlemiyor. → işk’inams/ işk’inay; iyucay; uyucams, nuyucams/ nuucams; usimins, nusimins; nusibins


usimins (HP ~ ÇX) ED har.f. Dinliyor. → işk’inams/ işk’inay; iyucay; uyucams, nuyucams/ nuucams; nusimins; usibins, nusibins


uskaneloba (AK) i. Sensizlik. Uskanelobas var-mimaxondinen. (AK-Döngelli) Sensizliğe dayanamıyorum.


uskaneli (FN ~ ÇX)(AK) z. Sensiz. Si derdi mot-zdim. Ma uskaneli-ti mendemalen. (AH-Lome) Sen dert etme. Ben sensiz de gidebilirim. [Eşanlamlı ifadeler : sk’ani dixo, dixo sk’ani, sk’ani-suzi/ skani-suzi]


usp’at’alay (ÇM) ED har.f. Bir bayanı [dat.] kızıştırıyor. Azdırıyor. Ali Ayşe usp’atalay. (ÇM-Ğvant) Ali Ayşe’yi (cinsel yönden) kızıştırıyor. → dunçxvamsI; dunçxunayI; onçxvinay; dunçxvay[B]-I; dumçxvamsI; + asp’at’alen


usta i. [çoğ. ustape] Usta. Ali usta çiraği-muşi him pi3ari eşk’a3’ay deyi dutembiğu. Var-usi duylaşa kogamoşk’u. (AŞ-Ok’ordule) Ali usta çırağına o tahtayı çıkarsın diye tembih etti. Yapmayınca işten çıkardı. Ali ustaşa guri malasi na-u yeri nomç’k’valay. (AŞ-Ok’ordule) Ali, ustadan kızınca yaptığı yere tükürüyor. Usta inşaeti oçalişu-ora ar saeti iyaşa k’afri oçodinay. Çiraği-muşi-ti e3’uncğonay. (AŞ-Ok’ordule) Usta inşaatta çalışma zamanında bir saat olana kadar çiviyi bitiriyor. Çırağı da [çiviyi] aşağıdan yukarı gönderiyor. Ustak heşşo duvayi svarumz ki sanki 3’opxums. (AH-Lome) Usta öyle duvarı diziyor ki sanki kumaş üzerine süs işliyor gibidir. Ustak oxoriz tudele kva e3’u3’k’ondums. (AH-Lome) Usta evin alt kısmına taş duvar örüyor. Ustaz amşkorinu. Kyoşez elaxen do mk’val do mç’k’udi elipxors. (AH-Lome) Usta acıktı. Bir köşede oturup peynir ekmek yiyor. Ustak nek’naz suseyi na-meşaxtasen yeyi xamite gyoğams do m3ika çkva ordams. (AH-Lome) Usta kilidin kapıya gireceği yeri bıçakla oyup biraz daha büyütüyor. Ustak na-ç’k’adu tavanizMskva domaxenu-doren-i ?” ya do tudelen e3’o3’k’en. (AH-Lome) Usta çaktığı tavanaGüzel yapabilmiş miyim ?” diye aşağıdan bakıp kontrol ediyor. Ustapek duşeme ç’k’adupan. (ÇX-Makret) Ustalar döşemeye tahta çakıyor. → marxeli


ustaluği i. Ustalık. Osmaniz ustaluği var-axenen. Berez m3udişi malzeme gundinams. (AH-Lome) Osman ustalık yapamaz. Çocuğun malzemesini boşuna kaybediyor. → xeloba[1]


ustura (AŞ) i. Ustura. [< Far.] Ergyuni t’raşi-maçina var-mo3’ondrun. K’at’a ndğa eskineri st’eri usturate pimpili ibğay. (AŞ-Ok’ordule) Ergün tıraş makineyi beğenmiyor. Her gün eskisi gibi ustura ile sakalı tıraş ediyor.

sirafi, skiyafi


ustvins (AH-Lome, Borğola), ustvinams[2] (AH-Lome), ustvinoms (AH-Borğola) Eø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil.] [yet. astvinen, f.-i. ostvinu]

I. Islık çalıyor. Ostvinu gyunaxi ren. Şeyt’anepe ok’ibğen-doren. (AH-Lome) Islık çalmak günahtır. Şeyt’aniler birikirmiş. → sp’inums/ sp’inuy; stvinums/ stvinoms/ stvinups

II. (AH-Borğola) Kuş [erg.] cıvıldıyor. K’inçik ustvins. (AH-Borğola) Kuş cıvıldıyor. → 3i3ilams, k’ark’alams, i3’vi3’vilay, 3’vi3’vilay, 3’ip’inams, t’rağodumsII, uç’andamsII [◘ eşb → stvinums altında ustvinams[1]]


ust’i-k’up’a (ÇM) z. Yüzükoyun. Yüzü yere gelerek. Bere on3xenişa ust’i-k’up’a colu. (ÇM-Ğvant) Çocuk çatı arasından yüzükoyun düştü. → ti-k’op’ela; k’up’a; p’ici-k’up’a; p’ici-k’up’eni


usula (AK) z. Usul usul. Yavaş ve sessizce. Usula var-ğarğalap do işignen. (AK-Döngelli) Sessiz konuşmuyorsun da [sesin] duyuluyor. Osmanik bere-muşişaVar-gok’u3xinaya do usula usula xe mentxips. (AK-Dögelli) Osman çocuğunaUyandırmayayımdiye yavaş ve sessizce dokunuyor (= elini değdiriyor). → usuli usuli, usulat’ile, usuletila


usulat’ile (AŞ-Ok’ordule) z. Usulca. Bere usulat’ile oxorişa gamast’un-ulun. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk usulca evden kaçıp gidiyor. → usuli usuli, usuletila, usula


usuletila (AH) z. Usulca. Bidoni let’ate oipşu-doren. Babak usuletila galendon bigate govrat’k’ums. (AH-Lome) Bidonun içi toprakla dolmuş. Babam usulca dışarıdan sopayla vuruyor. → usuli usuli, usulat’ile, usula


usuli usuli (ÇM) z. Usul usul. Usulcacık. Haminepe Eme-Bedişa vrosi urzeni na-a3’ilen miti var-on. Eme-Bedi urzeni-ara usuli usuli k’uk’ari mok’uğay. Var-odardalinaşa moizday. He-şeni em vrosi him a3’ilen. (ÇM-Ğvant) Eme Nene buralarda en iyi üzüm toplayandır (= buralarda ondan daha iyi üzüm toplayabilen kimse yok). Üzüm dalına yavaş yavaş kancayı takıyor. Titretmeden çekiyor. Onun için en iyi toplayabiliyor. 3’i3’ila ti ezduy. Usuli usuli nanç’en. (ÇM-Ğvant) Yılan kafasını kaldırıp yavaş yavaş yaklaşıyor. → usulat’ile, usuletila, usula


usumi (ÇM) i. I.1. Gelenek. Eveluri çoyi ağani usumepe mo-dodum. (ÇM-Ğvant) Eski köye yeni gelenek getirme (= yerleştirme). Ali mu-ti asen usumi kodidven. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yaptığı gelenek oluyor (= Ali ne yaparsa gelenek olarak yerleşiyor). 2. Yordam. Gza do usumi na-var-uşk’un şk’ala gza mo-cegutur. (ÇM-Ğvant) Yol yordam bilmeyen ile yola çıkma.

II. Kanun. Andğa ngolape şeni usumi kododvey. (ÇM-Ğvant) Bugün yaylalar için kanun oluşturdular. → k’anuni


usums (PZ), usuy (ÇM ~ AŞ), usumers (FN), usumels (FN-Sumla), usumers (AH ~ HP), usumars (ÇX) EDA/ED har.f. [perf.1.tek.ö.3.dat.tü. vusvi/ busvi] I. EDA har.f. Sürüyor. 1. Bir şeye [dat.] elini [aps.] sürüyor. Elle ovalıyor. Okşuyor. Xasanik bereşi dudis usums. (PZ-Cigetore) Hasan çocuğun başını okşuyor. Xepe usums. (PZ) Elini sürüyor. Ti ma3’una-i nana-şk’imi misuy. Golomiğay. (ÇM-Ğvant) Başım ağırınca annem ovalıyor. Ağrım geçiyor. Him maXe mot-usumdeyi koxomondu. (AŞ-Ok’ordule) O banaElini sürmediye tembih etti. Heyaz xe mot-usumel. (FN-Sumla) Ona elini sürme. Xe mot-usumer. (FN ~ HP) Ona elini sürme. So m3’k’uns do so misumer ? (AH-Lome) Nerem ağırıyor da neremi ovuyorsun (= mec. Benim anlattığim konu ile alâkası olmayan şeyden söz ediyorsun) ? Xe usumars. (ÇX-Çxalazeni, TM) Elini sürüyor. 2. Elle veya fırça vs ile bir yere [dat.] bir şeyi [aps.] sürüyor. Ç’apxu-nonç’epi mç’ita kçana dusvar. (ÇM-Ğvant) Çırpi ipine kırmızı renk sürmek gerekir (= kelimesi kelimesine : “süreceksin”). Vrossi usvi. Na-var-usvi yeri mo-dosk’udurt’t’ay. (AŞ-Ortaalan) İyi sür. Sürülmedik yer kalmasın. Xasani handğa na-eç’ç’opu porça let’t’a ussuy do oyuçanay. (AŞ-Ortaalan) Hasan bugün aldığı gömleği toprağa sürerek siyahlatıyor. K’oda ğap’i ağani dobusvit. K’uk’malepe hiko mo-eladgum. (AŞ-Dutxe) Duvarı yeni boyadık. Güğümleri oraya koyma. Berepek ntxirişi k’alatiz lazma dusvez edo nanak 3’k’ari nobams do noçxams. (FN-Ç’anapet) Çocuklar findık sepetine inek pisliği sürdüler ve annem su dökerek temizliyor. Cemalik oxoriz boya usumels. (FN-Sumla) Cemal evini boyuyor. Alik oxoriz kereç’i usumerz. (AH-Lome) Ali eve kireç badanası yapıyor. Boya usumert’aşi furç’a mot-dovalam. O3’udez na-nat’a3en boya a çkva var-gamulun. (AH-Lome) Boya yaparken fırçanı silkeleme. Rafa sıçrayıp yapışan boya bir daha çıkmaz. Osmanik oxoriz badana usumers. (AH-Borğola) Osman eve badana vuruyor. Hekşen go3’oxti ! Badana busumer. Komegabasen. (AH-Borğola) Oradan çekil ! Badana sürüyorum. Üzerine sıçrar (= dökülür). 3. El yordamı ile [aps.] bir şeyi [dat.] arıyor. K’ap’ula xe misvi. Pupuli zirar. (ÇM-Ğvant) Sırtımda elini gezdir. Çıbanı bulacaksın. 4. Kemençeye [dat.] yayını [aps.] sürüyor. Kemençez zayt’a usumels. (FN-Sumla) Kemençeye yayını sürüyor. → dusums/ dusuy; nusums/ nusuy, nusumers/ nusumels, nusumars; gusums/ gusuy, gusumers/ gusumels, gusumars; + isums/ isuy, isumels/ isumers, isumars

şsz isven (AH-Lome), isvinen (AH-Borğola) : Sürülüyor. K’at’a yaraz isporto var-isven. (AH-Lome) Her yaraya ispirto sürülmez. Meç’abele ar mutuz ar k’ele isvinaşi niç’aben. Jur k’ele isvinasna ok’in3axen. (AH-Borğola) Yapıştırıcıyı bir şeyin bir tarafına sürülünce yapışır. İki tarafına sürülürse kaynaşırcasına yapışır. Pupulis melemi var-isvinasna dintxomuren. (AH-Borğola) Yaraya merhem sürülmezse iltihaplanır.

part. sveri : Sürerek. Sürmüş. Sürülü. Doğanik, na-k’odu oxori-muşişi galendo verniği sveri pi3arite go3’opxu. (AH-Borğola) Doğan, inşa ettiği evinin dışını vernik sürülü tahta ile işledi. Nusak çiçku-bere-muşiz k’undi sveri mundi nubonams. (AH-Borğola) Gelin bebeğinin bok sürülmüş (= bulaşmış) kıçını yıkıyor.

[dey. xe sveri : s. Başkası tarafından ellenmiş (kız). Erkeklerle flört etmiş (kız).] Ma hem bozo var-ep’ç’opum. İrişi xe sveri ren. (AH-Lome) Ben o kızı almam. Herkesle gezmiş. (gusumers altında) xe gosveri; (simums/ simups altında) simeri

II. (AŞ-Ok’ordule ~ HP) ED har.f. Umursamıyor. Önemsemiyor. Ayxanis derdi uğut’uren do Axmetik usumers. (HP-P’eronit) Ayhan’ın derdi varmış da Ahmet onu umursamıyor. → golobun, golvobun; golusums/ golusuy, golusumers/ golusumels; var-nçxalums/ var nçxaluy

[dey. kemane usumers (AH) : Aldırmıyor. Bir şeye takmıyor.] Ma kemane busumer. (AH-Lome) (1) Ben keman çalıyorum. (2) Ben hiç aldırmıyorum. → çemane golusums/ çemane golusuy, kemane golusumers; kemane gulusumers


usvaroni (ÇM) s. Çözülmeyen. Çözülemeyen. # Mesofa kocelapxer / Mevo3’er palurepe / Palurepe iğasen / Usvaroni derdepe. (ÇM-Ğvant, atma türkü) Kanepede oturdum / Ateşin parıltılarını seyrediyorum / Parıltılar alıp götürecek / çözülemeyen sorunları.


uşinams (FN-Ç’anapet) EDA har.f. Birinin [dat.] yaptıklarını ya da söylediklerini [< ] geçerli sayıyor. Ciddiye alıyor. Ali ğoma dulyaşa ar saat’i leba moxtu. Xolo-ti şefik ar bitevi dulyaşi ndğa steri duşinu. (FN-Ç’anapet) Ali dün işe bir saat geç geldi. Buna rağmen şef, tam çalışılmış gün olarak saydı. Obadula xayi şeyi ren. Ar çkva na-tkvare mitik var-gişinamz. (FN-Ç’anapet) İhtiyarlık kötü şeydir. Artık kimse söylediğini ciddiye almıyor. Muteberi dido meremt’isuzi ar oxorca ren. Komoci-muşik na-aseren mutu var-uşinams. (FN-Ç’anapet) Muteber çok merhametsiz bir kadındır. Kocasının yaptığı hiçbir şeyi ciddiye almıyor.


uşkiri/ uikiyi (HP ~ ÇX)(AK) i. Elma. 1. Elma ağacı. Uşkiyis tipi kogabğu-ren. Ramizik uşkiyis tipi guç’k’irams. (HP-P’eronit) Elma ağacının etrafını çok ot sarmış. Ramiz elmanın etrafındaki otu biçiyor. Arguni uşkirişi ncas mik’udumers. (AK-Döngelli) Baltayı elma ağacının arkasına koyuyor. Uşkiripe muşebura dox3un. (AK-Döngelli) Elmalar kendiliğinden çürüyor. Uşkiris x’a hanut’ruxeren. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Elmanın dalı kırılmış. 2. Elma meyvesi. Serdarik uşkiri eç’opumt’aşi dido 3xunums. (HP-P’eronit) Serdar elma alırken çok seçiyor. Berek uşkiri ar em k’ele mik’ut’aleps, ar am k’ele muk’ut’aleps. (AK-Döngelli) Çocuk elmayı bir o tarafa götürüyor, bir bu tarafa getiriyor. Bavra baruna ncaşen uşkiri melaps. (AK-Döngelli) Rüzgâr eserse ağaçtan elma düşer. Limxonaşi doloxes na-gi(v)obği uşkirepe guşax3un. (AK-Döngelli) Eğreltiotunun içine döktüğüm (= koyduğum) elmalar kendi aralarında çürüyor. Ont’ules na-ren ncaşi uşkiris mjura geçaşi ar semti ilamç’itanen. (AK-Döngelli) Bahçede bulunan ağaçtaki elmaya güneş vurunca bir tarafı kızarıyor. Yaseminik xami xes dikaçu do uşkiri p’or3ups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Yasemin bıçağı eline alıp elmayı soyuyor. Mu k’ap’et’i uşkiri ren, aya ! X’irx’int’is hogilomoskidu. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Ne sert elma bu ! Gırtlağımda kaldı. → oşk’uri, uşkuri


uşkuri (FN ~ AH) i. Elma. 1. Elma ağacı. Nanak uşkuriz lazma ek’ubğams. (FN-Ç’anapet) Annem elmaya hayvan dışkısını döküyor (= doğal gübre veriyor). Livadişi k’udeliz na-dobdgi uşkurepe k’ayi skidun. (FN-Ç’anapet) Bahçe dibine diktiğim elmalar iyi tutuyor. Oxoyişi ogine na-dgin uşkurişi nca exombun. (FN-Ç’anapet) Evin önünde duran elma ağacı kuruyor. Cemalik nçxomi k’eremuliz, uşkuriş xoşafi-ti mjoraz omç’k’vinams. (FN-Sumla) Cemal, balığı ateş zincirinde, elma hoşafını ise güneşte kurutuyor. K’oçik uşkurişi t’ot’i gelat’axums. (AH-Lome) Adam elmanın dalını kırıyor. Meltemik ağani na-doborgi uşkurişi ncas gubre ek’ubğams. (AH-Borğola) Meltem yeni diktiğim elma ağacının etrafına gübre döküyor. 2. Elma meyvesi. Elak3aperi uşkurepe goşobiğat do ayri kodobdvat. (AH-Lome) Çürük elmaları seçip ayrı koyalım. (Çürükleri ayıralım). Ar elak3apeyi uşkuyik vit uşkuyi ok3inams. (AH, atasözü, K.A.) Çürümeye başlayan bir elma, on tane elma çürütür (= Kötü yola gitmeye başlayan bir insan, çevresindeki çok sayıda insanı etkileyebilir). → oşk’uri, uşkiri


uşk’un (PZ ~ AŞ) DA hal f. Biliyor. 1. Bir şey hakkında [aps.] bilgisi var. Vot’asi xiloba-şk’imi na-var-uşk’uns var-vot’aşa-ti mo-uşk’ut’as. (PZ-Cigetore) Ben varken iyiliğimi bilmeyen benim olmadığımda da [iyiliğimi] bilmesin. Ayşes golayonu do onç’aru var-uşk’un. Cenç’areri nam nam on var-içinams şeni ant’alen. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin okuma-yazması yok. Paranın hangisi hangisi olduğunu tanımadığı için karıştırıyor. Muç’o moxt’u, va-mişk’un. (PZ ~ AŞ) Nasıl geldiğini bilmiyorum. Ma na-vu3’omerpe golusuy. Tişa na-mvalasenpe var-uşk’un. (ÇM-Ğvant) Benim söylediklerimi önemsemiyor. Başına gelecekleri bilmiyor. Nusaloba na-var-uşk’uran nusalepe cinzirey. (ÇM-Ğvant) Gelinliği bilmeyen gelinler türedi. # Badoba na-it’uran / Var-uşk’uran berepe / Kuşk’urt’eyk’o berepe / Tişa na-mvalanenpe. (ÇM, K’umli Dayı’dan derlemeler - Horonda atma türküler, S.Y.) İhtiyarlık denen şeyi / Bilmiyorlar gençler / Keşke bilseler çocuklar / Başlarına gelecekleri. Munde-ti guguli k’riyassen, gişk’urt’t’ay çi vrossi şeyepe var-iyen. (AŞ-Ortaalan) Ne zaman ki baykuş bağırır, bil ki iyi şeyler olmuyor. 2. Bir dili [aps.] konuşuyor. Lazuri gişk’un-i ? - Komişk’un. (PZ ~ AŞ) Lazca biliyor musun ? - Biliyorum. Him Emuli-pxe na-ort’u va-mişk’urt’u. (ÇM-Ğvant) Onun Emuli-gillerden olduğunu bilmiyordum. 3. Bir şeyi [aps.] doğru olarak kabul ediyor. Sanıyor. Xasani haşo gaz*iren st’eri on mo-gişk’ut’as. Opşa mşk’urinace on. (PZ-Cigetore) Hasan’ın böyle gördüğün gibi olduğunu sanmayasın. Çok korkaktır. Doğani Olağune gamoviğaruşk’urt’u. Pisa koğamiğu. (ÇM-Ğvant) Doğan [çamlara gidince] sakız çıkaracağını (=Sakız çıkaracağımdiye) sanıyordu. [Tomurcukları ile reçine salgısını karıştırıp sakız toplayacağına] reçine çıkardı. 4. [öznesi cansız] Çalışması mümkündür. 3’ari mboli na-var-on şeni karmat’e oktapu var-uşk’un. (ÇM-Ğvant) Su az olduğundan dolayı değirmen dönmüyor. → uçkin


uşlams/ uşlaps (FN ~ AH HP ÇX), uşleps (ÇX)(AK) EDA har.f. Birinden [dat.] bir şeyi [aps.] esirgiyor. Xasanik cuma-muşiz ntxiyonaz na-gamulun 3’k’ari uşlamz. (FN-Ç’anapet) Hasan kardeşinden fındıklıkta çıkan suyu esirgiyor. Ma mitiz nena va-buşlam. (AH-Lome) Ben kimseden lafımı esirgemem. Recebik livadiz na-gamuxtamz Ğormotişi 3’k’ari cuma-muşiz uşlamz. (FN-Ç’anapet) Recep bahçesinde çıkan Allah’ın suyunu kardeşınden esirgiyor. K’oçik bere-muşiz na-uşlams mutu si komekçams-i ? (AH-Lome) Adam çocuğundan esirgediği bir şeyi sana verir mi ? Allayise da-skani mupeyi oxorca ren haşşo ? Bere-muşiz gyari uşlams. (AH-Lome) Allah aşkına kız kardeşin ne biçim kadındır böyle ? Çocuğundan yemek esirgiyor. Si gişlare-i, skiri-çkimi ? Na-ginon ç’k’omi ! (AH-Borğola) Senden mi esirgeyeceğim, yavrum ? İstediğini ye ! Kemalik, na-uçkin çkinapeMot-diguramt’azya do cuma-muşis uşlams. (AH-Borğola) Kemal, bildiği bilgileri Öğrenmesindiye kardeşine esirgiyor. Memetik ar k’izi gyari bile uşleps. (AK-Döngelli) Mehmet bir kaşık yemeği bile esirgiyor. → unç’olams/ unç’olay


uşupons → işipons


uşvelams (FN ~ AH) EDA har.f. Birinin [dat.] dış hastalıklarını, yarasını, beresini [aps.] tedavi ediyor. Xasaniz xe nak’vatu do oxorca-muşik uşvelams. (FN-Sumla) Hasan’ın eli kesildi de karısı onu tedavi ediyor. → coktinams/ coktinay; duşolaps/ duşvolaps; ≠ ok’arams/ ok’aams

+ aşvelen; + işvelams


utanay → otanay/ otanams/ otanaps


utembiğay (AŞ-Ok’ordule) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] tembih ediyor. Ali usta çiraği-muşi him pi3ari eşk’a3’ay deyi dutembiğu. Var-usi duylaşa kogamoşk’u. (AŞ-Ok’ordule) Ali usta çırağına o tahtayı çıkarsın diye tembih etti. Yapmayınca işten çıkardı. → oxondvay/ oxonduy; dinduy; dvandvapun; çinadums/ çinadumers; ceçinadums/ ceçinaduy; coçinaduy


uti i. Ütü. Uti xeneri porça elat’oçuy. Ncğimuy. (AŞ-Ok’ordule) Ütü yapılmış gömleği atıyor. Buruşturuyor. Pontuli gammokti do hişo uti ceçi. (AŞ-Ortaalan) Pantolonu tersyüz et de öyle ütü yap. Pantoloni utili ren. Porças uti geçi. (AHLome) Pantolon ütülüdür. Gömleği ütüle. Ncğimeyi porça mot-dolikunam. Momçi do uti kogepça. (HP-P’eronit) Kırışmış gömlek giyme. Ver de ütüleyeyim.


utili s. Ütülü. Utili kçe porçate dolibi k’iravat’i / Panda haşo ort’ana gamaçare k’omat’i. (ÇM-Ğvant, horonda atma türkü) Ütülü beyaz gömlek ile kravat tak / Eğer hep böyle olursan büyük bir araziyi satarsin (= satmak zorunda kalırsın). Pantoloni utili ren. Porças uti geçi. (AHLome) Pantolon ütülüdür. Gömleği ütüle.


ut’işinams/ ut’işinay/ ut’şinaps/ ut’işinups → t’işinay, t’işinups; it’işinams/ it’işinay/ it’işinams/ it’işinaps/ it’işinups


ut’va3’ay (ÇM) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] patlıyor. T’abanca dit’va3’usi guri mit’va3’u. (ÇM-Ğvant) Silah patlayınca ödüm koptu.


uvinams (AH) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeye [dat.] uyduruyor. Uygun olup olmadığına bakıyor. M3’k’upiz galeni nek’naşi nk’ola k’unk’liz a şvaciz buvinam. (AH-Borğola) Karanlıkta dış kapının anahtarını kilide çabucak uyduruyorum.

f.-i. ovinu : Bir şeyi bir şeye uydurma. Nk’ola ar fara ovinuten nek’na kogom3’k’i. (AH-Borğola) Anahtarı bir defa uydurmayla kapıyı açtım.


uxap’aray (ÇM ~ AŞ) ED har.f. Birine [dat.] kızarak bağırıyor. Ar m3’ika uxap’arasi nena mek’vatuy. (AŞ-Ok’ordule) Biraz ona bağırınca söz kesiyor (= konuşmuyor). Bere 3’ari gomobay. Uxap’arit. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk bana su döküyor. Bağırın. → uğarğalams; ≠ ixap’ars


uxasurams (AH) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] bağışlıyor. Didi cumak ç’ut’a cumaz muz na-anç’u ont’ule duxasuru. (AH-Borğola) Büyük kardeş küçük kardeşe kendine düşen tarlayı bağışladı. nut’oçayc; nuşkvams; uxat’irams[2]


uxat’irams[1] (AH) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] hatır ediyor. Mustavaz berepeşe p’anda dulya dulams. Hemu-şeni uxat’irams. (AH-Lome) Mustafa’nın her zaman çocuklara işi düşüyor. Onun için hatır ediyor. Xasanik xop’eşi sap’i na-nut’axu Memet’iz ham fara uxat’irams do mutu var-u3’umers. (AH-Borğola) Hasan, küreğinin sapını kırmış olan Memet’e bu sefer hatır ediyor da bir şey söylemiyor. → xat’iri ikuy


uxat’irams[2] (AH) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] bağışlıyor. Hibe ediyor. Nuranik cuma-muşiz xese-muşi yuç’opasen-i ? Vaaar, uxat’irasen ! (AH-Lome) Nuran kardeşinden hissesini alacak mı ? Yoook, bağışlayacak ! → nut’oçayc; nuşkvams; uxasurams


uxenams/ uxenay → ikums, ikoms


uxenu yoks.part. → ikums, ikoms, ikims/ ikips


uxit’inay (ÇM ~ AŞ), uxit’inams (AH-Lome), uxit’inoms (AH-Borğola) ED/EDL har.f. Birini [dat.] (bir yerinden [lok.]) gıdıklıyor. Ali bere uxit’inay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğu gıdıklıyor. Bere k’ut’ula k’ale mixit’inay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk beni boynun araka tarafından gıdıklıyor. Nana-muşi bere uxit’inay do ozisinay. (AŞ-Ortaalan) Annesi çocuğu gıdıklıyor da güldürüyor. Cuma-şk’imi dido na-axit’inen na-mişk’un şeni manniya buxit’inam. (AŞ-Ortaalan) Kardeşimin çok gıdıklandığını bildiğim için devamlı gıdıklıyorum. Berek ğalacicaz mixit’inams. (AH-Lome) Çocuk koltuk altımdan gıdıklıyor. Berepek osteru şeni artikatis uxit’inoman. (AH-Borğola) Çocuklar oynamak için birbirlerini gıdıklıyorlar. → udiginams; uğidinams; uxit’onams; nuxit’inams; uxut’onups


uxit’ins (AH-Lome) ED har.f. Bir alet, bir makine vs’yi [dat.] kurcalıyor. Bere dido yangazi ren. Oxoriz muntxa z*irasen uxit’ins. (AH-Lome) Çocuk çok yaramazdır. Evde ne bulursa kurcalıyor. Radiyoz buxit’int’i. (AH-Lome) Radyoyu kurcalıyordum. → mxit’ums/ mxit’uy; uxit’onums; k’raxuy


uxit’onams (FN-Ç’anapet) ED har.f. Gıdıklıyor. Cuma-çkimik berez uxit’onamz do ibi(r)z. (FN-Ç’anapet) Kardeşim çocuğu gıdıklıyor ve oynuyor. → udiginams; uğidinams; uxit’inay, uxit’inoms; uxut’onups


uxit’onums (AH-Borğola) ED har.f. Bir alet, bir makine vs’yi [dat.] kurcalıyor. Ç’ut’a berepek na-z*iranoren k’at’a mutus uxit’onuman. (AH-Borğola) Küçük çocuklar gördükleri her şeyi kurcalarlar. → mxit’ums/ mxit’uy; uxit’ins; k’raxuy


uxosyay (ÇM) ED har.f. Belirli birini gözetliyor. Gizlice gözlemliyor. K’at’u mtuyi uxosyay. (ÇM-Ğvant) Kedi fareyi gizlice gözlemliyor.(ixosyaray altında) uxosyaray; oxosyaray/ oxosyay; oxosars


uxtams/ uxtaps (FN ~ HP ÇX)(AK) AD har.f. [perf.3.tek.ö.3.dat.tü. (k)uxtu/ (mend)uxtu] Birinin canı, benzi, aklı vs gidiyor ya da kayboluyor. Berepez ndğaleyiz gok’ap’inuten şuri kuxtez edo ha3’i gyomzulaman. (FN-Ç’anapet) Gündüz koşuşturmaktan çocukların canları çıktı ve şimdi yorgunluktan gözleri kapanıyor. Beres ç’ere menduxtu. (FN-Sumla) Çocuğun benzi soldu. “Handğa noğaşe var-malasenya do nosi uxtams. (AH-Borğola) “Bugün çarşıya gidemiyeceğimdiye aklı gidiyor. Cixaniz na-buncğoni kyume menduxtu-doren. (AH-Borğola) Cihan’a yolladığım meyve sucuğu ona gitmiş. Doğaniz peri menduxtu-doren. (AH-Borğola) Doğan’ın yüzü sararmış. Sevimik nana-muşişi 3’k’unepe minduxtas ya do k’uçxes 3’uveli noxunaps. (AK-Döngelli) Sevim annesinin ağrıları geçsin diye ayağına sülük koyuyor. [Bu fiilin kökü √-xt- olup, ulun fiilinin perfektif kökü ile eşbiçimlidir.]


uxu- (AK) [Akçakoca diyalektlerinde /a/ önünde {uxv-}, /i/ önünde {uxu-} ve /u/ önünde {ux-} biçmilerini alan bir fiilbaşı vardır. Bunun, /o/ önünde {ox-} biçimini aldığına göre, asıl biçiminin {oxo-} olduğu hesaplanır.] → oxo- [1]


uxubars (AK) øD har.f. Rüzgâr [gösterilmeyen özne] bir şeye doğru [dat.] esip onu havalandırıyor. İhlamuri xonompini do kuxubaras. (AK-Döngelli) Ihlamuru ser de havalansın.


uxuint’alen (AK) Aø har.f. [fb.{oxo-}] Birbirine karışıyor. Birleşiyor. Ar dostibi ! Skani nena do çkimi oğarğalu kuxuint’alen. (AK-Döngelli) Bir sus ! senin sözlerinle benim konuşmam karışıyor. → int’alen, oint’alen; ok’int’alen, ok’int’alay; oxant’alen[1]

uxuktaps (AK) ED har.f. [fb.{oxo-}] [emp.şm.1.tek.oxovuktap/ oxouktap] 1. Isıtılan pekmez, yemek vs’yi [dat..] karıştırıyor. Xasanik termonis uxuktaps. (AK-Döngelli) Hasan termoniyi karıştırıyor. SevimikOxo(v)uktapya do k’op’aten termoni mjvarups. (AK-Döngelli) SevimKarıştırıyorumdiye kepçe ile termoniyi dalgalandırıyor (= yararak ve daha sert biçimde karıştırıyor). 2. Taneleri [dat.] karıştırıyor. Nandidi-çkimi dixçinu do xolo mtxirişi xarmanis uxuktaps. (AK-Döngelli) Babaannem yaşlandı. Ama yine de fındık harmanını karıştırıyor. → gondğvarums[1]/ gondğvaruy; oxoktams


uxunt’aleps (AK) EA har.f. [fb.{oxo-}][kb.{u-}’nun işlevi belli değil.] Bir şey ile [do] başka bir şeyi [aps.] karıştırıyor. Doğanik ginz*e mtxiri do morgvali uxunt’aleps. (AK-Döngelli) Doğani sivri fındık ile yuvarlak olanları karıştırıyor. Berek mç’ita do uça nok’epe uxunt’aleps. (AK-Döngelli) Çocuk kırmızı ve siyah iplikleri birbiri ile karıştırıyor. Doğanik murgepe artikartis uxunt’aleps. (AK-Döngelli) Doğan yumakları birbirine karıştırıyor. → ok’ont’alams[1]/ ok’vont’alay/ ok’ont’alay, ok’ont’alums[1]; oxont’alams/ oxont’alaps


uxup’inams[1]/ uxup’inay (PZ ~ AŞ) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] I. Büzüyor. Büzüştürüyor. Alik p’ici uxup’inams. (PZ-Cigetore) Ali ağzını büzüyor. T’orba xerxite opşay. Toç’i uxup’inay. (ÇM-Ğvant) Torbayı parça peynir ile dolduruyor. İpini büzüyor. Ekşi oşk’omasi p’ici uxup’inay. (AŞ-Ok’ordule) Ekşi yiyince ağzı büzüyor. Mundi uxup’inay. (AŞ-Ortaalan) Makatını büzüştürüyor. Leşk’i uxup’inu. İbgarassen. (AŞ-Ortaalan) Dudağını büzüştürdü. Ağlayacak. → oxup’inams; xup’ums/ xup’oms [eşb. oxup’inams altında uxup’inams[2] EDA/ED har.f.]

part. oxup’ineri (PZ-Cigetore) s. Büzülmüş halde. Çeseşi p’ici oxup’ineri on. (PZ-Cigetore) Kesenin ağzı büzülmüş haldedir. (→ oxup’un altında xup’eri)

II. (ÇM) Gözünü [aps.] kısıyor. Toli cvapirçu. Toli uxup’inu. Doşineri k’am3’imuy. (ÇM-Ğvant) Gözüne toz kaçmış. Gözü kısarak hızlı hızlı kırpıyor. Ayşe mcora azirasi tolepe uxup’inay. (ÇM-Ğvant) Ayşe güneşi görünce gözlerini kısıyor.(toli) oxozdams; (toli) uzday/ (toliz) uzdams; (toli) oç’up’rinams; (toli) omç’uxoms


uxup’uren (AŞ) øD har.f. Birinin [dat.] ağzı buruşuyor. Bere-şk’imi ar oşk’uri komomçu. Cebak’abinisi k’ibri gomanç’imoşu. Mixup’uru. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğum bir elma bana verdi. Isırınca dişlerim yamuldu. Ağzım buruştu.


uxuskuraps (AK) EA har.f. [fb.{oxo-}] [emp.şm.1.tek. oxo(v)uskurap] [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Canlı varlığı [aps.] serbest bırakıyor. Nana-çkimik pucepe mtxirepunas uxuskuraps. (AK-Döngelli) Annem inekleri fındıklığa serbest bırakıyor. Cumadik na-ç’opu çxomi ç’it’a na-ren şeni uxuskuraps. Amcam yakalamış olduğu balığı küçük olduğu için serbest bırakıyor. P’ap’uli-çkimi xes na-okaçun x’vinçi uxuskuraps. Dedem elindeki kuşu serbest bırakıyor. → oxoşk’ums; nuskuraps; uxuşkumers; [canlı veya cansızı serbest bırakıyor] oxuşk’uy[2], oxuşkumers

[Uxuskuraps fiilinin çekimi şöyledir.]

ergatif öznesi

apsolütif tümleci

man

çkin

si/ sin

tkvan

iya : entepe

man


oxogiskurap

oxogiskurapt

oxo(v)uskurap

si/ sin

oxomiskurap

oxomiskurapt


uxuskurap

emuk

oxomiskuraps

oxomiskurapan

oxogiskuraps

oxogiskurapan

uxuskuraps

çkin


oxogiskurapt

oxo(v)uskurapt

tkvan

oxomiskurapt


uxuskurapt

entepek

oxomiskurapan

oxogiskurapan

uxuskurapan


uxuşkumers (AK) EA har.f. [fb.{oxo-}] [emp.şm.1.tek. oxo(v)uşkumer] [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Canlı varlığı [aps.] serbest bırakıyor. Babak çxomi ç’opups. Ama ç’it’a renna xolo ğalis kuxuşkumers. (AK-Döngelli) Babam balık tutuyor. Ama Küçük ise tekrar dereye bırakıyor. → oxoşk’ums; uxuskuraps; nuskuraps; [canlı veya cansızı serbest bırakıyor] oxuşk’uy[2], oxuşkumers


uxutirtins (AK) Dø hal f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Titriyor. → dardalams/ dardalay; araxunen, raxunuy, iraxunams, raxunoms; tirtins, uxvatirtinen; z*anz*alaps


uxut’onups (AK) ED har.f. [fb.{ø-}] [kb.{i-/u-}] [emp.şm.1.tek.ö.3.tüm. vuxut’onup; emp.şm.3.tek.ö.1.tüm. mixit’onups] Gıdıklıyor. P’ap’ulik mota-muşis uxut’onups do oz*i3inaps. (AK-Döngelli) Dedesi tornunu gıdıklıyor da güldürüyor. → udiginams; uğidinams; uxit’inay; uxit’onams; uxit’inoms; ≠ xut’onups


uxvakten (AK) AD har.f. [fb.{oxo-}] Hastalık, renk vs [aps.] birine veya bir şeye [dat.] bulaşıyor. Xçe dolokunu uça k’ala var-naxva. Arti majvaras kuxvakten. (AK-Döngelli) Beyaz elbiseyi siyah ile yıkama. Birinin rengi öbürüne karışır. → nak’nen; meyak’nen; mijvakten; [renk, kan vs bulaşıyor] ankten; akten; nakten[1]; [renk bulaşıyor] meyakten; [hastalık bulaşıyor] ak’nen; nak’limen


uxvamay/ uxvamams (ÇM ~ AH) ED har.f. Biri için [dat.] dua ediyor. Mbuli şk’omasi na-dvorgu uxvamay. (ÇM-Ğvant) Kiraz yiyince dikene (= kiraz ağacını diken kişi için) dua ediyorDidi-nana bere zade uxvamay do nak’nen. (AŞ-Ok’ordule) Büyükanne çocuğa çok dua ediyor da tutuyor. Bere-sk’ani-ti uxvami. (AŞ-Ortaalan) Çocuğuna da dua et. Sk’ani st’eri haşo şk’uni nena şeni dido na-içalişay miti va-maziru. Nak’k’u gixvamik’k’o-ti m3’ika on. (AŞ-Ortaalan) Senin kadar böyle bizim dili için çok çalışan kimse görmedim. Ne kadar sana dua etsem de azdır. Nana-muşik bere-muşiz uxvamams. (FN-Sumla) Annesi oğluna dua ediyor. Kçinik iniz it’ubint’aşi dişka na-uk’vatu k’oçiz berepe uxvamams. (AH-Lome) Yaşlı kadın soğukta ısınırken odununu kesen adamın çocukları için (= adamın yerine onun çocukları için) dua ediyor.


uxvant’alen (AK) AD har.f. [fb.{oxo-}] Birinin [dat./gen.] aklı [aps.] karışıyor. Bereşi nosi uxvant’alen do na-tkvasinon iya var-atkven. (AK-Döngelli) Çocuğun aklı karışıyor da diyeceği şeyi de diyemiyor. → ant’alen[3]; guşant’alen; (ok’ont’alams/ ok’ont’alay altında) ok’ant’alen, (ok’vont’alay altında) ok’vant’alen, oxant’alen


uxvatirtinen (AK) Dø hal f. Titriyor. K’ulanis aşkurinu do uxvatirtinen. (AK-Döngelli) Kız korktu da titriyor. → dardalams/ dardalay; araxunen, raxunuy, iraxunams, raxunoms; tirtins, uxutirtins; z*anz*alaps


uxvenams/ uxvenaps → ikips


uxvene (FN-Sumla ~ AH) s. Hamile. Alişi oxorca uxvene ren. (FN-Sumla) Ali’nin karısı hamiledir. Aşe uxvene ren. Ham ndğalepez blez*gums. (FN-Sumla) Ayşe hamiledir. Bugünlerde öğürüyor. Alişi çili uxvene ren. (AH-Lome) Ali’nin karısı hamiledir. Mç’oxa omuri do uşkuri uxvene oxorcalepes k’ayi u3’onan. (AH-Lome) Ekşi erik ve elma hamile kadınların hoşuna gidiyor. İzmoceşi gamatxveri uxvene var-iven. (AH, atasözü, A.K.) Rüyada evlenmekle hamile kalınmaz. → korbapşa; korba uyonun; korbaz u(y)ons; jur-şuroni; korbas ren


ux’onun (HP ~ ÇX)(AK) DA hal f. → uyonun[1], uyons/ uons, ux’oun; ≠ uğun

I. Biri [dat.] canlı varlığa [aps.] sahiptir. X’oroperi ux’onun. (HP-P’eronit) Sevgilisi var. Man dido mçxurepe mix’onun. (AK-Döngelli) Benim çok koyunum var. Goişi Kojima coxoni ar Japoni cumadi mix’onun. (AK-Döngelli) Gôichi Kojima adında bir Japon amcam var. Man dido mçxuri mix’onun. (ÇX-R.B.) Benim çok koyunum var.

II. [partisip + ux’onun] Kendisine ait olan biri bir şey yapmış haldedir. Berepe gyari ç’k’omeri mix’onun. [= Berepe-çkimi gyari ç’k’omeri renan.] (HP-P’eronit) Çocuklarım yemek yemiş haldeler.


ux’oun (HP-Mxigi)(ÇX-Makret), ux’oun/ ux’oon/ ux’onun (AK) DA hal f. (Canlı varlığa) (*) sahiptir. Biç’i cuma va-mix’oun. (ÇX-Makret) Erkek kardeşim yok.Askerobas na-ux’o(n)un bere-muşişa geç’arali nancğonen. (AK-Döngelli) Askerde olan çocuğu için para gönderebiliyor. Xasani-sterepe p’ant’a mix’oont’uk’on k’at’a dulya voçodinap’t’it. (AK-Döngelli) Hasan gibiler her zaman yanımda olsaydı her işi bitirirdik. [(*) “Bitkinin üzerinde zararlı canlı var” anlamında Akçakoca diyalektlerinde bunun yerine uğun veya ren fiili kullanılır.] → uyonun[1], uyons/ uons, ux’onun; → uğun


uydu i. Uydu. Yucelişi televizyoni uydu-ant’enite içalişams. (AH-Lome) Yücel’in televizyonu uydu antenle çalışıyor.


uyindams, uyindrams → iyindams, iyindrams


uyondams[1] (PZ-Apso) ED har.f. Birinin gelmesini bekliyor. → uyondrams/ uyondray; mç’eşun; mç’eşuy[3], umç’eşay; çumers/ çumels/ çumars; + iyondams[1]; + oyondinams; + oyondinapams


uyondams[2] (AH-Lome) → iyondams[2]


uyondrams/ uyondray (PZ-Cigetore ~ ÇM) ED har.f. Belirli birinin [dat.] gelmesini bekliyor. Xasanik ma golovlonas miyondrams. (PZ-Cigetore) Hasan beni geçitte bekliyor. Orxani nek’na mok’limeri si giyondray. (ÇM-Ğvant) Orhan kapıya tutunarak seni bekliyor. Miyondri. A piçoraşi cevilar. (ÇM-Ğvant) Bekle. Hemen inerimA piçi domiyondri. Memtxozum. (ÇM-Ğvant) Biraz bekle son düğümü atıyorum. Yema şuk’ule si giyondram. (ÇM-Ğvant) Öğleden beri seni bekliyorum. Rak’a rak’a eşk’it’aşa ar tumbina kon. Hey miyondri. (ÇM-Ğvant) Dağın sırtı boyunca çıkarken bir tepecik var. Beni orda bekle. → uyondams[1]-[2]; mç’eşun; mç’eşuy[3], umç’eşay; çumers/ çumels/ çumars; + iyondrams/ iyondray; + oyondrinams/ oyondrinay; + oyondrinapams/ oyondrinapay


uyons/ uons (FN-Ç’anapet) DA hal f. [emp.geç.3.tek. uyont’u] Biri [dat.] canlı varlığa [aps.] (*) sahiptir. Ma jur bere mions. (FN-Ç’anapet) Benim iki çocuğum var. Tkva sum puci giyonan-i ? (FN-Ç’anapet) Sizin üç ineğiniz mi var ? Cumadi-çkimiz jur puci do ar mozari uyont’u. Mozari imçinocuyiz ar puci-nani kogamaçu. (FN-Ç’anapet) Amcamın bir dişi danası ve iki ineği vardı. Dişi dana [büyüyüp] çiftleşince ineğin birini sattı. [(*) “Bitkinin üzerinde zararlı canlı var” anlamında bunun yanında uğun ve noxen fiili de kullanılır.] → uyonun[1]/ uonun, ux’onun, ux’oun; → uğun

[dey. korbaz u(y)ons : Hamiledir.] Alişi oxorcaz korbaz uyons. (FN-Ç’anapet) Ali’nin karısı hamiledir.


uyonun[1]/ uonun (PZ ~ AŞ)(FN ~ AH) DA hal f. → uyons/ uons (FN-Ç’anapet), ux’onun, ux’oun; → uğun [FN-Ç’anapet’te hem uyons/ uons fiili hem uyonun/ uonun fiili kullanılır.] I. Biri [dat.] canlı varlığa [aps.] (*) sahiptir. Emines oçiloni bere uyonun. (PZ-Cigetore) Emine’nin evlenecek erkek çocuğu var. Ar ncenina komiyonun. Opşa vorsi mcums. (PZ-Cigetore) Bir buzağım var. Çok güzel otluyor. Ar xoci komiyonun. Xor3’oni on. (PZ-Cigetore) Bir öküzüm var. Etlidir. Xasanis msk’va xocik’ina uyonun. Vorsi omgvanams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın güzel tosunu var. İyi besliyor. Miti na-va-miyonurt’u şeni elaxuneri vimordi. (ÇM-Ğvant) Kimsem olmadığı için yanaşma olarak büyüdüm. # Melenk’ale moy gulur ? / Uça 3’i3’ila re-i ? / - Nak’u sevda miyonun ? / Ok’k’obi3’ilare-i ? (AŞ-Ortaalan, anonim) Karşı yakada niye geziyorsun ? / Siyah yılan mısın ? / - Ne kadar sevdam var ? / İkiye mi ayrılacağım ? Fadimez ğvalepe çereli ar mskva bozo kuonun. (FN-Ç’anapet) Fatma’nın, yanakları parlak güzel bir kızı var. Ma dido k’oçepe miyonun. (FN-Ç’enneti) Benim çok adamlarım var. Aşez çuçku bere uyonun. (FN-Sumla) Ayşe’nin körpe çocuğu var. Xasaniz dido 3’ip’i uyonun. (AH-Lome) Hasan’ın çok sayıda yavru balığı var. Sotinuri onaxoni ok’obğam do mot-moimer. Hak si xezmetçi var-giyonun. (AH-Lome) Birikmiş kirlilerini toplayıp getirme. Burada senin hizmetçin yok. Mbulepez dido munt’uri uyonun. (AH-Borğola) Kirazların çok kurtçuğu var. [(*) “Bitkinin üzerinde zararlı canlı var” anlamında Pazar, Çamlıhemşin, Ardeşen, Fındıklı-Ç’anapet ve Arhavi-Lome diyaleklerinde bunun yerine uğun fiili kullanılır.]

II. [partisip + uyonun] a. Kendisine ait olan biri bir şey yapmış haldedir. Berepe cai şk’omeyi miyonun. [= Berepe-şk’imi cai şk’omeyi on(an).] (PZ-Apso) Çocuklarım yemek yemiş haldedir. Oxori k’ale movulur. Bere-ti cari şk’omeri miyonun. Ar piçi kodopxedat, dovisinapat. (AŞ-Ok’ordule) Evden geliyorum. Çocuk da yemek yemiş halde. Biraz oturalım da konuşalım.

b. (FN-Sumla) Kendisine ait olan birine bir şey yapmışlığı var ve sürekli yapıyor. Berepez Lumcişa ordo oxoyişa moxtit ma do çinadveri miyonun. (FN-Sumla) Çocuklarıma “Akşam erkenden eve gelin” diye tembihliyim (söyledim ve sürekli söylüyorum). Marte-çkimizPucepe livadiz mot-amoşkumema do çinadveri miyonun. (FN-Sumla) Komşuma “İnekleri bahçeye sokma” diye tembihliyim (söyledim ve sürekli söylüyorum).

III. [fiil-sıfat + uyonun] Kendisine ait olan birinin bir şey yapması gerekiyor, veya kendisine ait olan birine bir şey yapması gerekiyor. Eminez bere oçiloni uyonun. Noderepez gulun do bozope 3adums. (AH-Lome) Emine’nin evlenecek erkek çocuğu var. Kadın imecelerinde gezip kızları sınıyor (inceliyor).


uyonun[2] (AŞ) ADY hal f. Biri [aps.] biri için [dat.] bir durumda [yük.] bulunuyor. Si culi miyonur. (AŞ-Ok’ordule) Sen gülümsun (= sen gülüm durumundasın).


uyoxams/ uyoxay/ uoxay (PZ ~ AŞ) ED har.f. 1. Biri [erg.] birini [dat.] çağırıyor. XasanisLivadi omç’u memişveli !” deyi vuyoxi. Himu-ti ar xovi moxt’u. Livadi gomixak’aru do mendaxt’u. (PZ-Cigetore) Hasan’ı tarlayı kazmaya yardım etmesi için çağırmıştım. O da bir anlık gelip tarlanın etrafını kazıdı de gitti. Xasanis vuyoxamt’aşa nena-şk’imi melenk’ales delilanden. (PZ-Cigetore) Hasan’ı çağırırken sesim karşıya yankılanıyor. Xasanik Ayşes uyoxams. (PZ-Cigetore) Hasan Ayşe’yi çağırıyor. Oç’ume Doğani do Omeris mecişa vuyoxaten. (PZ-Cigetore) Yarın Doğan ile Ömer’i imeceye çağıracağız. Yilmazişi bozomota ar tutaşi doloxes ikomocen. Dugunişa miyoxaman. (PZ-Cigetore) Yılmaz’ın kızı bir ay içinde evleniyor. Bizi düğüne davet ediyor. İrfanişi cuma ar tutaşa içilen. Şk’u duğunişa miyoxaman. (PZ-Cigetore) İrfan’ın kardeşi bir ay içinde evleniyor. Bizi düğüne davet ediyor. Livadi omç’uşa meci miğun. Giyoxik’o moxt’are-i ? (PZ-Cigetore) Tarla kazmaya imecem var. Seni çağırsam gelecek misin ? Livadi omç’uşa ar jur şuris vuyoxi. Moxt’anen-i ? (PZ-Cigetore) Tarla kazmaya birkaç kişiyi çağırdım. Gelecekler mi ? Ali seri-gverdi miyoxu. (ÇM-Ğvant) Ali beni gece yarısı çağırdı. Vuyoxasi dudi golvonktay. (ÇM-Ğvant) Çağırınca yüzünü (öbür tarafa) çeviriyor. Andğa berepe vit’o-otxo fori miyoxey. (ÇM-Ğvant) Bugün çocuklar on dört kez beni çağırdılar. Emogi mcalepe ok’vobğay. Ok’açxe k’amiyoni uyoxay. (ÇM-Ğvant) Önce ağaçları bir araya döküyor. Sonra kamyon çağrıyor. Ali vuyoxi. Var-dogutun. Ek’a3’en. Ulun. (ÇM-Ğvant) Ali’yi çağırdım (= ardından seslendim). Durmuyor. Arkaya bakıp gidiyor. Baba giyoxasi mecburi idare. (AŞ-Ok’ordule) Baba çağırınca mecburen gideceksin. Hik’k’u dido moy miyoxam ? Yoxo meyemodum-i ? (AŞ-Ortaalan) O kadar çok niye beni çağırıyorsun ? Bana yeni isim mi veriyorsun ? Ali oçi oyondrinapart’t’u. Ma mo miyoxi ? (AŞ-Ortaalan) Ali’yi madem bekletecektin. Beni niye çağırdın ? # Avla-sk’ani cuneli / Ç’epri megipinare / Si golvali uoxi / Ma cek’egipinare. (AŞ, Anonim) Evinin kapı önü güneşli / Kendiri (kurutmak için) oraya sereceğim / Sen (sürünün) önüne geç ve çağır / Ben (onları) arkandan süreceğim. → ucoxums/ ucoxams/ ucoxops; + iyoxams/ iyoxay

2. mec. Bir şey [erg.] bir şeyi [dat.] çağırıyor. Em3veri otva mç’ima uyoxay. (ÇM-Ğvant) Üstü açık çatı yağmuru çağırır (= Çatının üstü açık olunca kesinlikle yağmur yağar).

tec. uyoxapun : Birinin [dat.] birini [lok.](*) çağırmışlığı var. Ma şk’uni Xasanis miyoxaput’u. Arti Xasani-ti komoxt’u. (PZ-Cigetore) Ben bizim Hasan’ı çağırmıştım. Diğer [addaş olan] Hasan da geldi. [(*) Bu Lazca sözlüğümüzde, ve bununla ilgili olarak http://lazepesi.dosti.free.fr ve http://ayla7.free.fr/laz/grammaire.html adreslerinde bulunan Lazca Gramer’lerimizde, eşbiçimli olan datif durum ile lokatif durum arasındaki ayrımı şöyle yapıyoruz : fiillin çekiminde şahıs göstergesini alan öznesi ve tümleci datiftir ve şahıs göstergesini almayan tümleci lokatiftir.]

f.-i. oyoxu/ oyoxinu : Çağırma. Yusufi gale oyoxinu şeni toli cemik’am3’inu. (ÇM-Ğvant) Yusuf dışarı çağırmak için bana göz kırptı.


uyucams (AH) ED har.f. Dinliyor. Osmani k’ala moim3kvit-dort’un do tkvande xolo mu-şeni var-mulun, p’eya ? - Oxoyiz numğezaman do hemtepez uyucams. (AH-Lome) Osman’la barışmıştınız da yine neden size gelmiyor, acaba ? Evde kışkırtıyorlar da onları dinliyor. Baba-muşik goşubğams. Tkva bere-muşiz uyucit. (AH-Lome) Babası saçmalıyor. Siz çocuğunu dinleyin. Ma hemuşi nenaz çkar var-buyucam. Nena dido gunz*e uğun. (AH-Lome) Ben onun sözlerini ciddiye almam. Çok abartıyor. Ç’e, ar mot-t’k’iyalum. Si giyucare-i ? (AH-Lome) Yahu, bir boş konuşma. Seni mi dinleyeceğim ? → işk’inams/ işk’inay; iyucay + uyucay; nuyucams/ nuucams; usimins, nusimins; usibins, nusibins

yet. aucinen : Dinleyebiliyor. Elakteyi nenaz va-maucinen. (AH-Lome) Eğri buğuru konuşmayı dinleyemem. Ubğu k’oçiz va-maucinen. (AH-Lome) Aklı olmayan insanları dinleyemem.


uyucay → iyucay


uzdams/ uzday/ uzdaps EDA/EDL/ED har.f. I. (PZ ~ AŞ) EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] sıkıyor. Memet’ik Alis xanç’ali uzdams. (PZ-Cigetore) Mehmet Ali’nin kolunu sıkıyor. Mo-imt’ert’ay deyi n3xeni yulari uzday. (ÇM-Ğvant) At kaçmasın diye yularını sıkıyor. Ali Xasanişi k’urna 3’ari diben do him uzday. (AŞ-Ok’ordule) Ali Hasan’ın musluğundan su kaçırıyordu. Onu (= musluğunu) sıkıyor.

II. (ÇM) ED har.f. Radyo, televizyon vs’nin [dat.] sesini kısıyor. Radiyo na-dvagurasen st’eri uzday. (ÇM-Ğvant) Radyo sesini duyabileceği gibi (= duyabileceği kadara) kısıyor.

III. (AŞ-Ortaalan) ED har.f. Musluğu [dat.] sıkıyor. Musluği vrossi uzdi. 3’ari moy-zurzurt’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Musluğu iyi sık. Su sızmasın.

IV. (AŞ ~ FN-Ç’anapet) ED har.f. Gözünü [dat.] kısıyor. Bere toli uzday. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk gözünü kısıyor. Mamutiz a mutu var-marçilayiz toliz uzdams. (FN-Ç’anapet) Mahmut’un bir şey işine gelmeyince gözlerini kısıyor. (toli) oxozdams; (toli) uxup’inayII; (toli) oç’up’irinams; (toli) omç’uxoms

V. (FN ~ HP ÇX) EDL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [lok.] sıkıyor. K’urna medgeyi k’eleşe 3’k’ari ibert’u edo Akinik hemeyişen kerbet’inite uzdu. (FN-Ç’anapet) Kurnanın takılı olduğu yerden su akıyordu. Akın bağlantı yerinden kerpetenle sıktı. Coşkuniş modvaluk k’uçxez uzdams. (FN-Sumla) Coşkun’un ayakkabısı ayağını sıkıyor. Puciz na-dolobun tok’ik aliz uzdams. (AH-Lome) İneğe takılan ip ineğin boynunu sıkıyor. K’oçiz aliz uzdu do noşkidams. (AH-Borğola) Adamın boğazını sıktı da boğuyor. Mtuti k’ala ok’ak’idaşi k’vacis k’ak’aliz uzdare. (HP-P’eronit) Ayı ile kapışırken (ayının) taşağındaki yumurtalarını sıkacaksın.


uziram- → ziray, zi(r)ops


uzit’ay (ÇM) EDA har.f. I. Birine [dat.] öykü [aps.] anlatıyor. Ali k’at’a limci berepe oxori-muşi ok’ipinan-i eveluri na-dugurumun zit’erepe uzit’ay-ozi3inay. (ÇM-Ğvant) Ali her akşam çocuklar evine gelince eskiden duymuş olduğu öyküleri anlatıp güldürüyor. → umeselay

II. Birine [dat.] yazılı veya ezberlenmiş bir metni veya öyküyü [aps.] okur gibi söylüyor. Ali nana-muşi Yasini uzit’ay. Nana-muşi birden zabun-on. (ÇM-Ğvany) Ali annesine Yasin okuyor. Annesi çok hasta.


uzun (PZ ~ AŞ) DA hal f. → zun


uzuray (ÇM) ED har.f. I. Birinin [dat.] göz kapakları [erg.] titriyor. Toli-k’am3’amepe mizuray. (ÇM-Ğvant) Göz kapaklarım titriyor. ≠ ap’azulen; ≠ ukvançxay

II. Birinin [dat.] dişi [erg.] sızlıyor. Ayşe ç’ibri uzuray. Nena var-ikuy. Moiç’ibray. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin dişi sızlıyor. Sessizce sabrediyor.


uzurzun (FN-Ç’anapet) AD har.f. Birinin vücudunun bir yeri uyuşuyor ya da karıncalanıyor. Ogine k’uçxek mi3’k’ip’inu. Uk’açxe domizurzu. (FN-Ç’anapet) Önce ayağım karıncalandı. Sonra uyuştu. → gamuz*urz*un; gamvozurzun, gamuzurzay, gamozurzay, gamozurzun; ubuzginams; u3’k’ip’inams[1]; ubuz*gun; ubuk’un


uz*ğaps (AK) EDA har.f. Birinin [dat.] karnını [aps.] doyuruyor. Nandidi-çkimik mak’vandus korba uz*ğaps. (AK-Döngelli) Babaannem dilencinin karnını doyuruyor. → onz*ğams, ozğay, oz*ğams/ oz*ğaps; + iz*ğen


uz*ğu → iz*ğen; toli-uz*ğu


uz*in (FN ~ ÇX), uzin (HP-Azlağa) → z*in/zin


uz*iram-/ uz*iyam- → z*i(r)ams/ z*i(r)ums/ z*i(r)oms/ z*i(r)ops/ z*irups


u3xons (AH) EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] tarıyor. Bozos toma nana-muşik u3xons. (AH-Borğola) Kızın saçını annesi tarıyor.(n3xonums altında) un3xonams; un3xonay; + i3xons; 3xons (FN)


u3xu (PZ) s. Garip. Acayip. Xasanik ndğura na-mi3’upe ma ar m3ika u3xu momalu. - Sift’e si u3xu mogalu-i ? Himuk na-it’urspe ma p’anda opşa u3xu momalen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın demin söyledikleri bana biraz garip geldi. - İlk defa mı sana garip geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman çok garip geliyor. → garibi


u3’are (ÇM ~ AŞ) s.-z. Susuz. Su olmadan. Ucare, u3’are miti dulya var-ikuy. (ÇM-Ğvant) Aç sussuz kimse çalışmaz. Oxorza serişa ucare u3’are içalişay. (AŞ-Ok’ordule) Kadın geceye kadar ekmeksiz susuz çalışıyor. → u3’areli, u3’k’areli


u3’areli (PZ ~ AŞ) s.-z. Susuz. Su olmadan. Susuzluktan. Lac’i u3’areli xrosk’un. Ar dvoşletinit. (AŞ-Ok’ordule) Köpek susuzluktan ölüyor. Bir kurtarın. → u3’k’areli


u3’en (AŞ-Ok’ordule) EDL har.f. Birine ait [dat.] bir şeye [lok.] bakıyor. Toli pirçi kodolomilu. A komi3’edi. (AŞ-Ok’ordule) Gözüme toz kaçtı galiba. Bir bak. → u3’k’ers; + o3’en


u3’irs/ u3’iyaps (AK) ED har.f. Birinin [dat.] kulağı [erg.] çınlıyor. X’uci-çkimik mi3’irs. (AK-Döngelli) Kılağım çınlıyor. X’uci-çkimik mi3’iyaps. Ama mu-şeni var-miçkin. (AK-Döngelli) Kulağım çınlıyor. Ama niçin bilmiyorum. → u3’iyams/ u3’iyay/ u3’irams; un3’irams; (n3’k’iyalums altında) un3’k’iyalums


u3’iyams/ u3’iyay (PZ ~ AŞ-Ok’ordule), u3’irams (FN-Ç’anapet) ED har.f. Birinin [dat.] kulağı [erg.] çınlıyor. Ar mitxape moxt’asen mondo. Uci mi3’iyams. (PZ-Cigetore) Birileri gelecek galiba. Kulağım çınlıyor. Uji mi3’iyay. Mutxa domagurasen. (ÇM-Ğvant) Kulağım çınlıyor. Bir haber duyacağım. Uci mi3’iyay. (AŞ-Ok’ordule) Kulağım çınlıyor. Handğa ucik mi3’iramz. Mu mağodu var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Bugün kulağım çınlıyor. Ne oldu bilmiyorum. → un3’irams; (n3’k’iyalums altında) un3’k’iyalums; u3’irs/ u3’iyaps


u3’k’areli (FN ~ ÇX) s.-z. Susuz. Su olmadan. Susuzluktan. U3’k’areli var-iskedinen. (AH-Lome) Susuz yaşanmaz. Karmat’ek u3’k’areli var-mkums. (AH, atasözü, K.A.) Değirmen susuz öğütmez. → u3’areli, u3’are


u3’k’ers (AH) EDL har.f. Birine ait [dat.] bir şeye [lok.] bakıyor. Aşe handğa var-malu. Pucepes Alik u3’k’ers. (AH-Lome) Ayşe bugün gelemedi. İneklerine Ali bakıyor. → u3’en; + o3’k’ers


u3’k’ip’inams[1] (FN-Ç’anapet) ED har.f. Birinin [dat.] vücudunun bir yeri [erg.] uyuşuyor ya da karıncalanıyor. Ogine k’uçxek mi3’k’ip’inu. Uk’açxe domizurzu. (FN-Ç’anapet) Önce ayağım karıncalandı. Sonra uyuştu. → gamuz*urz*un; gamvozurzun, gamozurzay, gamuzurzay; uzurzun; gamozurzun/ gamoz*urz*un; ubuzginams; ubuz*gun, ubuk’un


u3’k’ipinams[2] (AH-Borğola) ED har.f. Birinin [dat.] gözleri [erg.] seğiriyor. Tolik mi3’k’ipinams. (AH-Borğola) Gözüm seğiriyor. → apatxen[1]; ap’azulen


u3’k’omilu (FN) i. [o3’k’en fiilinin yoksunluk partisipinin isim olarak kullanımı] Bakımsızlık. Obogeneşi bağu u3’k’omiluten dolibğen. (FN-Ç’anapet) Obogene’deki ambar bakımsızlıktan yıkılıyor.


u3’k’unams/ u3’k’unaps (FN ~ AH HP ÇX) ED har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] ağrıtıyor. Xasanişi xizanobape var-içoden. Boyne baba-muşiz-ti u3’k’unamz. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın yaramazlıkları bitmiyor. Hep babasının başını ağırtıyor. Aşek hek’o ip’aramitams ki k’oçis ti u3’k’unams. (AH-Lome) Ayşe o kadar çok konuşur ki insanın başını ağrıtır. Ugubu mjak berepes korba u3’k’unams. (AH-Lome) Kaynatılmamış süt çocukların karnını ağrıtır. Kazimişi ç’ut’a berek dido ibgarams do nana-muşis ti u3’k’unams. (AH-Borğola) Kâzım’ın küçük çocuğu çok ağlayıp da annesinin başını ağırtıyor. u3’unams/ u3’unay


u3’omers/ u3’omey (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) EDA har.f. Belirli birine [dat.] söylüyor. Belirli birine diyor. # Dest’ani ginç’aram K’alayi-Onay / Puci oncinamt’i elagza onay / Muti mo-u3’omer Emine çonay / Gamaxt’ana giyonare sevdali. (PZ-Noxlamsu, İ.P.) Dest’aniyi (= aşık şarkısını) sana yazıyorum K’alayi-Onada / İneği otlatıyordum yol üsütü onada / Bir şey söyleme Emine ışığa / Dışarı çıkarsan seni götüreceğim sevgilim. “Ç’umani meft’arena-mi3’u k’oçi ar daha masumani ndğas moxt’u. (PZ-Cigetore) “Yarın geleceğimdiyen adam bir daha üçüncü günde geldi. Ç’k’va muya gi3’va ? İri tevuli degi3’vi do. (PZ-Cigetore) Daha ne diyeyim ? Her şey dedim de. Alis m3udişi ar mutxa du3’vek’es hişo hersi mvalen ç’i k’oçişi sifet’is naft’ilen. (PZ-Cigetore) Ali’ye yalandan bir şey söyleseler öyle sinirleniyor ki adamın suratına dalıyor. Xasanis na-var-eluvelasen ar mutxa devu3’vik’o yeine dimtinen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın işine gelmeyecek bir şey desem hemen dikleşiyor. Vit-do-xut defa degi3’vi ç’i şk’imda ela. (PZ-Cigetore) On beş kez dedim ki bana gel. Xasanik maÇ’umani var-memalas. Cendğani memalasenmi3’u. (PZ-Cigetore) Hasan banaYarın gelemeyeceğim. Ertesi gününe gelebileceğimdedi. Ma na-vu3’omerpe golusuy. Tişa na-mvalasenpe var-uşk’un. (ÇM-Ğvant) Benim söylediklerimi önemsemiyor. Başına gelecekleri bilmiyor. Na-u3’vare var-ognasi muç’o-ti mvangonasen digurinay. (ÇM-Ğvant) (Senin ona) söylediğini anlamayınca kendi istediği gibi (= kendisi nasıl istiyorsa o şekilde) algılıyor. Xasani Xuseyini u3’u, Aşe dvobgarinapu. (AŞ-Ok’ordule) Hasan Hüseyin’e Ayşe’yi ağlattırdı. “Komoxt’ibu3’omer. Dgun. Xolo var-mulun. (AŞ-Ok’ordule) “Geldiyorum. Ayakta duruyor. Yine gelmiyor. Ayşe Fatmaşi uci nupur3inay. Mutxa u3’omey. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe fatmanın kulağına fısıldayıp bir şey söylüyor. → u3’umers; [söyülüyor] it’urs[1]/ it’uy; zop’ons; tkumers, tkumars

[dey. mu u3’omeran (ÇM): Ne demektir.] Ali meşvelu mu u3’omeran var-uşk’un. (ÇM-Ğvant) Ali yardım ne demek olduğunu bilmiyor (= merhametsizdir). Bozo buzepe dvok’anay, ikten. Oncğore mu u3’omeran var-uşkun. (ÇM-Ğvant) Kız memelerini sallayıp dolaşıyor. Utanmak nedir, bilmiyor.


u3’ons (FN ~ HP) ♦ [dey. k’a(y)i u3’ons] DA hal f. Bir şey [aps.] birinin [dat.] hoşuna gidiyor. Biri [dat.] bir şeyi [aps.] beğeniyor. Biri [dat.] bir şeyden [aps.] hoşlanıyor. Livadi-çkuniz mtel meyveşi koren. Naa-ti gi3’ons heya egazden. (FN-Ç’anapet) Bahçemizde her çeşit meyve var. Hangisini istersen alabilirsin. Axmetiz noğaşe gextimu do goxtimu dido k’ayi u3’ons. Berepez 3’opxey-şekeri k’ayi u3’onan. (AH-Lome) Çocuklar renkli şekeri severler. (AH-Lome) Ahmet çarşıya inip gezmeyi çok sever. Ağan-mordalepez dulya oxenu dido k’ayi va-u3’onan. (AH-Lome). Yeni yetmeler (gençler) çalışmayı pek sevmezler. Kçeşi urz*eni k’ayi gi3’onsna na-ginon k’o ezdi. (AH-Lome) Beyaz üzüm seversen istediğin kadar al. Pucepez lumcineri seriniz omcu k’ai u3’onan. Ala ma oxoşe bulut’aşa gzaz gemilumcun. (AH-Lome) Hayvanlar akşam serinliğinde otlamayı seviyorlar. Ama ben eve gidene kadar yolda karanlığa kalıyorum. Nanak patatesi omç’itanams. Berepez k’ayi u3’onan. (AH-Lome) Annem patates kızartıyor. Çocuklar seviyor. Mç’oxa omuri do uşkuri uxvene oxorcalepes k’ayi u3’onan. (AH-Lome) Ekşi erik ve elma hamile kadınların hoşuna gidiyor. Kçe urz*eni k’ai gi3’onsna na-ginon k’onari ezdi. (AH-Borğola) Beyaz üzüm hoşuna gidiyorsa istediğin kadar al. Uşkurepe mteli Onurik ixirs. Meltemiz oxiru k’ai na-var-u3’ons şeni var-ixirams. (AH-Borğola) Elmaları hep Onur çalar. Meltem, çalmayı sevmediği için çalmıyor. Na-boskedinam t’ik’aniz bilon3a dido k’ai u3’ons. (AH-Borğola) Bilon3a otu, beslediğim keçi yavrusunun çok hoşuna gidiyor. Ç’ut’a bort’işi k’ai na-mi3’ons şeni papa mixenamt’ez do mçamt’ez. (AH-Borğola) Küçüklüğümde hoşlandığım için muhallebi yaparlardı da yedirirlerdi. Bere bort’işi tiş-k’up’anişi osteru dido k’ai mi3’ont’u. (AH-Borğola) Çocukken takla oynamak çok hoşuma giderdi. Memet’i, k’ai na-u3’ons iri osteruz ak’aten. (AH-Borğola) Mehmet, beğendiği her oyuna katılıyor. Mç’k’udişi kerenç’i berepes k’ai u3’ons. (AH-Borğola) Ekmeğin kabuğu çocukların hoşuna gider. P’urmoli-k’inçis kurumi dido k’ai u3’ons. (AH-Borğola) Florya kuşu kurumiyi çok sever. Çinaperi na-var-ren k’oçepe k’ala doxunu k’ai var-mi3’ons. (AH-Borğola) Tanıdık olmayan insanlarla oturmak hoşuma gitmez. Cuma-çkimişe bidaşiK’ai gi3’onsya do çkimi şeni k’vali t’ağanums. (AH-Borğola) Kardeşime gidince Hoşuna gidiyordiye benim için peynir tavalıyor. → xaz*i ayen, xazi ayen; axazen; k’ai a3’onen, k’ai da3’onen; k’ai u3’onun

[dey. p’at’i u3’ons (AH-Borğola) = k’ai var-u3’ons : Bir şey [aps.] birinin [dat.] fenasına gidiyor.] Xasani moxtasen. Bere-muşiz xe na-not’roxuşen mot-moşu3’k’am ! P’at’i u3’ons. (AH-Borüğola) Hasan gelecek. Çocuğunun elinin kırıldığından bahsetme (= konuyu ortaya çıkarma). Fenasına gidiyor. → guriz gyat’en; p’at’i da3’onen


u3’onun (HP) [k’a(y)i u3’onun] DA hal f. Bir şey [aps.] birinin [dat.] hoşuna gidiyor. Biri [dat.] bir şeyi [aps.] beğeniyor. Biri [dat.] bir şeyden [aps.] hoşlanıyor. Berepes, t’alaxis osteru k’ai u3’onunan. (HP-P’eronit) Çocuklar kuru çamur ile oynamayı severler. → xaz*i ayen, xazi ayen; axazen; k’ai a3’onen, k’ai da3’onen; u3’ons, u3’oun


u3’oun (ÇX) [k’a(y)i u3’oun] DA hal f. Bir şey [aps.] birinin [dat.] hoşuna gidiyor. Biri [dat.] bir şeyi [aps.] beğeniyor. Biri [dat.] bir şeyden [aps.] hoşlanıyor. → xaz*i ayen, xazi ayen; axazen; k’ai a3’onen, k’ai da3’onen; u3’ons, u3’onun


u3’umey (AŞ-Ortaalan), u3’umers (FN ~ ÇX), u3’umels (FN-Sumla) EDA har.f. I. Belirli birine [dat.] bir şeyi [aps.] söylüyor ya da diyor. Fadume oncğore a mutu u3’vasen-i, imç’itanen. (AŞ-Ortaalan) Fatma’ya ayıp bir şey söyleyince kızarıyor. Him ont’rinay deyi si-ti gant’rinasen var-u3’umelan. (AŞ-Ortaalan) O sığdırıyor diye sen de sığdırabileceksin demezler (= “sen de sığdırabileceksinanlamına gelmez). “Japonimi3’vanesu oçalişu do teknoloji gomaşinen. (AŞ-Ortaalan) “Japondediklerinde çalışmak ve teknoloji aklıma geliyor. İri-xoloz du3’vi do ma var-mi3’vaşi var-ivu. (FN-Sumla) Herkes söyleyip bana söylemeyince olmadı (= kalbim kırıldı, doğrusu). Ar megnapa gi3’va. Yulun, gyulun, n3az axvamen; mu-n-oren ? - 3’k’a-mangana (veya oçambreşi mangana). (FN-Sumla) Bir bilmece sana söyleyeyim. İniyor, çıkıyor, göğe dua ediyor; nedir ? - 3’k’a-mangana (veya dibek tokmağı). SiŞak’a bu3’umerya do giçkin. Ala hemuz damtilanen. (AH-Lome) SenOna şaka söyledimdiye sanıyorsun. Ama o, gerçek olduğunu sanıyor. Na-gi3’vipe k’ayi nisamadi. (AH-Lome) Söylediklerimi iyice ezberle. Söylediklerimi aklında tut. Osmaniz nosi mtelli ant’alu-doren. Muntxa u3’vare. İri-mutuşe iz*i3ins. (AH-Lome) Osman’ın aklı hepten karışmış. Ne söylersen her şeye gülüyor. Muntxa u3’vare, hem saat’iz konisamadams. (AH-Lome) Ne söylersen anında (= o saatte) ezberler. Si muntxa u3’vare u3’vi, Cemaliz muşebura konazmonen. (AH-Lome) Sen ona ne söylersen söyle, Cemal kendi kendine düşünceye dalıyor. K’at’a oras t’rik’i mot-nobaz*gam ! Ar fara-ti na-gi3’vanoren dulya dovi. (AH-Borğola) Her zaman ayak direme ! Bir kere de (sana) söylenen [= kelimesi kelimesine : “sana söyleyecekleri”] işi yap. “Kimoli k’oçiya do emus u3’umelan. (AK-Döngelli) OnaMert adamdiyorlar. Xasanik Alis ar jur u3’umers do eşo gamognapaps. (AK-Döngelli) Hasan Ali’ye bir iki kez söyleyerek tekrar ediyor da ancak anlatabiliyor. Doğanis mu-tu-na u3’va k’ai gamagneps. (AK-Döngelli) Doğan’a ne söylersen de iyi anlıyor. → u3’omers/ u3’omey; [EA faydalanansız har.f. Söylüyor.] it’urs[1]/ it’uy, zop’ons, tkumers/ tkumars

taviz cümlemsisi mu u3’uk’o-ti (AŞ) : Birine [dat.] ne [aps.] söylese de. Kemali mu u3’vik’o-ti gologiperdağay. (AŞ-Ok’ordule) Kemal’a ne söylesen de [Kemal] sana engel çıkarıyor.

II. [isim + ya do + 3.ş.çoğul u3’umenan fiili] Birinin (takım) adı olarak (...) diyorlar. Baba-çkimi gale gale dido na-goxtu şeniAvropali Memet’iya do u3’umert’es. (AH-Lome) Babam dışarılarda (= dış ülkelerde) çok gezdiği için kendisineAvrupa’lı Mehmetderlerdi.


u3’unams/ u3’unay (PZ ~ AŞ) EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] ağrıtıyor. Xasanik na-ak’nasen svas hişo u3’unams ç’i kogişk’ut’uk’es gaşk’urinanet’u. (PZ-Ciıgetore) Hasan’ın tuttuğu yeri öyle ağrıtıyor ki bilseniz korkardınız. Ayşe olak’irdute k’oçi ti u3’unay. (ÇM-Ğvant) Ayşe konuşması ile adamın başını ağrıtıyor. Na-var-diç’in mutxape milak’irdam do ti mo-mi3’unam. (ÇM-Ğvant) Gereksiz şeyler konuşup başımı ağrıtma. K’romişi t’ebi korba mi3’unay. (AŞ-Ok’ordule) Soğanın zarı karnımı ağritıyor. → u3’k’unams/ u3’k’unaps